Paylaş
Bugün Paskalya. Yunanistan’da yılda 1.7 milyon adet yumurta tüketen 10 küsür milyon insan bir haftada içinde tam 250 milyon adet yumurta tokuşturacak. Adettir işte. Ama pek öyle yumurta boyayan kalmadı buralarda. Süpermarketlerin raflarında Hollanda’dan bile ithal edilen üç-dört renkli yumurtalar satılıyor. Renkler mükemmel. Fiyatları da uğraşmaya değmeyecek kadar cüzi.
“Hadi boyayalım” diyenler için de kimyevi boyalar sağolsun. Oda sıcaklığındaki yumurtalar, birkaç damla sirke ve bir zarf özel boyayla iyice karıştırılmış kaynayan suyun içine atılıyor. Fokur fokur, 15 dakikada tamam! Eğer renk tutmazsa sorun yok. Yeni bir zarf boyayla aynı işlem beş dakika içinde tekrarlanıyor. Ardından az yağlı bir peçeteyle yumurtalar
parlatılıyor. Öyle alakok sevenler genellikle avuçlarını yalar Paskalya’da. Sıkı mı sıkıdır yumurtalar.
Paskalya yumurtası hazırlamak
eskiden çok zordu. Kırmızılar için su, sirke ve en az 10 soğanın kabuğu uzun
uzun kaynatılır sonra da tencereye yumurtalar atılırdı. Yeşiller için en az iki kilo ıspanağın kaynaması gerekti. Mavilerse sirkenin suda kırmızı lahanayla buluşması ürünüydü.
Tokuşturmanın galibi yumurtasını yemez pek. Paskalya dönemi uzundur. Dolayısıyla sonraki yeni tokuşturmalar
için saklar.
Yumurtanın yanında Paskalya çöreği eksik olmaz. Artık bu diyarda köylerde bile pek yoğuran yok. Kim uğraşacak ki? Fırınlarda, marketlerde satılıyor çörekler. İlaçlar sayesinde de haftalarca bayatlamıyor. Şimdi Paskalya çöreği giderek şekerli yumurtalı ekmeğe benziyor o başka.
BİSİKLETLE ÇEVRİLEN KUZU
Paskalya çöreği hazırlamak eskiden çok zor işti. Unun, şekerin, sütün, yumurtanın, taze tereyağının, taze mayanın, mahlepin, anasonun ve mastihanın dozunda maazallah bir yanlış olsa, hadi sil baştan.
Bayramın çorbası magiritsa’dır. Bir gün önce yani cumartesi gece yarısı kilisedeki ayin dönüşü içilen bu çorba, bayram günü de muteberdir. Ancak, havalar giderek ısındığından eski süksesini kaybetti. Üstelik, masada onca şey dururken kaç kaşık içer insan? Lokantalardan alınan bir-iki porsiyon magiritsa ile koskoca aile adeti yerine getiriyor.
Bir zamanlar magiritsa pişirmek ustalık isterdi. Ciğeri, böbreği, dalağı, uykuluğu minnacık keseceksin. Taze soğanı, dereotunu eksik etmeyeceksin. Yağını, suyunu ayarlayacaksın. Piştikten
sonra da yumurta ve limonla terbiye edeceksin.
Kuzu çevirme, Paskalya bayramı sofrasının ana yemeği. Onda da çeviren motorlar sağolsun. Kuzuyu ateşin üstünde uyumlu bir şekilde çeviriyor cihazlar. Arada bir ot-baharat-limon karışımı sos serpiliyor o kadar.
Rüzgar namertlik etmezse 3-4 saatte hazır.
Kuzuyu çevirmek eskiden büyük ustalık isterdi. Bütün aile sırayla şişin ucundaki kolu çevirirdi. Tabii kimi daha hızlı kimi daha yavaş. Durum böyle olunca kuzunun her yerinin aynı şekilde pişebilmesi çok zordu. Bir yanı yanar, bir yanı çiğ kalırdı bazen. Hatırlıyorum da, Büyükada’da tepedeki Hristos Kilisesi’nin bitişiğindeki lokantanın kendi icat ettiği bisikletle çevrilirdi kuzu Paskalya’da. Adam, bisiklete binip pedalı çevirirdi, pedal da şişteki kuzuyu.
Burada öğrendim, biz İstanbul’da yapmazdık, Yunan usulü kokoreç de Paskalya sofrasının vazgeçilmez mezesi. Marketlerde, kasaplarda hazır satılıyor. Eskiden insanlar sakatatı iri dilimlere keser, yıkayıp temizledikleri bağırsaklara itinayla sararlardı. Bağırsak, sakatatın ambalaj kağıdı gibiydi adeta. Bir yanı gevşese olmaz!
Size neyi hatırlatıyor bilmem ama Ege’nin bu yakasında insanlar hep eski bayramları özlüyorlar.
Eski olsun yeni olsun bayramlar neşedir, sevinçtir. Aileyi bir mekanda bir masanın etrafında buluşturur. Dargınlıklar unutulur. Birkaç saatliğine de olsa kahkahalar, hoş sohbetler, tatlı anılar hükümdarlığını ilan eder.
Paylaş