Tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayan, tünelin ucunda da ışık mışık görünmeyen Yunanistan’ın başkenti Atina’da, bir buçuk yıl öncesinde en ender rastlanan, günümüzdeyse en kolay bulunan şey taksi.
Kriz öncesi 200 bin Euro’yu geçen plaka değeri 80-90 bin Euro’ya düştü taksilerin. Daha 20 ay öncesine kadar müşteri seçen ya da aynı istikamete giden iki hatta üç yolcudan ayrı ayrı para alan taksiciler şimdi kan ağlıyor.
Atinalılar üçün beşin hesabını yapıyor artık. Eskisi gibi öyle taksiye sık binmiyorlar. Toplu taşıma araçlarıyla gidiyorlar işlerine. Ucuz da değil ki ‘Yellow car’. En kısa mesafe 3.15 Euro, havaalanı tam 35 Euro. Başkentteki trafik kaosu ve grevler nedeniyle şehir merkezinin hemen her gün birkaç saatliğine araçlara kapatılması da cabası. Kelimenin tam anlamıyla 15 bin taksici sinek avlıyor.
Bir zamanlar meydanlarda, limanlarda mumla aranan taksiler şimdi aynı yerlerde uzun kuyruklar oluşturuyorlar.
Taksi sahipleri de perişan, şoförler de.
Kaideyi bozmaz tabii ama istisnalar da var.
Mesela, Eleni Fifli adlı kadın taksici gibi. Kendisi gibi kadın üç-dört meslektaşıyla kafa kafaya verip Taxi Beaute’yi kurdu. Kısa sürede de adı duyuldu.
Antonia İlia Atina’nın Ne Filadelfia semtinde doğdu 53 yıl önce. Akıllı kızdı; okudu; Atina Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Sonra ver elini Paris.
Elinde doktorası döndü ülkesine ve hemen göreve başladı. Kısa sürede mahkeme kürsüsünde hakimdi ve adalet dağıtıyordu.
Saygın biriydi çevresinde ama bazı zaafları vardı işte kadının. Pek meraklıydı fala. Gitmediği astrolog, falcı yoktu. Geleceğini merak ederdi hep. Tek kusuru fal olsa iyi, kumarı da severdi. Gündüzleri cüppe, geceleri casino, rulet, blakcjack...
Hakim maaşı nereye yetsin? Sevgilisi avukattı. Ona ‘yol’ göstermesi gecikmedi.
Bir düğünde sevgilisi onu papaz Yakovos Yiosakis’le tanıştırdı. Takvimler 2003 yılını gösteriyordu.
Yiosakis’in ensesi çok kalındı. Dönemin Atina Başpiskoposu Hristodulos’un yakın çevresindeydi. Savcılarla, hakimlerle arası çok iyiydi. Ama zengin uyuşturucu kaçakçılarını da iyi tanırdı. Cinsel tercihleri için iddialarsa diz boyu.
Ne tesadüftür ki, o tanıştıkları günden kısa bir süre sonra Yiosakis’in tanıdığı uyuşturucu kaçakçıları, mafya üyeleri ve parası olan kanundışılar yakalandıklarında mahkemenin hakimi Antonia İlia idi. Kararlar mı? Beraat ya da neredeyse beraat.
Atina 6. Sulh Ceza Mahkemesi tıkabasa doluydu geçen salı günü. 12 Ağustos 2004 günü bir trafik kazası için karar verecekti. Kazada ölen ya da ağır yaralanan yoktu ama yine de medyanın ışıkları mahkeme salonuna yönelmişti.
Sanık sandalyelerinde iki atlet, bir antrenör, yedi doktor ve iki şahit oturuyordu. Mahkeme bilmem kaçıncı celseden sonra tecilli olarak iki atleti 31’er ay, antrenörü 33 ay, yedi doktoru 6’şar ay, iki şahidi de 15’er ay hapis cezasına çarptırdı.
Suçları, ‘Düzmece kaza tezgahlamak’... Mahkeme kararına göre, iki atletin yolda motosikletten düştükleri yalandı. Hastanede doktorların verdikleri raporlar yalandı. “Kazayı gördüm” diye şahitlik edenlerin söyledikleri yalandı.
13 Ağustos 2004’te Atina Olimpiyat Oyunları’nın açılışı yapıldı. Bir gün önce, 12 Ağustos gecesi tüm Yunanistan altın madalya için büyük umutlar bağladığı atlet Kostas Kenderis ile Katerina Thanu’nun trafik kazası geçirdikleri haberiyle sarsıldı.
Gece vakti motosikletle bilinmeyen bir yöne giderken düşmüş ve yaralanmışlardı. O karışıklıkta, “Yahu ertesi gün Olimpiyat Oyunları başlayacak, iki sporcunun gece vakti orada ne işi var?” diye düşünen çıkmadı.
Bu diyar insanlarının gönüllerinde taht kurmuştu ikisi de. ‘Rüzgarın oğlu’ lakaplı atlet Kostas Kenderis 2000 yılındaki Sidney Olimpiyatları’nda ve bir yıl sonra Kanada’da yapılan Dünya Şampiyonası’nda 200 metrede altın madalyalar kazanmıştı. Öylesine seviliyor ve takdir ediliyordu ki, Atina Olimpiyat Oyunları’nın meşalesiyle Olimpiyat Stadı’na girmek ona layık görülmüştü. 100 metrede yarışan Katerina Thanu ise Sidney’den gümüş, 2002 yılında Almanya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’ndan da altın madalyayla dönmüştü. İkisi de gençlerin idolü idi o zamanlar.
Ne tesadüftür ki, kazanın olduğu gece Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Kenderis ile Thanu’nun doping kontrolünden geçmek için kaldıkları Olimpiyat Köyü’nde bulunamadıklarını, cep telefonlarının kapalı olduğunu ve tüm çabalara rağmen kendilerine ulaşılamadığını açıkladı.
Selanik’teki Makedonya Üniversitesi’nin amfisi tıkabasa doluydu. Erkenden gelip yer kapanlar ne ala, öğrencilerin büyük bölümü ayakta bekliyordu ama sabırla. Ceplerinde ne yumurta, ne limon, ne de domates vardı. Ne de olsa davetli kişi bir siyasetçi değildi. O gün dikkati çeken bir şey vardı, o da erkek öğrencilerin sinsi mi sinsi tebessümleri.
Davetli amfiye girdiğinde alkış tufanı koptu. Davetli kürsüdeki yerini aldı ve daha “Gia sas” yani “Merhaba” demeden etrafı sarıldı. Şarkıcı, televizyondaki bir dizinin oyuncusu, şair, ressam filan da değildi ama öğrenciler ondan imzalı resmini almak için yarıştılar. Nazikti, kimseyi kırmadı. Sabırla imzaladı resimleri.
Kıyafeti öğrencilerin nefeslerini çoktan kesmişti. Göğüslerini cömertçe teşhir eden kırmızı ve siyah deri elbiseye, biri kırmızı diğeri siyah iki eldiven refakat ediyordu. Bu diyarın 2011’deki porno star’ı İlektra Galanu’ydu davetli. Geçen yıl büyük ekonomik krize rağmen porno DVD’si 5 milyon Euro ciro yapan Julia Aleksandratou ile birlikte çevirdiği yeni porno film sayesinde adını duyuran Galanu, bugünlerde pek revaçta.
Asker olan erkek arkadaşı ile Atina’daki askeri müzede gece yarısı en azından uygunsuzluklar yaptığının ortaya çıkmasından sonra müze sorumlusu generalin istifasına yol açan Julia, bir önceki DVD’sinde iki siyahi adamla birlikte oluyordu.
KONU: EROTİK FANTEZİLER
İlektra Galanu, gazete bayilerinde yok satılan yeni DVD’nin ilk bölümünde, Julia, iki siyahi adam ve Vula adlı bir yaratıkla birlikte tuhaf bir beşli oluşturuyor. İkinci bölümde ise siyahi adamlar yok. Üç kadın, porno filminde oynamak isteyen erkekleri kendi bildikleri mülakatlardan geçiriyorlar. Mülakattan geçen erkeklerin tümünün Yunan olduğu DVD’nin kapağında ayrıca belirtilmiş.
Neyse biz konumuza dönelim.
Bugün 1 Mayıs. Binlerce insan sokaklara dökülüp, Papandreu hükümetinin ardı arkası kesilmeyen kemer sıkma tedbirlerini protesto edecek, bilmem kaçıncı kez...
Miting alanlarında bu diyarın Cem Karaca’sı, Vasilis Papakonstantinou’nun yıllar önce söylediği “Tatil günü değil, grev günü, emekçinin bayram günü” şarkısı çalacak. Ama bu defaki 1 Mayıs farklı. Daha önceki yıllar abartılı talepler ortaya atılarak (mesela 700 Euro olan asgari ücret 1.500 Euro olsun gibi) gösteriler ilk kez ekmek için, aş için yapılacak.
Her gün yeni işyerleri kapanıyor, her gün işsizler ordusuna yeni neferler katılıyor. İşsizlik yüzde 15.2’ye, işsiz sayısı da 760 bine ulaştı. İşçisi, memuru ne hükümetine güveniyor ne de onun, “Krizden çıkacağız ya sabır” diyen açıklamalarına inanıyor. Hükümete alternatif olabilecek bir muhalefetten de medet ummuyor.
İşçiyi, memuru temsil eden sendikacılar kürsülere çıkıp IMF’ye AB’ye sövecek, yeni direnişler için nutuklar atacak ama artık onların da pabucu dama atıldı. Üstelik sendikacılar bu dönem namlunun ucunda. Medyada sendikacıların skandallarıyla ilgili haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Halkın en çok tepkisini toplayanlarsa Elektrik İdaresi’nin (DEH) sendikası olan GENOP.
‘Emekçilerin babaları’ DEH’den 12 yılda yaklaşık 30 milyon Euro yemişler. Nereyi mi harcamışlar? Sayısız iç ve dış seyahatlere, yemelere içmelere, otoparklara, parfümlere, çiçeklere, hediyelere. Hiç basılmamış aylık dergi için bile ne paralar gitmiş...
Enerji Bakanlığı’nın emriyle GENOP için hazırlanan rapora bakıldığında bu ülke neden iflasın eşiğine geldi anlaşılıyor.
Adamlar her hafta 3-4 toplantı yapıyormuş, her bir toplantı için ayrı para. Canları sıkıldı mı toplantıları şehir dışında düzenliyorlarmış yani hem ayrı para hem harcırah. Sendika kendini “Aldığımız paralar yasaldır” diyerek savundu.
YA HALKIN VİCDANI
Bugün Paskalya. Yunanistan’da yılda 1.7 milyon adet yumurta tüketen 10 küsür milyon insan bir haftada içinde tam 250 milyon adet yumurta tokuşturacak. Adettir işte. Ama pek öyle yumurta boyayan kalmadı buralarda. Süpermarketlerin raflarında Hollanda’dan bile ithal edilen üç-dört renkli yumurtalar satılıyor. Renkler mükemmel. Fiyatları da uğraşmaya değmeyecek kadar cüzi.
“Hadi boyayalım” diyenler için de kimyevi boyalar sağolsun. Oda sıcaklığındaki yumurtalar, birkaç damla sirke ve bir zarf özel boyayla iyice karıştırılmış kaynayan suyun içine atılıyor. Fokur fokur, 15 dakikada tamam! Eğer renk tutmazsa sorun yok. Yeni bir zarf boyayla aynı işlem beş dakika içinde tekrarlanıyor. Ardından az yağlı bir peçeteyle yumurtalar
parlatılıyor. Öyle alakok sevenler genellikle avuçlarını yalar Paskalya’da. Sıkı mı sıkıdır yumurtalar.
Paskalya yumurtası hazırlamak
eskiden çok zordu. Kırmızılar için su, sirke ve en az 10 soğanın kabuğu uzun
uzun kaynatılır sonra da tencereye yumurtalar atılırdı. Yeşiller için en az iki kilo ıspanağın kaynaması gerekti. Mavilerse sirkenin suda kırmızı lahanayla buluşması ürünüydü.
Tokuşturmanın galibi yumurtasını yemez pek. Paskalya dönemi uzundur. Dolayısıyla sonraki yeni tokuşturmalar
Atina’nın Egaleo semtinde küçük bir oyuncakçı dükkânı olan Vangelis Pesmacoglu işini biraz büyütmek amacıyla daha büyük bir yer satın almaya karar verdiğinde 39 yaşındaydı.
Dükkân bulundu, eller sıkıldı, kaparo verildi ve satış için ön mukavele imzalandı. Ancak, birkaç gün sonra mal sahibi arayarak, “Daha iyi fiyat veren çıktı kusura bakma” dedi. Vangelis Pesmacoglu kaparoyu geri istedi ama mal sahibi öğrenemediğim gerekçeler ortaya atıp parayı iade etmeye yanaşmadı.
Mahkemeden başka yol kalmamıştı.
Adamcağızın mahkeme kapılarını aşındırmaya başladığında takvimler 1985’i, ilk karar çıktığında ise 1995’i gösteriyordu. Yani hâkimlerin dükkân için ödenen kaparonun iade edilmesine karar vermesi için 10 yıl geçmesi gerekti.
Mal sahibi, hakkı ya, temyize başvurdu. Birkaç yıl sonra bakılan davada yine haklandı oyuncakçı Vangelis ama mal sahibi pes etmedi. Hukuki hakkı ya, bu defa Yüksek Mahkeme’ye gitti.
Yüksek Mahkeme ne gerekçeyle bilmiyorum Temyiz Mahkemesi’nin kararını bozdu. Davaya Temyiz Mahkemesi’nde ikinci kez bakıldığında 2006 yılının yarısı çoktan bitmişti. Vesselam 21 yıl geçmişti ama dava hâlâ devam ediyordu.
Gariptir, Temyiz Mahkemesi ikinci defa baktığı davada farklı karar verdi ve mal sahibini haklı buldu. Oyuncakçı Vangelis yılmadı ve Yüksek Mahkeme’nin kapısını çaldı. Yine gariptir daha önce Vangelis’in kazandığı dava kararını bozan Yüksek Mahkeme bu defa da mal sahibini haklı bulan mahkeme kararını bozdu.