Kimileri, her ne kadar o fotoğrafta kadınların da olduğunu iddia etse de, ne yazık ki biz kadınlar, o fotoğrafta yokuz.
Varsak da “izin” verildiği kadar varız.
Bu cümleleri yazarken midem bulanıyor.
Çoğu zaman, kimse o fotoğrafta bir kadın olup olmadığına da bakmaz.
Aklına bile gelmez kadın nerede, neden yok?
Kadını önemserMİŞ gibi yapanı çok var. MIŞ gibi yapmayı bile çok göreni de var.
Çoğunun kadın konusu umurunda değil ve kadın bi yerde olsun da istemiyor.
“AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in dekoltesine tepki gösterdiği sunucu Gözde Kansu'nun kaderi belli oldu. Sunucu Kansu'nun işine son verildi.”
Kaderi belli oldu.
İşinden oldu.
İşinde gücünde olan bir insanın kaderi Bakan’ın iki dudağı arasında üstelik Show programında büyük ihtimalle sponsor tarafından kendisine “giymesi uygun” görülen dahası yapımcısının da gayet hoşuna gidip işine gelen kıyafet yüzünden!
Dün bir Bakan, bir kadın sunucunun kıyafetini uygun bulmadığı, dekolte bulduğu için, o kadın işinden oldu.
Hah işte, bakınız geçen haftaki Vurun Kahpe’ye konulu "Her yer kahpe her yer kahpe” yazım mesela.
Cuk otururmuş bugün de buraya.
Bir deli bir kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış.
Yalıkavak’da sonsuz bir ufuk görerek ve maksimum oksijen alarak geçirdiğim zamandan sonra, Dubai’de Eylül’de tavan yapan nemde oksijen yerine ciğerlere su çekerek insandan çıkıp balıklaşıyorum.
Balıklaşmaktan kastim alıklaşmak.
Keh keh keh.
Berbat espri. Unutun o satırı lütfen.
Nasıl gıcık oluyorum şu girizgah uzatmama anlatamam.
Ama yok, kısaltamadım gitti.
Her neyse.
Müziği de vardı bu “ayak ayak üstünde” dansımızın...
Hopişini topişini top top topPopişini hopişini hop hop hop
Durduk yerde “Hadi” derdi bana, ben de hop hemen atlardım ayaklarının üstüne. Uçardım sanki havalarda. Kahkahalar atardım beklemediğim tarafa adım atınca. Düşecek gibi olurdum ama, öyle bir kavramış olurdu ki beni, hiç düşmezdim.
Çocukken babamın ayaklarının üzerinde dans etmek en sevdiğim şeydi.
Hala öyle!
Hala eğitimsiziz. Hala siyah ve beyazız.
Yobazlık asla tek tarafla kısıtlı değil.
“En demokratik benim” diyen de bi bakıyosun gayet yobaz.
Şu içinde bulunduğumuz dönemde hele, herkesin kahpesi kendine.
Kahpe ilan edilmek süper kolaylaştı. Herkes kendinden olmayanı taşlamak istiyor.
Öyle delice bir kin, öfke, kızgınlık. Öyle çılgınca bir ayrımcılık.
Öyle bir sen/ben onlar/bunlar söylemi-kavgası.
Ne büyümekmiş be kardeşim!
Büyü büyü bitmedi...
“Çok ihtiraslısın Yonca, ihtiraslarınla hareket etmeden önce bi düşün Yonca.”
“Çok tutkulusun Yonca, tutkularınla hareket ederken, kendini hırpalama Yonca.”
“Heyecanla karar veriyorsun, bir dur düşün Yonca.”
“Aklına her geleni olduğu gibi paylaşıyorsun, çok açıksın, biraz kendine de sakla Yonca.”
“Sus Yonca... Sus Yonca...”
Aman ne çok kızan olduydu böyle yazdım diye o zaman.
Eminim şimdi de gıcık olan olur.
Fatih Terim’i sevdiğim için bu kadar tepki aldığıma şaşmıştım saf saf.
Neye şaşırıyorsam!
Biz, içimizden birilerinin başarılı olup çıkmasını ister gibi yapıp hiç istemeyiz ki! Başa bela olur o başarı bizde. Kıyaslanmalara neden olur. Beklentileri yükseltir.
Sorundur yani.
Başarılı olanın “yabancı” olması daha makbuldür çünkü; taşlaması da, övmesi de daha kolay ve lezzetli olur.