6 Ocak 2002
Okuyacağı yazarı, eklerde kendisi için yazılan <B>yıllık yazıları</B>na bakarak değil, yazdıklarındaki tutarlılığa bakarak seçenlerdenseniz 2002'yle ilgili tahminlerimi merakla beklediğinizden eminim. Yok bundan önceki tahminlerimi okuma fırsatı bulamayıp, tahminlerimdeki tutma yüzdesini kaçıranlardansanız, www.hurriyetim.com.tr arşivinden, en azından 'Bilimsel '97 falı', 'Türk İslamı modeli' ve 'Döve döve sevecekler' yazılarımı okumanızı tavsiye ederim.
Ve lafı fazla gevelemeden, gelelim 2002 yılı tahminlerimize...
Mobilleşme dalgasının bilişim sektöründeki etkileri doruğa çıkacak. Cep bilgisayarı ve cep telefonunu tek bir cihaz üzerinde birleştiren ürünler yılın gözdesi olacak. GPRS yaygınlaşacak, Mavidiş'in (Bluetooth) havası iyice sönecek. İnternet reklam pazarı yine güdük kalacak, cep telefonlarına gelecek reklam içerikli, istenmeyen mesajlar insanları hafiften sıkmaya başlayacak. Portatif MP3çalarlar şekilden şekle, renkten renge girecek. Saat, cep telefonu, kemer tokası biçiminde MP3çalarlarımız olacak. Cep telefonlarının ekranları büyüyecek, renklenmeye başlayacak. Lindows isimli hem Linux hem de Windows'da çalışan yeni uygulama platformu görücüye çıkacak. Türk şirketleri yeni ekonomiye geçişte yine sınıfta kalacak, pek çok şirket amatör siteleriyle idare etmeye devam edecek. Yeni bir virüs Türkiye'deki bilgisayarları fena vuracak. 2002 yılı bir taraftar kavgası faciasına sahne olacak. Çıkacak olayın büyüklüğü değişebilir tabii ki, ancak uzunca bir süre gündeme oturacak kadar büyük olacak. Önümüzdeki yıl Galatasaray'ın çöküş yılı olacak. Gelmiş geçmiş en kötü Galatasaray yönetiminin yanlış icraatları, takımın hem Türkiye'de hem de Avrupa'da sapır sapır dökülmesine yol açacak. ''Döve döve sevecekler'' yazımda, çok önceden söylediğim gibi Batı dünyası için Türkiye'nin önemi artmaya devam edecek. Bu sayede krizden çıkış hızımız artacak. Başta tekstil ve ihracata yönelik dayanıklı eşya sektöründe olmak üzere istihdam artacak, 2001'i işsiz geçirenlerden bazıları 2002'de yeni işlerine kavuşacak.
Finans sektörü orijinli nitelikli işsizler yeni ekonomiye yönelecekler. Finans konularını ve iş dünyasını yakından tanıyan iş gücünün, teknik altyapısı güçlü iş gücüyle yapacağı güçbirliği sonucunda geleceğin güçlü şirketlerinin temelleri atılacak. Bu öngörüme özellikle dikkatinizi çekerim. Göreceksiniz 2003'ten itibaren iş dünyasındaki taşları yerinden oynatmaya başlayacak yeni dev şirketler, temelleri 2002'de atılan bu tip şirketler arasından çıkacak. Türk teknoloji şirketlerinin borsa değerleri, IMKB ortalamasından farklı bir seyir izlemeyecek. NASDAQ yatay bir seyir izleyecek, Cisco hisseleri kazandıracak. Dünya ekonomisine yönelik en büyük tehdit Arjantin'den ya da Irak'tan değil, bir ihtimal Japonya'dan gelecek. Türkiye'de büro açan yabancı kökenli bilişim şirketleri küçülmeye devam edecek. Bu şirketlerin başına, tüm dünyadaki küçülmeden nasibini alarak mevkilerinden olan yabancı yöneticiler atanmaya başlayacak. İnternet erişim sağlayıcı şirketlerde yeni birleşmeler yaşanacak. Bilişim hukuku TBMM gündemine gelecek. Kötü hazırlanan bir yasa tasarısı tartışmalara yol açacak.
Mayıs ya da Haziran ayında kanserle ilgili önemli bir buluş açıklanacak. Bu yeni buluşla birlikte kanserin birkaç türü daha korkulur bir hastalık olmaktan çıkacak. Yeni kanser ilacı sağlıklı hücrelere dokunmadan, yalnızca kanserli hücrelere saldırma prensibini kullanacak.
Yüz milyonlarca insanın ortak derdi, kemik erimesi hastalığı 'oteoporosis'e karşı geliştirilen Teriparatide (Forteo) isimli ilaç, piyasaya çıkma iznini alacak. Kemik erimesini durdurduğu gibi yeni kemik oluşumuna da yardımcı olan ilaç milyonların umudu olacak.
yurtsan@hurriyet.com.tr
2001 yazılarının karnesi
Türk İslamı modeli
- ABD ekonomisi küreselleşme yolunda geri dönülmez bir noktaya gelmiş durumda. Küreselleşmeden vazgeçmesi artık mümkün değil. Ve bu küreselleşme, küreselleşme karşıtlarının sık sık iddia ettiği gibi geçmiş yüzyılların emperyalist politikalarından medet uman bir ideoloji değil. Aksine tüm dünyayı gelişkin, alım gücü yüksek büyük bir pazar haline getirmeyi amaçlayan bir ideoloji.
- ABD'nin, dünyanın bazı bölümlerini orta ve uzun vadede dışlaması olası değil. ABD'nin çıkarları, dünyada yaşayan tüm insanları kendi vatandaşı gibi görmeye bağımlı. Bu yüzden İslam dünyasını, batı değerleriyle uyum içinde bir kültür olarak kucaklamak zorunda. Batı değerleriyle İslam değerlerinin kucaklaşmasının en iyi örneği ise, bazı teklemelerine rağmen Türkiye modeli.
- Türkiye modelinin moda olması ve geliştirilmesi kaçınılmaz bir trend olarak karşımıza çıkacak.
Döve döve sevecekler
- Bugünkü manzara, Türk İslam modelinin önünün zorla açılacağı, özenilir bir model olabilmesi için Türkiye'nin güçlü bir şekilde ayakta tutulacağıdır.
- Türkiye bu kez Kuzeybatı'nın Yeşildoğu karşısındaki tek ve alternatifi olmayan son kozu.
- Yeni bir dünya düzenine doğru yola çıktığımız şu günlerde, bir süre daha sıkıntı çekmeye mahkumuz. Ama hiç kuşkunuz olmasın, orta ve uzun vadede zorla düze, hatta tepeye çıkartılacağız.
- Dijital not: Kriz şokundan kurtulur kurtulmaz, döve döve yaptıracakları iyiliklerden biri de, telekomünikasyon altyapımızı kendi standartlarına getirtmek olacak. O kaymak gibi bilgi otoyollarında bugünkü pespaye içeriğimizin yol aldığını düşünmek bile istemiyorum.
Gerçekleşme puanı: 10+
Etkileme puanı: ? -
Tüm bu gelişmeler biz istesek de istemesek de olacak. Bu yüzden herhangi bir etkimiz olamaz. Dedik ya döve döve sevecekler.
Türk İnterneti’nin intiharı
- Türkiye'de bugün, daha bırakın özel ilgi alanlarına hitap eden, uzmanlaşmış ana kapıları, genel ilgi alanlarına hitap eden doğru düzgün bir yatay ana kapı bile pazarı kapatamamışken kendi başarısızlığının suçunu ABD'deki trende bağlamak, alemi sersem saymaktan oluyor.
Gerçekleşme puanı: 10 -
Trend aynen devam ediyor, ancak hükümetin başarılı krizden çıkma politikasının temel ayağı olan ''paradan fahiş kazanca son'' önlemi yeni yatırımlar için umut veriyor.
Etkileme puanı. 4 -
Türkçe içeriğe yeni yatırım yapanlar çıkmadı. Ancak hurriyetim.com.tr, ekolay.net, turk.net, veezy.com, deppo.com, ailem.com gibi vizyonerler krize rağmen dayanma yolunu seçtiler.
Şişmanlık geni bulundu
- Harvard Tıp Okulu ve ilaç şirketi Pfizer'daki bağımsız bilimsel araştırma grupları yağ hücrelerinin oluşumundan sorumlu önemli bir gen keşfettiler.
- Yağ hücrelerinin oluşumundan PPARgamma'nın sorumlu olduğunun keşfedilmesi, moleküler bir hedefin bulunmuş olması anlamına geldiğinden şişmanlığa karşı ilaç geliştirilmesini olanaklı kılacak.
Etkileme puanı: 10 - Haber köşemizde yayınlandıktan sonra 31 Aralık, 1 Ocak ve 2 Ocak'ta pekçok yabancı gazeteye de haber olunca, Hürriyet ana gazeteye girmeyi de başardı.
Yeni ekenomi tıkırında
- Sayın Derviş'in geçtiğimiz cumartesi günü açıkladığı sosyo-ekonomik program, yalnızca günü kurtarmaya değil geleceğe yönelik çözümler ve hedefler sunmasıyla, olgunlaşma yolunda önemli bir demokrasi adımı olarak tarihe geçecek.
- Türkiye'yi içinde bulunduğu siyasi krizden acilen çıkartmaya ek olarak, geleceğin yeni dünyasında başarılı ve güçlü kılacak bir programda bizce şunların da yer alması gerekiyordu:
- İnternet'in gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni ekonomi kavramının programa girmesi şart. Şu andaki program tamamen konvansiyonel ekonominin dinamiklerini gözönüne alıyor. Yeni sosyo-ekonomik programın temel savı olan geleceğe dönük yeniden yapılanma, ancak yeni ekonominin dinamikleri dikkate alındığında anlam kazanır.
Gerçekleşme puanı: 7 -
Derviş'in programının daha kısa sürede başarılı olacağı konusundaki iyimserliğimiz nedeniyle 3 puanımızı kırdık.
Etkileme puanı: 4 -
Yeni ekonomi, hükümetin politikasına girmeyi başaramadı.
Türkiye Türkiye Cim Gap Com
- Krizi aşmak yetmiyor, İnternet'le birlikte yeniden çizilmeye başlanan dünya güçler haritasında iyi bir yüzölçümü kazanabilmemiz için günü kurtarmak yetmiyor. Tüm enerjimizi kısa dönemli hedeflere harcarsak, defansı unutan, şuursuzca saldıran bir takımın her an yiyeceği kontratak golüne kurban gitmemiz kaçınılmaz.
- Daha on yıl önce dünya standartlarının üzerini yakalayan telekomünikasyon altyapımız yerlerde sürünüyor. Hükümetler .com ekonomisine yönelik altyapı yatırımlarını yıllardır unutmuş durumda. Hiç bitmeyecek bu maçı galip durumda sürdürmenin yolu yarını unutmamaktan geçiyor.
Gerçekleşme puanı: 10
Etkileme puanı: 0 -
2001 yılında yeni ekonomiye yönelik altyapıya çivi çakılmadı.
Bütün camilere İnternet bağlantısı
- Diyanet İşleri'nce başlatılan ezanın tek merkezden okunması projesi...
- İnsanları canlı okunan bir ezandan mahrum bırakmayacak, üstelik birçok katma değer sağlayacak bir çözüm yolu daha var. O da tüm camileri İnternet'e bağlamak ve ezanı ''voice over IP'' yoluyla dijital olarak yayınlamak.
- Bir kere yayın dijital olacağı için ses kalitesi çok muhteşem olacaktır. İkincisi bu kalitede sesi, kesintisiz olarak taşıyacak bir bilgi ağı altyapısının bantgenişliği, camilerin yanıbaşına kurulacak bilgisayar odalarının, ezan okunmadığı sıralarda halkın İnternet erişimi ihtiyacını karşılama amacıyla kullanılabilmesine de yetecektir. Kısacası camilerimiz İnternet erişiminin Türkiye'nin her köşesine, herkesin ayağına gitmesini sağlayacaktır.
Etkileme puanı: 9 - Vestelnet'in kardeş şirketi Dexar bu projeyi hayata geçirmek üzere, Diyanet'le ciddi toplantılar yapmaya başladı. Sonuç şimdilik belirsiz.
Sahibinden İnternet
- Türk Telekom'un başlattığı yeni İnternet aboneliği kampanyasının sloganı aynen bu: ''Sahibinden İnternet''...
- Fazla söze hacet yok. Türk Telekom'un yaptığı fahiş zamların altında yatan zihniyet, TT'nin yeni kampanya sloganıyla açıkça dışa vuruluyor: ''Sahibinden İnternet''...
- Umarız Ulaştırma Bakanlığı ve Rekabet Kurulu bu komediye bir son verir de, İnternet'in sahibiyle rekabet edebilmek için İSS'ler çok yakında ''Doktordan İnternet'', ''Bayandan İnternet'', ''Garaj İnternet'i'', ''Hasarsız İnternet'', ''Çok Temiz İnternet'' gibi reklam kampanyaları üretmek zorunda kalmazlar.
Gerçekleşme puanı: 9
Etkileme puanı: 7 -
Ulaştırma Bakanlığı'ndan tıs çıkmadı ancak Rekabet Kurulu, Türk Telekom'un uygulamasının haksız rekabet olduğuna karar verdi. Türk Telekom ise Rekabet Kurulu'nun kararlarını iplemedi.
Yazının Devamını Oku 30 Aralık 2001
Daha geçen hafta 'enformasyon ekonomisi' kavramını kavramaktan uzak bir kısım iş adamı ve üst düzey yöneticiyle, podyumlarda sıkça salınmaya başlayan kuru gurulardan şikayet etmiştik ki, ikinci darbeyi devletten yedik ve 'enformasyon ekonomisi' gibi <B>'enformasyon toplumu'</B>nu da kavramaktan uzak olduğumuzu anlayıverdik. Superonline'ın içerik ortağı nethaber.com'un haberine göre İdea Politika dergisinin İnternet sitesi, Şişli Asliye Mahkemesi'nce kapatılmıştı. Daha doğrusu kapatılmaya çalışılmış ancak derginin sitesi Fransa'daki bilgisayarlarda barındırıldığı için kapatılamamış, nethaber.com'a göre siteye girişlerin teknik (!!?) olarak engellenmesiyle yetinilmişti.
Şişli Asliye Mahkemesi'nin kararını eleştirmek gibi bir niyetim yok. Mahkeme İnternet suçlarını düzenleyen yasalar olmadığı için, haklı olarak mevcut yasaları yorumlama yoluna sapmış. Kabahat aradan bunca zaman geçmesine rağmen yasal boşlukları doldurma yönünde hiçbir çaba göstermeyen yasama organında, yani Meclis'te.
Gerçi İnternet'le ilgili bir yasal düzenleme yapılmış olsaydı, ne kadar bilinçli bir şekilde yapılırdı ondan da şüpheliyim. Ancak Avrupa Birliği ile uyum yasalarının hızla hazırlanmaya ve çıkartılmaya başlandığı şu günlerde 'enformasyon topluluğu' uyum yasalarının da fırsat bu fırsattır denilerek çıkartılmasında yarar var. Tabii 'enformasyon topluluğu'nun anlamının doğru bir şekilde kavranması şartıyla.
Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki 'Enformasyon toplumu'nda bilgiye erişimin engellenmesi ya da kısıtlanması mümkün değil. Dolayısıyla sansür, kapatma, yayın durdurma gibi 'enformasyon toplumu' öncesi kötü alışkanlıklarından kesinlikle vazgeçilmesi lazım.
'Enformasyon toplumu'nda sansür uygulayamazsınız. 'Enformasyon ekonomisi'nde gümrük duvarlarını anlamsız kılan teknolojik olanaklar, 'enformasyon toplumu'nda da coğrafi sınırları anlamsız kılar. Bir başka deyişle dünyanın herhangi bir yerindeki, herhangi bir bilgisayardan erişilebilen enformasyonu, yerel yasalarla erişilemez kılmak OLANAKSIZDIR.
Çin gibi ülkenin tüm yurtdışı İnternet çıkışlarına adres bloklaması yapan filtreler koysanız bile, bilgiye erişimi engellemeniz mümkün değildir. İnternet üzerindeki sayıları hızla artan ara istasyonlarla adres bloklamalarını devre dışı bırakmak çok kolaydır.
Çin'de uygulanmaya çalışılan sansüre tepki olarak özgür dünya vatandaşlarınca geliştirilen 'anonim sörf siteleri', tıpkı bir ara istasyon gibi çalışır. Yani adres bloklamasıyla girişinizin engellenmeye çalışıldığı bir siteye, bu siteler üzerinden kolayca bağlanabilirsiniz. Bu siteler adres bloklanması yöntemiyle sansürlenmeye çalışılan siteye bağlanıp, buradan aldığı bilgileri sizin bilgisayarınıza aktararak çalışır.
''Madem öyle, bu anonim sörf sitelerini de sansürleriz'', diyecek şaşkınlara kötü bir haberim daha var. Elektronik Kişisel Haklar Enformasyon Merkezi, Elektronik Sınırlar Vakfı, Demokrasi ve Teknoloji Merkezi, Amerika'nın Sesi gibi kuruluşlarca geliştirilen çeşitli yazılımlar, IP adresi bloklamasına karşı dünya üzerindeki sayısız bilgisayarı anonim olarak kullanarak sansürü sonsuza kadar mezara gömmeye hazırlanıyor.
Dolayısıyla arzu edilmeyen propagandayla başa çıkmak isteyen derin devletlere, daha iyi karşı propaganda yapmaktan başka bir yol kalmıyor.
yurtsan@hurriyet.com.tr
İlgili adresler: www.epic.org/privacy/tools.html, www.anonymizer.com, www.safeweb.com, www.eff.org, www.cdt.org, www.triangleboy.com, web.archive.com
FBI’dan Windows XP uyarısı
Microsoft tarafından en güvenli işletim sistemi olarak tanıtılan ancak daha piyasaya çıktığının ikinci gününde tamirat gerektiren Windows XP'deki son güvenlik açığı FBI bile harekete geçirdi.
Amerikan ulusal güvenlik teşkilatı FBI'a bağlı Ulusal Altyapı Güvenlik Merkezi (National Infrastructure Protection Center), Microsoft windows XP kullanıcılarını bilgisayarlarındaki bilgilerin güvenliği için uyardı. Bugüne kadar bilgisayar güvenlik uyarılarını özel sektör kuruluşlarına bırakan ve karışmayan FBI, bu geleneğini Winodws XP'deki güvenlik açığı için bozarak, bilgisayarlarına sızılmasını istemeyen kullanıcıları XP'nin bir özelliğini kullanmamaları konusunda uyardı.
Microsoft'un bundan önceki işletim sistemi lansmanlarında da pek çok güvenlik açığı ve program hatasını sonradan düzletme siciline aldırmadan Windows XP'ye alelacele terfi eden kullanıcıların güvenlik açığını kapatmak için Microsoft sitesinden gerekli yamayı yüklemeleri ve işletim sisteminin yeni özelliklerinden biri olan ''Universal Plug and Play''i kullanıma kapatmaları gerekiyor. Ancak güvenlik uzmanları, Microsoft'un yeni işletim sisteminin hatalarını düzeltmek için sürekli yama yüklemenin de tehlikeleri olduğunu söylüyorlar. Bilişim profesyonellerinin önde gelen haber ve yorum kaynağı TechRepublic sitesinin yazarı John McCormick, piyasaya çıktığının ertesi günü 20 MB'lık yama tamiratı gerektiren Windows XP kullanıcılarını, yeni işletim sisteminin özelliklerinden biri olan 'otomatik güncelleme' aracını kullanmamaları için uyarmıştı. Otomatik güncellemenin özellikle kurumsal kullanıcılar için veri güvenliği, sistem kararlılığı ve kullanılabilirliği açısından önemli riskler içerdiğini belirten McCormick, kullanıcılara zahmetli olmasına rağmen güncellemeleri manüel olarak yapmalarını önerdi.
Gelmiş geçmiş en güvenilir, en kararlı, en sağlam Windows işletim sistemi olarak lanse edilen Windows XP'ye alelacele terfi eden kullanıcılar, daha ertesi gün önemli güvenlik açıklarıyla karşı karşıya kalmışlardı.
McCormick'in yorumuna göre Windows XP'deki otomatik güncelleme özelliği, daha önceki Windows versiyonlarında bulunan otomatik güncellemeye göre işletim sistemiyle çok daha bütünleşik bir yapıya sahip. Bu nedenle de güncellemenin manüel olarak yapılması daha zor. Ancak McCormick bu zorluğa rağmen otomatik güncellemeyi şu nedenlerle önermiyor:
Daha önce de örnekleri görüldüğü gibi yamanın kendisi de hatalı olabilir. Otomatik güncellemeyi kullanarak, yeterince test edilmemiş yamaları kullanıma sürme konusunda sabıkası kabarık olan Microsoft'un gönülsüz Beta testçisi olabilirsiniz.
Güncelleme yaması, diğer sistem araçlarıyla uyumsuzluk çıkartabilir. Bu yüzden bir açığı kapatayım derken, önemli sistem araçlarınızdan da olabilirsiniz.
Microsoft çalışanlarından biri, yama programına sisteminize sızılmasını sağlayacak bir arka kapı açan yazılım kodunu kazara ya da bilerek eklemiş olabilir.
http://www.techrepublic.com/authorbios/author_bio.jhtml?authorId=mco
Şişmanlık geni bulundu
Harvard Tıp Okulu ve ilaç şirketi Pfizer'daki bağımsız bilimsel araştırma grupları yağ hücrelerinin oluşumundan sorumlu önemli bir gen keşfettiler. Piyasaya 1 Ocak 2002'de çıkacak bilimsel makale dergisi Genes&Development'da yayınlanacak habere göre Harvard'dan Dr Bruce Spigelman ve Pfizer'dan Dr. Heidi Camp yağ hücrelerinin oluşumundan PPARgamma proteinini deşifre eden gen sorumlu.
Yağ hücrelerinin oluşumundan PPARgamma'nın sorumlu olduğunun keşfedilmesi, moleküler bir hedefin bulunmuş olması anlamına geldiğinden şişmanlığa karşı ilaç geliştirilmesini olanaklı kılacak. Şişmanlığa deva böylesine bir ilacın, Viagra'dan bile büyük bir pazarı olacağı düşünülürse ilacın geliştirilmesinin fazla uzun sürmeyeceği aşikar.
http://www.cshl.org
Akıllı evin öncü mimarı
Sizlerden gelen önerileri dikkate alarak, tamamen kendi subjektif değerlendirmelerimle seçtiğim Egzantrik Öncüler Kulübü listesine eklenmeye hak kazanan yeni üyeleri bu hafta, Türkiye'deki bilişim yayıncılığının öncüleri arasından seçtim. Beş yeni üye ve Haftanın Egzantrik Öncüsü şöyle: Mehmet Ali Altaca, Ruşen Yaykın, Ramazan Taşkın, Faruk Alpkaya, Tunç Akman.
Haftanın Egzantrik Öncüsü: Teknik adam olmasına karşılık, köşe yazarlığında da uzun soluklu başarılı bir çizgi yakaladı. Uzun yıllar BT-Haber dergisinde köşe yazarı olarak çalıştı. Bu dergideki işine (kendi ifadesine göre son yazısındaki fikirlerinin, derginin ticari çıkarlarına aykırı bulunması nedeniyle) son verildikten sonra yılmadı, deneyimini İnternet'e taşıdı. Bilişim Cumhuriyeti (www.bilisimcumhuriyeti.com) isimli siteyi kurdu. Bilişim haberleri ve yorumları ile ilgili bağımsız bir yayın olmayı amaçlayan site kısa zamanda sektörün ilgi odağı oldu ve ziyaretçi sayısını her geçen gün artırdı. Ve bence sitenin kurucusu Volkan Gazioğlu haftanın egzantrik öncüsü olmaya hakkıyla hak kazandı. Adaylarınızı ve aday gösterme gerekçenizi yurtsan@hurriyet.com.tr adresine bekliyorum.
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2001
İstanbul'u basan sözümona gurulardan gına geldi. Elini sallasan guruya çarpıyor. Tek özellikleri 'John', 'George', 'Smith' gibi havalı bir yabancı isme sahip olmak olan, ağzı da iki kelime laf yapan, bir de kıytırıktan bir kitap yazmış olanları özel şirketlerimizce, halkla ilişkiler faaliyetlerinin bir parçası olarak sahneye sürülüyor. Yerli olanlarında ise aranan tek şart medyatik ve kariyermatik olmaları. Bunlar da uyanık organizatörlerce, krizden aklı şaşmış yöneticilere astronomik dinleme ücretleriyle, guru niyetine pazarlanıyorlar.
GURUCULUK MODASI
Son birkaç yıl içinde Türkiye'ye getirilen guru bozuntuları saymakla bitmez ama kabak Türkiye'ye gelen son gurunun başında patlayacak ister istemez. Hemen söyleyeyim büyük bir holdingin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Stan Davis'in ne kitabını okudum, ne de seminerini izledim. Hani yani ''Salkım Hanım'ın Taneleri'' muhabbeti olmasın diye söylüyorum. Ama eleştirmeye yine de hakkım var. Türkiye'nin başına muslat olan guruculuk modasına.
Stan Davis'in fikirlerini, seminerini izleyip kamuoyuna aktaran gazetecilerin vasıtasıyla öğrendim. Yani eğer gazeteciler yanlış anlayıp, yanlış aktarmışsa beni bağlamaz. Ben yine de önlemimi alıp, mihenk olarak diline, algılama ve aktarma gücüne fazlasıyla güvendiğim Gila Benmayor'un yazısını aldım, onu da bilginize arz edeyim.
ABD'li gurumuza göre 1950'li yıllarda başlayan ve adı ancak 1970'lerde konulan 'enformasyon ekonomisi'nin tam yarı yolundaymışız. Bu ekonomi yerini yaklaşık 2020 yılında 'biyo-ekonomi'ye bırakacakmış.
''Yaratıcı ve Yenilikçi Buluşmalar'' toplantısında guru niyetine sahneye çıkartılan Stan Davis'in ekolünü anlamak için bu kadarı yeterli. Bu kadarı bile Davis'in, Türkiye'deki çoğunluk işadamından farklı olmadığını göstermeye yetiyor.
Farkındasınızdır, 'yeni ekonomi'ye 'tu kaka' demek artık çok moda. Teknoloji şirketlerinin ABD borsalarındaki hisse senedi değerlerinde çok büyük düşüşler yaşandı ya, 'yeni ekonomi'nin ne olduğuna kafaları bir türlü basmayan, ne olacak bizim eski şirketin hali diye geceleri kabuslar gören bir kısım kadayıf işadamımızla bir kısım kaşar üst düzey yöneticimiz birden rahatladı. Öyle ya, madem enformasyon şirketlerinin değeri düşüyordu, eski hesaplarına göre yeni ekonominin balonu da sönüyordu. Farkında olmadıkları nokta, bu hesaplarını eski ekonominin bir aracı olan asırlık borsaya dayandırıyor olmalarıydı.
'Yeni ekonomi' de denilen 'enformasyon ekonomisi'ne dudak bükenlerin anlayamadıkları nokta, değişmekte olan ekonomi tanımında yanlızca ''ürün''ün değil herşeyin temelden dönüşüme uğradığıydı.
Yeni ekonomiye 'enformasyon ekonomisi' denmesinin nedeni artık değerli olan ürünün enformasyon olması değil, hammadeden üretime, pazarlamadan dağıtıma kadar artık herşeyin enformasyon altyapısı üzerinde gerçekleşecek olmasıdır. Stan Davis'in 'biyo-ekonomi' tanımı da, ürün odaklı aynı yanılgının eseridir. Evet 'biyo-teknoloji' ürünlerinin yaklaşık olarak 2020 yılından itibaren piyasaya damgalarını vuracakları doğrudur. Ancak bu piyasanın işleyiş niteliğini değil içerik niteliğini etkileyecek bir değişimdir.
GEÇİŞ AŞAMASI
'Enformasyon ekonomisi' de bir son değil, 'bilgi toplumu'na geçiş aşamasıdır. Bu ekonomiyi, sanayi ekonomisinden ayıran en temel fark coğrafi bağımlılıkları ortadan kaldırmasındadır. Sanayi ekonomisinde üretim merkezinin (fabrika) ya hammaddeye (maden) ya dağıtım kanalına (liman) ya da pazara (şehir) yakın kurulması ekonomik bir gereklilikken, enformasyon ekonomisinde üretim merkezi (online yayın evi) ne hammaddeye (yazarın bilgisayarı), ne dağıtım kanalına (İnternet), ne de pazara (okurun bilgisayarı) yakın olmak zorunda değildir.
Evsahibi holdingin başkanın da söylediği gibi ancak yenilikçi ve yaratıcı şirketler fark atabilir. Tabii yenilikçi elemanlarının değerini bilen, yolunu açan yöneticilere sahiplerse...
yurtsan@hurriyet.com.tr
Konuyla ilgili adresler: www.sims.berkeley.edu/resources/infoecon, www.noie.gov.au, www.edevlet.net, www.iftf.org, www.si.umich.edu/prie/
Şoförsüz taksi
Otobüs duraklarında beklemeye, metro istasyonlarında yüzlerce basamak merdiven inip çıkmaya son. İngiltere'de geliştirilen ve çeşitli belediyelerce ciddi olarak üzerinde durulan sürücüsüz taksi projesi, taksi rahatlığını belediye otobüsü ücretine sağlamayı vaadediyor. Üstelik birkaç kişi binildiğinde çok daha ucuza ve çok daha kısa bekleme süreleriyle...
Bristol Üniversitesi'nce geliştirilen sürücüsüz taksilerin 2004'ten itibaren ilk olarak Cardiff'de kullanılması planlanıyor. ULTra (Urban Light Transport-Şehiriçi Hafif Ulaşım) ismi verilen otomatik taşımacılık sistemi tek raylı hat üzerinde çalışıyor. Trafik derdi olmayan ve binilen duraktan, inilecek durağa kadar hiç durmaksızın yol alan ULTra taksiler otobüs, otomobil ve metroya göre en az üç kat hızlı erişim sağlıyor.
Normal bir otomobil yolu şeridinin yarısından az yer kaplayan 1,5 metre genişliğindeki özel hattının döşenmesi hafif metro raylarına göre üç, otomobil yollarına göre on kat ucuz olan ULTra yolcu başına otobüs, otomobil ve metroya göre çok daha az enerji harcıyor ve elektrikle çalıştığı için hava kirliliğine yol açmıyor.
Azami dört yolcu taşımak üzere tasarlanan sürücüsüz taksiler saatte 40 km hız yapıyor ve 2 KW elektrik enerjisi harcıyor. Arızalara karşı uçak standartlarında üretilen sürücüsüz taksilerin tüm parçaları merkezi bilgisayarla sürekli gözleniyor ve yıpranan parçalar varsa arıza yapmadan önce tespit ediliyor.
Trafikten bunalan büyük şehirlerimizin aksine önceden tedbir almayı akıl edecek tüm şehirlerimizin belediyelerine duyurulur.
http://www.atsltd.co.uk
İnternet'te bir köy var uzakta
Kalkınma köyden başlar mı, başlamaz mı tartışmasına girenler, önce Kuyupınar Köyü'nün girişimci gençlerinin eseri İnternet sitesine bir göz atsalar iyi olur. Kuyupınarlı gençlerin eseri köy tanıtım sitesi, yukarıda tanıttığım profesyonel siteler kadar başarılı bir tasarıma sahip olmasa da, Türkiye'de faaliyet gösteren pek çok bilişim şirketinin amatörce sitelerinden çok daha iyi hazırlanmış. Sonuçta bir köy tanıtım sitesinden daha fazlasını beklemek de haksızlık olur.
http://kuyupinar.sayfasi.com
Uzaydaki disko topu
Üzerindeki 1.500 ayna dünyanın çeşitli ülkelerinden 40 bin öğrenci tarafından parlatılan 900 kilogramlık top, dünya çevresindeki yörüngesinde aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yüzlerce ülkeden izlenebiliyor. Diskoteklerdeki aynalı ışık toplarını andıran yüksek teknoloji eseri uydu güneş fırtınalarının Dünya'nın üst atmosferi üzerindeki etkilerini inceliyor.
Öğrencilerin bilim ve uzaya ilgisini artırmak için aynalarla kaplanan uydu, günbatımından hemen sonra ve gündoğumundan hemen önce çıplak gözle görülebiliyor. Starshine 3 isimli uydu önümüzdeki hafta Türkiye'den de izlenebilecek.
http://science.nasa.gov/
http://www.azinet.com/ starshine/
http://www.heavens-above.com/
http://liftoff.msfc.nasa.gov/realtime/Jpass/20/
Uzay topunun görüleceği gün ve saatler
İstanbul
Tarih Saat Yön
24 Aralık 18:30:59 K,KB
25 Aralık 17:55:32 K
25 Aralık 19:31:48 B,KB
26 Aralık 17:20:15 K
26 Aralık 18:55:33 KB
27 Aralık 18:19:29 KB
Ankara
24 Aralık 18:31:32 K,KB
25 Aralık 17:56:00 K
26 Aralık 17:20:35 K
26 Aralık 18:56:28 KB
27 Aralık 18:20:14 KB
28 Aralık 17:44:10 K,KB
İzmir
24 Aralık 18:31:40 K
25 Aralık 17:56:28 K
25 Aralık 19:31:54 KB
26 Aralık 17:21:53 K,KD
26 Aralık 18:55:49 KB
27 Aralık 18:19:54 K,KB
Şişme hoparlör
Bu hoparlörler sesi aşı açınca değil, iğne batırınca ya da sigara değdirince patlıyor. İngiliz şirketi Ellula Sounds tarafından geliştirilen dekoratif, şişme hoparlörler her tür müzik sistemi, bilgisayar, CD çalar ya da MP3 çalarla kullanılabiliyor. Şişirilebilir plastikten yapıldıkları için çok farklı modellerde ve renklerde kolayca üretilebilen hoparlörlerin teknolojik ilginçliği ise plastikle kaplı sıradan hoparlörler olmayıp, sesi bizzat şişme parçalarının üretmesi.
http://www.ellulasounds.co.uk/
Yazının Devamını Oku 16 Aralık 2001
Kendi halinde, aklı başında bir Atina muhabirini bile şovmen yapıp haber hokkabazına çeviren, seyircisinden reklamverenine kadar eğitimsiz toplum kesimleri, korkum odur ki gözlerini bu kez de İnternet'e diktiler. Evet ne diyorduk? Geçtiğimiz hafta, iliklerimize kadar işleyen saygısızlık huyumuzdan yola çıkmış, lafı Türkçe İnternet içeriğindeki banalleşme tehlikesine kadar getirmiştik.
Bu arada İnternet sektörümüzde geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişme de, muhabbetimizin konusuna cuk oturur bir salvo savurdu. İxir abonelerinin Superonline tarafından satın alınmasının, Türkçe içerikle olan alakasına maydanozu az sonra doğrayacağım. Ama gaza önce geçtiğimiz hafta kaldığımız yerden basalım.
Türk televizyonculuğundaki banalleşmenin nedenlerini herkes birbirine atıyor ama bu banalleşmenin varsa, tek ama tek bir sorumlusu var, o da reklam verenden başkası değil. Televizyonlar Hilal-i Ahmer Cemiyeti değil ve yayın yapabilmek için para kazanmak zorundalar. Tek gelir kaynakları ise reklam. Reklamın hangi program arasına verileceğine ise ne yayıncılar, ne reklamcılar, ne de reyting ve araştırma kuruluşları karar veriyor. Tek karar verici var, o da reklam veren. Ve yayınlardaki banalleşmeden en çok şikayet edenlerden biri olan reklam verenler de, hangi program arasına ne kadar reklam vereceğine, tek bir ölçüye, izlenme oranı ve izlenme payına bakarak karar veriyor.
Şimdi reklam ve erişilen kitle ilişkisinin, İnternet'te de aynı şekilde işlediğini düşünelim. Türk İnternet kullanıcılarının sayısının, pazarlama iletişimi açısından kritik kitle olarak kabul edilen 3 milyon kişiyi aştığı nokta, aynı zamanda elit kullanıcıların oranının giderek azınlıkta kalmaya başladığı nokta olacaktır. Bu noktadan itibaren, eğer reklamveren, konvansiyonel medyadaki reklam verme alışkanlığını sürdürürse, televizyon yayıncılığı tarihimizdekine benzer bir banalleşme sürecinin İnternet yayıncılığında da yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Aynı televizyonculuk tarihimizde olduğu gibi, içerik sağlayıcılar önceleri kaliteli Türkçe içeriğe öncelik verecekler, ancak zamanla banal içeriğin daha çok ziyaretçi çektiği görülecek ve reklam verenlerin bu banalliğe daha fazla reklam verdiği acı gerçeği ortaya çıkınca, Türkçe İnternet içeriğinin büyük bir bölümü hızla banalleşme yoluna sapacaktır. Bu acı gidişatın belirtileri şimdiden mevcuttur. Dedikodu haberciliğini, ucuz numaralarla birleştiren sözümona haber siteleri, kimi cahil kullanıcılarımızca bağımsız medyanın öncüsü sanılmaya başlanmıştır bile...
Gidişat pek umut verici gözükmese de, çıkmaz bir sokağa saptığımız da söylenemez şimdilik. Çare yine İnternet'in kendi içinde, kendine has özelliklerinde saklı. Herşeyden önce reklam veren İnternet'te, çok daha çeşitli ölçümleme seçeneklerine sahip. Yine İnternet sayesinde hedef kitlesine, çok daha isabetli erişme şansı var. Elektronik Müşteri İlişkileri Yönetimi teknolojilerindeki gelişmeler, kişisel reklamcılığı hayal olmaktan hızla çıkartıyor.
İşte İxir abonelerinin Superonline tarafından satın alınması haberinin, Türkçe içeriğin geleceğiyle ilgili bağlantısı tam bu noktada devreye giriyor. Türk İnternet yatırımcıları bugüne kadar varsa yoksa erişime yatırım yaptılar, İnternet erişimi sağladıkları abonelerin sayısını artırmaya çalıştılar.
Halbuki erişim abonesi sayısının tek başına değeri koca bir sıfırdır. Teknolojideki gelişmelere paralel olarak, çok yakın bir gelecekte artık kimse İnternet'e telefon üzerinden (bir başka deyişle günümüz İnternet Erişim Sağlayıcıları'nın üzerinden) bağlanmayacak. Ve stratejilerini kitleleri kendine çekmeye, kişisel bilgilerini verdirtecek kadar kaliteli içerik sunmaya, bu sayede reklamveren için çok değerli veritabanları yaratmaya yönlendirmeyen İnternet şirketleri, neredeyse bir gecede yok olacaklar.
İşte bu yüzden ne bir başka erişim sağlayıcının abonelerini satın almak, ne de artık içeriğe yatırım yapacağım diyerek kendi abonelerini satmak marifetten sayılmamalıdır.
yurtsan@hurriyet.com.tr
Krizin keyfini çıkartanlar
Genç girişimcilerin eseri iki Türk şirketi Turkticaret.net ve Mobilera, dünya standartlarını zorluyor
Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı kaynaklı bilişim şirketleri küçüledursun, genç Türk girişimciler kriz filan dinlemeden çok başarılı projelere imza atıyorlar. Ne Türkiye'deki, ne dünyadaki krizi dinleyen bu başarılı girişimcilerimiz krize rağmen büyümeye devam ediyorlar. Turkticaret.net ve Mobilera göğsümüzü kabartan başarılı genç şirketlerden yanlızca ikisi.
Turkticaret.net Murat Yanıklar ve Sait Tosun'un eseri. Murat Tosun İnternet'le ilgili bir şirket kurma fikrini üniversiteden mezun olur olmaz, o dönemde özel bir şirketin genel müdürlüğünü yapan Sait Tosun'a açmış. Yanıklar'ın genç vizyonu ve Tosun'un iş dünyası deneyimi BursaNet'i doğurmuş. Bu başarılı ortaklığın jön çocuğu Turkticaret.net ise 2000 yılının ocak ayında doğmuş. Kısa sürede 20 bin küçük ve orta ölçekli işletmeyi bünyesine katan Turkticaret.net, Türkiye'nin ilk İ6İ (İş altı iş, B2B) İnternet ana kapısı. Son aylarda Garanti Bankası ve Hewlett Packard'la yaptığı iş birlikleriyle de dikkat çeken Bursa kökenli şirketin sitesi, İnternet yayıncılığı ilkeleri açısından da çok başarılı bir izlenim bırakıyor. Kullanım kolaylığı açısından pekçok tanınmış yabancı İ6İ sitesini geride bırakan bilgi mimarisi, üye şirketlerin ticaretini kolaylaştırıcı sayısız araçla destekleniyor.
Mobilera ise beş genç Türk girişimcinin ortak eseri. Selçuk Kumbasar, Erhan Öztürk, Numan Akpınar, Arda Kertmelioğlu ve Ferda Kertmelioğlu daha önce ayrı ortaklıklarla sahip oldukları Caretta ve GPM firmalarının gücünü birleştirerek kurmuşlar Mobilera'yı. Henüz bir aylık bir şirket olan Mobilera'nın hedefi uzun soluklu. Dünya teknoloji pazarını büyük bir hızla önüne takmaya başlayan mobil bilişim fırtınasında söz sahibi bir şirket olmayı hedefleyen Mobilera, yanlızca bu sektöre odaklanan ilk ve tek Türk şirketi olma özelliği taşıyor. Kablosuz teknolojileri önce şirketlerin, ardından da bireylerin yaygın kullanımına sokmayı arzulayan genç şirket, geliştirdiği ürünleri Türk pazarının ardından dünya pazarlarına da sokmayı hedefliyor.
http://www.turkticaret.net
http://www.mobilera.net
Akıllı evin öncü mimarı
Sizlerden gelen önerileri dikkate alarak, tamamen kendi subjektif değerlendirmelerimle seçtiğim Egzantrik Öncüler Kulübü listesine eklenmeye hak kazanan beş yeni üye ve Haftanın Egzantrik Öncüsü şöyle:
Rauf Denktaş, Mimar Sinan, İshak Alaton, Üzeyir Garih, Orhan Veli Kanık.
Haftanın Egzantrik Öncüsü: 1981 yılında Türkiye'de böyle bir ihtiyaç var deyip, ilk bilgisayar fuarını açtığında Türkiye'deki bilgisaşyar şirketlerinin sayısı iki elin parmağını ancak geçiyordu. Odakule'nin altında, küçük bir banka şubesinde yapılan ilk Compex fuarına altı firma katıldı. Bugün Compex, son kullanıcıya yönelik bilişim fuarı denildiğinde ilk akla gelen fuar olarak 600'ü aşkın yerli ve yabancı firmayı ağırlıyor. Compex fuarlarıyla önemli bir trendi yakalayan egzantrik öncümüz, Şubat ayında başlayacak olan Compex fuarı için de yine süper bir trend yakaladı. Fuar alanına akıllı bir ev kuracak olan Rönesans Fuarcılık AŞ Başkanı H. İsmet Özel, bu girişimiyle Haftanın Egzantrik Öncüsü olmaya fazlasıyla hak kazandı. Adaylarınızı ve aday gösterme gerekçenizi yurtsan@hurriyet.com.tr adresine bekliyorum.
Cepte var 1000 şarkı
Taşınabilir kasetçalarların pabucunu dama atan mini MP3 çalarlar farklı biçim ve teknik özelliklere sahip modelleriyle podyuma çıkmaya devam ediyor. Kasetin hantal ve biçimsiz formuna esir olmadıkları için çok farklı tasarımlarla görücüye çıkan modeller, teknik özellikleriyle de birbirlerine fark atmaya çalışıyorlar. Apple'ın Türkiye'de de piyasaya sürülen yeni MP3 çaları iPod, 1000 şarkılık kapasitesi ve şık tasarımıyla öne çıkmaya çalışıyor. 185 gram hafifliğinde ve gömlek cebine sığacak küçüklükte olan Apple iPod, 10 saate kadar kesintisiz müzik dinleme olanağı sunuyor.
http://www.bilkom.com.tr/donanim/ipod/ipod.html
Sepette var 15000 yemek
Yemeksepeti.com Türk girişimcilerin eseri bir başka başarılı proje. Tod Francis'in ''Eğer müşteriniz köşebaşından alabildiği ürünü, sizin aracılığınızla üç gün sonra ve gönderim masrafını da ödeyerek alıyorsa, iş modeliniz hiçbir şeyi geliştirmiyor demektir'' sözünü kendine düstur edinen yemeksepeti.com yüzlerce restoranı kapınıza getiriyor. Şimdilik İstanbul, İzmir ve Ankaralılara hizmet veren siteden, istediğiniz restoranın mönüsünden seçim yapıp, sipariş verebiliyorsunuz. Ödemeyi kapıda yaptığınız sistemde, teslimat ücreti ödemediğiniz gibi, kimi restoranlardan İnternet'ten siparişe özel indirimler de alabiliyorsunuz. Mutlaka deneyin derim.
http://www.yemeksepeti.com
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2001
Deniz manzaralı eve paranız yetmiyorsa, <B>üç yol ağzı</B> manzaralı ev alın ya da kiralayın. Sonra da, canınız sıkıldıkça oturun pencerenin başına seyreyleyin her gün farklı bir ortaoyununu. Biz Türklerin alemi keriz yerine koyma huyunun en çok depreştiği yerlerden biridir üç yol ağızları. Bir kere ister üç yol ağzı olsun, ister dört yol, ister beş yol ağzı biz Türkler sola sapacaksak asla ve asla açıktan almaz, dar bir daire çizerek solumuzdaki yola ''Ya Allah'' bodoslama dalarız. Ve saptığımız yoldan gelmekte olan otomobille kafa kafaya gelir, köprüde inatlaşan iki keçi gibi yolun ortasında öylece kala kalırız. Karşı yoldan kendi halinde seyretmekte olan otomobil de gelip burnunu dayadı mı manzara tamam, üç yol ağzı da kimseye geçit vermez olur.
İşte bu gibi durumlarda, hele otomobillerden ikisinin inadın dozunu kaçırıp tokuşturduğu anlarda en büyük eğlence üç yol ağzına bakan evin pencerelerinden birinin ardında olmaktır.
Geçtiğimiz haftanın yağmur yağar, seller akar bir gününde Arap kızına özenmiş camdan üç yol ağzına bakar iken, herşeyi İnternet'le iliştirme illetine tutulan beynim, üç yol ağzında hergün tekrarlanan doğaçlama ortaoyununun aslında benim eğlenmem için özel olarak sahneye konan bir Truman Şov olduğu fantezisini bir kenara itip, İnternet gibi sıkıcı bir konuya dalıverdi.
Biz Türklerin uyanıklık sevdasıyla, İnternet kullanma adabı arasında ilişkiler kurmaya çalışan düşüncelerim derinleştikçe, başlangıçtaki endişe dolu beklentilerimin boş kuruntulardan ibaret olduğuna karar verip rahatladım.
''Yarabbim, sana şükürler olsun'', dedim, ''Sen ne büyüksün ki, balkabağını Nasreddin Hoca'nın başına düşmesin diye ağaçta yetiştirmediğin gibi biz Türkleri de İnternet teknolojilerine katkıda bulunacak bilgi ve beceriyle donatmamışsın''.
Bilenler bilir, bilmeyenler için basitleştirilmiş bir ifadeyle aktarayım; İnternet denilen bilgi otoyolu, üzerinde yol alan bilginin en kısa yoldan değil, en boş yoldan gideceği şekilde tasarlanmıştır. Örneğin ABD'deki bir siteden bilgi yüklemeye başladığınızda, bu bilgiler paketler halinde yola çıkar ve yolları üzerindeki kavşaklarda yer alan yön verici bilgisayarların kılavuzluğuyla en boş yolları seçerek bilgisayarınıza ulaşırlar.
Şimdi düşünsenize, sola saparken daha uzun diye açıktan almaya üşenen biz Türkler'in, İnternet'teki trafik düzenine burnunu sokacak bilgi ve beceri düzeyine sahip olduğunu. Alimallah öyle çözümler geliştirirdik ki, Türk bilgisi gavurun yönlendirici bilgisayarlarını bile mat eder, boş yol filan dinlemez, en kısa yoldan en önce geçmenin yolunu bulur, tabakhaneye tez elden varmasını bilirdi.
Sonra Türkçe içerikteki içler acısı halimizi düşünmeye başlayınca, işler sarpa sardı. Papaz Nuh dedi, peygamber demedi, düşüncelerimi ne kadar derinleştirirsem derinleştireyim, pilavı yemem dedi.
Yine de ben, kim ne derse desin, onu bilir onu söylerim. Biz bu çok kanallı, özel televizyon dönemine çok erken geçtik. Rekabet her zaman kalite getirmiyor. Koşullar yeterince olgunlaşmamışsa, rekabetin sonucunun banalite olması çok daha büyük bir olasılık.
Yerimiz dar, yenimiz bol... Türk usulü İnternet yayıncılığını da haftaya bırakalım... Ve bu haftayı herşeye rağmen İnternet trafiğine 'Tix' gibi başarılı bir çözüm bulan Comnet ve aralarında yaptıkları benzer bir 'peering' çözümünü genişletmeye çalışan Bnet ve O2Net'in adreslerini vererek kapatalım: www.rehber.gen.tr/iss/tix.asp, www.bnet.net.tr, www.02.net.tr, comnet.net.tr .
yurtsan@hurriyet.com.tr
Yaşayan bilgisayar üretildi
Biyolojik moleküllerden oluşan yeni bilgisayar insan vücudu içinde de çalışacak.
Yakın bir gelecekte vücudumuzun içine yerleştirilen çok küçük, biyolojik bilgisayarlar, vücudumuzun biyokimyasal yapısıyla doğal yoldan iletişim kurabilecekler. Bir su damlası büyüklüğündeki biyolojik bilgisayarlar, bir trilyon günümüz bilgisayarına bedel işlem gücüne sahip olacaklar. Nanobilgisayar olarak adlandırılan bu yeni teknoloji sayesinde hastalıkların teşhisi ve tedavisinde hayal bile edilemeyecek gelişmelerin olması bekleniyor.
Yukarıda sözünü ettiğim bu bilgiler ne bir hayal ürünü, ne de bir bilimkurgu romanından alınma. Geleceğe dair bilimsel bir tahmin bile değil çünkü bilimadamlarınca ilk prototipi geçtiğimiz günlerde yaratıldı. Weizmann Bilim Enstitüsü'nden bir grup bilim adamınca, Prof. Ehud Shapiro'nun liderliğinde gerçekleştirilen deneyde bir test tübünün içindeki biyolojik moleküllerle süper hızlı bir bilgisayar üretildi. Nature dergisinin son sayısında yayınlanan habere göre yaratılan bilgisayar o denli küçüktü ki, mililitrenin 10'da biri büyüklükteki bir sıvı damlasının içinde 1 milyar bilgisayar paralel olarak başarıyla çalıştırıldı. Bu bilgisayarlar saniyede bir milyar işlemi yüzde 99.8 kesinlikte gerçekleştirdiler.
Biyolojik bilgisayarın giriş, çıkış verileriyle yazılımı DNA moleküllerinden oluşuyor. Donanım ise DNA'yı idare eden doğal enzimlerden oluşuyor. Sıvı içerisinde bir araya getirilen yazılım ve donanım molekülleri büyük bir uyum içinde çalışarak giriş verisi molekülünü, çıkış verisi molekülüne çeviren basit bir matematik hesaplayıcısı meydana getiriyorlar. Bu açıdan bilgiyi DNA ve RNA'larla işleyen canlı hücrelere çok benziyorlar.
Üretilen ilk prototipin basitliği, çok kısa sürede yeni uygulama alanları bulmasına engel. Ancak yakın gelecekte önemli gelişmelerin yolunu açacağına kesin gözüyle bakılıyor. Biyolojik oldukları için insan vücuduna kolayca entegre edilebilecek nano bilgisayarlar, örneğin vücuttaki anormal bir gelişmeyi anında tespit edebilecek ve gerekli ilacın vücut tarafından üretilip ve salgılanmasına karar verebilecek.
http://www.wisdom.weizmann.ac.il/ÿ7Eudi/
Nuri İyem’e dijital sergi
Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilen bir uygulamayla 19-27 Kasım tarihleri arasında yapılan dijital arşiv çalışmasına giren Nuri İyem eserleri, Tepebaşı TÜYAP İstanbul Sergi Sarayı'nda sergilenmeye başladı. Önceden yapılan çeşitli duyurular sonucunda ellerinde Nuri İyem'in yapıtları bulunan sanatseverler, koleksiyonerler ve kurumlar, ellerindeki yapıtları Apple-Bilkom tarafından hazırlanan arşiv yazılımına dijital olarak kayıt ettirdiler. Evin Sanat Galerisi tarafından başlatılan bu öncü uygulamayla toplanan sanat eserleri 13 Aralık'a kadar sergilenecek.
http://www.sanalmuze.org
http://www.evin-art.com
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2001
Uzun bir müddettir, sağ kroşe çıkartıp, hasmının sol tarafına vurmak moda... Memleketteki her kötülüğün babası 'sol', anası 'kamu'... Sanırsınız ki, 'kamu' ezeli kocası 'özel'i sürekli aldatıp, kötülüklere hep 'sol'dan hamile kalıyor. Serdar Turgut da 27 Kasım tarihli yazısında, kamu şişelerine takmış, her zamanki enfes mizahını konuşturmuş. Memleketin her kötüye gidişinin sinyali olarak rakı şişelerinin açılmak bilmez kapağını alan Turgut, açılmayan kapak oranında son günlerdeki artışa bakarak bu hükümet gitsin diyor.
Yazının mizahi yanı bir yana, Serdar Turgut'un hükümet eleştirisinde haklı yanlar da var kuşkusuz. Ancak işin tüm faturasını her zamanki gibi sola çıkartmak yerine, hesabı Alman usulü masadaki tüm sorumlulara paylaştırmak daha adil olur.
Geçtiğimiz haftasonu bir arkadaşımıza hediye çeki almak için Akmerkez, Beymen'deydik. Malum indirim günlerinden dolayı mağazanın içi ana baba günüydü. Kasaların önündeyse upuzun iki kuyruk... Sıra tam bize gelmişti ki, tezgahtarın teki iki kuyruğun arasından dalıp, sırtındaki ürünleri kasiyerin önüne yığıverdi. Ardındaki müşteri kılıklı, alışveriş merkezi kibarı 'beyefendi' sağına soluna kasten bakmaksızın, elindeki ürün teslim fişlerini kasiyerin eline tutuşturuverdi.
Bizimle ilgilenmeyi bırakıp, merkez kibarıyla ilgilenmeye başlayan kasiyere ''neden sıra dışından birinin işini yapıyorsunuz'', diye çıkıştık. Önce cevap vermeye bile tenezzül etmeyen kasiyer, merkez kibarının yüzsüz celallenmesinden cesaret alıp, ''İşimizi yapıp fiş mi keseceğiz, yoksa sıradakileri mi takip edeceğiz'' demesin mi? En az yarısı daha önce sıranın önüne geçme teşebbüsünde bulunanlardan oluşan ve o ana kadar sırasının kapılmasına ses çıkartmayan kuyruk kuru kalabalığından biri de, ''Fişini bas'', diye cevap vermesin mi?
Neyse hikayenin sonunu boş verin, önemli olan kısmı bu kadar. Verdiğim örnek Turgut'un ki gibi mizahi unsurlar taşımıyor maalesef. Ancak Türkiye için artık sıradan bir olay haline gelen ve dolayısıyla kanıksanan bu tartışma, içinde bulunduğumuz sosyo ekonomik durumun önemli bir kesitini yansıtan mini bir örnek.
Olayın geçtiği mekan Beymen, Akmerkez. Özel sektörümüzün dış yüzünü temsil ediyor. Herşey pırıl pırıl, yerli yerinde. Dünyanın ünlü markaları ve dünya kalitesindeki Türk ürünleri, hepsi dünya standartlarında sergileniyor. Tezgahtar ve kasiyer özel sektörde çalışan ancak işvereni tarafından yeterince eğitilmediği için köylülükten kurtulamayan ülkemiz insan kaynağının aynası. Beymen'in büyük ve küçük patronlar, üst düzey yöneticiler ve tüccarlardan oluşan müşteri profilinden gelme kuyruktaki vatandaş da Türkiye'nin kaymak tabakasını simgeliyor. Sıradakilerin hakkını gasp eden merkez kibarıyla, sıra kapma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan kuyruktaki diğer kibarlar aynı soydan geliyorlar; başkalarının hakkını yiye yiye zengin olmuşların soyundan. Sırası kapılarak kendisine yapılan ''enayi'' hakaretine sessiz kalanlar ise yabancısı olmadığımız, ''şu anda beni sokmayan yılan bin yaşasın'' zihniyetinin yansıması.
Demokrasi kültürü gelişmemiş, insanları eğitimsiz, sosyal adaleti zayıf bizim gibi ülkelerde liberalizmin de aşırı sağa kayıp, acı faturalar çıkartması kaçınılmaz oluyor. Köylülük, özel sektör dahil içimize işlemiş, biz kalkıp kalkınma köyden mi, şehirden mi başlamalı tartışmasını yapıyoruz. Sanki ikisinin birbirinden farkı varmış gibi... Şişenin dibi çıkmış, kapağı açılmasa ne yazar?
yurtsan@hurriyet.com.tr
Ayılana ekran bayılana kağıt
Cepte renkli ekran devri
Dünyanın ilk renkli televizyonu, ahh pardon renkli ekranlı cep telefonu olan Ericsson T68 Türkiye pazarında. GPRS ve Mavidiş (Bluetooth) gibi gelişkin cep telefonu teknolojilerine de sahip olan T68, GSM 900, 1800 ve 1900 şebekeleriyle uyumlu olması sayesinde dünyanın heryerinde kullanılabiliyor. Ufak bir ek modülle çekeceğiniz renkli fotoğrafları Multimedya Mesajlaşma Servisi (MMS) aracılığıyla yakınlarınıza göndermenize olanak veren T68'in ekranında arkaplana istediğiniz renkli resmi de koyabiliyorsunuz. GPRS teknolojisiyle İnternet'ten renkli grafik ve fotoğraf yükleyebilir, oyunları renkli oynayabilirsiniz.
http://www.ericsson.com.tr
Basket ve çemberin dışındakiler
Superonline ve İxir gibi bir zamanların umut veren Türkçe içerik cennetleri krizden önce yapay kriz ithal edip, içerik bütçelerini kısıverince birçok insan işsiz kalmıştı. İşsiz kalanlar arasında geçen haftaki yazımda değindiğim burunları kaldırılmış bir kesim de vardı, beceri ve deneyimlerini kendi başlarına İnternet'e taşıyacak kadar usta olanları da. Batuğ Ş. Evcimen ikinci kategoriden. Superonline içeriğin ipini çekip, telif bütçelerini iptal edinceye kadar nethaber.com'da NBA ile ilgili makaleler yazan Batuğ Ş. Evcimen, oturmuş www.batug.com'u kurmuş. Batug.com NBA ağırlıklı, futbol geyiklerine kapalı bir spor sitesi. Site konusunda öylesine başarılı oldu ve ünlendi ki, Türkçe içeriğin kıymetini bilenler yakında Batuğ'un peşine düşürlerse şaşmayın.
http://www.batug.com
IBM, TransNote modeliyle kağıt ve bilgisayarı birleştirdi.
Kağıtsız yapamam abi diyenlerdenseniz IBM'in devrim yaratan modeli ThinkPad TransNote tam size göre. Dünyanın ilk portfolyo defter bilgisayarı olarak Şubat sonunda tanıtılan bu ilginç model, bir süre önce IBM Türk tarafından Türk kullanıcıların beğenesine sunuldu.
Kağıda yazılı bilgileri çok kolay bir şekilde bilgisayarın belleğine aktaran ThinkPad TransNote hafif bir dizüstü bilgisayar, ThinkScribe isimli dijital not defteri, dijital kalem ve Ink Manager Pro yazılımından oluşuyor.
Sistemin kullanımı çok basit. Dijital kalemi kullanarak, dizüstü bilgisayarın hemen yanında bulunan kağıt bloknota istediğinizi yazıp, çiziyorsunuz. Kağıda yazıp çizdiklerinizi daha sonra tek bir tuşa basıp, bilgisayarın ekranına taşıyorsunuz. Bilgisayar bloknottaki her bir kağıda yazdığınız yazıyı, sayfa numarasına göre sırayla saklayabilme yeteneğine de sahip.
http://www.pc.ibm.com/thinkpad/transnote
http://www.ibm.com/software/speech/dev/transnote_sdk.html
Yazının Devamını Oku 25 Kasım 2001
Gazeteci dediğin köşe yazarlığına soyunmuşsa gelecekte yaşaması ve oradan haber vermesi gerekir. Bugünü herkes yaşıyor. Bugün ve dünle ilgili herkesin söyleyeceği birşeyler var. Sokaktan on kişi çevir, bugünü yaz de, onu da köşesini hiç zahmetsiz çekip çevirir. Yok eğer öyle her önüne gelen köşe yazarı olamayacaksa (ki siz bakmayın oluyor diyenlere), dönemedikleri köşeyi kalem oynatmak için kullananların hemen hepsinin birer uzmanlık alanı olmalı. Zaten şu anda da durum üç aşağı, beş yukarı aynen böyle. Zamane köşe yazarlarının kimi siyaset, kimi ekonomi, kimi astroloji, kimi günlük hayat, kimi spor, kimi de karısıyla ilgili uzman. Ve bu sayede, uzmanı oldukları alanlarda geleceği önceden görebilme becerisine sahip olduklarından, kendi konularında çok güzel yazılar yazabilmekteler.
Ancak sürekli yazmak, bir süre sonra can sıkıyor olacak ki, çoğu yazar yolunu şaşırıp uzmanı olmadığı bir alanda harf kombinasyonları yaratma sevdasına düşüyor ve zurna da işte o nokta da fos notu koyuveriyor. Ve gariptir, şeytanın dürttüğü bu gariplerin hemen hepsi İnternet'e sataşıp, bize bulaşmadan edemiyor.
Kardeşim ne lüzum var? Durduk yerde ne bulaşıyorsunuz? Bak biz köşemizden başımızı uzatıp, sizin işinize zırt pırt burnumuzu sokmaya kalkışıyor muyuz? Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunu olmamız sayesinde kırk yılda bir siyasetteki, diplomasideki trendlere değiniyoruz hepsi o... İnternet'in büyülü tuzağına son düşenlerden biri de, edebiyatın dozunu fazlaca kaçırmadığı zamanlarda zevkle okuduğum Hadi Uluengin. 10 Kasım tarihli yazısında, ''Bilişim teknolojisi iyi güzel ama, kağıdına dokunamadığım ve mürekkebini soluyamadığım bir gazete asla ve asla gazete olmuyor. Olamaz da'', buyurmuş. Doğru söylemiş, gazete başka, İnternet haber sitesi başka. Hatası, İnternet yayıncılığının ne olduğunu kavrayamamış büyük çoğunluk gibi ikisini aynı kefeye koyup, karşılaştırmaya kalkmasında. Yazıya döktüğü fikir ''Televizyon haber bülteni asla ve asla gazete olmuyor, olamaz da'' demek kadar abes.
Uluengin devam etmiş, ''Ekrandan buz gibi bir şey akıyor, o kadar. Hayatiyetten mahrum! Ölü!'' demiş. Bir kere ona ölü değil, cansız denilir. Bir şeyin ölü olabilmesi için bir zamanlar yaşamış olması gerekir. Dolayısıyla ölü diye bilgisayar ekranına değil, olsa olsa hammaddesi ölü ağaç olan gazeteye denilir.
İnternet'in içine kusmaya yeltenen yazı aynen şöyle devam ediyor, ''Hani bunun tensel ilişkisi? Nerede okşamanın ve koklamanın orgazması?'' Pes vallahi, ölü seviciysen biz ne yapalım? Ölü ağaçla aşk yapmak normalse, İnternet'in gerçekten ipini çekmeli.
11 Eylül faciasıyla kopan ekonomik krizin gazete tirajlarını artırması ve gazetelerin İnternet yatırımlarında kısıntıya gitmesi Hadi Uluengin'i sevindirmiş, ''Sizin anlayacağınız, teknoloji putuna tapınanların pabucunu çabucak dama atmaya yeltendiği makina-kağıt-mürekkep gazetesi tekrar rağbet kazanmış'' diye keyiflenmesine yol açmış. Putuma küfreden putsuz olsa... Koca koca paragraflar boyunca ölü ağaca tapınan yazı, teknoloji putundan bahsediyor.
Hayır Hadi Usta. Bizim tapındığımız put filan yok. Biz teknojinin önümüze sunduğu nimetlerden en iyi nasıl yararlanırız, en iyi nasıl kullanırız, kötü yanlarından nasıl kaçınırız, bunların derdindeyiz. Senin yazdıklarında bir nebze doğruluk payı varsa, günümüz teknolojisinin kısıtlı olanaklarından dolayı var. Evet bugün tüm haberleri, tüm yorumları bilgisayarın hantal ekranından okumak katlanılacak dert değil. Ama elektronik mürekkepli, kağıt ekran da keşfedildi. Üretim maliyetlerinin ucuzlamasıyla birlikte yaşantımıza büyük bir hızla girecek. İşte çok da uzak olmayan o zaman geldiğinde, gazete kavramı gerçekten kökten değişecek.
Kışlık tişört modası
Delinin düşkünü beyaz giyer kış günü devri geride kaldı bu kış etrafı kısa kollular sardı
Bazıları suçu yaz kış sürekli tişört ve göbeği ayazda bırakan düşük belli, salaş cin giyen Britney Spears ve Christina Aguilera'da bulsa da, yeni yetme kız stilinin podyumlardan sokaklara taştığı bir gerçek. Dior gibi klasik tarzın ikonlarının dahi teslim olduğu bu modanın yeni kuşak markası ise Custo. Buluğ çağı modasına uyayım derken, aşırıya kaçıp gülünç duruma kaçmamaya da dikkat edin derim. Kısa kollu tişört tamam ama göbeği açmadan önce bir kere daha düşünün.
http://www.custo-barcelona.com
http://www.dior.com
http://www.lookonline.com
http://www.saksfifthavenue.com
http://www.bloomingdales.com
http://fashion.about.com
http://www.fashionwindows.com
http://www.fashionalley.net
Sizlerden gelen önerileri dikkate alarak, tamamen kendi subjektif değerlendirmelerimle seçtiğim Egzantrik Öncüler Kulübü listesinin ilk üç ismini bu hafta müsaadenizle, yayına başladığı 1995'den beri İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşmasını büyük ölçüde hızlandıran bu sayfanın o günlerdeki destekçilerine ayırmak istiyorum:
Ertuğrul Özkök, Cafer Yarkent ve Tezcan Yaramancı.
Diğer iki yeni üye ve Haftanın Egzantrik Öncüsü ise şöyle:
Necdet Atabarut, Orhan Samast.
Haftanın Egzantrik Öncüsü: Polislik dönemi ilgi alanımız dışında, girmeye gerek yok. Ulaştırma Bakanlığı yaptığı dönemde İnternet'e büyük önem verdi. Modern bir anlayışla bakanlık bünyesinde, danışmanlık kurumu vazifesi görmek üzere İnternet Üst Kurulu'nu kurdu. Kurul üyelerini daha çok, İnternet'in Türkiye'deki geri kalmışlığından sorumlu kişilerden seçerek, ileri görüşünü sürdüremedi ancak görev süresi boyunca İnternet'in gelişimine en fazla katkıyı sağlayan bakan olarak tarihe geçti: Necdet Menzir.
Adaylarınızı ve aday gösterme gerekçenizi yurtsan@hurriyet.com.tr adresine bekliyorum.
3. Kuşak Ericsson'un işi
Tüm cep telefonu üreticileri bugünlerde harıl harıl, 3K (3. Kuşak) teknolojisinden olabildiğince yararlanmaya yönelik konsept modeller üretmekle meşgul. Mobil telefonları neredeyse birer masaüstü bilgisayar kadar güçlü kılacak 3K teknolojisine büyük önem veren firmalardan biri de Ericsson. Ericsson'un konsept modelleri iletişim panosu ve 3K cep telefonu birbirlerini tamamlayan iki ayrı cihaz. ''Kol saati telefon'' konseptini bu modellerle bir adım öteye taşıyan Ericsson'un amacı cep telefonunu olabildiğince küçültürken, kablosuz bağlantılı yardımcı araçlarla işlevini genişletmek. Bu konsept modelde kullanılan iletişim panosu, kol saati telefona kablosuz bağlı ve telefonun video ekranı işlevini görmesinin yanı sıra dijital kişisel asistan görevi üstleniyor. Kol saati telefonun MP3 çalar olarak kullanılabildiğini de hatırlatalım...
http://www.ericsson.com.tr
http://www.sonyericssonmobile.com
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2001
Başlığa bakıp da, mizahi bir yazıyla, fantastik bir öneri getireceğim fikrine kapıldıysanız yanılıyorsunuz. Çok ama çok ciddiyim ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca yıllar önce başlatılan Bilgisayar Destekli Eğitim (BDE) projesinden derhal vazgeçilip, Bilgisayar Destekli Cami Ağı (BDCA) projesinin başlatılmasını öneriyorum.
Telekom'un bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığı'nın başına Enis Öksüz geldi geleli öksüz kalan, siyasi muhatap bulamayan İnternet, her zaman bu denli öksüz değildi elbet. Ünü bir zamanlar Ulaştırma'yı, Maliye'yi aşmış Milli Eğitim Bakanlığı'na kadar uzanmıştı. Ve millerinin ne işe yaradığını bir türlü çözemediğim Eğitim Bakanlığı, başlattığı BDE kampanyasıyla her okula bilgisayar koymayı, İnternet'e bağlamayı kafaya takmıştı.
BDE konusunda, o yıllarda çok yazıp, döktük. Okulların tümünü İnternet'e bağlayan sağlıklı ve yeterli bir bilgi ağı kurulmadan, ağ bilgi işlemine dayalı çok merkezli bir eğitim içeriği sağlanmadan kurulacak olan kişisel bilgisayarlara dayalı bir sistemin, okullara bir süre sonra çöpe gidecek bilgisayar laboratuvarları kurmaktan öte bir yarar sağlamayacağını anlatmaya çalıştık. Tabii dinleyen çıkmadı ve BDE projesi birkaç okulu bilgisayar çöplüğüne çevirmekten öteye gidemeyen bir proje olarak tarihe karıştı.
Geçen hafta Serdar Turgut'un bir yazısını okurken, BDE'den çok daha başarılı olacak bir proje fikrinin keşfedilmeyi beklediği kafama dank etti. Türkiye'nin en büyük iki mizah üsluplu (yani katmerli) aydınından biri olan Serdar Turgut (diğeri Engin Ardıç), 6 Temmuz tarihli yazısında Diyanet İşleri'nce başlatılan ezanın tek merkezden okunması projesine değiniyordu.
''Çok iyi bir müezzin bulacaklar ve o ezanı bir radyo stüdyosundan okuyacak. Sonra FM bandından ezan naklen yayınlanacak. Böylece hem homojenlik sağlanacak camilerde, hem de kötü sesleriyle işi bozan insanlardan kurtulunmuş olacak.''
Turgut, bu güzel projenin olabilirliğinin Diyanet İşleri Başkanı'na gazetecilerce yöneltilen bir soruyla olanaksızlaştığını ekliyor; ''Peki ama FM bandından yayın yapılırken ya kanal karışıklığı olursa; örneğin tam ezan naklen verilirken başka bir kanaldan Tarkan'ın Kuzu Kuzu'su yayına karışırsa ne olur ki?'' ve kendi önerisini sunuyordu; ''Bence ezanı çok güzel okuyan birisine kaset doldurtup bunu bütün camilere dağıtsalar hem daha masrafsız hem de risksiz olmaz mı ki?''
Turgut'un önerisi de çok güzel ama insanları canlı okunan bir ezandan mahrum bırakmayacak, üstelik birçok katma değer sağlayacak bir çözüm yolu daha var. O da tüm camileri İnternet'e bağlamak ve ezanı ''voice over IP'' yoluyla dijital olarak yayınlamak.
Bir kere yayın dijital olacağı için ses kalitesi çok muhteşem olacaktır. İkincisi bu kalitede sesi, kesintisiz olarak taşıyacak bir bilgi ağı altyapısının bantgenişliği, camilerin yanıbaşına kurulacak bilgisayar odalarının, ezan okunmadığı sıralarda halkın İnternet erişimi ihtiyacını karşılama amacıyla kullanılabilmesine de yetecektir. Kısacası camilerimiz İnternet erişiminin Türkiye'nin her köşesine, herkesin ayağına gitmesini sağlayacaktır.
Hele camisi olan köy sayısının, okulu olan köy sayısına olan oranını düşünecek olursanız, bu projenin BDE'den ne kadar daha etkin bir proje olduğunu daha rahat görebilirsiniz. Üstüne üstlük İnternet erişimi için kullanılacak terminaller, cami gibi kutsal bir mekanın sınırları dahilinde olacağından, bu terminalleri kullananların İnternet'in ahlaka zararlı sitelerine girmesini de doğal olarak önleyecektir.
BDCA projesinin, Diyanet İşleri gibi Türkiye'nin en iyi işleyen kurumlarından biri tarafından hayata geçirilecek olması, İnternet'i Milli Uğraştırma Bakanlığı ve Milsiz Eğitim Bakanlığı'nın kısır bürokrasilerinden de kurtaracaktır.
Dalga geçmiyorum, çok ciddiyim...
Bir vesile tanıtım not: Yeni yayınlanan ''Ordu satranç oynarken'' kitabıyla, şeriatçıların samanaltı destekçilerinin maskelerini birer birer düşüren, Türkiye'nin ender aydınlarından biri olan Bedri Baykam da bu önerimin altında öksüz buzağı arayıp, şeriatçılara destek veriyorum sanmasın.
yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku