DÖVİZ kurlarında daha sakin seyirle birlikte dalga boylarının kısalması ve belli bir bantta hareket etmesi yeni dengenin oluşmaya başladığını gösteriyor. Döviz kurlarının sakinleşmesi borsaya da olumlu yansıdı. Ancak gündemin sıkça değiştiği bir ortamda oluşmaya başlanan yeni dengeler ne kadar korunur onu zaman gösterecek. Piyasaların gündeminde yeni ekonomik program (YEP) var. Perşembe günü Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak tarafından açıklanan program açıklandıktan hemen sonra piyasalarda oluşan temkinli yaklaşım sonraki aşamada yerini daha olumlu bir tavra bıraktı. Programın tartışmaya açık yönleri olmakla birlikte birçok hedefin gerçekçi olduğu görülüyor. İlk göze çarpan taraf ekonomide soğuma ve yavaşlama. Geçen yılki hızlı büyüme beraberinde cari açık ve enflasyonda yükseliş gibi taşınması zor sorunları getirmişti. Bu açıdan yavaşlama gereklilikti. Bunda aynı zamanda merkez bankasının son birkaç yıldır uyguladığı parasal sıkılaştırma ile de uyum sağlama amacı var.
BÜTÇE AÇIĞINA DİKKAT
26 Kasım 2017 tarihli yazımızda merkez bankasının sıkı para politikası ile hükümetin uyguladığı büyüme odaklı ekonomi politikasının uyumsuzluğundan bahisle enflasyonla ile mücadelede başarısızlığın nedenlerinden biri olarak vermiştik. Büyümede frene basılmasıyla cari açıkta önümüzdeki yıllarda bir düşüş beklense de işsizlik ve bütçe açığı yüksek kalmaya devam edecek. Enflasyonda düşüş 2020’de görülecek. Kur geçişkenliği ve maliyet enflasyonu söz konusu. Orta vadeli ekonomik programlarda uygulama ve gerçekleşmeler önemli. Bu zamanla izlenecek. Programın piyasaların yeni bir hikaye ve yeni beklenti ihtiyacına bu aşamada cevap verdiğini söylemek fazlaca iyimserlik olacak. Tek başına bir ekonomik programa böyle bir beklenti yüklemek de doğru olmayacak haliyle. Programın başarısı için disiplin ve kararlılık kadar diğer iç ve dış koşullar da önemli olacak.
GÖZLER 26 EYLÜL’DE
Diğer gündem konularına bakılacak olunursa, 26 Eylül Çarşamba günü ABD Merkez Bankası toplantısı var. Beklenen 25 baz puanlık faiz artışı gerçekleşirse piyasalarda dalgalanmaya neden olmayabilir. Yeni hamlelerle güncellenen ABD-Çin ticaret savaşının piyasalar üzerindeki etkisi oldukça zayıfladı. Para çıkışı görülen gelişen ülke piyasalarına ilgi zayıf. Özellikle G.Afrika’nın resesyona girmesi, Arjantin’in IMF’e başvurması Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişen ülkeler için olumsuz bir görünüm veriyor. Dow Jones Endeksi (ABD) zirve kırarken gelişen ülke borsaları düşüş trendlerini koruyor. Bu aşamada geçtiğimiz dönemde dış piyasalardan olumsuz yönde ayrışan Türkiye mali piyasalarında toparlanma çabalarını tepki olarak görmek gerekir. ABD’li ünlü yatırımcı Jim Rogers’tan sonra Mobius da “Türk varlıkları şu an çok ucuz görünüyor” dedi. Ucuz olduğu konusunda tereddüt yok, yabancıya konut satışındaki yüzde 129’luk artış bunun işaretlerinden biri. Fakat Türk hisse senetleri ve tahvillerine de aynı ilginin görülmesi gerekmez mi? Eylülün ilk iki haftasında yabancı yatırımcılar Borsa İstanbul’da hisse senedi, tahvil bonoda 285 milyon dolar satıştalar. Piyasalarda temkinli görünüm korunmakla birlikte geçtiğimiz haftalara göre daha iyimser.
TEPKİ YÜKSELİŞİ GÜÇLENİYOR
Döviz kurları sakinleşince piyasalar da geçen haftayı nispeten sakin geçirdi. Döviz kurlarındaki düşüş gerekçesi 13 Eylül’de Merkez Bankası’ndan faiz artırım beklentisi. Ağustos enflasyonun ardından Merkez Bankası’ndan gereken yapılacak türünden açıklama faiz artırım beklentilerini artırdı. Tartışma daha çok kaç puan olacağı üzerinde. Piyasa beklentisi 4-5 puan gibi. Bu beklenti döviz kurlarında düşüş olarak etkisini gösterirken borsaya aynı ölçüde yükseliş olarak yansımadı. Ancak faiz artırımı olmaz veya beklentilerin altında kalırsa piyasaların bu defa 24 temmuz benzeri bir tepki vermesi olasıdır.
PARA GİRİŞİ GEREKİYOR
Dikkat çeken ayrıntı Merkez Bankası, BDDK gibi kurumların likidite kısıcı önlemleri döviz kurları üzerinde kalıcı bir etki yapmamıştı. Ama faiz silahının çekilecek beklentisi kurları dizginledi. En azından şimdilik. Diğer yandan Pazartesi Türkiye’nin ikinci çeyrek büyümesi açıklanacak. Beklenti ise yüzde 5-5.5 aralığında. Büyümede faiz ve kurların yükseldiği üçüncü çeyrek daha önemli olacak. Üçüncü dönem yavaşlama bekleniyor. İthalat ve otomobil pazarındaki daralma, banka kredilerinde artış hızındaki gerileme gibi gelişmeler durgunluk emareleri. Faiz ve kurlardaki yükseliş ile birlikte resesyon ve stagflasyon sözlerini daha çok duyar olduk. Maliyetlerdeki artış ile birlikte enflasyon yüksek kalmaya devam edecek. Buna karşılık talep gerilemesi nedeniyle ekonomide yavaşlama da çok olası görülüyor. Ağustos enflasyon verilerinde TÜFE-ÜFE arasındaki fark nerede ise yarı yarıya. Yıllık TÜFE 17.90, ÜFE ise 32.13. Ancak kurları baskı altına alacağım derken faiz artışında ölçünün kaçmasının ekonomideki durgunluğu artırması riski var. Küçülen ekonomilerde işsizlik ve son dönemde sıkça rastladığımız borç yapılandırmaları ile konkordatolara çözüm bulmak daha zor olacak. Döviz kurlarına faiz artırım baskısıyla bir geri çekilme yaşanıyor. Ama spekülasyon tarafı alınan önlemelerle azalsa da dış borç ödemeleri ve dış ticaret açığı döviz talebi yaratmaya devam ediyor. Buna bağlı olarak geri çekilmeler kontrollü. Bu açıdan Türkiye’ye yeni para girişleri gerekiyor. Katar’dan vaat edilen 15 milyar sermaye girişine ilişkin henüz bir gelişme yok. Ancak bu yöndeki bekleyiş sürüyor. Merkez bankası rezervlerindeki düşüş dikkat çekti. Ağustos sonu brüt rezerv 70 milyar dolar ile 2006’dan bu yana en düşük seviyelerine geriledi. Cari açığın finansmanı rezerv kaybında önemli paya sahip. Ayrıca Merkez Bankası’nın aldığı önemler ve zorunlu karşılıkların düşürülmesinin de biraz etkisi oldu.
PİYASALARDA döviz kurları düşmeyince tansiyon da düşmüyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen değerlendirmeler ve not indirimleri gündemde önemli bir yer tutuyor. Fakat etkileri borsadan çok döviz kurlarında görüldü. ABD Başkanı Trump yeni yaptırımlardan söz ederken Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir gerginlik olmazsa da yumuşamadan söz etmek fazlaca iyimserlik olur. ABD ile gerilim Türkiye’yi Rusya, Çin ile biraz daha yaklaştırırken Almanya ve AB ile de köprülerin yeniden kurulmasına vesile oldu. Ancak Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni sermaye girişleri konusunda somut bir gelişme yok. Katar’dan geleceği açıklanan 15 milyar dolar için beklentiler henüz karşılanmış değil. Almanya’dan sermaye girişi konusu ısıtılsa da bu yönde de bir aşama kaydedilmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eylül sonundaki Almanya ziyareti bu açıdan önemli olabilir. Yabancı sermaye girişi, tasarruf açığı olan Türkiye için her dönem önemli olmuştur. Ancak bu dönem çok daha ciddi. Çünkü önümüzdeki bir yılda özel sektör ağırlıklı yüksek tutarda borç ödemeleri söz konusu. Hatırı sayılır bir kısmı bankalara ait. Moody’s’in açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla bankaların not indirimlerinde bu görünümün de etkisi var. Cari açığı da dahil edersek 230 milyar dolar gibi bir kaynak girişi sağlamak gerekiyor. Merkez Bankası rezevlerinin karşılama gücü zayıf.
Ekonomi yönetimi spekülasyonu önleme adına yerinde tedbirler almaya devam ediyor. TL’yi özendirme ve teşvik için önlemlere geçen hafta TL mevduatlarda vergi indirimi, döviz mevduatlarında ise vergi artışını eklediler. Son önlemler döviz kurlarında köpük alıcı geçici bir etki yaptı denebilir. Ancak cari açık, dış ticaret açığı ve enflasyon gibi yapısal sorunlara parasal tedbirler bir ölçüye kadar cevap verebilir. Döviz borçları ve dış ticaret açığı dövize talep yaratıyor. İşin içinde spekülasyon da vardır elbette. Ancak sorunun temelinde döviz açığı üreten ekonomik sistem çok daha fazla paya sahip olsa gerek. Gerçi son aylarda ekonomideki durgunluk işaretleri dış ticaret açığını ve cari açığı bir miktar aşağıya çekebilir. Bu sorunu çözmez, biraz azaltır.
KARAR NE OLACAK
PİYASALAR bayramı buruk karşılıyor. Borsada düşüş devam ederken döviz kurları ve faiz oranlarında geçen günlere göre daha sakin bir seyir var. Döviz kurlarının biraz durulmasında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) aldığı swap işlemlerini kısıtlanması, yükselen faiz oranları, Katar’ın 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım vaadi ve sert yükseliş sonrası kâr satışlarının etkisini saymak mümkün. Amaç kurları dizginlemekti, o da belli ölçüde sağlandı.
BDDK’nın aldığı önlemler sonucu TL sıkışıklığı faiz oranlarını yukarı çekerken borsaya ve döviz kurlarına satış olarak yansıdı. Faiz artışında TL sıkışıklığı yanında döviz kurlarındaki artışla birlikte enflasyon beklentisinin artması, Merkez Bankası’nın bankaları fonlama faizinin yükselmesi gibi etkenleri de saymak gerekecek. Piyasa boşluk ve belirsizlik kaldırmıyor. Merkez Bankası, BDDK ve bankaların eş zamanlı aldığı yerinde tedbirlerin olumlu etkileri görüldü. Ancak yapısal sorunlara parasal çözüm bir yere kadar etkili olabiliyor. Alınan likidite bazlı önlemlere rağmen piyasaların denge bulduğunu söylemek için erken. Sorunların temelinde cari açık, enflasyon, dış kaynak ihtiyacı gibi başlıklar var. Ayrıca zorlaşan dış ekonomik konjonktür de sayılmalı.
SOMUT HAMLELER ETKİLİ
Parasal tedbirlerin ardından temel maliye politikalarının devreye girmesi gerekecek. Bunun yol haritasını ise eylülde açıklanacak orta vadeli programda görebileceğiz. Gerçi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, perşembe günü yatırımcılarla yaptığı telekonferansta bir ölçüde kodlarından biraz bahsetti. IMF planı yok, ılımlı büyüme, enflasyonla mücadele, mali disiplin, yapısal reformlar... Albayrak, piyasanın duymak istediği ne varsa söyledi. Ancak sözlü yönlendirme ve mesajların piyasalar üzerinde etkisi bu dönem çok zayıf. Somut hamleler daha etkili.
Türkiye Bankalar Birliği’nden cuma günü bankalar ve reel sektörü rahatlatmak amacıyla kur riskine bağlı teminat, vade, çek ve senet ödemeleri, limit aşımı gibi durumlarda esneklik getiren tavsiye kararları geldi. Bu gelişme bankaların sorumluluğunu ve yükünü biraz daha artırdı. Reel sektördeki sıkıntıların bankalara etkileri beklenen bir sonuç. Halbuki geçmişte ekonomide olası bir sorun önce finans sektöründe hissedilir, sonra reel sektöre yansırdı. Borsadaki banka hisseleri çıkışta olduğu gibi düşüşte de lokomotif işlevi görüyor. Öncü bazı banka hisselerinin dolar bazlı grafiklerine bakıldığında 2008 dip fiyatının altında işlem görüyor. BIST100 Endeks şirketlerinde 7.3 olan fiyat kazanç oranı öncü bankaların 3 civarında. Primsiz ve ucuz. Ancak düşüş trenleri ve satış baskısı henüz kırılmış değil. Bu açıdan İş Bankası’nın kendi hisselerinde geri alım programı açıklaması yerinde bir davranış. Belki diğer bankalar veya şirketler de bu yolu izleyebilir.
15 MİLYAR DOLAR ÖNEMLİ
PİYASALAR oldukça dalgalı ve gergin günlerden geçiyor. Bir türbülans yaşanırken yön konusunda döviz kurları izleniyor. Döviz kurları bir nevi barometre işlevi görüyor. Borsada ise dolar bazında ucuzlamanın dışında gelen bilançolara bağlı olarak tepki yükselişi görülmüştü. Ancak döviz kurlarındaki agresif yükselişe direnemedi. Piyasa faiz oranlarında ise yükseliş eğilimi devam etmekle birlikte merkez bankası ile piyasa faizi oranları arasındaki makas gittikçe açılıyor. Hangisi diğerine yaklaşacak bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama enflasyon belirleyici olacak. Döviz kurlarındaki yükselişin kur geçişkenliği nedeniyle enflasyona olası yansımalarını dikkate alırsak Merkez Bankası faizinin piyasa faiz oranına yaklaşması daha mümkün görülüyor. Kurlardaki artış enflasyon dışında yabancı para cinsinden krediler ve Türkiye’nin dış borçlarının TL karşılıklarını yukarı çekti. Finansman giderlerini artıracak bu durum faiz yükselişiyle birleşince yük ağırlaşıyor.
S&P BEKLENİYOR
Döviz kurlarının yükseliş ile ilgili cari açık, enflasyon, dış borç ödemeleri, dış finansman ihtiyacındaki ülkeler için dış ekonomik konjoktürdeki kötüleşme, daha pahalı ve zor kaynak temini, Türkiye’nin de dahil olduğu gelişen ülkelerden para çıkışları merkez bankası rezervlerinin yetersizliği gibi bir çok ekonomik gerekçe sayılabilir. Hepsinin döviz kurları üzerinde etkileri veya katkıları bulunuyor. Ancak son günlerde TL’deki değer kaybı ve kur yükselişinde Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlik ve ABD yaptırımlarının önemli etkisi var. Cuma günü ABD Başkanı Trump’ın “Türkiye’ye çelik ve alüminyum vergilerini iki katına çıkaran kararı imzaladım. Alüminyum vergisi yüzde 20, çelik vergisi yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz bu kez iyi değil” açıklaması piyasaları daha da gererken iki bakanla başlayan yaptırımlar ekonomiye uzanmış oldu. ABD ile bozulan ilişkiler Hakan Atilla davasına ilişkin ABD’den yeni bir hamle veya kredi not indirimi gibi spekülasyonları besliyor. Bu açıdan 17 Ağustos Cuma günü kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin açıklayacağı Türkiye’nin kredi notu konusundaki değerlendirmeler yakından izlenecek. Geçen hafta Fitch’den gelen tekrar not indirimi gibi algılanan uyarı niteliğindeki açıklamalar daha fazla önemsendi. Piyasalarda gerilimi düşürecek gelişme şimdilik zor görülse de Türkiye-ABD ilişkilerinde olası bir yumuşama olabilir.
AKLA ‘MERKEZ’ GELİYOR
Projeksiyon yapmanın zorlaştığı, belirsizlik ve öngörüsüzlüğün tavan yaptığı bir ortamda güven eksiliği çok daha fazla hissedildi. Şu sıralar anahtar kelime “güven” olsa gerek. Sözlü yönlendirmelerin ise etkisi yok veya çok az. Piyasaya sahip çıkacak, yön gösterecek bir hamle beklendi. İlk akla Merkez Bankası geliyor haliyle. Merkez Bankası 24 Temmuz’da piyasanın faiz artışı beklentilerine rağmen faizi sabit tutmuştu. Geriye Merkez Bankası’nın dövize satış yönlü müdahale kalıyor. Bu yöntem geçmiş tecrübelerle sabit, etkisi kısa sürüyor veya sonuç vermiyor. Zaten bu dönemde adımlarını dikkatli atmak ve sınırlı döviz rezervini en ideal şekilde kullanmak zorunda. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan 100 günlük programın ardından Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan yeni ekonomik model yakından izlendi. Orta Vadeli Program ise eylül ayında. Bu tür program ve modeller ilk aşamada güven veren, fizibilitesi olup olmadığı yönünden değerlendirilir. Piyasa inanıp bunu olumlu yönde fiyatlarsa bu ortamda çok önemli bir katkı sağlar. Program ve modellerin sonuçlarının alınması zaman alacaktır. Piyasalarda temkinli ve gergin görünüm sürüyor.
YENİ ZİRVELER
Dolar/TL kurunda yükseliş sürüyor. 6.80-7.00 ilk direnç seviyeleri olarak görülürken bu seviyelerde kâr satışları görülebilir. 7.00’nin üzerinde sonraki direnç 7.50 seviyesinde. Geri çekilmelerde ilk destekler ise 6.25-6.000, sonraki destek ise 5.50 seviyesinde. Yükseliş hareketi gücünü korurken, direnç seviyelerinde kâr satışları görülebilir.
TÜRKİYE-ABD ilişkilerindeki gerginlik piyasalar üzerindeki baskıyı artırdı. Cari açık, enflasyon, yabancı çıkışları gibi sorunların üzerine Türkiye-ABD arasında gerginlik de eklendi. ABD’nin yaptırımları Türkiye İçişleri ve Adalet bakanları ile F35 uçakları ile ilgili kararlarıyla resmiyet kazandı. Hizipleşmenin temelinde Türkiye’nin son yıllarda batıdan yönünü doğuya yani Rusya, Çin, İran blokuna çevirmesinin etkisinin olduğunu tahmin etmek zor değil.
Karşılıklı hamleler ile gerilim daha da tırmanırsa doğal olarak piyasalara olumsuz yansımaları devam eder. Ancak devamı gelmez ve yumuşama olursa etkileri zayıflayacaktır. Piyasaların gözü önümüzdeki hafta yine Türkiye-ABD ilişkilerinde olacak. Dış ekonomik konjonktürün Türkiye’nin de yer aldığı gelişen ülkeler aleyhine değiştiği, dış kaynağın daha zor ve pahalı olduğu ve gelişen ülkelerden sermaye çıkışlarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Piyasaların Türkiye-ABD ilişkilerine bu derece hassas olmasının en önemli nedenlerinden biri bu. Ama devletler arası ilişkilerde tek kriterin ekonomi olmadığı da malum.
İYİMSERLİĞE İZİN VERMİYOR
Piyasalar bu sıralar duyarsız kalsa da başka mecralarda hayat devam ediyor. Temmuz enflasyonunun beklentilerin altında gelmesi olumlu algılandı. Ancak TÜFE ve ÜFE arasındaki on puanlık fark ve döviz kurlarındaki yükseliş bu yönde çok fazla iyimserliğe izin vermiyor. Talep canlandığı takdirde yüzde 25 seviyelerinde seyreden ÜFE (üretici fiyat endeksi) TÜFE’ye yani tüketim fiyatlarına yansıması olasıdır. Ayrıca Botaş’ın doğalgaza yaptığı yüksek zam ve buna bağlı olarak elektrik fiyatlarına yapılan zamlar maliyet enflasyonu açısından önemli. Belirsizliği ve projeksiyon yapmanın zorluğunu göstermesi açısından dikkate değer bir konu, merkez bankası 2018 enflasyon tahminini 5 puan artırıp üçüncü defa revize ederek yüzde 13.4 seviyesine çekti. Son dönemde ithalattaki daralma ile başta konut ve otomotiv gibi lokomotif sektörlerdeki durgunluk ile ekonomide soğuma emareleri ortaya çıkmaya başladı.
TALEP DARALTICI ADIM
Ayrıca BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) kredi kartlarında taksit ve vade kısıtlaması yönündeki hazırlıkları ekonomideki soğumanın devamına yönelik talep daraltıcı adımlar. Bu uygulamaların hayata geçmesi durumunda cari açık ve enflasyon üzerinde olumlu etkileri görülebilir. Ancak yüksek işsizlik ve vergi gelirlerinin düşmesi gibi sonuçlara da hazırlıklı olmak gerekecek. Gerçi imar affı ve bedelli askerlik bütçe açığını bu yıl hafifletebilecek adımlar. Yüksek borç taşıyan özel sektör ekonomideki yavaşlamayı hoş karşılamayacaktır. Hatırlanırsa 2011 yılında cari açık 75 milyar dolara ulaşmış, büyüme yüzde 8, enflasyon da yüzde 10’u geçmişti. Türkiye cari açık sıralamasında dünyada ilk üçe yerleşince BDDK benzer uygulamalarla ekonomideki soğumaya katkı yapmıştı. 2012 yılında önlemler sonuç verdi ve cari açık 47 milyar dolara, büyüme yüzde 2.2, enflasyon da 6.20 seviyelerine çekildi. Bu açıdan BDDK doğru bir işe imza atmış oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cuma günü açıkladığı 100 günlük programın ekonomi bölümünde Çin piyasasından Yuan cinsinden tahvil borçlanması ile dış ticarette Rusya, Hindistan ve Çin’e yönelim en önemli vurgulardan biri oldu. Ekonomi dışı gelişmelerin etkisindeki piyasalarda temkinli görünümün devamıyla dalgalı bir seyir bizi bekliyor.
YOĞUN ve sık değişen gündeme bağlı olarak piyasalarda sert dalgalanmalar yaşanıyor. Seçim, hükümetin açıklanması, geçen hafta ise merkez bankası faiz kararı ve ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerginlik bir biri ardına gelen gündem başlıkları. Yüksek enflasyon ve piyasa ile uyumlu çalışılacak vurgusuna bağlı olarak piyasalar faiz artışı beklerken talepteki yavaşlama gerekçesiyle faiz sabit tutuldu. İşin doğası gereği genelde birbirine paralel hareket eden piyasa faizi ile merkez bankası politika faiz oranları arasında makas son günlerde oldukça açıldı. Piyasa faizi yüzde 20’nin üzerinde, merkez bankası faiz oranı ise 17.75 seviyesinde kaldı. Hangisi diğerini yanına çekecek bunu enflasyon öncelikli olmak üzere gelişmeler belirleyecek.
RAHİP HAREKETİDiğer yandan ABD’li rahip Brunson’un tutukluluğu ev hapsine çevrilmesi haberi Halkbank başta olmak üzere banka hisseleri üzerindeki baskının kalkmasıyla borsaya yükseliş getirmişti. Ancak ABD’den gelen “rahip serbest bırakılmazsa yaptırım uygularız” açıklaması ve ABD senatosu alt komisyonunda kabul edilen Türkiye’ye kredi kısıtlaması ilgili yasa, piyasaları tekrar gerdi. Ardından Çin’den gelen 3.6 milyar dolar krediye devamlılığı olabilir mi gibilerinden anlam yüklenmeye çalışıldı. Ama piyasada gerginlik henüz kalkmış değil. Öngörülebilirliğin azalması yanında sık değişen ve bol sürprizli gündem ile birlikte ileriye yönelik projeksiyon yapmak zorlaştı.
DIŞ İLİŞKİLERYatırımcılar kaygan zeminde pozisyon almakta zorlanırken parametreler değişince projeksiyonların da değişmesi olağan bir durum. Türkiye’ye kredi ve sermaye girişleri ağırlıklı olarak Avrupa kaynaklı. ABD ise en önemli finans merkezi. Devletler arası ilişkilerde tek ölçü ekonomi değil elbette. Ama piyasalar gelişmelere ekonomi gözlüğü ile bakıyor. ABD veya o cenahtan farklı hamleler gelir mi, Rusya ve Çin ile Türkiye’nin yakınlaşması ekonomi alanına daha ciddi yansımalar gösterip piyasalar açısından beklentiye dönüşür mü, bunları zaman gösterecek. Cari açık, bütçe açığı, dış borç ödemeleri gibi ekonomik kırılganlıklara bağlı olarak dış kaynağa en fazla ihtiyacımız olduğu bir dönemde dış ilişkiler daha fazla önem kazanıyor. İç gündemi fiyatlayan piyasaların dış kaynaklı gelişmelere duyarsızlığı sürüyor.
ARTIŞ OLASILIĞIABD’de yüzde 4.1 gelen ve Trump’ın muhteşem diye tanımladığı büyüme verisi (GSYH) sonrası eylüldeki Fed toplantısında faiz artış olasılığı daha da arttı. Önümüzdeki hafta Salı günü Türkiye dış ticaret verileri ile 3 Ağustos Cuma günü ise Temmuz enflasyonu ve ABD’de ise tarım dışı istihdam verileri var. Kur geçişkenliği nedeniyle enflasyon yine yüksek beklenirken ABD tarım dışı istihdam verileri Fed faiz politikasını değiştirecek ölçüde sapmalar göstermediği sürece etkisi zayıf kalacak. Son yazılarımızda sıkça vurgu yaptığımız yabancı sermayenin tavrı piyasaların seyri açısından önemini koruyor. Borsada yabancı takas payı 2008 küresel kriz sonrası en düşük seviyelerine yaklaşırken 20 Temmuz haftasında yabancı yatırımcılar hisse senetlerinde 210 milyon dolar, tahvil bonoda ise 256 milyon dolar satıştalar. Son haftalarda alımda görmeye alıştığımız tahvil bonoda yüksek faize rağmen satışta olmaları, ayrıca seçimden sonraki her hafta hisse senetlerinde satış yapmaları tavırlarını gösteriyor bir bakıma. Yeni hükümetle birlikte uygulanacak ekonomik politikasına ilişkin belirsizliğin sürmesi, beklenti eksikliği ve zor gündeme bakılırsa piyasalarda temkinli görünüm bir süre daha korunacak gibi.
DOLAR/TL KURU DESTEKLERİNDE TUTUNDUDOLAR/TL kurunda kâr satışları destek seviyelerinden tepki alımlarıyla karşılaştı. İlk destekler 4.80-4.74 seviyesinde görülürken dirençler 4.93 ve 4.97-5.00 seviyelerinde. Trend değişimi ve orta dönemli yeni bir çıkış hareketi için 5.00 seviyesinin geçilmesi gerekecek. Geri çekilmelerde tepki alımları görülebilir.
BORSADA tepki yükselişi, döviz kurları ve faiz tarafında daha sakin bir seyir var. Borsada lokomotif sektör olarak görülen bankalardaki satış baskısı yerini tepki alımlarına bıraktı. Yabancı yatırımcılar ağırlıklı olarak banka hisselerindeler. Bu açıdan Türkiye pozisyonunu azaltmaya başladıklarında daha likit ve derin olan banka hisselerinde satış yapıyorlar. Yüksek döviz kurları ile yüksek faizin yanında ekonomideki olası bir yavaşlama takipteki alacakları artıracağı, bunun da banka kârlarına olumsuz yansıyabileceği konusu sıkça dillendiriliyor.
Ayrıca dip not olarak vermek gerekirse finans sektörü genelde diğer sektörlere göre fiyatlamaları daha erken yapar, önceden alır satar. Bu aralar “ucuz etin yahnisi yavan olur” sözünün etkisi olsa gerek, banka hisseleri fiyat kazanç oranları borsa ortalamasının oldukça altında, borsaya göre daha ucuz. Bankalara tekrar alıcı gelmesi borsadaki tepki hareketinin güç kazanması için de önemli. Ayrıca 2008 yılından bu yana en düşük seviyelere gerileyen borsa yabancı payının yükselmesi gerekecek. Yabancı yatırımcılar 24 Haziran seçimi sonrası üç haftalık dönemde 453 milyon dolarlık hisse senedi satıp 527 milyon dolarlık tahvil bono almışlar. Yüksek faiz biraz alıcı çekmiş.
ARTIŞ BEKLENTİSİ
Yeni hükümet sonrası ilk merkez bankası toplantısı 24 Temmuz’da. Piyasa beklentisi 1 puanlık artış yönünde. Yüksek enflasyon ve bütçe açığı dışında Merkez Bankası’nın inisiyatif kullanma ve bağımsızlık mesajı vermesi açısından faiz artışı muhtemel görülüyor. Özellikle hazirandaki seçim ayında 46 milyar TL’ye ulaşan bütçe açığı, cari açık ile birlikte ikiz açık sorununu tekrar gündeme taşıdı. Bütçe açığını hafifletmek için bedelli askerlik ve imar affında hedeflenen rakamlara ulaşmak önemli. Diğer yandan hazırlandığı söylenen Orta Vadeli Program (OVP) hükümetin önümüzdeki döneme ilişkin ekonomideki yol haritasını verecek ve bu yöndeki belirsizlik azalacak. İçeriğini bilmiyoruz ama gelecek OVP’ye bir temkinli yaklaşım muhtemeledir. Hatırlanılırsa geçtiğimiz yıllarda hazırlanan beş yıllık programlar kısa bir süre sonra revize edilmişti.
FED VE TRUMP
Dış dünyada ne var diye baktığımızda ilk sırada tabii ki ABD Başkanı Donald Trump var. Ticaret savaşından sonra bir savaşta ABD Merkez Bankası (Fed) ile başlattı. Trump, “Fed’in faiz artırması konusunda mutlu değilim”diyerek Fed’i eleştirdi. Halbuki birkaç gün önce Fed başkanı Powell, “Kademeli faiz artışına devam” demişti. Fed kaynaklı açıklamalarda Trump’tan etkilenilmeyeceği görüşüne yer verildi. Trump’ın açıklamaları sonrası dolarda düşüş, bir süredir düşüşte olan altın fiyatlarında ise yükseliş görüldü. Hareketlenmeler tepki boyutunda kaldı. Fed Başkanı Powel da Trump’ın ticaret savaşına ilişkin hamlelerini eleştirmişti. Merkez bankalarıyla hükümetler arasında zaman zaman görüş ayrılığı olabiliyor. Yalnız Fed, Trump’a uyacak olursa buna en çok Türkiye gibi dış finansman ihtiyacındaki gelişen ülkeler sevinecektir.
Şu sıralar iç piyasalar dış kaynaklı gelişmelere duyarsız görülse de gelişen ülke piyasalarına ilgi ve görüşün olumlu yönde değiştiği yönünde bazı açıklamalar gelmiyor değil. Seçim sonraları piyasalar genelde yeni hükümetlere bir kredi tanır. Son günlerde daha olumlu seyreden piyasalar bunu gösteriyor. Olağan dışı olumsuz bir haber akışı olmaz ise kredi biraz daha genişleyebilir.