Yatırım kararları son dönemde daha fazla önem kazanmaya başladı. Alternatifler azalırken son günlerde nereye yatırım yapsak sözü herhalde bir çoğumuzun sıkça duyduğu sorular arasında. Önceden faiz yüksekti, risk almayanlar için bildik bir adresti. Enflasyona yakın seyreden faizde paranın erimesi gibi durum pek söz konusu olmazdı. Belki küçük bir reel kayıpla tasarrufların enflasyona karşı değeri korunuyordu. Ama merkez bankası faiz oranlarındaki düşüşe bağlı olarak mevduat ve tahvil faizlerinin enflasyonun çok altında seyrettiği bu günlerde alternatif arayışları arttı. Faiz artık ciddi bir alternatif olarak görülmüyor. Bizim geleneksel yatırım araçlarımız genelde gayrimenkul, döviz, faiz, altın olmuştur. Bu yıl itibariyle bakacak olursak bu yatırım araçları içinde yüksek enflasyonun üzerinde getiri sağlayan veya enflasyonu yenen ilk yatırım aracı konut olmuş.
KONUT KAZANDIRMAYA DEVAM EDİYOR
Enflasyon ile faiz arasındaki fark (eksi) 65-70 puan seviyelerine yükselince TL’ye yatırımın cazibesi azaldı. Faiz enflasyona karşı tasarrufları korumaktan uzak kaldı. Döviz ve altın getirilerine bakıldığında da enflasyonun oldukça altında getiriler söz konusu. Gayrimenkul ve konut, halen kazandırmaya devam ediyor. Ekonomi yönetimi düşük faiz politikasına devam edeceğini açıklarken TCMB faiz oranlarında tek hane beklentisi arttı. Ayrıca artan yabancı talebinin yanı sıra, sektör temsilcilerinin söylemlerini referans alacak olursak yüksek fiyatlar nedeniyle konuta erişimin zorlaşması ve inşaat maliyetlerinin artmasına bağlı olarak konut üretimindeki azalma fiyatları desteklemeye devam ediyor. Konutun sadece yatırım aracı değil aynı zamanda ihtiyaç olması önemli bir etken. Zira Türkiye genç nüfusa sahip ve dışarıdan göç alan bir ülke.
Bu durum talebi canlı tutuyor. Fiyatlardaki köpük veya balon tartışmalarına rağmen konut en azından bu aşamada cazibesini koruyor. Bir de dışarıda konut fiyatlarında neler oluyor diye bakacak olursak, ülkeden ülkeye değişkenlik gösterdiği görülüyor. ABD’de konut fiyat endekslerinde gerileme başlamış durumda. Temmuz itibariyle yıllık yüzde 13.9 artış açıklandı. Ancak ABD Merkez Bankası (Fed) mart ayından itibaren faiz artırımına başlaması ve bu tarihten itibaren konut fiyat endeksinin düşüş göstermesi ayrıca kayda değer. Şubat ayında yıllık artış yüzde 19.4 olarak açıklanmıştı. Konu fiyat endekslerinde ağustos ayında yıllık değişimler; Çin’de yüzde -1.3, Almanya’da yüzde 45.8, İngiltere’de yüzde 7.8 oldu. ABD’de enflasyon (TÜFE) yüzde 8.3, Almanya yüzde 9.4, İngiltere yüzde 9.4, Çin yüzde 2.5 olarak açıklanmıştı. ABD, Avrupa ve İngiltere merkez bankaları faiz oranları ile tahvil faizleri enflasyonun altında. Eksi faiz onları için de geçerli. Ama fark çok daha küçük tabi ki.
BORSA’DA CANLILIK SÜRÜYOR
Yoğun veri akışı ile birlikte piyasalarda dalgalı seyir hâkim. Borsalarda toparlanma görülürken; Borsa İstanbul, dış borsalardan olumlu ayrışıyor. 3. çeyrek bilanço beklentileri ve enflasyona karşı getiri arayışı gibi etkenler tekrar gündeme gelmeye başladı. ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez bankası (ECB) öncülüğünde parasal sıkılaşma ve faiz artırım sürecinin devam etmesi piyasaları germişti. Bu durum borsalara satış baskısı olarak yansırken tahvil faiz oranlarına yükseliş, ABD dolarına değer kazanımı, Euro’ya zayıflama ve altın fiyatına düşüş olarak etki etti.
Ancak İngiltere’nin önce 5 milyar dolarlık tahvil geri alım kararı, ardından vergi indirim teklifini geri çekmesi olumlu algılandı. Bu gelişme, ABD ve Almanya tahvil bono faiz oranlarında düşüşe neden oldu. ABD doları zayıfladı, borsalara zayıf da olsa tepki alımları geldi.
FED AÇIKLAMALARI
Piyasalarda “tepki bahanesi olarak bu olay kullanıldı” demek daha doğru olacak. Öncü merkez bankalarının para politikalarında değişim olduğuna dair bir işaret yok. Minneapolis Fed Başkanı Neel Kashkari enflasyon düşene kadar agresif faiz artışlarına ara vermekten uzak olduklarını söyledi. Cleveland Fed Başkanı Loretta Mester, Fed’in enflasyonu dizginlemek için yapacak daha çok işi olduğunu ve faiz artırımlarının hızını yavaşlatmak için gerekli kanıtları görmediğini söyledi. Chicago Fed Başkanı Charles Evans, Fed faiz oranının önümüzdeki baharda muhtemelen yüzde 4.5 ila yüzde 4.75 arasında olacağını belirtti.
BÜYÜME TAHMİNİ
Hatırlanırsa geçtiğimiz günlerde Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, ekonomik aktivitede önemli ölçüde yavaşlama beklense dahi faizlerin gelecek birkaç toplantıda daha artmaya devam edeceği mesajını vermişti. Her fırsatta enflasyon ile mücadelenin öncelikli olacağı vurgusu var. Bu arada para politikalarına tepkiler gelmeye başladı. IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Fed’in politikalarında son derece ihtiyatlı ve dünyanın geri kalanı üzerindeki etkisine karşı dikkatli olmaya çağırdı. Georgieva, küresel ekonomik büyüme tahmininin gelecek yıl için düşürüleceğini belirterek, resesyon risklerinin arttığını ifade etti. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), mevcut para politikalarının gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünyayı resesyona götürebileceği uyarısında bulundu. Haklılık payı olan bu çağrılara Fed ve ECB kulak verebilir mi? Bunu zaman gösterecek.
Her ne kadar yetkili ağızlardan bu yönde bir söylem gelmediyse de piyasalar o tarafa evrilmeye veya inanmaya hazır gibi. Bu açıdan cuma günü açıklanan ABD tarım dışı istihdamı ile önümüzdeki çarşamba, perşembe günleri açıklanacak ABD ve Almanya enflasyon verileri merkez bankaları faiz kararları için önemli referanslar. ABD tarım dışı istihdamı 263 bin kişi olarak açıklandı (beklenti 255 bin). Beklentilerin biraz üzerinde olmasını piyasalar istihdam artışı şeklinde değerlendirirken, Fed faiz artışının devamı (75 baz puan) olarak algıladı. Dış borsalarda satış, ABD tahvil faiz oranlarında yükseliş görüldü, altının ons fiyatı tekrar 1.700 doların altına geriledi. ABD TÜFE için beklenti yüzde 8.1 (önceki yüzde 8.3), Almanya’da TÜFE ise yüzde 10.00 bekleniyor (önceki yüzde 10.00). Ekonomik yavaşlama ve resesyon emareleri artmaya devam ederken pandemi süreciyle küresel borçluluktaki artış (300 trilyon doları geçti) IMF’in de dikkatini çekmiş durumda. Ekonomik aktivite zayıflarsa borç ödeme gücü de düşer. Geçtiğimiz günlerde IMF bir de bu konuda uyarı yapmıştı. Bu açıdan parasal sıkılaşamaya devam konusunda önümüzdeki günlerde merkez bankaları için “iki arada bir derede kalma” durumu söz konusu olabilir. İç piyasalarda iyimserliğin korunmasına karşılık ABD tarım dışı istihdam verileriyle dış piyasalarda daha temkinli görünüm öne çıkmaya başladı.
Oldukça dalgalı bir dönemden geçen piyasalarda yeni destek ve denge arayışı sürüyor. Borsalarda satış baskısı tepki alım denemelerine rağmen korunurken, diğer yatırım araçlarında daha sakin bir seyir öne çıkmaya başladı. Borsa İstanbul, son dönemde dış borsalarla uyumlu hareket ediyor. Borsa İstanbul ve ABD ve Almanya olmak üzere dış borsalarda satıcılı seyir hakim. Sterlindeki aşırı değer kaybını önlemek için İngiltere Merkez Bankası’nın 5 milyar sterlin tutarındaki uzun vadeli tahvil alım kararı sonrası dış piyasalar biraz moral bulmuş görülüyor. Tarihi düşüşlerden birini yaşayan sterlinde müdahale sonrası görülen kısmi toparlanma söz konusu. Bu gelişmenin tek başına piyasalarda iyimserliğe neden olması zor. Ancak tepki hareketleri için bahane oluşturmuş görülüyor. Esas gündem; Yüksek enflasyon, ekonomideki yavaşlama emareleri ve resesyon beklentileri, ABD Merkez Bankası (Fed) öncülüğünde diğer merkez bankalarının devam eden faiz artırım ve parasal sıkılaşma süreçleri, jeopolitik gelişmeler olmaya devam ediyor. Bu yönden bakılacak olunursa henüz bir olumlu algılanabilecek bir gelişme görülmüyor. Piyasaların önemli bir kriter olarak gördüğü ABD 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 4.00 seviyesini gördükten sonra yüzde 3.75 seviyesine gerilerken ABD dolarındaki değer kazanımı zayıfladı. 114 seviyesinin üzerini gören Dolar Endeksi 112 seviyesine çekildi. Bu gelişmelere bağlı olarak altının ons fiyatında tepki alımları görüldü. 1.614 dolar seviyesinden 1.670 dolara kadar yükseldi. Euro değer kazandı ve euro/dolar paritesi 0.98 seviyesine yükseldi (0.95 seviyelerini görmüştü).
PETROLDA TEPKİ ÇIKIŞI
Petrol fiyatında da tepki çıkışı vardı, “Brent Petrol” 87 dolar civarında işlem görüyor. Merkez bankalarının tavrını göstermesi açısından Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde’nin “ekonomik aktivitede önemli ölçüde yavaşlama beklense dahi faizlerin gelecek birkaç toplantıda daha artmaya devam edeceği” mesajı önemliydi. Atlanta Fed Başkanı Raphael Bostic ise faizin yıl sonuna kadar yüzde 4.25-4.5 seviyesine yükseltilmesini desteklediğini belirtti. Ayrıca Hindistan politika faizini 50 baz puan artış ile yüzde 5.90, Meksika 75 baz puan artışla yüzde 9.25 seviyesine çıkardı. Diğer yandan yüksek enflasyon tedirginlik kaynağı olmaya devam ediyor. ABD Ağustos TÜFE verisi yüzde 8.3 ile beklentilerin üzerinde gelmişti. Geçen hafta Almanya’da yıllık enflasyon eylülde yüzde 10.9 seviyesine çıkarak ülkenin euro para birimine geçtiği yaklaşık 20 yıllık dönemde ilk kez çift haneye çıktı. Aylık ise yüzde 1.9 olarak açıklandı. Euro Bölgesi TÜFE ise yüzde 10 oldu (beklenti %9.7, geçen ay %9.1). ABD’de Fed’in sıkı para politikası nedeniyle enflasyonda gerileme görülürken Avrupa’da Rusya’dan doğalgaz sevkiyatındaki sıkıntılara bağlı olarak artan enerji fiyatlarının etkisiyle rekor tazelemeye devam ediyor. Bu durum önümüzdeki Avrupa Merkez Bankası toplantısında faiz kararı için önemli ölçeklerden biri olabilir. Zira enflasyon ile mücadelede kararlılık merkez bankalarının önceliği. Bu açıdan piyasalar üzerinde baskıya neden olan merkez bankalarının mevcut para politikaları bir süre daha korunabilir. Önümüzdeki cuma günü ABD tarım dışı istihdam verileri piyasaların yakından izleyeceği veriler arasında olacak (beklenti 250 bin, geçen ay 315 bin). Enflasyon ve istihdam verileri merkez bankaları kararları açısından öncelikli konuma sahip. Belirsizliğin sürdüğü piyasalarda temkinli görünüm korunuyor.
BORSADA TEPKİ DENEMELERİ ZAYIF
Borsada tepki alım denemelerine rağmen düşüş trendi sürüyor. İlk destekler 3.050-3.000 olarak görülürken bu noktalar kısa dönem için önem kazanmaya başladı. Sonraki destekler 2.900 ve 2.750 seviyelerinde. Tepki alımlarında ilk dirençler ise 3.250-3.320. Tepki çıkışının devamı ve güç kazanması için 3.320 seviyesinin geçilmesi gerekecek. Bu durumda sonraki dirençler 3.400-3.500 seviyelerinde bulunuyor. Endekste destek seviyelerinde görülen tepki alımlarına rağmen satış baskısı korunuyor.
İngiltere son dönemde ardı ardına siyasi gelişmelere maruz kaldı. Temmuz ayının ilk haftasında İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un istifası, ardından eylül ayının ilk günlerinde İngiltere’nin yeni Başbakanı Liz Truss olarak atanması ve hemen kısa bir süre sonra Kraliçe Elizabeth’in vefatı ve yerine Prens Charles’ın geçmesiyle İngiltere yönetiminde önemli değişiklikler yaşandı. Bu köklü değişimlerin dünya siyasetinin ve ekonomisinin zor bir döneminde olması ayrıca dikkate değer. Yeni yönetim, Rusya-Ukrayna savaşı, Çin-Tayvan gerginliği, Avrupa’nın yaşadığı enerji krizi, merkez bankalarından gelen faiz artırım ve parasal sıkılaşma politikaları, ABD dolarındaki aşırı değerlenme, ekonomik yavaşlama ve resesyon beklentileri, yüksek enflasyon başlıklı zor bir gündem ile karşı karşıya kaldı. Bu gelişmelerden İngiltere ekonomisi ve sterlin payına düşeni aldı.
Sadece sterlin değil ABD doları karşısında neredeyse dünyadaki tüm para birimleri ciddi kayıplar yaşıyor. Euro/dolar paritesi psikolojik seviye olan 1.00’in altına gerilerken, Japon yeni Japonya Merkez Bankası’nın 24 yıl sonra gelen müdahalesine rağmen değer kaybının önüne geçemedi ve dolar/yen paritesi yeni zirveler deneyerek 144 seviyesini geçti. Benzer görünümdeki gelişen ülke para birimleri ve dolar/TL’deki gelişmeler malum.
DEĞER KAYBI İVME KAZANDI
Sterlinde değer kaybı, hükümetin açıkladığı 45 milyar sterlini bulan vergi indirimi sonrası biraz daha ivme kazandı. İngiltere’de Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng’ın tabiriyle bir kuşağın gördüğü en büyük vergi paketinin amacı, ailelerin ve işletmelerin enerji ödemelerine yardımcı olmak, ekonomideki büyümeyi desteklemekti. Son açıklanan paket 1972 yılından bu yana en kapsamlı vergi indirimi olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ile mücadele için İngiltere Merkez Bankası 50 baz puan faiz artırımı ile son 14 yılın en yüksek noktası olan politika faizini yüzde 2.25 seviyesine çekmişti. Faiz artırımı da sterlindeki değer kaybının önüne geçemedi. Vergi indirimlerine kaynak yaratmak için yeni borçlanmaların olabileceği yönünde kaygılar dillendirilmeye başlandı. Deutsche Bank kaynaklı değerlendirmelerde, İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyonu kontrol etmek için arayı kapatmaya çalışmasıyla İngiltere’nin “derin ve uzun” bir resesyona girilmesinin beklendiğini vurgulandı.
YENİ FAİZ ARTTIRIMI
İngiltere Merkez Bankası (BoE) Başekonomisti Huw Pill, hükümetin planladığı vergi indirimlerine bankanın dikkate değer bir para politikası karşılığı vermesinin olası olduğunu belirtti. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ise, hükümetin sterlini dolar karşısında rekor düşük seviyeye indiren bir mali programı açıklamasının ardından ABD’nin İngiltere’deki gelişmeleri izlediğini bildirdi. IMF’den gelen değerlendirme “vergi indirim paketinin eşitsizliği artıracağı yönünde. Bir değerlendirme de İngiltere içinden geldi. Sterlin aşırı değer kaybedince “acil yeni faiz artırım” beklentisi gündeme geldi. Nitekim İngiltere Merkez Bankası’ndan “Para Politikası Kurulu, görevine uygun olarak orta vadede enflasyonu sürdürülebilir bir şekilde yüzde 2 hedefine döndürmek için gereken şekilde faiz oranlarını değiştirmekte tereddüt etmeyecektir” açıklaması geldi.
Muhalefet İşçi Partisi’nin maliye sözcüsü Rachel Reeves, vergi kesintisi planının “12 yıldır iktidarda olan Muhafazakar Parti’nin izlediği politikaların yerle bir edilmesi” olduğunu söyledi. Sterlindeki aşırı değer kaybının İngiltere’nin dış ticaretine yansımaları önümüzdeki dönemde ayrıca izlenecek bir konu. Sterlindeki dalgalanmanın bir yanı küresel ekonomideki gelişmelere bağlı olduğu için sterlinin seyrinde Fed para politikaları ve ABD dolarının seyri de önemli rol oynayacak.
iyasalar merkez bankası kaynaklı gelişmelerin etkisi altında. Geçen hafta merkez bankalarından gelen yoğun faiz artırım kararları vardı. Dikkatler ABD Merkez Bankası (Fed) toplantısındaydı. Fed beklendiği üzere faiz oranını 75 baz puan artırarak yüzde 3-3.25 aralığına yükseltti. Toplantı sonrasında yapılan değerlendirmelerde; Gelecek toplantı da 75 baz puanlık artırım olasılığı, bu yılki faiz ortalamasının yukarı çekilmesi (%4.4, önceki %3.9), büyüme tahminin (GSYH) aşağı revize edilmesi gibi anekdotlar yer alırken “şahin” duruşun sürdüğü görüşü öne çıktı. Fed önceliğinin “enflasyon ile mücadele olduğunu” tekrar göstermiş oldu. Powell bunu açıkça basın toplantısında zaten söylemişti. Fed Başkanı’nın açıklamalarının detayına baktığımızda ise; Faiz artışı gelecek verilere bağlı olacak. Enflasyon risklerine karşı hayli dikkatliyiz. Enflasyonu aşağı çekmek belirli bir süre trendin altında büyümeyi gerektirebilir. Enflasyonu düşürmek acılı olacak. Odağımız enflasyonu aşağı çekmek. Faizlerde hala gidilecek yol var. İstihdam artışları güçlü, gibi vurgular vardı. Görüleceği üzere ekonomik büyümeden feragat edilip hatta resesyon riskine rağmen enflasyonu kontrol altına almak öncelikli hedefleri. Bu açıdan büyük olasılıkla faiz artırım ve sıkı para politikası sürecek gibi.
KARARLAR PEŞ PEŞE GELDİ
Fed öncü ve yol gösterici olduğu için onu diğer merkez bankaları izledi. G.Afrika, İsviçre, Hong Kong, Norveç, İsveç, Endonezya, Tayvan ve İngiltere’den de faiz kararları geldi. İngiltere 50 baz puan artırarak son 14 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 2.25 seviyesine çekti. Gelişen ülkeler piyasasında yer alan G.Afrika 75 baz puan artırımla faiz oranını yüzde 6.25 seviyesine yükseltirken İsviçre Merkez Bankası politika faizini eksi yüzde 0.25’ten yüzde 0.50’ye çıkardı. Böylece ülkede 8 yıldır süren negatif faiz dönemi kapandı. İsveç Merkez Bankası beklentilerin üzerinde faiz artırımına giderek 1 puan artışla yüzde 1.75 seviyesine çıkarttı. Tayvan Merkez Bankası politika faizini beklendiği gibi 12.5 baz puan artırarak yüzde 1.625’e çekti ve bu yıl içinde 3. kez faiz artırımına gitmiş oldu. TCMB, Japonya, Rusya, Çin ve daha önce 12 kez üst üste faiz artıran Brezilya son toplantıyı pas geçerek faiz artırım furyasına katılmadı. Dikkat çekici bir hamle de Japonya’dan geldi. Japonya Merkez Bankası (BOJ) yenin dolar karşısında hızla zayıflamasının ardından 24 yıl sonra ilk kez doğrudan dövize müdahale etti. En son Haziran 1998’de müdahale etmişti. Faiz sabit kalınca dolar/yen paritesi 145 seviyesini gördü. Merkez bankalarının faiz artırımındaki amacı, talebi baskılayıp yüksek enflasyonu kontrol altına almak. Bu durum Türkiye gibi dış finansman ihtiyacındaki ülkeler için hiç istenmeyen bir görünüm. Finansman kaynakları daha kıt ve pahalı olacak.
BORSA DENGE ARAYIŞINDA
Borsada sert düşüş sonrası gelen tepki alım denemeleri henüz güç kazanmış değil. Destek ve denge arayışı devam ediyor. İlk destekler 3.200-3150 olarak görülürken bu seviyeler kısa dönem için önem kazanmaya başladı. Bu seviyenin altında verilecek sonraki destek noktaları 3.050-3.000 seviyelerinde. İlk direnç ise 3.400 seviyesinde. Tepki çıkış denemelerinin güç kazanması için bu seviyenin üzerinde kalınması gerekecek. Bu durumda sonraki dirençler 3.500 ve 3.700 noktalarında bulunuyor. Endekste destek noktalarında tepki alımları görülse de satış baskısı korunuyor.
FAİZ FİYATLAMALARI SÜRÜYOR
Altın geleneksel yatırım araçlarının başında gelir. Sadece Türkiye değil tüm dünya ve finans piyasaları için her daim önemli bir yere sahip. Türkiye’de yastık altında 5 bin ton altın olduğu yetkili ağızlarca söylenmekle birlikte, merkez bankalarının toplam rezervinin bir kısmını altın oluşturur söylemlerinin doğruluk payı yüksektir. Eylül ayına ait son verilere göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 113.6 milyar dolarlık brüt rezervinin 40 milyar doları altın (yüzde 35’i). Ekonomi haber bültenlerinde yer alan bilgilere göre, dünya ölçeğinde bakıldığında ABD Merkez Bankası 8.133 tonla 1. sırada yer alırken Almanya 3.358 tonla onu takip eder. Türkiye bu tabloda 431 ton ile 13. sırada görülüyor. Bu veriler zaman içinde değişime uğrayabilir. Sadece yatırımcılar için değil, ülke merkez bankaları için de önemi malum. Ancak altın son yıllarda yatırımcısının yüzünü pek güldürebilmiş değil. 2011 yılı Eylül ayında altının ons fiyatı 1.921 seviyesini gördükten sonra sert bir düşüşle 2015 yılında 1.050 dolara kadar çekildi. 1.050-1.375 bandında 5 yıl yatay bir seyir izledi. Sonraki aşamada 2020 ve 2022 yıllarında 2.075 zirvesini test etti ve son dönemde tekrar düşüşle 1.650 dolar seviyelerine kadar çekildi. Şu an itibarıyla 2011 zirvesinin yaklaşık yüzde 12 altında bulunuyor.
HANGİ FAKTÖRLER ETKİLİ OLDU?
Altının fiyatını belirleyen genel parametrelere bakacak olursak; faiz, enflasyon, ABD dolarının değerindeki değişimler, merkez bankaları politikaları, fiziki alım satımlar (merkez bankaları) ve jeopolitik gelişmeleri saymak mümkün. Altın fiyatında son aylardaki düşüşte özellikle faiz, enflasyon ve buna bağlı olarak merkez bankaları politikalarının etkili olduğu söylenebilir. Pandemiyle birlikte piyasaya verilen hatta merkez bankaları tarafından boca edilen likidite ve düşük faiz, altın fiyatını 1.400 dolar seviyelerinden 2.000 doların üzerine atarken diğer yandan enflasyon oranlarını da yukarı çekti. Pandemi sonrası tedarik yollarındaki sıkıntılar bitmeden başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ve Rusya’ya ambargo ile enerji maliyetlerindeki yükseliş, küresel enflasyonda 40 yıllık rekorların tazelenmesine neden oldu. Bu defa başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere parasal sıkılaşma ve faiz artırım hamleleri devreye girdi. Fed, mart ayında faiz artışı, haziran ayında ise varlık azaltımı yani bilanço küçültme işlemini uygulamaya koydu. Fed, öncü ve lokomotif olduğu için onu Avrupa ve diğer merkez bankaları izledi (TCMB, Çin, Japonya hariç). ABD 10 yıllık bono faiz oranı ağustos ayından bu yana yüzde 2.50’den başlayan çıkışla yüzde 3.50 seviyesini geçti. Benzer şekilde Almanya 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 0.70 seviyesinden yüzde 1.80 seviyesine ulaştı. Aynı dönemde altının ons fiyatı ise 1.800 dolardan 1.650 seviyelerine kadar geriledi. Fed ve Avrupa Merkez Bankası parasal sıkılaşma ve faiz artırım politikası 2023 yılına sarkacak şekilde bir görünüme sahip. Bu açıdan altın fiyatlarında yukarı yönlü bir gelişme olması için bu yönden çok da bir umut görülmüyor. Altın fiyatlarını etkileyen diğer faktörler içinde yakından izlenmesi gereken jeopolitik gelişmeler öne çıkıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı henüz sürüyor iken önceki gün de Rusya Devlet Başkanı Putin “kısmi seferberlik” ilan etmesiyle Batı’nın Rusya’yı yıkmak istediğini, Rusya’nın egemenliğini korumak için gereken tüm adımları atacağını, söylemesi oldukça önemli. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, Putin’in kısmi seferberlik ilanı ve gerektiğinde nükleer silahları kastederek ellerindeki tüm kabiliyetleri kullanmakta tereddüt etmeyeceğine yönelik açıklamasını ciddiye almalıyız dedi. Diğer yandan geçtiğimiz günlerde Çin-Tayvan gerginliği yakından izlenen gelişmeler arasında. ABD Başkanı Biden’ın Çin’in saldırması halinde ABD askerlerinin, Tayvan’ı savunacağına dair sözleri nedeniyle Çin Washington’ı protesto etti. Ayrıca, Azerbaycan-Ermenistan sınır çatışması, İran’daki protesto gösterileri gibi küresel ölçekte siyasetin gergin olduğu aşikar.
YAKINDAN İZLENİLMELİ
Dileriz olmaz ama dünya siyasetinde gerginliği artıracak gelişmeler altının “güvenli liman” ihtiyacını tekrar öne çıkarabilir. Bu da altın fiyatını yukarı çekecek bir gelişme olur. Bu yönde altın fiyatında henüz bir fiyatlama söz konusu değil. Global ekonomiler yüksek enflasyon, resesyon beklentileri, artan borç sorunu gibi bir çok olumsuz gelişme ile boğuşurken, bir de siyasi ve jeopolitik gerginlik tabii ki ki hiç arzu edilmeyen bir durum. Bu aşamada daha çok Fed faiz artırımı ve parasal sıkılaşma politikaları altın ile ilgili fiyatlamalarda daha baskın. Ancak altının her zaman yakından izlenmesi gereken bir yatırım aracı olduğunu dikkate almakta yarar var. İç piyasalarda altının gram/TL fiyatına bakıldığında kısa dönemli düşüş hareketi görülüyor. Dış piyasalardaki ons/dolar fiyatındaki düşüş nedeniyle dolar/TL kurundaki yükseliş hareketi altının gram/TL fiyatının bu seviyelerde tutunmasının esas nedeni. Yatırımcı açısından yılbaşından bu yana altın fiyatlarının performansına bakacak olursak; iç piyasada gram/TL fiyat artışı yüzde 26, dış piyasalarda (ons/dolar) yüzde (eksi) 8.75 gibi getiriler söz konusu. İç ve dış piyasalardaki yatırımcıların yüzleri asık, enflasyonun altında getiriye sahipler. Zarardaki yatırımcıya pek yararı olacağını sanmıyorum ama “altın çamura düşse de altındır” diyen bir özlü sözle ile yazıyı tamamlamış olalım.
Piyasalar yoğun gündeme bağlı olarak dalgalı bir seyir izliyor. Ancak borsalardaki dalga boyları diğer piyasa parametrelerinin oldukça üzerinde. Borsa İstanbul’da ise bugünlerde dış borsaları aşan sert hareketler yaşanıyor. Banka hisseleri öncülüğündeki çıkış yerini yine aynı grup hisselerin başı çektiği bir düşüşe bırakmış durumda. “Ön teker nereye arka teker oraya” misali bankalardaki satış baskısı genele yayıldı. Halkbank’tan sonra İş Bankası’nda da 5 milyon TL nominal tutarda hisse senedi geri alım kararı açıklandı. Toparlanma çabası içindeki borsa günü 30 puanlık gerilemeyle 3.247 puandan kapattı.
Dış borsalar ile Borsa İstanbul arasındaki uyum neredeyse son günlerde tamamen koptu. Dış piyasaların gündemi merkez bankaları kaynaklı haber akışları ve resesyon fiyatlamaları gibi konu başlıkları olurken Borsa İstanbul’da Takasbank teminat tamamlama çağrıları daha çok gündem oluşturuyor.
VOLATİLİTE ARTTI
Biraz detaylandıracak olursak; Temmuz ayının ortalarında başlayan ve ağustos ayının ilk günlerinden itibaren ivme kazanan borsadaki yükseliş yabancı payının da artmasıyla ivme kazandı ve çıkış trendi 13 Eylül’e kadar sürdü. Yükseliş hareketi çok sert ve 90 derecelik açıyla uzun yıllardır görülmeyen bir görünüm sergiledi. BIST100 Endeksi’yle birlikte “Vadeli İşlemler ve Opsiyon (VİOP)” yani kaldıraçlı işlemler gibi yatırım araçlarında da benzer bir çıkış vardı. Hem spot piyasalarda işlem yapanlar hem de yükseliş yönünde VİOP piyasasında pozisyon alanlar ciddi bir getiri sağladılar. Yükseliş sırasında her iki piyasa arasındaki makasın,izahı çok zor fiyatlamalarla oldukça açıldığı günler yaşandı ve dalgalanma (volatilite) oldukça arttı. Yükseliş devam ederken her şey yolunda görüldü, yüksek primler sağlandı. VİOP piyasası kaldıraçlı işlemlere konu olduğu için bu piyasada çok daha ciddi kazançlara ulaşıldı.
Borsalar sonsuza kadar yükselmez elbette. Kağıt üzerindeki kârların realize edilmesi (cebe atılması) süreci başladı ve 13 Eylül tarihinden itibaren bankalara gelen satışlarla birlikte görünüm değişti. Spot piyasada hisse senetlerindeki düşüşün yanı sıra daha büyük kayıplar VİOP piyasasında oluştu. Yükselişin devamına inanıp bun göre pozisyon alanların (uzun-long) teminat açıkları ortaya çıkmaya başladı. Bu tür pozisyon taşıyan yatırımcılara kurumlar tarafından teminat tamamlama “margin call” çağrıları arttı. Dip not olarak vermek gerekirse, margin call (teminat tamamlama); Yatırımcının aldığı pozisyonun devamı için olması gereken en düşük tutardır. Bu marjın altında kalmış yatırımcılara çalıştığı aracı kurum marjı tamamlaması için çağrıda bulunur. Uzun (long) pozisyon, bir yatırım aracının fiyatının yükseleceği beklentisiyle alım yapılması, kısa (short) ise fiyat düşüş beklentisiyle tam tersi pozisyon alınmasını ifade eder. Kısa pozisyonda satılan yatırım aracının daha düşük fiyattan yerine konulması hedeflenir.
Borsalarda dalgalı seyir sürüyor. Borsa İstanbul’da sağlanan kazançların bir kısmı geri verildi. Her zaman doğru olmazsa bile, “borsalar nasıl çıkarsa öyle düşer, nasıl düşerse öyle çıkar” diyen eski bir borsacı sözü bu defa doğrulandı gibi. Dış borsalarda da benzer görünüm var. Tepki çıkışı sonrası satıcılı seyir hakim. Dış ve iç piyasalar açısından bir uyumdan söz etmek mümkün. Borsaların satışa dönmesi beklentileri aşan ağustos ayı ABD TÜFE verisiyle oldu. Enflasyon temmuz ayının altında ancak beklentilerin üzerinde yüzde 8.3 olarak geldi. Bu durum ABD Merkez Bankası (Fed) para politikasında sıkılaşmanın ve agresif faiz artışlarının devam edeceği beklentisini güçlendirdi. Önümüzdeki hafta yapılacak toplantı için 75 baz puanlık artırıma kesin gözü ile bakılırken 100 baz puanlık faiz artırım olasılığı da gündeme geldi (yüzde 20-25 olasılık). Bu durum piyasaları baskı altına aldı. Ayrıca ABD ekonomisinde resesyon beklentisi güçlendi. Avrupa’nın durumu malum. Rusya ile yaşanan doğalgaz krizi sonrası üretimde aksamalar ile resesyon daha derinden hissediliyor. Resesyon piyasalar tarafından fiyatlanan bir başka gelişme. Borsalardaki düşüşler dışında emtia fiyatları üzerinde bu beklenti kendini gösteriyor. Faiz artırımına ilişkin fiyatlamalar önemli ölçüde yapıldığı için Fed toplantısının ardından belirsizlik azalabilir. Borsalar dışındaki diğer parametrelerde hareketlilik görülüyor.
ABD 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 3.50 seviyesine yaklaşırken ABD dolarında değer kazanımı sürüyor. Dolar Endeksi 110 seviyesini test etti. Euro’da zayıf görünüm hakim. Bu gelişmelerin sonucu olarak altının ons fiyatında düşüş 1.700 doların altında ivme kazandı ve 1.650 dolar seviyelerine kadar çekildi, sonra tepki verdi. Petrol fiyatlarında düşüş hızlanmış durumda. Ekonomide yavaşlama beklentileri baskın etken olarak görülürken OPEC+ Grubunun 100 bin varil üretim kesinti kararı dışında ve enerji üretiminde petrolün ağırlığının artacağı söylemleri, ABD ham petrol stoklarında değişimler ayrıca fiyatlamaya konu gelişmeler. Enerji krizi Avrupa’nın öncelikli gündemi haline gelirken Avrupa Birliği enerji tasarrufu konusunda yeni önlemler paketi açıkladı. Almanya hükümeti, enerji devi Uniper’in kamulaştırılmasını planlıyor. Bir uyarı da IMF’den geldi. IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Avrupa’nın Ukrayna’daki savaşın ekonomik sonuçlarından doğrudan etkilendiğini belirterek, sert bir kışın Avrupa’da toplumsal huzursuzluğa yol açabileceğini söyledi. Uluslararası Finans Enstitüsü, COVID-19 sonrası yavaşlayan ekonomik büyümenin küresel borç oranlarını artırdığını belirterek gelecek dönemlerde şirket iflaslarında önemli bir artış olabileceği uyarısında bulundu. Buna göre, küresel borç seviyesi, bu yılın ikinci çeyreğinde 5,5 trilyon düşüşle 300 trilyon dolar oldu. Söz konusu borcun da 2018’den beri ilk çeyreklik düşüş olması dikkati çekti. Para ve sermaye piyasaları dışında reel ekonomilerle ilgili kaygılar sürerken merkez bankaları politikalarının etkisinde bir süre daha kalınması çok muhtemel. Bu arada merkez bankalarından faiz artırım haberleri gelmeye devam ediyor. Arjantin Merkez Bankası, yüzde 79 olan TÜFE verisinin ardından enflasyonla ile mücadele için faiz oranını 5,5 puan artırarak yüzde 75’e yükseltti. Bu, bankanın bu yıl içinde 9. faiz artırımı oldu. Piyasalar 21 Eylül’deki Fed toplantısı beklerken temkinli görünüm ile dalgalı seyir bir süre daha sürecek gibi görünüyor.
TCMB TOPLANTISINDA FAİZ DEĞİŞİMİ BEKLENMİYOR
İç piyasaların diğer önemli gündemi 22 Eylül’deki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) toplantısı ve faiz kararı olacak. Piyasa beklentisi yüzde 13’de faiz oranının sabit kalacağı yönünde. Hatırlanırsa geçen ayki toplantıda piyasa ağız birliği etmiş gibi faiz değişimi beklemiyordu. Ancak 100 baz puanlık faiz indirimi geldi. Bu açıdan yine de TCMB faiz kararını bir görmek yerinde olacak. Yüksek enflasyon ile ABD ve Avrupa Merkez Bankaları’nda agresif faiz artırım süreci devam ederken, TCMB faiz oranı ile enflasyon (TÜFE) farkı yüzde 67.21 olmuşken TCMB’nin düşük faiz politikası ekonomik büyümeye destek amaçlı bir tercih. Düşük faiz politikasının sonuçları Türkiye’nin yüzde 7.6 ile 2. çeyrek büyümesinde görüldü. Bu çerçevede cari açıktaki büyüme gibi başka sonuçları da ortaya çıkmaya başladı. Cari açık temmuz ayında 4.0 milyar dolara yıllık bazda 36.5 milyar dolara çıkmış durumda. Diğer yandan Borsa İstanbul’daki sert dalgalanmalarda yabancı etkisi çok zayıf veya yok denecek kadar az. TCMB verilerine göre 9 Eylül ile biten haftada; yurtdışı yerleşiklerin hisse senetlerinde 13.5 milyon dolar, tahvil bono (DİBS) 24.8 satış yaptıkları görüldü. Bir önceki hafta her iki kalemde alım yapmışlardı. Hisse senetlerinde yabancı payı tekrar yüzde 33.50 seviyelerine çekildi. Ağustos ayında yüzde 35 seviyesinin üzerini görmüştü. Bu açıdan Borsa İstanbul’daki son çıkış hareketine daha çok yerli yükselişi demek mümkün. Son günlerde borsadaki düşüşle birlikte yabancı payındaki gerileme dikkate alındığında ise bir miktar yabancı satışı söz konusu olduğu görülüyor. Aynı hafta TCMB brüt rezervleri ise yaklaşık 1.7 milyar dolar artış ile 113.6 milyar dolara, bankalardaki döviz mevduatı 1.2 milyar dolar yükselişle 212.8 milyar dolara yükselmiş durumda.
BORSADA ÇIKIŞA MOLA