Rusya-Ukrayna olayında tansiyon artıp azalmakla birlikte gündemde ilk sıralardaki yerini koruyor. Son günlerde diplomasinin öne çıkması havayı biraz yumuşattı gibi. Ancak temkinli görünüm korunuyor. Gerginlik henüz dağılmış değil. Borsalarda görülen zayıf tepki alım denemelerine rağmen dalgalı seyir sürüyor. Petrol fiyatındaki yükseliş ivme kaybederken 95 doların üzerini gören Brent Petrol 90 doların altını test etti. ABD doları sakin (Dolar Endeksi 95-96 seviyelerinde), ABD 10 yıllık bono faiz oranı %2.00 seviyesinin üzerini gördükten sonra 1.95’in altına geriledi. En sert tepkiyi ise altın verdi. Altının ons fiyatı “güvenli liman” özelliğinin öne çıkmasıyla 2021 Haziran ayından sonra ilk defa 1.900 doların üzerini gördü. Yatırım araçlarındaki hareketlerin seyrine bakılınca bu aşamada savaş fiyatlaması olduğunu söylemek zor. Daha çok bir gerginlik havası var buna yönelik fiyatlama söz konusu. Ama olayın ne yöne evrileceğini kestirmek şimdiden zor. Dileriz olmaz ama düşük ihtimal olsa da sıcak savaş bütün bölgeyi ve piyasaları ateş çemberinin içine çeker. Bu durumda sonuçlarını tahmin etmek zorlaşır. Piyasa dengeleri değişir, merkez bankalarından gelmesi beklenen faiz artırım kararları muhtemelen ertelenir. Aklıselimin galip gelmesiyle de olağan gündeme geri dönülür. Bu durumda esas gündem ABD Merkez Bankası (Fed) ve mart ayından itibaren parasal sıkılaşma beklentisi olacaktır. Diğer yandan olayın sıcak gündem olarak tutulmasına bağlı olarak; Rusya’nın önemli bir petrol ve doğalgaz ihracatçısı olması nedeniyle yüksek seyreden enerji fiyatları ve ABD’nin 6 milyar dolar tutarında Polonya’ya 250 tank satış haberi değişik yorumlara konu oldu. Eskilerin sözü ile “ticaret durmaz” diyelim. Bu arada “bu kimin işine yarıyor” diye soranlar da yok değil. Piyasaların bir süre daha Rusya-Ukrayna gerginliğinin gölgesinde kalması ve dalgalı seyrini sürdürmesi beklenebilir.
FED BEKLENTİSİ KORUNUYOR
Piyasaların mart ayından itibaren Fed ile ilgili faiz artırım beklentilerinde henüz bir değişim yok. Faiz arttırımı için şartlar tamam gibi. Yüzde 7.5 ile son 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşan enflasyon ile iyi durumdaki istihdam verileri vaktin geldiğini gösteriyor. Fed’in bu yıl için 6-7 kez faiz artırımına gidebileceği, varlık alımlarını sonlandırıp bilanço küçültmeye başlayacağı yönündeki beklentiler korunuyor. Bunun da varlık fiyatlarına olası etkileri malum. Borsaları besleyen en önemli kaynak bilindiği üzere merkez bankalarının düşük faiz ve bol likidite politikalarıydı. Bu sadece hisse senetleri değil gayrimenkul dahil varlık fiyatlarına etki eden bir gelişmeydi. Bu politikanın tersi bir sürecin doğal olarak aksi yönde etki etmesi beklenebilir. Ayrıca faiz oranlarındaki yükselişin hisse senetlerine alternatif olması, yine yüksek faizin ekonomiler üzerindeki yavaşlatıcı etkilerinin şirket bilançolarına etkileri önümüzdeki dönem takip edilecek gelişmeler arasında. 2022 yılı için IMF ve bazı önemli yabancı yatırım bankaları küresel ekonomi için büyüme tahminlerini aşağıya çekmişlerdi.
BİLANÇOLAR İYİ FİYATLAMALAR ZAYIF
Borsa İstanbul’da 2021 yıl sonu bilançoları yani 4.çeyrek bilançoları gelmeye devam ediyor. Bankalar ve lokomotif şirketlerin bir çoğunun bilançosu iyi. Kâr artışları hatta çok iyi. Ama hisse bazlı fiyatlamalara etkisi oldukça zayıf. Önemli bankaların fiyat kazanç ve piyasa değeri defter değeri oranları piyasa ortalamalarının oldukça altında seyrediyor. Aynı şeyler lokomotif bazı sanayi şirketleri için de geçerli. Hisse fiyatı için en önemli parametrelerden biri bilançodur. Bilançosu iyi gelen şirketlerin ertesi gün Borsa İstanbul’da fiyatının düşmesi, tepki ve biraz da şaşkınlıkla karşılanıyor. Bu durumu talebin zayıflığına bağlamak ilk akla gelen gerekçe. Fiyatın önemli iki ayağından biri arz diğeri taleptir. Talep zayıf olunca hisse olması gereken fiyatına ulaşamıyor. Geçmiş tecrübeler, piyasa şartları olağan seyrine döndüğünde hisse bazlı fiyatlamaların da normalleştiğini gösteriyor. Bu durumu uzun vadeli yatırımcılar dikkate alıyor olsa gerek. Bazıları biraz da haklı olarak şöyle bir noktaya dikkat çekebilir. 2022 yılında ekonomilerde yavaşlama bekleniyorsa bu kârlılık 2022 ve sonraki yıllarda korunabilecek mi? Bunu da zamanla göreceğiz. Bu noktada, önce bir mevcut durumu gereği gibi fiyatlayalım, sonrasına bakarız demek gerekecek. Borsa İstanbul’da olduğu gibi ABD’de 2021 4. çeyrek bilançoları yayınlanmaya devam ediyor. Ancak bilanço sonuçlarına ilişkin fiyatlamaların çok daha belirgin olduğu söylenebilir. Yüksek enflasyona karşı korunma aracı olarak geçtiğimiz günlerde hisse senetleri ve temettü gelirleri alternatif olarak öne çıkarılmıştı. Fakat bu ilginin çok fazla sürdürüldüğünü söylemek zor.
TCMB FAİZİ SABİT TUTTU
17 Şubat toplantısında TCMB, faiz oranını beklendiği üzere değiştirmedi. Bu açıdan kararın piyasalar üzerindeki etkisi hissedilmedi. Geçtiğimiz toplantılarda mart ayına kadar izlemede kalınacağı ve sonrasında durumun değerlendirileceği açıklanmıştı. Bu nedenle TCMB’nin önümüzdeki aylardan itibaren toplantıları daha yakından izlenecektir. Ayrıca öngörülerde bir değişiklik olmazsa Fed de mart ayından itibaren faiz artırımına başlayacağı için içerideki para politikasına etkileri önemli olabilir. Avrupa Merkez Bankası hatırlanacağı üzere Fed’in son toplantısının ardından yapılan ‘şahin’ açıklamalara bağlı olarak söylem değişikliğine gitmişti. TCMB için Fed kaynaklı açıklamalar referans alınıp henüz bir karar değişimi söz konusu olmadı.
BORSADA YATAY SEYİR SÜRÜYOR
PİYASALAR 13 Şubat Perşembe günü açıklanan ABD ocak ayı enflasyon (TÜFE) verilerine odaklandı. Beklentiler, yıllık yüzde 7.3 iken gerçekleşme yüzde 7.5 oldu. Geçen ay yüzde 7.00 idi. Aylıkta ise yüzde 0.6 olarak geldi. (Geçen ay 0.5, beklenti 0.5) Geçtiğimiz günlerde açıklanan ve beklentileri aşan tarım dışı istihdam verilerinin ardından TÜFE verisinin de son 40 yılın en yüksek rakamına ulaşmasını piyasalar ilk tepki olarak olumsuz algıladı. İstihdam ve enflasyon ABD Merkez Bankası (Fed) tarafından faiz ve para politikası kararları noktasında en önemli referanslar arasında. Durum böyle olunca Fed’in mart ayında faiz arttırımı ve parasal sıkılaşma sürecinin başlaması için koşullar önemli ölçüde tamamlanmış görülüyor. Bir bakıma kesinlik kazanmış gibi. Ancak yine de mart ayında Fed kararını görmek yerinde olacak. Omicron varyantı ve Rusya-Ukrayna olayı gibi gelişmelerin farklı yönlere evrilmesi söz konusu olursa olağandışı haller için ihtiyatlı olmak adına açık kapı bırakmakta yarar var. Geçen haftaki toplantı sonrası faiz arttırım olasılığından bahseden Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, “Faiz arttırım konusunda şimdi çok acele hareket edersek, ekonomilerimizin toparlanması önemli ölçüde ivme kaybedebilir ve istihdam risk altında olabilir” dedi. Ayrıca, “hızlı faiz arttırımı enflasyon sorununu çözmeyecek” dedi.
LAGARDE TEMKİNLİ
Almanya’da cuma günü enflasyon (TÜFE) beklentilere paralel şekilde yüzde 4.9 olarak açıklandı. Geçen ayda aynıydı. Acaba Lagarde’nin faiz arttırımı konusunda daha temkinli hale gelmesinin sebebi Avrupa’da enflasyonun zayıf seyretmesi midir? Akla ilk o ihtimal geliyor. Bununla birlikte ABD tarafında daha hızlı ve aceleci bir tavır var. Fed’in 50 baz puan adımlı faiz arttırım olasılığı perşembe günkü enflasyon verisi sonrası yüzde 80-90 seviyelerine yükseldi. St. Louis Fed Başkanı James Bullard, çıtayı biraz daha yükseğe koydu ve vites artırdı. Bullard, Fed’in ülkede görülen son 40 yılın en yüksek enflasyon oranına cevap olarak 1 Temmuz 2022’ye kadar 100 baz puanlık faiz artışı yapması gerektiği görüşünde. Bu yılki beklentiler genelde Fed faiz oranının ağırlıklı olarak 1.50-1.75 bandında olabileceği yönündeydi. ABD Başkanı Biden ise enflasyona karşı ellerindeki her aracı kullandıklarını söyledi. Bu arada farklı ülkelerden faiz arttırım haberleri gelmeye devam ediyor. Türkiye gibi gelişen piyasaların önemli ülkesi Meksika Merkez Bankası, 50 baz puan arttırım ile faizi yüzde 6.00 seviyesine yükseltti. Rusya ise 100 baz puanlık artırımla faiz oranını yüzde 9.5 seviyesine çekti. Rusya geçtiğimiz aylarda art arda faiz artırımlarıyla gündeme gelmişti. ABD enflasyon verileri Fed para politikalarına olası etkileri nedeniyle piyasaları gerdi ancak çok derin bir etkiden söz etmek zor.
RUSYA-UKRAYNA OLAYINDA TANSİYON YÜKSEK
ABD enflasyon verisi sonrası borsalarda satıcılı ama sakin bir seyir görüldü. Fakat cuma akşamı Rusya-Ukrayna arasında gerilimin yükseldiği haberleriyle birlikte ABD borsalarındaki satışlar biraz daha hızlandı. ABD’de yükselen enflasyona en sert tepkiyi tahvil bono faizleri vermişti. Referans niteliği taşıyan ABD 10 yıllık bono faizinde yüzde 2.00 geçildi, ama bu seviyenin üzerinde kalınamadı. ABD dolarında zayıf görünüm korunmakla birlikte hafif bir değer kazanımı görülürken altının ons fiyatında tepki yükselişi vardı. Yüksek enflasyon yanında tekrar ısınmaya başlayan Rusya-Ukrayna gerginliği güvenli liman özelliğini öne çıkardı. ABD tahvil faizlerindeki yükselişin sonraki aşamada yerini düşüşe bırakması da altın fiyatına katkı yapan bir gelişme oldu. Petrolde ise yükseliş hareketi gücünü koruyor. Rusya-Ukrayna olayında tansiyonun yükselmesi, petrol stoklarındaki zayıflama yanında Uluslararası Enerji Ajansı’nın OPEC+ ülkelerinin üretimi sıkılaştıracağı beklentisiyle petrol fiyatlarının daha fazla yükselebileceği yönünde görüş açıklaması önemliydi. 100 doların görüleceği şeklinde bazı ABD yatırım bankalarından tahminler gelmişti. Piyasalar, ABD enflasyon ve Fed konusundaki fiyatlamalarına Rusya-Ukrayna olayına bağlı jeopolitik gelişmelerin de eklemlenmesi nedeniyle temkinli görünümünü sürdürebilir.
Piyasalarda geçen hafta gündem oldukça yoğundu. Ekonomik verilerin yanı sıra merkez bankaları toplantıları, Rusya-Ukrayna gerginliği, OPEC toplantısı ve yayımı devam eden şirket bilançoları yakından izlendi. İç gündemde beklentilerin üzerinde gelen ocak ayı enflasyon verileri öne çıktı. Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 48.69, aylık yüzde 11.10, Yurt içi üretici fiyat endeksi (ÜFE) yıllık yüzde 93.53, aylık yüzde 10.45 olarak açıklandı. TÜFE-ÜFE makası daha da açıldı ve fark 44.84 oldu. TCMB faizi TÜFE farkı ise 34.69 seviyesine yükseldi. TÜFE-ÜFE farkı enflasyondaki yüksek seyrin bir süre daha korunabileceği yönünde bir görüş veriyor. Dış dünyada ise merkez bankaları faiz arttırım ve parasal sıkılaştırma sürecine hazırlanıyor. Bu koşullara rağmen, 17 Şubat toplantısında düşük faiz politikası uygulayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz politikasında bir değişiklik beklenmiyor. TCMB faiz kararıyla enflasyon arasında illiyet bağının kalmadığı bilinen bir durum. Ancak dış koşullardaki değişim sürecinin hızlanması oldukça önemli referans.
LAGARDE SÖYLEM DEĞİŞTİRDİ
Zira Avrupa’dan iyi haberler gelmiyor. Perşembe günü İngiltere Merkez Bankası, 25 baz puanlık faiz artımı ile faiz oranını yüzde 0.50 seviyesine çekti. Birkaç saat sonra ise Avrupa Merkez Bankası’nın kararı vardı. Beklendiği üzere faizi sabit tuttu. Ancak toplantı metninde, “2022 Mart sonuna kadar PEPP programı kapsamındaki net varlık alımlarının durdurulması ve bu alımların faizleri arttırmaya başlamadan önce sonlandırılması” gibi detaylar vardı. Fakat vurucu hamle Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’dan geldi. Geçen ayki toplantı sonrası “2022 yılı için faiz artışı olası değil” açıklaması yapan Lagarde, son toplantının ardından bu söylemlerini değiştirdi. Risklerin yukarı yönlü arttığı, enflasyondaki sürpriz yükselişlere bağlı endişelerden söz ederek faiz artırım olasılığını gündeme taşıdı. Hatırlanacak olunursa, geçtiğimiz yazılarımızda birkaç defa ABD Merkez Bankası’nın (Fed) lokomotif olduğu, Fed faiz artırırken Avrupa Merkez Bankası’nın faizi düşük tutmasının zor olacağı türünden görüşlere yer vermiştik. Şahin söylemler ve faiz artırım olasılığının dillendirilmesi doğal olarak piyasalara olumsuz yansıdı. Borsalara satışlar gelirken uzun süredir baskı altında kalan Euro değer kazandı ve Euro/dolar paritesi 1.15 seviyesine yaklaştı. ABD doları ise zayıfladı. Altının ons fiyatında hafif bir yükseliş denemesi görüldü, ancak güç kazanamadı. Zira, hem merkez bankalarından gelen parasal sıkılaşma haberleri hem de piyasaların yakından izlediği ve önemli bir referans olarak aldığı ABD 10 yıllık bono faiz oranı %1.90 seviyesinin üzerine yükseldi. ABD tahvil faiz artışını körükleyen nedenlerden biri de cuma günü ocak ayı ABD tarım dışı istihdam verilerinin beklentilerin oldukça üzerinde 467 bin olarak açıklanması oldu. (beklenti 150 bin, önceki 199 bin) Halbuki çarşamba günkü özel sektör istihdamı zayıf gelmişti ve Omikron varyantının ekonomi üzerindeki etkilerini de hesaba katarak tarım dışı istihdamın da düşük gelebileceği dillendiriliyordu.
TEMKİNLİ GÖRÜNÜM
Açıklanan rakam ekonomideki canlılığın devam ettiği değerlendirmelerini beraberinde getirirken Fed’in faiz artırım konusunda elini daha da kuvvetlendirmiş oldu. Faiz arttırım adımlarının 25 veya 50 baz puan mı olacağı tartışmaları son veriler ile 50 baz puan olasılığını güçlendirebilir. Ayrıca Fed’in bilanço küçültmeye ilişkin tahminler de gelmeye başladı. Fitch, Fed’in bilançosunun 2024 sonuna kadar 6.4 trilyon dolara düşebileceği yönünde görüş bildirdi. Merkez bankalarının ardı ardına para politikalarında sıkılaşma hazırlıkları yapması piyasaların olduğu kadar dış finansman ihtiyacındaki ülkeler için de hiç iyi bir gelişme olmayacak. Piyasaları besleyen ucuz ve bol paranın kısılması ihtimali temkinli görünümün sürmesi olasılığını da artırıyor.
BORSADA TEPKİ ÇIKIŞI ZAYIF KALDI
Borsada tepki çıkışı direnç seviyelerini geçmekte zorlandı ve satışla karşılaştı. İlk destekler 1.930 ve 1.880 seviyelerinde görülüyor. Bu seviyelerin altında verilecek sonraki destek noktaları 1.820-1.730. Olası tepki alımlarında ilk dirençler ise 2.000-2.035 seviyelerinde bulunuyor. Tepki çıkışının devamı için bu seviyelerin geçilmesi önemli olacak. Sonraki dirençler 2.100-2.150. Endekste destek noktalarında tepki alımları görülse de zayıf görünüm korunabilir.
PETROLDE YÜKSELİŞE DEVAM
Piyasaların ana gündemi ABD Merkez Bankası (Fed) olmaya devam ediyor. Geçen haftaki toplantı sonrasında yapılan açıklamalar yatırım araçlarında dalgalanmaya neden oldu. Faiz beklendiği üzere değişmedi. Tahvil alımlarının tamamlanması, mart ayından itibaren faiz artırımlarının başlaması, bilanço küçültme ve beklenenden daha hızlı hareket edilmesi yönünde gelen açıklamalar oldukça ‘şahin’ bulundu. Ayrıca enflasyondaki kötüleşme ve ekonominin güçlü olduğu konusu vurgulandı. Son dönemde gerek Başkan Powell, gerekse Fed bölge başkanları politika değişimi konusunda bir hazırlık yapmışlardı. Ancak bu netlik ve sertlikteki açıklamalar beklentileri aştı. Kısaca, Koronavirüs süreciyle Mart/2020 tarihinde başlayan ve piyasaları besleyen parasal genişleme, düşük faiz ve bol likidite ortamının artık sonuna gelinmiş görülüyor. Yol haritası belli olmuş, karar verilmiş, gerisi daha çok takvim meselesi haline dönüşmüş gibi. Bu aşamada söz konusu değil ama yine de olağanüstü gelişmeler olursa erteleme olabilir. Çünkü Omikron varyantı ve Rusya-Ukrayna gibi gelişmeler gündemde yer tutmaya devam ediyor. Fed’in bu işin adını koymasında şartların dayatılmasının önemli payı var. ABD’de enflasyon ve büyüme (GSYH) verileri son 40 yılın en yüksek seviyelerinde, Fed bilançosu 9 trilyon dolara dayanmış ve tarihinde olmadığı kadar şişmiş, istihdam oldukça iyi durumda. Isınan ekonominin soğutulması gerekli. Bu şartlarda sürdürülmesinin riskleri fazla. Enflasyonun kontrolden çıkması akla ilk gelen risklerden biri. Geçtiğimiz aylarda Fed yetkilileri, zamanlama konusunda tereddütler yaşamışlardı. Zamanından önce yapılacak parasal sıkılaşmanın ekonomik büyümeye zarar vermesi veya sıkılaşma için geç kalınıp enflasyonun kontrolden çıkma riski, kararsızlık yaratmıştı. Fed Başkanı Powell, “Ekonominin artık desteğe ihtiyacı yok” diyerek bir bakıma noktayı koydu. Gerekçeler makul ve anlaşılabilir. Ama bundan sonrasının ne olacağı ve piyasalara nasıl yansıyacağı ayrıca önemli.
TEMKİNLİ PİYASA GÖRÜNÜMÜ
İlk tepki olarak başta ABD ve Almanya olmak üzere borsalarda satışlar görüldü. Bu durum Borsa İstanbul’a da kısmen yansıdı. ABD 10 yıllık bono faiz oranı sert yükseldi ve yüzde 1.90 seviyesini test etti, ABD dolarının da değer kazanmasıyla altının ons fiyatı gerileyerek tekrar 1.800 doların altına çekildi. Altın, Rusya-Ukrayna gerginliği ve güvenli liman özelliğinin öne çıkmasıyla kazanımlarını geri verdi. Paranın fiyatı faizdir, anlayışından hareketle ABD doları (Dolar Endeksi 97.00 seviyesinin üzerinde) faizin artmasıyla yeniden güç kazanmaya başladı. Ancak çelişki gibi görünen bir noktaya da vurgu yapmak gerekecek. Son yıllarda ABD’de faiz oranları düşüp Fed bilançosu büyüyüp para arzı artarken ABD doları değer kazandı. Bu durumu pandemi şartları nedeniyle diğer ülke merkez bankalarının da düşük faiz bol likidite politikası uygulamasına bağlamak doğru olacak. Ancak doların güçlenmesi dışında, ayrıca Euro’nun dolara karşı değer kaybını Avrupa Merkez Bankası’ndan bu yıl için faiz arttırımı beklenmemesine vermek mümkün. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde, geçen ayki toplantı sonrası “2022 yılı için faiz arttırımı pek olası değil” demişti. Lokomotif ve referans olarak görülen Fed, faiz arttırımlarını yaparken Avrupa Merkez Bankası’nın bu kararını koruması oldukça zor olacak. Son gelişmelerin olası yansımaları, daha temkinli bir piyasa görünümü şeklinde özetlenebilir.
VERİ AKIŞI YOĞUN OLACAK
Gelecek hafta, iç ve dış ekonomik gündemde önemli veriler var. İçeride 3 Şubat Perşembe günü TUİK tarafından açıklanacak ocak enflasyonu öne çıkabilir. Aralık ayının son günlerinde kur garantili mevduat paketine bağlı döviz kurlarında gerileme olsa da yapılan kamu (akaryakıt, elektrik, doğal gaz) ve özel sektör zamları nedeniyle bu avantaj önemli ölçüde kayboldu, beklentiler yükseldi. Geçen hafta TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun yaptığı yılın ilk ‘enflasyon raporu’ sunumunda 2022 yılı için enflasyon tahmini yüzde 11.8’den yüzde 23.2 seviyesine yükseldi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin beklentisi ise yüzde 30’lar civarında. Enflasyon yüksek kalsa da TCMB’nin faiz kararlarıyla ilgili bağı kalmadığı için piyasalar üzerindeki etkileri oldukça sınırlanmış durumda. Hatta enflasyondan korunmak için yatırımcıların kısmen de olsa borsaya ilgisini arttırdığı yönünde söylem ve gözlemler mevcut. Yine perşembe günü Avrupa Merkez Bankası toplantısı var. Faiz değişimi beklenmiyor. Son Fed açıklamalarının ardından bir söylem değişikliği gelip gelmeyeceği yakından izlenecek. Cuma günü ise ABD tarım dışı istihdam verileri açıklanacak. 200 bin kişi istihdam artışı bekleniyor. Fed’in para politikası şekillendiği için çok önemli sapmalar olmadıktan sonra etkileri zayıf kalabilir.
RUSYA-UKRAYNA GERGİNLİĞİ AZALIYOR
Son günlerde jeopolitik risk olarak algılanan Rusya-Ukrayna gerilimi karşılıklı açıklamalarla biraz yumuşadı denebilir. Özellikle Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, ”Ukrayna ile savaş istemiyoruz, bu bize bağlı ise savaş olmayacak” demesi, ardından NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme planları kesin değil” açıklaması önemli. Altın, bu yöndeki gelişmeleri ilk fiyatlayan yatırım araçlarından biri. ABD tahvil faizlerindeki yükseliş, ABD dolarının değer kazanması, Rusya-Ukrayna olayında tansiyonun düşmesi altın fiyatını baskılamaya devam ediyor.
BORSADA DALGALI SEYİR SÜRÜYOR
Piyasalarda dalgalı görünüm sürüyor. Borsa İstanbul ile birlikte döviz kurları ve gösterge tahvil faizinde düşüş vardı. Dış borsalarda ise zayıf bir görünüm hâkim. Hatırlanacağı üzere kasım toplantısıyla ABD Merkez Bankası (Fed) parasal sıkılaştırma sürecini başlatmıştı. Bu yıl için faiz arttırımının olup olmayacağından çok tartışmalar kaç defa faiz arttırılacağı üzerinde yoğunlaşmış durumda. Özellikle son 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşan ABD enflasyonu (TÜFE) nedeniyle şartlar tamam sayılır. Bu açıdan 26 Ocak Çarşamba günkü toplantıya ilişkin duyarlılık arttı. Bu toplantıda faiz arttırımı beklenmiyor. Beklentiler daha çok mart ve sonrası için. Ancak toplantı sonrası yapılacak açıklamalar önemli olabilir. Açıklamalarda daha erken bir parasal sıkılaştırma sinyali verilip verilmeyeceği konusu takip edilecek. Bu yönde bir işaret gelirse de sürpriz sayılmaz. Piyasalarda “beklentiler alınır, gerçekler satılır” diye bir anlayış vardır. Bu nedenle söz konusu gelişmelere ilişkin fiyatlamalar çok belirgin olmasa da yapılmaya başlandı.
Borsalarda risk iştahındaki azalma ve satışlar dışında önemli bir referans olan ABD 10 yıllık bono faiz oranındaki yükseliş bir bakıma bu algının yansımaları olarak görülebilir. Bir de bu gelişmelere Rusya ile Ukrayna arasındaki gerginliğin eklenmesi, deyim yerinde ise olayın tuzu biberi oldu. ABD ile Rusya arasında yürütülen görüşmelerden henüz yumuşama veya anlaşma haberleri gelmiş değil. ABD, Almanya ve İngiltere, Rusya’nın Ukrayna’ya girmesine şiddetle karşı çıkıyor. İhtimal olarak düşük görenler çoğunlukta olsa da Rusya’nın böyle bir hamlesi Türkiye’nin de yer aldığı coğrafya için ciddi bir istikrarsızlık demektir. Bu meyanda piyasalar, Fed ile birlikte jeopolitik risklerin de etkisine girmeye başladı. Altının ons fiyatındaki yükseliş bunun bariz göstergelerinden biri. Ancak bu aşamada çok ciddi bir fiyatlamanın yapıldığını söylemek zor. ABD ve Almanya borsalarında satışlar biraz derinlik kazansa da sat çık veya nakit kraldır (cash is king) aşamasında değiller. Kontrollü bir geri çekilme tanımı daha doğru olacak. Zor gündem ve Fed toplantısı nedeniyle temkinli görünüm korunuyor.
ALTINDA TEPKİ ÇIKIŞI
* Düşüş hareketinin ardında yatay seyrin hakim olduğu altının ons fiyatında geçen hafta tepki alımları vardı. Rusya-Ukrayna olayı, bir süredir unutulan güvenli liman ihtiyacını öne çıkardı. Ayrıca ABD Başkanı Biden’ın enflasyon ile mücadelede kararlılık vurgusu yanında ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’ın “Enflasyonun 2022 sonuna kadar yüzde 2’ye yakın düşeceğini tahmin ettiğini” söylemesi sözlü yönlendirme işlevi gördü. Bu durum yüzde 1.90 seviyesini test eden ABD 10 yıllık bono faiz oranının gerileyerek 1.70’li seviyelere çekilmesine neden olurken altın fiyatına da katkı yaptı. Ancak duyarlılık daha çok Rusya-Ukrayna olayına dair gibi görünüyor. Bu yöndeki olası bir anlaşmanın altın fiyatlarını zayıflatıcı etkileri beklenebilir. Zira Fed’in faiz arttırım kararları ve parasal sıkılaştırma politikası altın fiyatını baskılayacak gelişmeler. Teknik açıdan bakacak olursak, çıkışın devamı ve güç kazanması için 1.850 doların üzerinde kalınması önemli. Piyasaların nabzını bir süre için altın fiyatları üzerinden ölçme gibi bir durum söz konusu olabilir. Diğer dikkat çeken nokta, son günlerde altının yanı sıra fiyatı yakından takip edilen kıymetli metallerden biri de gümüş. Geçen hafta gümüşte de altın gibi tepki hareketi vardı. Bu açıdan piyasanın radarına girmiş görünüyor.
TCMB FAİZİ SABİT TUTTU
* Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) piyasa beklentilerine uygun olarak politika faiz oranını değiştirmedi ve %14 seviyesinde tuttu. Yüksek enflasyon, TCMB faiz oranıyla enflasyon arasındaki makasın oldukça açılması (eksi faiz) ve dış piyasalarda genişlemeci para politikasının sonuna yaklaşılması nedeniyle bunun doğru bir karar olduğu konusunda çok kabul gören bir görüş var. Geçen toplantı metninde “para politikasının sonuçlarını görmek için yılın ilk çeyreğine kadar beklenileceği” ifadesi bu toplantı metninde yer almadı. Ayrıca, dezenflasyonist sürecinin başlayacağını, cari işlemler dengesinin 2022 yılında fazla vermesi, TL’nin önceliklenmesi vurguları da kayda değer noktalar. Bu öngörüleri zaman içinde izleyip göreceğiz. TCMB faiz kararının etkileri sınırlı kaldı. Dikkatlerin ilk çevrildiği yatırım aracı olan döviz kurlarında geri çekilme zayıftı. Dolar/TL kuru 13.00 seviyesinin üzerinde tutundu. Piyasalar TCMB toplantısını büyük fiyat hareketleri olmadan geride bırakmış oldu.
ÇİN'DEN FAİZ İNDİRİMİ GELDİ
* Geçen haftanın dikkat çeken gelişmelerinden biri Çin Merkez Bankası’nın faiz indirimiydi. Türkiye’den sonra faiz düşüren ikinci ülke Çin oldu diyebiliriz. Son dönemde birçok ülke ardı ardına faiz artırımına gitmişti. Birkaç gün önce ekonomideki yavaşlama sinyalleri gerekçe gösterilerek orta vadeli kredi faiz oranları düşürülmüştü. Perşembe günü ise Çin Merkez Bankası, gösterge faiz oranını 10 baz puan azaltarak yüzde 3,80’den yüzde 3,70’e indirdi. Çin’de Aralık enflasyonu (TÜFE) beklentilerin altında kalarak %-0.3, yıllık %1.5 olarak açıklanmıştı. ABD, Almanya ve Türkiye gibi ülkelerin aksine Çin’de merkez bankası faiz oranı enflasyonun üzerinde seyrediyor.
Son dönemde ABD Merkez Bankası (Fed) kaynaklı gelişmeler öne çıkmış durumda. Kasım ayı toplantısında tahvil alımlarının azaltım süreci başlamıştı. Fed tutanakları, ardından Fed Başkanı Powell’ın son açıklamalarıyla bölge başkanlarının birbirini teyit eden görüşleri, önümüzdeki döneme ilişkin yol haritasını önemli ölçüde verdi. Mart ayından önce tahvil alımlarının bitirilmesi, mart ayından itibaren de faiz arttırımlarının başlaması ve 3-4 defa faiz artışı yönünde bir beklenti oluşmuş durumda. Faiz arttırımının daha önce başlayabileceği tahmininde bulunan Fed yetkilileri de yok değil. Ayrıca bilanço küçültmeden söz edenler de var. Enflasyonda (TÜFE) son 39 yılın en yüksek rakamına çıkması çok önemli bir gerekçe olarak görülürken istihdam verilerinin istenen seviyeye ulaşması önemli bir referans. Gerçi aralık istihdamı ve geçen perşembe açıklanan haftalık işsizlik başvuruları beklentileri karşılamaktan biraz uzak olsa da işsizlik oranı ve ortalama saatlik kazançlar bu görünümü telafi etmişti. Enflasyon ve istihdam, para politikasına ilişkin karar noktasında önemli yer tutan parametreler.
DERİNLİK KAZANIYOR
Dış borsalarda çıkış trendleri ve iyimserlik korunsa da risk iştahındaki zayıflama ile birlikte geçen hafta görülen kâr satışları biraz derinlik kazanmaya başladı. Bunu da olağan karşılamak gerekir. 2020 Mart ayında başlayan Koronavirüsün ekonomiye etkilerini azaltmaya yönelik olarak merkez bankalarının ucuz ve bol likidite politikası borsaları besleyen en önemli kaynak oldu. Sadece borsaları değil başta gayrimenkul olmak üzere varlık fiyatlarını yukarılara çekti. Şimdi bu kaynağın kısılması veya tersine bir sürecin başlaması olasılığı söz konusu. Hal böyle olunca borsaların bu gelişmeden etkilenmesi olağan bir durum. Bir de ekonomideki büyüme ve canlılığın yerini daha ılıman bir büyümeye bıraktığı izlenimi var. Bu son yayınlanan Fed’in Bej Kitabı’nda, ABD’nin 2021’in sonlarında “ılımlı” hızda büyüdüğü, şeklinde açıklandı. Diğer yandan, IMF Başkanı Kristalina Georgieva, 2022’de daha fazla belirsizlik öngördüklerini, toparlanma ivmesinin biraz daha zayıf olmasını beklediklerini söyledi. Georgieva, toparlanmanın zayıflayacağından endişe duyduklarına işaret ederek, dünyanın iki büyük ekonomisi ABD ve Çin’in yazdan bu yana yavaşladığını ve yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınında Omicron varyantının ortaya çıktığını anımsattı. Bununla birlikte Dünya Bankası, küresel büyüme hızının ivme kaybederek 2021’deki yüzde 5.5 seviyesinden, 2022’de yüzde 4.1’e ve 2023’te yüzde 3.2’ye inmesinin beklendiği kaydedildi. Türkiye ekonomisi için 2022 büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 2’ye, 2023 içinse yüzde 4’ten yüzde 3’e düşürdü. Dipnot olarak ekleyecek olursak dünyada yüksek enflasyonun yanında zayıf büyüme gelirse stagflasyon olasılığını da hesaba katmak gerekecek.
BİLANÇOLAR AÇIKLANIYOR
Yeni yıla Borsa İstanbul iyi başladı. Geçen hafta yaklaşık yüzde 10’a yakın bir prim görülürken döviz kurlarında hafif yükseliş vardı. Dolar yukarı borsa yukarı algısı zayıflasa da korundu. Diğer yandan tahvil bono (kısa, uzun) faiz oranlarında yükseliş devam etti. TCMB faiz oranındaki indirimlere rağmen yükselen faiz oranlarına ilişkin MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı, “Yüzde 14’lük politika faizi maalesef reel sektöre yansımış değil. Kredi faizleri şu an yüzde 30‘lar seviyesine çıkmış durumda. Mevduat faizleri de arttı maalesef. Böyle olunca, mevduat faizi bu derece yükselirse kredi faizleri de yükseliyor” şeklinde değerlendirmelerde bulundu. Birbirine alternatif olan sermaye ve para piyasalarının zıt yönlü hareket etmesi piyasanın olağan seyri olarak kabul edilir. Ancak bu görünüm son aylarda aynı yönde hareket şekline döndü. Bu noktada enflasyon etkilerinden söz etmek gerekecek. Yatırımcıların yüksek enflasyona karşı korunma aracı olarak döviz, gayrimenkul gibi yatırım araçları yanında kısmen de olsa hisse senetlerini tercih ettiği görülüyor.
DIŞARIDA DA GÖRÜLÜYOR
Piyasada faiz oranlarındaki yükselişi, beklentilerin üzerinde gelen enflasyon ile izah etmek gerekecek. Bununla birlikte son görünüme bakarak konuşacak olursak, gerek mevduat, gerekse tahvil bono faiz oranları ise enflasyonun altında kaldığı görülüyor. (eksi faiz) Bu aşamada dolar yukarı borsa yukarı algısının enflasyon yukarı borsa yukarı algısına evrildiği gibi bir durum ise genel anlamda doğru olmayabilir. Enflasyonun şirket kârlılıkları ve ciroları üzerinde bir genişlemeye neden olması ilk etki olarak söz konusu. Daha geniş ölçekte yüksek enflasyonun işletme sermayelerinde aşınma, satın alma gücünün zayıflaması ve yüksek faiz nedeniyle finansman maliyetleri gibi yansımaları malum. Para ve sermaye piyasaları arasındaki uyumsuzluk bazen dış piyasalarda da görülüyor.
FED ŞAHİNLEŞİYOR
Dış piyasaların geçen haftaki gündemi yine ABD Merkez Bankası (Fed) ve ABD kaynaklı gelişmelerdi. Son toplantıya ait Fed tutanaklarında üyelerin, “Omikron varyantının ekonominin toparlanma patikasını değiştirmeyeceğini fakat arz sıkıntılarının beklenenden daha uzun sürebileceği, bilançonun son döngüde görülenden daha hızlı daralabileceği, faiz artışının tahminlerden daha erken olma ihtimalinin yükseldiği” yönünde görüşte bulundukları görüldü. Fed tutanakları bu açıdan “şahin” bulundu. Gerçi bu süreç kasım toplantısıyla başlamıştı. Ayrıca St. Louis Fed Başkanı James Bullard, Fed’in Mart ayında faiz oranlarını artırabileceğini ve şu anda enflasyona karşı gerektiğinde daha agresif adımlar atmak için iyi bir konumda olunduğunu bildirdi. Tutanakların açıklanmasıyla ABD borsalarında ve Avrupa kâr satışları görüldü. Ancak satışlar çok fazla derinlik kazanmadı ve borsalarda çıkış trendleri korundu. Diğer yandan piyasaların önemli bir referans olarak gördüğü ABD 10 yıllık bono faiz oranında çıkış eğilimi ivme kazandı ve 30 Mart’tan sonraki en yüksek seviyesine ulaştı. ABD dolarında değer kazanımı ise biraz ivme kaybetse de sürüyor.
EURO’DA DEĞER KAYBI
Dikkat çeken konu Euro/dolar paritesinin 1.13 seviyesinin üzerinde kalması ve Euro’daki değer kaybının durması oldu. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde geçen ayki toplantı sonrası “2022 yılında faiz artışı pek olası görülmüyor” demişti. Buna karşılık Fed’den bu yıl üç, 2023 yılında üç faiz artırımı bekleniyor. Bu görünüşe göre Euro’daki değer kaybının devamı yönünde beklentiler vardı. Buna gerekçe ne olabilir diye düşünüldüğünde, Almanya’da enflasyon oranının yüzde 5.3 ile son 30 yılın zirvesine çıkması ve bu şartlarda düşük faiz ortamının pek de korunamayacağı varsayımı olabilir. Ayrıca küresel finans piyasalarında Fed lokomotif olarak bilinir. Dünyanın diğer öncü merkez bankaları için önemli bir referanstır ve değerlerinin onu takip ettiği birçok defa tecrübe edilmiştir. Bu yıl Fed’in parasal sıkılaşma politikasına geçmesi Türkiye’nin de dahil olduğu dış finansman açığı ülkeler için olumsuz bir durum. Daha pahalı para demek bir bakıma. Borsaların pandemi sonrası önemli ölçüde ucuz ve bol paradan beslendiğini dikkate alırsak borsalar için de hiç istenen bir tablo olmayacağı açık.
YABANCI YATIRIMCIDAN 231 MİLYON $’LIK SATIŞ
2021 yılının son haftasına girerken piyasalar oldukça dalgalı bir seyir izliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından pazartesi akşamı açıklanan ‘döviz garantili mevduat’ hesabının fiyatlamaları devam ediyor. Döviz kurlarındaki sert düşüş aynı ölçüde Borsa İstanbul’a da yansıdı. Dolar/TL kuru 18.00 seviyesinin üzerinden 10.25’e kadar geri çekilirken 2.406 seviyesini test eden Borsa İstanbul 1.726 seviyesini gördü. Son yılların en büyük volatilitelerinden biri olarak kayda geçen bu hareket sonrası gerek borsada gerekse döviz kurlarında tepki yükselişleri görüldü. Borsa İstanbul’un dolar/TL kuru ile uyumu sürüyor. Dolar yukarı borsa yukarı görünümü dolar aşağıya borsa aşağıya gibi bir şekle bürünmüş durumda. Cuma günü borsa ve döviz kurlarında yaşanan tepki çıkışında da yine aynı uyum korundu. Bununla birlikte gösterge tahvil faiz (piyasa) oranındaki yükseliş eğilimi korunuyor. Para ve sermaye piyasalarında önceki dengeler değişti, son günlerde yeni denge arayışı söz konusu. Bu süreç biraz zaman alabilir. Diğer yandan açıklanan mevduat paketiyle ilgili tebliğler gelmeye devam ediyor. Zaman içinde, tasarruf sahipleri daha aşina oldukça sistem oturacaktır. Ancak ilk tepki olarak olumlu bir etkiden söz etmek mümkün. Döviz kurlarındaki düşüş bir rahatlama sağladı ve gerilim düştü. Dileriz devam eder. Bu görünümün sürdürülebilirliği hem piyasalar hem de ekonomik verilerin seyri açısından oldukça önemli olacak.
EKONOMİK VERİLER YAKINDAN İZLENECEK
Yeni mevduat paketiyle önümüzdeki dönem enflasyon, dış ticaret ve TCMB rezerv değişimleri gibi datalar daha yakından izlenecek. Enflasyon beklentilerinde kur geçişkenliğine bağlı bir gerileme görülmesi muhtemeldir. Kur düşüşü şirket finansman giderlerine de olumlu etki edebilir. Borsa İstanbul’da geçen hafta şirket bazında bunun fiyatlamalarını kısmen gördük. TL’nin değer kaybının Türkiye’nin ihracat artışında katkısı olduğu kabul gören bir görüş. Türk ihraç malları bir hafta öncesine göre TL’nin değer kazanmasıyla biraz daha pahalı olacak. Tabi ki ithal mallar da biraz ucuzlayacak. Bunun dış ticaret ve cari denge verilerine yansımaları olabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cuma günkü “Kur indi diye daha da indirelim telaşına kapılmamak lazım. Kur inişini hassas sanayici ve ihracatçıyı ürkütmeden yürütmek gerek” açıklaması olayın bu yönüyle ilgili olsa gerek. Bu aşamada Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerindeki değişim tabi ki önem kazanıyor. Paketin açıklanması sonrası bankalarca yapılan satışlara bağlı biraz gerilese de sisteme girişler nedeniyle önümüzdeki dönemde rezervlerin artması olasıdır. Rezerv gerilemesiyle ilgili Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Alpaslan Çakar, “Kamu bankaları müşteri işlemi dışında açık pozisyon ile döviz satışı yapmıyor” dedi
YOL HARİTASI
TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun cuma günkü “Kur hızla aşağı inerse bugün değil ama ileride TCMB döviz alınıma başlayabilir. Kur aşağı geldiğinde alımlarla güçlenecek rezerv, bu işin sigortası olacak” açıklamaları ileriye yönelik bir yol haritası veriyor. Ayrıca Kavcıoğlu, ‘Azerbaycan ve Körfez ülkeleriyle swap görüşmesi sürüyor’ diye ilave etti. Son yapılan açıklamalardan yapılacak çıkarım yaklaşık olarak, dış ticaret dengeleri açısından döviz kurunun çok da düşmesi istenmiyor. Merkez Bankası kur düşüşlerinde rezervlerini kuvvetlendirecek ve kur yükselişlerinde faiz silahı değil rezerv kullanılacak. Bir bakıma düşük faiz politikasına devam. Diğer yandan yeni ürüne geçişle bankalardaki yabancı para mevduatlarında haliyle azalma olacaktır.
Açıklanan döviz garantili mevduat paketine yabancı yatırımcının tavrı ne olacağı izlenecek gelişmeler arasında. Bilindiği üzere son dönemde gerek hisse senetleri gerekse tahvil bonoda yabancı çıkışları söz konusu. Son dört haftadır art arda satış yapmışlardı. Tekrar geri dönüş başlayacak mı? Döviz garantili mevduatın başarısı Türkiye’nin makro ekonomik verilerini destekleyeceği gibi piyasalar üzerinde de daha kalıcı etkiler bırakabilir.