Adnan Kaya

Senfoni’nin hakemi

24 Kasım 2012

Sıradışı’nın bu haftaki konuğu Kenan Gökkaya... Ben onu yıllarca İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda yönetim kurulu üyesi, genel müdür ve tuba sanatçısı olarak tanıdım. Meğer aynı zamanda eski milli futbol hakemi imiş. 21 yaşında milli olmuş. 1984’ten 1999’a kadar yeşil sahalarda koşturmuş. 1, 2, 3’üncü liglerde ve amatör kümede görev yapmış. 6837 lisans numarasıyla Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un maçlarında defalarca yardımcı hakem olarak sahaya çıkmış. “Malum, aynı zamanda İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın yönetim kurulu üyesi, müdürü ve sanatçısıydım. Hepsini birlikte yürütmek mümkün olmadı. Fenerbahçe-Trabzonspor maçına gidemeyince tam zirvedeyken bırakmak zorunda kaldım” diyor. Sonra... Güzel sanatlara yoğunlaşmış. Bakmış İzmir’de bir salon yok. Bütün enerjisini bu konuya vermiş. Ortaya Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi çıkmış. “Bunda payım olduğu için mutluyum, gururluyum. Her yerde de söylüyorum. Söylemeye de devam edeceğim. Ama bu mabed İzmir’in hayaliydi. Oysa İzmir 81 ilden biri. Güzel sanatların hiç gitmediği, hiç sanatçı görmemiş şehirler var. Varımızı yoğumuzu bu kez buna odakladık. Sonuçta ortaya Anadolu Filarmoni Orkestrası çıktı. Ben de kurucu müdürü ve genel sanat koordinatörlüğünü üstlendim. Amacımız; güzel sanatları, başta İzmir olmak üzere Ege ve tüm Anadolu’daki köylere, kasabalara ulaştırmak” diye ekliyor. Hayat mottosunu, “Aldığını topluma geri vermek” olarak özetleyen Kenan Bey, en çok kurufasulye, patlıcan kebabı ve mercimek çorbası seviyor. Tatile yeni başlangıçlar için bir ara dönem diye bakıyor, asla sırtüstü uzanıp yatmıyor. Modayla arası kötü. Alışveriş yaparken, bir şeyler denerken kendini boğuluyormuş gibi hissediyor. Tipik akrep burcu erkeği... Çok duygusal. Sanal iletişimi sevmiyor. Köpeklerden korkuyor. İşte, ayrıntılar...

HAYAT FELSEFESİ
Aldığını topluma geri vermek.

KARİYERTSK Mızıka Okulu’ndanım
Konservatuvarlarda tuba bölümü olmadığı için Silahlı Kuvvetler Mızıka Okulu’na gittim. Sonradan AÖF İktisat’ı da bitirdim. 1987’de İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın açtığı sınava girdim ve kazandım. En büyük hayalimi gerçekleştirmiş oldum. 1998’de yönetim kurulu üyesi seçildim. 1999’da müdürlük görevini de üstlendim. Sonra baktım ki bir başka hayalim daha var. İzmir’de bir salon yok. Bütün enerjimi bu konuya verdim. Aklınıza gelen her yerde konserler düzenledik, bu sanatı herkese tanıttık, yaydık.
Rahmetli Ahmet Piriştina bunu gördü ve bu kentin bir konser mabedine kavuşması için kolları sıvadı. Aziz Kocaoğlu da projeye inandı, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi İzmir’e kazandırıldı. Bunda payım olduğu için mutluyum, gururluyum. Bu mabed İzmir’in hayaliydi. Ama İzmir 81 ilden biri. Güzel sanatların hiç gitmediği şehirler var. Varımızı yoğumuzu bu kez buna odakladık. Sonuçta ortaya Anadolu Filarmoni Orkestrası çıktı. Kurucu müdürlüğünü üstlendim. Amacımız; güzel sanatları, her yere ulaştırmak.

GÜNE BAŞLANGIÇSaati kafamda kurarım

Yazının Devamını Oku

10 parmağında 10 marifet

17 Kasım 2012

Ali Deniz... Nam-ı diğer Mon Jardin Ali... Ona İzmir’in çiçekçilikte “1 numara”sı diyorlar. Ali Bey, 1989’dan beri, estetiği renk ve kokularla birleştiriyor. İnsanların dünyalarına küçük dokunuşlarla yeni pencereler açıyor. En özel anları, hayalleri süsleyen şekliyle gerçeğe dönüştürüyor. Bunu yaparken de kalite, zarafet ve şıklıktan ödün vermiyor. Kendini tekrarlamıyor, sürekli yenileniyor. Bu sayede de fark içinde farklılık yaratıyor. Meslek hastalığı olan titizliğini, aldığı eğitime borçlu olduğunu söylüyor. Zira, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nü bitirmiş. Olağanüstü çiçek düzenlemeleri onun tuvalsiz tabloları olmuş. İstanbul’a açılmayı hedefliyor. Ayrıca; Bornova’da bir butik otel, Urla’da da arkeolojik eserlerin yer aldığı kütüphane projesi var. İkisinde de düğmeye basmış, yürüyor. Antikaya meraklı. Eski saatler, radyolar, müzik aletleri biriktiriyor. Fırsat buldukça yağlıboya sürrealist tablolar yapıyor. Şu aralar yazmaya da soyunmuş. İzmir’de yaşayan bir Levanten hanımefendinin gerçek öyküsünü kaleme alıyor. Kim olduğu konusunda ise sır vermiyor. Güne sade Türk kahvesiyle başlıyor. Beslenmesine son derece özen gösteriyor. Otları ve zeytinyağını sofrasından eksik etmiyor. Her gün iki saatini spora ayırıyor. Modayı yaptığı işle de bağlantılı olduğu için yakından takip ediyor. Spor giyimde canlı renkleri seviyor. Kırmızı ve sarı pantolonları bile var. Rahmetli babasından kalma 1950 model beyaz Moris’e gözü gibi bakıyor. “Her balık burcu erkeği gibi romantik, duygusal, uslanmaz derecede bir aşk insanıyım” diyen Ali Deniz, iç dünyasını ve fazla bilinmeyen yönlerini Sıradışı’na anlattı...

HAYAT FELSEFESİ Sevgi ve aşk...

OTOMOBİLMoris’in yeri bambaşka

* İlk arabam kırmızı bir Murat 124’tü. Rahmetli gazeteci Tarık Sarı’dan almıştım.
* Bugün siyah bir Range Rover’ım var. Onunla çok mutluyum.
* İşim gereği ayda ortalama 10 bin kilometre yapıyorum. Bu nedenle aracımı kendim kullanırım. Zira, yol güvenliği çok önemli. Nerede yavaş, nerede hızlı gideceğimi, gittiğim güzergahta beni neyin beklediğini bilirim, sürpriz yaşamam.

Yazının Devamını Oku

Büyük balığın peşinde

10 Kasım 2012

HAYAT FELSEFESİ
Zamanı iyi kullanmak ve zamanı iyi yaşamak.

Başarılı bir mimar, iyi bir aile babası, usta bir balıkçı, tam bir kitap kurdu, maket araba, kalem, kurşun asker koleksiyoneri, tarih tutkunu ve iyi bir aşçı... AKS Tasarım Mimarlık’ın kurucusu Tankut Karabacak’tan söz ediyorum... Çocukluk hayalinin peşinden giderek, kendine tasarım ve mimari alanında uzun soluklu bir yol açan Karabacak, söz ve yazının gücüne inananlardan... Mesaj ve mail atmak yerine dostlarına ve yakınlarına hala mektup yazmayı seçen, gazeteyi internetten değil, eline alıp sayfa sayfa çevirip okumayı sevenlerden... Başarının yaptığı işe odaklanmaktan geçtiğini bilen, zamanı iyi kullanmanın ve zamanı iyi yaşamanın gerçek mutluluk olduğunu derinden hissedenlerden... Alçakgönüllü, ama bir o kadar da kendinden emin... 4 yaşındayken kendine anlatılanları resmederek gelecekteki yaşamının ipuçlarını gösteren Tankut Karabacak, balık yakalamaktan da hoşlanıyor... Bugüne kadar farklı büyüklüklerde çok balık yakalamış... “Ama hala büyük balığın peşindeyim” diyor. Tankut Karabacak’la iç dünyasını ve fazla bilinmeyen yönlerini konuştuk...

OTOMOBİLPark yerini fotoğraflarım

* İlk arabam 1987’de satın aldığım mavi renk bir Renault 11’di. Ankara’da okuyordum. Ailem, başkente götürmeme izin vermemişti. Sadece İzmir’e geldiğimde kullanabiliyordum. İlk acemiliğimi attığım araçtı. O yüzden yeri farklı, unutamam.
* Bugün, doğum günümde aldığım gri renkte 2007 model Land Rover Discovery kullanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Huzura yelken

3 Kasım 2012

Sıradışı’nın bu haftaki konuğu bir reklamcı: Yiğit Sal... Genç, dinamik, sportmen, çalışkan, kendinden emin, kolay karar verip hemen hayata geçirebilen bir yapıya sahip... Keyif aldığı insanlarla keyif aldığı yerlerde huzurlu zaman geçirmeyi kendisine hayat felsefesi edinmiş... Bu anlamda en büyük tutkusu aktif olarak yelken sporuyla ilgilenmek... Mühendis, çimentocu, restoran işletmecisi, kuru meyve ihracatçısı, bar işletmecisi 10 arkadaşıyla birlikte “Yediçeriler” isminde bir yat takımı kurmuşlar... Ekibin adını verdikleri 10 metrelik tekneleri var... Bugüne kadar birçok başarıya imza atmışlar... Son olarak da Türkiye’nin en büyük yat yarışı olan ve bu yıl 41’incisi düzenlenen Deniz Kuvvetleri Kupası’nda İstanbul-Çeşme arasındaki 270 millik yolu 39 saatte bitirip kategorilerinde birinci olmuşlar... Yelken kullanmanın hem dostluklarını pekiştirdiğini hem de iş yaşamında kendilerine yeni ufuklar açtığını söylüyor, “Yarışlarda başınıza ciddi kazalar gelebiliyor. Risk yüksek. Güvenlik önlemleri alıyoruz. Ama en önemli şey arkadaşlarınızın sizi koruduklarını bilmeniz. Bunu düşününce biraz daha rahat hareket ediyorsunuz. Tanımak, güvenmek en önemlisi de sevmek” diyor.

HAYAT FELSEFESİ
Keyif aldığım insanlarla keyif aldığım yerlerde huzurlu zaman geçirmek.

OTOMOBİLDikkatli bir kullanıcıyım

* İlk arabam 2008 model birinci el gri renkli bir Volkswagen Eos’tu. Hala da o var.
* Otomobilimi kendim kullanırım. Belki çok iyi bir sürücü değilim ama dikkatliyim.

Yazının Devamını Oku

Bir denizyıldızı öyküsü

27 Ekim 2012

Sıradışı’nın bayram konuğu Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz... Candeğer Hoca’nın yaşamı çalışmak odaklı. Kendisine ayırdığı süre sınırlı. Gününün büyük bölümü, özellikle son dört yıldır 08.00-20.30 arasını işi oluşturuyor. Geri kalanını ise ailesine ayırıyor. Sonra 3-4 saat daha çalışıyor. Aynı zamanda okuyor, yazıyor. Hep öğrendiklerini paylaşma isteği ve telaşı var. Tıpla ilgili yazdığı kitapların çoğu, türünde ilk ve tek olma özelliği taşıyor. 2001-2011 arasındaki 10 yıl boyunca enerjisini ekip arkadaşlarıyla “sağlık halk kongresi” adıyla, eğitim uygulama modeline yönlendirmiş. İki yıldır yönetici olarak, üniversitenin tıp fakültesi öğretim üyeleriyle, fikir kendisine ait olmak üzere (ve üniversitenin 55’inci yılı anısına planlanmış) sağlık halk kitaplarını başlatmış. Halen 26’sı basılmış durumda. Bu tempo, geç yatıp erken kalkmayı gerektiriyor. Dolayısıyla hobi için çok fazla zaman kalmıyor. Ancak o, resim yapmaktan da keyif alıyor. ‘Su Grubu Atölyesi’ sanatçısı... En sevdiği tablolarının başında ‘Denizyıldızı’ geliyor. “Bu tabloyu yapmamın iki anlamı var. Biri, o yıl çok önemli olan küresel kuraklığa gönderme yapmaktı. Denizyıldızını gördüğünüz gibi sığ suda çizdim” diyor ve ekliyor: “İkincisi, denizyıldızının benim için ayrıcalıklı önemi var. Özellikle sağlık halk kongrelerinin açılışında konuşmama denizyıldızı hikayesini hep ekledim ve anlattım. Diyabet ve obezite mücadelesinin bir denizyıldızı kurtarmak öyküsü olduğunu ısrarla vurguladım. 5. Halk Sağlığı Kongresi’nde buzdolabı magneti olarak denizyıldızı yaptırdım. Magnetin zeminine kumlar arasına denizyıldızının kollarının altına tanımlamalar koydurdum. Her kolu bir şeyi simgelesin istedim. Kollarda şunlar yazıyordu: Günde 5 kilometre (obezite tedavi önerisi), haftada 5 gün (egzersizin yapılma yöntemi önerisi), 5 kg (obezite savaşında ilk ve en başarılı adım 5 kilo kaybetmektir), 5 yıl (obezite tedavisinde başarı göstergesi kalıcı kilo kaybı ve bunun göstergesi 5 yıl kaybedilen kilonun korunmasıdır), 5 kişi (obezite tedavisinde en büyük sorun kişinin yalnız kalmasıdır. Eğer yakınları tedaviye ve yaşam değişikliğine katılarak destek olmazsa verilen kilolar yeniden alınır. Buradaki 5 kişi eş, çocuklar ve anne babanın simgesidir.)”

OTOMOBİLYıllardır kullanmıyorum

* İlk arabamız 1975 model balköpüğü rengi Ford’du. Şimdi 2007 model kırmızı Peugeot var.
* Otomobilimizi önceleri eşim kullanıyordu, işe birlikte gidiyorduk. 1994-1997 yılları arasında Ege Üniversitesi Hastanesi Başhekimliği görevim nedeniyle makam aracım ve şoförüm vardı. Yöneticilik sürem bitince bu kez özel şoförüm oldu. 2008’den bu yana yine yöneticilik görevim nedeniyle makam aracım ve şoförüm var. Dolayısıyla uzun zamandır otomobil kullanmam gerekmiyor. Ancak kurallara uyulmasını severim.
* Araba, insanın ayağını yerden kesen, işleri hızlandıran, zamanın iyi kullanılmasını sağlayan, günlük yaşamın en önemli kolaylaştırıcısı. Bu nedenle öncelikle güvenilir, denenmiş marka, emniyetli ve konforlu olmasına bakarım.

BESLENMEFiziğime dikkat ediyorum

* Kahvaltı günün en önemli öğünü. Mesleğimin hekimlik ve özel alanımın endokrinoloji olması nedeniyle bu konu öğütlediğim bir yaşam biçimi. Mutlaka kahvaltı yaparak güne başlarım. Sağlıklı beslenmeye ve kilomu korumaya özen gösteririm.

Yazının Devamını Oku

Turizmin gülen yüzü

20 Ekim 2012

Balçova’daki Kaya İzmir Thermal&Convention’ın genel müdürü Muzaffer Tağıl için en uygun cümle bu olsa gerek: “İzmir’in sektördeki gülen yüzü...” 30 yılı aşkın süredir turizmle yatıp turizmle kalkan Tağıl, yüzüne vuran iyi niyeti, içtenliği, sempatisi, insanlara sevgiyle yaklaşımı, dostlukları, bitmek bilmeyen enerjisi, yenilik ve farkındalık yaratmak için verdiği uğraşla adından söz ettiriyor. “Hayalimdeki işi yapıyorum. O yüzden de mutluyum. İnsanları sevdiğim için bu mesleği seçtim. Zira, turizmde hep insanlarla birebir ilişki içindesiniz. Bu sektörde kalpten sevgi, saygı, yüzde gülücük çok önemli” diyen Muzaffer Bey, iş dışı yaşamını Sıradışı’yla paylaştı. Otelcilik ve turizm kanına, ruhuna işlemiş olan ‘adam gibi adam’ Muzaffer Tağıl, özelini de dobra dobra anlattı, işte ayrıntılar...

OTOMOBİLDireksiyonu bırakmam

* İlk arabam üçüncü el beyaz renkli bir Şahin’di. Şimdi Hyundai Santa Fe cipim var.
* Otomobilde ben varsam direksiyonu kimseye bırakmam.
* Kurallara uyan, dikkatli, kontrollü hız yapan, sarıda duran bir sürücüyüm. 1986’dan beri ehliyetim var. Sadece 2 kez ceza yedim.
* Bir araba tercih ederken hizmeti kimden aldığıma bakarım. Zira, benim için otomobilden çok satıcı önemlidir. İnsani ilişkilere önem verir, önerilerini dikkate alırım. Bugüne kadar yanılmadım. O nedenle arabamı yenilemem gerektiğinde yine o kişiyi ararım. Başka bir firmaya geçmişse ben de geçerim. Güven benim için önemli ve öncelikli.

BESLENMEDüzenli beslenmiyorum

Yazının Devamını Oku

Yatırım avcısı

13 Ekim 2012

Bu hafta ‘Sıradışı’na Almanya’nın ünlü erkek giyim markalarından Roy Robson’un Türkiye’deki genel müdürü, namı diğer ‘yatırım avcısı’ Timur Şengezer konuk oldu. Uzun yıllar tekstil sektöründe çalışan, ardından birçok uluslararası markaya danışmanlık yapan Şengezer, bu firmalardan bazılarını başta İstanbul ve İzmir olmak üzere Türkiye’ye çekmeyi başaran bir isim. Bunlardan en önemlisi ise şu anda görev yaptığı Alman Roy Robson... Timur Şengezer, bir dönem herkesin tesisini söküp Mısır’a yatırım yaptığı ortamda, Almanları ikna ederek 2008’de İzmir’e yatırım yaptırmış biri. Ege Serbest Bölgesi’ni yatırım üssüne çeviren Şengezer, şimdi de ikinci fabrikayı kuruyor. Şu anda günde yaklaşık bin 200 parça takım elbise üreten Roy Robson, yakında devreye girecek tesisinde ise gömlek ve spor giyim üzerine çalışacak. Timur Şengezer’le iş dışı yaşamını konuştuk...

HAYAT FELSEFESİ
Mücadele, mücadele, mücadele.

OTOMOBİLMenderes’in arabası bende

* İlk arabam 1984’te aldığım siyah BMW’ydi. Şimdi, 2012 model beyaz 5.20 BMW sahibiyim.
* Ayrıca, Porsche Cayenne ve Almanya’da kullandığım Audi A6 Quattro’m var.

Yazının Devamını Oku

Vasiyetimdir, mezar taşıma Göztepeli sabuncu yazılsın

6 Ekim 2012

İzmirli ünlü işadamı Fatih Dalan, özel yaşamını Sıradışı’na açtı. En büyük tutkusunun Göztepe olduğunu söyleyen Dalan, “İlk kez sekiz yaşındayken Göztepe maçına giden babam Adil Bey, beni de dört yaşımdayken Trabzonspor karşılaşmasına götürdü. Sonrasında başka takım tutma şansım kalmadı. Ben de geleneği bozmayıp oğlum Adil’i üç yaşında Göztepe’yle tanıştırdım. Ailecek Göztepeliyiz. Hiçbir maçını kaçırmayız. Başka da takım tutmayız. Keşke her İzmirli sadece İzmir takımı tutsa... Ölünce mazar taşıma ve gazete ilanıma ‘Göztepeli sabuncu’ yazın diye vasiyetim var” dedi. Bir dönem DP İl Başkanlığı yapan, Süleyman Demirel’e hayranlığını her fırsatta dile getiren, kitaplarını dönüp dönüp bir daha okuyan, “Çünkü onlardan çıkarılacak çok ders olduğu fikrindeyim” diyen Fatih Dalan, hayat felsefesini de, ”Her zaman bardağın dolu kısmını görürüm” şeklinde özetliyor. Güne sade Türk kahvesiyle başlayan, hayali Kemalpaşa civarında keçi çiftliği kurmak olan, 50’sinden sonra Mercedes keyfi yapmak isteyen, tespih ve puro biriktiren Dalan anlattı, biz dinledik...

HAYAT FELSEFESİ
Her zaman bardağın dolu kısmını görürüm. Aynı şekilde dostlarımın da iyi yönlerini görürüm. Dostluğun bir kere çatlarsa eskisi gibi olamayacağına inanırım ve o noktaya getirmemeye çalışırım.

OTOMOBİL50’imde Mercedes istiyorumİlk arabam 1986’da satın aldığım ikinci el siyah bir Opel Ascona’ydı. Şu an 2011 model gri Volvo S80’im var.
Trafikte kural hatası yapanlara saygısızım. Kimsenin hakkını yemem, hakkımı da yedirmem.
Bir araba alırken yaygın servis, ekonomiklik, yakıt tasarrufu ve konfor ararım.

Yazının Devamını Oku