Ve tâbir, Türk-İslam tarihinde, devlet başkanı düzeyinde ilk kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanılmıştır. Hem de İzmir İktisat Kongresi gibi hayatî bir platformda…
Benim tespitlerime göre, Atatürk’ün hayatında yaptığı en uzun süreli konuşma, 2 Şubat 1923’te İzmir Kordon’da, İzmir İktisat Kongresi toplantılarından birinde yaptığı konuşmadır.
Gazi, “Kur’an ile hatırlatmak istiyorum ki…” tâbirini de ilk kez o konuşmada kullanmıştır.
İzmir İktisat Kongresi, bana göre, bizim aydınlanma devrimimizin fikrî ve fiilî oluşum toplantısıdır.
Sadece bir kitabın değil, bir anlayışın, bir tavrın, bir karşı çıkışın ve nihayet, dünyanın birkaç ülkesinde hâlâ devam eden bir konferanslar dizisinin adı oldu Kur'an'daki İslam...
Bir kitap olarak Kur'an'daki İslam, Ekim 1992'de yayınlandı ve bir ayda bitti. Hürriyet Gazetesi’nin üç yüz küsur bin dağıtılan promosyonunu bir kenara koyarsak şu anda kırk birinci baskısı vitrinlerde.
Kitapla ilgili olarak bugüne kadar bize ulaşan mektup ve e-maillerin sayısı binlerle ölçülmelidir. Bunların hemen tamamı, kitapta sunulan ve Kur'an dininin hurafelerle örtülmüş herhangi bir yanını aydınlığa çıkaran tespitlerle ilgilidir.
Kitabın yayınından bugüne değin verdiğimiz konferanslardan seksen altı tanesinin başlığı da Kur'an'daki İslam'dır. Bu konferansların yarıya yakını ABD ve AB ülkelerinde verilmiştir.
4. TABİAT KANUNLARI
Kur'an’ın verdiği üçüncü adres, sünnetullah ve kader kelimeleriyle ifade ettiği tabiat kanunlarıdır.
Sünnetullahta, bozulma, değişme, yozlaşma bulunmaz.
Kader, sanıldığı gibi, bizim fiillerimizle ilgili bir kavram değildir. Kur'an'ın anlattığı ‘kader,’ varlıkta egemen olan yasalar yani tabiat kanunları anlamındadır. (Bu konuda geniş bilgiler, yakında yayınlanacak olan ‘Kur’an Açısından Küresel Âfetler’ adlı eserimizde verilmiştir.)
1. KUR’AN’IN KENDİSİ
İlk adres Kur’an’ın kendisidir. Kur’an adreslerin adresi, ışıkların ışığıdır. Zaman ve mekân üstü ışık Kur’an’dır.
Türk ilahiyat alanının dahi bilgini Prof. Dr. Hüseyin Atay, Kur’an’la ilgili sohbetlerimizin birinde, hayatıma yön veren söylemlerden biri olan şu müthiş sözü söylemişti:
“Kur’an’ı kim yapmışsa Allah odur. Şöyle de diyebiliriz: Kur’an’a Allah’tan başkası vücut veremez.”
Kuran’ın sizi gönderdiği adreslere giderseniz Kur'an size her şeyi verir. “Kur'an’da her şey var,” bu anlama gelmektedir.
Mısırlı ünlü düşünür Muhammed Abduh (ölm. 1905) şöyle bir soruyla karşılaşmıştı:
“Siz Kur’an’da her şey vardır diyorsunuz; peki, söyleyin bakalım, Kur’an’da pamuğun veriminin nasıl artırılacağı sorusuna cevap da var mı?”
Ve Abduh, hiç teklemeden “Evet, o da var” deyince, soruyu soranlar yerinden fırlayarak yüklenirler:
Siyasal İslamcılar, başka bir deyişle Allah ile aldatanlar bu fıkhı daha çok bu yapısı yüzünden sevmekteler. Çünkü bu fıkıh onlara bir evrensel rahmet dini olan İslam’ı yerel siyaset ve çıkar hesapları için istedikleri gibi kullanma imkânı sağlıyor.
Ondan asla vazgeçmek istemiyorlar.
Dolayısıyla, temelleri Kur'an'a dayanan yeni bir fıkıh oluşturmak gerekmektedir. Eski Marksist yeni Müslüman Fransız düşünür Roger Garaudy, bu gerçeğe dikkat çekerken şöyle konuşmaktadır:
“Müslümanlar, eğer tarihin önünde ayakta kalacaklarsa, çöl fıkhından, uzay fıkhına geçmek zorundalar.”
Huntington, dünyanın dikkatini, 1993 yılında ABD'de Foreign Affairs dergisinde yayımladığı ve Türkçe'ye ‘Medeniyetler Çatışması mı?’ (1993) adıyla çevrilen, ‘The Clash of Civilizations’ (1993) başlıklı makalesiyle çekti. Huntington, anılan makalenin genişletilmiş şekli olan ‘The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order’ (1996) adlı ünlü eserinde, 1900 ile 2000 yılları arasını inançlar bakımından tahlile tâbi tutmuştur.
Huntington, kabile dinlerinden, tektanrılı büyük dinlere kadar bütün inanç sistemlerini, 1900 ile 2000 yılları arasındaki yüz yıllık seyirleri bakımından incelemiştir. Yaptığı tahlilde iki nokta dikkat çekicidir. Bunlardan ilki, İslam ile ateizm dışında bütün inançların düşüş sergilemiş olmasının tespitidir.
Bu tespit bize gösteriyor ki, her şeye rağmen, hiç kırılmadan sürekli yükselme gösteren tek din, İslam dinidir. Huntington bundan, özelde ABD’nin, genelde Batı'nın bugünkü politikalarını yönlendiren sonuçlar çıkarmıştır.
Benzer bir yükseliş ateizmde yaşanmıştır. Ateizmin izlediği hızlı yükseliş, Kilise'nin de Caminin de görevlerini layıkıyla yapmadıklarını göstermektedir.
Kur’an 'ın, bir tek yerde etimolojiyle uğraşması, onun da dinin adı meselesi olması son derece dikkat çekicidir.
İslam kelimesinin, bizzat Kur’an'ın verilerine göre, iki kökü bulunmaktadır. Bunlardan biri olan ‘silm’, barış anlamına gelmekte ve bugünkü Arapça'da da aynen kullanılmaktadır. İkinci kök olan ‘selam’ ise huzur ve esenlik anlamına gelmektedir. İslam, işte bu iki kökten gelen bir kelimedir.
O halde, İslam, esenlik ve barış için Yaratıcı'ya teslim olmak demektir.
Görüldüğü gibi, Kur'an dininin her şeyden önce adında barış vardır. İslam'ın muhtevasında da, bütün insanlığı kucaklayan bir barış mesajı vardır; paylaşım ve insana saygı vardır. Bunun bir uzantısı olarak, Kur'an'da, hiçbir ayırıma gidilmeden insanın ürettiği bütün evrensel değerler kucaklanmaktadır.