Danışman firma Accenture'un teknoloji uzmanlarına göre günlük yaşamda kullandığımız pekçok eşya on yıl içinde akıllanacak. Eşyaların içindeki mikroişlemciler birbirleriyle ve şirketlerle haberleşebilecekler.
Üzerine biri oturduğunda anlayan bir koltuk düşünün. Bu koltuk şirketinizin toplantı odasında duruyor olsun. Ama sizin olmasın. Yani satın almamış olun. Şirketinize başka bir şirket tarafından yerleştirilmiş olsun. Bu koltuk üzerine biri oturduğunda, İnternet aracılığıyla kendisini buraya yerleştiren şirketin ana bilgisayarıyla temas kursa ve üzerinde kaç dakika boyunca oturulduğunu kayıtlara geçirse. Hadi oldu olacak, üzerine oturan kişinin kilosunu da ölçse ve sahibinin bilgisayarına bu bilgiyi de gönderse. Bilgisayar da ağırlık çarpı oturma süresi çarpı kullanma ücreti ile eriştiği sonucu faturanıza eklese. Sonra ay sonunda bir fatura alsanız ve ofisinizdeki eşyalar için kullandığınız kadar bir kira ödeseniz...
Ya da kendi kendini yöneten bir toplantı odanız olsa. Her toplantının ardından kendi temizliğini kendisi yapsa. Temizlik robotlarına emir verip çöp kutularını boşalttırsa. Bakım personelinin çalışma saatlerini ve tempolarını denetlese. Toplantı takvimini tutsa ve toplantılardan hemen önce mevsimine göre ısıtma ya da soğutmaya geçse. Ve siz tüm bu işler için sürekli personel çalıştırmak yerine akıllı toplantı odaları servisi veren bir şirkete sözleşme karşılığı ücret ödeseniz.
Hatta küçük kızınıza bir taş bebek alsanız. Bu taş bebeğin elektronik bir cüzdanı olsa. Bu e.cüzdana kendi uygun gördüğünüz miktarda bir para yükleseniz. Taş bebek, kızınızın beğendiği elbise ve aksesuarları kendi kendine sipariş edebilse.
Bunların hiçbiri hayal değil. Günümüz teknolojileriyle gerçekleştirilebilecek şeyler. Önemli olan mevcut teknolojileri kullanacak yeni iş modellerinin hayata geçirilmesi. Ünlü teknoloji ve yönetim danışmanlığı şirketi Accenture geleceğin gözde iş modellerinden birinin u.ticaret (ulu ticaret-ubiquitous commerce) olacağını söylüyor. Accenture uzmanlarına göre fiziksel dünya ve konvansiyonel ticaret kendini İnternet ve mobil iletişime adapte etmek zorunda. Fazla uzun olmasa da zaman alacak bu süreç boyunca yeni teknolojileri en iyi şekilde kullanan eşyalar ve bu eşyaları en iyi şekilde kullanan iş modelleri gelişecek.
Accenture Türkiye uzmanlarından Kaan Aydulun, Türkiye'de danışmanlık verdikleri şirketleri ''u dalgası'' adını verdikleri bu sürece hazırladıklarını söylüyor. Digiturk ve Aycell'in u.iş modeline uygun çeşitli servis ve ürünler geliştirdiklerini aktaran Aydulun, yeni iş modelini işten eşyaya (B2O, business to object) bir model olarak tanımlıyor.
http://www.accenture.com
Mikroskobik kahramanlar
Bilgisayarınızın içinde küçük yaratıkların saklanıyor olabileceğini düşündünüz mü hiç? Birileri düşünmüş, bu yaratıkları bulmuş, üstelik fotoğraflarını da çekmiş. Bilgisayarların içinde saklı bu sevimli yaratıklar, muzip mühendislerin marifeti. Karmaşık işlemcileri tasarlamak yetmemiş, bir de bu işlemcilerin üzerine mikroskobik çizgi kahramanlar işlemişler. Fotomikrograf ismi verilen mikroskoplu fotoğrafçılık eserleriyle ilgili İnternet sitesinin ''Silicon Zoo'' isimli bölümünde sergilenen örnekler, elektronik çip tasarımcılarının yaratıcılıklarını kanıtlıyor. Sitenin mikroskobik bira fotoğrafları bölümünde Efes Pilsen ve Tuborg'un da sergilendiğini bir not olarak ekleyeyim.
http://micro.magnet.fsu.edu/
http://micro.magnet.fsu.edu/ creatures/
http://micro.magnet.fsu.edu/ beershots/
İnternet’in düğmesi: Kafası basmayan basar
Şahin kılıklı kargalar aşka, kalemşör kılıklı silahşorlar gaza mı geldi nedir İnternet birden medyanın şamar oğlanı oluverdi. İsterik satanist avı ve sözde e.posta hırsızlığı ile gazetelerin birinci sayfalarına hatta manşetlere taşınan İnternet, onca olumlu özelliğiyle yakalayamadığı popülariteyi üzerine sıvanan cahilce yakıştırmalarla yakalamış oldu.
Manşetlere ve köşelere, devasız bir cehaletle taşınan bu iki konudan sözde e.posta hırsızlığına açıklık getirelim ilk olarak. İngilizceyi yarım yamalak biliyor olmanın kompleksi, buna rağmen ''Bak İngilizce de biliyorum'' havası atma züppeliğiyle e.posta değil ''e-mail'' diye yazmalarını bir yana bıraksak bile (ne yazık ki bu kötü kullanım, İngilizce ve Türkçesi iyi yazarlara da bulaşmaya başladı), haber ve yorumlardan fışkıran bilgisizliği görmemezlikten gelmek mümkün değildi.
Yayınlanan haberlerin ve yorumların tümü, Avrupa Birliği Ankara Temsilcisi Karen Fogg'un e.posta mesajlarının şu ya da bu şekilde çalınmış olmasına dayandırılıyordu. Haber ve yorumlarda ileri sürülen çalma yöntemleri zaman içinde evrim geçirdi. Önce e.posta mesajlarının resmi kaynaklarca istihbarat amaçlı okunduğu ve Doğu Perinçek'e sızdırıldığı iddia edildi. Ardından e.posta hırsızlığının basit bir haklayıcı eylemi olduğu, Fogg'un yazışmalarının e.posta kutusunun haklanmasıyla deşifre olduğu iddiaları gündeme geldi. Ve nihayet mesajların, Fogg'un bilgisayarına sızdırılan bir Truva Atı yazılımı aracılığıyla çalınmış olabileceği de yazıldı. Ancak gündeme gelen bu iddiaların hepsinin ortak özelliği mesajların ille de çalınmış olduğu varsayımına dayanıyor olmalarıydı.
Konuyla ilgili en güzel, en bilgilendirici yazıyı yazan Muharrem Sarıkaya'nın yazısında bile çalınma dışında farklı bir olasılıktan bahsedilmiyordu. Ancak oldukça güçlü olasılıklardan biri, Sarıkaya'nın danıştığı uzmanların aklına gelmemişti. (Reklamlardan sonra devam edecek)
Bir reklam
Gündem bir kez daha el vermedi ve İnternet reklamcılığı yazı dizimiz bir sonraki haftaya sarktı. Konuyla ilgilenenlerin elini yine de boş bırakmayalım.
2001'in en büyük üç İnternet reklam ajansı ve 2001 gelirleri şöyle sıralanıyor; 1. Euro RSCG Worldwide Interaction, 230 milyon dolar, 2. Grey Digital Marketing, 211 milyon dolar, 3. OgilvyInteractive, 170 milyon dolar.
(Yazının devamı) Fogg'un mesajlarının, bilgisayarına bulaşan bir virüsün marifetiyle adres defterindeki e.posta adreslerine kendiliğinden dağıtılmış olma olasılığıydı bu. Yani mesajlarının etrafa dağılmasının tek sorumlusu Karen Fogg'dan başkası olmayabilirdi.
İnternet solucanı olarak adlandırılan bu tür virüsler son yıllarda oldukça çoğaldı ve bilgisayara bulaşmaları için e.posta mesajına ek olarak iliştirilen bir dosyanın, hatta kimi yeni virüs türlerinde mesajın kendisinin açılması yeterli oluyor. Virüslü mesajı alan kullanıcının, mesaj ekindeki dosyayı tıklamasıyla bilgisayara sızan virüs, bilgisayardaki dosyaları kullanıcının haberi olmaksızın, adres defterindeki kayıtlara göndermeye başlıyor.
Fogg'un e.posta yazışmalarının bu tip bir virüsün marifetiyle etrafa yayılmış olması pekala mümkün. Fogg'un adres defterindeki kişilere dağılan mesajların hangi yolları, hangi kişi ve kuruluşları aşarak Doğu Perinçek'e ulaştığı ise ayrı ve tali bir tartışma konusu. Eğer mesajlar Fogg'un kontrolünden bu yolla çıktıysa AB tarafından yapılan suçlama ve verilen notalar saçmalıktan başka bir anlam taşımıyor. Türk resmi makamlarına yöneltilen suçlamaların anlam taşıyabilmesi için suçlamaları yöneltenlerin öncelikle bu mesajların Karen Fogg'un hatası yüzünden etrafa dağılmadığını ispatlaması gerekir.
Ekstra not: Hürriyet'in haberiyle gündeme gelen, Fogg'un bilgisayarına, dışarıdan yetkisiz erişim için arka kapı açmaya yarayan bir Truva Atı yazılımı yerleştirilmiş olması da güçlü bir olasılık. Ancak Truva Atı yazılımlarının bilgisayara e.posta yoluyla, yine kullanım hatalarından yararlanarak sızabileceği de unutulmamalı.
Dar not: Yine yerimiz kalmadı, ikinci İnternet geyiğini haftaya, İnternet reklamcılığını ise ondan sonraya bırakmak zorunda kaldık.