Yasin Girgin

Sevgilinin nafaka hakkı var mı?

5 Eylül 2013
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yetiştirilmek üzere, daha önce yürürlükte bulunan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un bazı maddeleri değiştirildi.

Bazı maddelere ise yeni cümleler eklendi. Akabinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarıldı...

* * *

Bu konuda daha önce, yeni Kanun’un kadına yönelik şiddeti önleyemeyeceğini yazmıştım. 2012 yılının aralık ayına kadar Türkiye çapında mahkemelerden çıkan 29 bin 624 kadına yönelik önleyici tedbir kararının 4 bin 459’u Ankara’da alınmış. Zamanın maalesef bizi haklı çıkarmasından duyduğum üzüntüyü bu vesile ile bir kez daha yineliyorum.

* * *

Bu yeni kanun ile birlikte hukuk çevrelerinde ülkemizin sosyal bir gerçeği olan imam nikâhlı birliktelik yaşayan kadınların korunup korunmayacağı ile ilgili bir tartışma da yaşandı. Kanun’dan önce, bazı aile mahkemesi hâkimleri yorum yoluyla nikâhsız (imam nikâhlı) kadına geçici süre için tedbir nafakası bağlayabiliyordu.

EV İÇİ ŞİDDET VE TEDBİR NAFAKASI

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 2. maddesi aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti ev içi şiddet olarak tanımladı. Burada dikkat edilmesi gereken kavram ise “aile mensubu sayılan diğer kişiler” ifadesidir.

Yazının Devamını Oku

Babanın parası mı annenin sevgisi mi

29 Ağustos 2013
“Küçük bir çocuğun yetişmesi için bir köy dolusu insan gerekirmiş.”

Bir çocuğun karakterinin büyük oranda çevresinde oluştuğunu örnekleyen güzel bir sözdür bu. Günümüzde, bir çocuğun yetişmesi için köy dolusu insan değilse de birbirinden farklı ortamlara ihtiyaç duyuluyor. Daha iki yaşında kreşe gönderilmeye başlanan çocuklar, dört yaşından itibaren de yüzmeye, baleye, ata binmeye, basketbol, tenis oynamaya teşvik ediliyor. On, on beş yıl önce çok az kişinin sahip olduğu cep telefonları, bilgisayarlar ufaklıkların elinde oyuncak olmuş durumda. Ama bunun bir nedeni de artık gönül rahatlığıyla çocuklarımızı sokağa salamamamız. Eskiden sokakta büyümesini seyrettiğimiz çocukların şimdi oyun alanları otopark, bina ve alışveriş merkezi olmuş. Çocuk kaçırma olaylarını, açık bırakılan rögarlara düşen yavrucakları hiç saymıyorum bile…

MADDİ DURUM BELİRLEYİCİ Mİ

Bu şartlarda, çocuğun ihtiyaç duyduğu eğitimi alabilmesi için “anne-babanın maddi durumunun” en önemli belirleyici şey olup olmadığı, bana çokça sorulur hale geldi. Boşanma davalarında çocuğunun velayetini almak isteyenlerin ilk söyledikleri, “iyi bir işim var, düzenli gelirim var, diğer taraftan daha iyi bir eğitim sağlayabilirim. Bu nedenle velayet benim hakkım” oluyor.
Buna karşın, bir çocuğun yetişmesi için paradan daha önemli bir şey var: Anne sevgisi...

ANNELER HEP TEDİRGİN

Maddi varlığı yerinde, fabrikalar, iş merkezleri, petrol istasyonları sahibi babalara karşı açtığımız velayet davalarında, anneler hep tedirginlik yaşıyor. Babaların maddi gücünün bizim savunmamıza ağır basacağına olan endişeleri, ilk duruşmada velayet tedbiren kendilerine bırakılıncaya kadar sürüyor.
Gerçekten de, bir çocuğun “maddi ihtiyaçlarının” karşılanması aslında oldukça kolay. Çocuğun ihtiyaçları belirleniyor, baba bu ihtiyaçlara göre bir nafaka ödemeye mahkûm ediliyor. Annenin avukatının yapması gereken tek şey bu iştirak nafakasını tahsil etmek…

ANCAK SONUÇ PEK DEĞİŞMİYOR

Yazının Devamını Oku

Ankaralının kredi kartıyla imtihanı

22 Ağustos 2013
Son bir haftadır sizlerden gelen soruların yarıdan fazlası, kredi kartı ile ilgili oldu.

Kredi kartı sayısı Aralık 2002-Haziran 2013 döneminde yüzde 304 oranında artış göstermiş. Bu dönemde kredi kartı sayısında net 41 milyon adetlik artış olmuş. 2013 yılının haziran ayı sonunda ise kredi kartı sayısı 56.5 milyon adede ulaşmış.
Kredi kartı sayısındaki artışa paralel olarak kredi kartıyla yapılan alışveriş miktarında da önemli artış var. Örneğin, 2008 yılında 163 milyarlık alışveriş yapılmışken 2012 yılında bu rakam -iki katına- 324 milyar liraya çıkmış.

ÖDEYEMEYENLERİN SAYISI HIZLA ARTIYOR

Hem kullanıcı hem de kart sayısında böyle büyük bir artış, hiç şüphesiz beraberinde sorunları da getiriyor.
Merkez Bankası verilerine göre, kredi kartı borcunu ödemeyen kişi sayısı geçen yılın tamamında 453 bin 656 iken, bu yılın ocak-mayıs döneminde 325 bin 179 kişi olmuş.
Bu yılın ilk 5 ayında kredi kartı borcunu ödemeyen kişi sayısı, 2009 yılının tamamına göre yüzde 17,3 yükselmiş.
Yılın ocak-mayıs döneminde, ferdi kredi borcunu ödemeyen kişi sayısı, 2009 yılına oranla yüzde 31,1 yükselişle 233 bin 55 olmuş.

Yazının Devamını Oku

Başkanlık rejimi nedir, ne değildir?

15 Ağustos 2013
Başkanlık rejimi, sayın hocam Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in 1986'da yazdığı “Anayasa Hukuku” kitabının 423. sayfasında aynen şu başlıkla anlatılmış: “Kuvvetlerin Sert Ayrılığı: Başkanlık Rejimi”

Başkanlık (presidentiel) rejimi de temsili rejim türlerinden biri olup, kuvvetler ayrılığına dayanır. Fakat parlamenter rejimden farklı olarak kuvvetler sert biçimde ayrılır.
Parlamenter rejimin, ülkelere göre, iki ya da çok partili bir siyasal ortamda uygulanabilmesi sonucu parlamenter rejimlerden çoğul olarak söz edilmektedir. Buna karşılık başkanlık rejimin günümüze değin klasik biçimi ile tek uygulama alanı ABD’dir. Bundan dolayı başkanlık rejimlerinden değil, tekil olarak başkanlık rejiminden söz etmek daha doğru olur.

HER ORGAN BİR FAALİYETLE SINIRLI

ABD Anayasası’ndan ilham alan bazı Latin Amerika ülkelerinde ise rejimler ya askeri darbeler ile son bulmuş ya da başkanlık rejiminden farklı olarak otoriter nitelikteki başkancı (presidentialiste) rejimlere dönüşmüştür. Başkanlık rejimindeki kuvvetlerin eşitliği hukuki bir eşitliktir. Siyasi açıdan ise, başkanlık rejimi yürütmenin yasamaya üstünlüğüne yol açmaktadır. Bu üstünlük nedeniyle rejim başkanlık rejimi olarak adlandırılmaktadır.
Başkanlık rejiminde her organ bir faaliyetle sınırlıdır. Parlamento kanun koyar ama onun uygulamasına katılmaz. Hükümet, kanunları uygular ama onun yapılmasına katılmaz. Mahkemeler yargılar ama kanunun yapılmasına ve uygulanmasına katılmaz.
Parlamenter bir rejimde, hükümet ve parlamento çoğunluğu aynı partiye aittir ve aynı kişilerden yararlanılır. Buna karşılık başkanlık rejiminde, yürütme ve yasama ayrı partilere ait olabilirler ve kişilerin ortaklığı mevcut olmayabilir. Diğer bir deyişle bakanlar ve başkanlar parlamento üyesi değildir.
Parlamenter rejimde yürütmenin otoritesi, hükümetin parlamento çoğunluğu içinden çıkmasına bağlıdır. Başkanlık rejiminde ise, yürütmenin üstünlüğü, anayasa hükümlerinden ve başkanın genel oy ile halk tarafından seçilmesinden kaynaklanır.

Başkanlık rejiminin tarihi kökeni

Yazının Devamını Oku

Atam İZİNdeyiz…

8 Ağustos 2013
Her yılın Temmuz ayının yirmisi hukukçuların güneye göç mevsimidir. Temmuz ayının yirmisinde başlayan adli tatil eylül ayının başına kadar sürer. Bu adli tatil meselesinin ortaya çıkışı çok ilginçtir benim için:

Eskiden yol yok, vasıta yok. Ulaşım olanakları bugünkü gibi değil. En yakın ilin ilçenin merkezi, eşeksırtında yarım günlük mesafe.
O zamanlar, Türkiye bir tarım ülkesi, bırakın mısırı, buğdayı; sarımsağımızı bile kendimizin yetiştirdiği yıllar.
İşte çoğunluğu tarımla uğraşan halkımız, yazın “hasat zamanı” işinden olmasın diye, zamanın ileri gelenleri kanunu hazırlarken adli tatili icat etmişler. Çünkü her yerde mahkeme yok, mahkemeler sadece büyük yerlerde; ilin, bilemedin ilçenin merkezinde. Zaten nasıl icat etmesinler, tanık ya da sanık, kimi çağırsan gelmiyor. Yani işin aslı bu hâkim, savcı, avukat taifesine izin yaptırmak değil, maksat ekonomi zarar görmesin.

Adli tatil, öyle dışarıdan göründüğü gibi adliyenin tamamen kepenkleri indirdiği bir dönem değil. Adli tatilde dava açabiliyorsunuz ya da icra takibi yapabiliyorsunuz, hatta nöbetçi hâkimi bulursanız yazdığınız dilekçeyi havale bile ettirebiliyorsunuz.

Adliye koridorları hiç olmadığı kadar sessiz oluyor, hani eskinin nüfus sayım günlerindeki sokakların durumunu hatırlatan bir boşluk. İşiniz adliyeye düşmüşse, kalemdeki memur başını kaldırıp, herkes tatildeyken siz çalışıyorsunuz diye acıyarak bakıyor. Gözlerinden anlıyorsunuz. Tabi, herkes tatildeyken nöbetçi kalan o memura da sizin acıyarak bakma hakkınız var.

Bazen düşünüyorum. Kırk gün tatil yaptığımız için mi işler aksıyor, yoksa işlerin aksamadan yürümesi mümkün olmadığı için mi kırk gün umursamadan tatil yapıyoruz?

Hakim, günde otuz-kırk dosyanın duruşmasına çıktığı için mi kırk gün tatil yapıyor, yoksa kırk gün tatil yaptığı için mi günde otuz-kırk dosyaya duruşmaya çıkıyor?

Hadi, köylünün işinden kalmaması gerekçesine ikna oldum. Peki Danıştay, Yargıtay gibi köylüyle duruşması olmayan mahkemeler hangi sebeple adli tatile giriyor?

Yazının Devamını Oku

ÖTEKİ KADIN ESAS KADINA KARŞI

2 Ağustos 2013
Olayı kısaca anlatayım... Adamın biri, kadının biriyle internette tanışıyor, birlikte oluyorlar. Kadın, adamdan hamile kalıyor. Bu arada adamın evli olduğu ortaya çıkıyor. Adam, karısına (esas kadın) boşanma davası açıyor. Dava, adamın tam kusurlu olması nedeniyle reddediliyor.

Bu sefer esas kadın, öteki kadına manevi tazminat davası açıyor. Asliye Hukuk Mahkemesi de tazminat davasını reddediyor, esas kadın temyize gidiyor.
Yargıtay ret kararını bozuyor, ilk mahkeme verdiği kararda direniyor, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gidiyor ve sonuçta öteki kadının esas kadına manevi tazminat ödemesine karar veriliyor.

EMSAL KARAR MALEZYA’DAN

Evlenme, boşanma, miras gibi konularda Malezya’nın genelinde İslam Hukuku (Şeriat) geçerli. İlk kez 2007 yılında Malezya’da yukarıda anlattığım karara emsal olacak şekilde karar veriliyor. Bizim Yargıtay da, Malezya’da 2007 yılında verilen bu kararı 2010 yılından itibaren emsal alınmaya başlayınca, esas kadınlar öteki kadınlara dava açmaya ve manevi tazminat almaya başlıyor.

YARGITAY’IN GEREKÇESİ

Yargıtay, öteki kadını manevi tazminata mahkûm ederken üç kanun maddesine atıfta bulunuyor:
Bunlardan birincisi, Medeni Kanun’un 185. Maddesi. Buna göre, eşler birbirlerine karşı sadakatle yükümlü.

Yazının Devamını Oku

Kıdem tazminatı hakkında merak edilenler

25 Temmuz 2013
2013 mart ayı verilerine göre Türkiye genelinde yaklaşık 24 milyon 974 bin çalışan bulunuyor. Tahminen 9 milyonu aşkın kayıtdışı çalışan da hesap edildiğinde neredeyse ülkenin yarısını doğrudan ilgilendiren ‘kıdem tazminatı’ hakkında sizlerden gelen soruları ele aldık bu hafta.

* İşyerim ile karşılıklı anlaşarak ayrılmaya karar verdik. İşyerinin muhasebecisi, kıdem tazminatımı hesaplarken sadece maaş üzerinden hesaplama yaptı, bu doğru mu?
Ahmet H.

-Kıdem tazminatı işçinin işe başladığı tarihten itibaren her tam yıl için 30 günlük giydirilmiş (brüt) ücreti tutarında verilir. Giydirilmiş ücret, aylık brüt maaşa ikramiye, prim, yol, yemek, yakacak yardımı vb. gibi maddi olanakların ilave edilerek bulunur.
Ancak brüt ücrete yıllık izin ücreti, evlenme yardımı, hafta tatil ücreti, bayram harçlığı, hastalık yardımı, genel tatil ücreti, doğum yardımı, ölüm yardımı, izin harçlığı, jestiyon ödemeleri, teşvik ikramiyesi ve primleri, jübile ikramiyesi, seyahat primleri, devamlılık göstermeyen primler, fazla çalışma ücreti, iş arama yardımı, harcırah, bir defalık verilen ikramiyeler ve iş elbisesi ve koruyucu malzeme bedelleri dahil edilmez.

* Kıdem tazminatından hangi kesintiler yapılabilir?
Murat C.
Kıdem tazminatınız ödenirken sadece damga vergisi kesilir, başka kesinti yapılmaz.

* Bundan 5-6 yıl önce bir işyerinden kıdem tazminatımı almadan ayrılmıştım. Şimdi ihtiyacım var, almak istiyorum. Alma hakkım var mı yoksa zamanaşımına mı uğradı?

Yazının Devamını Oku

Başkanlık Rejimi mi Başkan’ın Rejimi mi?

18 Temmuz 2013
Bir adam, gelecekte yapacaklarından çok geçmişte yaşadıklarını anlatmaya başlamışsa yaşlanmış demektir, derler.

Ankara Hukuk’un ilk senesinde, daha kayıt sırasında tanışırsınız hocaların namıyla. Bunlardan biri de Anayasacı Erdal Onar’dı. Erdal hoca, şerbet gibi diliyle, kâh bir şiirle kâh kısa bir anekdotla anlatırdı dersini. O anlattıkça aşka gelir, şimdinin Özel Yetkili Savcısı gibi hissederdik kendimizi, bir an önce mezun olup avukat olup; hâkim, savcı, kaymakam, vali olup milletimizi bu demokrasiyle tanıştırmak isterdik.

* * *

İngiltere’de hâkimlerin maaşı yoktur. İngiltere’de hâkimlerin, çek defterleri vardır; ne kadar ihtiyacı varsa hâkim çeki yazar ve bankadan parayı alır. Vatandaşın, hâkimine olan güveni işte bu kadar sınırsızdır, diye sembolize ederler. Rivayet odur ki, hâkimlerden bir tanesi, günlerden bir gün bu güvenin sınırını denemek ister, çekin üzerine 1 milyon sterlin yazar. Bankaya gider. Görevli çeki alır, çeke ve getirene bakar, “Üzgünüz” der, size ödeme yapamayacağız.” Hâkim, içinden “hah” der. “İşte sizin güveniniz bu kadardı.” Fakat banka görevlisi devam eder: “Ödemeyi şu anda yapamıyoruz, çünkü elimizde bu kadar para yok, bize bir gün müsaade ederseniz diğer şubelerden bu parayı toplayabiliriz.”
Hâkim, odasına döner, “Bana güvenen halka ben güvenmedim, onların güvenine layık olamadım” diye bir bot bırakarak intihar eder.

* * *

Bir de halka dair bir hikaye anlatalım: Bizim meclisin kanun komisyonlarından biri, kanunların ve mahkemelerinin işleyişini yerinde incelemek üzere İngiltere’ye gider. Bir duruşma salonuna girerler, fanatiklikleriyle ünlü İngiliz Futbol Takımlarından birinin (Liverpool ?)hafta sonu oynayacağı maçla ilgili bir dava görülmektedir. Hâkim, “Bu hafta sonu oynanacak maçı Liverpool taraftarlarının izlemesini yasakladım, maça giremeyecekler” der. Bizimkiler şaşırır, öyle ya, kimin hangi takımı tuttuğu alnında mı yazıyor, üzerinde forma yoksa nasıl bileceksin? Oradaki mihmandarlarına gülerek sorarlar “Hâkim bu kararı niye aldı, bu kararı uygulaması imkansız” Mihmandar çok sakin cevap verir “Hayır, uygulaması çok kolay, kapıda girmek isteyen her kişiye hangi takımı tuttukları sorulacak.” Bizimkiler uyanık ya hemen üsteler “Peki ya, Liverpoollu’yum demezse?.” Mihmandar şaşırır “Niye yalan söylesinler...?”

* * *

Bizim İdare Hukuku’nda mahkemeler bir karar verince, kamu görevlileri mahkeme kararını uygulamamak için direnir. Bu nedenle belli bir süre öngörülmüştür, bu sürede yapılmazsa ilgililer hakkında dava açılabilir. Çoğunlukla kamu görevlileri bu sürenin son gününe kadar bekler, yapacaklarsa da o işi son gün yaparlar. İşte, bizim kanun komisyonu heyeti İngilizler’e bunu sorar “Bizde” derler, mahkeme karar alırsa 30 günde yerine getirilmesi gerekir, bu süre sizde kaç gün?” Heyetin maksadı biraz da övünmek, hani kendilerince 30 gün kısa bir süre. Mihmandar cevap verir “Bizde böyle bir süre yok.” Bizim heyet gene şaşkın “Peki ya mahkeme kararını uygulamazsa ne yapacaksınız, yaptırımı ne?” Mihmandar “mahkeme kararları gücünü halktan alır, bu nedenle uygulamamayı kimse aklına bile getirmez” der.

Yazının Devamını Oku