Paylaş
Kur’an 'ın, bir tek yerde etimolojiyle uğraşması, onun da dinin adı meselesi olması son derece dikkat çekicidir.
İslam kelimesinin, bizzat Kur’an'ın verilerine göre, iki kökü bulunmaktadır. Bunlardan biri olan ‘silm’, barış anlamına gelmekte ve bugünkü Arapça'da da aynen kullanılmaktadır. İkinci kök olan ‘selam’ ise huzur ve esenlik anlamına gelmektedir. İslam, işte bu iki kökten gelen bir kelimedir.
O halde, İslam, esenlik ve barış için Yaratıcı'ya teslim olmak demektir.
Görüldüğü gibi, Kur'an dininin her şeyden önce adında barış vardır. İslam'ın muhtevasında da, bütün insanlığı kucaklayan bir barış mesajı vardır; paylaşım ve insana saygı vardır. Bunun bir uzantısı olarak, Kur'an'da, hiçbir ayırıma gidilmeden insanın ürettiği bütün evrensel değerler kucaklanmaktadır.
Ne yazık ki, dünyada, özellikle Batı'da İslam denildiği zaman, bu, bir grubun veya sistemin adı gibi algılanıyor; oysa Kur'an, İslam kelimesini, bir grubun veya sistemin adı gibi değil, evrensel barış ve esenlik anlamında kullanmaktadır.
İslam bir adı değil, bir tavrı ifade eder. Daha doğrusu, İslam bir kampın değil, belirli bir algılayış ve yaşayış biçiminin adıdır.
Kur'an, bütün medeniyetleri, insanlığın bütün mirasını değerlendirir, insana mutluluk getirici bütün değerleri İslam kavramı içinde ve şemsiyesi altında ele alır. Çok önemli bir nokta, İslam’ın, bütün peygamberlerin ortak mesajlarının adı olmasıdır. Bir başka ifadeyle, barış ve esenlik için değer üreten ve Yaratıcı'ya teslim olan, Yaratıcı dışında hiçbir kavram, kurum ve kişiye teslim olmayan bütün anlayışlar İslam’dır.
Bir başka önemli nokta da, Kur'an’ın nüfus kâğıdıyla asla uğraşmamış olmasıdır.
Kur'an, söz ve iddiaya değil, niyete ve eyleme bakar.
Açık ifadesiyle, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerdenve Kur'an’a inananlardan üç koşulu yerine getiren herkes cennete gider. Yani Müslüman, nüfus kâğıdında ne yazarsa yazsın, yeterlilik şartları olan şu üç değeri taşıyan kişidir:
1. Yaratıcı kudrete iman,
2. Âhirete yani hayatın ölüm dediğimiz dönüşümle bitmediğine iman,
3. Barış ve esenlik için değer üretmek, insanlığa hizmet vermek.
Sayılan üç koşulu yerine getirenler, ‘kurtulanlar’dır; insan olmanın onur burcu onlarındır. Nüfus kâğıdının ise Yaratıcı katında hiçbir anlamı yoktur.
İSLAM DÜNYASI HANGİSİ?
Bazı eserlerimde, Kur'an'dan hareketle yeni bir İslam dünyası tarifi yaptım.Bugünün İslam dünyasının özellikleri ise bu tarifteki özelliklere neredeyse hiç uymamaktadır.
Kur'an'ın muhatabı insandır. Kur’an’ın, insan hayatına sokmak istediği değerler ile günümüzün ‘sözde Müslümanlar’ının yaşantıları apayrı şeylerdir. Kur’an’dan hareketle bir değerlendirme yapıldığında, bugünkü İslam dünyası tarafından gerçek İslam değerlerinin çok az bir kısmının karşılandığı ortaya çıkar.
İnsanlık, Kur'an'ın listesindeki değerler üzerinden bir puanlamaya tâbi tutulduğunda, ‘İslam dünyası’ diye bilinen camianın aldığı puanın, on üzerinden iki ya da üçü geçmediği; yedi-sekiz-dokuz gibi yüksek puanları başkalarının aldığı görülür.
Özetle, İslam deyince ne anlamamız gerektiği, bana göre Müslüman dünyada, hatta İslam'la bir biçimde ilgilenen bütün coğrafyalarda, en ciddî meseledir.
Bu mesele, Kur’an’dan hareketle çözüme ulaştırılmadan ne İslam dünyası rahat yüzü görebilir, hatta ne de insanlık dünyası.
PUTİN’İN TEK SÖZLE BAŞLATTIĞI DEVRİM
Sevindirici olan bir şey var: Avrasya coğrafyasının en büyük ülkesi olan Rusya’nın dirayetli devlet başkanı Putin, İslam ve Müslümanlar meselesinin ele alındığı bir toplantıda şu sözü söylemiştir:
“Biz, İslam ve Müslüman dendiğinde Kur’an’ı anlamak zorundayız ve ben böyle anlıyorum.”
İtiraf edelim ki, bu sözü biz bugüne kadar, değil bir gayri Müslim devlet başkanından, Müslüman devlet adamlarından bile duyamadık. Oysaki işin esası bu sözdür, çözüm reçetesi bu sözdedir.
İslam’ın dostu da düşmanı da geleneğin ‘İslam’ dediğini dünyanın önüne çıkardı ve hepsi diyalog veya kavgasını onunla yürüttü. Böyle olunca da ne diyalogdan hayır çıktı ne kavgadan kurtulmak mümkün oldu.
Dünyanın, ‘Müslüman ve İslam’ dendiğinde Kur’an’ı anlamaya başladığı gün, insanlığın mutluluk ve huzur yolunda en güçlü adımı attığı gün olacaktır.
Biz bu gerçeği, Batı dünyasına yıllardır anlatmaya çalıştık ama ne yazık ki onların İslam’a düşmanlıkları ve kısa vadeli çıkarları bizi anlamalarını engelledi.
Putin, bir cümleyle büyük bir devrim yapmıştır. Biz bunu, küresel ölçekte bir devrim sayıyoruz.
20. Yüzyıl’ın en büyük devrimlerinden birini, komünizmi tarihe gömerek Gorbaçov yapmıştı; 21. Yüzyılı’ın en büyük devrimlerinden birinin ilk adımını da, bana göre, bir başka Rus devlet başkanı, Putin attı.
Umarız, Putin’in telaffuz ettiği bu muhteşem fark ediş, başta Müslüman devlet adamları olmak üzere, diğer bütün liderler tarafından da fark edilir ve insanlığa mutluluk ve barış yolunda yeni bir kapı açılır.
Paylaş