Yasemin Fatih Amato

Adet döneminde saç boyatılabilir mi?

21 Mart 2019
Halk arasında bazı söylemler kendiliğinden kulaktan kulağa hızlıca yayılır, engellenemez. Başlığımızdaki soru da bunlardan biridir. Adet döneminde saç boyatılır mi? Bu soruya hızlıca evet diyebilirim neden mi?

Regl dönemi kadında hormon dengelerinin değiştiği, düzensizleştiği, vücut ısısının ve vücudun kimyasallara karşı verdiği tepkinin değiştiği bir dönemdir. Saç boyatıldığında, boya diğer zamanlardaki kadar iyi tutmayabilmekte ve hatta kuaförde çektirilen fön bile regl döneminde 1-2 saat içinde bozulabilmektedir. Özellikle hormon dengelerindeki değişimler boyanın istenen etkiyi göstermesini engelleyebilmektedir. Daha çok saçını sarı, kızıl, platin gibi açık renklere boyatan kadınlar, regl döneminde elde ettikleri saç renginden memnun kalmazlar. Boya tam olarak tutmadığı için beyazları kapatmak, istenen renk tonunu tutturmak mümkün olmamaktadır. Anlaşıldığı üzere bu dönemde saç boyatmanın sağlıksal anlamda bir zararı olmamaktadır. Sadece hormonal dengesizlikler nedeniyle istenilen sonuç elde edilememektedir.

Unutulmamalıdır ki farklı saç tipleri, boyama sürecinde değişik tepkiler gösterebilir. Gözönünde bulundurulması gereken, saçın kalın mı yoksa ince telli mi olduğudur. Kalın telli saçların boyayı emme süresi daha fazladır. Bu nedenle boyama süresi daha uzun sürer. İnce telli saçlar boyayı daha kolay emeceğinden boyama süresi kısalır. Kuru veya permalı saçlardaysa boya çok hızlı emilir.

Peki bu dönemde saç boyatırken nelere dikkat edilmelidir?

Adet döneminde, saçınız temizse yaptığınız boya işlemi saç derisinde kaşıntı ve yanma hissinin oluşmasına neden olabilir.

Saçınız adet döneminde boyandığında, boya tutmuş bile olsa kısa süre içerisinde aktığını görme ihtimaliniz oldukça yüksek olabilir.

Saç rengini tamamen değiştirmek istiyorsanız bunu adet döneminde yapmamanız yararınıza olabilir. Özellikli vücudunuzun fazla ısınması saç renginizde kızıllanmalara dolayısıyla da istediğiniz renk tonunun tutmasına engel olabilir.

Saçında beyazı olan kişiler adet dönemlerinde saç boyası yaptırmamaya özen göstermelidirler. Aksi halde yapılan boyada sorun yaşamanız muhtemel bir durumdur. Ne kadar boya yaparsanız yapın ya beyazlar kapanmayabilir ya da kolayca boya akıp gidebilir.

Bu dönemde koyu tonlu boyalar yapmamaya özen göstermelisiniz. Ancak açık sarı, platin sarısı gibi renkleri adet dönemlerinde yaptırabilir. Çünkü, bu dönemlerde vücut ısısı da yüksek olduğundan saç renginizin açılmasına yardımcı olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Gençlerin sıkça kullandığı jöleler ne kadar sağlıklıdır?

11 Mart 2019
Birçok aile, gençlerin saçlarını kavanozlar, tüpler dolusu jöleyle sıvamalarından, şikayetçi. Saçlarının havasız kalacağından, döküleceğinden endişe ediyorlar. Ve bıkıp usanmadan bu uyarılarını tekrarlıyorlar. Oysa Jöleden korkmak için esasında bir neden yoktur. Saçlar sağlıklıysa, jöle kullanmakta bir sakınca olmadığını söyleyebilirim. Ancak jöleleri seçerken dikkatli olmakta yarar vardır.

JÖLELERİN ZARARLARINDAN KAÇINMAK İÇİN NE KADAR SIKLIKLA VE NE MİKTARDA KULLANIMI UYGUNDUR? 

Jöle kullanılıyorsa, alınacak en önemli tedbir, jöleli saçla yatağa yatmaktan kaçınmaktır. Çünkü jöle sürülen saçlar sertleşir. Bu nedenle yastığa sürtündüğünde ve başın ağırlığıyla ezildiğinde kolayca kırılır. Gün boyunca saçta kalan jölenin zararı olmaz. Ancak yatağa yatmadan önce saçların yumuşak bir şampuanla arındırılmış olması şarttır. Jöle kullanmanın ilk koşulu budur.

SAÇLARI YIPRATAN EN ÖNEMLİ NEDENLER NELERDİR?

Saçları yıpratan birçok etken sayabiliriz. En önemli nedenlerden biri de kullanılan ürünlerin (şampuan, krem, jöle, köpük, sprey vb.) saç tipine uygun seçilmemesidir. İkinci neden, ısıdır. Fön, maşa, güneş ve aşırı sıcak su saçları çok yıpratır. Özellikle boya, perma gibi kimyasal işlem görmüş saçlar, bir de sık sık fön uygulanıyorsa, zaman içinde parlaklığını yitirir. Sonuçta saçlarımız yıpranmışsa, saç jölesi bunu arttırır.

JÖLELERİN İÇİNDE YAĞ BULUNUR MU?

Jölelerin yağlı olduğu zannedilir ama esasında hiçbirisi yağlı değildir. Bazıları alkol bazlı üretilir. Alkol buharlaşırken saçlardaki doğal yağı da kurutur. Bu da saça zarar verir. Bu nedenle alkollü jölelerden kaçınılmasını tavsiye ederim.

Jölelerin içindeki polimerler ve diğer kimyasal maddeler saç tellerini sertleştirir. Bazı jölelerin üzerinde “saç fırçalandığında çıkar” şeklinde bir açıklama bulunur. Bunun biraz faydası olabilir ama bence yıkamanın yerini tutmaz.

JÖLE YERİNE SAÇLARIMIZI BAŞKA NASIL ŞEKİLLENDİREBİLİRİZ?

Saçı sertleştirmek için limon suyu da kullanabiliriz. Ne var ki, limon suyu çok asitlidir. Bu nedenle zamanla saçları kurutabilir. Diğer bir seçenek briyantin ya da wax kullanmak olabilir. Briyantin ve wax çeşitleri, jöleden farklı olarak doğal yağlar içerirler ve saçlarınızı kurutmazlar. Tersine yumuşak ve parlak bir görünüm verirler. Bu maddelerin de akşam yatmadan önce saçtan arındırılması gerekir.

Sonuç olarak; sağlıklı, canlı ve parlak saçlara sahip olmak için, önce saç tipinizi iyi bilmeniz ve kullanacağınız şampuanlarla saç kozmetiklerini ona göre seçmeniz gerekir. Bu konuda gerekirse bir dermatologdan da yardım alabilirsiniz. Eğer jöle, briyantin veya wax gibi saç kozmetiklerini düzenli olarak kullanıyorsanız, kaliteli ürünleri seçmeye özen gösterin ve saçlarınızı her gece yıkamayı alışkanlık haline getirin.

Jöle kullanılıyorsa, alınacak en önemli tedbir, jöleli saçla yatağa yatmaktan kaçınmaktır. Çünkü jöle sürülen saçlar sertleşir. Bu nedenle yastığa sürtündüğünde ve başın ağırlığıyla ezildiğinde kolayca kırılır. Gün boyunca saçta kalan jölenin zararı olmaz. Ancak yatağa yatmadan önce saçların yumuşak bir şampuanla arındırılmış olması şarttır. Jöle kullanmanın ilk koşulu budur.

Saçları yıpratan birçok etken sayabiliriz. En önemli nedenlerden biri de kullanılan ürünlerin (şampuan, krem, jöle, köpük, sprey vb.) saç tipine uygun seçilmemesidir. İkinci neden, ısıdır. Fön, maşa, güneş ve aşırı sıcak su saçları çok yıpratır. Özellikle boya, perma gibi kimyasal işlem görmüş saçlar, bir de sık sık fön uygulanıyorsa, zaman içinde parlaklığını yitirir. Sonuçta saçlarımız yıpranmışsa, saç jölesi bunu arttırır.

Jölelerin yağlı olduğu zannedilir ama esasında hiçbirisi yağlı değildir. Bazıları alkol bazlı üretilir. Alkol buharlaşırken saçlardaki doğal yağı da kurutur. Bu da saça zarar verir. Bu nedenle alkollü jölelerden kaçınılmasını tavsiye ederim.

Jölelerin içindeki polimerler ve diğer kimyasal maddeler saç tellerini sertleştirir. Bazı jölelerin üzerinde “saç fırçalandığında çıkar” şeklinde bir açıklama bulunur. Bunun biraz faydası olabilir ama bence yıkamanın yerini tutmaz.

Saçı sertleştirmek için limon suyu da kullanabiliriz. Ne var ki, limon suyu çok asitlidir. Bu nedenle zamanla saçları kurutabilir. Diğer bir seçenek briyantin ya da wax kullanmak olabilir. Briyantin ve wax çeşitleri, jöleden farklı olarak doğal yağlar içerirler ve saçlarınızı kurutmazlar. Tersine yumuşak ve parlak bir görünüm verirler. Bu maddelerin de akşam yatmadan önce saçtan arındırılması gerekir.

Sonuç olarak; sağlıklı, canlı ve parlak saçlara sahip olmak için, önce saç tipinizi iyi bilmeniz ve kullanacağınız şampuanlarla saç kozmetiklerini ona göre seçmeniz gerekir. Bu konuda gerekirse bir dermatologdan da yardım alabilirsiniz. Eğer jöle, briyantin veya wax gibi saç kozmetiklerini düzenli olarak kullanıyorsanız, kaliteli ürünleri seçmeye özen gösterin ve saçlarınızı her gece yıkamayı alışkanlık haline getirin.

Yazının Devamını Oku

Menopoz ile savaşmalı mı yoksa barışmalı mısınız?

27 Şubat 2019
Algılarımız zamana karşı durmadan değişiyor ve evriliyor. Eskiden menopozla birlikte dişiliğin sona erdiği sanılır, bunun büyük bir problem olduğu kabul edilirdi. Ama bu eksik anlama son yıllarda değişmeye başladı. Menopoz ile sona eren sadece doğurganlık özelliğidir. Bir kadın ömrü boyunca yaklaşık 37-40 yıl arasında adet görür. Menopozla birlikte kadınlık hormonları olan östrojen ve progesteron seviyesi düşmeye başlar. Bu dönemi 4 kısımda tanımlayabiliriz.

MENOPOZ DÖNEMLERİ NELERDİR?

Perimenoz

Menopozdan 2- 3 yıl önce başlayan dönemdir. Bu dönemde belirli şikâyetler arasında yumurtalık yoğunluğunun azalımı, ateş basmaları görülebilir. Kişiler bu dönemde çocuk sahibi olabilir. Fakat düşünülmemesi gerekir.

Menopoz

Perimenozun üzerinden 1 yıl geçtiğinde, menopoz aşamasına girilmiş kabul edilir. Bu dönemde adet döngüsü, kanama ve yumurtalıklar durmaya başlar. Hamile kalma durumu tamamen ortadan kalkar.

Erken Menopoz

Bazı kadınlar, diğer kadınlara oranla daha erken menopoz dönemine girebilir. Genetik ve geçirilmiş bazı hastalıklar buna sebep olabilir.

MENOPOZA GİRDİĞİNİZİ NASIL ANLARSINIZ?

    Çarpıntı,Psikolojik değişiklikler,Menopoz döneminden önce başlayan adet bozuklukları,Gece terlemeleri ile başlayan uyku bozuklukları,Baş ağrısı

HORMON TEDAVİSİ UYGULAMAK GEREKLİ MİDİR?

Menopoz döneminde yapılacak hormon tedavisi tüm sıkıntıları hafifletecektir. Cildi korumaya, yaşlanmayı geciktirmeye, sıcak basmalarını, kemik ve kas kaybını önlemeye, sinirlilik, alınganlık, uykusuzluk gibi sorunları engellemeye, kalp hastalıklarından korumaya, kan dolaşımını düzenlemeye yardımcı olacaktır. Size tedavi fikri korkutucu gelebilir ancak Avrupa ve Amerika’da bio-identical olarak adlandırılan hormonlar birçok doktor tarafından kanser hastalarına bile önerilmektedir. Ancak hormon alsanız da almasanız da doğal yöntemlerden sonuna kadar yararlanmak her şeyden önemlidir.

STANDART BİR MENOPOZ TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Standart bir menopoz tedavisinden bahsetmek mümkün değildir. Kişiye özel olarak düzenlenmesi gereken tedavide, bir kişi eğer aktif olarak çalışıyorsa ve gece ateş basması nedeniyle uykusunu iyi alamıyorsa bu durum iş hayatını olumsuz etkiler. Meme dokusu yoğun, fibrokistik olan veya ailede meme kanseri görülenler varsa tedavide bu göz önüne alınmalıdır. Tüm bu noktalar bireysel olarak iyice irdelenmeli ve hastanın menopoz sonrasında ortaya çıkabilecek sağlık sorunları için rutin kontroller yapılarak risk faktörleri belirlenmelidir.

MENOPOZDA EGZERSİZ NE KADAR ÖNEMLİDİR?

Hormon üretimini arttırmanın en etkili yolu egzersiz yapmaktır. Fiziksel aktivite ve düzenli jimnastik, hormonlarımızı dengeler. Orta ve ileri yaşlarda egzersiz yapanlarla yapmayanlar arasındaki hormon seviyeleri % 40 oranına varan farklılıklar gösterir.

BİTKİSEL ALTERNATİFLER NELERDİR?

Bazı gıdalarda ve tohumlarda “ izoflavonlar” bulunur. Izoflavonlar östrojen seviyesi düşükse, vücuttaki östrojenin yerini alırlar, yüksek ise fazlasını bloke edebilirler. Düzenli olarak; brokoli, lahana, karnabahar, brüksel lahanası, sarımsak, soğan, soya ürünleri, mercimek, bezelye, keten tohumu tüketerek doğal östrojen kaynaklarından yararlanabilirsiniz. Özellikle ateş basmalarına karşı çok yardımcı olmaktadır.Menapoz doğal bir süreçtir. Yeter ki kendi iradenize, kendi yaşamınızı geliştirme yeteneğinize güvenin. Düzenli olarak kontrollere gidin, tahlillerinizi yaptırın, sporunuzu programlayın, beslenmenize özen gösterin, su için ve antioksidanlardan yararlanın.

Perimenoz

Menopozdan 2- 3 yıl önce başlayan dönemdir. Bu dönemde belirli şikâyetler arasında yumurtalık yoğunluğunun azalımı, ateş basmaları görülebilir. Kişiler bu dönemde çocuk sahibi olabilir. Fakat düşünülmemesi gerekir.

Menopoz

Perimenozun üzerinden 1 yıl geçtiğinde, menopoz aşamasına girilmiş kabul edilir. Bu dönemde adet döngüsü, kanama ve yumurtalıklar durmaya başlar. Hamile kalma durumu tamamen ortadan kalkar.

Erken Menopoz

Bazı kadınlar, diğer kadınlara oranla daha erken menopoz dönemine girebilir. Genetik ve geçirilmiş bazı hastalıklar buna sebep olabilir.

Menopoz döneminde yapılacak hormon tedavisi tüm sıkıntıları hafifletecektir. Cildi korumaya, yaşlanmayı geciktirmeye, sıcak basmalarını, kemik ve kas kaybını önlemeye, sinirlilik, alınganlık, uykusuzluk gibi sorunları engellemeye, kalp hastalıklarından korumaya, kan dolaşımını düzenlemeye yardımcı olacaktır. Size tedavi fikri korkutucu gelebilir ancak Avrupa ve Amerika’da bio-identical olarak adlandırılan hormonlar birçok doktor tarafından kanser hastalarına bile önerilmektedir. Ancak hormon alsanız da almasanız da doğal yöntemlerden sonuna kadar yararlanmak her şeyden önemlidir.

Yazının Devamını Oku

Skualen (Squalane) yeni anti aging kaynağı olabilir mi?

21 Şubat 2019
1906 yılında Japon kimyager Mitsumaru Tsumimoto tarafından köpekbalığının karaciğerindeki Squalene maddesinin insanoğluna olağanüstü fayda sağladığı keşfedildiğinden beri üzerinde durmadan araştırma yapılan bir ürün olmuştur.


Skualen, açık denizlerde yaşayan köpekbalıklarının karaciğer yağından, ayrıca bir de zeytin yağından elde edilmektedir. Köpekbalığı karaciğer yağı, % 40 veya daha fazla skualen içermektedir. Skualen dışında, köpekbalığı karaciğer yağında, A vitamini, D3 ve E, Jodium alkol, alkoksigliserol ve diğer bağışıklık arttırıcı besin maddeleri de bulunmaktadır.

Squalen, normal hücreleri hasarlardan ve serbest radikallerden kaynaklanan bölünmelerden koruyan güçlü bir antioksidandır. Üst düzey lipofilik özelliği, vücutta biriken, başta ağır metaller olmak üzere, birçok kanserojen maddenin çözülerek dışarı atılmasını sağlar.

Skualen’in %60’ı, ince bağırsak tarafından absorbe edilir, oradan sistemik dolaşıma, lenf içinde, şilomikronlar formunda iletilir. Skualen, kan içerisinde, oldukça düşük yoğunluktaki lipoproteinler tarafından taşınarak, vücudun türlü dokularına dağıtılır. Skualen’in büyük bir kısmı deriye taşınır ve kolestrole metabolize olur. Skualen’in sadece %10’u karaciğer sentezinde kullanılır. Geri kalan %90 depolanır ya da, antioksidan olarak iş görür.

- Kemoterapi ve radyoterapi’nin etkilerini artırır.
- Karaciğer fonksiyonlarını düzenler.
- Başta arterit olmak üzere eklem ve kıkırdak rahatsızlıklarına etkin bir gıda destekleyicisidir.

Yazının Devamını Oku

Popüler gıda desteği: Bamya tohumu

12 Şubat 2019
Bamyanın içerdiği besinler ve özellikle C vitamini cilt sağlığı için hayati bir önem taşır. C vitamini, cildin yaşlanmasını yavaşlatırken aynı zamanda dokuyu kuvvetlendirir.

Kereviz, kabak, bamya herhalde çoğunluğun ilk başta hoşlanmadığı yemek listesinin başında gelen sebzeler… Peki, bu hoşlanmadığınız sebzelerin aslında birçok üründe bulunmayan faydalara sahip olduğunu biliyor musunuz?

Hadi gelin bugün bamya tohumunu konuşalım.

Bamya, pamuk ailesinden bir bitkidir. B ve C vitamini; potasyum, folik asit, demir, çinko ve kalsiyum açısından zengin bir besindir.

Bamyanın içerdiği besinler ve özellikle C vitamini cilt sağlığı için hayati bir önem taşır. C vitamini, cildin yaşlanmasını yavaşlatırken aynı zamanda dokuyu kuvvetlendirir. Cilt pigmentasyonunu önlemeye yardımcı olur. Cildinizi gençleştirir ve zararları tamir eder.

Eğer kuru ve güçsüz saçlara sahipseniz bamyayı kaynatın ve suyu ile saçlarınızı yıkayın, bu uygulama sorunu büyük ölçüde giderecektir. Bamya, kuru ve kaşıntılı kafa derisi için mükemmel bir nemlendiricidir. Saçınızı yumuşatır ve nemlendirir.

    

Yazının Devamını Oku

Doğal gıdaları ne kadar biliyor ve tüketiyoruz?

5 Şubat 2019
Doğal gıdalar, vücudun ihtiyacı olan maddeleri kendi kendine üretip dönüştüren sistemleri aktif ve canlı tutar. Ayrıca sindirimi düzenler, mide ve bağırsak sağlığını korur.

Bence, taze gıdaları yeteri kadar tüketen sağlıklı bir insanın ayrıca vitamin almaya ihtiyacı yoktur. Hele pazarlarda her şeyin bol bol bulunduğu bu güzel ülkede, tüm ihtiyaçlarımızı doğal kaynaklardan karşılayabiliriz. Bu amaçla, evinizi yararlı sebze, meyve ve dolduracak bir alışveriş listesi hazırladım. İşte o listeden bazı gıdalar...

Elma, kivi, limon, portakal, mandalina, greyfurt, armut, sayısız meyve çeşidini pazarlarda bol bol bulabilirsiniz. Bunların tümü de cilt ve vücut sağlığı için çok faydalıdır.

Baklagiller ve tahıllar, Türk mutfağının vazgeçilmez ürünlerindendir. Mercimek, kuru fasulye, barbunya, bakla, nohut, bezelye gibi tahılların tümü çok güçlü antioksidanlardır. Soya fasulyesinin yeri daha özeldir. Ona da alışmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor. Doğal buğday, yulaf ezmesi gibi tahıllar da sayısız yararı olan harika gıdalardır.

Sade yoğurt, az yağlı süt, düşük yağlı köy peyniri, beyaz peynir ve çökelek almaya çalışın. Taze balıklar ve özellikle somon, uskumru, hamsi ve sardalya çok yararlıdırlar. Konserve ton balığı seçerken, suda paketlenmiş olanlarını tercih edin. Yemeklerinizde derisiz tavukgöğsü ve hindi eti kullanın. Taze yumurtayı da listeye eklemeyi unutmayın.

Brokoli, kuşkonmaz, avokado, karnabahar, kereviz, sarımsak, soğan, mantar, lahana, semizotu, kımızı biber, enginar, pırasa, ıspanak, pazı, soya filizi, tere, maydanoz, turp otu, arapsaçı, radika, marul vb. tümünü mevsiminde almaya gösterin. Bu sebzelerle yapılan zeytinyağlı yemekler, salatalar ve çorbalar o kadar faydalıdır ki, her porsiyonu bir antioksidan tableti yerine geçer.

Evinize bol bol ceviz, fıstık, badem, susam, kabak çekirdeği, hindistan cevizi, kuru erik, incir ve kuru kayısı almanızı tavsiye ederim. Ailenizi bunları tüketmesi için teşvik edin. Hatta dostlarınıza çikolata yerine bunları ikram edin. Çocuklarınız ders çalışırken, film seyrederken, bir kase yemiş doldurup, atıştırmaları için yakınlarına koyun.

Yazının Devamını Oku

Ağzınız büyük mü, küçük mü?

29 Ocak 2019
Biz hanımlar arasında güzel bir ağız biçimine, güzel bir gülüşe sahip olmak, önemli bir ayrıcalık sayılıyor. Peki güzel bir ağız derken neyi kastediyoruz?

Her şeyden önce, üst ve alt dudakların genişliği orantılı olmalıdır. Ağız ile burun arasındaki mesafe, dudakların genişliği ve uzunluğu, yüz biçimine uygunluğu anlaşılmaktadır.

Doğru orantıdan emin olmak için, elinize bir cetvel alıp, aynanın karşısına geçin. Cetvelin bir yanını ağzınızın kenarına, uzunlamasına bir şekilde koyun. Diğer tarafın yukarıya doğru uzantısı gözbebeğinin ortasına gelmelidir. Yani dudaklarınızın bittiği nokta, göz bebeğinizle aynı hizada olmalıdır. Bu dikey hat, göz bebeğinin burun tarafında olan iç kenarında kalırsa, ağzın küçük olduğu anlaşılır. Bu hat göz bebeğinin dış kenarını geçerse ağzın büyük olduğunu söyleyebiliriz. Sonra üst dudağın ortasında bulunan ve kalp denilen en yüksek iki noktayı inceleyin. Kalp çıkıntılarının da burun delikleriyle aynı hizada olması gerekmektedir. Sonra da ağız ile burun arasındaki mesafeye ve ağzınızla çenenizin alt kısmına olan mesafeye bakın. Ağız ile burun arasındaki mesafenin, ağızla çene arasındaki mesafeden daha kısa olması öngörülür.

Simetri sorunu tüm yüzümüz gibi, ağızda da karşımıza çıkar. Dudakların sağ ve sol tarafı tamamen aynı olmayabilir. Bazen yanlış diş protezleri ağzımızın şeklini bozar. Bazı durumlarda ise doğal ağız biçiminin, estetik diş protezleri ile düzeltilmesi gerekebilir. Öte yandan en güzel ağızlar bile zamanla küçülürken, dudakların rengi solar veya üzerinde dikey çizgiler belirir. Kimi dudaklarda pigment sorunları görülür. Yani üzerinde koyu veya açık renk lekeler göze çarpar.

Bu inceleme bize daha anlamlı dudaklar için nasıl makyaj yapacağımızı ve kozmetik önlemlere ihtiyacımız olup olmadığını gösterir. Böylece dudaklarımızı güzelleştirmek için ne yapmamız gerektiğini daha iyi bilebiliriz.

Dudaklarımızın şeklini ciddi bir şekilde değiştirmek istiyorsak, tek çare cerrahi yöntemlere başvurmaktır. Ancak ne yazık ki cerrahi yöntemler dikiş izi bırakırlar. Birçok kozmetik yaklaşım ve ustaca yapılan makyajlar bize sandığımızdan daha fazla yardımcı olabilir. Örneğin kalıcı makyaj dediğimiz yöntemle, dudak çevresine yeni bir kontur yapılabilir. Böyle bir kontur; dudakları daha dolgun, daha geniş veya isteğe göre biraz daha ince ve derli toplu gösterebilir. Kalıcı makyaj dudak şeklini yeniden vurgular, belirginleştirir ve çevresindeki kırışıklıkları kamufle eder. Dudakta renk boşlukları veya yara izi olduğunda, kalıcı makyaj mükemmel sonuçlar verir.

Küçük ve ince dudaklar veya zamanla büzülen ve aşağıya sarkan ağızlar için dudak dolguları inanılmaz etkilidir. İster genç yaşta olalım, ister yaşlanma belirtilerinden muzdarip olalım, dudaklarımızı kalınlaştırmak ve düzgünleştirmek istediğimizde,
dolgu ile son derece doğal ve estetik sonuçlar alabiliriz. Dudaklara dolgu yapılırken, “oral komissür” denilen dudak üstü çizgileri de kısmen düzelir. Öte yandan bazı üst dudak biçimleri ve diş şekil bozuklukları da bu bölgenin kırışmasına veya şekil bozukluğuna yol açar. Diş hekimleri bu sorunları düzeltmek için özel protezler hazırlarlar. Bazen bunlara yanlış diş protezleri neden olur.

Büyük bir sorununuz yoksa dikkatli bir makyajla, ağzınızı çok daha güzel gösterebilirsiniz. Güzel ve düzgün dudaklar ruj sayesinde daha anlamlı, daha canlı görünürler. İnce dudaklar ustaca boyanınca dolgun bir izlenim verebilirler. Dudak çevresini kalemle belirlerken, küçük şekil değişiklikleri yapılabilir. Ancak şekli fazla zorlamak yarardan çok zarar verebilir. Dudaklarınızı boyarken, dudak kaleminin rengini, kullanılacak rujun rengiyle aynı veya ondan sadece bir ton koyu seçin. Dolgun dudakları, dudak etrafındaki sınır çizgisinin hemen altından belirleyerek çizmek faydalı olacaktır. İnce dudaklar içinse, dudak sınırının dışından ama taşırmadan çizmek gerekecektir.

Yazının Devamını Oku

Son yenilik ameliyatsız gençleştirme: VShape

22 Ocak 2019
Kadınların korkulu rüyası yüz sarkmalarını kısa seanslar şeklinde yok etmek artık çok daha kolay. VShape denilen bu uygulama son derece etkilidir. İşlemin ayrıntılarını Dermatolog Dr. Yasemin Fatih Amato anlatıyor.

VShape ilk olarak Amerika’da uygulanmaya başlamış sonrasında ülkemize gelmiştir. Gıdı ve boyun bölgesindeki deformasyonların giderilmesinde, yanak bölgesinde meydana gelen hacim kayıplarının düzenlenmesinde ve özellikle de derin kırışıklıkların yok edilmesinde hastalara yardımcı olan başarılı bir yöntemdir. "V" görünümüne sahip olan bir yüzün zaman içerisinde yaş ile birlikte ya da kilo alımlarıyla birlikte "U" şekline dönüştüğü durumlarda sonuçlar gerçekten ümit vericidir.

VShape, cildin en alt tabakasında yer alan kolajen liflerinin, ses dalgalarının yüksek frekansla cilde verilerek, cilt alt tabakasının ısınmasıyla, yağların parçalanmasını ve dolayısı ile vücudun yağlardan arınmasını sağlar. Uygulama sonrası cildin alt kısmında bulunan, sarkmış olan dokular toparlanarak, uygulama başarıyla sonuçlanır. Yöntemin çok talep edilmesinin sebebi cerrahi bir yöntem olmayışı ve acısız, ağrısız bir şekilde uygulanabilir olmasıdır. Uygulama diz ve bacak bölgesindeki yağlanmalar, karın bölgesi, basen çıkıntısı, bel kalınlığı ve en önemlisi de kadınların çoğunun ortak sorunu olan selülit gibi sorunlardan arınabilmeyi kolaylaştırır.

VShape uygulamasını yaptırmak için yaş sınırlaması bulunmamaktadır. Yüz için yapılan VShape uygulamasına genellikle 30 yaşından sonra ihtiyaç duyulur. Ciltteki elastikiyet kaybını yerine getirir. Dolayısı ile 30 yaşından sonra her cilt tipine uygulanabilir. Öte yandan, vücut için yaş sınırlaması da yoktur.

VShape’de seanslar 20 dakika kadar sürerken işlemler 2 hafta ara ile uygulanır. Hastanın durumuna göre değişmekle birlikte en fazla 4 seans sonunda istenilen sonuca rahatlıkla ulaşılır.

- Uygulama esnasında veya sonrasında hastanın acı duymaması,
- Hiçbir şekilde güneş ışınlarından kaçınmanıza gerek olmaması,

Yazının Devamını Oku