Yorgo Kırbaki

13 yılda ne değişti

25 Eylül 2011
1998’de Doğu Akdeniz’deki füze gerginliğine doğrudan müdahil olmuştu Yunanistan. Ancak, bu kez ekonomik krizden mi bilinmez, pek olayların göbeğinde yer almak istemiyor

Takvimler 1998 yılını gösterdiğinde dönemin Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Glafkos Klerides, Atina’daki İrodu Attiku sokağı üzerindeki Yunanistan başbakanlık binasından çıkarken adımlarını şaşırdı, hangi araca bineceğini bilemedi.
Birkaç dakika önce biten görüşmede dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’in baskısıyla Rus yapısı S-300 füzelerinin Kıbrıs Rum Kesimi yerine Yunanistan’ın Girit Adası’na konuşlandırılmasını çaresiz kabul etmişti Klerides.
Atina’nın dediği olmuştu. O günün şartları, o günün dengeleri, o günün ittifakları öyle gerektirmişti.
ABD ve NATO, Rus füzelerini duymak bile istemiyordu. AB de öyle. Türkiye’nin de büyük tepkisi vardı. Bir tek Moskova’nın desteğiyle olacak iş değildi.
Aylarca tekrarlanan “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkıdır” veya “Türkiye ne tepki gösterirse göstersin S-300 füzeleri adada konuşlandırılacak” tarzı açıklamalar ve demeçler bir kalemde silindi unutuldu.
Klerides, Kıbrıs’a döndü, muhalefet ve medyanın yaylım ateşine tutuldu. ‘S-300 fiyaskosu’nun bedelini de ödedi.
Bugün Kıbrıs Rum Yönetimi ilan ettiği ve Türkiye’nin tanımadığı ekonomik münhasır bölge içinde doğalgaz sondaj çalışmaları yapıyor.

Yazının Devamını Oku

118 yaşında bir İstanbul çınarı

18 Eylül 2011
İstanbul’un bir çınarı olan Zoğrafyon Rum Lisesi tam 118 yaşında. İstanbul’da kalan Rumların bir aynası bir umudu bence bu okul. Bu yüzden de gözbebeği gibi korunmalı Malum, Türkiye’de okullar açılıyor. Yarın İstanbul Beyoğlu’nda, Turnacıbaşı sokakta 40 öğrenci okulların çatısına çıkarak öğretmenleri ve velileri ile birlikte barış dilekleriyle 118 balon uçuracaklar. Sonra hep birlikte tören salonuna inecekler. Küçük bir konserin ardından ‘118. doğum günü pastası’nı kesecekler. O 40 çocuğun harçlıklarından biriktirdikleri paralarla alınan beş tekerli sandalyeyi Tuzla Bedensel Engellilerle Dayanışma Derneği’ne hediye edecekler. Duyduğuma göre, törende Ediz Hun da hazır bulunacak.
İlerleyen günlerde, 118 fidan dikecek o 40 çocuk. 118 yaşlı ve öksüzü ziyaret edecek. Velilerinin, yakınlarının, arkadaşlarının da katkısıyla 118 kan bağışında bulunacaklar.
İstanbul’un bir ‘çınar’ı olan Zoğrafyon Rum Lisesi tam 118 yaşında.
Önceki yıl 49, geçen yıl 41 öğrencisi vardı koskoca tarihi okulun, bu yıl bir eksik. Benim mezun olduğum 1977 yılında sadece erkek lisesiydi ve fen, ticaret ve edebiyat bölümlerinden 30’dan fazla mezun vermişti. Geçen yıl sekiz mezunu vardı ve beşi Türkiye, üçü de Yunanistan’daki üniversiteleri kazandı.
İstanbul’da kalan Rumların bir aynası bir umudu bence bu okul. Bu yüzden de gözbebeği gibi korunmalı.
Kaç öğrencisi kalacak 5-10 yıl sonra Zoğrafyon’un? Düşünmek bile üzüyor. O sınıflar, o duvarlar, o merdivenler 118 yıl öğrencilerin seslerine kahkahalarına gürültüsüne alışmış. Ölü bir sessizliğe nasıl gömülsün?
Öğrenci kalmadı diye kapanmamalı bu eğitim yuvası.
Peki nasıl olacak? Zoğrafyon 10 yıl, 20 yıl sonra nasıl dimdik ayakta kalacak? İşte onu bilemem. İçimden bir ses bir yolu yordamı olmalı, bulunmalı diyor.
2010 ders yılı sonunda dönemin Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu durumu Zoğrafyon’dan farksız ‘Kırmızı Mektebi’ yani Fener Rum Lisesi’ni ziyaret etmişti. O gün düzenlenen törende Zoğrafyon Lisesi’nin Müdürü Yianni Demircioğlu, Eğitim Bakanı’na hitaben “İstanbulla özdeşleşen Rum okullarını, kâh ağlatan kâh güldüren klasik bir tiyatro eseri gibi gözlemledim. Öğrenci sayısının sürekli azalması en büyük olumsuzluk. Tiyatro kapanmasın, perde inmesin. Bizler bu tarihi oyununun son kahramanları olmak istemiyoruz” demişti.
Biliyor musunuz...
Dünyanın neresinde olursa olsun, azınlık olmak zordur; çok zordur..

Vergi ödemeyene karanlık cezası

Parayı veren Avrupa Birliği ve IMF aşağı yukarı “Beyler eğer size açtığımız 110 milyar Euro’luk kredinin 8 milyarlık altıncı dilimini almak istiyorsanız, bütçede hedeflenen rakama ulaşmalısınız. Yani 1.7 milyar Euro toplayın” deyince iflas kabusunun iki yıldır bir türlü bitmediği Yunanistan’da hükümet yine kara düşüncelere daldı.
Memur ve emeklinin yılda bir maaşı kesilmiş, özel sektör kan ağlıyor, işsizlik yüzde 20, herkese de gelirine göre ‘kelle vergisi’ konmuş zaten. Kimden toplasın onca parayı hükümet? Bakmış birileri, 10 milyon nüfuslu ülkede emlak sahipleri 4 milyon civarında. Geçen yıl emlak vergisi artırılmıştı ama özel emlak vergisi konmamıştı. Eh şimdi zamanı...
Hükümet kararını açıkladı: “Konut sahipleri semte ve binanın eskiliğine göre metrekare başına 0.5 ile 10 Euro arasında özel emlak vergisi ödeyecek.”
Yunan halkının vergi ödemeyle arasının hiç de iyi olmadığının bilincindeki hükümet, “Bu vergi elektrik faturalarına dahil edilecek” diye de buyurdu. İşin daha kötüsü, özel vergisi ödenmeyen dairenin elektriği kesilecek. Peki ev sahibi vergiyi ödemedi diye elektriği kesilen kiracının günahı ne?
Hükümet buna da, “Ev sahibi ile anlaş. Kira yerine özel emlak vergili elektrik faturasını öde” çaresini buldu.
Bu diyarda ekonomik kriz neredeyse iki yıl önce patladı. Hükümet tedbir üstüne tedbir alıyor ama sonuçlar hiç de iç acıcı değil. Gideri azaltayım derken, gelir de azalıyor. Geliri kısıtlayayım derken gider artıyor. Yunanistan yerinde sayıyor.
Ve halkın kafası giderek bozuluyor.
Yazının Devamını Oku

Batı Trakya’daki tek Türk sanayici

11 Eylül 2011
Fanarakia lokantası tıklım tıklım dolu. Orta yaşlı iki çift Yunanca sohbet ediyor. Üstelik çiftlerin bir Türk. Şaşkınlığım diz boyu. Mutlaka vardır ve mutlaka ben rastlamamışımdır ama Batı Trakya’da bir Türk ve bir Yunan çifti aynı masada hiç görmemiştim Batı Trakya’daydım geçenlerde, İskeçe’de. Tesadüfün böylesi festival var. Ortalık cıvıl cıvıl. Müzikler birbirine karışmış. Rock, Yunan türküleri ve ‘Hani benim 50 dirhem pastırmam’ bir arada.
Adım başı etkinlik. Seyyar satıcılar sıcak lokma pişmaniye ve tulumba tatlısı satıyor. Kulağıma değen konuşmalar Yunanca genelde, arada bir de Türkçe.
Polis trafiği kesmiş şehrin merkezi koskoca bir yaya yolu.
Anadolu Ajansı’nın Batı Trakya muhabiri dostum Mehmet Hatipoğlu’ndan akşam yemeği için tüyoyu almıştım önceden. Doğru ‘Fanarakia’ lokantasına. İri dilimlere kesilmiş ve nar gibi kızarmış kalamar, beyaz peynirin domates ve sivri biberle fırında buluşmasının meyvesi ‘buyurdi’ ve bir şişe bira.
Kalabalık mı kalabalık Fanarakia. Yan masaya ilişiyor gözüm. Orta yaşlı iki çift oturmuş Yunanca sohbet ediyor. Sohbet Türkiye’de ve Yunanistan’da siyaset. Sohbet Balkanlar, sohbet Avrupa, sohbet alışveriş derken, kahkahalar da eksik olmuyor.
Masadaki erkeklerden biri dikkatimi çekiyor. Birine benzettiğim için dayanamayıp soruyorum. “Ben Ali Müminoğlu” diyor ve ekliyor “Batı Trakya’daki tek Türk sanayici”...

ÜNİVERSİTE SIRALARINDA BAŞLAYAN DOSTLUK

İyice arttı merakım. Batı Trakya’da fabrikatör Türk tanımıyordum ve hiç de öyle birinin olduğunu duymamıştım.
Ali Bey anlatıyor: “1996’da kurdum fabrikayı. AB fonlarından da yararlandım. Yılda 270 bin metrekare mermer üreten bir tesisim var. İhracatım 3 milyon Euro’nun üzerindeydi. Krizle bu rakam epey düştü.”
İki çocuk babası Ali Bey, Batı Trakya Türklerinin liderlerinden rahmetli Dr. Sadık Ahmet’in eşi Işık Hanım’ın ağabeyi. Eşi ise Yunan SSK’sı İKA’da 30 yıldır doktor.
“Yunan cumhurbaşkanları, başbakanları, ekonomi bakanları ile birlikte işadamları heyetleriyle Çin’den Katar’a, Bulgaristan’dan Hindistan’a kadar gittim. Türk ve Yunanlı işadamlarının her buluşmasında da hazır bulundum” diyor.
İskeçeli Ali Bey’e karşısında oturan çifti soruyorum: “Niko, Atina Teknik Üniversitesi’nden arkadaşım. Makine mühendisiyiz ikimiz de. Üniversite yıllarında çok iyi arkadaştık. Atina’dan geldi eşiyle. Yarın birlikte Edirne’ye gideceğiz...”
Niko araya giriyor “Ali’nin üniversitedeyken otomobili vardı. Yıl 1974. Sürekli beraber gezerdik.”
Kalamar bitti, buyurdi bitti, bira bitti vakit de epey ilerledi ama garsondan hesap istemek niyetinde değilim. Sohbet, kah Türkçe kah Yunanca sürüyor.
“Batı Trakya’da niye Türk sanayici yok?” diye soruyorum. “Bizim insanımız genellikle çiftçi yani toprakla uğraşıyor. Fabrika kurmak da çok para ister. Ama son yıllarda küçük KOBİ’ler kurmaya başladılar” cevabı veriyor.
Ali Bey’i de, Niko Bey’i de, hanımlarını da pek sevdim. İki eski dostun konuşurken birbirlerine bakışlarını sevdim.
Vedalaştık..
Dileğim bir daha Batı Trakya’ya gidişimde aynı masada oturan başka Ali’ler ve Niko’lar görmek.
Yazının Devamını Oku

Kızım adam oluyor

4 Eylül 2011
Eğitim Bakanlığı’nın sitesine girdim. Ekranda “Marianna Kırbaki Thesalya Üniversitesi Bio-Kimya Bölümü. Bu bölüme 5’inci en yüksek puanla girdi” diye yazıyordu. Gözlerimde iki damla yaş... İlk kez sevinçten... Pazar gecesi televizyonun karşısında uyuyakalmıştım. O, hiç uyumamış olsa gerek. Zaten günlerdir heyecanlıydı, sinirliydi ve sık sık bana çatıyordu. Attığı narayla uyandım: “Yakışıklı, uyan! Kızın bio-kimyager olacak...”
Ne dediğini anlamam, yüzümde tebessümün belirmesi, sevincimi ona yansıtmam birkaç dakika aldı. İnanmadığımdan değil ama nedendir bilmem, bilgisayarın başına geçtim. Eğitim Bakanlığı’nın sitesine girdim. Ekranda, “Marianna Kırbaki Thesalya Üniversitesi Bio-Kimya Bölümü. Bu bölüme 5’inci en yüksek puanla girdi” diye yazıyordu.
Bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden çok şey. Tattırdığı onca acı, döktürdüğü onca gözyaşı... Ve şimdi karşımda mağrur dimdik ayakta duruyor, başarısının tadını çıkarıyor. “Bundan bir şey olmaz” diye düşündüğüm ve kendisine de söylediğim dönemleri hatırladım. Gözlerimde iki damla yaş... İlk kez sevinçten... Yüzüne baktım. Gözlerindeki mutluluğu okudum. Hayır.. “Sen öyle diyordun baba, bak ne oldu” demiyordu o gözler, hesaplaşmıyordu. Sadece sevinç ve mutluluk fışkırıyordu.
Birkaç dakika sonra baba-kız gelecek hayalleri kuruyorduk. Larisa şehrine gidilecek, küçük bir ev tutulacak, bütçemize uygun eşya alınacakmış. İki-üç haftada bir gelecekmiş. Ben de arada bir gidecekmişim.
Bağırıyor odasından: “Larisa’da binlerce üniversite öğrencisi varmış... Eğlence non-stop imiş... Herhalde kızına yeni blucin ve tişörtler alırsın... Üniversite bittiğinde yüksek lisans şart. Nereye göndereceksin?..”
Akşamüstü giyindi süslendi arkadaşlarıyla başarısını kutlamak için ekstra harçlık alıp, “Haydi yakışıklı, bye” deyip çekti kapıyı.
Üniversiteyle, fakülteyle hiçbir ilgisi yok aslında. Büyüyor, olgunlaşıyor kızım. Gözümde hani derler ya ‘adam oluyor’.
‘Ergenzede’ anne-babalara bir umut, bir iyimserlik masajı vermek için yazdım bunları.
Ne kadar aşırıya kaçsalar da ne kadar kızsak, öfkelensek de, onlar eninde sonunda kendi doğrularını bulacaklar. Biz de elimizden geldikçe onların gözüyle bakalım kendimize. Onların bizde buldukları hataları görelim.
Babalık büyük emek isteyen meslek vesellam.

ZOR İŞTİR BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

Başka ülkelerdekine benzemez TC’nin Atina Basın Müşavirliği. Gazeteleri tercüme ettirip de, “Haydi bugün de mesai bitti” demek yetmez. Türk-Yunan ilişkilerinin önemi nedeniyle Atina’da Türk Basın Müşaviri olmak pek çok özellik gerektirir. Bu nedenledir ki 30 küsur yıldır bu görevi gerektiği şekilde yerine getiren müşavirlerin sayısı bence bir elin parmağını geçmez. Mine Canpolat da görevini en iyi şekilde yapanlardan biri. Eğer, Yunan medyasında Türkiye’ye bakışta bir nebze değişiklik olmuşsa, Türk yetkililerin sesi ve görüşleri Yunan medyasında daha doğru dürüst duyulmuşsa, bunda Atina’da görev süresi dolan Mine Canpolat’ın katkısı vardır. Güle güle sevgili Mine...

Yazının Devamını Oku

Şike iddialarına hükümet müdahalesi

28 Ağustos 2011
Şike iddialarıyla sarsılan Yunanistan’da hükümet yolunu yordamını uydurup Futbol Federasyonu’nu devre dışı bıraktı ve iki takımı da üç küme birden düşürdü. Daha doğrusu, iki takımı Yunan futbolundan sildi

Volos ve Kavala sakinleri futbol takımlarının hükümetin müdahalesiyle Yunan Süper Ligi’nden Amatör Küme’ye (4. lig) düşürülmesine tepki gösterdiler.
Molotof kokteyleri, gözyaşartıcı bombalar havada uçuştu. 

Yunanistan’ın 140 bin nüfuslu önemli bir liman şehridir Volos. Takdime gerek yok Kavala’nın nüfusu ise 75 bin civarında.
Sakin, sevecen insanların yaşadığı bu iki şehir (özellikle Volos) geçen salı gecesi alışılmadık şiddet olaylarına sahne oldu. Göstericiler, Volos’da valiliği ve iktidar partisi Pasok’un il teşkilat binasını bastı. Polis müdahale etti. Molotof kokteyleri, gözyaşartıcı bombalar uçuştu. Yaralananlar (25 kişi), gözaltına alınanlar (15 kişi) oldu. Güzelim şehir cehenneme döndü. Olayların bir minyatürü de Kavala’da yaşandı.
İnsanları sokağa döken, ne ekonomik kriz ne de Papandreu hükümetinin yeni bir kemer sıkma tedbirini protesto idi.
Volos ve Kavala sakinleri futbol takımlarının hükümetin müdahalesiyle Yunan Süper Ligi’nden Amatör Küme’ye (4. lig) düşürülmesine tepki gösterdiler.
Suyun Öte Yanından’da daha birkaç hafta önce bahsetmiştik bu diyardaki şike iddialarından. Kısaca tekrarlayalım: UEFA bir gün Yunan Futbol Federesayonu’nun kulağına “41 maç şaibeli” diye fısıldıyor. İddialara göre, bahislerde büyük paralar kazanmak amacıyla birileri şike yapmış. Şike iddialarında başrolü geçen sezon Süper Lig’i beşinci sırada tamamlayan Olimpiakos Volu takımının başhissedarı Ahilleas Beos ile yedinci sırada tamamlayan Kavala takımının başhissedarı Makis Psomiadis oynuyor. İlki tutuklanıp hapse konuyor, ikincisi firarda ve kırmızı bültenle aranıyor.

Yazının Devamını Oku

Burada dimdik öleceğim

21 Ağustos 2011
18 Kasım 1973’te Cunta’ya başkaldıran öğrencilerin direnişleri sırasında 20 yaşındaki Mihalis Miroyiannis adlı öğrenciyi hiç tereddüt etmeden vurduğu için müebbet hapse çarptırılan Nikolaos Dertilis hâlâ cezaevinde yatıyor.

‘Tabancalı Albay’ hâlâ pişman değil ve “Evet, elimde tabanca taşıyordum, ne taşıyacaktım? Karanfil buketi mi?” diyor

ORDU YABANCILARI TOPLASIN

“Sağlık sorunlarınızı gerekçe gösterin” diyor muhabir. Dertilis nato kafa nato mermer: “Bunu yapmam için ya siyah kar yağmalı ya da güneş batıdan doğmalı!”
Dile kolay tam 36 yıldır hapiste... “Zor bir yaşam. İnsafsız bir yalnızlık. En çok üzüldüğüm, altı aydır eşimi göremedim. Artık o da çok yaşlı evden çıkamıyor. Telefonla konuşuyoruz sadece. Eşimi, çocuklarımı ve torunlarımı özlüyorum” diyor Dertilis.
Türk-Yunan ilişkilerinden de endişeli: “Korkarım ki Ege’de Türklerle ciddi sorunlar yaşayacağız” diyor.

Yazının Devamını Oku

Yedi mesela ve bir çöküş

14 Ağustos 2011
Türkiye’den dostlarla sohbet ederken konu ‘Ne olacak Yunanistan’ın hali?’ meselesine geldiğinde sözlerim “ihmalkarlık, umursamazlık, devlet malı deniz yemeyen zürafa zihniyeti” diye başlayıp uzuyor. Sonra da ‘mesela’ ile başlayan cümleler kuruyorum...

* Mesela... Bu diyarda devletten maaş alan emekli sayısı 2 milyon 660 bin (nüfusun dörtte biri). Devlet ‘Ya şu emekliler kimmiş, bir bakalım’ diye araştırdığında ilk aşamada çoktan rahmete kavuşmuş 20 bin kişiye hâlâ emekli maaşı ödendiği otaya çıktı. Formül gayet basit. Ölenin eşi ya da çocuğu durumu devlete bildirmiyor ve ellerindeki vekaletnameleri gösterip tıkır tıkır maaşı almaya devam ediyordu. Devletin ölmüş toplam 60 bin kişi için hâlâ emekli maaşı ödediği tahmin ediliyor. Ortalama emekli maaşının 500-700 Euro olduğu düşünülürse ortaya yüz milyonlarca Euro’luk bir bilanço çıkar.
* Mesela... 30-35 bin nüfuslu Zakinthos Adası’nda görme engelli olduğu için maaş alanların sayısı 700 olarak tespit edildi. Yani nüfusun yüzde 2’si kör. Hem de belgelere bakılırsa doğuştan kör. Devlet “Ya şu görme engelliler kim bir bakalım” deyince, engelli belgelerinin hep seçim öncesi dönemlerde verildiği anlaşıldı. Üstelik son 20-30 yılda bu belgeleri veren heyetin üyeleri de hiç değişmedi. Devlet, Zakinthos Adası’ndaki görme engelliler için yılda 6.4 milyon Euro maaş ödüyor. Şimdi Atina’dan gönderilecek heyet kim görme engelli kim değil belirleyecek. Lafı geçmişken, başkent Atina’da görme engelli maaşı alan bir taksici yakalandı.
* Mesela... Devlet oturup hesap yapıyor ve 900 bin kişinin toplam 41 milyar Euro vergi borcu olduğunu tespit ediyor. İşin ilginç yanı bu borcun 37 milyar Euro’luk kısmı sadece 14 bin kişi ve kuruma ait. Geri kalan 874 bin kişinin devlete borcu sadece 4 milyar Euro.

SAATİNDE İŞE GELENE ÇALIŞKANLIK PRİMİ

* Mesela... Bu devlet yıllarca memuruna işine saatinde gelip saatinde gittiği için ‘çalışkanlık primi’ ödedi. Yani saatinde gelip saatinde giden memur ‘çalışkan’ sayıldı. Saatinde daireye gelen memur, sadece kendisinin değil mesai arkadaşlarının da giriş-çıkış kartlarını halletti. Böylece geç gelen de erken giden memur da ‘ödüllendirildi’.
* Mesela... Bu devletin sahip olduğu gayrımenkûllerin değeri 40 milyar Euro’nun üzerinde. Pek çok devlet müessesesinin apartmanları, hanları var. Ancak ne zihniyetse, bunları düşük ücretle kiraya verip kendileri çok daha yüksek ücretle kiraladıkları apartmanlarda, hanlarda barındılar yıllarca.
* Mesela... Orman yangını çıktı bir bölgede. Devlet, birkaç bin Euro acil yardım vereceğini açıkladı felaketzedelere. Ülkenin dört bir yanında uyanıklar üşüştü. Yangından 1000 kişi zarar görmüşse 4-5 bin kişi acil yardımı cebe indirdi.

Yazının Devamını Oku

Uçarı başkanının projeleri

7 Ağustos 2011
Sivri projeler üretiyor, kimseye kabul ettiremiyor. Dolaşım izni bitmiş cipiyle caddelerde fink atıyor. Bir de hacizli teknesiyle güzellik yarışması adaylarını dolaştırınca işin dozu iyice kaçtı. Yiannis Kasianos, İthaki Adası’nın uçarı belediye başkanı başkanı

Yakın tarihin en ünlü Yunan şairlerinden İskenderiyeli Kostas Kavafis, takdime gerek yok Homeros’un destanı Odysseia’dan esinlenerek yazdığı ‘İthaki’ şiirinde insanoğlunun sadece hedefe ulaşmasının değil, hedefe ulaşmak için sarf ettiği çabaların ve edindiği tecrübelerin de önem taşıdığına değinir.
“Ve eğer yoksul gelirse sana,
 
İthaki seni kandırmadı.

Böyle bilge olman, bu kadar deneyimle,

Yazının Devamını Oku