Siparişi üzerine bestelenen Özsoy operasında görüp yeteneğine hayran kaldığı genç kızın iyi bir eğitim almasını isteyince 1936’da Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ne gönderilir. 1939’da Richard Strauss’un 75. doğum günü kutlamalarında büyük övgülerle sahnelenen Ariadne auf Naxos’ta Ariadne rolüyle büyük beğeni toplar. Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ni birincilikle bitirerek ‘Birinci Sınıf Opera Sanatçısı’ unvanını alır. Aynı yıl, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ülkesine döner ve Türk Devlet Opera ve Balesi’nin kurulması ile Ankara Devlet Konservatuvarı’nın açılmasına, Alman yönetmen Carl Ebert ile birlikte katkıda bulunur. Berksoy’un Berlin ile bağlantıları ilerleyen yıllarda da devam eder; 1969’da Berlin’de bir kişisel sergi açar ve eserleri yıllar içinde çeşitli kereler sergilenir.
Berksoy’un hayatındaki en önemli figür olan annesi Fatma Saime Hanım’ı henüz sekiz yaşındayken kaybetmesi, onun hayata bakış açısının şekillenmesi ötesinde hayatta kalabilmek için sanata tutunmasında belirleyici oldu. Annesini merkezine aldığı sayısız resim yaptı.
2004 yılında kaybettiğimiz Semiha Berksoy’un ölümünün 20’inci yılında, kültürel hafızasında yer ettiği Berlin’de büyük bir retrospektif sergisi açılıyor.
Eserleri son olarak bu yıl 60. Venedik Bienali’nde de yer alan Berksoy’un sergisi Berlin’de tarihi bir tren istasyonu binasında kurulmuş ve Almanya’nın en büyük çağdaş sanat müzesi olan Hamburger Bahnhof’ta sergilenecek. 6 Aralık’ta ziyarete açılacak sergi, sanatçının 60 yılı aşkın, çok yönlü ve katmanlı sanat pratiğini mercek altına alıyor.
Henüz 17 yaşında harçlıklarından biriktirdiği parayla önce Alman yapımı Regula marka bir fotoğraf makinesi aldı, kısa süre sonra da Leica’ya terfi etti.
1953 yılında Saint Michel Fransız Lisesi’den mezun olduktan sonra yine ağabeyi Leon’un yönlendirmesiyle İstanbul’un tarihi semtlerini ve yapılarını fotoğrafladı.
Fotoğrafa bakışını değiştiren olay 1957 yılında Güney Kore’de yaptığı askerliği oldu.
Ankara’da Topçu Birliği’nde askerliğe başladıktan kısa bir süre sonra yabancı dil bildiği için tercüman olarak Güney Kore’ye gidecek gönüllü ekibine dahil oldu.
Yanından ayırmadığı Leica’sıyla çektiği fotoğraflarla komutanlarının dikkatini çekince 7. Türk Tugayı’nda çevirmen olarak başladığı görevine Foto Film Subayı olarak devam etti.
Çektiği fotoğrafları önce Amerikan birliklerinin bulunduğu karargâhta yıkayıp bastı, daha sonra Türk Tugayı’nda karanlık oda kurdu.
Eserleriyle yaşadığı dönemde büyük bir üne kavuşan Fausto Zonaro üzerine özellikle son 20 yılda yapılan çalışmalar ve açılan sergiler onu tekrar gündeme getirirken bir başka sanatçı portresini de görünür kıldı.
Fausto Zonaro gibi bir sanatsal yeteneğe sahip, onun İstanbul’a gelmesine öncülük eden, kariyerini eşinin serüvenine paralel olarak sürdürmüş, cesur ve öncü bir fotoğraf sanatçısı olan Elisa Pante Zonaro’nun portresini.
İstanbul’a yerleştikten sonra fotoğrafçılığın gelişimini görüp yanına çocuğunu alarak tek başına Paris’e gidip fotoğrafçılık öğrenmiş, döndüğünde eşinin toblolarının fotoğraflarını çekip basında yayınlatarak daha çok tanınmasını sağlamış, kurduğu stüdyo ile portreler çekmiş ve gündelik hayat fotoğraflarıyla dönemin hafızası olmuş bir fotoğraf sanatçısı. Fotoğraflarının bir başka özelliği ise Fausto Zonaro’nun pek çok tablosunda onun çektiği fotoğraflarını kaynak olarak kullanması.
Müzayedede satılan Erol Akyavaş, Nejad Devrim, Osman Dinç, Nuri İyem, Alev Ebüzziya Siesbye ve Fausto Zonaro’nun eserlerini sanatçıların kendileri ya da aileleri bağışlamıştı.
ZONARO TABLOSU LONDRA’DA SATILDI
2015-2022 yılları arasında İKSV’nin Mütevelliler Kurulu Başkanlığını üstlenen Münir Ekonomi’nin şahsi koleksiyonundan bağışladığı Fausto Zonaro’nun eseri bu müzayedede 24 bin sterline satıldı.
İş hukuku ve sosyal güvenlik alanında uluslararası çapta pek çok çalışması bulunan Münir Ekonomi’nin gençlerin eğitimine verdiği destek Fausto Zonaro tablosuyla sınırlı değilmiş.
Artam Antik A.Ş.’nin 3 Kasım’da gerçekleşecek 395’inci müzayedesinde, koleksiyonundaki çağdaş eserlerden oluşan önemli bir bölümü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yararına satışa sunuyor.
Fikret MuallaNuri AbaçAlaettin AksoyNuri İyem
Sanat eserleri, arkeolojik eserler ve antika kitap koleksiyonlarıyla bilinen Prof. Dr. Münir Ekonomi’nin bağışladığı eserler arasında Alaettin Aksoy’un ‘Kırılgan’ adlı tuvali, Mübin Orhon’un ‘Soyut’u, Nuri Abaç’ın ‘Figüratif Kompozisyon’u, Nuri İyem’in ‘Portre’si, İbrahim Balaban’ın tuvali, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Anne ve Çocuk’u, Selim Turan’ın ‘Soyut’u, Ferruh Başağa’nın ‘Soyut Kompozisyon’u, Fikret Mualla’nın ‘Cazcılar’ı ve ‘Nü’sü, Zeki Faik İzer’in ‘Nü’sü, Naile Akıncı’nın ‘Marmaralı Balıkçılar’ı, Burhan Uygur’un ‘Kadınlar ve Çiçek’i, Komet’in ‘Oyuncaklı Çocuk’u ve ‘Figüratif Kompozisyon’u, Ergin İnan’ın ‘Huzur’u, Özdemir Altan’ın ‘Untitled’ı, Devrim Erbil’in ‘İstanbul’u, Ziya Keseroğlu’nun ‘Ağaçlı Yol’u, Adil Doğançay’ın ‘Vazoda Çiçekler’i, Muhsin Kut’un ‘Peyzaj’ ve ‘Kırmızı Cami’si, Yalçın Gökçebağ’ın ‘Bodrum-Güvercinlik’i ve Mustafa Pilevneli’nin ‘Koy’u yer alıyor.
Müjde Ar filmden yola çıkarak önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Atatürk söz konusu olunca savaşlarla geçmiş bir ömür akla geliyor. Bu film ise Atatürk’ün sanata ne kadar önem verdiğini gösteren bir yapım. Sinema tarihinde apayrı bir yeri olacağına inanıyorum.”
Atatürk devrimlerinin en önemlileriydi kültür sanat alanında yaptıkları.
Cumhuriyetin 100’üncü yılında Borusan Kocabıyık Vakfı’nca hayata geçirilen ve Galataport’ta açılan ‘Cumhuriyetin Yüzü’ sergisi tam da bu konuyu işliyordu. Bir yıl önce açılan sergi erken Cumhuriyet dönemindeki çok boyutlu toplumsal dönüşümün kültüre, sanata ve sosyal yaşama izdüşümlerine odaklanmıştı. Cumhuriyet döneminin plastik sanatlar, müzik, edebiyat, grafik ve mimari tasarım, sahne sanatları, müzecilik, arkeoloji, sinema gibi kültürel disiplinlere bakışını yansıtan serginin belgeseli hazırlanmış ve televizyonda yayınlamıştı.
CUMHURİYETİN EN İLGİNÇ VE ÖZGÜN YANI
Milli mücadele ve sonrasını kapsayan çeyrek asırlık dönemdeki çok boyutlu toplumsal dönüşümü, sanat ürünlerinin yanı sıra akademik sanat tarihi disiplini kapsamında ele alan bu önemli serginin şimdi de kitabı yayımlandı.
‘Kültür Devriminden İzler’ alt başlığını taşıyan kitaba önsöz yazan İlber Ortaylı kültür alanında yapılanların cumhuriyetin en özgün yanı olduğunu belirtiyor:
“Cumhuriyet döneminin insanı, imparatorluk döneminin büyük şehirlerinde görülmeyecek bir hacimde ve hatta taşra şehirlerinde de kültürel bir hayata ve faaliyetlere el atmaktadır. Edebiyatın tercümeler yoluyla ve devlet basımlarıyla kitlelere ulaştırılması, tiyatro ve müzik gösterileri tertibi, asıl önemlisi ülkenin dört bir yanından kabiliyetli gençlerin sahne sanatlarında, güzel sanatlarda eğitim görmesi ve bu hayata girmesi cumhuriyetin işidir. Galiba Türkiye Cumhuriyeti’nin en özgün, ilginç yanı kültür sosyolojisi açıdan baktığımızda bu yönüdür ve toplum 1930’larda harekete geçmiştir.”
Çanakkale’de zaten var olan zengin tarihi birikime her gün yeni sanat mekanları eklenerek sanatsal bir dönüşüm de yaşanıyor.
Bu dönüşümün ön önemli aktörlerinin başında da 2008 yılından bu yana, farklı toplulukları günümüz sanatı etrafında Çanakkale’de bir araya getiren bir sivil girişim olan Çanakkale Bienali İnisiyatifi (CABININ) geliyor.
Bu yıl Çanakkale Bienali’nin 9. edisyonu ‘Zamana Bırakmak’ başlığıyla düzenlendi ve Çanakkale merkezli Dardanel’in ana desteğiyle 13 farklı mekânda ve 50’nin üzerinde sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen bienal 4 Ekim’de başladı.
Gençlerin günümüz sanatının zengin örneklerini görebileceği, güncel konulara odaklanan canlı bir platform.
Bu yolculukların ilk kadın yolcularından biriydi Cumhuriyet döneminin en önemli akademisyen ve çevirmenlerinden Azra Erhat. Daha sonra Halikarnas Balıkçısı’nın temellerini attığı Mavi Anadoluculuk tezini ve Mavi Yolculuk anılarını kitap haline getirmesinde bu süreçte Balıkçı ile yaşadığı aşk da etkili olacaktı.
Başta şair A. Kadir ile birlikte yaptıkları Homeros’un İlyada ve Odysseia çevirileri olmak üzere önemli klasikleri ve çağdaş dünya edebiyatının seçkin örneklerini dilimize kazandıran Azra Erhat, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1982 yılındaki vefatına kadar düşünce dünyasını etkilemiş önemli adlardan biri oldu.
Yazar Liz Behmoaras, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan ‘Küçük Dev Kadın - Azra’ kitabında çocukluğundan akademik kariyerine, edebiyat dünyasındaki dostluklarından çevirilerine, mavi yolculuklardan Halikarnas Balıkçısı’yla yaşadıkları aşka kadar kapsamlı bir Azra Erhat biyografisi sunuyor okurlarına.
1953 YILINDA BAŞLADI
Azra Erhat 1953 yılında Alev Ebüziyya, Mehmet Eyüboğlu ve Sabahattin Eyüboğlu’yla birlikte Balıkçı’nın düzenlediği bir ‘mavi yolculuğa’ çıkmıştı. Azra ile on beş yaşını yeni doldurmuş Alev’in ilk kadın mavi yolcu oldukları ve ısrar üzerine katıldıkları bu gezi sırasında, Alev’e göre Cevat Şakir ile Azra arasında ilk yakınlaşma başlamıştı.
1957 yılının bir bahar akşamı Azra, Füreya, Sabahattin Eyüboğlu, Fikret Adil ve Füreya’nın dayısı Cevat Şakir Kabaağaçlı ile birlikte, Maya Galerisi’nde bir resim sergisini gezdikten sonra
Tepebaşı’nda bir lokantaya giderler.
Anadolu’nun Akdeniz’e açılan kapısından Akdeniz’in bütün renklerini, duygularını eserlerine taşıyan Akdenizli bir sanatçı girdi.
Arkas Sanat Merkezi’nde 26 Eylül’de açılan ‘Joan Miró: İmge, Metin, Gösterge’ adlı sergi Barselona doğumlu ressam ve heykeltıraş Joan Miró’nun yaşamı boyunca çok çeşitli tekniklerle ürettiği eserlerinden oluşuyor.
Müjde Unustası direktörlüğünde, sanat tarihçisi ve akademisyen Robert Lubar Messeri küratörlüğünde Miró’nun 1924’ten 1981’e kadar ürettiği eserlere odaklan sergide, Portekiz Devleti Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na ait 74 eser bulunuyor.
Miró’nun hayal gücünü merkeze alan sanat anlayışını kapsamlı bir seçkiyle sunan sergi Arkas Sanat Merkezi ve Serralves Vakfı iş birliğiyle hazırlandı.
KAMUOYU BASKISI SATIŞA ENGEL OLDU
Koleksiyonun sahibi Porto’daki Serralves Vakfı’na ait Miró Koleksiyonu, sanatçının altmış yıla yayılan olağanüstü kariyerinden 85 önemli sanat eserini kapsıyor. Koleksiyonun vakfa, dolayısıyla Portekiz halkına emanet edilmesinin öyküsü ise ders alınacak nitelikte.
Yaklaşık 10 yıl önce ekonomik krize giren Portekiz bankası elinde bulunan çağdaş sanat koleksiyonunu dünyaca ünlü müzayede şirketleri aracılığı ile satmak istemiş.