Paylaş
Çok uzun zamandır 10 yıldır oturduğumuz evden taşınmak istiyordum. O evde bana, bize iyi gelmediğini düşündüğüm garip bi şey vardı.
Taşınamıyorduk bir türlü.
Dubai zaten göstermelik özgürlüklerin ancak duvar arkasında yaşanabildiği bir yerken, sürekli duvara bakıyor olmak, bunca güneş olan ülkede bu kadar karanlıkta yaşamak, gökyüzünü görememek beni inanılmaz bunaltıyordu.
Ben, duvarlar arasında özgürlük yaşamanın ne demek olduğunu deneyimlediğimden beri, gökyüzünü ve ufku görmenin ne kadar önemli olduğunu anladım.
***
Oğlumuz o evde doğup 10 yaşına girdi.
Kızımız da 4 yaşındaydı taşındığımızda, şimdi 14 yaşında.
10 yıllık bir mazimiz vardı o evde.
Taşınma sabahı ağladım. O evde unutmak ve hatırlamak istemediğim bir sürü şeyi bırakıp; hatırlamak ve hiç unutmak istemediğim anılarımla yeni bir hayata başlamak istediğimi söyledim bahçemdeki ağaçlarımla, ve begonvildeki yuvalarından uçmayı bekleyen yavru kuşlarımızla vedalaşırken...
Taşındık.
Artık yeni evimizdeyiz.
***
Oğlumuzun yatağı, eşyaları çok eskimişti. Büyümüş de olduğundan yeni bir yatak aldık.
Charlie Chaplin fotoğrafı bulmuş beğenmiş.
Kendi fikirleriyle alakasız biri çıkmasın diye kim olduğunu da araştırmış, okumuş ve çok sevmiş. Başucunda onun resmi olmasını diledi. Bayıldım fikrine ben de. Aldık o resmi, astık başucuna.
Charlie Chaplin ve filmleri üzerine ne güzel sohbetler ettik o bahaneyle.
Ben de sanıyorum ki, her şey tamam oldu, çocuk mutlu.
Gel gör ki, inanılmaz huzursuz.
Bir türlü çözemedim derdini.
Ne yaptıysam olmadı.
Bir şey var ama, ne?
Kapris gibi, şımarıklık gibi algılıyorum hallerini. Halı azıcık kayıyor diye kızıyor, kalemine dokunduk diye kırılıyor. Sürekli homurdanan, mızıldanan bir tip.
En sonunda sabrım tükendi, isyan ettim.
“Bana derdini açık ve net söylemezsen sana yardımcı olamam. Haksız yere kızgın anne durumuna düşüyorum. Bana açık açık söyle çocuk, derdin nedir? Belli ki oda filan değil. Oda bir araç. Odayı bahane ederek anlatmak istediğin esas meselen nedir sen bana onu söyle? Sonuna kadar dinler, elimden gelen neyse yapmaya çalışırım. Yeter ki bana bahane bulma, ima da bulunma. Takır takır anlat. Varsayımlar yapmaktan ve kızgın olmaktan yoruldum.”
Hani başın öyle bir ağırlaşır ve artık taşıyamazsın ya derdinden, tam öyle bir halde, kafasını masaya koydu.
Gözlerini kollarına gömdü. Sesi titreyerek, yüzüme, gözlerime bakamayarak başladı anlatmaya. Nasıl içim parçalandı o an...
“Annecim,
Derdim değişim. Ben değişime sizin kadar kolay ayak uyduramadım. Kendimi henüz buraya ait hissedemiyorum. Her şeyi yadırgıyorum. Böyle olunca masamdaki kalemin durduğu yere bile kafayı takıyorum. Ama ben takıntılı bir çocuk değilim. Sadece yerleşmeye, yeni odama ve eşyalarıma kendimi alıştırmaya çalışıyorum. Taşınmak çok zormuş. Siz daha önce taşınmışsınız. Ben ilk defa taşınıyorum. Taşınmak nedir hiç bilmiyorum. Şimdi öğreniyorum.
Eski eşyalarımı özlüyorum. Her şeyi kaybettim gibi geliyor.
Şımarıklık yapmıyorum. Seni üzmek için de yapmıyorum. Siz benim için her şeyi çok güzel yaptınız. Böyle olduğumda size haksızlık ediyorum diye de kendimi kötü bir çocuk gibi hissediyorum. Bu da beni öfkeli yapıyor; ama ben kötü çocuk değilim. Yaptığınız her şeye çok teşekkür ederim.
Size bakınca, sanki bir tek ben alışamadım diye kendimi başarısız gördüğümden bunu anlatmaya da utandım.
Siz nasıl bu kadar hızlı alıştınız?
Benim alışmak için daha fazla zamana ihtiyacım var.
Alışmak için çok çalışıyorum, daha olmuyor...”
Size nasıl donup kaldığımı anlatamam.
Var mı daha net ve kayda değer bir açıklama?
Yok.
Yutkundum, başladım konuşmaya:
“Çok üzgünüm Aslan Cem. Hiç aklıma gelmemiş. Ben de bunu hiç düşünemediğim ve seni haksızca hırpaladığım için çok utanıyorum şu an. Çok özür dilerim. Nasıl hiç düşünemedim bilmem! Oysa ben de alışmaya çalışıyorum inan. Sana sanki alışmışız gibi geliyor olabilir; ama hala daha neyimiz nerede arayıp bulamamak, hele de acelem varken 50 kere çekmece aç kapa yapmak beni de deli ediyor.
Ben bu yaşımda zorlanıyorum, sen nasıl zorlanmayasın a çocuk?
Haklısın. İnan bana, haklısın. Başarısız değilsin, küçüksün daha ve evet ilk defa taşınıyorsun 10 yıllık hayatında...
Peki ne yaparsam seni rahatlatırım? Sana en iyi gelecek çözüm sence nedir?
De bana, yapalım.”
Gözlerini kolundan kaldırdı, bana bakmaya başladı.
O ağırlaşmış kafa da ayağa kalktı yavaşça. Düşündü.
Sabırla bekledim. Sessiz...
Sonra;
“Eski yorganımı kullanabilirim bence. Böylece uyurken eski yatağımdan yeni yatağıma, yeni odama, evime, ve her şeye yumuşak bir geçiş yapmış gibi olurum değil mi Anne? Alışkın olduğum yorganımla, alışmaya çalıştığım yerde olmak iyi gelebilir.
Eski yorganımla uyumak istiyorum Anne.”
Eski yorgan!
Bu kadar basit ve bir o kadar derin.
Geçiş, yumuşacık bir geçiş yapmayı istemek, zamana ihtiyacın olduğunu söyleyebilmek.
Derdini anlatabildin mi, çözümü de zaten sende.
En küçüğümüzden en büyüğümüze bu hep böyle.
Yorgan tamam.
Çocuk mutlu.
Yonca
“huzurlu”
Paylaş