Paylaş
Sait Faik için "Öyle bir hikaye" olur yağmur.
Yönetmen Stanley Donen için "Singing in the rain" filmi, Frank Sinatra için aynı adla şarkı...
Edip Cansever'e ise şiir olur:
“Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum..."
* * *
Ama Ankara'da yağmur artık ne hikaye, ne şiir, ne şarkı, ne de hoş bir film sahnesi...
Geçen gün yine kenti teslim alan, orta boy bir felaket.
Yağmur yıkamıyor, temizlemiyor artık Ankara sokaklarını.
Tam tersi.
Kirletiyor.
Sürüklediği toz-toprakla, mütemadi yol-asfalt, kaldırım inşaatı artıklarıyla, çamurlu sel dereleri yaratıyor yollarda.
Ve asfalttaki çukurlar, pusu kuruyor insanlara, arabalara.
* * *
Otomobillerin çavlanında kaçıp, kaldırıma sığınsa insan.
Olanaksız.
Kaldırımlar bile yürünemez oluyor bir yağmurda.
Her taşın altında, yürüyenin heryerine su sıçratan tuzaklar.
* * *
Yani, yağmur artık işbirliği içinde değil, yolla, asfaltla.
Pusu kuruyor.
O doğal işbölümü yok artık.
Ve kendiliğinden temizlenen asfaltlar...
* * *
Çağırmıyor, artık yağmur.
Evden aniden çıkıp, "Hadi yürüyelim" demiyor kentliye.
"Otur evinde" diyor, "Otur"...
Ve kopup geliyor o satır, Sait Faik'in hikayesinden:
"Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı.
Ne yapacağım, küfrettim.
Canım bir yürümek istiyordu ki..."
Paylaş