Paylaş
Sağanak...
Çölde yağmur da bir başka ilginç.
Toprak kokusu yok. En çok o toprak kokusunu özlüyorum yağmur yağınca.
Yağmur için herhangi bir alt yapı olmadığından –nitekim pek ihtiyaç da olmuyor kırk yılın bir başında yağdığından- yağan yağmur olduğu gibi kalıyor, birikiyor.
Birikmek ne demek, her yer göl oldu resmen!
Evlerin çoğunu su bastı.
Çatılar aktı.
Okullar kovalarla durumu idare etme çabasına girdi ki bazıları mecburen kapatıp çocukları eve yollamak zorunda kaldı.
Bizde asla sorun olmayacak miktarda yağan yağmur Dubai’yi ve Emirlikleri göle çevirdi işte.
Yolları görmeniz gerek, diz boyu yağmur suyu.
Güneş çıkacak ve yağmur suları buharlaşacak, çöl bu fazla suyu emecek diye bekliyoruz.
Şimdi bu işin sulu kısmı.
Geleyim can yakan kısmına.
2 gün boyunca yağan yağmur nedeniyle sadece Dubai’de 750’den fazla trafik kazası oldu.
1 kişi hayatını kaybetti.
Dün o yağmur sırasında gitmem gereken yere doğru yola çıkmışken, gerisin geri eve döndüm, araba kullanmamaya karar verdim. Yapacaklarımın tümünü iptal ettim.
Araba kullanmamaya karar vermemin iki nedeni vardı.
Birincisi yağmurlu havada araba kullanma tecrübesi olmadığı halde hala daha sağduyudan uzak şekilde son derece tehlikeli araba kullanan sürücülerin arasında kendi hayatımı riske atmak istemedim.
Hem yollar su içinde, hem de hız yapmak için uğraşan tipler var her yerde ve bu nasıl bir kafadır anlamıyorum.
Bunu bir de bizde görüyorum.
Bana hiç “neden bizi karşılaştırıp benzetiyorsun” demeyin.
Kaybedeceğin riskleri hesaplamadan alma, düşüncesiz, sağduyusuz, akıldan, güvenlikten uzak hareket etmeyi marifet sanma konusunda aynıyız.
Acele acele ölüme/öldürmeye gidiyoruz sırıtarak.
İkinci nedenim de, ben de uzun zamandır yağmurda araba kullanma tecrübesinden uzak kaldığım için, başkasını tehlikeye atmak istemedim.
Bu kadar.
Buna sağduyu ve önlem, bir de canım kıymetli şekerim diyoruz.
Sadece benim canım da değil, CAN değerli can!
Omuriliği felçlerinin oldukça yüksek bir oranı trafik kazalarından kaynaklı. Yani trafikte her gün hepimiz omurilik felçlisi olma riski ile gidip geliyoruz zaten.
E bunu zorlamanın anlamı var mı?
Dünya’nın kaç şehrinde, hangi bölgelerinde bu kadar fazla sayıda trafik kazası oluyor bir düşünelim isterim.
Biz ve bizim etrafımız olduğuna pek eminim.
Şu anda beni okuyanlar arasında bile hala daha kemer memer takmayan, emniyet şeridinden basıp giden ve hız limiti umursamayanlar vardır.
Yok canım ben yapmam diyen de kendine dürüst olsun isterim.
Eminim vardır kendini kandırdığı bir nokta...
Yapma şekerim, yapma!
Kendini kandırdığınla kalırsın, hayattan çok erken ayrılırsın.
Can güvenliğinin daha çok küçük yaştan anlatılmaya, öğretilmeye başlanmadığı, emniyet kemeri takmanın kıroluk ve/ya insanı sıkan bir şey olarak algılandığı, hız yapmanın hava atmak olarak tanımlandığı yerlerde bakın kaza oranlarına, sakatlanmalara.
2 günde 750’den fazla kaza ne demek!
Bayramlarımızda da hep aynı endişeyle yaşıyoruz.
Gazeteler televizyonlar sürekli aman yavaş gidin, dikkatli olun diye bas bas yayın yapar; ama sonuç yine değişmez.
Hayat kurtaracak aklı dinlememek nasıl bir marifetse!
Emniyet kemerinizi ön veya arka koltukta olmanız fark etmez, takın.
Takmayana taktırın.
Hızdan, hırstan uzak durun direksiyonda.
Uykusuz ve alkollü araba kullanmak, intihar.
Yapmayın.
Önlenmesi mümkün kaza diye bir şey var bakın.
Hayat kurtarın.
Yonca
“cankurtaran”
Paylaş