Yurtsan Atakan

Milli Bakanlık Eğitimi

15 Ağustos 1998
‘‘Ah şu okullar olmasaydı’’ diyen Milli Eğitim Bakanı'yla yeterince alay edildi. Peki biz, toplum olarak, bu eski bakanla alay etmeye layık bir konumda mıyız? Sanki biz sivil toplum olarak ‘‘Ah şu bakanlar olmasaydı’’, demeye getiren bir garabet tutum içinde değil miyiz? Sivil toplum olarak, bakanlıklarımızı ne kadar uyarıyoruz, taleplerimizi ne kadar aktarıyoruz, eğitilmelerine ne denli öncülük ediyoruz?Sekiz yıllık eğitimle birlikte gündeme gelen ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca alkışlanası bir kararla başlatılan Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi'nin, bu hallere düşmesinde, sivil toplum olarak hiç mi günahımız yok?MEB tarafından başlatılan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tartışmasız en önemli projesi olan Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi'ni başından beri büyük bir dikkatle izliyorum. Ve şahit olduğum gelişmeler karşısında, hiç abartmıyorum, gerçekten kahroluyorum.MEB bürokratlarının çevresi, çeşitli bilgisayar firmalarından kulisçi temsilcilerle kuşatılmış durumda. Varsa yoksa herkes bilgisayar satmaya çalışıyor. Eğitim teknolojileriyle, öğretmenlerin eğitilmesiyle, Türkçe yazılım ve içerikle ilgili bilgi aktarmaya çalışan az sayıda bilgili, karşısında ilgili bulmakta zorlanıyor.Toplumsal kayıtsızlığımız yüzünden bu tarihi proje MEB'in elinden hızla kaymakta ve dev bir Microsoft projesi olma yolunda. Microsoft şakşakçısı bir iki yazar dışında, basından projeye ilgi gösteren yok gibi. Ankara, MEB müsteşarlarına Microsoft çözümleri pompalayan sözde öğretim üyeleriyle kaynıyor.Milli Eğitim Bakanlığı ise, kronik iktidar hastalıklarından en tehlikelisine yakalanmış, projeden kısa dönemli çıkarlar sağlama peşinde. Bugüne kadarki icraatleri; ihale açmak, bilgisayar almak ve okullara koymaktan başka bir amaçları yokmuş gibi bir izlenim veriyor. Peki tüm bu sevimsizliklere şahit olurken, sevindirici gelişmelere hiç mi şahit olmuyoruz? Ne mutlu ki, toplum, devleti eskisi kadar sahipsiz bırakmıyor. İzliyor, bilgileniyor, uyarıyor, o da olmazsa hesap soruyor.Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi'nde de uzunca süren bir izleme sürecinin ardından geçtiğimiz hafta sevindirici bir gelişmeye tanık olduk. 35 sivil toplum örgütü bir araya gelerek, MEB'e Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi hakkında muhtıra niteliğinde bir bildiri yayınladı ve projenin sağlıklı yürütülebilmesi için gerekli gördükleri taleplerini sıraladı. Bu taleplerden ilk dördünü yandaki sütunlarda yayınladığımız haberden okuyabilirsiniz. Diğer yedi talepten bazılarını da burada sıralayalım:Öğretmen eğitiminin standartları oluşturulmalı, bu standartlar çerçevesinde süreklilik sağlanmadan, sürekli öğretmen eğitimi için kalıcı düzenlemeler ve altyapı oluşturulmadan, geniş kapsamlı teknoloji yatırımları yapılmamalıdır.Okullar, bilgiyi paylaşmanın ve bilgiye erişmenin gereği olan iletişim ağlarına ve İnternet'e bağlanmalıdır. Bilgisayar iletişim ağlarında ulaşılacak bilgilerin Türkçe içeriğe sahip olması ivedilikle sağlanmalıdır.Yapılacak yatırımlar, ülke içinde bilişim teknolojileri geliştirmeyi de özendirmeli, teknoloji ve bilgi üretimine katkıda bulunmalıdır.Eğitim yazılımlarının yanısıra bilgisayar okuryazarlığına da önem verilmeli, pedagojik teknikler çerçevesinde hayata geçirilmelidir. Milli Bakanlık Eğitimi, sivil toplum örgütlerinin bu adımıyla başladı. Umarız devamı gelir.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Maydonozlu köfteler

9 Ağustos 1998
Geçen haftaki ‘‘Gelecek neler getirecek’’ başlıklı, gelecekte bizi bekleyen gelişmelerle ilgili yazımızın gördüğü ilgi üzerine bu konuya biraz daha devam edelim. Bakalım daha bizi bekleyen neler var neler...- Aslında bu müjdeyi üç yıl önce vermiş, ardından birkaç kez tazelemiştik. ‘‘Olmaz öyle şey’’, diye itiraz eden kimi köşeli yazarlardan başka, basından bir yankı almamıştık. Sonunda ajanslardan biri geçti de, gazeteler mal bulmuş Mağribi gibi üzerine atladı, çarşaf çarşaf haber yaptı. Evet, elektronik kağıttan bahsediyorum. Teknoloji hazır. Herkesin kolayca alabileceği bir maliyetle üretilme sorunu da aşıldığında piyasaya sürülecek. Ve artık kitap basmak için ağaçları katletmek zorunda kalmayacağız. Aslına bakılırsa tıpkı bildiğimiz kağıda benziyor. Kağıt gibi elastik ama aslında plastik. Arasında dijital mürekkep barındıran iki katmandan oluşuyor. Elektronik kağıt yapraklarından oluşan kitap, dergi ya da gazete sayfasında görüntülenecek bilgi ve resimleri İnternet üzerinden alıyor. Bu okuma aletini bir kez alıyorsunuz, ömrünüz boyunca okuyabileceğiniz tüm kitap, dergi ve gazeteleri okumak için kullanıyorsunuz. Diyelim otobüste giderken gazete okumak istiyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey cep telefonunuz aracılığıyla İnternet'e bağlanmak, gazetenin tüm içeriğini okuma aracınızın geçici belleğine yüklemek. Gazete bitince, tekrar İnternet'e bağlanıp bu kez okumak istediğiniz kitabı yükleyebilirsiniz. Altını çizmek istediğiniz bir cümle mi var? Parmağınızla cümlenin üzerinden geçin ve bu cümle yine İnternet üzerindeki sizin için ayrılmış belleğe kaydedilsin. Hem de sonradan içinde kolayca arama yapabileceğiniz bir veritabanına...- Yazılı medya dışındaki tüm medyayı, İnternet de dahil olmak üzere televizyonunuzdan izleyeceksiniz. Birkaç yıl içerisinde evlerde kullanılan tüm televizyonlar İnternet erişimi için de kullanılan aletler olacak. Zaten televizyon, radyo, gazete ve İnternet yayıncılığı öylesine içiçe girecekler ki, yalnızca İnternet erişimi olmaksızın televizyon seyretmek, radyo dinlemek ya da gazete okumak ancak çok ender durumlarda, mecburen başvurulan zevksiz bir iş olacak. Diyelim koltuğunuza yayılıp, televizyon seyretmeye başladınız. Televizyonunuz açılır açılmaz otomatik olarak İnternet'e bağlanacak. Diğer yandan hem kablo hem de uydu aracılığıyla yayınları alıyor olacak. Kablolu yayında abonesi olduğunuz en az bir ‘‘istediğin zaman seyret’’ kanalı olacak. Bu kanalda yayınlanan film ve programları istediğiniz anda başlatıp aynı video seyredermiş gibi seyredebileceksiniz. Seyretmek istediğiniz filmi seçer seçmez, televizyonunuzun ekranına gelen görüntüden filmi reklamlı mı, reklamsız mı istediğiniz sorulacak. Paşa gönlünüzün bildiği üzere ya reklamsız seyredip abone olduğunuz kanala belirli bir ücret ödeyeceksiniz ya da reklamlı seyredip seyrettiğiniz filmin ücretini reklam izleyerek ödeyeceksiniz. Ama merak etmeyin seyredeceğiniz reklamlar da, size hitap eden reklamlar olacağından, ekran başından ayrılmanıza gerek kalmayacak. Çünkü, önceden TV izleme aletine yüklediğiniz özel ilgi alanlarınız, filmi seyretmeye başladığınız anda İnternet aracılığıyla yayın şirketine iletilmiş olacak.- Televizoyunun artık pasif bir seyircisi değil aktif bir katılımcısı olacaksınız. İnternet ve televizyon evliliğinin sağladığı olanaklara göre özel olarak hazırlanmış porgramlar, sizin de aktif katılımınızla size özel bir hal alacaklar. Yarışma programlarına binlerce izleyiciyle birlikte aynı anda katılabilecek, dizinin gidişatına müdahale edebilecek, ekranınıza seyretmek istediğiniz türden haberlerin akmasını sağlayabileceksiniz.yurtsan@ibm.netyurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

İnternet nereye koşuyor -1-

8 Ağustos 1998
Evet İnternet büyük bir hızla, şimdiye kadar hiçbir teknolojide yaşanmayan bir hızla yaygınlaşıyor. Peki İnternet geçirmekte olduğu evrim çizgisinin neresinde? Evrimini tamamladı mı, ya da tamamlamaya yakın bir noktada mı?İnternet'in geçirmekte olduğu evrimi televizyon teknolojisindeki evrime benzetirsek, İnternet henüz televizyonların siyah beyaz olduğu dönemde bile değil. Olsa olsa, yaşı elverenlerimizin hatırlayacağı İTÜ tarafından yapılan televizyon deneme yayınları döneminde.Evet belki, İnternet'in evrimi, televizyonun evrimine göre çok daha hızlı bir gelişme gösteriyor. Ama tam da bu hızlı gelişim yüzünden, İnternet kullanarak bugün yapabildiğimiz işler, çok değil birkaç yıl sonra yapabileceklerimizin yanında, solda sıfır kalacak.İnternet'in Türkiye'de geçirdiği evrimin bu denli hızlı olmasının nedeni, İnternet'in önemini ve potansiyel getirilerini dünyayla aynı anda kavrayan özel sektörün dinamizmi ve medyanın İnternet'e gösterdiği ilgi. Dünyadaki teknolojik gelişmeleri, şimdiye kadar hiçbir teknolojide olmadığı kadar yakından takip eden özel sektör ve medya, önlerine çıkartılan tüm bürokratik engellere karşın İnternet'i, dünyanın çok da fazla gerisinde kalmadan takip edebilmemizi sağlıyorlar.Geçtiğimiz hafta İnternet'le ilgili doğru vizyona sahip çeşitli kişilerle, çeşitli mekanlarda birlikte olma fırsatını buldum. Superonline'dan Babür Özden, VestelNet'ten Cem Soysal, Boğaziçi Üniversitesi'nden Ufuk Çağlayan, Ege Üniversitesi'nden Oğuz Manas, Cisco'dan Aykut Gündüç, PrizmaNet'ten Burak Cedetaş'la İnternet'in Türkiye'deki geleceği hakkında zevkli fikir alışverişlerinde bulunduk. Bu keyifli sohbetlerden edindiğim bilgileri süzgeçten geçirip, birbirleriyle çarpıp, bölüp, çıkartıp, toplayıp aşağıdaki sonuçlara vardım. İşte size çok değil en az üç, en fazla beş yıl içerisinde Türkiye'deki İnternet kullanımının portresi:Evlerden İnternet'e bağlantı hızımız, bu üç yıllık dönemden de önce en az 1 MB'e çıkacak. Superonline'ı da içerisinde barındıran Çukurova Holding tarafından uzaya gönderilecek ilk Türk özel sektör uydusunu, başka Türk şirketleri tarafından gönderilen uydular izleyecek. Uzayda şu anda Türkiye için ayrılmış 17 uydu yörüngesi var. Bu yörüngelerden şu anda sadece ikisini kullanıyoruz. Kısa bir zamanda diğerlerini de kullanmaya başlamazsak, elimizden gitme olasılıkları çok fazla. İşte bu yüzden hükümetin de desteğiyle, Türk şirketlerince uzaya fırlatılacak uydular bu birbirinden değerli yörüngeleri dolduracak.Şu anda evden yapılan İnternet bağlantılarında erişilen ortalama hız 28.800 bps civarında. Dolayısıyla en baba İnternet Erişim Sağlayıcısının uydu çıkışı gereksinimi 15 MB'i geçmiyor. Ancak yakın bir gelecekte evlerden 1 MB hızla çıkmaya başladığımızda bir uydunun tüm kapasitesi İnternet erişimine ayrılsa dahi bu kapasite ancak bir, iki orta büyüklükte erişim sağlayıcıya yetebilecek. Dolayısıyla uzaydaki uydu sayımızın önemi iyice artacak.İnternet TV, üretim kapasitesinin ve talebin artmasıyla birlikte iyice ucuzlayacak ve artık televizyonların ayrılmaz bir parçası olacak. Evlerde kullandığımız İnternet erişim araçlarının çeşidi artacak. Bilgisayar ve İnternet TV'ye ek olarak İnternet telefonu, İnteraktif İnternet TV, İnternet Uydu Alıcısı gibi aletler kullanmaya başlayacağız. Dijital televizyon yayınlarının da devreye girmesiyle, televizyon ve İnternet iyice içiçe girecek, etkileşimli programlar izlemeye, bizi ilgilendirmeyen reklamlara katlanmak zorunda kalmamaya, elektronik alışveriş yapmaya başlayacağız.Ve bu yazıda olduğu gibi, yerimiz yazmak istediklerimize yetmediğinde çaresiz kalmayacak, devamı haftaya demek yerine, devamını İnternet'ten okuyabilirsiniz diyebileceğiz...yurtsan@ibm.netyurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Gelecek ne getirecek

2 Ağustos 1998
İster inanın, ister inanmayın ama aşağıda sıraladıklarımın hepsi gerçekleşecek. Aşağıdaki öngörülerin tümü ya devam etmekte olan projelerle ilgili çeşitli kaynaklarda yayınlanan haberlerden alınarak bire bir yansıtılmış ya da geliştirilmekte olan yeni teknolojilerin yaşamımıza getireceği yenilikler düşünülerek öngörülmüştür.1999Tuvaletinizde doktor olacak. Japon firması Toto tarafından geliştirilen akıllı tuvalet, nasıl desek, ‘‘çıktınızı’’ analiz edip İnternet aracılığıyla doktorunuza gönderen bir elektronik teşhis sensörüne sahip olacak.Ocak 1999Yurtdışına giderken döviz almanıza gerek kalmayacak. MasterCard tarafından çıkartılacak Mondex isimli kredi kartı benzeri kartınıza İstanbul'daki bir ATM'den TL yükleyeceksiniz, New York'daki dükkanlarda dolar olarak harcayacaksınız, Londra'daki ATM'lerden sterlin çekebileceksiniz. Akıllı kartın, kredi kartlarından farkı harcadığınız paranın kredi olmaması ve o andaki kur üzerinden işlem yapması olacak.Şubat 1999Mors dönemi sona erecek. Uluslararası Denizcilik Organizasyonu, 1 Şubat 1999 tarihinden itibaren denizlerde yapılacak yardım ve kurtarma çağrılarında (SOS) Mors alfabesinin kullanımına son vermeyi kararlaştırdı. Bu tarihten itibaren gemiler arasında Mors yerine, çok daha güvenilir bir sistem olan uydu haberleşmesi kullanılmaya başlayacak.2002Dünyanın ilk online seçimi Kosta Rika'da gerçekleşecek.2005İnsan kopyalama projesi önündeki tüm teknolojik sorunlar kalkacak. 90 bin kadar genin tümünün gizi çözülecek, 24 insan kromozomu üzerindeki etkileri açıklığa kavuşacak. Böylece tıpta, tüm hastalıklara karşı çok büyük aşamalar kaydedilecek. Diğer yandan insan kopyalamanın önündeki teknolojik engeller de kalkmış olacağından, ahlaki tartışmalar doruk noktasına ulaşacak.2010Yolcu uçakları sesin iki katından daha hızlı uçacak. Ama Concorde'la değil. NASA tarafından tasarlanan yeni jenerasyon süpersonik jetler 300 yolcu taşıyacak.2010Bilgisayarlar biyolojik işlem gücüne kavuşacaklar. Bilgisayar endüstrisinde elektrik sinyalleriyle çalışan silikon devrini sona erdirecek ilk DNA çipi üretilecek. DNA bilgisayarları, çok daha hızlı çalışacaklar ve zamanla insan beyninin düşünce gücüne ulaşacaklar.2050 sonrasıİnsan beynindeki tüm bilgilerin, başka bir ortama aktarılması, saklanması ve yedeklenmesi mümkün olacak. Böylece bir anlamda ölümsüzlük keşfedilmiş olacak. İnsanlar beyinlerindeki bilgi, deneyim ve düşüncelerini sık aralıklarla yedeklemeye başlayacaklar. Öldüklerinde, daha önceden yedeklenmiş bu bilgiler, klonlama yöntemiyle kopyalanmış yeni bedenlerinin beynine aktarılacak.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

N'olcek şimdi?

1 Ağustos 1998
İnternet'e verdiği önemle, İnternet kullanıcılarının umudu olan Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir, İnternet altyapısını yeterince düzeltemeden makamından ayrılmak zorunda kalıyor. Seçim kararının erken alınması yüzünden, yasa gereği görevini bağımsız bir vekile devretmek zorunda kalacak olan Menzir'in ardından, İnternet'le ilgili birçok proje ve program için belirsizliklerle dolu bir dönem başlayacak.Necdet Menzir dönemini, görevde kaldığı sürenin kısa olması nedeniyle çok sağlıklı değerlendirmemiz mümkün olmasa da, elimizden geldiğince analiz etmeye çalışalım... Necdet Menzir'in, Türkiye İnternet tarihinde önemli bir yeri olacağı kesin. Ancak, görev süresinin kısalığı yüzünden İnternet altyapısını yeterince sağlıklı bir yapıya kavuşturmaya fırsat bulamaması, Menzir'in İnternet kahramanı olarak tarihe geçmesini engelleyecek, sanırız. İnternet Üst Kurulu'nu kurarak, bu danışmanlar kurulu aracılığıyla Ulaştırma Bakanlığı'nı Türk Telekom'un maymunu olma kaderinden kurtarma dehasını gösteren Menzir'in, İnternet kahramanı olarak tarihe geçmesini engelleyecek unsur da, ne gariptir ki yine İnternet Üst Kurulu'nun kendisi. Kurul'un oluşturulma aşamasında aldığı yetersiz danışmanlıkla, Kurul'u İnternet'in Türkiye'deki mevcut sakat altyapısından bire bir sorumlu kişilerin çoğunlukta olduğu bir üye yapısıyla kuran Menzir, belki vakti yetseydi bu sorunu da aşacak ve kurula işlerlik kazandıracaktı ama ne yazık ki bakanlık ömrü yetmedi.Yine de Menzir'in; başlattığı atılımlarıyla, vizyonuyla, projeleriyle, yenilikleriyle Türkiye'nin İnternet tarihinde çok önemli bir yer tutacağı kesin. Bizce Menzir, İnternet üzerinde açtığımız ‘‘Ya yap ya devret’’ kampanyasından da yüzünün akıyla çıkarak, bir sonraki seçimde İnternet kullanıcılarından oy alamayacak siyasetçiler listesinin dışında kalmayı layıkıyla hak etti. Bilindiği gibi yaklaşık bir yıl kadar önce, http://www.birlik.com adresinde başlattığımız kampanyayla siyasilerin ilgisini İnternet'e çekmeye ve her sorundan TT'nin sorumlu tutulduğu döneme son vermeye çalışmıştık. Kampanyaya katılan 25 bini aşkın İnternet kullanıcısı, hükümetten taleplerini sıralayarak bu taleplerinin yerine getirilmemesi durumunda iş başındaki hükümet üyelerine bir sonraki seçimde oy vermeyeceklerini taahüt etmişlerdi. İşte bizce Menzir, İnternet konusundaki olumlu faaliyetleriyle İnternet kullanıcılarının kara listesine girmemeyi fazlasıyla hak etti.Şimdi önümüzdeki sorun Menzir sonrasındaki dönemde, İnternet'in kaderinin ne olacağı. Yeni Ulaştırma Bakanı, İnternet'e Necdet Menzir kadar önem verecek mi? TT, boşluktan yararlanıp Ali Kıran Başkesen olduğu dönemi hortlatmaya çalışacak mı? Hiçbir resmiyeti olmayan, varlığı Necdet Menzir'in kişisel tasarrufuna bağlı olan İnternet Üst Kurulu yaşamını devam ettirebilecek mi? Tüm bu soruların cevabını zaman gösterecek...Kampanalı not: http://www.birlik.com adresindeki kampanyanın yenilenme çalışmaları başladı. İnternet kullanıcıları olarak, kampanyada kullanılmasını istediğiniz yeni taleplerinizi bize iletmeyi ihmal etmeyin.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Pop feminist söylem

26 Temmuz 1998
Yayınlanmaya başladığı günden bu yana gündemimizi zenginleştiren, ancak radikal olma uğruna zaman zaman çatlak seslerin de çıkmasına aracı olan Radikal gazetesi hortlattığı pop feminizmle kalıcı zararlar vermenin eşiğinde. İsmi Radikal olan bir gazeteden, zaman zaman çatlak sesler çıkmasını normal karşılamak gerekir. Radikal fikirlerle yaratılan renk zenginliği karşısında, sürekliliği olmayan bu çatlak seslerin sineye çekilmesi kolay. Ancak baştan aşağı sakat bir mantık silsilesine bağlı, erkek düşmanı pop feminist söylemin hortlatılmasına aracı olmak ayrı bir konu.Neyse ince mevzulara girmeden, konuya yekten dalalım ve pop feminizm sözcüsü iki kadının, aklı başında görünümlü yazılarının içine gizledikleri mantık özürlü fikirlerini teşhir edelim.Bu iki kadından, her cümlesine küçük harfle başlamasıyla ilgi çekmeye çalışanı, isim ve soyadının Bülent Somay tarafından bir yazısında küçük harfle yazılmasına bozulmuş; ‘‘kendisinin benim adımı soyadımı küçük harfle başlatması makbul bir şaka değilse, bunun sebebini iktidar meselelerinde değil, bayat ve sıradan olmasında aramaktayım’’, diyor. Bak sen, mantığa bak... Kendisinin yazılarının tümünü küçük harfle yazması bayat ve sıradan değil de, başkasının şakası bayat ve sıradan olduğu için makbul değil...Bir yazarın ilgi çekmeye çalışmasına karşı çıktığımı sanmayın. İtirazım çelişkiye, ilgi çekme çabasına değil. Popüler olan herşeyle dalga geçerek ilgi çekmeye çalışan, ama her yazısı bir popülizm şaheseri olan öteki kadın ise köşesini küfür etmek için kullananlara karşı. Gazete Pazar'da Şengün Kılıç'ın gerçekleştirdiği söyleşide, ‘‘Nasıl her büfe açan kurtlu sandviç satamazsa, her köşe açan da önüne gelene küfür edemez’’, diyor. Çok değil bir hafta sonra ise Radikal'deki köşesinden küfrü basıyor, ‘‘Yatılı hizmetçi ilanına başvurup, daha önce ilanlarına cevap veren kızları cinsel ilişkiye zorlayan bir adamın yanında çalışmasının bedeli...’’ Bahsettiği kişi çalıştığı evin penceresinden, şüpheli bir şekilde, çırılçıplak düşen 19 yaşındaki kız. Ev sahibi, şüpheli görülüp polis tarafından gözaltına alınmış. Rivayete göre zanlı ev sahibi hakkında, daha önce gazeteye verdiği ilanlara başvuran kızlara sarkıntılık ettiği yolunda şikayetler varmış. Rivayetler gerçek olsa bile adamın mahkumiyeti yok. Yani, suçluluğu kanıtlanana kadar suçsuz. Ama pop feminist mantığa göre suçluluğu sabit olmayan birine küfretmek için zanlı ve erkek olması yeterli.Aynı sakat mantık küçük harf fetişisti diğer kadının bir yazısında da çıkıyor karşımıza; ‘‘ortaköy davasında, bir tanık rüşvet ve tehditle sözünden döndürüldü. ancak yeni ifadesinde de tecavüzü yalanlayan bir şey yok. mahkeme ise tecavüzcüleri salmak için bunu fırsat bildi. erkeklerin, şiddetleri teşhir edildiğinde gösterdikleri dayanışma, saldırganlık ve şirretlik sizin de dikkatinizi çekiyor mu?’’ (Radikal, 26 Haziran 1998)Açık bir suç teşkil eden bu şirretliğin neresini düzeltelim ki? Deveye sormuşlar, ‘‘Boynun neden eğri?’’ diye. ‘‘Nerem doğru ki?’’ demiş...yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Resmi e-posta züppeleri

25 Temmuz 1998
E-posta züppelerinin arasına resmi kurumlar da katılmaya başladı. Kimi kendini bilmez e-posta tacizcileri sayesinde bilgi çöplüğüne dönen e-posta kutularımız, resmi e-posta züppeleri ve işgüzar yardakçıları yüzünden çöp sarayına döndü.E-posta magandası durumuna düşmemek için e-posta mesajı gönderirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini defalarca yazdık. Her yazımızın ardından e-posta kutumuzu dolduran bilgi çöpü mesajlar azaldı. Ama sonradan görmüşlük bu ya, her seferinde yeni tacizcilerin mantar gibi bitmesi gecikmedi.Ve sonunda olan oldu, e-posta züppelerinin arasına Başbakanlık da katıldı. Başbakanlık'ın ilk taciz taarruzu birkaç hafta önce başladı. E-posta kutumuza önce ‘‘deneme’’ başlıklı yoklama bombaları yağmaya başladı. Ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'in tek bir konuşma metninin Türkçe ve İngilizce yazılmış dokümanlarının çeşitli kombinasyonlarla gönderildiği mesajlar yağmaya başladı. Cevap yazıp, iletmek istedikleri basın bültenlerini .doc uzantılı dosyalarla değil, .txt uzantılı dosyalarla göndermelerini istedik. BT Haber yazarlarından Öykü Gencay da, dergideki yazısında bu konuyu eleştirdi.Ancak öyle anlaşılıyor ki, Başbakanlık'ın basınla ilişkilerini yürütenler tek işlerinin oraya buraya basın bülteni yollamak olduğunu sanıyor, bu bültenleri gönderdikleri kişilerin yazılarını okuma zahmetine girmeyi lüzumsuz buluyorlar. Ki, biraz önce Başbakanlık'tan yine bir e-posta mesajı geldi. Yine aynı züppelik, yine aynı tacizkarlık, yine aynı .doc uzantılı dosyalar...Be kardeşim, madem yazılarımızı okumuyorsunuz ne demeye bize basın bülteni gönderiyorsunuz? Yazdıklarımızı okunmaya layık olmayan saçmalıklar olarak görmek en doğal hakkınız. Ama eğer öyle değerlendiriyorsanız, neden bize bülten gönderme zahmetine giriyorsunuz ki?Yazdıklarımıza bakıp, Başbakanlık'ın basın bültenlerini e-posta yoluyla göndermesine karşı çıktığımız sanılmasın. Bilakis bu girişim, çok sevindirici bir gelişme. Ama Başbakanlık'a kaş yapayım derken göz çıkarttıran İnternet danışmanlarını da doğrusu çok merak ediyoruz. İster misiniz, bir de Başbakanlık bu İnternet cahillerine para yediriyor olsun? Olur mu, olur vallahi...Yok eğer bu iş, Başbakanlık'ta çalışan iyi niyetli bir memurun basit bir yanılgısından kaynaklanıyorsa hatasını düzeltebilmesi için, e-posta mesajı gönderirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini bir kez daha yazalım:Herhangi bir postalama listesi hazırlarken, listeyi hayata geçirmeden önce listeye üye yapmak istediğiniz kişilere bir ön postalama yapıp onaylarını alın.Postalama listelerine gönderdiğiniz mesajlara, .txt uzantılı dosyalar dışında hiçbir dosya eklemeyin.Siz yazı yazmak için Microsoft ürünü Word yazılımını kullanıyor olabilirsiniz. Ancak siz Word kullanıyorsunuz diye, postalama yaptığınız herkes Word kullanmak zorunda değil. Microsoft reklamını yapmak Başbakanlık'a mı kaldı?Microsoft Word yazılımıyla yazılan .doc uzantılı dosyalar, aynı metni içeren .txt dosyalarına göre çok daha büyük yer tutuyor. Başbakanlık olarak bir türlü sağlıklı bir yapıya kavuşturamadığınız İnternet alt yapısını, bir de lüzumsuz büyüklükteki dosyalarla işgal ederek iyice çalışmaz hale getirmeyi mi amaçlıyorsunuz?.doc uzantılı dosyalar makro virüsleri taşıyabiliyor. .txt uzantılı dosyaların ise böyle bir riski yok. Yoksa Başbakanlık'ın görevleri arasına bilgisayar virüslerini yaygınlaştırmak eklendi de, bizim mi haberimiz yok?yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Mahalle kavgası

19 Temmuz 1998
Hürriyet, Milliyet ve Radikal gibi üç büyük gazetenin aynı medya grubu içinde çıkması, bu gazetelerin köşe yazarlarının polemiğe girmesini önlemiyor. Nasıl önlesin ki? Köşe yazarının işi bilgi vermek kadar, fikir beyanında da bulunmak. Yani subjektif olmak. Subjektif yazıların da tartışmaya yol açması kadar olağan bir şey olamaz. Tek bir şartla, gerçekleri çarpıtmamak, fikir yazmakla bilgi vermeyi birbirine karıştırıp yalnış bilgi vermemek koşuluyla.Radikal'in editör-yazarı M. Serdar Kuzuloğlu, iki hafta önceki yazısında medya grubumuzdaki bu polemiğe girme akımından dem vurmuş. Kendi kendine sorduğu ‘‘Peki ben kimle papaz olacağım şimdi?’’ sorusunun yanıtını yine kendi kendine ‘‘Ben olsam olsam Yurtsan Atakan denilen o sahte fotoğraflı, sinsi gülüşlü yazar ile olurum’’, diye yanıtlamış. Serdarcığım, rejime girip 10 küsur kilo vermene rağmen göbeğinin yerli yerinde, tüm ihtişamıyla durmasına bozulup kıskanma. İlk karşılaşmamızda, senden öğrendiğim rejim sayesinde 5 kilo verip, aynı şu yukarıdaki fotoğraftaki halime döndüğüme tanık olduğunda da çatlama... Neyse, illa bulaşacak biri arıyorsan sana tavsiyem başkasını bul. Şurada İnternet'in yaygınlaşması için çaba harcayan kaç kişiyiz? Medya dediğin meydan yalancı pehlivan kaynıyor. Onca İnternet cahili, teknoloji düşmanı dururken neden birbirimizle papaz olalım?Yine de çok istiyorsan hodri meydan. Ama baştan söyleyeyim, öyle bazı sümüklü yazarlar gibi paçan sıkışınca patrona ya da yayın yönetmenine çıkıp şikayet filan etmeye kalkışma. Gerçi deneyimle sabittir, bu tip yazarların sayısı bir elin bir parmağını geçmiyor ama ben önceden uyarmış olayım.Şunun şurasında üç yıldır sütun yazmaktayız ama çok polemikçi gördük. Çoğu iyi niyetli ama aceleci tayfadandı. İyi niyetle İnternet'e bağlanmaya karar verip, bağlandıklarının beşinci dakikasında tüm dünyadaki bilgilerin ayaklarına akmasına bekleyen safdillerdi. Bilgiye ulaşma yollarında deneyim kazanmadan, aradıklarını bulamamanın hayal kırıklığıyla hemen bir yazı döşeniyorlardı. Bunları uyarmamızın amacı, İnternet'e her yeni bağlanan yazarın benzer yazılar yazmasının önüne geçmekti. Zaten bu tip yazılar medyada giderek daha az sıklıkta boy gösterir oldular. Aceleci yazılarından dolayı eleştirdiğimiz yazarların büyük bir çoğunluğu da, sonradan sıkı birer İnternet kullanıcısı olmayı başardılar.Arada, bir de türkücüye bulaştık. Çobanın birinin lafına kanmış, dinlediği safsatayı evrensel bir gerçekmiş gibi okurlarına aktarıyordu. Yazdık, etme eyleme dedik. Cevap olarak bir araba hakaret işittik. Şimdi Hakkı Devrim'in belalısı.Konu polemik olunca pop feministlerden söz etmemek olmaz. Pop feministlerle polemiğe girme hatasına son olarak Radikal'den İsmail Hakkı düştü. Yapma İsmail Hakkı, bunlarla polemiğe girilmez. Bunlar örgüt gibidir. Hani bir ara medya örgütü diye bir laf çıkmıştı ya, asıl medya örgütü pop feminist tekelinde. Bunlar gazetelerin, televizyonların, dergilerin en gizli köşelerine kadar sızmışlar. Ne yapsan, ne yazsan nafile... Hem sen ‘‘havuç toprak altında yetişir’’, derken ‘‘Bak gördün mü, bu elma kırmızı’’ diyen biriyle neden tartışasın ki?yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku