Farklı mesafelerde koşu yarışları vardır. 5 km, 8 km, 10 km, 15 km gibi...
Bu yarışlarda, koşulan mesafe neyse o kadar koştum denir.
Koştuğun mesafe 21 km olunca, yarı maraton olur.
Maraton mesafesi 42 km 195 metredir. Evet o son 195 metre önemli.
Maratonun 42 bin 195 metre olmasının tarihi bir nedeni var.
Maraton mesafesinden de uzun olan yarışlara ultra maraton denir.
Doğru bilgi önemli
Hem çok güldüm, hem etkilendim.
Çocuk haklı.
Reklamlara bakarsan al, sür, yat kalk ve mucize!
Ölümsüzlüğe bile tek çare o krem sanki. Kremi sürmeyi bırak yersin.
O derece.
Saçını o şampuanla yıkadın mı, metrelerce uzun ve kesin pırıl pırıl.
Neredeyse her şeyi başarmanın ve mutluluğun tek sırrı da yediğin o bilmem neli üründe.
Bu cümledeki “yeterince” kelimesinin altını çizmek isterim.
Bana göre birileri benden hep daha güçlü, pek tabii ki de öyle. İyi de, ben de elbette birilerinden daha güçlüyüm. Ama nedense cümlenin bu kısmını kurmak pek aklıma gelmiyor.
Ben hep benden daha güçlülere göre kendimi değerlendiriyorum. Bir konuda güçlü olduğumu düşündüğünü söyleyen kişiye de -utanarak itiraf ediyorum- şüpheyle yaklaşıyorum.
Bu karşımdaki kişiyle ilgili değil, benim güven duygumla ilgili.
Örnek mi?
Yüzme antrenmanlarında çok zorlanıyorum, yüzmede zayıf olduğumdan böyle olduğunu düşünüyorum. Antrenörüm “Yüzmeye bu kadar laf ediyorsun, yüzmek zor geliyor diyorsun ama yüzmede tahmininden güçlüsün” dediğinde, antrenörümün sırf bana gaz vermek için bunu uydurduğunu filan düşünecek kadar alçalabiliyorum.
Düşünürken kafamı nereye çevirsem, nereye baksam hep aynı garip his içimde.
Hatta resmen bir çeşit koku. Hislerimin kokusu var desem.
Burnumda tüten tuz, deniz, rüzgar ve toprak kokusu...
Hatta gözümün önünde görüntüsü...
Sonsuz bir ufuk, çırpınan engin bir deniz.
Gözlerini dikince ufka doğru, gördüğün dizi dizi adaların şekli şemali.
Çocuk yürüyebildiği yaşta ama ya pusete bağlı, ya kucakta. Bazen çocuk kucaktan inmek için yırtınıyor. Hayır, inemez.
Anne perişan taşımaktan ama bırakmıyor.
Canım arkadaşım;
Bak büyümüş artık yavrun, bırak.
Senden kopmasından, bağımsız olmasından endişelenme.
O hazırsa... Sen de hazırsındır. Güven.
Göbek bağını kestik bitti.
Memleketin her yerinden gelen ve yoktan var ettikleri imkanlarıyla insanın ağzını açık bırakan, kalbini umutla dolduran çocuk bilim kahramanlarımız var.
Bilim Kahramanları/FLL turnuvalarının bu yılki konusu “Hayvanlar: Yaşam Ortaklarımız”dı.
HSBC, bu sene turnuvaların ana destekçisi olmasının yanı sıra İstanbul ve İzmir’den 2’şer devlet okulunu destekledi.
İstanbul ve İzmir’deki HSBC çalışanları, gönüllü olarak takımlara hem turnuvalarda hem de turnuvalar öncesi destek oldu.
Bilim Kahramanları’nı destekleyen tüm kurumlara gönülden teşekkür ederim.
Türkiye’nin geleceğine bilim ekiyorlar.
Bilim Kahramanları Turnuvaları’nda yer alan, başarı gösteren ve diğer takımlara göre aslında biraz daha farklı olan 3 takım var.
Bir karşılık beklemeden, ücretsiz yapıyorlar bunu.
Banu Tozluyurt, çalışkanlığına hayran olduğum arkadaşım. Her şeye yetişir, anında harekete geçer, destek verir. Hiçbir şey sözde kalmaz. Yapar.
Özge Uzun’u tanımayanınız yok. Cefakar, fedakar, güçlü, kocaman kalpli cesur bir anne o.
Ebru Tuay, duruşuna ve insana dair denilecek her şeye yaklaşımına hayran olduğum bir insan.
Bu üç kadının yarattığı bu gönüllü eylemi çok önemsiyorum. Konferans salonlarında kendi aramızda konuştuğumuz sorunlardan öteye geçiyor onlar.
İnsana gidiyorlar...
“Merhaba sevgili Sezen Aksu, Ben size, kendi kişisel müzik, duygu, çocukluk, genç kızlık, kadınlık, annelik, insanlık, hayvanlık tarihim adına minicik bir teşekkür etmek istemiştim” demek içindi.
Çocuktum, evde, teyzemlerin evinde, arkadaşlarımın evinde bir köşede, radyoda hep Sezen Aksu şarkıları çalardı.
Çabalamadan, fark etmeden sözlerini ezberlerdim.
İnsan çocukken o sözlere pek takılmıyor. Ya da ben takılmamıştım.
Dilime dolanırlardı. Severdim.
Bir şekilde pıt diye söylerdim dilim döndüğünce.
Sonradan fark ettim ki, bazı sözleri çocuk aklımla uydurduğum halleriyle öğrenmişim, öyle de yerleşmiş dilime. Hâlâ öyle söylerim, gülümserim kendime.