Koşarken ne dinliyorsam yazacağım demiştim. Ben bu aşağıdaki listeyle koşuyorum, ya da arada dinleyemesem de kafamda çalıyorum.
Bu benim Avrasya koşusu için müzik listem.
Her büyük koşuya göre, havama, keyfime ve ortamına göre başka şarkılar ekleyip çıkarıyorum listeme. Ama Lenny Kravitz beni şu ara inanılmaz gaza getiriyor, bilginize. Adam Fly Away demiyor mu... Offff nasıl bir gaza geliyorum, akıllara zarar işte!
Müzik ruhun gıdası diyorlar, öyle.
Ama uzatmak da mümkündür. Uzunmuşcasına yaşadın mı uzuyor. Zevklerini bileceksin. Onlardan vaz geçmeyeceksin. Kimseyi rahatsız etmediğin sürece, her daim seni güldüren şeyleri kesin yapacaksın. Hayatını uzatmayı kendin bileceksin. Ben artık bu işi daha iyi yapıyorum. Hatta geçen gün birisi bana istediğim sürece istediğim kadar yaşayabileceğimi ve ölmemenin benim elimde olduğunu söyleyince mutluluktan patladım. Şöyle ki; baktığın ağacın yaşı kadar hissedersen kendini onun kadar uzun ömürlüsün, baktığın çocuk gibi hissedersen de yaşın 5! Yani sonsuza kadar kendimi 5 yaşında hissederek yaşayabilir ya da kendimi 400 yıldır mis gibi yaşıyor gibi kabul edebilirim. Oh şimdi çok güzel bir gün geçireceğim.
Yonca
“mis”
Harika şarkılar var kulağımda
Şu koşma sevdam yüzünden giderek daha acayip şeyler keşfeder oldum kendi hakkımda.
Neden mi?
Çünkü ben, Yonca Tokbaş, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’ nın Mardin Savur Birimine bağış toplayarak oradaki çocukların eğitimine katkıda bulunmak için yola çıktım.
32. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonun’da TAM 15km boyunca koşuyorum.
Üstelik sadece koşmuyorum da. Aynı zamanda omuriliği felçlisi bir arkadaşımı, tekerlekli sandalyesinde, bu 15km boyunca itiyorum. İşim ve sorumluluğum hiç kolay değil. Ama amacım öyle güzel ki, kendimi kuş kadar hafif, Süpermen kadar da güçlü hissediyorum.
Hürriyet Gazetesi, Kelebek ve ELELE dergisi yazarıyım... Hurriyet.com.tr, gazetem, Kelebek ve ELELE tam destek arkamda.
Ben sizler adına koşacağım. Siz, benim adıma çocukların eğitimi için bağış yapacaksınız. Ben koşarken sizin adınıza, çocuklara fayda sağlayacağız.
Bu kadar.
Bağışladığınız her 60 TL karşılığında 1 çocuk 1 yıl boyunca eğitim alabilecek.
Bir insan her şeye heyecan yapabilir mi?
Ben yapıyorum.
Her şeye dediysem, her şeye.
Biraz yorucu bir durum. Biraz da bazen bazı insanları benden şüpheye düşüren bir durum. Bunun da farkındayım. Yani bazı insanlar benim bu heyecanlarımı saçma, anlamsız, abartılı ve çocukça bulup halime burun kıvırıyorlar, bunu da anlıyorum. Ama elden bir şey gelmiyor işte.
Kendime telkinlerde bulunuyorum, sakin olmak için. Olmuyor. Ol-mu-yor.
Ha bazen saatine denk gelip de sakin olduğumda da başka bir sorunla karşılaşıyorum. Hasta muamelesi görüyorum o zaman da. O da garip kaçıyor.
Böyle geldim, böyle gidiyorum-gideceğim anlaşılan...
Umarım uzunca süre de her şeye rağmen böyle giderim.
2011 yılı da kadınların başladıkları her işi başardıkları bir yıl olacak. Artık buna da adım gibi eminim.
Falcı gibi oldum, ama değilim. İnanıyorum bu söylediklerime.
Her şey bir kadınla başlıyor, bir kadınla devam ediyor… Kim ne derse desin, öyle.
Anneler olarak hepimizin bam teline bastım ya geçen hafta bir kere, konuyla ilgili gereken tüm bilgileri tamamlayayım da içim rahat etsin.
Yani ne zamanki derin düşüncelerdeyim...
Pıt!
Pıt diye aniden ama sessizce, küçük ama çok güçlü bir işaret geliyor sanki bir yerlerden. Babam sanki haber yolluyor bana, göz kırpıyor bir yerlerden. O yer artık neresiyse...
Babamdan bir işaret geliyor. Buna eminim. Bizi bırakıp erkenden gittiği yerden bizi gözlüyor, kolluyor baktı ki müdahele lazım, şak ediyor.
Bu yazı benim, “çalışan annenin vehametine dair yazdığım bilmem kaçıncı çok yorum alan yazım”, dedim ya hani...
Bu yazı üzerine gelen yorumlardan bir derleme yapıp aynı hafta bir de Çalışan anne isyanda başlıklı bir yazı daha yazdım ya hani...
Hah işte...
Çok ilginç bir şey oldu.
1- Haziran ayından beri okuduğum ve hala 23. sayfasında olduğum THE kitap bitirilecek. Kitabı Pam verdi bana. Çünkü o beni anladı aslında. Kitabın adı “Running and Being, The Total Experience” Dr. George Sheehan yazmış. Kitap eski ama koşan insanın okuması şart. Elime aldığımdan beri yüz kere başa dönmek zorunda kaldım. Her seferinde 23 sayfa boyunca “Demek bir deli ben değilim, demek bilimsel olarak da insan bu hale geliyormuş, demek yazdıklarım, hissettiklerim, yaşadıklarım hayal ürünü değilmiş, gerçekmiş!” diye sayıkladım. Rahatladım. Hani bir de kitabı bitirsem, bilmem ne olacağım...
2- Bilmem kaçıncı kez yeni baştan başladığım Albert Camus’nün “Yabancı”sı yeni baştan bitirilecek. Son sürat aldığım notlar yazıya dönüştürülecek. Bakalım bunca sene farklı dönemlerde okuduğumda bana ne kadar farklı şeyler hissetirmiş, kaydedilecek.
3- Bir önceki sene zatürrem sırasında kardeşim tarafından bana uygulanan BABA filmi ayini yeniden yapılacak. O ateşli halimde aldığım notlar gözden geçirilip aynen sizlere sunum halinde sunulacak.
4- Jacques Attali’ nin daha fazla kitabının Türkçe tercümesinin yapılması için sağa sola yalvarma olayı başlatılacak. Belki bir duyan olur… Amin.