Adnan Kaya

Savaşçı ruhlu

7 Haziran 2014

Türkiye’ye ton balığını tanıtan, dünyanın en kaliteli hayvansal proteininin balık olduğu algısını Türkiye’de ilk yaratan kişilerden biri olan Niyazi Önen’in ilginç bir öyküsü var. O, ‘68 kuşağı’nın temsilcilerinden. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okurken siyasetle ilgilenmiş. Suikaste kurban giden hocası Cavit Orhan Tütengil, üniversitede kalıp asistanı olmasını istemiş. Bir yandan da babadan gelen ticaret hayatı varmış. Üçünün arasında gidip gelmiş. Sonuçta tercihi işten yana olmuş. Bakkallık, tüp bayiliği, otomobil ticareti yapmış. Özal iktidarıyla birlikte değişen ekonomik sistemin de etkisiyle su ürünleri pazarına girmeye karar vermiş. Bir bankadan yüzde 22 faizle tarımsal sanayi kredisi alıp ilk fabrikasını açmış. Şirketin ismini de Çanakkale’nin mitolojideki adı olan ‘Dardanel’ koymuş. Tek bir konuya odaklanarak başarı hikayeleri yazmış. İhracat rüzgarının cazibesine kapılıp 30’dan fazla ülkeye dış satıma başlamış. Dolayısıyla bankalar dan kısa vadeli krediler almış. Ancak, 1998’de AB, Türkiye’den yapılan ithalata yüzde 24 gümrük vergisi uygulamaya başlayınca rüzgar bir anda tersine dönmüş. İhracat sıfırlanmış. Bankalar kredilerini bir bir geri istemiş. Bunu Asya, 1999 ve 2000 krizleri izlemiş. Ama mücadeleci kimliği, vizyonu, çalışkanlığıyla bunun da üstesinden gelmeyi başarmış.

‘Asla moralimi bozmadım’

Dardanel Önentaş Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Önen, karşılaştığı o zorlukları nasıl yendiğini, “Hiçbir zaman moralimi bozmadım. Çok kötü-zor durumlarda dahi kısa sürede kendi kendimi ateşledim. Motive ettim. Asla vazgeçmedim. Hiçbir zaman içimde korku hissine yer vermedim. Cesaretle olayların üstüne yürüdüm. Hep olumlu düşündüm. Sosyal aktivitelere önem verdim. Mesleki kuruluşlar, spor kuruluşları gibi... Çok çalıştım ve hiçbir zaman doğruluktan ayrılmadım. Odaklandım. Çok düzenli, sistematik bir şekilde çalıştım. Zamanı en verimli şekilde harcamaya dikkat ettim. Sürate önem verdim. Hızlı düşünüp, hızlı karar verdim. Sürekli arayış içinde oldum. Yeni fikirler, yeni ürünler... Aileme, dostlarıma, arkadaşlarıma, çalışma arkadaşlarıma önem verdim, onlara zaman ayırdım. İnsan en önemli varlıktır. Her şeyi yapan sonuçta insanoğludur. Sağlığıma ve spora önem verdim” sözleriyle özetliyor. Önen, ‘çalışmak, mücadele ve yenilikçilik’ olarak 3 kelimeyle açıkladığı hayat felsefesiyle de ‘savaşçı sanayici’ olmanın perde arkasına projektör tutuyor.
Dardanelspor’u 3. Lig’den Süper Lig’e çıkaran, ‘Batı’nın Hakkari’si olarak anılan Çanakkale’ye sınıf atlatan insanlardan biri olan ve dünü ‘tecrübe’ olarak kullanıp öğrenen, yarını ‘tahmindir’ diyerek planlayan, bugünü ‘fırsattır’ diyerek kullanıp ton balığı piyasasına kararlı adımlara tekrar damgasını vuran Niyazi Önen, iş dışı yaşamının bilinmeyenlerini Sıradışı’na anlattı.

KİMDİR?

Yazının Devamını Oku

Ya işte ya pistte

1 Haziran 2014

Cenk Burak Çelik, endüstriyel temizlik kimyasalları üreticisi BSÇ Kimya’nın ikinci kuşak temsilcisi. Finanstan sorumlu yönetim kurulu üyesi. 29 yaşında. Kelimenin tam anlamıyla bir işkolik. Buna kendisi de inanamıyor. Zira, babasının izinden gitip ODTÜ Kimya Mühendisliği’nde okumuş ama çok da başarılı bir öğrenci değilmiş. Hazırlığı atlamasına rağmen ancak 6.5 senede bitirebilmiş. Mezun olana kadar iş nedir bilmemiş. Sonra satış ağırlıklı başlamış. ‘Patronun oğlu’ diye de hiçbir ayrıcalık yapılmamış. ‘Eti de sizin, kemiği de...’ denmiş. Ancak; çalışkanlığı, iş disiplini, özgüveni, yenilikçi bakışıyla kısa sürede ‘babasının oğlu’ olduğunu göstermiş. İşle yatıp, işle kalkıyor. Anı yaşıyor. Tek odak noktası aile şirketini çok daha iyi yerlere getirebilmek. O yüzden özel hayatıyla ilgili çok gelecek planı yok. Bu yoğun tempoda tek hobisi araba yarışı. Ülkü Yarış Pisti’nin müdavimlerinden. Fabrika dışındaki zamanının çoğunu burada geçiriyor. Ne de olsa adrenalini seviyor. İşteki hızını piste de taşımış. Katıldığı yarışmalarda çeşitli dereceler yapıp, ödüller almış. Unutmadan, o kelimenin tam karşılığıyla bir İzmir aşığı. Bakın kendisini nasıl anlatıyor...

HAYAT FELSEFESİ
Anı yaşamak. İş haricinde, özel hayatımla ilgili çok gelecek planım yok.

KİMDİR
Adı: Cenk Burak Çelik
Doğum yeri ve yılı: İzmir, 1985

Yazının Devamını Oku

Aykırı bir patronun öyküsü

31 Mayıs 2014

O, ‘Denizli’nin ‘Koç’u diye anılan Abalıoğlu Holding’in iki numaralı ismi İsmet Abalıoğlu... İş hayatına atılışı liseye devam ettiği 1966’ya uzanıyor. İlk çalıştığı yer babasına ait çırçır fabrikası. Ama, ‘patron oğlu’ diye hiç torpil geçilmemiş. Ağabeyi Ali ile birlikte, tüm işçiler hangi koşulda çalışıyorsa o da aynı şekilde çalışmış. ‘İlk’leri yaşamış, ‘ince detay’ları öğrenmiş. Öylesine mükemmel yetişmiş ki, işinde hiçbir zaman ‘duygusal’ davranmamış. İş dünyasının kendini geliştirmekten, Ar-Ge ve diğer teknolojik yenilikleri izlemekten geçtiğini bilerek, günümüzde 13 grup şirketi ve iştirakten oluşan, yaklaşık 2 bin kişinin çalıştığı aile şirketine bir tuğla da o koymuş. ‘Başarı doğru kararlar vermek ve deneyimdir. Bizler yıllarca bazen yanlış kararlar vererek, hatta zararlar ederek deneyimlerimizi edindik. Bunun sayesindedir ki, bugün büyük başarılara imza atarken geçmişte edindiğimiz deneyimlerin büyük payı var’ düşüncesinde. İsmet Bey, yoğun temposuna rağmen hayatın sadece işten ibaret olmadığının da farkında. Topluma yararlı işlere de imza atmaya çalışıyor. ‘Her şeyin başı eğitim’ diyerek okullar yaptırıyor, burslar veriyor. Aynı zamanda doğa aşığı ve çevreci. Doğa ve Çevre Vakfı’nın hem kurucusu, hem de başkanı. ‘Doğanın pili bitmesin’ diye çıkılan yolda 1996’dan bu yana 28 ton atık pil, 44 ton da elektronik atık toplanmasına öncelik etmiş. Bugünlerde “Kendi ormanını kendin kur” kampanyasını hayata geçirmeye hazırlanan İsmet Abalıoğlu, Reyhan Yıldız’ın kaleme aldığı ‘Adresini Arayan Mektuplar’ın geliriyle ilkine de imzasını atmış. Çevresinde olup bitene karşı kayıtsız kalmamaya, doğruluğuna inandığı görüşleri savunmaya, gerektiğinde kişi ve kurumlara olan tepkisini mektuplarla dile getiren İsmet Bey, organ bağışına da son derece duyarlı bir isim. Milliyet Gazetesi ve Ernst&Young’ın düzenlediği “Yılın Sosyal Girişimcisi” yarışmasında 2009’da Ömer Madra ve Ali Nihat Gökyiğit’le birlikte finale kalan üç isimden biri olan İsmet Abalıoğlu, kişisel gelişime de son derece önem veriyor. Bugüne kadar hızlı okuma, koçluk, mentorluk, yaratıcılık eğitimleri almış. Çalışkan, enerjik, yaratıcı, yenilikçi, güleç ve inanılmaz mütevazı. İşte, İsmet Abalıoğlu...

KİMDİR?
Adı: İsmet Abalıoğlu
Doğum yeri ve yılı: Denizli, 1952
Eğitimi: İzmir İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi
İşi: Abalıoğlu Holding ve ona bağlı şirketlerin yönetim kurulu üyesi

Yazının Devamını Oku

Çocukların ‘Sevgi’ annesi

28 Mayıs 2014

Bazı insanlar vardır... Hayat enerjileri, özverili yaşamları, paylaşımcı yapılarıyla dokundukları her şeyi güzelleştirirler. Sevgilerini sakınmadan evrenle paylaşır ve üretkenlikleriyle insanı büyülerler. İzmir Bostanlı’daki Uygar Çocuk Evi ve Çocuk Kulübü’nün Kurucusu ya da bir diğer ifadeyle çocukların ‘Sevgi’ annesi Sevgi Temizer de tam bu tanıma uyan çok özel bir eğitimci. Eğitimci bir aileden geliyor. Ağrı’da çok genç yaşta evlenip 3 cocuk sahibi olarak hayata tutunan, onların geleceğini her şeyin üstünde tutan yürekli bir anne. Çocuklarının eğitimi için yerleştiği İzmir’de eşini kaybettikten sonra, ‘Topluma nasıl faydalı olurum?’ diyerek kurduğu Uygar Çocuk Evi ve Çocuk Kulübü ile 15 yılı geride bırakmanın gururunu yaşıyor. Sadece eğitimci mi? İkinci kişisel sergisini açmaya hazırlanan ve kadın portreleri görenleri büyüleyen bir resim sevdalısı. Bağlama çalıyor, geleneksel lezzetlerdeki hünerleriyle adından usta bir aşçı olarak da söz ettiriyor. Çocuklar mı? Onlardan bahsederken gözleri doluyor ve sohbetimizin her dakikasına bu sevgi dokunuşları yansıyor.

HAYAT FELSEFESİ
Mutlu ve başarılı olmak, hayata tutunmak, elindekileri paylaşabilmek.

KİMDİR?
Adı: Sevgi Temizer
Doğum yeri ve yılı: Ağrı, 1957

Yazının Devamını Oku

Eğitimin ‘Nur’u

25 Mayıs 2014

Çocukken, babası gibi başarılı bir hukukçu olmanın hayaliyle büyümüş. Başarmış da... İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Bir süre özel bir bankanın hukuk müşavirliğini yapmış, sonra babasının yanında çalışmış. Ancak gittiği bir icra takibinde evdeki sefaleti, çocukların halini, annenin çaresizliğini, yoksulluğu, dramı görünce şok olmuş. Yıllarını ve gönlünü verdiği hukuk macerasını noktalayıp, çocuklarla iç içe olmayı tercih ederek İzmir’in en köklü okul öncesi eğitim kurumu olan Beyaz Balon Anaokulları’nı kurmuş. Daha sonra Alman Konsolosluğu ile TAKEV Okulları’nın temellerini atıp 45 yaşında Yeditepe Üniversitesi’nde eğitim yönetimi ve denetimi mastırı yapmış. Yılmadan, tam 2 yıl, her hafta sonu İstanbul’a giderek eğitim almış. Evet, Nur Yaraş’tan söz ediyorum. Eğitimle dopdolu bir hayatı temsil ediyor ve uzun yıllardan bu yana ülkemizin geleceğine yön verecek nesillerin yetişmesine katkı sağlıyor. Titiz, çalışkan ve özverili bir iş kadını. Eşi Erol Yaraş ve kızları Begüm’le 20 yıldır çiftlik benzeri bir evde yaşıyorlar. Birçok hayvan besliyorlar; köpekler, tavuklar, kuşlar... Kayısı, nar, salatalık, domates, her şey bahçeden toplanıyor. Nur Hanım’ın yemekle arası iyi. Müzmin rejim yapıp kilo veremeyenlerden! Seyahati, yüzmeyi seviyor. Tam bir doğa tutkunu. İnanılmaz pozitif ve güler yüzlü. Sanırım mesleğinin ışığı ona yansırken, o da kendi ışığını mesleğine yansıtıyor. Geleceğe güvenle bakan, özgüvenli, sosyal yönden güçlü, aynı zamanda akademik başarısı oldukça yüksek pırıl pırıl çocuklar, genç nesiller yetiştirmenin heyecanını özümsemiş bir insan. Onun özel, sıra dışı hayatına biraz daha yakından bakalım, tanıyalım istedik.

KİMDİR?Adı: Nur Yaraş
Doğum yeri ve yılı: İzmir, 1959
Eğitimi: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İşi: Beyaz Balon Anaokulları Kurucusu, TAKEV Okulları Kurucu Temsilcisi
Burcu: Yay

Yazının Devamını Oku

Kazdağları’nın yılmaz bekçisi

24 Mayıs 2014

Dile kolay... Tam çeyrek asırdır, bir dünya kültür mirası olan Kazdağları’nı koruma ve planlı geliştirme mücadelesinin aktif olarak içinde. Kısa adı ‘KAZOD’ olan Kazdağı Otelcileri Derniği’nin başkanlığını yapıyor. “Kazdağları’nda madencilikle turizm bir arada olmaz” düşüncesiyle mücadele yürütüyor. Buradan hareketle geçtiğimiz yıl, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın katılımıyla “Kazdağları Destinasyon Kongresi” düzenledi. Kazdağları’nı bir turizm destinasyonu olarak tescil ettirdi. Bu anlamda Kazdağları onun hobisi, heyecanı, mücadelesi, işinin ve hayatının vazgeçilmez bir dünyası. O, Mehmet Öngen... Aslında bir avukat. Ancak aynı zamanda, yerlisi olduğu Çanakkale Ayvacık’a bağlı Yeşilyurt’un (Büyük Çetmi) geleneksel dokusunun korunmasında hukukçu ve çevreci kimliğiyle uzun yıllar mücadele ettikten sonra Öngen Country Hotel’i açarak köyü turizmle tanıştıran isim olarak da tanınıyor. Uzaktan bakınca sırta yaslanmış bir Ortaçağ şatosunu andıran, oysa tepesinden girip basamak basamak topuğuna kadar ineceğiniz, tek bir zeytin ağacına kıyılmadan, doğaya ve doğala saygılı bir anlayışla, taş ve kereste gibi yerel malzemeler kullanılarak inşa edilen çölde bir vahayı andıran dağ otelinin sahibi ve işletmecisi. “İnsan iki kanatla uçar: Biri sevgi, diğeri bilgi. Öğrenmenin ve sevmenin yaşamın temel nirengi noktaları olduğuna inananlardanım. Zaten bilginiz ne denli çoğalırsa, o kadar çok seversiniz. Bildikçe ve sevdikçe çevrenize, bu dünyaya karşı duyarlığınız gelişir. Karanlığa kızmak yerine bir mum da siz yakarsınız” diyor.

KİMDİR
Adı: Mehmet Öngen
Doğum yeri ve yılı: Çanakkale Ayvacık’a bağlı Büyük Çetmi (şimdiki ismi Yeşilyurt), 1957
Eğitimi: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İşi: Avukat, turizmci. Kazdağı Otelcileri Derneği Başkanı. Öngen Country Hotel’in sahibi.

Yazının Devamını Oku

Futbolun Don Kişot’u

18 Mayıs 2014

Seyit Mehmet Özkan... Anlatması belki de en zor insan. “Sıradışı” ama sizden, bizden biri. “Öğlenleri gevrek-peynir-bir kupa çayla beslenirim” diyebilecek kadar da doğal. Türkiye onu yıllar önce İzmirspor’da tanıdı. İki yıldır ise küllerinden doğurduğu Altınordu ile bir kez daha futbolun şeref kürsüsündeki yerini aldı. Bana göre; hem iş yaşamında, hem futbolda yapılmayanları yaptığı için “Sıradışı” sıfatını fazlasıyla hak ediyor. Durmadan üretiyor. Ona göre Türkiye’nin de temel sorunu zaten bu: Üretmemek, tüketmek... Bugün o, üreten bir sistemi, baş döndürücü bir hızla, Cumhuriyetimiz’le yaşıt Altınordu’da hayata geçiriyor. 2 yılda Türkiye’nin en büyük futbol akademisini kurup, yine Türkiye’nin en büyük futbol okulları zincirini açtı. Şu anda Yeşilyurt’tan Kula’ya, Ayrancılar’dan Bodrum’a kadar Ege’nin yer yerinde 3 bin çocuğa spor yaptırıyor. Yine Türkiye’nin en modern sahalarını Yeşilyurt ve Selçuk’ta inşa edip çocukların hizmetine sundu. Türk gençlerine o kadar çok güveniyor ki, “Bu kulübün kapısından yabancı futbolcu giremez” diyecek kadar cesur. Ve şöyle bir hayali var: Süper Lig’de, tamamı Altınordu özkaynağından yetişmiş, TC vatandaşı gençlerden kurulu, yalandan değil gerçekten profesyonel bireylerden oluşan, toplumumuza örnek bir futbol kulübü ve takımı yaratmak. Ve sanırım bu hayali gerçekleşene kadar da Altınordu A Takımı’nın maçlarını yine izlemeyecek ve yüzlerce çocuğuyla mutlu günlerine devam edecek. İşte bu fikirleri, planları ve projeleri kimileri için hayal. Belki de bu yüzden kendine “Don Kişot” diyor. Ama bu Don Kişot, yel değirmenlerine karşı yaptığı savaşı kazanacak gibi görünüyor. O kazanırsa, bana göre Türk futbolu da kazanacak. O kazanırsa, Türkiye’de yarın hiçbir şey aynı kalmayacak.

HAYAT FELSEFESİ
Hayatı kategorize etmeden bütünüyle yaşamak.

OTOMOBİL
İzmir-İstanbul karışımıyım

* Hep ikinci el araba kullanırım, otomobile önem vermem. Hala da öyle. Çünkü aracın markası ve modeli toplumda bir statü yanılgısı yaratır. Örneğin, ‘Siyah balina kasa Mercedes zengin müteahhit arabasıdır’ gibi...

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin ‘İnci’si

10 Mayıs 2014

Perihan İnci, Türkiye’nin en büyük akü ve jant üreticilerinden İnci Holding’in yönetim kurulu başkanı. Baba Cevdet İnci’nin vefatının ardından sırayla başkanlık görevini üstlenen beş kız kardeşin en küçüğü. Geçtiğimiz yıl ablası Meral İnci Zaim’in yerine geçen Perihan Hanım, holdingin son 10 yıldaki dördüncü başkanı. Perihan İnci, yoğun iş temposuna rağmen resim yapmayı ve desen çizmeyi çok seviyor, “Bu sayede zihnimi arındırıyorum. Sudoku da çözüyorum. Çiçeklere, özellikle de orkide yetiştirmeye özel tutkum var. Seyahat etmeyi, ulusal ve uluslararası platformdaki kültürel faaliyetleri izlemeyi seviyorum. Zamanım olduğunda konserleri kaçırmamaya çalışıyorum” diyor. Türkiye’deki birçok şirket yöneticisinden farklı olarak o Sistematik felsefe ve mantık mezunu. “Dolayısıyla bu eğitim benim sistematik, analitik, çok yönlü ve geniş bir çerçeveden olaylara bakma ve değerlendirme becerimi geliştirdi” diye konuşuyor. Güne müzik eşliğinde hazırlanıyor. Kırmızıya bayılıyor. Enerji verdiğine inanıyor. Burcu aslan, yükseleni yengeç. “Ateş gibi parlar, su gibi çağlarım” diyor.

HAYAT FELSEFESİ
Yaşamın bir mucize olduğuna, her anın hakkıyla yaşanması gerektiğine, yaptığınız iş her neyse onu tutkuyla sevmeye ve iyi örnek olmaya inanırım.

OTOMOBİLOna ‘Kara Şimşek’ diyordum

* Ehliyetimi 1986’da aldım. İlk arabam 1979 model Honda Prellude idi. O zamanlar bir dizi kahramanı olan otomobile benzerliği nedeniyle adı ‘Kara Şimşek’ti. Şimdi, 2020 model BMW 520d’m var.
* Aracımı kendim kullanmayı tercih ediyorum. Ancak bu aralar yoğunluk nedeniyle şoförüm de var.

Yazının Devamını Oku