Çanakkale’de zaten var olan zengin tarihi birikime her gün yeni sanat mekanları eklenerek sanatsal bir dönüşüm de yaşanıyor.
Bu dönüşümün ön önemli aktörlerinin başında da 2008 yılından bu yana, farklı toplulukları günümüz sanatı etrafında Çanakkale’de bir araya getiren bir sivil girişim olan Çanakkale Bienali İnisiyatifi (CABININ) geliyor.
Bu yıl Çanakkale Bienali’nin 9. edisyonu ‘Zamana Bırakmak’ başlığıyla düzenlendi ve Çanakkale merkezli Dardanel’in ana desteğiyle 13 farklı mekânda ve 50’nin üzerinde sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen bienal 4 Ekim’de başladı.
Gençlerin günümüz sanatının zengin örneklerini görebileceği, güncel konulara odaklanan canlı bir platform.
Bu yolculukların ilk kadın yolcularından biriydi Cumhuriyet döneminin en önemli akademisyen ve çevirmenlerinden Azra Erhat. Daha sonra Halikarnas Balıkçısı’nın temellerini attığı Mavi Anadoluculuk tezini ve Mavi Yolculuk anılarını kitap haline getirmesinde bu süreçte Balıkçı ile yaşadığı aşk da etkili olacaktı.
Başta şair A. Kadir ile birlikte yaptıkları Homeros’un İlyada ve Odysseia çevirileri olmak üzere önemli klasikleri ve çağdaş dünya edebiyatının seçkin örneklerini dilimize kazandıran Azra Erhat, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1982 yılındaki vefatına kadar düşünce dünyasını etkilemiş önemli adlardan biri oldu.
Yazar Liz Behmoaras, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan ‘Küçük Dev Kadın - Azra’ kitabında çocukluğundan akademik kariyerine, edebiyat dünyasındaki dostluklarından çevirilerine, mavi yolculuklardan Halikarnas Balıkçısı’yla yaşadıkları aşka kadar kapsamlı bir Azra Erhat biyografisi sunuyor okurlarına.
1953 YILINDA BAŞLADI
Azra Erhat 1953 yılında Alev Ebüziyya, Mehmet Eyüboğlu ve Sabahattin Eyüboğlu’yla birlikte Balıkçı’nın düzenlediği bir ‘mavi yolculuğa’ çıkmıştı. Azra ile on beş yaşını yeni doldurmuş Alev’in ilk kadın mavi yolcu oldukları ve ısrar üzerine katıldıkları bu gezi sırasında, Alev’e göre Cevat Şakir ile Azra arasında ilk yakınlaşma başlamıştı.
1957 yılının bir bahar akşamı Azra, Füreya, Sabahattin Eyüboğlu, Fikret Adil ve Füreya’nın dayısı Cevat Şakir Kabaağaçlı ile birlikte, Maya Galerisi’nde bir resim sergisini gezdikten sonra
Tepebaşı’nda bir lokantaya giderler.
Anadolu’nun Akdeniz’e açılan kapısından Akdeniz’in bütün renklerini, duygularını eserlerine taşıyan Akdenizli bir sanatçı girdi.
Arkas Sanat Merkezi’nde 26 Eylül’de açılan ‘Joan Miró: İmge, Metin, Gösterge’ adlı sergi Barselona doğumlu ressam ve heykeltıraş Joan Miró’nun yaşamı boyunca çok çeşitli tekniklerle ürettiği eserlerinden oluşuyor.
Müjde Unustası direktörlüğünde, sanat tarihçisi ve akademisyen Robert Lubar Messeri küratörlüğünde Miró’nun 1924’ten 1981’e kadar ürettiği eserlere odaklan sergide, Portekiz Devleti Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na ait 74 eser bulunuyor.
Miró’nun hayal gücünü merkeze alan sanat anlayışını kapsamlı bir seçkiyle sunan sergi Arkas Sanat Merkezi ve Serralves Vakfı iş birliğiyle hazırlandı.
KAMUOYU BASKISI SATIŞA ENGEL OLDU
Koleksiyonun sahibi Porto’daki Serralves Vakfı’na ait Miró Koleksiyonu, sanatçının altmış yıla yayılan olağanüstü kariyerinden 85 önemli sanat eserini kapsıyor. Koleksiyonun vakfa, dolayısıyla Portekiz halkına emanet edilmesinin öyküsü ise ders alınacak nitelikte.
Yaklaşık 10 yıl önce ekonomik krize giren Portekiz bankası elinde bulunan çağdaş sanat koleksiyonunu dünyaca ünlü müzayede şirketleri aracılığı ile satmak istemiş.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazılarda yeni bulgulara ulaşıldı. Bunlardan en önemlisi antik kent yapısının içinde M.S 9. ve 11. yüzyıllara tarihlenen şarap ya da zeytinyağı üretimi yapılan bölüm. Mermerden yapılmış havuzu, üzüm ezme bölümü, arıtma çukurları ve çok sayıdaki amfora kalıntısı ile Trakya’nın bilinen en eski üretim tesisi gün yüzüne çıkmış oldu. Burada üretilen şarap yapılan ticaretle Ege ve Akdeniz’e kadar olan bölgelere gönderilmiş.
Bathonea Antik Kenti kazıları 2022 yılından itibaren Mercedes-Benz Türk desteğiyle sürdürülüyor. Bu yıl yapılan kazılarda elde edilen sonuçları yerinde görmek için Kazı Başkanı Prof. Dr. Şengül Aydıngün ve alan sorumlusu arkeolog Ayberk Enez’le birlikte Bathonea’dayız.
Etrafı uzaktan görünen toplu konutlarla çevrilmiş bir arkeoloji vahası burası. Yeni konut projelerinin de tehdidi altında. Alandan görülen inşaat vinçleri dünyayı istila eden uzaylıların dev makinelerini andırıyor. Oysa Bathonea iki antik limanı ve yerleşim yerleriyle insanoğlunun binlerce yıllık tarihini günümüze kadar korumuş ve korumaya da devam ediyor.
Bathonea Antik Kenti kazıları sırasında şimdiye kadar iki adet antik liman ve göl içinde kalmış bir antik deniz fenerinin izleri tespit edilmişti.
DÜNYANIN EN ÖNEMLİ ARKEOLOJİK KEŞİFLERİNDEN
2011-2012 yılında gerçek anlamda başlayan kazılarda liman yapılarının yanı sıra İmparator Büyük Konstantin (M.S.330) tarafından yaptırıldığı tespit edilen dev bir açık sarnıç kale kalıntısı ve tabanları mozaik kaplı büyük bir yapı, üretim merkezi, liman binası, yer altı su kanalları ile antik yollar ortaya çıkarıldı.
18 Ağustos 1912 yılında İstanbul’da doğduğunda büyükbabası II. Abdülhamid, adını Ertuğrul ve onun oğlu, Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu Osman’ın adlarını taşıması için böyle koymuştu.
Seyahate meraklı babası ve annesi Aliye Melek Nazlıyar Hanım’la 1920 yılında eğitimleri için gittikleri Viyana’dan Cumhuriyet’in ilanı ve ardından hanedan mensuplarının vatandaşlıktan çıkartılmalarından sonra uzun yıllar yurtdışında yaşadı.
Viyana’da ve Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü’nde eğitim gören Ertuğrul Osman Efendi 1933’te babasıyla birlikte ABD’ye yerleşti. 1952’de merkezi Kanada’da olan bir madencilik şirketi kurdu.
İlk evliliğini 1947’de Gulda Twerskoy ile ikinci evliliğini ise 1991 yılında Afgan Kraliyet ailesinden Prens Abdulfettah Tarzi ve ünlü kadın doğum uzmanı doktor Pakize Tarzi’nin kızı Zeynep Tarzi ile ABD’de yaptı. 1992’den sonra özel izinlerle sık sık Türkiye’ye gelmeye başladı, 1994 yılında ‘Hanedan Reisi’ sıfatını aldı. 2004 yılında ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu.
Ertuğrul Osman Efendi ve Zeynep Tarzi Osman.
İstanbul’da Amerikan Hastanesi’nde tedavi gördüğü sırada 2009 yılında 97 yaşında vefat eden Ertuğrul Osman, Sultanahmet Camii’nde yapılan törenden sonra II. Mahmud türbesi haziresine defnedildi.
Ertuğrul Osman Efendi’nin Viyana, Paris ve New York’ta geçen yaşamı ve son yıllarında Türkiye’ye dönüşünü anlattığı hatıraları ‘Şehzadenin Yüzyılı’ adıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.
Ertuğrul Osman Efendi
Bir renk ve lezzet fırtınası esiyor İstiklal Caddesi’ndeki Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin iki katında.
‘Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler’ sergisi, ilhamını verimli topraktan ve denizden, meyvelerden, sebzelerden, balıklardan, yemeklerden ve sofralardan alan sanat eserlerini bir arada sunuyor.
Yiyeceklerin, özellikle de meyvelerin hayranlık uyandıran biçimleri ve renkleri sanatçıların her zaman dikkatini çekmiş ve onları eserlerinde resmetmişler.
Küratörlüğünü, müzenin de kurucu küratörü
Bu yıl 16 şehirde düzenlenen Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin on üçüncü durağı İstanbul oldu. 18 Eylül’de başlayan festival 6 Ekim Pazar günü sona erecek. Şehrin dört bir yanına yayılan festival, birbirinden etkileyici sergilere, konserlere, söyleşilere ve atölye çalışmalarına ev sahipliği yapıyor.
Festivalin son üç gününde kaçırmamanız gereken etkinliklerden bir derleme yaptım:
BUGÜN AKM’DEN ÇIKMAYIN
Kültür Yolu Festivali etkinlikleri her ne kadar İstanbul’un farklı semtlerine yayılsa da ana mekân Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi.
Binanın dışından itibaren çeşitli sanatçıların heykelleri size eşlik etmeye başlıyor. İçeride ise dünya sanat tarihinin önde gelen isimleri sizi bekliyor.
- Pablo Picasso Resimden Seramiğe Bir Serüven – AKM Galeri
Dünyanın en ünlü ressamlarından Pablo Picasso’nun eserleri festival kapsamında Atatürk Kültür Merkezi’nde görülebilir. Sergi Pablo Picasso’nun gravürleri, çizimleri, posterleri, litografileri ve fotoğraflarından oluşan, tamamı orijinal ve mirasçıları tarafından onaylanmış 170 parçadan oluşuyor.
Hem sinemada hem toplumda bir karşılığı, temsil ettiği şeyler vardı Ahu Tuğba’nın.
Çağdaş Türk sanatının büyük ustası Ömer Uluç, dönemin magazin değerleri üzerine yaptığı çalışmalarında en önemli yeri ona vermiş ve büyük boy bir resmini yapmıştı.
Arif Keskiner’in anılarında tablonun ünlü Çiçek Bar’da da bir süre sergilendiğini okumuştum.
Ömer Uluç’un eşi, yazar Vivet Kanetti sosyal medya hesabı Instagram’da Ahu Tuğba’ya veda mesajında yazınca hatırladım tabloyu.
Kanetti, o kısacık mesajında dönemin ruhunu ve Ahu Tuğba’nın temsil ettiği yeri çok güzel anlatıyor. Tabii Ömer Uluç’un özel anlam yüklediği ve ayrılmaya yanaşmadığı, birçok sergisinde, kitabında yer verdiği Ahu Tuğba resmini neden yaptığını da açıklayarak...
İşte o mesaj ve