20 Kasım 1997
Elimdeki araştırmanın sonuçları çok ilginç. Orta Anadolu'nun kırsal kesiminde yaşayan erkeklerin yüzde 60'ı, köy yaşamını kent yaşamına tercih ediyor. Anlaşılıyor ki hane reisi olarak soruları yanıtlayan erkekler, köylülükten, statükodan, hakim olmaktan ve aileyi kontrol altında tutmaktan hoşnutlar. Çocuklarının nerede yaşamasını istedikleri sorulduğunda, bu ‘statükocu erkekler’ bile ‘kent’ diyorlar. Hem de yüzde 93.8 gibi çok yüksek bir oranla kentten yana tavırlarını koyuyorlar. Yani, köylü baba kendi yaşamından genelde memnun ama ‘kentli evlat’ istiyor. Özellikle ‘kentli erkek evlat’. Anlaşılan pek istekli olmadan, çocukların geleceği için göç ediyor kırsal kesimin erkeği. Çünkü kent, eğitim, meslek ve gelecek anlamına geliyor. Kent, çağla buluşma yerini işaret ediyor. ‘Köy mü kent mi’ sorusu kadına yöneltildiğinde ise kadınların yüzde 60.8'i ‘şehir yaşamı’ diyor. Bu yüzde 60.8'in önemli bir bölümü, kent yaşamının temposuna, hızına ve de gereklerine katlanmayı göze almış olmalı ki, ‘kente göçtüğü takdirde çalışmaya’ razı. Kadının göç kararını çocukların geleceği etkiliyordur mutlaka ama kadının kendisi de ‘kentli’ olmak istiyor. Asıl üzerinde durulması gereken fark da burada. Yuvayı yapan ‘dişi kuş’, yuvasını başka bir diyara, yaşam şartlarının daha iyi olduğunu düşündüğü bir yere taşımaya istekli. Yeni bir hayat tarzını başlatma kararını alabilecek kadar cesur. Değişime açık. Mücadeleye hazır. Takıntısı az.Statükoyu korumak gibi saplantıların tutsağı değil.Kadınların kentli olma isteği sınıf tanımıyor. Çünkü kırsal kesimin hem zengin hem de yoksul kadını ‘göç’ yanlısı. Üstelik, zengini de yoksulu da kente kapak attıktan sonra çalışma hayatına katılmak istiyor.Bir yere ‘gönüllü’ olarak gelmenin ‘dinamizm’ göstergeleri bunlar. Doğu ve Güneydoğu hızla göç etti. Orta Anadolu'da boşalıyor. Türkiye, büyük kentlere ve kıyılara gidiyor. İnsanların, hangi nedenle göç ettikleri ise belli. Eğer göç, Türkiye'nin büyük kentlerini esir alıyor, varoşlarını dolduruyor ve kentler yönetilemez hale geliyorsa, bunun tek sorumlusu sadece ‘iyi’yi yakalamak için göçenler değil herhalde.Bugün, ‘IMF’ye, bilmem neye ders verdik' diye ortada dolaşan kadrolar, onların temsil ettiği başıboşluk zihniyeti ve de işbitiricilikdir bugün kentleri kilitleyen. İyi'yi aramak için göçenlerin hayallerini karartan da yerleşik kentlilerin hayatını zehir eden de aynı zihniyettir. İki akademisyen Korkut Boratav ve Mustafa Şen'in ‘tarımda insan gücüne’ yönelik ilginç çalışmalarından, kadınla ilgili küçük bir bölümü alıp buralara kadar geldik. Bu inceleme, tarımda insan gücüyle ilgili sorunlara, sosya-ekonomik tabakalaşmaya, kuşaklararası sosyal hareketlilik, göç, tasarruf ve yatırım biçimleri gibi temel konulara ışık tutuyor. Nüfusun yüzde kırkının kırsal kesimde yaşadığı bir ülkede üzerinde dikkatle durulması gereken konular bunlar. Hele gelişen dünyada, tarımın bioteknolojiyle tanıştığı sırada. Parayı, faizi, repoyu ve de piyasaları eylemekle meşgul bizim ekonomi sorumlularının pek ilgilenmedikleri konular bunlar. Biraz kafa yorsalar, inanın o zaman, Washington'da ‘IMF yöneticilerine ders verdik’ diye hava atmak ihtiyacını duymazlar. Çünkü ciddi konularla uğraşıp çözüm üretmek, insanları, ilginç, dinlenilir ve de en önemlisi alçakgönüllü yapar.
Yazının Devamını Oku