Borsa İstanbul’da dalgalı seyir hâkim. Yükseliş denemeleri güç kazanamazken geri çekilmelerde tepki alımları geliyor. Fakat düşüş eğilimi korunuyor. İşlem hacmi artışı ve katılım zayıf. Olumlu fiyatlamaya konu olabilecek yeni bir beklenti ihtiyacı ve gündem oluşmuş görülmüyor. Deprem sonrası piyasalara verilen veya taahhüt edilen desteklerin etkisi azaldı. Yabancı yatırımcı çıkışları devam ediyor. Bununla birlikte dış borsalardaki toparlanmanın iç piyasalara etkisi oldukça sınırlı ve Borsa İstanbul’u taşıyamıyor. Ayrıca mevduat faizlerindeki artışları da dikkate almak gerekecek. Son günlerde dış borsalardan olumsuz ayrışma öne çıkmış durumda.
YÜKSELİŞ DENEMELERİ ZAYIF KALIYOR
Dışta ise ABD ve Almanya borsalarındaki çıkış hareketleri ciddi bir trende dönüşmüş değil. Bankacılık krizinin yatışmasıyla daha çok tepki çıkışı ve toparlanma şeklinde. Görünüm bu minval üzerine olunca Borsa İstanbul’daki yükseliş denemeleri zayıf kalıyor. Ancak düşüş gösteren fiyatlar ile 12/2022 dönem bilançoları sonrası iyice gerileyen fiyat kazanç ve piyasa değeri/ defter değeri oranları bazı hisse fiyatlarında önemli iskontolar barındırmaya başladı. BIST100 hisselerinde fiyat kazanç oranı 5.0 seviyelerine kadar çekildi. Birçok banka hisselerinde bu oran 1.5-2.00 seviyelerinde. Fiyat kazanç oranlarının gerilemesi tek başına alım için yeterli değil. Bu açıdan tavsiye olarak görülmemesinde yarar var.
BORSA İSTANBUL ADRESLERDEN BİRİ
Diğer yandan, yüksek enflasyonu dikkate aldığımızda tasarrufları koruyacak, enflasyonu yenecek yatırım aracı arayışı sürüyor. Borsa İstanbul doğru hissede olmak şartıyla bu adreslerden biri. Ancak yaklaşan seçim, yatırımcıları bekle-gör anlayışına itmiş durumda. Seçim sonrası ekonomi politikalarının nasıl şekilleneceği konusunda henüz net bir görüş yok. Özellikle faiz politikası, buna bağlı olarak döviz kurlarının seyri, konut fiyatları, yabancı yatırımcının tavrı konusunda bu aşamada çok belirgin görüşler mevcut değil.
Dış borsalar bankacılık sektörüne ilişkin gelişmelerin etkisi altında. ABD’de Silikon Vadisi Bankası (SVB) ile başlayıp Credit Suisse ile Avrupa’ya yayılan banka tedirginliği henüz geçmiş görünmüyor. Aslında geçen haftanın son gününe kadar bir sakinleşme söz konusuydu. Soruna gerekli müdahalelerin yapılması hem sektörü hem de piyasaları rahatlatmıştı. UBS’in Credit Suisse’i satın alması, İsviçre Merkez Bankası’nın gerekli likiditeyi sağlaması, ABD’de yine mali zorluk yaşayan First Republic Bank’a aralarında JPMorgan, Citigroup, Bank of America ve Morgan Stanley’nin de bulunduğu 11 bankadan yaklaşık 30 milyar dolarlık mevduat yatırma kararı ortamı yatıştırmıştı.
Ardından ABD Hazine Bakanı Yellen’ın, “banka mevduatları konusunda kapsamlı sigorta sağlamayı düşünmediklerini” söylemesi ABD borsalarına banka hisseleri öncülüğünde satış getirmişti. Aynı Yellen’ın ABD Temsilciler Meclisi’nde bankacılık sisteminde yaşanan sıkıntıların yayılmasını önlemek amacıyla hızlı hareket etmek için önemli araçlar kullandıklarını ve “gerekirse ek önlemler” almaya hazır olacaklarını söylemesi olumlu algılansa da biraz kafa karışıklığına neden oldu.
DEUTSCHE BANK TEDİRGİNLİĞİ
Bu gelişmelerin borsalarda fiyatlanmasıyla stabil bir görünüm oluşmaya başladı. Ancak cuma günü Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın risk primlerindeki (CDS) yükseliş, bankanın borsada işlem gören hisselerinde yüzde 10’u aşan değer kaybı yaşanması, Almanya’nın tahvil bono faiz oranlarının gelen alımlarla düşüşe geçmesi ve Frankfurt Borsası’nda (Dax Endeksi) yüzde 2’yi aşan düşüşlerin görülmesi tedirginliği artırdı.
Euro değer kaybederken Euro/dolar paritesi 1.07’ye kadar geriledi. Sonra biraz toparlandı. Perşembe günü 1.0930 seviyesi test edilmişti. Almanya 10 yıllık bono faiz oranı gelen alımlarla birlikte yüzde 2.00 seviyesine yaklaştı. Bu gelişmeler üzerine Avrupa Birliği ülkelerinin liderleri, bankacılık konusundaki gelişmeleri görüşmek üzere toplandı. Liderlerden ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde güven verici açıklamalar gelmesiyle borsalar ile Deutsche Bank hissesinde toparlanmalar görüldü. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, Euro Bölgesi bankacılık sektörünün dayanıklı olduğunu ve merkez bankası araçlarının gerektiğinde finansal sisteme likidite sağlayacak donanıma sahip olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bankacılık krizi sırasında “Sırada başka banka var mı?” soruları çok dillendirilmişti. ABD ve İsviçre’deki sorunlar aşıldı derken bu defa Almanya’da yaşanan gelişmeler küresel ölçekte borsaları olumsuz etkiledi.
Adı geçen ülkeler finans dünyasının kalbi olarak görülüyor. Bu aşamada daha yaygın bir bulaşıcılık ve domino etkisinden söz etmek fazlaca karamsarlık olacaktır. Bankaların mali yapısıyla ilgili sorunlar geçmişte de oldu ama çözüm bulundu.
Dış piyasalarda son dönemin en hareketli haftaları yaşanıyor. Fiyatlamalarda merkez bankalarının faiz kararları ve ekonomik veriler öne çıkmıştı. Fakat geçen haftaya ABD ve Avrupa’daki bankacılık sektörüne ilişkin gelişmeler damga vurdu. ABD’deki Silicon Valley Bank’ın (SVB) iflası ve ardından krizin Credit Suisse ile Avrupa’ya yayılma endişesi, sonrasında yine ABD’de California merkezli First Republic Bank’ın benzer süreci yaşaması piyasalara olumsuz yansıdı. Ancak Credit Suisse’e İsviçre Merkez Bankası’nın 54 milyar dolarlık likidite desteği sağlayacağını açıklamasının da piyasalarda karşılık bulduğunun altını çizmek lazım.
‘BANKALAR DİRENÇLİ’ MESAJI
ABD’de California merkezli First Republic Bank’a aralarında JPMorgan, Citigroup, Bank of America ve Morgan Stanley’nin de bulunduğu 11 bankanın 30 milyar dolar mevduat yatırma kararı olumlu karşılanan bir başka gelişmeydi. Bankalara zorlandığında yapılan müdahaleler güven verme açısından önemliydi. İsviçre’de bu görevi merkez bankası üstlenirken ABD’de ise özel sektördeki bankalar destek sağladı.
Öte yandan ABD Hazine Bakanı Yellen ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın açıklamaları destek açısından kayda değer gelişmelerdi. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ülkenin bankacılık sisteminin sağlam kalmaya devam ettiğini belirtirken Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde ise “Finansal piyasalardaki gerilimi yakından takip ediyoruz. Euro Bölgesi bankacılık sektörü oldukça dirençli ve bankalarda likidite sıkıntısı yok. Bir likidite krizi yaşanması durumuna dair önemli kararlar aldık ve gerektiğinde yetkimiz dahilinde tüm araçları kullanacağımızı belirtmek isterim” dedi.
TEPKİ ALIMLARINA DİKKAT ETMELİ
Takipte olunması ve gerekirse tedbirlerin alınacağının hissettirilmesinin verdiği güven sert düşen borsalarda tepki alımlarını beraberinde getirdi. Ancak bankacılık sektöründeki tedirginliğin ortadan kalkması zaman alacak. “Zorda başka banka var mı, olay başka ülkelere de bulaşır mı” soruları tamamen kaybolmuş değil. Bu açıdan piyasaların verdiği olumlu tepkiyi temkinli karşılamakta yarar var. Borsa İstanbul’da ise dış piyasalara duyarlılık arttı, dış borsalarla birlikte hareket etmeye başladı.
FAİZ KARARINDA ENFLASYON ETKİLİ OLDU
Borsalarda sert düşüşler görülürken yatırımcılar hazine tahvil ve bonolarıyla altın gibi güvenli limanlara yöneldi. Ayrıca ABD’de küçük bankalardan büyük bankalara biraz da mevduat akışı gözlendi. Son birkaç günde, “sermaye ceylan gibi ürkektir” diyenleri haklı çıkaracak bir süreç yaşandı denebilir.
‘SERMAYE GÜVEN ARAR’
Doğası gereği sermaye güven arar. Süreç ABD ve Avrupa Merkez Bankaları’nın faiz artırımlarıyla başladı. Bu durum tahvil faiz oranlarını yukarı çekince bankaların taşıdıkları tahvil bono portföylerinin değerini düşürdü. Buna bağlı olarak bazı bankalarda kayıplar ve ek sermaye ihtiyaçları ortaya çıktı. Yeni sermaye ihtiyaçlarının karşılanması noktasında sıkıntılar baş gösterince durum biraz daha derinlik kazandı. ABD’de Silikon Vadisi Bankası (SVB) ve iki banka ile başlayan süreç, Credit Suisse ile Avrupa’ya sıçradı. Credit Suisse’in hisseleri gün içinde yüzde 30’lara varan kayıplar yaşarken günü yüzde 20’nin üzerinde eksiyle tamamladı. Avrupa borsalarında yüzde 3’ü aşan düşüşler görüldü.
2008’İ HATIRLATTI
Olayın domino etkisi yapıp yapmayacağı konusu sorgulanırken 2008 çağrışımları duyuldu. Ancak aynı günün akşamı İsviçre Merkez Bankası’ndan Credit Suisse’e 54 milyar dolarlık likidite sağlama konusunda destek açıklaması geldi. Piyasalar bu hamleye olumlu tepki verdi ve ertesi güne Credit Suisse hissesi yüzde 20’yi aşan primlerle başladı. Credit Suisse’in 5 yıllık CDS’leri önceki kapanışa göre 128 baz puan düşüşle 1000 seviyelerine kadar geriledi. Bu çerçevede Avrupa borsalarında da biraz toparlanma görüldü. Ancak kayıpların bir kısmı geri alınsa da tamamının geri alındığını söylemek zor. Credit Suisse’in en büyük hissedarı olan Saudi National Bank’ın yeni mali desteğiyle sermaye artırımına katılmayı reddetmişti. Banka, Euro Bölgesi dahilinde olmayınca Avrupa Merkez Bankası’ndan da bir şey beklenemezdi. Görev İsviçre Merkez Bankası’na düştü. O da gerekeni yaptı. Şimdilik tedirginlik azaldı ve daha sakin bir seyre dönmeye başladı.
ZORDA BAŞKA BANKA VAR MI?
Şimdi
Altın fiyatlarında son günlerdeki hareketler deyim yerindeyse baş döndürdü. Geçtiğimiz günlerde; ABD’de enflasyonda görülen düşüşle ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırımlarını yavaşlatacağı beklentileri öne çıkmış, bu durum ABD tahvil faiz oranlarındaki gerilemeye neden olmuştu. Buna bağlı olarak altının ons fiyatında yükseliş görülmüş ve 1.959 seviyesine kadar yükselmişti.
TAHVİL PORTFÖYÜNÜN DEĞERİ DÜŞTÜ
Sonraki aşamada başta istihdam olmak üzere ekonomik verilerin beklentilerin üzerinde gelmesi ve enflasyonun düşüşe direnç göstermesi Fed’in faiz artırımlarına devam edeceği beklentilerini tekrar canlandırdı ve 2023 yılı faiz tavanı olasılığını yüzde 5.50-6.00 aralığına çekti. Ardından ABD ve Avrupa Merkez Bankası başkanlarından gelen “şahin” açıklamalar birbirini takip etti. Bu defa yükselen ABD tahvil bono faiz oranları ve değer kazanan doların etkisiyle altın ons fiyatı tekrar 1.804 dolar seviyesine çekildi. Biraz karışık oldu gibi ama baş döndüren derken kastımız biraz bu görünümdü.
Geçen hafta ise faiz ve altın arasındaki negatif korelasyon değişti. Bir bakıma etki alanı genişledi veya şekil değiştirdi. ABD tahvil faiz oranlarındaki yükseliş, bankaların taşıdığı tahvil portföyünün değerini düşürdü. Yatırımcılar banka hisselerinden uzaklaşırken bu durum borsalara satış olarak yansıdı ve tahvile geçiş yapılmaya başlandı. Tahvil ve bonoya gelen alımların etkisiyle ABD 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 3.50 seviyesine kadar çekildi. Mart ayının ilk günlerinde yüzde 4.00’ün üzeri görülmüştü.
SVB TEDİRGİNLİĞİ TETİKLEDİ
ABD borsalarındaki düşüş, diğer ülke borsalarını da etkisi altına aldı. Bu arada ABD’nin büyük bankalardan biri olan SVB Finansal Grup’un iflası ve sonrasında bankaya kayyum atanması finansal tedirginliği tetikledi. Bu gelişme finans çevrelerinde 2008 çağrışımları yaptı. Ancak, gerek ABD Başkanı, gerekse Hazine Bakanı Yellen’den gelen “gereğinin yapılacağı” yönündeki açıklamalar kısmen bir rahatlanma sağladı. İlk aşamada zordaki bankalara fon ve likidite desteğiyle gerekli düzenleme getirileceği ve sıkılaştırmaların yapılacağının açıklanması önemliydi.
IMF ise, ABD’nin hafta sonu sistemik bankacılık risklerini durdurmak için kararlı eylemini memnuniyetle karşıladığını ve küresel sonuçlar için durumu izlediğini açıkladı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Avrupa bankalarının Silikon Vadisi Bankası ile benzer şekilde tahvil portföyleri açısından zarara uğrama olasılığının bulunmadığını açıkladı. Bu açıklamalar ABD borsalarındaki düşüşe ivme kaybettirdi. Fakat bu yöndeki endişeleri pek de yatıştırmışa benzemiyor. En azından şimdilik.
Dış piyasalarda son aylarda algı değişimleri sıklaştı ve sıradanlaştı. Merkez bankalarından gelen açıklamalar ve ekonomik verilere bağlı olarak olası politika değişiklikleri beklentileri de etkiledi. ABD’de uygulanan yüksek faiz ve parasal sıkılaşma politikalarına bağlı olarak enflasyonda yaşanan gerileme, “faiz artırımında yavaşlama” algısını öner çıkarmış, bu durum borsalara ve altın fiyatlarına yükseliş olarak yansırken ABD 10 yıllık bono faiz oranını aşağı çekmişti. Sonraki aşamada enflasyon düşüşe direnç gösterdi ve yapışkan bir hal almaya başladı, ekonomik veriler de beklenenden daha olumu gelince başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere merkez bankaları “faiz artırımına devam” yönünde tavır değiştirdiler. Buna Fed Başkanı Powell ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın faiz artışını destekleyici “şahin” konuşmaları eklendi. Bu defa ABD tahvil faiz oranları yükselirken borsalar ve altın fiyatlarında düşüşler görüldü. Deyim yerindeyse “doldur-boşalt” türü bir hareketlenme yaşanıyor.
GLOBAL HİSSE FONLARINDAN ÇIKIŞ OLDU
ABD tahvil bono faizleri aynı zamanda küresel piyasalar için çok önemli referanslardan biridir. Geçen hafta yüzde 4’ün üzerini gördü fakat tutunamadı. Gelen alımlarla yüzde 3.75’e kadar çekildi. Hisse senetlerinden tahvil bonoya biraz geçiş oldu. Bank of America’nın (BofA) açıklamalarına göre; Global hisse senedi fonlarından 8 Mart ile sona eren hafta 500 milyon dolar çıkış, global tahvil fonlarına 8.2 milyar dolar giriş oldu. Tahvil faiz oranlarındaki yükselişle birlikte ABD’de yatırımcılar bankaların taşıdıkları tahvillerin değerine ilişkin tedirginlik duymaya başladılar. Faizlerdeki yükseliş taşınan tahvil bono pozisyonlarının portföy değerini azaltan bir durum. Ayrıca ticari bir banka olan SVB Finansal Grup’un mevduat çıkışları, tahvil zararları nedeniyle 2 milyar doların üzerinde sermaye artırımına gitmesi sonrası hisselerinin yüzde 60’ın üzerinde değer kaybetmesi bankacılık hisselerindeki satışları tetikledi. Bu durum risk iştahını azaltarak ABD borsaları ve diğer dış borsalara da düşüş olarak yansıdı.
DENGE ŞART
Toparlayacak olursak, bu defa Fed faiz politikasına ilişkin algı değişikliği yansımaları biraz daha genişledi. Şimdiki durum bu minval üzerine. Bir süre sonra enflasyonda düşüş eğilimi sürer, yeni bir mantalite öne çıkar mı? Onu zamanla göreceğiz. Enflasyon esas belirleyici. Hatırlanırsa pandemi öncesi küresel ekonominin derdi düşük enflasyondu. “Biraz enflasyon iyidir” söylemini sıkça duyardık. Enflasyonu yükseltmek için merkez bankaları ve ekonomi yönetimleri bazı önemler de almıştı.
Şimdilerde ise sorun yüksek enflasyon. Düşürmek için merkez bankaları bir dizi tedbir alıyor ama istenen sonuca henüz ulaşmış değil. Sanki “Her şeyin ortası karar” sözünü doğrulayan bir durum. Tansiyon veya şeker gibi; düşük olması da yüksek olması da iyi değil. Denge önemli. Geçen ayın altında ancak beklentilerin üzerinde 311 bin olarak gelen ABD tarım dışı istihdamı mevcut algıyı değiştirmedi (beklenti 205 bin, geçen ay 517 bin). Önümüzdeki hafta ise Avrupa Merkez Bankası faiz kararı var. Beklentiler 50 baz puanlık artırım yönünde. Ayrıca diğer önemli bir veri olarak ABD ve Euro Bölgesi enflasyonu açıklanacak. Özetlemeye çalıştığımız üzere, dış piyasalarda temkinli görünüm öne çıkmış durumda.
GÜNDEM SİYASET VE SEÇİM AĞIRLIKLI
Borsa İstanbul’da dalgalı seyir devam ediyor. Geçen hafta görülen tepki yükselişi, direnç seviyelerini geçmekte zorlanırken gelen satışlar önemli ölçüde karşılanıyor. Yaşanan büyük depremin borsa açısından yaraları belli ölçüde sarıldı. Çimento, demir çelik, seramik gibi inşaat grubu hisselerinde ciddi primler oluştu. Bu hisselere gelen kâr satışları BIST100 Endeksi’ndeki çıkışı sınırladı. Geçen haftaki yazımızda vurguladığımız “hisse değişimleri” yaşanıyor. Bankacılık başta olmak üzere diğer hisselerde hareketlilik görüldü.
Diğer yandan inşaat grubu hisselerine BIST100 Endeksi’nin bağımlılığı azalmış durumda. Zira önemli ölçüde bu yönde bir fiyatlanma gerçekleşti. Ayrıca, ekonomi yönetiminin Borsa İstanbul’u desteklemek için aldığı destekleyici tedbirler etkili oldu. Fakat bu tedbirlerin de katkısının zayıfladığı söylenebilir. Varlık ve BES fonlarının alım yönlü destekleriyle şirketlerin belli oranda geri alımlarını yapmış olmaları, tedbirlerin piyasa üzerindeki etkisini kısmen zayıflattı. Bu da olağan bir gelişme. Sürekli destek söz konusu olamaz. Bu arada seçim tarihinin yaklaşması nedeniyle Borsa İstanbul’un seçime kadar nasıl bir yol izleyeceği konusu tekrar öne çıktı. Piyasalarda telaffuz edilen veya spekülasyonu yapılan “seçime kadar borsa” algısının deprem ile bir kesintiye uğrayıp uğramadığı konusu henüz net değil. Enflasyonun yüksek seyrini koruması, alternatif piyasalarda bu aşamada ciddi bir hareketlenme olmaması borsaya ilgiyi canlı tutacaktır. Ancak depremin getirdiği ekonomik fatura ve siyasi gelişmeler de piyasalarda dalgalı seyri beraberinde getirebilir.
2022 KÂRLI GEÇTİ
Diğer yandan 12/2022 bilançoları yayınlanmaya devam ediyor. 2022 yılı şirketler açısından kârlı geçti. Yüksek kârlı şirket bilançoları açıklandıkça son dönemde BIST100 Endeksi’nin de yatay seyretmesi nedeniyle fiyat kazanç oranları gerilemiş durumda. Fiyat kazanç oranı şirket değerlemelerinde elbette tek kriter değil. Başka ölçekler de var. Geçen haftaki görünüme göre fiyat kazanç oranları 5.5-6.0 bandında hareket etti. 2023’ün ilk günlerinde bu oran 8.0 seviyelerindeydi. Bu açıdan bakınca daha iskontolu olduğunu söylemek mümkün. Yayınlanan bilançolarla birlikte doğru adreste olmak açısından şirket değerlemeleri büyük önem arz ediyor. Deprem etkisiyle sadece mevcut bilançolar değil, ileriye dönük beklentiler de ciddiyet kazanmış durumda. Beklentilerin değişikliğe uğraması olağan bir gelişme olacaktır. Bilanço döneminde hisse bazlı hareketler yoğunluk kazanmakla birlikte seçicilik öne çıkmış durumda. Borsa İstanbul’da tepki yükselişi ivme kaybetmekle birlikte korunuyor.
DIŞ PİYASALARDA YÖN ARAYIŞI SÜRÜYOR
Ekonomik verilere bağlı olarak dış piyasalarda algı değişikliği son dönemde sıkça rastlanılan bir durum haline geldi. ABD ve Almanya ile Euro Bölgesi’nde enflasyonun yönünü aşağıya çevirmesi, ABD ve Avrupa merkez bankalarının faiz artırımında yavaşlama olasılığını gündeme getirmişti. Bu gelişme, borsalara ve altın fiyatlarına yükseliş, ABD ve Almanya tahvil bono faiz oranlarına düşüş olarak yansımıştı. Enflasyonda düşüşün ivme kaybederek direnç göstermesi bu algıyı tekrar değiştirdi. Bu defa borsalarda zayıflama, tahvil bono faiz oranlarında yükseliş ve altın fiyatlarında düşüş görülmeye başlandı. Piyasa algısı ekonomik verilere ve merkez bankalarından gelen açıklamalar çok daha duyarlı hale geldi.
RAPHAEL BOSTİC AÇIKLAMALARI FİYATLANDI
Borsa İstanbul büyük deprem sonrası yaşanan dalgalanmanın ardından olağan seyrine belli oranda dönmeye başladı. 5.000 seviyesinin üzerinde bir dengelenme söz konusu. Olağan seyirden kastımız; daha stabil, hisse bazlı hareketlerin öne çıktığı, kısmen de olsa dış piyasalardaki gelişmelere tepki veren, gündeme daha duyarlı bir görünüme bürünmeye başlaması durumu. BIST100 Endeksi’ne halen önemli ölçüde inşaat grubu hisseleri yön vermeye devam etmekle birlikte diğer sektörlerde de bir hareketlenme gözleniyor. Depremin ardından başlayacak bina yapımları doğal olarak inşaat sektörü hisselerini hareketlendirdi. Çimento, demir çelik, seramik, boya sektörüne ait hisselerdeki primler ikinci aşamada beyaz eşya ve ev tekstili gibi sektörlere de yansımıştı. Kısa sürede yüksek primler kâr satışlarını beraberinde getirince BIST100 Endeksi’nde geri çekilme yaşandı. Ayrıca, BES fonları ve şirketlerin geri alım kararlarına bağlı talep yönlü taahhütlerin belli ölçüde yerine getirilmesiyle borsayı destekleyici tedbirlerin etkisi azalmaya başladı. Bu açıdan borsada önümüzdeki günlerde muhtemelen daha yataya dönen bir hareket tarzıyla hisse bazlı hareketliliğin öne çıktığı bir seyir görebiliriz. Yön konusunda BIST100 Endeksi’nin inşaat grubu hisselerine bağımlılığı azalabilir. Bu durumda borsada yaşanan sert düşüşle birlikte geri çekilen diğer hisseleri daha yakından izlemeye almak gerekebilir. Geçen haftanın sonuna doğru bu yönde zayıf da olsa bir hareketlenme vardı. Banka hisselerinde görülen tepki alım denemeleri henüz güç kazanmış değil. Ancak son dönemdeki durgunluğu biraz üzerinden atmış durumda. Yayınlanmaya devam eden 2022 yılın son çeyrek bilanço sonuçlarına göre hisselerde ayrıca bir hareketlilik olasıdır.
DEPREM YATIRIM TERCİHLERİNİ ETKİLEYEBİLİR
Yaşanan büyük deprem ile birlikte 2023 yılında yatırım tercihlerinde bir değişiklik yaşanabilir mi sorusu akla geliyor. Hatırlanırsa 2022 yılında Borsa İstanbul ve konut, yüksek enflasyonu yenen iki yatırım aracı olarak kayıtlara geçti. TCMB Konut Fiyat Endeksine göre; Türkiye ve İstanbul için artışlar yüzde 167-174 olmuştu. BIST100 Endeksi ise %196 getiri sağlamıştı. 2022 yılında enflasyon ise (TÜFE) yüzde 64.27 idi. Mevduat faizi, döviz kurları, altın gibi yatırım araçlarına göre konut ve hisse senetleri açık ara öndeydi. 2023 yılında borsa için aynı primler olur mu konusu bu aşamada net değil. Ancak seçicilik daha fazla önem kazanacağı için doğru hissede olan yine önemli primler yakalayabilir. Peki yaşanan büyük deprem ile konut sektörüne aynı ilgi olacak mı? Daha dikkat çeken soru bu olsa gerek. İstanbul dahil Türkiye coğrafyasının önemli bir bölümü deprem riski altında. Depremde yıkılan konutlarla birlikte yeni konut açığı ortaya çıktığı muhakkak. Yerine yenilerinin yapılması muhtemelen bir yılı aşkın bir süreyi alacak. Belki de bu daha uzun bir süre olacak. Kiralar zaten şimdiden katlanmış durumda. İhtiyaç için konut alımları devam edecektir. Bu kaçınılmaz. Ama deprem riskine rağmen yatırım amaçlı konut alımları aynı hızla devam edebilir mi? Bunu zamanla göreceğiz. İlk etki olarak yatırım amaçlı konuta olan ilginin duraksaması olağan bir gelişme olacaktır. Bu yıl seçim var. Seçim sonrası para ve faiz politikası değişecek mi? Faizin değişmesi döviz kurlarını da etkileyecek haliyle. Bunlar zamanla cevap bulacak sorular. Gerek seçim, gerekse deprem gibi riskler belirsizlik nedeniyle yatırımcıları daha defansif olmaya itebilir.
DIŞ PİYASALAR TEMKİNLİ
- Algı değişimlerine bağlı olarak dış piyasalarda dalgalı bir seyir hâkim. Fakat son günlerde temkinli bir görünüm var. Bu görünümün kaynakları: Enflasyondaki düşüşün direnç göstermesi ve istihdam verilerinin beklentilerden daha olumlu gelmesi. Hal böyle olunca, ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere önemli merkez bankalarının faiz artırım süreçlerinin devam edeceği ve parasal sıkılaşmanın süreceği konusu fiyatlanmaya başladı. Fed ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) şahinleşince piyasalarda risk iştahı düştü. Dış borsalar daha satıcılı bir görünüm ile zayıfladı. Son Fed tutanakları ve ABD, Avrupa Merkez Bankaları yetkililerinden gelen açıklamalar “şahin” tavrı teyit eder mahiyette. Çin, Japonya ve Türkiye hariç diğer merkez bankalarında sıkı para politikaları ve faiz artırım süreçleri korunuyor. Borsalar dışındaki diğer piyasa parametrelerinde benzer fiyatlamalar söz konusu. Yükselişini koruyan ABD 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 3.90 seviyesinin üzerinde seyrederken euroda zayıflama, dolarda ise güçlü görünüm sürüyor. Euro/dolar paritesi 1.05, Dolar Endeksi 104’ün üzerinde işlem görüyor. Bu gelişmelere bağlı olarak altın ons fiyatında düşüş ivme kazandı ve 1.820 doların altına geriledi. Hatırlanırsa, şubat ayının ilk günlerinde 1.959 seviyesi test edilmişti. Petrol fiyatındaki düşüş eğilimi ise sürüyor. Brent petrol 80 doların üzerinde tutunma çabasında. Benzer şekilde emtia fiyatlarında zayıf görünüm var. Faiz artırım süreci ve sıkı para politikalarının devamı olasılığı ekonomide yavaşlama beklentilerini beraberinde getiriyor. Bu açıdan bazı maden, enerji, tarım ve sanayi emtia fiyatlarında da zayıflama söz konusu.
BORSADA TEPKİ ÇIKIŞI ZAYIFLIYOR