Kimi cümlelerin içinden çıkamıyorum.
Kimisi çok mutlu ediyor. Kimisi ise hançer gibi saplanıyor, nasıl söküp çıkartacağımı bilemiyorum.
Zaman her şeye çare, bir bunu biliyorum.
Bir yandan bu kadar çok mercek altında duygularla yaşamak zor, bir yandan da büyük deneyim.
Of bazen deneyimlerden bıkıyorum.
Ne bu böyle her şeyi irdele, sorgula, düşün, incele.
Dümdüz yaşasak ya işte!
Ik vık ne varsa dibine kadar anlatan, yorumlayan, araştıran tipin tekiyim.
Haberin linki aşağıda.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28082779.asp
Ne düşünülerek, nasıl bu fetvanın verildiğini anlamak dahi istemiyorum.
Hem yanlış bilgilere dayanılarak verilen bir cevap, hem de günah!
Arılara verilen görev sadece BAL ÜRETMEK değildir.
Bal kendi için de bir besin ve ısınma kaynağıdır.
Arıların görevi tozlanma yaparak Dünya’nın doğal besin kaynaklarının devamını içgüdüsel olarak sağlamaktır.
Örnek:
Çipras’ın seçilmesine, en çok biz sevindik gibi.
Eeee çeken bilir.
O yorgun, ekonomisi bitik, işsizlikten perişan, yolsuzluklardan, rüşvetlerden midesi bulanan insanların yaşadığı komşumuzda olan seçimden sonra en çok duyduğum cümle: “Ah ulan bizde de bir gün olur mu acaba?” oldu.
Kelebek etkisinin bizi de titretmesini bekliyoruz sabırla.
Yalnız ve güzel bir ülke orası da.
Orası da bizim gibi bıkkın. Biz de onlar gibi.
Biz de onlar kadar yorgun, işsiz ve yolsuzluktan, ayakkabı kutularından mide bulantıları içindeyiz.
Ha bizim kadar yalnız mı diye düşünüyorum Yunanistan?
Sağanak...
Çölde yağmur da bir başka ilginç.
Toprak kokusu yok. En çok o toprak kokusunu özlüyorum yağmur yağınca.
Yağmur için herhangi bir alt yapı olmadığından –nitekim pek ihtiyaç da olmuyor kırk yılın bir başında yağdığından- yağan yağmur olduğu gibi kalıyor, birikiyor.
Birikmek ne demek, her yer göl oldu resmen!
Evlerin çoğunu su bastı.
Çatılar aktı.
Çok uzun zamandır 10 yıldır oturduğumuz evden taşınmak istiyordum. O evde bana, bize iyi gelmediğini düşündüğüm garip bi şey vardı.
Taşınamıyorduk bir türlü.
Dubai zaten göstermelik özgürlüklerin ancak duvar arkasında yaşanabildiği bir yerken, sürekli duvara bakıyor olmak, bunca güneş olan ülkede bu kadar karanlıkta yaşamak, gökyüzünü görememek beni inanılmaz bunaltıyordu.
Ben, duvarlar arasında özgürlük yaşamanın ne demek olduğunu deneyimlediğimden beri, gökyüzünü ve ufku görmenin ne kadar önemli olduğunu anladım.
***
Oğlumuz o evde doğup 10 yaşına girdi.
Kızımız da 4 yaşındaydı taşındığımızda, şimdi 14 yaşında.
10 yıllık bir mazimiz vardı o evde.
Dün Kelebek’teki köşemde neden Ermenek’de olduğumu yazdım.
Yazımın linki burada:
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Yonca-Tokbas-4yaprakliyonca_232/Ermenekli-kahramanlar_27942289
Ermenek’de Recep Amca’yı da sordum.
Hani maden ocağını su basması sonucu yaşamını yitiren 18 maden işçisinden, oğlu Tezcan Gökçe’nin cenaze namazı sırasında “ayağındaki yırtık lastik ayakkabıyla” gündeme gelen Recep Gökçe’yi...
Sormaz olaydım.
O manşetlere taşınan “yırtık lastik ayakkabının” ardındaki gerçeği ve Recep Amca’nın ne kadar kırıldığını öğrenince yerin dibine geçtim.
Bizim zamanımızda adı “Lycée Français d’Ankara” idi.
Sonradan adı “Lycée Charles de Gaulle” oldu.
Adı “Fransız Okulu” ya, nedense okulumuzla ilgili herkesin tek aklına gelen “kızları rahat” yakıştırması olurdu.
Çok şükür o “rahatlık” bizleri rahatsız kılmadı da, etmedi de.
Alınmamayı, gülüp geçmeyi ve hicvi -yani taşlanmayı- yılmamayı bu sayede erken yaşta öğrendik.
Hepimiz çok şükür, gelişimimizi hiç kimseyi damgalamamayı öğrenerek tamamladık.
Bu “lekeleme ve damgalama” bir Türkiye ve hatta bölgesel gerçeğimizdi ve bu yüzden annem ve babam ben mezun olana kadar büyük sıkıntı çekti.
(kardan dolayı yola çıkamamışsak, hava açınca gideceğim demektir...)
Bilim Kahramanları Derneği’ni size daha önce yazdım.
Aşağıda önceki yazılarımın linkleri var.
Okursanız çok sevinirim.
Yaşları 9-16 arası çocuklarımızın bilimle ilgilenebildikleri ve kendilerini geliştirebildikleri bu müthiş projeye tanıklık edip içinizi açın.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26044683.asp