Yaşar Nuri Öztürk

Can yakan şer üçgeni: İşsizlik-Terör-Allah ile aldatmak

20 Ekim 2008
Çağımızın huzurunu kaçıran birkaç temel şer üçgeni vardır. Bunlardan biri de işsizlik-terör-din sömürüsü veya Allah ile aldatma üçgenidir.

Türkiye’de bu şer üçgeni tüm kudret ve dehşetiyle oluşmuştur, işlevseldir ve büyük tahribat yapmaktadır.

 

Türkiye, toprağının altı ve üstü nimetlerle dolu olduğu halde yoksul ülkeler listesindedir. Dahası, Türkiye bugün, yirmi milyon civarında insanın açlık sınırında dolaştığı bir ülke durumundadır.

 

O halde, Türkiye'nin bir numaralı meselesi, yoksulluğu aşmaktır. Yani istihdam ve iş yaratarak insanımızın aşını işinden kazanmasını sağlamak...

 

Türkiye'nin önünü açıp refah ve huzurunu geri getirmeyi görev bilen siyasetlerin insanla ilgili temel söylemleri şu olmalıdır:

 

Yazının Devamını Oku

Dinin güdüme alınması

17 Ekim 2008
Dinin güdüme alınması, eğer dine önem veren bir toplumdan söz ediyorsak hayatın güdüme alınmasıyla eşanlamlıdır.

Dinin güdüme alınmasıyla kast ettiğimiz, dinin devlet veya yönetimce kontrol edilmesi değildir.

 

Böyle bir kontrol varsa orada ‘dinin güdüme alınması’ değil, ‘dinle devletin kavgası’ söz konusu olur.

 

Güdüme almak tâbiri, dinin savunuculuğunu ve avukatlığını yapanlar için geçerli ve uygundur. Bir güdümden söz etmek için güdülenlerin bundan şikâyetçi olmamaları gerekir.

 

Şikâyet varsa güdümden değil, kavgadan söz etmeliyiz.

 

Yazının Devamını Oku

“Güdümlü kültür”

16 Ekim 2008
‘Gü­düm­lü kül­tür’ ve­ya ‘gem­len­miş kül­tür’…

De­yim, per­so­na­list Fran­sız fi­lo­zo­fu Em­ma­nu­el Mo­u­ni­er’nin, ‘cul­tu­re di­rig­ée’ de­yi­mi­nin kar­şı­lı­ğı…

 

Mo­u­ni­er (ölm. 1950), bu de­yi­mi, bireyin ya­ra­tı­cı­lı­ğı­na ha­yat hak­kı ta­nı­ma­yan re­jim­le­rin, özel­lik­le ko­mü­nist ve fa­şist sis­tem­le­rin kül­tür, sa­nat, hu­kuk, dü­şün­ce ve eği­tim an­la­yış­la­rı­nı ifa­de için kul­lan­mış­tır. Böy­le bir an­la­yış, Mo­u­ni­er'e gö­re, top­lu­mun en ke­mi­ri­ci mu­si­bet­le­rin­den bi­ri­dir.

 

Ne il­ginç­tir ki, Mo­u­ni­er, hür top­lum ide­a­li­ni biz­zat ken­di­si ze­de­ler. Ona gö­re, ide­al top­lumda tek ve resmî din, Ka­to­lik­lik­tir.

 

Bun­dan da­ha il­ginç bir nok­ta da, şu­dur:

Yazının Devamını Oku

Nietzsche’nin riya saltanatına vurduğu darbe

15 Ekim 2008
Nietzsche, riyakârlığın kutsallık ve dindarlık adı altında pazarlanmasına insanlık tarihinde en büyük darbeyi vuran birkaç isimden biridir. İslam’ı, molla-yobaz tipin riyakârlığının mahvettiğine inanan Müslüman düşünür Muhammed İkbal’in, Nietzsche’yi bütün eserlerinde yüceltmesinin sebeplerinden birincisi, iki düşürürün ortak yanı olan ‘riya düşmanlığı’dır.

Evet, riyaya düşman olanların Nietzsche’ye dost olmaları son derece doğaldır. Çünkü riyaya bulaştırılmış de­ğer­le­rin oluş ye­ri­ne ölüş ge­tir­di­ği­ni, in­san­lı­ğın dik­ka­ti­ne su­nan ruh­la­rın ba­şın­da Ni­etzs­che gel­mek­te­dir. Şöyle diyor:

 

“Ah­lak ve er­de­me iliş­kin her sö­zün ar­dın­da bir sah­tekâ­rlık ara­rım.”

 

Riya ile kirletilmiş de­ğer­le­rin, ken­di­le­rin­den bek­le­ne­nin tam ak­si­ni ver­dik­le­ri­ni en gü­zel bi­çim­de ifa­de eden sözlerden biridir bu…

 

Batı’da de­ğer­le­rin has­ta­lan­ma­sı­na em­per­ya­lizm ve sö­mür­ge­ci­lik tutkusu, Doğu’da ise riyakârlık sebep oldu.

 

Yazının Devamını Oku

Nietzsche ve İkbal’in öngörüsü

14 Ekim 2008
Nietzsche 1900, İkbal, 1938 yılında öldü.

Felsefe tarihinin devrim yaratan filozoflarından biri olan Nietzsche, İslam’ın bu yüzyılda en büyük düşünürü kabul edilen Pakistanlı şair-filozof Muhammed İkbal’in ilham kaynaklarından biridir.

 

İkbal, Nietzsche’ye, ‘Darağaçsız Hallâc’ diyor ve onu delirmekle suçlayan Batılı doktorları ağır biçimde eleştiriyor. (İkbal-Nietzsche münasebetinin ayrıntıları için bizim ‘Hallâc-ı Mansûr  ve Eseri’ adlı eserimize bakılabilir).

 

Nietzsche’nin ‘ateist’ olarak bilinmesi, sadık bir Kur’an mümini olan İkbal’i hiç etkilememiştir.

 

İslam’ın bu büyük düşünce devi, ‘ateist’ dedikleri Nietzsche’de çağdaş bir Hallâc-ı Mansûr (ölm. 309/921) ve çağdaş bir Mevlâna Celaleddin (ölm.1273) görmüş, etkilendiği üç önemli isimden biri olarak eserlerinde Nietzsche’yi sürekli yüceltmiştir.

 

Yazının Devamını Oku

Değerlerin hastalanması

13 Ekim 2008
Değerlerin hastalanması, değerlerin hastalığı veya hastalanan değerler…

De­yim; Ame­ri­ka­lı ya­zar Henry Cla­u­sen'in ‘Alelâ­de­nin Öte­si’ (Be­yond the Or­di­nary) ad­lı ese­rin­de, ça­ğı­mı­zın bu­na­lım se­bep­le­rin­den bi­ri ola­rak gös­ter­di­ği ‘Va­lue Sick­ness'in kar­şı­lı­ğı.

 

De­ğer yar­gı­la­rı­nın al­tüst ol­ma­sıy­la or­ta­ya çı­kan ra­hat­sız­lık, ge­le­cek do­ğuş­la­rın ha­ber­ci­si ol­du­ğu ka­dar eşi­ğin­de bu­lundu­ğu­muz çö­küş­le­rin de ha­ber­ci­si­dir.

 

Esa­sen, ha­ya­tın ka­nun­la­rın­dan bi­ri de, ölüş ve oluş­la­rın sü­rek­li bir­bi­ri­ni iz­le­me­si­dir.

 

Ça­ğı­mı­zın bü­yük be­yin­le­rin­den bi­ri olan Toyn­bee, 1940'lı yıl­lar­da, Ba­tı uy­gar­lı­ğı­nı sa­nık san­dal­ye­si­ne oturt­tu­ğu ese­ri ‘Ci­vi­li­za­ti­on on Tri­al’ (Me­de­ni­yet Yar­gı­la­nı­yor) da şu tes­pi­ti ya­zı­ya ge­çi­rir­ken, za­ma­nüs­tü bir ger­çe­ği di­le ge­ti­ri­yor­du:

 

Yazının Devamını Oku

Türk halkı sadede gelmelidir

10 Ekim 2008
Bu, tarihin ve Tanrı’nın istediği, beklediğidir.

Türk halkı ve Türkiye sadede gelmelidir. Türk halkı sadet noktasından çok uzaklaştı. Toparlanıp tekrar sadet noktasına gelmede başarısız olacağından korkmaktayım.

 

Gün bu gündür ve artık, zamanın ve Tanrı’nın ‘yarın bakarız’a tahammülü yoktur.

 

Türkiye için ‘yarın’ bugün olmuştur. Türkiye, yarını bugünde yakalayamazsa batar.

 

Evet, Türkiye artık sadede gelmelidir.

 

Yazının Devamını Oku

Siyaset, ama nasıl?

9 Ekim 2008
Türkiye, hain terörün pusularıyla şehit düşen önce 17, ardından da 5 evladının arkasından gözyaşı döküyor. Yürekler yanıyor, ocaklar sönüyor. Ve “Mekânları cennet olsun!” diyerek ıslak gözlerimizi silmenin ötesinde bir şey yapamıyoruz.

Türkiye gerekli tepkiyi vaktinde, gerekli eylemi de yeterince koyamayan bir ülke oldu.

 

Devletin adı, tarihi, gelenekleri büyük ama subaşlarında, bu ülkeyi taşıyacak devlet adamları olmadığı için isim ve tarih derde deva olmuyor.

 

Türkiye, siyasete girmeyen bilim ve fikir adamlarının yazıp çizdikleriyle düzlüğe çıkamaz.

 

Türkiye, sadece sağduyulu bir kitleye sahip olmakla da kurtulamaz. Sağduyulu kitle, siyaset yoluyla ülkenin kaderine yön verme yeterliliğinde olanların siyasete girmeleri halinde bir anlam ifade eder. Bunun içindir ki, sağduyulu halk yanında, bilinç üreten bilim ve fikir insanlarının, aydınların siyasete katılmaları gerekiyor.

 

Yazının Devamını Oku