Yalçın Doğan

Yüksek oranlı yoksullaşma

25 Ocak 2014
2013 Ocak-2014 Ocak, Türk Lirası dolar karşısında yüzde 30 değer kaybediyor. Yüksek oranlı devalüasyon. Hep birlikte yüksek oranlı yoksullaşma.

Sadece son üç haftalık yoksullaşma yüzde 6.3. Hangi çalışanın ücreti son bir yılda yüzde 30, son üç haftada yüzde 6 artıyor? Hangi esnafın, çiftçinin, kur farkından dolayı kayba uğrayan, hatta hangi sanayicinin geliri son üç haftada yüzde 6 artıyor? Aynı oranda artsa, refah aynı düzeyde kalmış olacak, bu durumda herkes büyük refah kaybına uğruyor, yoksullaşıyor.

KATAR, ARABİSTAN

AKP iktidarında sihirli kavram “ekonomik istikrar”. Çeşitli kesimler AKP’ye “istikrar” adına oy veriyor. Yüzde 30’luk devalüasyonla birlikte istikrar sizlere ömür.
İstikrarın anahtarı “sıcak para”. Ne zaman sıkışırsan, bir gezi Katar’a, iki gezi Suudi Arabistan’a, gelsin sıcak para. Siyasi tercümesi, “istikrar”. Sıcak para varsa istikrar, yoksa dengeler altüst. İstikrar yapısal dönüşüm getirmiyor, şimdi görülüyor.
Gezi eylemleri sonrasında Katar ve Suudi Arabistan sıcak parayı kesiyor. Yaşadığımız siyasal karmaşada ise, sıcak para hayal bile değil. İstikrarda işler kesat.

KISA VADELİ BORÇ

İstikrar ve büyümeye AKP iki motor takıyor, biri sıcak para, diğeri kısa vadeli borç. Kısa vadeli borçlarda da arıza var.

Yazının Devamını Oku

Aziz Yıldırım’a yıldırım işlem

23 Ocak 2014
PEK görülmeyen hız, alışılmadık çabukluk.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın mahkûmiyetini onaylıyor, kararını ertesi gün Yargıtay Başsavcılığı’na gönderiyor. Çok dikkat çekici. Oysa, normalde onama kararı sekiz-on gün, hatta on beş gün bekliyor, savcılığa sonra gönderiliyor. Aziz Yıldırım için özel bir hız.Yargıtay Başsavcılığı kararı İstanbul Savcılığı’na, orası İnfaz Bürosu’na gönderecek. İnfaz Bürosu Aziz Yıldırım’a tebligatta bulunarak, “en kısa sürede teslim olmasını” isteyecek. Dün sabah itibariyle, dosya İstanbul’a gelmiş değil.

BEŞİNCİ DAİRE

Yıldırım’ın mahkûmiyetini onaylayan Yargıtay 5. Ceza Daire üyeleri 2010 anayasa referandumu sonrasında, başkan ise iki ay önce atanıyor. “Yetmez ama evet” referandumunda Yargıtay’a 160 yeni üye atanıyor. 5. Ceza Dairesi o atamalar sonrasında oluşuyor. Daire kararını Yargıtay Başsavcılığı’na neden jet hızıyla gönderiyor? Aziz Yıldırım ne kaçıyor, ne başka bir şey, hapse üç gün önce, beş gün sonra girmiş, ne çıkar? Karara tepki büyük. Yıldırım’ın havaalanında karşılanması, Bağdat Caddesi’ne gelişi bunun kanıtı. Binlerce taraftar hükümet aleyhine sloganlar atıyor. Bazı kanallar o sloganları sansür ediyor, Fenerbahçe TV yayınlıyor, taraftar müthiş öfkeli.

Dilekçe 700 sayfa

Aziz Yıldırım-’la ilgili hukuki durum şu. Avukatları üç gün önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na, ekleriyle birlikte yedi yüz sayfalık itiraz dilekçesi veriyor. “Eksik inceleme nedeniyle yeniden yargılama” istemiyle.
Başsavcı itirazı yerinde görürse, mahkûmiyet kararını Yargıtay Genel Kurulu’na götürebilir. Götürür mü, bir hafta-on gün içinde belli olur. Daha önce Balyoz kararına itiraz edildiğinde, aynı başsavcı sesini çıkarmıyor. Balyoz’da çıkarmadı, şimdi de çıkarmaz diye düz mantık elbette yok. Genel kurula götürmezse son çare, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak. Ama, Anayasa Mahkemesi’ne gidinceye kadar, “Teslim ol” tebligatı yapılmış olur.

FATURA HÜKÜMETE

İster yeniden yargılansın, ister hapse girmesin, bu saatten sonra Fenerlisi, Beşiktaşlısı, sokaktaki insan faturayı çoktan hükümete kesiyor. Hükümet de farkında ki, onun için telaşlı, tam belediye seçimleri öncesinde.

Yazının Devamını Oku

TIR’ların son durağı Lahey

22 Ocak 2014
İÇİNDE silah olduğu öne sürülen yine bir TIR. Savcı TIR’ı arama emri veriyor, vali durduruyor. Savcı neredeyse vatan haini ilan ediliyor. Arama yapan polisler iki saat sonra görevden alınıyor. Peki, o TIR’lar kimlere gidiyor?

Lahey Uluslararası Adalet Divanı bir ülkenin diğerinin içişlerine karışması, silah göndermesi, sınır anlaşmazlıkları gibi karışık durumlara bakıyor. Bizim TIR’ların macerası akla Lahey’i getiriyor. İşte, Lahey’den herhangi bir döküm:
-1986, Nikaragua Amerika’nın ülkesindeki isyancılara yardım ettiğini öne sürüyor. Lahey’e gidiyor. Amerika tazminata mahkûm oluyor.
-1992, El Salvador ile Honduras arasında sınır ihlalleri yaşanıyor. Sınırı ihlal edenler Lahey’de mahkûm oluyor.
-1994, Libya Çad’a asker gönderiyor. Çad Lahey’e gidiyor. Libya mahkûm oluyor, askerini geri çekiyor.
-1999, Botswana ile Namibya arasında sınır ihlali yaşanıyor. Lahey kararıyla taraflar askerlerini geri çekiyor.

GÜVEN KAYBI

Hollanda’da bir parti “Suriye’nin içişlerine karıştığı” iddiasıyla, Tayyip Erdoğan’ı Lahey’e şikâyet ediyor. O şikâyette TIR yok.

Yazının Devamını Oku

Yolsuzlukta kardeşini affetmedi

19 Ocak 2014
SAVCI gözünü budaktan esirgemiyor, kral filan tanımıyor.

Nereye dokunduğu umurunda bile değil. Madem ortada yolsuzluk kokusu var, savcıya kral vız gelir, kralın öz kızı, yani prenses ile ilgili yolsuzluk iddialarını araştırıyor.
Kralın kızına yöneltilen suçlama karapara aklama ve vergi kaçakçılığı. Aslında suçlu gösterilen prensesin eşi. Bir özel firmada milyonlarca doların yönlendirilmesi iddiası. Prensesin eşi ama, o firmanın yarısı prensese ait.
İspanya’da Palma de Mallorca Savcısı, Kral Juan Carlos’un kızı prenses Cristina hakkında yolsuzluk iddialarının peşine düştüğünde, ne bir savcı, ne bir yargıç, ne bir polis müdürü görevinden alınıyor. Ne de Kral Juan Carlos ya da kral ailesinden biri çıkıp, “Bu bize komplodur” diyerek, yolsuzluk iddialarını saptırmaya çabalıyor.

YILDIZI SÖNDÜ76 yaşındaki kralın başı bir süredir dertte. Son aylarda arka arkaya ameliyatlar geçiriyor, Afrika’da fil avına çıktığında, kalça kemiği kırılıyor.
Sağlık sorunlarıyla uğraşırken, kızının yolsuzluk iddiaları İspanya’yı ayağa kaldırıyor. Kızı bir süre sonra mahkeme karşısına çıkacak. Prenses filan dinleyen yok, çünkü İspanya hukuk devleti.
Kral Juan Carlos aslında İspanyol halkının bir zamanlar sevdiği saydığı biri. Dikta altında inleyen, içsavaştan geçen İspanyollar, faşist Franco’dan sonra tahta çıkan Carlos’u bağrına basıyor. Carlos İspanya’da demokrasiye dönüşte temel rol oynuyor.

Yazının Devamını Oku

Hukuk o yönetmelikte kaldı

18 Ocak 2014
“MÜKEMMEL, çoğulcu, katılımcı.

Yasa, tüzük ya da bir genelge, demokratik hukuk devletinde nasıl hazırlanması gerekiyorsa, örneği işte budur”.Bu sözler AKP’li ya da AKP’yi destekleyen bir hukukçuya ait değil, bu sözler on yıldır AKP ile her zeminde mücadele yürüten, hukukçu bir muhalefet milletvekiline ait. Aynı milletvekilinin, CHP’li Atilla Kart, hukukun üstünlüğüne örnek gösterdiği konu 19 Aralık 2005 tarihli Bakanlar Kurulu kararı, “Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”.

HERKESE DANIŞMAK

Yönetmelik, kim hazırlarsa hazırlasın, taslak, tüzük, genelge, artık ne ise, onların hazırlanmasına ilişkin kuralları düzenliyor. Hazırlıkta uyulması gereken şu iki ilke dikkat çekiyor:
Üst hukuk normlarına aykırı olamaz. Yargı kararları göz önünde tutulur.6. maddede çoğulcu ve katılımcı kural geliyor: Hazırlık sırasında bütün bakanlıkların, hukuk müşavirliklerinin, kamu kurumlarının, sıkı durun, Sayıştay’ın, sıkı durun, konuyla ilgili belediye, üniversite, sendikalar, meslek kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınacak.Hatta ve hatta, inanılacak gibi değil:
“Kamuoyunu ilgilendiren taslaklar teklif sahibi bakanlık tarafından internet, basın, yayın aracılığıyla kamuoyunun bilgisine sunulabilir. Toplanan görüşler değerlendirilir, sonra öneride bulunulur” (Madde 6, üçüncü fıkra).
Demokratik devletten örnekler. Son yıllarda kime, ne soruldu?

TORBA YASA YOK

Bu yönetmeliğin 11. maddesi çok önemli. Biraz teknik:

Yazının Devamını Oku

‘İki gündüz, iki gece, yandı Lice’

16 Ocak 2014
ÇOCUKLARIN söylediği bu ağıt, top ve havan sesleri arasında insanların çığlıklarında yankılanıyor. Ölüm çığlıklarında. Lice Katliam Belgeseli’nde ilk sahne böyle.

23 Ekim 1993, bir cuma sabahı. Olağan bir gün. Değil, tarihe geçecek bir gün olacağı, saat 09.20’de belli oluyor. Makineli tüfekler ve helikopterlerden Lice’ye ateş yağıyor. Can pazarı. Halk canını kurtarmak için ahırlara koşuyor. Makineler Lice sokaklarında ölüm kusuyor.
Saat 11.00, evlerin, dükkânların bombalanma anı, Türkiye bir başka müthiş haberle sarsılıyor.

BAHTİYAR AYDIN

Katliama şiddetle karşı çıkan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın tam o sırada Lice’de öldürülüyor.
Dikkatler bu “derin” cinayete çevrili iken, Lice’de toplar ve makineliler aynı anda çarşıyı dövüyor, hatta okulu. Saat 13.00, öğle vakti. Top sesleri arasında çocuklar acıkıyor. Milli Eğitim Müdürü Mahmut Cantekin okulda yerde sürünerek, çay şekerlerinin olduğu masaya uzanıyor, şeker alıyor, çocuklara dağıtıyor. Onlara sarılıyor, Hüseyin hariç, kör bir kurşun on yaşındaki Hüseyin’i hayattan koparıyor.
Bilanço, on sekiz ölü, harabeye dönmüş bir ilçe.

İKİ YAŞINDAKİ TERÖRİST

Bu katliamı anlatan belgeseli önceki akşam bir grup gazeteci, eski politikacı, aklı başında insanlarla izliyorum. Dehşete kapılmayan yok.

Yazının Devamını Oku

Gözler yedi buçuk milyon seçmende

15 Ocak 2014
“AKP oy kaybediyor mu?”

Her sabah yeni bir karmaşa, farklı bir yasak, akla gelmeyen hukuksuzluk örnekleri, havada uçuşan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, ekonomik kaygılar, iktidar partisinden istifalar karşısında herkesin kafasında aynı soru:
“AKP oy kaybediyor mu? Muhalefetin oyu artıyor mu? İstanbul ve Ankara’yı ya da ikisinden birini CHP kazanır mı?”Özellikle 17 Aralık yolsuzluk iddialarından sonra, bu soruları karşılayacak tarafsız, genel bir anket henüz yok.
Buna karşılık 2011 seçimlerinde oy kullanmayan yedi milyon 538 bin seçmenle, tesadüfi deneklerle yapılan bir anket var.Bu anketten çıkan sonuçlar belki bir işaret verebilir.

TEMİZ SİYASET

Seçimlerin dürüst yapılması, kime verirse versin, ama herkesin mutlaka oy kullanması, adayların mal varlıklarının açıklanması gibi temel önerilerle ortaya çıkan bir topluluk var:
“Temiz Siyaset Platformu”. Başını eski bakanlardan Yaşar Okuyan’ın çektiği bu platform, önerilerinin gerçekleşmesi adına büyük çaba harcıyor. Bu platformun elinde 2011’de oy vermeyen seçmenlerle ilgili bir anket var.
O seçmenlere “2011’de neden oy kullanmadıkları” soruluyor. Alınan yanıtlar şöyle:

Yazının Devamını Oku

Bu dergi dünyada bir numara

12 Ocak 2014
KAPAĞINDA Atatürk fotoğrafı var. 5 Aralık’ta yayınlanan sayısının kapağında.

Aslında yükseköğretim dergisi. İngiltere’de yayınlanıyor, eğitim alanında dünyanın en prestijli dergisi. Adı kısaca “THE”, açılımı Times Higher Education (Times Yükseköğretim). Dünyadaki tüm üniversitelerin, öğretim üyelerinin izlediği ya da izlemesi gereken haftalık bir dergi.

TÜRKİYE İLK KEZ
Türkiye dahil, dünyada iki yüz ülkede üniversitelerin okuduğu bir dergi. Web sitesine ayda iki milyon kişi giriyor. Yükseköğretim, eğitim sorunlarının yanı sıra, dergi ayrımcılığın değişik biçimlerini (cins, ırk, din), kentleşme, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi, çeşitli akademik tartışmaları işliyor. Bunlarla ilgili ülkelerden örnekler veriyor, röportajlar yapıyor.
“THE” yayın tarihinde ilk kez Türkiye’yi kapak konusu yapıyor. Atatürk fotoğrafı ile birlikte, Türkiye’nin bugünkü haline derginin biçtiği başlık şu:
“Turkey: Liberty and Repression”, Türkiye: Özgürlük ve Zorbalık. Zorbalık yerine baskıcılık da denebilir, aynı kapıya çıkıyor.
Türkiye’de baskıcılık nereden kaynaklanıyor? Dergi altı sayfa boyunca Gezi eylemlerini ele alıyor. Başından sonuna kadar Gezi’yi anlatıyor. Bir yandan Gezi’ye katılan gençlerle yapılan röportajlar yer alıyor, tarafsızlığa özen göstererek, diğer yandan da Gezi eylemlerini eleştiren görüşleri aktarıyor. Gezi’de ne olup bittiğini araştırıyor.

Yazının Devamını Oku