SEÇİM sonrası siyasi belirsizliğinin kalkması ile toparlanan piyasalar, kabinenin açıklanmasıyla yeni bir dalgalanma ile karşı karşıya kaldı. Borsada yabancı kaynaklı sert satışlar, faiz ve dövizde ise yükseliş vardı. İç piyasalar dışarıdan olumsuz yönde ayrıştı. Şimdi uygulanacak ekonomi politikası ve merkez bankası ile ilgili bekleyiş var. Ekonomide büyüme politikası, enflasyon ve cari açık ile mücadele nasıl olacak? Ekonomi yavaşlatılırsa yüksek işsizlik ve düşecek vergi gelirleri bütçe açığını daha da artıracak. Kamu zamlarına devam mı, yoksa yüksek maliyetli projelere ara mı verilecek? Bütçe açığını kontrol için gelir artırıcı ve gider azaltıcı tedbirler gerekecek. Büyüme devam edecek ise enflasyon ve cari açık sorunu büyüyecek. Bu durumda faizi düşürmek mümkün olmayacak. Dış borç ödemeleri ve eriyen rezervlere bakınca “delik büyük yama küçük” gibi bir görünüm hakim. Ekonomik kurullar kimlerden oluşacak gibi cevap bekleyen bir çok soru var. Kredi derecelendirme kuruluşları ve IMF’den gelen uyarılar merkezileşme ve merkez bankasının bağımsızlığı üzerine. Ama onlar da bu aşamada bekleyip uygulamaları izleme tarafındalar. Hükümet politikaları netleşip yol haritası ortaya çıktıkça piyasalar daha kalıcı tepkiler verecek ve denge bulacaktır.
OLUMSUZ SINIRLI ETKİDış piyasalar da zayıflıyor. ABD merkez bankasının (Fed) faiz artırım süreci devam ediyor. Avrupa merkez bankasının katılmasıyla gelecek yıl parasal sıkılaştırma daha da artacak. Üzerine bir de ABD-Çin arasında başlayıp yayılma eğiliminde olan ticaret savaşları var. Bunları alt alta koyduğumuzda dış piyasadaki şartların daha zor olduğu görülüyor. Geçen yazılarımızda vurgu yaptığımız üzere önümüzdeki dönemin anahtar kelimeleri “güven ve yabancı sermaye” olacak. Yabancı sermaye girişi tekrar başlarsa sorunlar hafifler, çözüm kolaylaşır. Borsada düşen yabancı takas saklama oranlarına baktığımızda yabancı yatırımcılarda güvenin oluşmasının zaman alacağı az çok belli oldu. Son yıllarda Türkiye sermaye göçü yaşayan ülkelerin başında geliyor. Bu noktada eğer sağlanırsa ya da ikna edilebilirse kaçıp giden yerli sermayenin anavatanına dönüşüne öncelik vermek daha akılcı geliyor. Cuma akşamı piyasalar kapandıktan sonra Fitch’ten gelen kredi not ve görünüm indirimi piyasalar üzerinde sınırlı bir etki yapabilir. Son günlerde borsadaki sert düşüş ve TL’nin değer kaybıyla yükselen faiz oranları dikkate alındığında belirsizliklerin belli ölçüde fiyatlandığını söylemek mümkün. Bu açıdan piyasalarda yeni dengeler oluşmaya başlayabilir.
BORSADA DESTEK ARAYIŞI SÜRÜYORBORSADA düşüş trendi veya düşüş rallisi devam ediyor. İlk destek 88.000 seviyesinde. Bu seviyeye geri çekilmelerde tepki alımları görülebilir. Aksi takdirde sonraki destek noktaları 85.000 ve 82.000 seviyelerinde. Olası tepki alımlarında ilk dirençler 92.500 ve 95.000 seviyelerinde. 95.000 daha önemli. Geri çekilmelerde tepki alımları görülebilir.
DOLAR/TL KURUNDA YENİ ZİRVELER OLUŞUYOR
PAZARTESİ günü yeni hükümet açıklanıyor. Seçim belirsizliğinin kalkması ve yeni hükümet ile birlikte yeni ekonomi yönetimi konusundaki beklentiler piyasalara olumlu yansıdı. Dış piyasalardaki olumsuz havanın yumuşaması da iç piyasalara katkı yaptı. İyimserliğin devamı konusunda yeni ekonomi yönetimiyle birlikte uygulamalar da önem kazanacak. Ayrıca dış piyasa koşullarının da baskı yapmaması gerekecek. Yeni ekonomi yönetiminin ilk zorlu ödevi muhtemelen enflasyon, cari açık ve bütçe açığı olacak. 2003 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaşan haziran enflasyonu 24 Temmuz’daki Merkez Bankası toplantısında faiz artırım beklentilerini yükseltti. Fakat döviz kurlarında agresif yükselişler görülmez ise artırım için bekleyebilir de. Enflasyon sonrası piyasa faiz oranları yükseldi. Ancak her ne kadar reel faiz hesaplamalarında beklenen enflasyon esas alınsa da mevcut enflasyon ve Merkez Bankası faiz oranına göre hesaplandığında reel faiz düşüyor. Düşen reel faiz yeni yatırımcı çekmekte bir zorluk yaratır mı? Bu noktada güven ve yabancı yatırımcı konusu öne çıkıyor.
Başbakan Yardımcısı Şimşek “dış kaynak ile yumuşak iniş mümkün” görüşünde. Bu açıklama önümüzdeki döneme ilişkin umutlar yabancı sermayeye bağlanmış, izlenimi verdi. Hatırlanırsa geçen haftaki yazımızın vurgusu yabancı sermayenin dönüp gelmesi üzerine idi. Eğer yeni ekonomi yönetimi gerekli güveni verirse diğer ülkelere göre kıyasla mevcut faiz oranları yeterince cazip. Ciddi bir yabancı sermaye girişi ile döviz kurları ve faiz sonraki aşamada kur geçişkenliğine bağlı olarak enflasyon gerileyebilir. Ayrıca 2010 yılından bu yana en düşük seviyelerine gerileyen merkez bankası döviz rezervi de tekrar toparlanır. Şu çekinceyi de koymak lazım, yüzde 23’e yükselen üretici fiyat endeksine (ÜFE) rağmen enflasyonun kısa vadede düşmesini beklemek fazlaca iyimserlik olur. Zira kamu zamları ve petrol fiyatlarında İran kaynaklı gelişmelerin de etkisiyle yükseliş hareketi korunuyor. Merkez bankası için zor bir faiz kararı olacak. İş Bankası, Akbank, Garanti Bankası’nın kredi alacaklarına karşılık Türk Telekom’da yüzde 55 oranındaki payların devralınması için Rekabet Kurulu’na başvurması, ABD-Çin arasındaki ticaret savaşının Cuma günü resmiyet kazanarak uygulamaya geçilmesine ek olarak önümüzdeki hafta 13 Temmuz Cuma günü Fitch’den beklenen Türkiye’nin kredi notu değerlendirmeleri, çarşamba günkü Ödemeler-Cari Denge verileri diğer gündem konuları.
TEMKİNLİ GÖRÜNÜM
Haziran ayı ihracat ve ithalatında (yüzde 1.2-3.6) küçük de olsa düşüşler bazı çevrelerce ekonomide yavaşlama sinyalleri olarak algılandı. Yavaşlamanın teyidi için üç beş dönem benzer yönde düşüşlerin görülmesi ve diğer ekonomik veriler ile de desteklenmesi gerekecek. Ancak yüksek enflasyon ve ekonomi yönetimi tarafından mali sıkılaştırma ile tasarruftan sıkça söz edilmesi ekonomide yavaşlama beklentileri artırıyor. Bu açıdan gelecek dönemlerde durgunluk içinde yüksek enflasyon ortamı yani stagflasyon tartışmalarını 3 Haziran tarihli yazımızda bir olasılık olarak dillendirmiştik. Bu konu geçen hafta piyasada bazı uzmanlar tarafından risk olarak değerlendirilmeye başlandı. Bunun olup olmayacağını zaman ve uygulamalar gösterecek. 2018 Ocak ayından bu yana baskı altında kalan piyasalarda olumlu havayı tekrar yakalama çabası sürebilir. Ancak güçlü beklenti ve yabancı sermaye girişi gibi ön koşullar henüz gerçekleşmediği için bu aşamada temkinli görünümün tamamen dağıldığı söylemek zor.
SEÇİM sonrası siyasi belirsizliğin kalkmasıyla baskı altındaki piyasalarda bir rahatlama görülüyor. 18 Nisan’da alınan erken seçim kararıyla birlikte borsada düşerken faiz oranları ve döviz kurları ise yükselmişti. Hatırlanırsa geçtiğimiz haftalardaki yazılarımızda seçimden net bir tablo çıkarsa yüksek faiz ve kur ile düşen borsanın iyi bir yatırım zemini oluşturduğu görüşlerine yer vermiştik. Seçim sonrası dışarıdan da benzer tepkiler geliyor. Türkiye’nin CDS oranları (risk primi) biraz düştü.
Ünlü yatırımcı Mark Mobius, Türk Lirası’nın ucuz olduğunu ve Türk Lirası’nda alım tavsiye ettiğini söylerken Credit Suisse’den “Türk Lirası artık daha cazip durumda” açıklaması geldi.
Yabancı yatırımcılar seçim öncesi bir hazırlık da yapmış. 22 haziran haftasında 225 milyon doların hisse senedi, 131 milyon dolarlık da tahvil bono almışlar. Ancak seçim sonrası nasıl tavır aldıklarını önümüzdeki Perşembe göreceğiz. Fakat son günlerde borsada yabancı takas saklama oranının (payının) düşmesi dikkat çekici. Yabancısız borsanın zayıf kaldığı da çokça test edilmiş bir tecrübe.
Piyasalar şimdi ilk aşamada yeni ekonomi yönetimini bekliyor. OHAL’in kalkması kararı olumlu. Yeni kabine 8 temmuz sonrası açıklanacak. Merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomide büyüme politikası, enflasyon, cari açık, bütçe açığı ve son aylarda eriyen döviz rezervleri gibi ciddi konu başlıkları var. Kolay bir çözüm olamayacağı açık. Reçete belki de acı olacak.
ŞARTLAR ZOR VE PAHALI
Çünkü dış piyasalarda hava bozulmaya başladı. Çin, gelişmiş ve gelişen ülke borsalarındaki zayıflama, ticaret savaşları, Moody’s’in Türkiye’yi de içine alan uyarı niteliğindeki açıklamaları, ABD’nin müttefiklerine İran’dan petrol alımını 4 Kasım’a kadar durdurun çağrısı, Fed’in devam eden parasal sıkışlaştırma politikası ve Avrupa’nın da 2019’da benzer bir politika uygulayacağını açıklaması iç piyasaları sıkıştıracak, olası iyimserliği sınırlayacak gelişmeler. Türkiye ise seçimsiz bir sürece girilmesiyle ekonominin gerektirdiği doğru hamleleri uygulamak ve yeni bir hikaye yaratmak durumunda. Türkiye’de yerli tasarruf yetersiz ve düşük. Yıllık dış borç ödemeleri ve cari açığın finansmanı için 230-240 milyar dolar gibi parayı bulmak zorunda. Türkiye’ye yeni döviz girişi sağlayacak hamleler lazım. İhracat artışı gibi döviz getirici işlemlerin kısa vadeli tedbirlerle gerçekleşmesi zor. Yabancı yatırımcının dönüp tekrar gelmesi çok önemli. Özelleştirme portföyünün de daralmasıyla doğrudan yatırımlar yıllık 10 milyar dolar seviyelerine çekildi. Geriye kalıyor primsiz borsa, yüksek faiz ve yüksek döviz kurunun yabancı yatırımcıyı ne ölçüde cezbedebileceği konusu. Yani portföy yatırımları. Bunun için yabancı sermaye ile uyum gerekecek. Yeni kredi imkanları için ise dış şartlar artık daha zor ve pahalı. Önümüzdeki hafta içeride 3 Temmuz günü haziran enflasyonu ve dışarıda ise cuma günü ABD tarım dışı istihdam verileri var. Enflasyonda beklentiler aylıkta yüzde 1.4, yıllıkta yüzde 13.5-14 civarında. ABD Merkez Bankası için yeni faiz artırımı beklentisi Eylül toplantısında. Bu açıdan ABD tarım dışı istihdam verilerinde olağan dışı bir sapma olmazsa faiz kararını etkilemeyecek. Piyasalarda kısa dönemli toparlanma çabaları sürebilir. Ancak, güçlü piyasa hareketi için güçlü beklentiler lazım.
BİR süredir olası seçim sonuçları ve siyasi belirsizlik için yapılan fiyatlamalar yarın itibariyle yerini gerçekleşmelere bırakacak. Piyasaların seçim sonuçlarında öncelikle bakacağı ve olumlu değerlendireceği taraf, siyasette belirsizliğin yerini net bir tabloya bırakıp bırakmayacağı konusu olacak.
Piyasalar seçimi içeride yüksek cari açık, bütçe açığı, enflasyon ve yüksek borç çevirme oranları, dışarıda ise öncü merkez bankalarının para musluklarını kısmaya başlamasıyla Türkiye gibi gelişen ülkeler aleyhine değişmeye başlayan bir görünüm ile karşılıyor. Ayrıca iç piyasalarda yüksek döviz kurları ve faiz oranı ile son aylarda ciddi düşüş gösteren bir borsa var. Bu açıdan bakılınca seçimden net bir tablo çıkarsa yatırım için uygun bir zemin var. Fakat bunun güçlü bir siyasi yapı kadar ekonomik yönden güven verecek adımlarla desteklenmesi gerekecek.
YAKINDAN YÜZLEŞİLECEK14 Haziran haftasında yabancı yatırımcılar hisse senetlerinde 289 milyon dolar alımda görülürken tahvil bonoda 459 milyon dolar satıştalar. Hisse senetleri alımını borsanın primsiz ve ucuz olmasına bağlayabiliriz. Ancak yüksek faize rağmen tahvil ve bonodaki satışı anlamlandırmak biraz zor. Bu noktada güven veya daha yüksek faiz beklentisi öne çıkmış olabilir. Kim, hangi siyasi yapı gelirse gelsin seçim sonrası ekonomide bir onarım dönemi olmak zorunda.
Ekonomik büyümeden ödün vermeden cari açık, bütçe açığı ve enflasyon gibi sorunlarla baş etmek zor. Halı altına süpürülen daha doğrusu dışarıdaki ucuz ve bol para örtüsü ile göz ardı edilen sorunlarla seçim sonrası daha yakından yüzleşilecek. Kolay olmayacak ama mutlaka çözüm aranacak.
TABLOYU GÖSTERİYORDış konjonktürün sağladığı avantajları değerlendirdik ona göre harcadık, yaşadık. Artık küresel ekonomi farklı bir sürece girdi. ABD Merkez Bankası (Fed) faiz artırımı ve parasal sıkılaştırmaya devam ediyor. Avrupa Merkez Bankası da 2019 için benzer bir öngörü açıkladı. Toparlanan gelişmiş ülke ekonomilerine ilgi artarken gelişen ülke piyasalarından para çıkışı az veya çok devam ediyor. Ayrıca küresel ekonomiye olumsuz yansıyacak olan Trump’ın başlattığı ABD-Çin ticaret savaşı Avrupa’yı da içine alacak şekilde yaygınlık kazandı. Petrol fiyatları yüksek, risk iştahı eskiye nazaran daha düşük. Dış dünyada koşullar değişirken Türkiye bu süreci zayıflayan döviz rezervi, dış finansman ihtiyacı ve cari açık başta olmak üzere kırılgan bir görünüm ile karşılıyor. Türkiye’nin yüksek CDS oranı (risk primi), en yüksek faiz veren ülkeler arasında olması ve TL’nin yılbaşından bu yana en fazla değer kaybeden para birimleri arasında olması tabloyu gösteriyor bir bakıma. Ancak umutsuzluk ve karamsarlık da doğru değil. Zor olur, zaman alır ama doğru politikalarla bu sorunlara çözüm bulunur.
