Taşlanan evi gördüm

Edremit'ten Kazdağları'na çıkan yola girdiğimde vakit gün batımından az önceydi. Ortalık henüz aydınlıktı. Çamcı mevkiini geçtikten sonra ormanın içinden ilerlemeye başladık.

Ben bu yolu çok seviyorum. Daha doğrusu dağ yollarını seviyorum. Hele bir de çeşitli ağaçlardan oluşan ormanların arasından geçiyorsa, daha da çok etkileniyorum.

İşte bu yol, ormanlarla kaplı dağların arasından geçen heyecan verici bir yol. Yaklaşık 40 dakika gittikten sonra dağların üzerinden bulutlar aşağı doğru inmeye başladı. Bulutlar ağaçların arasında dönerek tuhaf danslarını yaparken içimdeki yaşam enerjisinin uyandığını kuvvetle hissettim. Kalp atışlarım hızlandı ve yanımdaki oğluma heyecanla 'Alican bak! Ancak filmlerde gördüğün manzara şu anda karşında duruyor' dedim.

Heyecanım Alican'a da bulaşmıştı. Arabayı yavaşlatıp akşamın gizemli renkleri arasında kıvrılıp bükülerek ağaçların arasında oynaşan dumanın yarattığı garip şekilleri izlemeye başladık. İkimiz de kendimizi öylesine kaptırmışız ki, birazdan ortalığın tamamen kararacağını unutmuşuz. Bu arada dumanın yoğunlaşıp yolumuza doğru indiğini farkedince ayıldım ve gaza bastım. Bir an önce taşlanan evi bulmalıyız. Yoksa dağlarda arabanın içinde uyumak zorunda kalacağız. Şimdi en son isteyeceğim şey, dağlarda araba içinde uyumak.

Akşamın karanlığı çökerken evi bulduk. Zaten yolda olduğumu bildikleri için bizi karşıladılar. Üstelik yemek masası bile kuruluydu. Ve bu durum keyfimi daha da arttırdı.

Yemek yerken bir taraftan konuşmaya başladık. Bütün ayrıntıları öğrenmek istiyorum. Ama önce dikkatimizi yemeklerimize yönelttik.

Bahçeye kurulu masayı küçük bir mum aydınlatıyor. Başımı bir an için yukarı kaldırıp bakıyorum ve Tanrım! O da ne?

Küçük bir kavun büyüklüğünde parlak bir ışık hızla karşımdan geçip ormanın arkasında kayboluyor. Öylesine büyük bir hızla kayıyor ki, peşinden ışıklı bir yol oluşuyor.

Bu bir meteor olmalı. Ama ilk kez böylesine güçlü parlaklık ve büyüklükte izliyorum ve olduğum yerde kıpırtısız öylece kalıyorum.

Sanırım bu dağda her şey çok fantastik. Dönüp taşlanan evin hikayesini soruyorum. Olayı bizzat yaşayan kişinin ağzından aynen aktarıyorum.

‘Gece on sularında eve girip yattım. Sanki pencere çalınıyormuş gibi bir takırtıyla uyandım. Herhalde bekçi bir şey istiyor diye düşündüm ve ayağa kalktım. O sırada bahçıvan da ayaktaydı ve senin taraftaki pencere vuruldu, dedi. Halbuki ben sesi onun tarafındaki pencereden geldiğini duymuştum. Sonra duvara ve pencereye atılan taşların sesini duyduk. Dışarı çıktık. Birilerinin taş yağmuruna tuttuğunu düşündüm. Çok sinirlendim. Baktığımda kimse görünmüyordu. Halbuki ağaçların arasında birileri olsa hareket eden gölgelerini görürüm. Ağaçların arkasından atıldığını düşündüm. Giderek sinirlendim. İlerdeki kulübede duran çifteyi almaya koştum. O sırada yağmur gibi taşlar üstüme yağmaya başladı. Ayrıca toprakla karışık taşlar üstüme geliyordu. İçerden çifteyi aldım, havaya ateş ettim. Ama taşlar gelmeye devam etti ve bir süre sonra kesildi.’

Taş yağmurunun bir daha ne zaman tekrarladığını sordum. Bir daha hiç olmadığını öğrendim. Bu olay sadece bir kez yaşanmış. Çok şaşırdım ve bahçıvanın o sırada ne yaptığını sordum. Karşımdaki adam bu olaya öfkelenmişti. Belli ki, köylülerin yaptığını düşünüyordu. Halbuki köylülerin böyle bir şey yapmalarını gerektirecek bir şey olmadığı gibi tarif edilen taş yağmurunu iki, üç kişiyle gerçekleştirmek mümkün değildi. Üstelik ertesi sabah Alican ile birlikte yanımıza adamı da alarak test ettik. Ağaçlar öyle sıklıkla diziliydi ki, aralarından taş atıp eve ulaştırmak mümkün değildi. Kaldı ki, 20-30 taşın hepsini birden atmak imkansızdı.

Bahçıvan, dikkatimi çekmişti. Çünkü bugüne kadar burada benzeri bir olay yaşanmamıştı. Bahçıvan ise, işe henüz başlamıştı. Ve üstelik ben gelmeden dört gün önce gitmişti. Hem de izin almadan.

(Devam edecek)
Yazarın Tüm Yazıları