Kimi kurumsallar ilham veren konuşmacı arıyor çoğu zaman.. Kadının Adı Var, bence değer katacaktır ulaşabildiği ortama, insana ve günün sonunda bu coğrafyaya...
Mücadeleci, kutsal, güzel, cesur, suçlu üç kadın, kendi yaşamlarından yola çıkarak, kadınların biyolojik donanımlarını ve sosyal rollerini mercek altına alıp, kadınların başarı yolunu açmayı amaçladıkları bir gösteri hazırladılar.
Bu 3 kadından ikisini daha yakından tanıyorum.
Çabaları, çalışkanlıkları, kadınların gelişimi ve hakları için nasıl uğraştıklarını da görüyorum.
Birçok kadının benzer utançları, isyanları, istekleri, korkuları var.
Birçok kadın, herkes gibi iyi bir işleri olmasını, keklerinin kabarmasını, çocuklarının iyi okullara gidebilmelerini, eşlerinden iltifat duymayı, dolmuştaki tek yolcu olmaktan korku duymamayı, girişimde bulunacakları zaman cesaretlendirilmeyi, suçluluk duymadan kendilerine zaman ayırmayı istiyor.
Oyunun amacı, aslında doğuştan hayvansever olan çocukların, henüz büyükler tarafından korkutulup uzaklaştırılmadan kedi ve köpekleri anlamasını sağlamak.
Ebru, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları AD Öğretim Üyesi’ymiş ve uzun süredir hayvan psikiyatrisi ile ilgileniyormuş.
O kadar kapsamlı, o kadar güzel bir mail atmış ki bana, sizlerle de paylaşmak istedim. Hayvanlarda oluşan davranış bozukluklarının çoğunun maalesef insanlar tarafından oluşturulduğunu gördükçe, üzerinde çalışmaya başlamış.
İnsanların eğitilmesinin ne kadar önemli olduğunu ve bu eğitimin çocukluktan başlaması gerektiğini bildiği için de oyun kurgulamak için çalışmış.
Kendisi aynı zamanda Hayvan Hastanesi’nin Halkla İlişkiler Sorumlusu olarak 15 yılda yaklaşık 30 bin çocukla çalışmış. Yıllardır çocuklarla paylaştığı bilgileri, onlardan aldığı cevapları sorularla birleştirip Sevimli Patiler’i yaratmış.
Oyunu oynayan çocuklar hem hayvanlar hakkında bilgi kazanıyor hem de gerçekten bir hayvanın nasıl ihtiyaçları olduğunun farkına varıyor.
Maalesef ülkemizde birçok hayvan “pet shoplardan” geçici heveslerle satın alınıp sokağa bırakılıyor.
Koca yıl bitti.
Sizlerden de çok güzel dilekler geldi.
Okuyan okudukça her bir dileğiniz evrene yayıldı, saçıldı.
Bazı dilekleri, gelen mailleri okurken fark ettim ki neyi istemediğimizi biliyoruz ama, ne istediğimizi dile getirirken çok zorlanıyoruz.
Olumlu cümle kurduğumuzu sanıyoruz, oysa hep tersinden yani olumsuzundan bahsediyoruz.
Örnek: “Annem hasta olmasın.” Hem hastalık, hem olmasın... Oysa “Annem sağlıklı olsun” diyebiliriz.
Kelimelerin gücünü önemsiyorum. İnanıyorum da.
Kurduğun bir cümle, aklından geçen her kelimenin kendi içinde bir mucizesi var. Dönüp geliyor başına...
Çok da zor bir güne denk gelmesi bi anda aslında farkında olmadan yaptığım iyi bir şey oldu benim açımdan.
Zaman geçmezken, su gibi, umutla geçer oldu.
Bugün bu köşeye sizlerden gelen dileklerin yetiştirebildiğim kadarını alırken, her birinin tutmasını can-ı gönülden diliyorum.
Henüz kendiminkini yazamadım. Ne garip, korktuğum için yazamıyorum.
Neden mi korkuyorum?
Biraz tıkanık bir dönemdeyim ya, ne dileyeceğimi, dileyecek bir dileğim kalmadı mı yoksa fikriyle yüzleşmekten korkuyorum.
Ne saçma değil mi?
2010’da.
5 senedir hala daha unutmadı bazı okurlarım. Hatta dün arka arkaya iki okur daha yazıp “Neden yine yapmıyorsun?” diye sorunca, ben de kendime sordum.
Neden köşeni insanların dileklerine açmıyorsun yine Yonca?
Neden kapadın kendini?
***
Mantıklı veya mantıksız bir cevap veremedim kendime.
Hani bazen kendi cevabını duyasın yoktur ya... Öyle.
Dürttüm kendimi. Kendine faydan yok bu ara, başkasına olsun, dedim. En iyi yaptığım şey hayatta başkalarına iyi gelmek belki. Başkalarına iyi gelen bir şeyi yaparken bi bakmışsın kendine de faydan olmuş... olur ya öyle hani.
En çok değer verdiğim şeylerden biridir.
Keyiflisi, dertlisi... Her türlüsü.
Yeter ki muhabbet olsun. Aşk olsun.
Konuşmayı çok sevdiğimden... Suskunluk, sessizlik varken aman havada tatsız bir şey olabilir, muhabbetle dolsun, dağılsın o hava fikrinden.
Kimi zaman dedikodu da olur evet.
Kaç yıldır yurtdışında yaşıyorum, 30’a yakın milletten insanla oturup kalktım çalıştım, dedikodu yapmayan ırk görmedim.
Tatlısından bahsediyorum. İnsan oyanından değil. Gülmecesine...
Yani dizi mizi anlamında.Ama Gökçe Bahadır çok sevdiğim bir oyuncu.Baktım o var.Bir de benim ezelden beri en sevdiğim dizi olan “Fatmagül’ün Suçu Nedir?” dizimden de oyunculuğunu sevdiğim, tipini de pek beğendiğim Engin Öztürk var.Oturdum bir izleyeyim dedim ki, hay demez olaydım! Onur Saylak nasıl bir oyunculuk döktürmüş öyle, bayıldım daha ilk bölümde.Müdavim oldum.Koca bir hafta geçmek bilmiyor. Heyecanla pazar akşamını bekliyorum.Saat farkından pazar akşamı sonuna kadar izleyemediğimden sonradan izliyorum. Dahası ilk defa kızımla aynı anda bir diziye taktık.Pek mutluyum.Da Gönül hatırlayana kadar Yusuf’u biz çatlayacağız orası kesin.“Yahu Gönül, Yusuf hatırlanmayacak adam mı?” dedi kızım izlerken...Aynen katılıyorum şahsen.Yonca“hafıza”
5 dakikada Beşiktaş
Her işimiz acele ve hemen şimdi.İçeriği, kalitesi, ciddiyeti filan hikaye. Öyle ürkütücü boyutta ki bu umursamazlık, şaşkınım. Hani bu da başka türlü bir eğitimli cehalet sendromu dersem ne olur yanlış anlamayın.Gerçi bu da umursanan bir şey değil.Belki ben dışarıdan baktığım için daha çok etkileniyorum bu halden. Belki ben de içeride olsam bu kadar dehşete kapılmam. Ortama uyar giderim.Diyetler havada uçuşuyor. Arkadaş arasında ilaç paylaştığımız gibi. Aynı kafa.Diyeti kim yazmış, doktor mu, uzman mı?Referans kim?Referans genelde kiloyu vermiş kişi. Oysa doktor veya uzman olmalı değil mi?Yok. Bunlar anlamsız sorular ve detaylar.Zaten banane!Sordun mu soran olduğun için “bilmiş” oluyor azarı işitip oturuyorsun.“5 günde 5 kilo vereceksin” diyor ya karşındaki, o yeter.Sana uygun mu, ölür kalır mısın, nereden bulmuşlar bu diyeti de alıp ortama salmışlar orası belli değil, önemli de değil.Önemli olan yılbaşına kadar, o kıyafete sığmak için zayıflaman.Ölsen de olur yani.Spor konusunda da öyle yap böyle yap tavsiyeler havada uçuyor.Bakıyorum koşarken ayağını böyle bas, şunu giy, haftada bilmem kaç kere şunu yaparsan jetgil olur uçarsın filan.Çekilen fotodaki zeminde mi koşuyor her koşan?O fotodaki çekimde kullanılan insanın sağlık durumu bir mi?Bir de hiç referans verilmiyor bu yazılarda. Hiç.Kaynakça da yok. Bakıyorum daha ilginci, soran da yok. Takipçilere bakıyorum bildiğin eğitimli tiplerden oluşuyor gibi. Onlar da sormuyor, sorgulamıyor gibi.Bütün bunlar belki de burası Türkiye olduğu için daha çok düşündürüyor beni. Canına bir şey olunca çok geç çünkü.Veya dedemizgillerden beri spor kültüründen gelmiyoruz ki, görerek bilerek okuyarak araştırarak büyümüş olalım.Ne olur dikkat edin kendinize. Bilgiyi veren kadar kaynağı referansı da önemlidir.Araştırın. 3 günlük diyetler, 2 haftada 10km koşmalar biraz hayali ve hatta endişe verici düşünceler.Sağlığınız önemli.Zaman ve sabır önemli.Umursayın kendinizi.Bunca senedir hayli emek veriyorum koşuya, 10 yıllardır verenler var. Harbi sporcu harbi hekim kalkıp size 10 maddede 10 mucize filan demez. Herkes her konuda uzman da olamaz. Uzmanlaştığın konu vardır, uzmanı olana yönlendirme diye bir şey vardır.Ben aynı anda ortopedist ve kalp cerrahı olan bir doktor tanımadım.Basın da bu konuda yangına körükle gidiyor ne yazık ki.10 parmağın var dostum.Herbirinin izi farklı. Ve sen de bir tanesin şu koca dünyada.Sana olan bana, bana olan sana uymayabilir. 5 günde kilo vereceksin diye 5 yıl canın yanabilir.Kendine çok sevdiğin, kıyamadığın bir canlıya bakar gibi bak. Evladın olsa nasıl davranırsın, kendine de öyle davran.Ne dolmuşum yahu!Kesemedim yazıyı.Yonca“şangırt”
Deli gibi eğlenerek spor yapmayı deneyin.
Ekibi azıcık tanıyorsam, ki harbi iyi tanıyorum, eğlence garanti, spor da yanında bonusu olur, ne ara o kadar şey başardınız anlamazsınız bile.
Yılın en son ayında doğaya çıkın. Bayılacaksınız gece gece doğanın kudretine.
Koşmak zorunda değilsiniz, YÜRÜYÜN.
Hatta istiyorsanız bisiklete binin. Müzik dinleyin, eğlenin, parti yapın, komik ışıklı mini taçları, ışıklı oyuncakları al yanınıza.
Ha bunlarla uğraşacak zamanın yoksa, onu da dert etme. Ekip bir dolu getiriyormuş yanında.
Ne yap ne et, o geceyi evde geçirme, bu dediğim muhabbeti de kaçırma.