Yüksek faizle birlikte özellikle döviz kurlarının kısa bir geri çekilmenin ardından tekrar yükselişe geçmesi dikkat çekti. Daha kalıcı bir etki bırakması beklenirdi. Faiz paranın kirasıdır, fiyatını belirler. Milli para değer kaybederse faizi yükseltilerek cazibesi artırılıp milli paraya dönüş ve değer kazanımı beklenir. Aynı zamanda etkili bir para politikası aracı olarak faiz artışı karşısında yükselen döviz kurlarının gerileyerek kur geçişkenliği nedeniyle enflasyonu aşağı çekmesi, enflasyon düşüşü ile de faizlerin tekrar geri çekilmesi hedeflenir. Fakat son faiz artırımları bu yönde beklentileri çok da karşılamadı. Bir bakıma ‘atılan taş ürkütülen kurbağaya değmedi’ dense yeridir. Bununla birlikte faiz artırımları olmasaydı ne olurdu diye sorulsa onun da cevabı muhtemelen döviz kurlarının daha yukarıları test edebileceği şeklinde olacaktı.
YERLİ SERMAYE DE İNANMALIBu noktada piyasalarda güven ve öngörülebilirlik konusu öne çıkmakla birlikte 24 haziran seçimleri önem kazanıyor. 24 haziran sonrası siyasi tablo netleşirse piyasalara güven gelebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalır veya Cumhurbaşkanı ve meclis çoğunluğu farklı olursa belirsizlik bir süre daha devam edecek haliyle. Ekonomide sorunlar ve çözüm için yapılacaklar belli. İlk aşamada OHAL’in kalkması yönünde genel bir mutabakat oluşması iyiye işaret. Seçim sonrası Türkiye’yi yönetecek kadroların gerekli hamleleri yapabilmeleri açısından önünde uzun bir görev süresi olacak. Siyasi kaygıların azalmasıyla atılacak doğru adımlara piyasalar da kredi tanıyacaktır. Siyasi gelişmelerin piyasalar üzerindeki etkisini geçtiğimiz günlerde İtalya’da, güven eksikliğini de Arjantin’de gördük. İçerideki tasarruf zayıflığı nedeniyle piyasaların tekrar canlanması yine yabancı sermaye ile olacak. Ancak dışarıya yerli sermaye çıkışlarında da durması lazım. Bu açıdan başbakan yardımcısı Şimşek’in 12 Haziran Salı günü basına yansıyan “isim vermek istemiyorum ama bazı firmalar 3-5 milyar dolara yurt dışından şirket almış” açıklaması kayda değer. Öncelikle yabancı kadar yerli sermayenin inanması gerekecek.
SIKILAŞTIRMA VE TASARRUFGeçen hafta açıklanan 2018 yılı ilk çeyrek ekonomik büyümesi ve nisan ayı cari açık verileri beklentilerin üzerinde geldi. Yüzde 7.4’lük büyümenin ithalat ve tüketim ağırlıklı olması, ihracat etkisinin çok zayıf olması temkinli karşılandı. Yüksek faiz ve yüksek kur ile birlikte kredi garanti fonu (KGF) desteği azalacağı için önümüzdeki dönemlerde büyümenin devamlılığı konusunda zaten bir şüphe vardı. Bununla birlikte gerek Maliye Bakanı Naci Ağbal gerekse Başbakan Yardımcısı Şimşek, mali disiplinin korunması adına seçim sonrası kamuda sıkılaştırmadan ve tasarruftan söz ettiler. Seçim vaatlerinin bütçeye ek bir yük getirdiği malum. En büyük yatırımcı, finansör ve işveren devlet olduğuna göre kamudaki daralma doğal olarak ekonomiye de yansıyacak. Türk ekonomisinin yumuşak karnı cari açığın da beklentilerin üzerinde olması faiz artırımlarına rağmen döviz kurlarındaki yükselişini destekleyen nedenlerin başında geliyor. Çünkü yüksek cari açık demek yüksek döviz açığı, kredi ihtiyacı ve dış borçlanma demek. Portföy büyüklüğünü dikkate aldığımızda ciddi pozisyon değişimleri için yabancı yatırımcılar son haftayı beklemezler elbette. Yine de seçim öncesi son işlem haftası olması nedeniyle önümüzdeki hafta pozisyon ayarlamalarına bağlı olarak dalgalı bir piyasa bizi bekliyor.
BORSA TUTUNMA ÇABASINDABORSADA düşüş trendi devam ediyor. 92.750 ve 90.000 ilk destekler olarak görülürken 90.000 daha önemli. Sonraki destekler 88.000-85.000 seviyelerinde. Tepki alımlarının devamı için 95.500 seviyesinin geçilmesi gerekecek. Sonraki dirençler 98.800-100.000 seviyelerinde bulunuyor. Destek noktalarında görülen tepki alımları direnç seviyelerinde satışla karşılaşabilir.
DOLAR/TL KURUNDA ÇIKIŞ SÜRÜYOR
GEÇEN haftaya hem merkez bankası hem de Moody’s not indirimi nedeniyle ticari bankalar damga vurdu. Önümüzdeki hafta da sıra ile 13, 14, 15 Haziran günleri ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankaları toplantıları var. Türkiye merkez bankası beklentilerin üzerinde 1.25 puanlık artışla politika faiz oranını 17.75 seviyesine yükseltti. Bir anlamda piyasanın önüne geçti ve en etkili silahını kullandı. Ancak sadece merkez bankası faiz operasyonlarıyla piyasalardaki tansiyon düşer mi? Ateşi biraz düşürür fakat tek başına önlemesi zor. Yüksek ateşe yol açan nedenleri tedavi etmek gerekecek. Cari açık, enflasyon gibi ekonomik sorunların giderilmesi yanında 24 haziran sonrası siyasi belirsizliğin ortadan kalması ve yabancı yatırımcıya güven verecek adımların atılması da önem taşıyor. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrası OHAL’in kaldırılabileceğini açıklaması önemli.
KUR SAKİNLEŞTİ
Belirsizlik aralanıp güven telkin edilse dünyada en yüksek faizi veren ülkelerinden biri olmamız, yüksek döviz kurları ve ucuzlayan borsa piyasaya yeni girişler için iyi bir zemin oluşturuyor aslında. Ayrıca içerideki önlemler de yetmeyebiliyor. Türkiye Merkez Bankası’nın ciddi faiz artırımlarının piyasaları seçime kadar taşıması beklenirdi. TL’yi biraz korudu, kur bir parça sakinleşti. Ancak merkez bankasının faiz artırımının hemen ardından Moody’s 17 Türk bankasının notunu düşürdü. Not düşüşü banka hisselerine satış getirince borsayı da baskı altına aldı. Ayrıca Brezilya başta olmak üzere gelişen ülke para birimlerinde değer kayıpları yaşandı. Aynı ligde yer aldığımız Arjantin’e şimdi de Brezilya eklendi. Mayıs başında bir haftada üç defa faiz artışına rağmen parasındaki değer kaybını önleyemeyen Arjantin, çareyi IMF ile 50 milyar dolarlık anlaşmada buldu. Doğal olarak bu gelişmeler yapılan operasyonların etkisini azaltıyor.
HAZIRLIKLI OLUNMALI
Önümüzdeki hafta ABD Merkez Bankası’ndan çok Avrupa Merkez Bankası takip edilecek. ABD Merkez Bankası (FED) para politikası belli. Faiz artırımlarına ve bilanço küçültmeye devam. Ancak parasal genişleme ve düşük faiz politikasını sürdüren Avrupa ne yapacak? Avrupa Merkez Bankası Başekonomisti Peter Praet, “Tahvil alımına son vermeyi gelecek hafta tartışacağız” derken, BNP Paribas, olası parasal sıkılaştırma politikasına dayanarak Euro/dolar tahminini 1.18’den 1.23’e revize etti. Yani Euro’nun değer kazanacağı yönünde beklentilerini değiştirdi. Son günlerde bu gelişmelere bağlı olarak dışarıda Euro hafif değer kazanırken dolar değer kaybetti. Avrupa’dan gelen mesajlar aslında hiç de şaşırtıcı değil. Bilindiği üzere FED lokomotiftir, bir süre sonra diğer merkez bankaları onu takip eder. Hatırlanırsa 2008 küresel krizinde merkez bankalarının parasal genişleme politikalarına FED öncülük etmişti. İlginç ayrıntı geçen yıllarda FED bilanço büyüklüğü 4.5 trilyon doları bulunca faiz artışı ve bilanço küçültme imaları başlamıştı. Şimdi Avrupa Merkez bankası da aynı büyüklüğe ulaşınca benzer şekilde sinyaller geliyor. Bizi ilgilendiren tarafı ise dış finansman ihtiyacındaki Türkiye gibi ülkelere yansımaları. Bu daha pahalı kaynak maliyeti ve yüksek faizli borçlanmalar demek. Artık dış konjonktür değişip zorlaşıyor. Bu sürece ödevleri yaparak hazırlıklı olmak gerekecek. Bankalar dışında pazartesi günü ikinci çeyrek büyüme ve cari denge verileri yakından izlenecek. Zor gündem piyasaları baskı altında tutmaya devam edebilir.
KISA bir duraksamanın ardından borsada düşüş, döviz kurları ve faiz oranlarında yükseliş devam ediyor. 7 Haziran toplantısı beklenirken Merkez Bankası’ndan faizde sadeleştirme operasyonu geldi. Geçen hafta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in Londra’da finans çevreleriyle yaptığı toplantılarda, pazartesi günü mayıs enflasyonu yüksek çıkarsa 7 Haziran toplantısında yeni bir faiz artırımından söz edildiği, dış ve iç basına sızan haberler arasında.
KISA DÖNEMLİ ÖNLEMMayıs enflasyonu için beklentiler ise aylıkta yüzde 1.6, yıllıkta 12’nin biraz üzerinde. Yine de sonuçları bir görmek gerekecek. Son faiz artırımlarıyla döviz kurlarındaki yükselişi dizginleyerek enflasyonu kontrol altına almak yoluna başvuruldu. Ancak faiz artırımı kısa dönemli bir önlem. Daha geniş ölçekte cari açık başta olmak üzere makro ekonomik verileri iyileştirecek önlemlerin alınması gerekecek. Sonucu değiştirmek için nedenleri değiştirmek lazım gelir.
Bir zamanların “cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir” söylemini artık duymaz olduk. Çünkü finanse edildiği halde sorun olduğu görüldü. Bu çerçevede maliye bakanından önemli açıklamalar geldi. Maliye Bakanı Naci Ağbal, maliye politikalarında sıkılaştırmadan ve para politikasına güçlü destekten söz etti. Bu sayfalarda 26 Kasım tarihli yazımızda, Merkez Bankası’nın sıkı para politikasıyla hükümetin uyguladığı büyüme odaklı ekonomi politikasının uyumsuzluğundan ve bu durumun enflasyona olumsuz yansımalarından “Bir yandan ısıtılan bir yandan soğutulmaya çalışan bir yapı var” diye bahsetmiştik. Geç de olsa bu uyumsuzluğun giderilmesi olumlu bir gelişme. Ancak Ağbal’ın ifadesiyle maliye politikalarında sıkılaştırma aynı zamanda ekonomideki büyümeyi yavaşlatacak bir adım olacak. Bazı yabancı kurumlar Türkiye’nin 2018 büyüme beklentilerini düşürmeye başladılar. Ayrıca, imalat sanayi ve konut sektöründe yavaşlama ile ilgili sinyaller de geliyor. Seçim vaatleriyle daha da büyüyecek bütçe açığı kamu borçlanma gereğini artıracağı için faiz düşüşüne engel bir durum. Sıkı mali ye politikası bir açıdan zorunluluk sanki. Yüksek kur ve yüksek faiz ekonomide büyümeyi daraltıcı etkisi yanında maliyet enflasyonunu yukarı çekecek. 2017 yılındaki yüksek büyümeye doping etkisi yapan kredi garanti fonu (KGF) katkısı artık azaldı. Bu açıdan yüksek enflasyonlu daha durgun bir ekonomik görünümü olasılık olarak dikkate almak gerekecek. Buna bağlı olarak bir zaman sonra ekonomik literatürdeki stagflasyon tartışmalarını duymak şaşırtıcı olmayacak. Ancak seçim sonrası kur ve faiz düşer, makul bir ekonomik büyüme korunursa bu olasılık zayıflayacaktır. Piyasanın ileriye dönük projeksiyonlarda özellikle son dönemde Türkiye piyasalarında satışta olan yabancı yatırımcılar açısından 24 Haziran seçim sonuçları önemli. Cuma günü beklentilerin üzerinde gelen ABD tarım dışı istihdam verileri Fed faiz artırımı politikasını ve dolardaki değer kazanımını destekliyor. Diğer yandan Fitch’in bazı 25 Türk bankasını negatif izlemeye alması borsada son günlerde banka hisselerindeki satış baskısını izah eden bir durum. Ayrıca Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu olası bir indirim için izlemeye alması ‘perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’ sözünü hatırlattı. Son günlerde sık sık uyarı niteliğinde açıklamalar geliyordu.
MERKEZ Bankası’ndan gelen faiz artırımıyla ilgili Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Merkez Bankası geç de olsa güçlü bir adım attı” ifadesi olayı özetledi. Ayrıca Şimşek’ten Merkez Bankası’na destekle birlikte piyasa ile inatlaşılmayacak açıklamaları geldi. Bu meyanda eski borsacıların ‘piyasa ile inatlaşmayın, fakirleşebilirsiniz’ sözünü tekrar hatırlamış olduk.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya önümüzdeki hafta İngiltere’de finans çevreleriyle görüşecek.
7 HAZİRAN BEKLENTİSİÜç puanlık faiz artırımının daha kalıcı etki bırakması gerekirdi. Ancak Merkez Bankası’nın 16 Mayıs’ta “Gereken adımlar atılacak” açıklamasından sonra hemen her gün piyasalar faiz artışı bekledi. Geciktikçe stres ve döviz kurları arttı. Diğer anlatımla yangın büyüdü. Belki ilk açıklama sonrası birkaç puanlık artış daha etkili olacaktı. Geçen zamanda alev biraz daha ortalığı sarınca üç puanlık artış yeterli mi değil mi tartışmalarını beraberinde getirdi. Faiz artırımıyla Cumhurbaşkanın faiz düşürülmesi gerektiği yönündeki açıklamalardan sonra belirgin bir hal alan Merkez Bankası’nın elinin kolunun bağlı olduğu havası dağılırken Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığının gerekliliği iyice kavranmış oldu. Diğer yandan Merkez Bankası sadece faiz artırımıyla kalmadı. İhracat reeskont kredilerinde kur sabitlemesine giderken Türk Lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerinde satım üst limitlerini artırdı. Yani döviz likiditesini de destekledi. Ayrıca parasal sıkılaştırmanın sürdürüleceği açıklamasıyla 7 Haziran toplantısı için gerekirse yeni faiz artırım sinyali verdi. 7 Haziran’da piyasanın beklentisi daha çok sadeleştirme yönünde. Ardından Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetiminden Merkez Bankası’na destek veren açıklamalar ekonomi yönetiminde uyumsuzluk olduğu görünümünü silmeye yönelik olumlu adımlardı. Son günlerde doğru hamleler ardı ardına geldi. Ancak ‘demir tavında dövülür’ sözünden hareketle gecikme nedeniyle istenen sonucun en azından şimdilik elde edildiğini söylemek zor. İç ve dış güvenin tekrar kazanılması gerekir.
Bu açıdan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya’nın önümüzdeki hafta İngiltere’de finans çevreleriyle yapacağı görüşmeler önemli. Dış finansmanın çok önemli olduğu Türkiye gibi ülkelerde dış bakış ve imaj korunmalı. İçerideki tasarruf yetersizliği nedeniyle piyasaların canlanması yine yabancı yatırımcıyla olacak. 300’e ulaşan Türkiye’nin CDS oranlarının faiz artırımı sonrası 260 seviyelerine çekilmesi ilk tepki olarak olumlu. Ancak kredi derecelendirme kuruluşlarından ardı ardına tekrar not düşürme iması taşıyan uyarlılar sıklaştı.
MAYISIN İLK ÜÇ HAFTASI