Yasemin Boran

Taşlanan evi gördüm

19 Ağustos 2001
Edremit'ten Kazdağları'na çıkan yola girdiğimde vakit gün batımından az önceydi. Ortalık henüz aydınlıktı. Çamcı mevkiini geçtikten sonra ormanın içinden ilerlemeye başladık. Ben bu yolu çok seviyorum. Daha doğrusu dağ yollarını seviyorum. Hele bir de çeşitli ağaçlardan oluşan ormanların arasından geçiyorsa, daha da çok etkileniyorum.

İşte bu yol, ormanlarla kaplı dağların arasından geçen heyecan verici bir yol. Yaklaşık 40 dakika gittikten sonra dağların üzerinden bulutlar aşağı doğru inmeye başladı. Bulutlar ağaçların arasında dönerek tuhaf danslarını yaparken içimdeki yaşam enerjisinin uyandığını kuvvetle hissettim. Kalp atışlarım hızlandı ve yanımdaki oğluma heyecanla 'Alican bak! Ancak filmlerde gördüğün manzara şu anda karşında duruyor' dedim.

Heyecanım Alican'a da bulaşmıştı. Arabayı yavaşlatıp akşamın gizemli renkleri arasında kıvrılıp bükülerek ağaçların arasında oynaşan dumanın yarattığı garip şekilleri izlemeye başladık. İkimiz de kendimizi öylesine kaptırmışız ki, birazdan ortalığın tamamen kararacağını unutmuşuz. Bu arada dumanın yoğunlaşıp yolumuza doğru indiğini farkedince ayıldım ve gaza bastım. Bir an önce taşlanan evi bulmalıyız. Yoksa dağlarda arabanın içinde uyumak zorunda kalacağız. Şimdi en son isteyeceğim şey, dağlarda araba içinde uyumak.

Akşamın karanlığı çökerken evi bulduk. Zaten yolda olduğumu bildikleri için bizi karşıladılar. Üstelik yemek masası bile kuruluydu. Ve bu durum keyfimi daha da arttırdı.

Yemek yerken bir taraftan konuşmaya başladık. Bütün ayrıntıları öğrenmek istiyorum. Ama önce dikkatimizi yemeklerimize yönelttik.

Bahçeye kurulu masayı küçük bir mum aydınlatıyor. Başımı bir an için yukarı kaldırıp bakıyorum ve Tanrım! O da ne?

Küçük bir kavun büyüklüğünde parlak bir ışık hızla karşımdan geçip ormanın arkasında kayboluyor. Öylesine büyük bir hızla kayıyor ki, peşinden ışıklı bir yol oluşuyor.

Bu bir meteor olmalı. Ama ilk kez böylesine güçlü parlaklık ve büyüklükte izliyorum ve olduğum yerde kıpırtısız öylece kalıyorum.

Sanırım bu dağda her şey çok fantastik. Dönüp taşlanan evin hikayesini soruyorum. Olayı bizzat yaşayan kişinin ağzından aynen aktarıyorum.

‘Gece on sularında eve girip yattım. Sanki pencere çalınıyormuş gibi bir takırtıyla uyandım. Herhalde bekçi bir şey istiyor diye düşündüm ve ayağa kalktım. O sırada bahçıvan da ayaktaydı ve senin taraftaki pencere vuruldu, dedi. Halbuki ben sesi onun tarafındaki pencereden geldiğini duymuştum. Sonra duvara ve pencereye atılan taşların sesini duyduk. Dışarı çıktık. Birilerinin taş yağmuruna tuttuğunu düşündüm. Çok sinirlendim. Baktığımda kimse görünmüyordu. Halbuki ağaçların arasında birileri olsa hareket eden gölgelerini görürüm. Ağaçların arkasından atıldığını düşündüm. Giderek sinirlendim. İlerdeki kulübede duran çifteyi almaya koştum. O sırada yağmur gibi taşlar üstüme yağmaya başladı. Ayrıca toprakla karışık taşlar üstüme geliyordu. İçerden çifteyi aldım, havaya ateş ettim. Ama taşlar gelmeye devam etti ve bir süre sonra kesildi.’

Taş yağmurunun bir daha ne zaman tekrarladığını sordum. Bir daha hiç olmadığını öğrendim. Bu olay sadece bir kez yaşanmış. Çok şaşırdım ve bahçıvanın o sırada ne yaptığını sordum. Karşımdaki adam bu olaya öfkelenmişti. Belli ki, köylülerin yaptığını düşünüyordu. Halbuki köylülerin böyle bir şey yapmalarını gerektirecek bir şey olmadığı gibi tarif edilen taş yağmurunu iki, üç kişiyle gerçekleştirmek mümkün değildi. Üstelik ertesi sabah Alican ile birlikte yanımıza adamı da alarak test ettik. Ağaçlar öyle sıklıkla diziliydi ki, aralarından taş atıp eve ulaştırmak mümkün değildi. Kaldı ki, 20-30 taşın hepsini birden atmak imkansızdı.

Bahçıvan, dikkatimi çekmişti. Çünkü bugüne kadar burada benzeri bir olay yaşanmamıştı. Bahçıvan ise, işe henüz başlamıştı. Ve üstelik ben gelmeden dört gün önce gitmişti. Hem de izin almadan.

(Devam edecek)
Yazının Devamını Oku

Tahta Kuşlar

18 Ağustos 2001
Kazdağları'na bu kez Edremit üzerinden gitmeye karar verdim. Genellikle Çanakkale-Çan yolundan dağa çıkmayı tercih ediyorum. Çünkü, Çan'a kurulan termik santral işinin ne olduğunu çok merak ediyorum. Bu yer de her zaman gidilecek, uğranıp görülecek yolumun üzerinde değil.

Biliyorsunuz termik santral de ciddi tartışmalara neden oldu. İnşaat durdurdu, başladı derken hepimizin dikkatini Kazdağları'nın endemik bitki örtüsüne, muazzam ormanlarına, bereketli topraklarına yöneltti. Zaten şunun şurasında kaç tane orman kaldı ki! Yangınlar, çevre kirliliği, kasıtlı, kasıtsız yok olan ormanlar sadece Türkiye için değil tüm dünyanın dikkatini yönelttiği çok önemli hayati bir konu haline geldi.

Bu durumda elbette sahip olduğumuz değerin farkına varıp korumak için elimizden geleni yapacağız. Kendi sağlığımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız için hiçbir değerle ölçemeyeceğimiz ormanlarımıza sahip çıkacağız.

İşte böyle bir duygu ve düşünceyle ben de yolumu Çan üzerinden geçecek şekilde çiziyordum. Fakat bu kez Edremit üzerinden gitmeye karar verdim. Çünkü Çan'daki termik santralın durdurulduğunu sanıyordum.

Meğer durmamış. Üstelik bunu da Tahta Kuşlar Köyü'ne çıktığımda yörenin köylülerinden öğreniyorum. Bu köylülerin düşünceleri ve doğayla bütünleşen bilgileri karşısında hayranlık duyuyorum. Şayet yolunuz Edremit'e düşerse, mutlaka Tahta Kuşlar Köyü'nü ve burada yaşayanların oluşturduğu müzeyi görün. Zaten müzelerini gezerken zeka, bilinç ve hayatı algılayışlarındaki derinliği görebilirsiniz.

Yurtlarını, insanlarını, hayatı ne kadar sevdiklerini ve bu sevgiyi hayata nasıl yansıttıklarını anlayabilirsiniz.

Köydeki okuma-yazma bilenlerin oranından, dünyayı ve meydana gelen olayları takip edişlerinden yaşamla aralarındaki bağın ne kadar güçlü ve sağlıklı olduğunu kendi gözlerinizle görmelisiniz. Müzede oluşturulan kütüphaneden hem köylüler, hem de köye tez hazırlamak için gelen araştırmacılar yararlanıyor. Sonra da hazırladıkları tezin bir örneğini müzeye gönderiyorlar. Ayrıca çeşitli yarışmalar düzenliyor ve gençleri sanata teşvik ediyorlar. Sergiler açıyorlar. Ben gittiğimde bir ebru sanatçısının sergisi vardı.

Kendi geleneklerinin izlerini taşıyan tüm eşyaları ve yaşadıkları yere nerelerden gelip nasıl yerleştiklerini temsil eden resimleri anlam ve tarih sırasıyla sergilemişler. Bir dağ köyü oldukları halde müzede bir de deniz bölümü yapmışlar ve iki tane deniz kablumbağası sergilemişler, ki bunlardan biri dünyanın en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası. Sırf 1 92 metre boyundaki tarih öncesi çağların yaşayan örneğini görmek için bu müzeye gidilir. Çünkü öğrendiğime göre dünyanın hiçbir müzesinde bu ebatlarda bir kaplumbağa yok.

Balıkçıların ağında ölü olarak bulunan bu kaplumbağa kurutulma aşamasında boyu 30 santim kısalmış. Ama yine de tüm heybeti ve tırtıklı şeritler halinde uzanan tuhaf sırtıyla usta bir ressamın illüstrasyonlarından fırlamış gibi duruyor. Müze görevlisinin anlattıklarını dikkatle dinlerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Yanımda bana rehberlik eden Edremit sağlık ocağında çalışan Doktor Ebru'nun gitmek gerektiğini işaret eden halinden teşekkür edip ayrılıyoruz. Tabii hemen ayrılmak mümkün değil. Bana Kazdağları'nın korunması gerektiğini anlatmaya başladığında Dr. Ebru'yu unutup pür dikkat dinlemeye başlıyorum. Çan'daki termik santralın inşaatına başladıklarını haber veriyor ve diyor ki; 'bu santral faaliyete geçtiğinde bütün bu güzellikler ve hayat son bulacak. Bu yüzden bir sempozyum düzenlemeye karar verdik.'

20-22 Eylül 2001'de gerçekleşecek 'Kazdağları 1. Ulusal Sempozyumu'na Orman ve Maden Fakültelerinden katılan profesörlerin yanısıra bitki bilimciler, tarihçiler ve arkeologlar katılıyorlar. Tahta Kuşlar Köylülerini bu çalışmalarından dolayı yürekten kutluyorum ve mutlaka sempozyuma geleceğimi söylüyorum. Ve tabii herkesin desteklemesini istiyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Krizden etkilenmeyen adam

17 Ağustos 2001
‘Bu devlet bana her şey yaptı. Bu yüzden devlete çok şey borçluyum’ dedi adam. Anlamaz gözlerle bakıyorum. Adam zeki. Hemen açıklama yapmaya başlıyor. ‘Bu devlet beni hem iktisatçı, hem işletmeci, hem muhasebeci, hem pazarlamacı yaptı. Kriz zamanlarına hazırlıklı olmayı öğretti. Ve daha pek çok şey öğretti. Bunların bir tanesini öğrenebilmek için yıllarca mektepte okumam gerikirdi. Ama ben öyle çok şey öğrendimki, bunları okuyup öğrenemezdim. Bu yüzden ben halimden çok memnunum. Bu devlettende memnunum.’

İlk kez piyasadan, krizden şikayet etmeyen birisiyle karşılaşmış olmanın şaşkınlığı ile dikkatle dinliyorum. Adamın bakış açısı beni etkilemişti. Sonra şöyle devam etti:

‘Çocuklarıma hep iyi bakın derim, yalan söylemeyin. Kimseyi kandırmaya çalışmayın. İnsanların sizi aldattığını düşünmeyin. Böylece kafanız da, içiniz de rahat olur. Mesela ben şimdi anlattıklarınızın yalan olduğunu düşünmüyorum. Ne söylerseniz doğrudur, diye dinliyorum. Aslında beni aldatabilirsiniz. Ama aslında beni değil kendinizi aldatmış oluyorsunuz. Çünkü ben hayatımı bildiğim gibi yaşayacağım. Devletin ve bu milletin öğrettiği gibi bu işleri yapacağım.

Çocuklarıma da hep bunları tavsiye ediyorum. Kötülük eden, kötülük bulur. Karşımıdaki kişiye inanmak, bana bir şey kaybettirmez. Tersine huzurlu ve rahat bir hayat yaşarım. Nasıl olsa yalan söyleyenin yalanı ortaya çıkar ve kendi kaybeder. Bana bir şey olmaz, çünkü ben inanıyorum ve kimseyi kandırmaya çalışmıyorum. Sonra her şeyin güzel taraflarını görüyorum. İnsan isterse sırf çirkin taraflarını da görebilir. Ama güzel taraflarını görmek, hayatıda güzelleştiriyor.’

İşte, Akçay üzerinde dinlenmek için konakladığım Antandros CampinK’in sahibi Ramazan Bakır’ın hayat felsefesi. Üstelik çok da başarılı. Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Hayal kurma zamanı

16 Ağustos 2001
Hayal kurmak için çok uygun bir gün. Şimdi diyeceksiniz ki, 'ne yani, bizi hayal kurmaya teşvik mi, ediyorsun? Hayal alemine dalıp gerçeklerden uzaklaşmak iyi bir şey mi? Şimdi hayallere dalmanın sırası mı? Bunca zorluk ve başa çıkılması gereken problem dururken hayallerle oyalanıp gerçeklerden kaçalım mı?' Elbette ki, hayal aleminde yaşayın demiyorum. Gerçeklerden kaçmanızı önermiyorum. Tersine gerçek dediğimiz hayatın içinde karşılaştığımız zorlukları aşabilmek için yöntem sunuyorum. Daha da ötesi kendinizi aşabilmeniz ve içinde bulunduğunuz koşulları daha mükemmel hale getirebilmeniz için hayal gücüne ihtiyacınız olduğunu söylüyorum.

Unutmayın ki, gerçekleşecek yegáne şey, hayaldir. Önce hayal edersiniz, sonra da bu hayali gerçekleştirmek için niyet eder, harekete geçersiniz. Hayal ettiğiniz bir şey olmazsa, gerçekleştireceğiniz de bir şey olmaz.

Ve şimdi hayal kurmak için çok uygun bir gün. Çünkü Ay bugün Yengeç Burcu’nda ve sanatı sembolize eden Venüs ile öğle saatlerinde kavuşum yapıyor.

Böylece çok güzel hayaller kurabilir, estetik duygularınız harekete geçebilir ve bunları en iyi biçimde açığa çıkarabilirsiniz.

Gökyüzünün bu konumundan en fazla Yengeçler etkileniyorlar. Tabii Su’yun diğer burçları olan Akrep ve Balıklar da güçlü etkiler alıyorlar. Ayrıca Su’yu seven Toprak burçları da uyumlu etkiler alıyorlar. Yani Boğa ve Başaklar. Diğer bir Toprak Burcu olan Oğlak ise, zıt etki aldığı için karamsar hayaller kurma ihtimali var. Endişe ve kuruntulardan uzaklaşıp olumlu hayaller kurmanızı tavsiye ediyorum. Böylece hayal enerjisini yapıcı yönde kullanabilirsiniz diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Paris Çirkin mi?

15 Ağustos 2001
Paris’in kim olduğunu bilmeyenlere küçük açıklama: <br><br>Kazdağları’nın meşhur çobanıdır, Paris. Aynı zamanda dünyanın ilk güzellik yarışmasını yapan kişidir. Tanrılar tanrısı Zeus’un isteği üzerine en güzeli seçer ve Afrodit’e altın elmayı verir. Kayıtlarda zamanın ünlü dişilerini peşinden koşturduğunu öğrendiğimiz Paris’i bir de Kazdağları’nın eteklerinde Küçük Kuyu’dan çıktığımız Zeus Altar’ının hemen yanına tezgah kurmuş küçük çocuklardan dinleyin. Bambaşka bir Paris’le karşılaşıp şaşırıyorsunuz. Zaten tüm çevreye hakim tepenin üzerine kurulu Zeus Altarı’na çıkıp da etrafınıza baktığınız andan itibaren kendinizi başka türlü hissediyorsunuz ve şahin gözleriniz olmadığı için hayıflanıyorsunuz.

Şayet Zeus Altarı’na çıkacak olursanız yanınıza dürbün almayı unutmayın. Ama ben hayal kurmayı seviyorum. Benim gibi yapabilir, geçmişin hayallerine dalıp uzaktan gördüğünüz denizin kıyılarını bulunduğunuz kayaların dibinde hissedebilirsiniz.

Bir zamanlar Zeus Altarı’nın kayalarını döven denizin nasıl olup taa uzaklara kadar çekildiğini düşünebilir, altarın üzerinde yapılan kurban törenlerinin hayaliyle ürperebilirsiniz.

Zeus Altarı’nın hemen yanında önce yatırla karşılaşıyorsunuz. Sonra da altara çıkıyorsunuz. Erdem Dede’nin dibine oturan çocuklar adaçayı ve yörede yetişen şifalı bitkileri torbalamış satıyorlar. Küçük paketlerin yanında iri harflerle yazılmış küçük ilanda şöyle diyor; 'Zeus Altar’ı anlatılır' en sevimli bakışlarını zeki gözlerine oturtmuş bu çocuklara 'anlatın' diyorum. Ve Paris’in çirkin mi, çirkin olduğunu öğreniyorum. Üstelik Afrodit’i karısı olarak aldığını da öğrenince neden çirkin denildiğini de anlamış bulunuyorum. Sanırım bu çocuklar Afrodit’i alan Paris’i kıskandılar. Bir de üstelik Zeus’un karısı olarak bildikleri Afrodit’i karısı yapınca çocuk hayallerinde Paris çirkin oluyor, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Merkür burç değiştiriyor

14 Ağustos 2001
Hızlı hareketini sürdüren Merkür bugün Aslan Burcu’ndan çıkıp Başak Burcu’na giriyor. Böylece yöneticisi olduğu burçta dolaşacak ve etkilerini güçlü biçimde açığa çıkaracak. Zihinsel ve fiziksel iletişimi sembolize eden Merkür’ün Başak Burcu’nda açığa çıkan etkileri, İkizler’den daha farklı. Çünkü Başak, Toprak’ın kararlı, katı ve görünür etkileriyle birleşiyor. Böylece daha kararlı ve gerçekçi bir tavırlanış sergiliyor. Tabii iletişimin hizmet sektöründe maddeye dönüşerek görünür bir enerjiye dönüştüğünü anlayabilirsiniz.

Gökyüzünün bu konumu sağlık ve hizmet sektöründe hareketli bir dönemin başladığını işaret ediyor. Bu doğrultuda yeni organizasyonların tasarlanması ve başarılı organizasyonların yapılması mümkün. Özellikle ekip çalışmaları, işlerin ve kazançların paylaşılması açısından uygun bir dönem.

Gökyüzünün bu konumundan Başak, Boğa, Oğlak, Yengeç ve Akrepler uyumlu etkiler alıyorlar. Böylece aile bireyleri, yakın çevre, arkadaşlar ve komşularınızla aranızda sıcak ilişkiler kurabilir, keyifli organizasyonlar yapabilirsiniz. Planlarınızı anlatabilir ve yakınlarınızın desteğini alabilirsiniz. Yeni projeler ve kararların uygulanması için uygun bir döneme giriyorsunuz.

İkizler ve Yaylar bu devre içinde iddiacı ve tartışmacı bir tutum içine girebilirler. Ufak tefek anlaşmazlıklar ve iletişim kopukluklarından kaynaklanacak sorunlar çıkabilir. Fakat bu durum olay değiştirecek kadar önemli olmayacak.

Balıklar ise, zıt etkiler aldığı için tedbirli olmalı. Aslında hızlı düşüneceksiniz. Fakat dikkatinizi tek bir noktaya odaklamanız zor olabilir. Çeşitli konulara yönelerek dikkatinizi fazla dağıtmayın. Gereksiz tartışmalardan kaçının diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

İyi beklentiler

13 Ağustos 2001
İsteklerin gerçekleşmesi ve hedefe ulaşabilmenin en önemli püf noktası iyi beklentiler içine girebilmekle başlıyor. Başlangıçta 'niyet' var.

Önce hayal ediyorsunuz. Sonra hayalinize ulaşmak için kuvvetli bir istek duyuyorsunuz. Ve nihayetinde bunun için neler yapmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Bütün bunların ardından da harekete geçmeniz gerekiyor.

İşte başlangıç noktası, harekete geçeceğiniz andır. Ve harekete geçmeden önce nasıl yapacağınıza, neler yapacağınıza niyet edersiniz. Niyet olmadan harekete geçmeniz mümkün değildir. Ve niyetinizin nasıl olduğu hedefinize ulaşıp ulaşamayacağınız konusunda çok önemli bir ipucu verir.

Şayet iyi bir niyetle başlarsanız, işleriniz rast gidecek, demektir. Kötü bir niyet ise, hayalinizi gerçekleştiremeyeceğinizi, sadece hayal olarak kalacağını işaret eder.

Şimdi niyetin iyi veya kötü olmasının ne demek olduğunu düşüneceksiniz. İyi niyet, hayallerinizi gerçekleştirmek için neler yapmanız gerektiğini açık, basit ve net biçimde tasarlayıp bütün bunları yapabileceğinize inanarak harekete geçmektir. Böylece niyetinizin yolunda iyi beklentiler içinde bulunmuş olursunuz ki, ardından beklentilerinizle karşılaşmaya başlarsınız.

Kötü niyet ise, hayallerinizi nasıl gerçekleştireceğinizi bilememekdir. Düşüncelerin ve duyguların dağılması, hayalinizi gerçekleştirmenizin imkansız olduğu, zaten şansız biri olduğunuzu düşünerek nasıl olsa yapamayacağım diyerek başlamaktır. Böylesine kötü bir niyetle başlayıp sonra da iyi beklentiler içinde hayalinizin gerçekleşmesini beklerseniz, hayal kırıklığından başka bir şeyle karşılaşamazsınız diyorum,

Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Taşlanan ev

12 Ağustos 2001
Bu sene talih kartlarının içinden bana 'çalış' çıktığı için aralıksız çalışıyorum. Öylesine çalışmaya konsantre olmuşum ki, değil tatil yapmak, 'tatil' fikri bile aklımın ucundan geçmiyordu, ki ilginç bir haber aldım. Kazdağı'nda bulunan bir ev taşlanıyormuş. Şimdi, bu da ne demek, diyeceksiniz.

Evet, yanlış okumadınız. Bir ev, geceleri taşlanıyormuş. Ve üstelik evi kimlerin taşladığı anlaşılamamış. Bu sözlerden siz de pek bir şey anlamadınız eminim. En iyisi baştan anlatayım.

Efendim, önce evin bulunduğu yer hakkında biraz bilgi vereyim. Köyün dışında, ormanın az ötesine kurulu tek katlı bir ev. Civarda başka bir ev ve ışık yok. Evin içinde farklı odalarda uyuyan iki bekçi aynı anda taş sesleriyle uyanırlar.

Ancak, iki bekçi de diğerinin uyuduğu taraftaki pencerede duydukları darbe sesleri ile uyanırlar. Yataktan fırlayıp birbirlerinin bulunduğu yere doğru koşarlar. Şaşkın bir şekilde dışarı çıkarlar. Bütün evin etrafında dolaşırlar ve ellerinde fenerlerle civara bakarlar. Fakat kimseyi göremezler. Sonra eve girip yatarlar. Biraz sonra tekrar darbe sesleriyle uyanırlar. Dikkatle dinledikleri zaman darbe seslerini taşların çıkardığına hükmederler ve hemen dışarı fırlayıp etrafı dolaşırlar. Yine kimseyi bulamazlar.

Sabaha kadar dışarıda dolaştıkları halde kimseyle karşılaşmazlar. Ertesi günü evin sahiplerini ararlar. Evin sahipleri hemen yola çıkar ve eve gelirler. Bekçi ve bahçıvanı ayrı ayrı dinlerler. Ve taşların atıldığı yönü işaret ederler. Her ikisi de aynı yönü gösterir.

Adamların işaret ettiği yönde evin yakınında ağaçlar yoktur. Biraz ilerisinde orman başlamaktadır. Ancak, ormanın sınırından bile bir taşın atılıp eve isabet ettirilmesi mümkün değildir. Çünkü, güçlü bir fırlatışla bile orman sınırından atılan taş ancak bahçeye düşecek kadar uzakta bulunmaktadır ev.

Fakat, bahçıvan evi köylülerin taşladığından emindir. Aklına başka bir ihtimal gelmediği için köylülere ateş püskürmektedir. Evin sahipleri ise, akıllı ve mantıklı kişilerdir. Yaptıkları inceleme sonucunda ormandan atılan taşın eve isabet etmeyeceğini tespit etmişlerdir.

Eve isabet edecek kadar yakından atılan taş ise, atan kişinin saklanmasına izin vermeyecek kadar çıplaktır. Anlayacağınız ev bahçe içinde öyle bir konumlanmıştır ki, atan kişinin görülmeden eve taş atabilmesi için görünmez olması gerekmektedir.

Bu durumda tıpkı İngiltere'nin ruhlar tarafından taşlanan meşhur şatoları gibi bir vakayla karşı karşıya bulunduğumuzu söyleyebilirim. Tabii taşların farklı bir yöntemle uzaktan atılmış oldukları olasılığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ama ne olursa olsun gidip yerinde inceleme yapmadan herhangi bir iddiada bulunmak doğru değil.

Şimdi yola çıkıyorum. Doğruca Kazdağlarına, taşlanan evi görmeye! En azından bir gece geçirmeyi planlıyorum. Şayet yol yorgunu olup uyuyakalırsam, ertesi gece sabahlayacağım, çok kararlıyım. Mutlaka evi kimlerin taşladığını bulacağım.

Tabii ev bir daha taşlanırsa... Çünkü bu olayın tekrarı olmayabilir. Ayrıca çok merak ediyorum. Acaba evin taşlanması kaç kez meydana geldi?

Nasıl olsa bütün ayrıntıları gidince öğreneceğim. Şimdilik düşünmesem daha iyi. Şimdi bütün dikkatimi Kazdağlarının o muazzam bitki örtüsüne ve yolların çekiciliğine yöneltiyorum. Anlayacağınız, bu seyahat çok ilginç bir vakayı incelemeye gidiyor olmanın heyecanıyla farklı boyutlar kazanacak ve sanırım ben de sıradışı bir deneyim yaşamış olacağım.

Bu yolun sonunda beni nelerin beklediğini bilmiyorum. Ama neyle karşılaşırsam karşılaşayım, hepsini anlatacağım diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku