Paylaş
New York
Amerika'daki finans çevreleriyle görüşünce ortaya çıkan resim pek net değil.
Türkiye'ye ilgi duyan banka ve mali kuruluşların yöneticileri bunlar. Gelişen ülkelere kısa vadeli yatırım yapan sıcak para harmanlayıcıları, işleri gereği öküzün altında buzağı arıyorlar.
Buzağıyı yakalamak için de Türkiye'ye yönelik biraz siyaset, pekçok ekonomi ve de bol bol İslam takıntılı sorular soruyorlar.
Ortaya atılan ve de pek parlak olmayan soruları eleyince içlerinde bana en ilginç geleni şu oldu:
‘Aracılık yapmak isteyen Türk bankalarından son zamanlarda o kadar çok olumlu rapor geliyor ki nedir bu iyimserliğin anlamı?
Nedir buradaki gerçeklik payı?’
Kısaca ‘son zamanlarda tutulduğumuz herşey iyi’ hastalığının ciddiyeti merak konusu.
İlgi duydukları ülkelere sadece ‘ne kadar para kazanırım’ mantığıyla bakan bu çevreler, ‘lüfer, palamut sohbetinin’ ötesine geçince, bir Hazine müsteşarının neden bu kadar çok konuştuğunu, iki ekonomi bakanının birbirinden habersiz olmasının ekonomi üzerindeki etkisini ve de IMF ile yapılacak bir stand-by için Başbakan'ın neden Clinton'dan destek istediğini anlamaya çalışıyorlar.
İş adamlarının karlarından fedakarlık etmekten söz ettiği bu ‘çok makul Türkiye’ ilginç bir manzara arz ediyor doğrusu.
Bu arada Refahyol hükümeti sonrasında oluşan yeni dinamikler, Amerika'da görüştüğüm Ortadoğu ve Avrupa konularında uzmanlaşmış gazeteciler tarafından çok yakından izleniyor.
‘Refah kapatılacak mı? Kapatılırsa bunun siyasi sonuçları ne olur?’ Türkiye'ye yönelik en güncel sorular bunlar.
Bu arada stand-by için Clinton'dan beklenen destek konusunda ilginç yorumlar yapılıyor Amerika'dan Türkiye'yi zumlayan çevrelerce.
Stand-by için Clinton'dan destek isteyen Yılmaz hükümetinin, bunun karşılığında ne gibi tavizler vereceği yolunda çeşitli spekülasyonlar var.
Bu spekülasyonların birçoğu epey anlamsız ve safca da olsa, stand-by için Clinton'un kapısını aşındırmanın pek doğal olmadığı ortada.
Türkiye'nin yıllardan beri IMF ile ilişkilerinde sergilediği takıntılı tutum görüldüğü gibi, Yılmaz hükümetiyle de devam ediyor. Öyle değil mi?
Tansu Çiller'in ciddi bir IMF takıntısı vardı.
Stand-by'a imza attığı günü neredeyse ulusal bayram ilan edecekti.
Ağzı kulaklarına varan bazı yorumcuların, televizyolarda Çiller'i, stand-by Jeanne d'Arc'ı ilan ettikleri günlerdi onlar.
‘IMF bizi terbiye ediyor’ diye makul ve malum köşe yazarlarından sevinç çığlıkları yükselmişti.
Bugün gene değişen birşey yok.
Başbakan'ın, stand-by için Clinton'dan destek isteyeceği belirtiliyor. Aynı çevrelerin içi açılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın Clinton'la Türk-Amerikan ilişkilerini, bölge sorunlarını konuşması gerekirken, Amerikan Cumhurbaşkanı'ndan aracılık yapması bekleniyor.
Hangi amaçla?
IMF'nin bugünkü koalisyonunun dördüncü ortağı olması için. Bakalım bu hükümete daha kaç ortak gerekecek?
Daha kimlerin desteğiyle ayakta kalabilecek?
‘Zor bir kıştan başka birşey taahhüt etmeyen’ ve de neden zor bir kış geçirmek zorunda olduğumuzu anlatmak zahmetine katlanmayan Başbakan'a bu soruları sormak da bizim hakkımız.
Paylaş