Yurtsan Atakan

Açık çağrı

18 Temmuz 1998
İnternetçiler dikkat! Bu yazıyı okuyun ve yapılan çağrıya mutlaka katılın. İnternetçilerden kastımız hem İnternet kullanıcıları, hem İnternet'te sayfa açarak içerik sağlayanlar, hem İnternet'le ilgili yazılım geliştirenler, hem de İnternet'e yönelik herhangi bir projesi olanlar.20 Haziran tarihli ‘‘MGK'dan parlak fikir’’ başlıklı yazımızı (http://www.hurriyet.com.tr/tatilpazar/turk/98/06/20/yazarlar/80yaz.htm) okuyanlar, hatırlayacaktır. Okumayanlar ve verdiğimiz adrese bağlanmaya üşenenler için özetleyelim. 17 Haziran tarihli İnternet Üst Kurulu toplantısına izleyici olarak katılmış ve toplantı izlenimlerimizi aktardığımız yazımızda Milli Güvenlik Kurulu'nun kurula sunduğu bir öneriden bahsetmiştik: ‘‘İnternet Üst Kurulu'nun geçtiğimiz çarşamba günü yapılan altıncı toplantısının gündem maddelerinden belki de en önemlisi, Milli Güvenlik Kurulu tarafından yapılan bir öneriydi. (...) MGK, İnternet Üst Kurulu'na ‘‘İnternet 98 Ödülü’’ düzenlenmesini önerdi. (...) Gerçi MGK temsilcisi toplantıda vekaleten temsil edildiğinden ‘‘İnternet 98 Ödülü ya da Ödülleri’’ hakkında fazla bir açıklama yapılmadı ve konunun tartışılması bir sonraki toplantıya bırakıldı. Ama eğer tahminim doğruysa, MGK'nın bu önerisi Türkiye için gerçekten çok olumlu gelişmelere neden olabilecek bir öneri. Konulacak İnternet ödülünün, İnternet içeriğinin zenginleşterilmesini teşvik edici etkisi değil sözünü ettiğim. Tahminlerim yanlış çıkmazsa MGK, bu ödülün ‘‘Türkiye'nin tanıtılmasına en çok katkıda bulunan’’ siteye verilmesini isteyecek. Ya da ödül değil de ödüllerin verilmesi kararlaştırılacak olursa, bu ödüllerden en önemlisi böylesine bir kıstasa göre değerlendirilecek.’’İnternet Üst Kurulu'nun yedinci toplantısı geçtiğimiz Çarşamba günü yapıldı. Ve ‘‘İnternet Ödülü’’ önerisine MGK tarafından getirilen açıklık, tahminlerimizi doğru çıkardı. MGK, İnternet Üst Kurulu'na yaptığı öneride, ödül için iki kıstas belirlemişti; İnternet üzerinde Türkiye'nin en iyi şekilde tanıtılmasını sağlayan Ağ sitesi ödülü ve İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşmasına katkıda bulunan kişi ya da kurum ödülü...İnternet Üst Kurulu ve kurulun danışmanlık yaptığı Ulaştırma Bakanlığı ödüle sıcak baktı. Ödülün nasıl, kim, hangi dallarda ve ne şartlarda verileceğini araştırmak üzere bir alt kurul oluşturuldu.Yazımızın konusu size yaptığım çağrıya gelince... Oluşturulan alt kurulun ödülle ilgili yapacağı çalışmalara, siz İnternetçilerin düşünce ve önerilerinin çok şey katacağı kesin. İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşmasına katkıda bulunacağını düşündüğünüz bir yazılım çalışmanız, İnternet'le ilgili önemli olduğunu düşündüğünüz bir projeniz mi var? Verilecek ödülün bitmiş projelere verilerek yapılmış olan bir çabayı ödüllendirmesini mi istiyorsunuz yoksa verilecek para ödülüyle maddi olanaksızlar yüzünden bitirilemeyen ya da başlanamayan projelerin mi desteklenmesini arzuluyorsunuz? İnternet Ödülleri'nin hangi dallarda verilmesi, sizce daha doğru olur? Değerlendirme nasıl yapılmalı? Bu ve aklınıza gelen diğer sorulara vereceğiniz cevapları, fikirleri, önerileri yurtsan@hurriyet.com.tr adresine yazın. Katkılarınızı alt kurula iletip, takipçisi olacağım. İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşmasında sizin de tuzunuz olsun.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Gri adamlar

12 Temmuz 1998
Gri adamlar ve feministler köpürmesin diye ekleyelim siyah-beyaz kadınlar... Son zamanlarda, Ulaştırma bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile kurulan ilişkilerimin yol açtığı Ankara ile olan yakınlaşmam sayesinde, eskiden beri sezmekte olduğum, ancak bizzat gözlemlemediğim bir takım ‘‘sosyal memleket gerçeklerine’’ şahit oluyorum.Havasına suyuna, taşına toprağına, bin can feda memleketimizin her nedense cennet köşeleri arasında kendine yer edinemeyen, taşına bakana şu feleğin işine bak dedirten Asya anakarasının, Küçük Asya'sının merkez ili Ankara'nın kara adamların, ak-kara damalı satranç tahtası olduğunu düşünürdüm. Meğer fena halde olmasa da, az buçuk yanılıyormuşum. Ankara kara, garip kılıklı adamların değil; gri, grup kılıklı beylerle siyah-beyaz tayyörlü hanımların fink attığı, suflörler kulisinden başka bir şey değilmiş.Şimdi yazdıklarıma bakıp, Te-Cetveli marifetiyle yapılmış T.C. analizlerine gireceğimi düşünmeyin. Haşa, ne haddime? Fırıldak Emekli Paşa, İhmalkar Kalemli Ağası, İ Nokta Efendi, derin devlet gözlemlerini ağabeylerime bırakıp, sathi devlet gözlemlerimi aktarmak amacım...Efendim, bu Ankara denilen dört bir yanı karayla çevrili kara parçasının sathı, hattı müdafaa yapan gri adamlar ve siyah-beyaz kadınlarca işgal edilmiş. Gri adamların ve siyah-beyaz kadınların görevi kararvericizadelerden meclis sakini kara adamları etkilemek, bizim gibi yeni fikirler sunmaya kalkışarak haddini aşanlardan korumak.Konumuz derin devlet değil demiştim... Konumuz fazla derin olmayan alt yapı faaliyetleri. Mekanizma şöyle işliyor: Memleketin dört bir yanından seçilen üst yapısı güçlü, alt yapısı zayıf elemanlar Ankara'ya göç edip, karalar kuşanıyorlar. Alt yapılarının zayıf olması sorun değil. Devletin devamlılığını sağlayan bürokrat gri adamlar ve siyah-beyaz kadınlardan oluşan hazır, güçlü bir alt yapı onları bekliyor. Alt yapının sağlamlığı, Ankara'ya has üniversite geleneğinden gelme, bilimsel araştırmadan çok politika yapmadaki becerileriyle ünlü gri bilimadamı ve siyah-beyaz bilimkadınlarınca pekiştiriliyor.Altyapı için bir ihale mi açılacak? İşlem basit... Kararvericizadelerden kara adamlar, fikirvericizadelerden gri adamlara ve siyah-beyaz kadınlara başvuruyorlar. Fikirvericizadelerden gri adamlar ve siyah-beyaz kadınlar, kara adamlara verdikleri fikirleri kuşkusuzzadelerden gri bilimadamları ve siyah-beyaz bilimkadınlarından aldıkları ilim ve irfanla destekliyorlar. Gri bilimadamları ve siyah-beyaz bilimkadınları kuşkusuzzadelerden gelme olduklarından imanı güçlü, verdikleri bilgilerin kesinliğinden emin, kutsal fikirli zat-ı muhteremlerden oluşuyorlar ve yeni teknolojileri anlatmaya çalışarak dışarıdan gazel okumaya kalkanlara gıcık oluyorlar.Çok mu karışık oldu? Milli Eğitim Bakanlığı'nca başlatılan Bilgisayar Destekli Eğitim projesini yakından izlemenizi öneririm. Bakın bu aydınlık proje, gri adamlar ve siyah-beyaz kadınlar sayesinde nasıl piç edilecek.Lüzumsuz bulanlar çıkabilir ama ekleyeyim not: Bürokratlar ve Ankaralı bilimadamları arasında gerçek aydınlarla da tanışmış olmaktan, büyük sevinç duydum. Ne yazık ki, sesleri bastırılıyor.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Antik vizyon

11 Temmuz 1998
Otello Tuena. Yakışırmış aslında. Otello, William Shakespeare'in 16. yüzyıl İtalyan hikayelerinden aşırdığı konuyla yazdığı, Giuseppe Verdi tarafından 1887'de operaya uyarlanan eseri. Tuena ise Ulaştırma Bakanlığı'nın 2010 Türkiye'sinin enformasyon altyapısını planlamak için Tübitak'a ihale ettiği projenin adı.İkisinin arasındaki bağlantı mı? Geliyorum, merak etmeyin.Üzerinde oturduğum konglomera taşının, bulunduğu yere 2000 yıl önce kim tarafından yerleştirildiğini düşünüyorum. Aspendos Antik Tiyatrosu 161-180 yılları arasında Kral Marcus Aurelius zamanında, Curtius Crispus ve Curtius Auspicates isimli iki kardeş tarafından Mimar Zeno'ya yaptırılmış. Şimdi bu isimleri sayabiliyorum da, benim merak ettiğim üzerinde oturduğum taşı yerleştiren işçinin adı. Kimdi? Ne yer, ne içerdi? Çoluğu, çocuğu var mıydı? Onun neslinden gelen biri ya da birileri var mı şu yaşadığımız zamanda? Ama en önemlisi, 2000 yıl önce o taşı oraya yerleştirirken, 2000 yıl sonra birinin o taşı oraya koyanın kim olduğunu merak edeceğini düşünmüş müydü? Düşünmüşse, taşı yerine yerleştirip, alnındaki teri koluyla silerken gülümseyip kafasını mı sallamıştı? 2000 yıl sonra, zıpır bir yazar tarafından anılacağını bilse kafayı mı yerdi, arkadaşlarını toplayıp kafa mı çekerdi?İşte bu düşüncelere dalıyorum, Aspendos Antik Tiyatrosu'nda, Beşinci Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali'nin kapanış gösterisi Otello'yu seyrederken. Seyrederken diyorum ama sanırım doğrusu dinlerken olacak. İlk kez bir opera eserini, orkestra üyeleriyle burun buruna izliyorum. Dolayısıyla sahnedekilerden çok, orkestradakilerle ilgileniyorum. Boito tarafından Shakespeare'in Otello'sundan adapte edilerek yazılan librettodan çok Verdi'nin iliklerime sızan bestesine kulak veriyorum. Dinlerken, orkestra üyelerini seyrediyorum. Kemancılardan biri, belli ki sıkılmış. Diğerlerinin aksine eğreti tutuyor kemanını. Açıkça kaytarıyor. Bir an gözgöze geliyoruz. Sanki bir sihir dokunuyor, orkestranın isimsiz elemanlarından biri olma ruh halinden sıyrılıp, seyredildiğini, yaptıklarına önem verildiğini bilen birinin canlılığına, özenine kavuşuyor.Gözlerimi kapatıp, düşüncelere dalıyorum. Üzerine oturduğum taştan vücuduma yayılan sıcaklık, sanki gün boyu topladığı güneş ısısı değil de, yüzyıllardır biriktirdiği enerjiymiş gibi geliyor. 2000 yıl önce, düzgün yontulmuş konglomera taşlarını üst üste yığarak Aspendos Tiyatrosu'nu inşa eden işçileri düşünüyorum. Kapı ve pencere çerçevelerinde kullanılan krem rengi kireçtaşlarına şekil veren sanatkar elleri hayal ediyorum.Ayşe Arman'ın ısrarı, N.PR'ın misafirperverliğiyle yaşama fırsatını bulduğum bu bir gecelik kaçamağın ardından, ertesi gün daha büyük bir şevkle sarılıyorum Tuena toplantılarına. 12 yıl sonrasının, 2010'un enformasyon vizyonunu belirlemeye çalışan 88 isimsiz bilgi işçisinin koyduğu taşlarla inşa edilen eseri merak ediyorsanız, http://www.ubak.gov.tr/tuena/ adresinden ulaşabilirsiniz. Öneri ve eleştirilerinizi de bu adresteki sayfalar aracılığıyla gönderebilir, bilgi işçilerinin arasına katılabilirsiniz. Oluşmakta olan eserin sağlamlığı, bu taşı buraya kim koymuştu diye merak edilip, edilmememiz katılımın yoğunluğuna bağlı.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Kartal ve kuğu

5 Temmuz 1998
Nasıl bir kanat istersiniz? Kartalınki gibi güçlü, aerodinamik, sizi gökyüzünün yükseklerine kadar çıkartabilecek bir kanat mı, kuğununki gibi narin, zarif, her görenini hayran bırakacak bir kanat mı?Şakacıktan sormuyorum, ciddiyim. Genetik yeterince ilerlemiş, arzu ettiğiniz bedeni, biçilmiş kaftanmış gibi üzerinize oturtacak düzeye gelmiş olsa bugünkü bedeninizle kalmayı mı tercih edersiniz? Büyük lokma yutun, büyük konuşmayın. Kabul, bir takım aşırılıkların sakıncaları olabilir. Zürafa gibi bir bacakla otomobil kullanmanız hiç de kolay olmayabilir. Tabii geleceğin otomobilleri, günümüz dizaynına benzer otomobiller olursa. Ya da kartal kanatlarıyla yüzmeye kalkıştığınızda, denizin dibini boylayabilirsiniz. Ya da, ne bileyim canım, tavus kuşu yelpazenize uygun renkte elbise bulmakta zorlanabilirsiniz.Ama sorarım size iyi bir yüzücü olmak için ayak parmakları arasında perde olmasının ne sakıncası olabilir? Ya da uçmaktan başka bir şey düşünmüyorsanız, vücudunuza orantılı bir çift zarif martı kanadınız neden olmasın? En basitinden gece gören bir çift kedi gözüne, ne itirazınız olabilir?Bana inanmıyorsanız, Stephen Hawking'e kulak verin. Ali Saydam'ın girişimiyle Türkiye'de de yayınlanmaya başlayan, Carlos Fuentes tarafından ‘‘bütün entelektüel dünyanın buluşup, tartıştığı tek merkez’’ olarak tanımlanan NPQ dergisinin, Türkçe yayınlanan ilk sayısında Stephen Hawking'in de görüşlerine yer verilmiş. Hawking'in Beyaz Saray'daki Binyıl Konseyi'ne hazırladığı görüşlerden yapılan alıntıda bakın neler demiş, büyük dahi:‘‘Fakat artık, bir sonraki bin yıl içinde, DNA'yı bütünüyle yeniden düzenlememizin mümkün olabileceğini görebiliyoruz. (...) Gün gelecek bunun insan üzerinde uygulanması da kaçınılmaz olacaktır. (...) Geliştirilmiş insanların varlığının, geliştirilmemiş insanlarla bağlantılı olarak toplumsal ve politik açıdan büyük sorunlara yol açacağı açıktır. (...) Söylemek istediğim, biz istesek de istemesek de önümüzdeki bin yıl içinde bunun gerçekleşme olasılığının çok büyük olduğudur. (...) İnsan ırkı, giderek karmaşıklaşan bir dünyayla ve uzay yolculuğu gibi yepyeni mücadelelerle başa çıkmaya soyunacaksa, fiziksel ve zihinsel özelliklerini geliştirmek zorundadır.’’Evet ne diyordum, nasıl bir kanat isterdiniz?..12 Nisan 1998 tarihli yazımdan not: Genetik bilimindeki son gelişmeler bedenin kopyasının yaratılabilmesini mümkün kılıyor. Geriye tek bir sorun kalıyor. O da beyindeki bilgilerin kopya bedenin kopya beynine aktarılabilmesi. (...) İşte bu beyinsel fonksiyonların tümünün kopyalanıp, saklanabilmesi başarıldığı anda ölümsüzlük de keşfedilmiş olacaktır. Ve inanın bana, bilimin ulaşmış olduğu bugünkü hızla, bu hiç de uzak bir tarih değildir. (http://www.hurriyet.com.tr/ tatilpazar/turk/98/04/12/yazarlar/69yaz.htm)Uyarı notu: Ölümsüz insanların, farklılaştırılmış bedenlerle yaşadığı bir dünya fikri, üzerinde çalışmakta olduğum romanımın konusudur. Hawking'i affetmiş olmama kanayım demeyin. yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Kim okur kim yazar

4 Temmuz 1998
Taksi şoförü İnternet'ten bahsediyor. ‘‘Abi’’, diyor, ‘‘Her yazını okuyorum. Gerçi bazen yazdıklarını anlamakta zorluk çekiyorum ama o zaman da bizim çocuk yetişiyor yardımıma. Kısmetse yakında bir bilgisayar alacağız. Gerçi sen İnternet TV'den de bahsediyorsun zaman zaman. Ne dersin, bilgisayar alacak parayı denkleştirmeyi bekleyene dek İnternet TV mi alsak?’’Büyük bir şirketin Bilgi İşlem yöneticisi 2000 sorunu diye bir şey olmadığını anlatıyor. ‘‘Yok’’, diyor, ‘‘Bize bir şey olmaz. Tüm sistemlerimiz yeni. Bu 2000 sorunu, hala eski sistemler kullanan batılı ülkelerin sorunu. Biz Türkiye'de en son teknolojileri kullanıyoruz. 2000 mikibin vız gelir bize’’...Kahramanmaraş'tan bir otomobil bayisi e-posta mesajı göndermiş. İnternet'e girmek istiyormuş. Yok, yok sandığınız gibi değil, e-posta gönderdiğine göre İnternet bağlantısı zaten var. İstediği, İnternet üzerinde bir site açmak, ‘‘online’’ otomobil satmak. En güvenli sistemi araştırıyormuş. Java teknolojisinin geleceğini merak ediyormuş.İki yıl önceki bir kokteylde Türkiye için asıl önemli pazarın CD-ROM pazarı olduğunu, İnternet'in Türkiye'de bir şansı olmadığını savunan büyük bir bilgisayar şirketinin o zamanki pazarlama müdürü, şimdi aynı şirketin genel müdürü olmuş. ‘‘Siz’’, diyor, ‘‘İnternet'e gereken önemi vermiyorsunuz. Sayfanızda İnternet'ten biraz daha fazla bahsetseniz’’...İsmimi kredi kartımdan okuyan tezgahtar atılıyor, ‘‘En iyi İnternet erişim servisini kim veriyor? İnternet kullanıcısı arkadaşlarıma soruyorum ama bir türlü karar veremiyorum. Sizce hangisinden bağlanmalıyım?’’Ünlü bir halkla ilişkiler şirketi e-posta ile basın bülteni gönderiyor. E-posta ile .doc uzantılı mesaj göndermenin görgüsüzlük olduğunu yazmamın üzerinden henüz ay bile geçmemiş. Ünlü halkla ilişkiler şirketinin gönderdiği mesaja yalnız .doc uzantılı bir dosya değil, koskoca bir de fotoğraf iliştirilmiş. Geldiği gibi çöpü boyluyor mesaj. Telefon çalıyor: ‘‘Gönderdiğimiz e-posta mesajını aldınız mı? Haber olarak değerlendirecek misiniz?’’Okurlardan hergün onlarca mesaj yağıyor. Çoğu kendi yaptıkları İnternet sayfalarının adresini gönderiyor. Hepsi İnternet üzerinde Türkçe içerik sağlama yarışında. Bazıları amatörce, bazıları ise profesyonellere taş çıkartacak nitelikte sayfalar hazırlamışlar.Sürekli İnternet üzerindeki Türkçe içerik fakirliğinden yakınan, büyük bilgisayar şirketlerimiz geliyor aklıma. Çok büyük bir çoğunluğunun, kendi İnternet sitesi yok. Hemen hepsi İnternet sektörüne yönelik ürünler pazarlıyor. Belki herbirinin geçerli nedenleri var, kendi İnternet sitelerini kurmamış olmaları için. Ama toplamda baktığınızda, kendi İnternet sitesini kuran Türk (ya da Türkiye'de faaliyet gösteren) bilgisayar şirketi sayısının yok denecek kadar az olması kadar traji-komik bir durum olabilir mi?yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Bayan yazar

28 Haziran 1998
Medyanın bazı Don Kişot'ları vardır. Düzeltilemez yanlışların üzerine, bıkıp usanmadan saldırırlar. Onlar kötü değirmenciye saldırırken, değirmenin için göremeyenler tarafından değirmene saldıran deli diye alaya alınırlar. Sevilmezler, 50. yıl davetlerine çağrılmazlar, dışlanırlar, hatta dokuz köyden kovulurlar.Atılgan Bayar da, yeni kuşak tutunamayanların genç temsilcilerinden. Atılgan Bayar bir yazar. Bayan bir yazar. Entel mafyasının içini bayan, sapına kadar erkek bir yazar. Kimilerine göre Bay Arsız. Kimilerine göre fazlasıyla alıngan. Belki bazılarınca haklı nedenlerle, ancak çoğunluğukla entelizm temellerine tehdit oluşturduğu için sevilmeyen bir yazar.Bu sinir, gıcık adam çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan, yayınlandığında entellerin huzurunu kaçıran, okurlarının keyfini cilalayan yazılarını bir kitapta toplamış. Bayar, Gendaş yayınevince yayınlanan ‘‘İki şehrin ve bazı kadınların tuhaf hikayeleri’’ isimli kitabıyla, ‘‘inadım inat, adım Kör Murat’’ dercesine anlamayanlara davul, zurna çalmakta ısrarlı olduğunu gösteriyor.Daha önce yayınlanan şiir kitaplarıyla son dönem Türk Şiiri'nde belirgin bir iz bırakan şair ruhlu yazarın, düz yazıdaki keskin diliyle tanışmayanlar için kitaptan birkaç alıntı yapalım:‘‘Ankaralıların zihniyet kalıpları ve alışkanlıkları İstanbullulardan çok farklı. Bakalım: (...) Genç olanları siyah plakalı arabalarına arkadaşlarını doldurup, Arjantin Caddesi'ndeki kafelere takılıyor. Konuyla ilgisi olmayan şoförlerin kapıda beklemesi adetten. İstanbul'da özel işlerde kullanılması görgüsüzlük sayılan resmi plakalı arabalar (Şahin, Renault gibi) Ankara'da statü sembolü.(...) Ankara'da milletvekilleri, işadamları, gazeteciler geceleri pavyonlara gidiyor. (...) Ağzına içki sürmeyen muhafazakar milletvekillerinden Ankaralı gazetecilere kadar hemen herkes gece oldu mu, soluğu pavyonda alıyordu.’’‘‘Türk devletinin en cahil bürokratları, cümle bile kuramayanları niçin Kültür Bakanlığı'nda çalışıyor? Siyasi bir irade böyle bir ironik düzenlemeyle mesaj mı vermeye çalışıyor?’’‘‘Ankara'da yeni moda İstanbullu taklidi yapmak. (...) Sonra Salih, ismi olmayan kızın hikayesini anlattı. Meğer İstanbul plakalı bir araba almak için galeri galeri dolaşmış.’’‘‘Zaman geçer, cam kırılır. Kırılan cam yapışmaz. Geçmiş sadece geçmiştir. Geçtiği için güzel değildir.’’‘‘Dört insandan uzak dur. Fakirden çünkü kıskanç ve içten pazarlıklı olur. Köylüden çünkü iltifatı anlamaz, küfür zanneder. İyi insandan çünkü yalancı olur. Sevgiden bunaltır. (...) Cahilden çünkü seni kendine denk tutar.’’‘‘Asıl savaş kadınlar arasında. (...) Peki biz erkekler, kendiliğinden ‘erkek' olduğu iddia edilen iktidarla ilişkimizi yeniden nasıl kuracağız? (...) Hepimizin bir sevgilisi, karısı, annesi, kızkardeşi var. Zor! Ama mesele de burada kilitli.’’‘‘Çevreme bir bakıyorum da, ne kadar normal insan varsa onların (sapkın yazarların) hayranı. (...) İş adamları, bilgisayar mühendisleri, sekreterler, hatta ev kadınları onları okuyor.’’Atılgan Bayar kitabını‘‘‘Teşekkürler benim ‘sayko' okurlarım’’ başlıklı yazısının şu son paragrafıyla bitirmiş; ‘‘Ey Serdar Turgut, Yurtsan Atakan, Perihan Mağden ve Ayşe Arman'ın sıradan okurları! Sizin gerçek yazarınız benim. Kendinize gelin.’’Hadi ne duruyorsunuz. Bırakın sapkın yazılarımı okumayı da, gidin Bayar'ın kitabını alın.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

Sırtını 100 sırtına 1000

27 Haziran 1998
Sahne Bir - Bilişim teknolojilerini kullanmada en öncü sektörün bankacılık sektörü olduğunda hemfikiriz sanırım. Bilişim sektörü bile, teknoloji kullanımında bankaların hızına erişemiyor. Bugün artık neredeyse tüm bankalarımızın İnternet üzerinde sayfaları var. 1 de bilişim sektörümüze bakın; hala kendine ait bir İnternet sitesi olmayan birçoğunun hali, bisikletle otomobil pazarlamaya çalışan pazarlamacılara benziyor. Bilişim teknolojilerinin bankacılık sektörüne sağladığı en büyük avantajlar, 1eysel bankacılık alanına yönelik. Ancak bu avantajlardan, tüm bankaların aynı verimlilikle yararlandığı söylemek zor.Sahne Altı - Bir bankamızın reklamını hatırlayın. Daha doğrusu iki reklamını. Bankanın teknoloji kullanımındaki zihniyetini açığa vurmakta bir birini tamamlayan iki reklamını... Birinci reklam, bankanın çağrı merkezini telefonla arayan her müşterinin karşısına, etten kemikten bir müşteri temsilcisi çıkartılmasıyla övünüyor. Artık tüm bankacılık işlemlerinin, bir iki tuşa basılarak bilgisayar marifetiyle becerilebildiği çağımızda, düşük maliyetli işlemleri insan gücü maliyetiyle pahalılaştıran bu sistemle kalsalar yine iyi. Nev'i şahsına münhasır bankamızın teknolojinin insancıl bir şekilde nasıl kullanılacağının 6nı çizen reklamıyla zıvanadan çıkmamanın mümkünatı mı var?Sahne Yedi - Bankamız kurduğu bilgisayar teknolojisi sayesinde müşterilerinin doğumgününü hatırlamakla övünüyor. Biz de 7k. Koca koca bilgisayar sistemleri kuracaksın, milyonlarca müşterinle ilgili trilyonlarca, belki de daha fazla bilgiyi bu sistemin belleğine depolayacaksın, sonra bu sisteme rağmen karşımıza hala insan çıkartacaksın ve bu teknolojiyi yalnızca doğumgünümüzü hatırlamak için kullanacaksın. Valla 7k, billa 7k.Sahne Otuz - 30 ya, dünyadan haberimiz yok. Neyse ki, geçtiğimiz gün NCR'ın Veri Ambarı (Data Warehouse) Pazarlama Bilgisayar Sistemleri Grubu Başkan Yardımcısı Ronald S. Swift İstanbul'daydı da, o anlattı, biz dinledik bilgilendik.Sahne Kırk - Veri ambarı dedikleri 40ambar gibi bir şey. Üstelik kırkı da kırkmerdivenle birbirine bağlı, en ufak bilgi kırkıntılarından bile kırka kırka kırk anlam çıkartabilen bir kırkambar. Kırkmerdiven dediğime bakmayın, her biri çok büyük veri tabanlarından oluşan bu ambarların arasındaki yol, hiç de öyle eşek anırtan cinsinden yokuşlardan değil. Tersine birbirine paralel çalışan güçlü bilgisayar işlemcileri sayesinde, veri tabanının birbirinden en uzak, ücra köşelerine saklı binlerce bilgiyi, birbiriyle karşılaştırıp sonuç çıkartmak tereyağı sürülü yokuştan kıl kızakla kaymak kadar kolay.Sahne Yetmiş, Yetmemiş Seksen, Doksan, Yüz - Böylesine bir veri ambarı teknolojisi kullandığınızda, bırakın müşterinizin doğumgününü hatırlamayı, müşterinizin kaynanasının, yedi düvelinin seceresini sayar, yetmez döner olacak çocuğuna öğrenim kredisi bile açabilirsiniz.Neymiş efendim, doğumgünümü hatırlıyormuş... Te git ordan...yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku

MGK'dan parlak fikir

21 Haziran 1998
İnternet Üst Kurulu'nun geçtiğimiz çarşamba günü yapılan altıncı toplantısının gündem maddelerinden belki de en önemlisi, Milli Güvenlik Kurulu tarafından yapılan bir öneriydi.Türkiye için stratejik anlamda çok büyük bir anlam taşıyan önerinin tartışılıp, karara bağlanması temmuz ayında yapılacak olan bir sonraki toplantıya bırakıldı. Peki neydi, bu Türkiye için çok büyük önemi olan öneri? Lafı uzatmamın nedeni, aklınıza gelen düşünceleri tahmin ediyor olmam ve kıs kıs gülüp keyfini çıkartmam.Evet sıkı durun açıklıyorum. MGK, İnternet'in sansürlenmesi için kullanılabilecek yolların araştırılmasını istemedi. MGK, İnternet üzerindeki e-posta haberleşmesinin denetim altına alınmasına, gönderilen ve gelen mektupların okunmasına yönelik bir talepde de bulunmadı. MGK, İnternet Üst Kurulu'na ‘‘İnternet 98 Ödülü’’ düzenlenmesini önerdi.Hayır, şaka yapmıyorum. Dalga geçtiğimi filan da sanmayın. MGK'nın bu önerisinin, Türkiye için stratejik bir önemi olduğu konusunda, son derece ciddiyim. Biliyorum, MGK'nın böylesine bir öneride bulunmasını, kurulun ulusal güvenlikle ilgili amaçlarıyla bağdaştırmakta zorluk çekiyorsunuz. Ama peşin hükümlü olmayın, bırakın açıklayayım...İnternet Üst Kurulu'nun son toplantısına Radikal'den Serdar Kuzuloğlu'yla birlikte çat kapı damladık. Eksik olmasınlar, misafirperverlik gösterip, son derece sıcak karşıladılar. Aktüel'den Şahin Artan da bizimle birlikte gelecekti ama oğlunun hastalığı yüzünden, bu sıcak karşılamadan mahrum kaldı.Toplantının büyük bir bölümü Üst Kurul'un basına açılıp açılmamasının tartışmasıyla geçti. Gerçi bu konuda söz alan üyelerin büyük bir çoğunluğu, toplantıların basına açılması konusunda olumlu görüş belirtmelerine rağmen, bir karar alınamadı ama kimse de bizi kapı dışına postalamadı.Şeffaflaşma tartışmalarının ardından Türk Kütüphaneciler Derneği'nin üyelik başvurusu tartışıldı, eylül ayı başında İstanbul'da tüm İnternet kullanıcılarına açık, geniş kapsamlı bir forum düzenlenmesine karar verildi ve e-ticaret konusunda Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın açıklamaları dinlendi. Ancak demin de söylediğim gibi toplantının yıldızı bence MGK'nın önerisiydi.Gerçi MGK temsilcisi toplantıda vekaleten temsil edildiğinden ‘‘İnternet 98 Ödülü ya da Ödülleri’’ hakkında fazla bir açıklama yapılmadı ve konunun tartışılması bir sonraki toplantıya bırakıldı. Ama eğer tahminim doğruysa, MGK'nın bu önerisi Türkiye için gerçekten çok olumlu gelişmelere neden olabilecek bir öneri. Konulacak İnternet ödülünün, İnternet içeriğinin zenginleşterilmesini teşvik edici etkisi değil sözünü ettiğim. Tahminlerim yanlış çıkmazsa MGK, bu ödülün ‘‘Türkiye'nin tanıtılmasına en çok katkıda bulunan’’ siteye verilmesini isteyecek. Ya da ödül değil de ödüllerin verilmesi kararlaştırılacak olursa, bu ödüllerden en önemlisi böylesine bir kıstasa göre değerlendirilecek.Ve böyle bir ödül verilmesi, İnternet üzerinden Türkiye aleyhine yürütülen propagandalara karşı en iyi, en etkin mücadele yolu olan karşı propaganda çalışmalarını teşvik etme açısından büyük bir önem taşıyor. Türkiye'nin dünyaya entegre olabilmesi, şekillenmekte olan enformasyon toplumları haritasında iyi bir yer edinebilmesi için İnternet kullanımını yaygınlaştırması şart. İnternet'in yaygınlaşmasıyla birlikte oluşacak açıklık ortamında, Türkiye aleyhinde yapılan propagandalarla başa çıkmanın tek yolu ise yine İnternet'in sunduğu avantajları en iyi şekilde kullanmaktan geçiyor.İşte bu yüzden MGK'nın ‘‘İnternet 98 Ödülü’’ önerisi, Türkiye için çok önemli. Umarım tahminlerim doğru çıkar ve MGK önerisi önümüzdeki toplantıda kurul üyelerince benimsenir.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku