ÇEŞME Çarşısı’nda 1945’ten beri hizmet veren Rumeli Pastanesi, ‘sakızlı dondurma’nın doğduğu yer olarak biliniyor. Mübadeleyle göç eden Selanikli Osman Mersin’in, Çeşme’de tanışıp evlendiği eşi Şadiye Hanım’ın çeyiz olarak getirdiği masa ve birkaç sandalyeyle açtığı o tatlı ve dondurma dükkanı günümüzde bir yandan dededen toruna geleneksel damak lezzetini yaşatırken, bir yandan da genç kuşağın yenilikçi fikirleriyle büyümeye devam ediyor. Çarşıdaki tek katlı taş binaya bu yıl Ilıca, Alaçatı ve Dalyan Yolu’nda üç şube daha ekleyen Rumeli Pastanesi’nin işletmecisi Hüseyin Mersin, uzun süre babasıyla birlikte yürüttüğü işi şimdilerde biri İngilizce işletme, diğeri gıda eğitimi alan ama mesleklerinin yerine dedelerinin izinden gitmeyi tercih eden oğullarıyla sürdürüyor.
Hüseyin Bey, 56 yaşında, ama kıpır kıpır. Çıraklık yıllarından kalma alışkanlıkla hala her sabah 06.00’da kalkıyor, gece 01.00’e kadar çalışıyor. 4 saat uyku ona yetiyor da artıyor. Bütün gün ayakta. Kah imalathanede, kah şubelerde. Enerjisine yetişmek neredeyse imkansız. Bir dakika olsun oturmuyor. Zorunlu kalmadıkça arabaya binmiyor, yürüyor. İşine aşık. Sır gibi sakladığı babadan kalma formüle sevgisini katarak yaptığı ürünlerle insanlara eşsiz lezzetler sunmanın mutluluğu yüzünden okunuyor. Üretimden sunuma kadar tüm emek sürecinde aile geleneğini sürdüren Mersin, Çeşme’nin simgesi haline gelen, uzun kuyruklara neden olan bu tadı ilçe dışına taşıyıp Türkiye’de sakızlı dondurma ve tatlılarda bilinen bir marka yaratmayı hedefliyor.
1945-2005 yılları arasında dondurmayı servis ettikleri el yapımı kaşığa gözü gibi bakan ve çerçeveletip dükkana asan Hüseyin Mersin, “Ressam Kamil imzalı 69 senelik ilk tabelamızı da çürüme ve tahtakurusuna önlem olarak içine iğneyle koruyucular enjekte ettirdim” diyor. Renkli kişiliğiyle de gönüllerde taht kuran Mersin’in ‘Sıradışı’ öyküsü bakalım sizi nasıl etkileyecek!
KİMDİR?
Adı: Hüseyin Mersin
Doğum yeri ve yılı: Çeşme İzmir, 1958
İZMİRLİ dünyaca ünlü Cevher Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Özyavuz, yoğun iş temposuna rağmen hobilerine de zaman ayırmayı ihmal etmiyor. Kendisi mütevazı davranıp ‘Daha değil’ dese de ‘Gurme’ olarak tanınıyor. Mutfak hakkında neredeyse her detaya hakim. 35 yıllık lezzet ustası. Mutfak Dostları Derneği, Rotisörler Zinciri Derneği, Chaîne des Rôtisseurs İzmir üyesi de olan Özyavuz’un hayalinde bir gün hobi amaçlı bir restoran açarak farklı tatları İzmirlilere sunmak, yıllar itibariyle oluşan zengin arşivini bir kitaba dönüştürerek yeme içme dostlarıyla paylaşmak da var. Fast food yerine yöresel mutfakların bayraktarlığını yapan Haluk Özyavuz şimdilerde gastronomi yolculuğunu ‘Gevrek&Ginger’ adlı internet sitesinde paylaşıyor. Aynı zamanda tam bir müzik aşığı. Gençliğinde başlayan bu sevgi onu zamanla müzik yapmaya, DJ’liğe bile taşımış. Günümüzde 3 bin long play ve 10 binin üzerinde CD’den oluşan arşivi var. 80’li yılların başından beri amatör olarak uğraştığı bu alanda hala yeni şeyler keşfedip müzik yapmayı sürdürüyor. Günde en az 1 saatini bu tutkusuna ayırıyor. Hatta bunu önümüzdeki yıl bir hayır derneği yararına çıkaracağı CD ile taçlandırmayı arzuluyor. Özyavuz bunların yanı sıra çeşitli dergilere viski, şarap, puro, tekne ve otomobiller üzerine yazılar yazıyor. Pirelli takvimleri, restoran menüleri, puro yüzüğü, tespih, dolmakalem, dünyadan çeşitli otellerin kapı kartları, şampanyaların mantarındaki metal kapaklar gibi ufak şeyler biriktiriyor. Ayrıca, dizaynını bizzat yaptığı puroseverlere özel kül tablaları var. “Geçmişi olmayan, geleceğini planlamayan ve de gülümsemeyi bilmeyen dolu bir hayat yaşayamaz” diyor. Haluk Özyavuz, renkli dünyasının kapılarını ‘Sıradışı’na açtı...
HAYAT FELSEFESİ
Geçmişi olmayan, geleceğini planlamayan ve de gülümsemeyi bilmeyen dolu bir hayat yaşayamaz.
OTOMOBİL
Taciz etmeyen bir sürücüyüm
* İlk arabam 1969 model, koyu yeşil bir Volkswagen kaplumbağaydı. Şimdi, otomotiv yan sanayi sektöründe olduğum için müşterilerimin birçok farklı modelini kullanmaktayım. Özel hayatımda spor arabalarımı kendim kullanırım. Ancak iş hayatı için makam şoförüm var. Bir otomobilde benim için en önemli unsur güvenlik ve yüksek performans. Trafikte taciz etmeyen bir sürücüyüm. Özellikle otoyollarda sağ şerit boş olmasına rağmen, ısrarla ortadan giden ve trafiği tehlikeye sokan sürücülerden nefret ederim.
AHMET Atabey, 2001’de İzmir’deki küçük bir sanayi dükkanında 5 kişiyle başladığı cam mozaik üretiminde 13 yılda Avrupa’nın 1, dünyanın 5 numarasına yükselerek gerçekten ‘Sıradışı’ bir yolculuk gerçekleştirdi. Ona göre bu baş döndürücü çıkışın ardındaki tek gerçek, bir işi ‘hızlı ve güzel’ yapabilme yeteneği. “Eskiden büyük balığın küçük balığı yediği bir ekonomik düzen vardı. Oysa şimdi avantaj ve güç hızlı balıkta” diyen Atabey’in sahibi olduğu MCM Mozaik, 350 çalışanı, yurt geneline yayılan 600 bayisi ve 25 ülkeye ulaşan ihracatıyla güzel İzmir’in yüz akı sanayi kuruluşlarından biri haline geldi. Seramik dekor üretiminde de aynı ‘hızlı’ ve ‘güzel’ çıkışı gerçekleştirmek için kolları sıvayan genç işadamıyla ‘Sıradışı’ bir röportaj yapıp ortaya ‘Sıradışı’ bir öykü çıkardık...
HAYAT FELSEFESİ
İyi insan olmak kolaydır, asıl zor olan adil olmaktır.
OTOMOBİLKonfor ve güç ararım
* İlk arabam 1980 model Tofaş Şahin’di. Şimdi Range Rover Vogue ve Maserati kullanıyorum. Bir otomobilden beklentim konfor ve güç. Trafikte hızlı ama dikkatliyim.
BESLENMESeyircilikten öte değil
* Kahvaltımı hiç aksatmam. En az 2-3 çeşit peynir ve zeytin mutlaka olsun isterim. Öğlenleri işyerimde yerim. Fazla yağlı yemek varsa ustamız bana özel ızgara yapar. Akşamları, öğle menüsüne göre değişiyor. Eğer öğlen et tükettiysem akşam sebze yeyip dengelerim. Ara öğün olarak kraker, süt, ayran ve fındık alırım. Bamya hariç yemek ayırmam. Neden bilmiyorum ama bamyayla aram hiçbir zaman iyi olmadı. Mutfakla aram iyi bir seyirci ve yiyici olmaktan öte değil. Her Türk erkeği gibi ızgara-mangal yaparım tabi, bir de menemenim meşhurdur, hepsi bu kadar.
CENGİZ Dalgıç 42 yaşında genç bir girişimci. Zorluklarla mücadele edip, asla yılmayan cesur bir karaktere sahip. Hayat hikayesini dinleyince, 8 yıl önce İstanbul’da kurduğu ve bir sene sonra İzmir’i merkez üs yaptığı ‘Diva Endüstriyel Mutfak’ ve ‘By Kitchen’ markasıyla genç yaşında başarı basamaklarını nasıl hızla tırmandığına şahit oluyorsunuz. Hazırlık, kafe&bar ekipmanları, pişiriciler, teşhir üniteleri ve soğutuculardan oluşan zengin ürün gamı ve ‘Doğru işin mutfağı’ sloganıyla hedef büyüten By Kitchen, toplu yiyecek-içecek kültürünün oluştuğu işletmelerin tüm ihtiyacını tek başına karşılayabiliyor. Cengiz Bey, soyadından da anlaşılacağı gibi denizci bir aileden geliyor. Haliyle tekneden, denizden ve dalış yapmaktan büyük keyif alıyor. Şirketi çalışanların yönettiğini söylüyor ve ekliyor: “Ben onlara bu hedeflere ulaşabilmeleri için uygun ortam ve imkanı sağlıyorum. Başarı da, para da ancak paylaşılırsa güzel.” Yurt içinde adı bir çırpıda aklınıza gelebilecek tüm lezzet duraklarına ürünlerini sunan, yurt dışında da 11 ülkeye ihracat gerçekleştirerek adeta kabına sığmayan Cengiz Dalgıç’la sohbetimize bir ara bahçedeki Greek Danua cinsi iki köpeğinden biri olan Zeus da katılıyor ve kısa süreli bir heyecan dalgası yaşanıyor. Sohbetin kalan kısmı ise aşağıdaki satırlarda...
OTOMOBİLOrta karar bir sürücüyüm
* İlk arabam 2004 model siyah renkli Renault Megane’dı. Şu anda kırmızı Mercedes SLA kullanıyorum. Orta karar bir sürücüyüm. Bir otomobil alırken öncelikle güvenli olmasına bakarım. Konforlu ve sportif arabaları severim.
BESLENMEBeslenme tarzım değişti
* Son bir yıldır beslenme alışkanlığım değişti. Beyaz ekmek, yağ ve şekeri hayatımdan çıkardım. Kahvaltıda ağırlıklı olarak yulaf ezmesi ve haşlanmış yumurta yiyorum. Öğlenleri protein ağırlıklı (ızgara yağsız et veya tavuk) besleniyorum. Akşamları sebze ve meyve tüketiyorum. Ara öğün olarak meyve veya salata alıyorum.
* Yemem seçmem. Ispanağa bayılırım. Kırmızı eti çok severim. Haftada en az 2-3 kez tandır yerim.
Temelleri Hacı İrfan Mersin tarafından 1947’de Denizli Sarayköy’de 5 metrekarelik bakkal dükkanında atılan, günümüzde otomotiv, akaryakıt, madeni yağ, sigortacılık ve tarım alanlarında hizmet veren Sadık Grubu, Turgay ve Oktay Mersin kardeşlerin yönetiminde emin adımlarla büyümeye devam ediyor.
TURGAY MERSİN OKTAY MERSİN
Bu yılın başında yönetim kurulu başkanlığını ağabeyi Oktay Mersin’den devralan Turgay Mersin tam bir organizatör... İş hayatında, aile yaşamında tüm etkinlikleri bir bir planlıyor. Bu özelliği nedeniyle aile bireyleri ve yakınlar tüm aktiviteleri ona emanet ediyor. O da sevdiklerinin kendisine ihtiyacı halinde bütün imkanlarını seferber etmekten kaçınmıyor. Gözlemlemeyi çok seviyor. Gittiği yeri, verdiği sözü asla unutmuyor. Öngörülerine çok güveniyor. Başarının tesadüf olmadığına ve iş insanının başarısının burada yattığına inanıyor. Picasso’nun, “Yapabileceğini düşünen yapabilir, yapamayacağını düşünen yapamaz. Bu değişmez ve tartışılmaz bir kuraldır. Hayal ettiğin her şey gerçektir” sözünden hareketle ortak hayallerinin peşinden tutkuyla koşuyor ve hedeflerini her geçen gün büyüterek gerçekleştiriyor. ‘Bir olabilmek, biz olabilmek’ ilkesiyle adeta kendisiyle yarışıyor.
Ağabey Oktay Mersin, başarının detaylarda gizli olduğuna inanıyor. Düzgün aile yaşamının ömrü uzattığını düşünüyor. “Ailem benim her şeyim. İş yaşamımdaki başarıyı aileme borçluyum” diyor. Başarıyı, çalışma hayatıyla ilgili konularda yazılar okumayı çok seviyor. Vatandaşlık görevi olarak düşündüğü sivil toplum kuruluşlarında aktif görev almaktan hoşlanıyor. Bir koltukta birkaç karpuzu birden taşıyabiliyor. Dünyanın en prestijli iş dünyası dergilerinden Fortune Türkiye tarafından 2013’ün en başarılı 50 iş insanından biri seçilmiş. Ekonomist’in bu yıl açıkladığı Anadolu’nun en etkin 50 iş insanı listesinde de yer almış. “Ticareti babamızdan öğrendik. Onun, ‘Bitmeyen param olacağına bitmeyen itibarım olsun’ sözünü kendisine düstur edindik. Sözüne, ticaretine güvenilen ve ahlaki değerlerine bağlı bir firmayız. Farklılıklar yaratarak çalıştık. Daha iyi ve kaliteli hizmeti benimsedik. Uzun vadeli düşündük. Çalışanlarımızın ve müşterilerimizin memnuniyeti üzerine kurulu bir sistemimiz var. Araba kullanmayı bilmeyen, direksiyonuna dahi dokunmamış bir babanın çocukları olarak bugün Türkiye’de hatırı sayılır araç satışı yapıyoruz. Ege’de olsun, Anadolu’da olsun bilinen, sayılan bir firma yaratmanın keyfini, gururunu yaşıyoruz” diye konuşuyor.
HAYAT FELSEFESİ
BİR kere çok şeker, tonton ve güleç... Sanırım bu biraz da kilo kaynaklı :) Ama bu konuda kendisiyle son derece barışık. “Mutfakla aram hep iyi oldu, o yüzden benim rejim hiç bitmez! Hep takılırım, ‘Bizim rejim Cumhuriyet rejimi gibi, devamlı saldırılara maruz’ diye...” özetliyor yemekle olan ilişkisini. Zaten lisede de okulun güreş takımındaymış :) İşin şakası bir yana, başarılı bir işadamı. Aynı zamanda da sanatçı. Yoğun iş temposuna rağmen fotoğraf çekiyor. (Arşivinde dünyanın çeşitli ülkelerinde objektifine yansıyan 30 binin üzerinde kare bulunuyor.) Karikatür çiziyor. Resim yapıyor. Yazıyor. İZSİAD Dergisi’nin sorumlu yazı işleri müdürlüğü ve yayın koordinatörlüğünü yapıyor, ‘Gezgin’ köşesini hazırlıyor. Bir internet sitesinde de haftalık köşe kaleme alıyor. Tam bir kitap kurdu. Şarkı söylüyor. Topluma hizmetten hoşlanıyor. Evine ve ailesine düşkün. Onlarla birlikte dünyayı dolaşmayı, yeni yerler-kültürler görmeyi çok seviyor. Bahçeyle uğraşmaktan da büyük keyif alıyor. Tam bir hayvan dostu. Sıkı bir FB’li. Terazi burcu. Sanata ve güzelliğe düşkün. Genelde sakin. Ancak araç kullanırken kurallara uymayanlara çok sinirleniyor. Çabuk parlıyor ama asla kin tutmuyor. Satış elemanı olarak girdiği iş yaşamında kendi şirketini kurarak patronluk koltuğuna oturan, İZSİAD Genel Sekreteri, Güzel Boya Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Yavaş, renkli yaşamının kapılarını Sıradışı’na açtı.
KİMDİR?
Adı: Cengiz Yavaş
Doğum yeri ve yılı: İzmir Menemen, 1960
Eğitimi: Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi
İşi: Güzel Boya, Polsis Polistren Kimya, Adal İç ve Dış Ticaret, Poliline OOD Yönetim Kurulu Başkanı. İZSİAD Genel Sekreteri.
FEN fakültesinde okumuş. Ardından eğitim yönetimi ve denetimi alanında yüksek lisans yapmış. Kişisel gelişimi ve yöneticilik becerileri için 6 yıl da pisikodrama eğitimi almış. Biyolog olarak devlete tam 11 yıl hizmet vermiş. Sonra... Bu ülkeden kazandıklarını bu ülkeye vermek ve bunu da eğitimle yapmak isteyen biri olarak okul kurmuş. Hem de özel eğitim kurumlarının bu kadar çok olmadığı ve tam olarak da nasıl olduğunun bilinmediği dönemde bunu başarmış. Yasemin Reşitoğlu halen kurucu genel müdürlüğünü üstlendiği Ekin Koleji’ni açıldığı 1998’den bu yana ‘bilgi toplumu okulu’ yapma hedefiyle yoluna devam ediyor. Seyrek Kampüsü’ne seneye Ataşehir’i de eklemenin planlarını yapıyor.
Tam bir STK gönüllüsü ve emekçisi. Derneğe üye olmak değil, bizzat çalışmak, katkıda bulunmak, projeler yapmak ve yürütmek onun için çok değerli. Dostluklar onun için çok önemli. En büyük zenginliğin iyi bir aile ve dostluklar inşa etmek ve de korumak olduğuna inanıyor. Acıma duygusundan yoksun insanlardan ve hayat tarzına müdahaleden hoşlanmıyor. Merkezinde insan var. İnandıklarını sonuna kadar savunmak onun için önemli.
Yaşamını akıl, mantık ve bilimsel verilere dayanarak sürdürüyor. Bir yerde sabit kalmaktan hoşlanmıyor, sürekli hareket olsun istiyor. Bu, hayatının her alanında böyle. Tipik bir kova. Özgürlüğüne düşkün, yaratıcı, hayal gücü yüksek. Aynı zamanda her tür doğa sporu ve olayını çok seviyor. Tiyatro yapıyor, balık tutuyor, kayak kayıyor. Rafting ve kampçılığa da meraklı. O anlattı, biz dinledik...
HAYAT FELSEFESİ
Mevlana’nın, “Asalet boyda değil, soyda; incelik belde değil, dilde; doğruluk sözde değil, özde; güzellik yüzde değil, yürektedir” sözü benim hayat felsefemi içeriyor diye düşünüyorum. Bir de dünyamızın daha yaşanası bir yer olması için Victor Hugo’nun dediği gibi, ‘yardım edilmiş yoksullar yerine ortadan kaldırılmış yoksulluk’ olması gerekir. Bunun için mücadele etmek de önceliklerim arasında.
OTOMOBİLBiri ‘Cabbar’, diğeri ‘Kına’
* İlk arabam kırmızı bir Opel Astra idi. Bizim bir aile geleneğimiz var. Otomobillerimizin plakasına göre isim verip, “Kına burada mı? Cabbar geldi mi?” diye onları aile bireyi gibi düşünürüz. Örneğin, eşimin önceki arabasının plakası CBR idi ve onun addı Cabbar’dı. Benimki arabam da kırmızı renkli olduğundan adı Kına’ydı.
ŞU ana kadar yayınlanmış 6 romanı var: ‘Siyah Nefes’, ‘Mavi Dağ’, ‘Kızıl Ölüm ve Aşkın Gölgesi’, ‘Medusa’nın Pusulası’ ve ‘Uykusuzlar’. Ayrıca, çeşitli dergilerde yazıyor. Ulusal bir gazete için zaman zaman röportajlar yapıyor. Yerel bir kanalda program hazırlayıp sunuyor. Aynı zamanda eşi Serkan Bey’le birlikte Türkiye’nin ilk edebiyat konseptli oteli Mini Fuar Otel’i işletiyor.
Kendi deyimiyle bu yazılanlar onun kim olduğunu anlatmaya yetmiyor. Peter Sellers’ın ‘Parti’ adlı filminde bir sahnede geçen ‘Kim olduğumuzu düşünmeyiz, biliriz’ repliği onu çok etkilemiş. “Ben henüz tam olarak kim olduğumu bilmiyorum ama arıyorum. Bu arayış serüvenime sizler de ortak olun istiyorum. Sanatın her dalına aşık, doğaya, doğanın kendi içindeki müthiş dengesine hayran biriyim işte. ‘Dünya tozdur, öyleyse üfle gitsin mi yoksa dünya gerçektir öyleyse hiç bitmesin mi’ çelişkisinde tarafını bulmaya çalışan biri belki de” diyor.
İnatçı ve mücadeleci. Pes etmeyi hiç sevmiyor. Kişiliğinde balık burcunun biraz etkisi var ama yükseleni boğa daha fazla etkilemiş onu. Rüyalara karşı özel bir merakı var. Hayatını ‘sakinlik yasası’ ile sürdüren biri. Henüz 34 yıllık yaşamına bu kadar çok şey sığdırmayı başaran Gülşah Elikbank, iş dışı yaşamının bilinmeyenlerini ve arayışlarını Sıradışı’na anlattı.
HAYAT FELSEFESİ
Mutlu olmak bir başkasına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.