Hem de ne gidiş gitti ama 2011!
Son dakika vatandaşlarımızı bombaladık.
Yanlışlıkla.
Kadınlarımızı sokakta eğlenirlerken pek koruyamadık.
Yılbaşı tacizcilerinden.
Sapıklar herkesten daha azimli bu konuda. Polis molis tanımıyorlar, elliyorlar maşallah.
Yılbaşı yıl sonu diye de düşünmüyorlar valla.
Çocuklar Van’da üşüdü.
Kıyamam ki!
Onları da ekledim bugüne… Ama bugün valla billa son.
İmla mimla hak götüre.
Yollardayım, seferiyim, sefilim...
Affola,
Biline..
Bu dilekleri ve şükürleri de itina ile salalım evrene!
Yonca
Arkadaşlar dilek ve şükür patlaması yaşıyoruz ve bu harika bir şey.
Bütün dilekleri, şükürnameleri hangi koşullar altında şu an bu yazıya yetiştirdiğimi anlatamayacağım, çünkü vakit ve mekan yok!
Ama sanırım başardım.
Başaramadıysam da affedin.
Tabi hiçbirinize cevap veremedim. Ama malum, görecek olduğunuz gibi hepsini okudum. Yani yazının gitmesi gereken saate kadar gelenleri...
İmla, Türkçe o bu şu hataları için çok özür dilerim. Uçaklar arası gözümden kaçmış olabilir.
Hatalara değil, dileklerin ve şükürnamelerin muhteşemliğine kitlenin lütfen!
Hepsini inanarak yazıp yollayan herkes için siz de inanarak okuyun, “olsun amin ve çok şükür!” deyin ve harbi şükredin.
Aman Allah’ım inanılmaz bir dilek izdihamı yaşadım. 3 gün boyunca herkesin bana yolladığı dileklerini yazdııım, yazdım.
Derken, bu sene yine bu malum “dileklenelim bari” dönemi geldi çattı.
Tam 1 aydır, sürekli: “Yonca, yine dilek kutusu yapmayacak mısın, hem benim dileğim olmuştu bak!” diyen mailler geliyor.
Hele dün öyle ikna edici bir mail geldi ki, dayanamadım yapmaya karar verdim.
Ama bir farkla.
Hep aynı olmaz ki!
Ayağının sağ tarafından topuğa doğru uzanan yerde. Hani orada, ayağın dış tarafının ortasında bi topcukumsu vardır ya... orasında.
Kızımın.
Destinam’ın.
Geçen hafta artık: “Okul ayakkabımı giyemiyorum Anne, acıyor...” dediğinde anladım aslında kırık olduğunu. Olabileceğini. Ayakkabı giyemedin mi, tamamdır yani. Parmaklardan biliyorum. Kırmadıysan giyersin, kırdıysan asla.
Ama okulundaki son haftasıydı. Arkadaşlarıyla son dakika iyice hani, ayrılacaksın diye bin beter can ciğer kuzu sarması olursun ya, o haldeydi. Okula gitmemezlik yapacak halde değildi.
Can Utkan, yani İstanbul onu DJ Yakuza olarak biliyor, bazı geceler Nicki’s miydi neydi hatırlamıyorum şu an adını, orada çalıyordu.
Can’ın çocukluğunu bilirim ben.
Orta Doğu ve Balkanlar’ın en yakışıklı Diplomatı , çocukluk arkadaşım, Cem Utkan’ın -ki ben ona CemC derim o da bana YonC der- müthiş müzik adamı DJ kardeşidir Can.
Efsanedir!
O yaz, yani 1997 yazı, ne zaman Can çalıyorduysa o Nicki’s denen yerde (ay adı neydiyse!), Cem’le atlıyorduk tekneye iş çıkışı, geçiyorduk karşıya.
Paramız da yoktu, çok komik.
Can bizi içeri alsın diye bekliyorduk kuzu kuzu.
Okul bugün kış tatiline giriyor.
2. Dönem başka bir okulda başlayacak.
Dün gece yatarken çok hassastı.
Gerçi o mu daha hassastı yoksa ben mi bilmiyorum desem, yalan olmaz.
Dokunun hemen ağlayalım.
İçin için affetti de, affetmemiş olması gerektiğini bilerek, kendini kasıyor.
Hani eli gitse, bağrına basacak gibi oluyor ara ara.
Dizi deyip geçmeyin.
Saçmalıklar olduğu kadar, gerçekler de var.
İlginç bir örnek, acı ama gerçek bir örnek bence Cemile ile Ali Kaptan ilişkisi.
(Özet geçeyim dizinin bizi şu an ilgilendiren kısmını: