Biraz uzun tuttuk ama varsın uzun olsun!
Uzun olsun ki, bu suçtan çektiği acılar kelimelerle tarif edilemeyecek boyuta ulaşan Türk halkı meseleyi Yüce Kur’an’dan ve güvenilir tarihsel kaynaklardan iyice öğrenmiş olsun.
Siz istediğiniz kadar ‘uzun’ deyin. Bu konuda daha söylenecek çok şey var. Biz burada, şimdilik, Peygamberimizin, ğulûl suçu işleyenlerin cenaze namazlarını kılmadığına ilişkin bilgiye kaynaklık eden çok önemli ve göz ardı edilmesi mümkün olmayan eserlerden çarpıcı bazı örnekler göstermekle yetineceğiz.
Hadis ve fıkıh alanının en büyük isimlerinden biri olan İbn Hemmam (ölm. 211/826) dev eseri el-Musannef’te bize bildiriyor ki, Hz. Peygamber, kamu malından birkaç kuruşluk bir miktarı çalan Eşca’lı sahabîsinin cenaze namazını kılmamıştır. (İbn Hemmam; el-Musannef, 5/244)
Ğulûlün en namert ve imansız olanı ise Allah ve din kullanılarak yapılanıdır. Kur’an bunu dinin inkârıyla eşanlamlı görmektedir.
Ğulûl suçunun en tipik örneklerinden biri, son günlerde gündeme oturan ‘Deniz Feneri Vurgunu’dur. Tarih böylesi ğulûl facialarına çok az tanık olmuştur.
Hz. Peygamber, kamunun haklarına, mallarına musallat olanların, Kur’ansal deyimiyle, ‘gulûl suçu işleyenlerin’ cenaze namazlarını kılmazdı. Bu Muhammedî tavır; Türkiye’yi yönetenlere, siyasetçilerimize, kamu mevkilerinin subaşlarında oturanlara, ibadetleri şov aracı yapanlara ithaf olunur.
Biz bu gerçeği tarihimizde ilk kez milletimize duyurduğumuzda din ulemamız, Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış bir tanesi de dahil şöyle dediler:
“Önemli bir iddia...Böyle bir iddiayı ortaya atmak, okuyucuya hoş gelebilir ama.... Kaynağını gösterebilir mi?”
Önce şunu soralım:
Siz hiç, başlığın altına koyduğumuz hadisi, ‘Peygamber ve sünnet’ edebiyatıyla ortalığı velveleye verenlerin gündeme getirdiklerini gördünüz, duydunuz mu?
Ben, camide ve tekkede büyüyen bir insanım, bu hadisi, kendi araştırmalarımla tespit ettiğim güne kadar ne gördüm ne de duydum.
Vurgunların en büyükleri Allah ile aldatmak oyunuyla gerçekleştirilen ‘yüzde doksan dokuz buçuğu Müslüman’ (!) bir ülkede bu hadisin 24 saat gündem olması gerekmez miydi?
Ğulûl, Kur'an dilinin aşılmamış ustası Isfahanlı Râgıb (ölm. 502/1108) tarafından, ölümsüz eseri 'el-Müfredât'ta, 'hıyanetin zırha büründürülmesi, kılıflanması' diye tanımlanmıştır. (Ayrıca bk. Fîrûzâbâdî, el-Kaamûs)
Demek oluyor ki, ğulûl suçu işlemek kadar bu suçu işleyenleri 'zırhlamak, kılıflamak' yani korumak da suçtur. Nitekim, Mâûn Suresi, suçu tanıtırken, 'kamu hak ve imkânlarının yerine ulaşmasına engel olurlar' demekte, kamu malının bizzat gasp veya talanını şart koşmamaktadır.
Yani aktif ğulûl ne ise pasif ğulûl de odur. Birileri bizzat çalıp zimmete geçirir, birileri de çalanları koruyup savunur. Onlara zırh ve kalkan olur. Onların yakalanmaması, yargı önüne çıkarılmaması için bin türlü oyun sergiler. Esasen, ğulûl türü suçlar bu iki unsur birleşmeden işlenemez. Aktif aşırıcıların pasif koruyucuları mutlaka olacaktır. Bu koruyucular, genellikle, yönetim mevkilerinde olanlardır.
Kur'an araştırmalarının olmazsa olmaz kaynaklarından biri sayılan Isfahanlı Râgıb, andığımız anıt eserinde, ğulûl sözcüğünün geçtiği şu hayatî ilkeyi de Peygamberimizin dilinden nakletmektedir:
Mâûn Suresi o günden beri Türkiye'yi tokatlamayı sürdürdü.
Mâûn Suresi bir yandan, hakka saygısını yitiren Türkiye'yi, bir yandan da Allah ile aldatarak soyanları tokatlamaktadır.
Mâûn Suresi daha çok tokat vuracaktır bu ülkeye, çok.
Göreceksiniz.
Kamunun hakkını yiyenlerin dini olmaz, olamaz. Hatta namazlı niyazlı olsalar da onların dini imanı olmaz.
Evet, Kur’an aynen böyle diyor.
Ne var ki, Kur’an’ın böyle dediğini Müslümanlar öğrenmesin diye elli bin şeytanlık sergileyenler Kur’an’ın bu hayat veren söyleminin üstünü örtüyorlar, örttüler.
Bunun gibi daha nicelerini.
Pekala olabiliyorlar, beyefendi.
Bundan çok daha vicdansız da olabilirler ve olacaklar.
Göreceksiniz.
Olabileceklerini bu ülkeye otuz yıldan beri söyledik. Tarihten örnekler göstererek şöyle uyardık:
Kızılay, hayır duygusuyla bağlantısı olduğu için, Allah ile aldatma ekipleri bakımından karşıtının üretilmesi de kolay görülüyor.
Bu ‘en kolay’ı nasıl ürettiklerine bakın, ötekilerin yerine neleri koyacaklarını anlayın.
Kızılay’a karşı ürettikleri ‘model’, kendi ifadeleriyle, şu Deniz Feneri Derneği denen soygun derneği.
Yaydığı irinin ufûneti Frankfurt’tan İstanbul’a kadar bütün sokakları pis kokulara boğan bu derneğin gerçek açılımı şu olmak gerekir: