Yalçın Doğan

Taksim vıııjjj, patinaj

17 Nisan 2014
“1 Mayıs tatil ilan edilsin” diye öneren DİSK ve KESK’e Tayyip Erdoğan’dan yanıt zehir zemberek:

“Ayaklar baş olursa, kıyamet kopar”. Tatil istemi ile ne alaka ise ayaklar, yani işçiler. Erdoğan devam ediyor:
“Bir günlük tatil maliyeti Türkiye’ye beş milyar dolardır. Ne tatili”.Yıl 2008, 1 Mayıs tatili ile ilgili görüş bu. O yıl Erdoğan 1 Mayıs’ı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutluyor.
Sadece bir yıl sonra, ne ayaklar baş, ne beş milyar dolar, 2009’da 1 Mayıs’ı tatil günü ilan ediyor. Açıklaması “balkon konuşması” gibi:
“Bu anlamlı günün tüm emekçilerin hak ve taleplerinin ele alındığı gün olması temennisiyle”.Bir yılda bir öyle bir böyle, hikmetinden sual olunmaz.

2007 HEDEFİ

AKP ile 1 Mayıs hep zikzaklı. 2003-2007 arasında işçilere Taksim yasak, biber gazı, cop, bildiğiniz gibi.
Dönemin DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi Taksim’e çıkmak için 2007’yi hedefliyor, 1977 Taksim katliamının otuzuncu yılını. 2007’ye kadar Saraçhane, Kadıköy ve benzeri yerlerde toplanıyor işçiler. 2007’de Taksim’e yine izin yok, vapurlar, otobüsler, metro çalışmıyor, biber gazı, cop ve ses bombaları çalışıyor ama beş-altı bin işçi Taksim’e çıkmayı başarıyor. 2008 DİSK Genel Merkezi abluka altında, binanın içine bombalar atılıyor, dışarıda biber gazı, cop.

BAHAR YILLARI

Yazının Devamını Oku

Rejimin kırılması: MİT

16 Nisan 2014
“MİLLİ güvenlik ve ülke çıkarı” denildiğinde, artık herkes duracak, sadece MİT geçecek.

Meclis’te görüşülen tasarı ile MİT sistemi kuşatıyor.Kamu kurumları, bankalar, medya, hatta yargı üzerinde bile, MİT olağanüstü yetkilerle donatılıyor. MİT isterse, kamu kurumlarından ve bankalardan istediği bilgiyi alabilecek. Hesaplara istediği gibi girecek. Ticari sır sizlere ömür.
Rüşvet, görevi kötüye kullanma, ülke bütünlüğü, anayasal düzeni değiştirmek gibi suçlar üzerinden, “devlet sırlarına karşı suç işlendiği” gerekçesiyle herkesten hesap sorabilecek. Yargı değil, MİT soracak. Ve kendi iradesiyle yurtdışında operasyon yapabilecek.

MİT’E ZIRH

Esnek kavramlar üzerinden toplumun tamamını denetleyecek olan MİT müthiş bir korumaya alınıyor.
Anayasa’ya göre, kanunsuz emir ve talimat olamaz, olursa, yapanlar hakkında savcı soruşturma açar. MİT için bundan böyle geçerli değil. Bir şikâyette savcı MİT’e soracak, MİT “Benim görev alanımda” derse, savcının yapacağı bir şey yok. Hükümetin “Benim güvencem altında” demesi yetiyor. Anayasa üstü zırh.

MECLİS’TE KART

Hukuk devletinde adı bile geçemeyecek bir sisteme adım atıyoruz. CHP milletvekili Atilla Kart Meclis’teki itirazında, “Bu yasa ile MİT, Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve bağlı yapılanmalar üzerinden rejimi kuşatacak, hukuku yok edecek, toplumu konuşamaz hale getirecektir. Diğer tüm mevzuat MİT mevzuatına tabi hale gelecektir. MİT adeta Anayasa üstündedir” dedi.

Yazının Devamını Oku

Dört yunus skandalı

13 Nisan 2014
UKRAYNA bize yazıyor, biz Ukrayna’ya yazıyoruz.

Gümrük, Tarım, Orman ve Dışişleri bakanlıkları yazıyor, Bodrum Kaymakamlığı yazıyor, Bodrum’da yurttaşlar isyan ediyor, Türkiye ve Ukrayna uluslararası anlaşmayı ihlal ediyor. Dört yunus skandalı, uluslararası boyutta. Ortalık toz duman.
Şişe burunlu yunus (Tursiops truncatus) var, gagalı yunus (Afalina) var. Skandala konu olan şişe burunlu yunuslar.
Bodrum Güvercinlik’te Orman Bakanlığı’ndan kiralanmış mesire yerinde bir lokanta faaliyet gösteriyor, orada üç şişe burunlu yunus var. Sorun yaratan yunuslar.
Bu yunusları bize Ukrayna ihraç ediyor. Bodrum’daki lokanta ile Ukrayna firması arasındaki sözleşmede dört yunusun geleceği yazılı. Gümrük Bakanlığı belgelerinde de dört yunus görünüyor, ancak Türkiye’ye gelen üç yunus var. CİTES belgelerinde belirtilen sayı yine dört.

CİTES NEDİRCİTES nesli tehlikeye düşen hayvan ve bitkilerin uluslararası ticaretini kontrol eden, bu türlerin yok olmasını önlemeye çalışan uluslararası bir kurum. Bizim yunuslar da CİTES çerçevesinde, nesli tehlikede.
CİTES’e göre, 80098100027428 çip No’lu yunus bizde görünüyor. Oysa yok, Ukrayna dört demiş, üç vermiş. Yani, Türkiye ithal etmediği yunusun sorumluluğunu taşıyor. CİTES dördüncü yunusu Türkiye’ye soruyor, ama yok.

Yazının Devamını Oku

Yurttaş Özçelik’in suçu büyük

12 Nisan 2014
UZAKTAN filan değil, polisin biri on beş metreden nişan alıyor, Gezi eylemcileri “Yapma, atma” diye uyarıyor, dinleyen kim, gaz kapsülü Okan Özçelik’in tam gözüne isabet ediyor.

32 yaşındaki Özçelik bir gözünü kaybediyor, görme yetisini yüzde doksan yitiriyor. Olay baştan sona telefonla kayıtlı. Görüntüler çok net, protesto sırasında bir polis, kayıt yapan Özçelik’i hedef alıyor. Yasal olarak, 45 derece eğimle havaya ateş etmesi gerekirken, biber gazı kapsülü tam gözüne geliyor. Değil gözünü kaybetmek, ölebilirdi de.
Okan Özçelik tazminat davası açıyor. Valilik savunmasında, “Biz onu gözaltına almadık, kusurlu değiliz” diyor. Almadınız değil, alamadınız, çünkü adam hastanede.
BANA KARŞIİçişleri Bakanlığı da duyarsız: “Zarar belli değil”. Adamın gözü gitmiş, daha nasıl belli değil? “Zarara neden olan olayın idareden kaynaklandığına ilişkin belge yok”. On dakikalık canlı kayıt belge değil mi? Benzer kayıtlarla binlerce insanı süründürüyorsun, şimdi, “Belge yok”.
Yurttaş Okan Özçelik’in suçu büyük. Gezi’ye katılmış, bana karşı biri. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak.
Suçu vatana ihanet. Gezi ile birlikte dünya derin uykudan uyanmış, benim gerçek kimliğimin farkına varmış.
Yeşili benden daha çok seven yok. Benim yeşile düşman olduğumu söylüyor, suçu büyük, AVM’ler herkesin dilinde.
Hem suçlu, hem dava açıyor. Bana karşı isen, hakkını araman yasak. “Kahraman polisim” asar da, keser de.

Yazının Devamını Oku

Çok yumruk bol karikatür

10 Nisan 2014
KARTAL Demirağ ANAP kongresinde Turgut Özal’a, bir başkası İzmir’de Bülent Ecevit’e ateş ediyor.

İsmet Paşa’dan Mesut Yılmaz’a, Ahmet Türk’ten Taner Yıldız’a yönelik saldırılar hep karanlıkta kalıyor. Birileri yakalanıyor ama ortaya “saldırgan” diye çıkan kişilerin siyasi coğrafyası bir yere kadar geliyor, sonra tıkanıyor. Burası Türkiye.
Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran kişi Facebook’ta karışık bir profil çiziyor. Deniz Gezmiş’ten Ahmet Kaya’ya, Abdullah Çatlı’ya kadar birbiriyle uzak yakın ilgisi olmayan paylaşımları var. Dün CHP’lilerle konuşuyorum, farklı noktalara dikkat çekiyorlar: “Meclis’te BDP salonundan çıkmış gibi yaparak, CHP ile Kürtler arasında, Alperen Ocakları’ndan olduğunu söyleyerek, CHP ile milliyetçiler arasında çatışma yaratmak istiyor”.

ÖFKE SELİSaldırı sorasında siyasi liderler Kılıçdaroğlu’na “Geçmiş olsun” diyor. Güzel. Ama, Türkiye’den şiddet fışkırıyor. Her üç kişiden biri şiddete maruz, töre cinayetleri, cinsel taciz, aile içi şiddet, sokakta yürümek bile tehlikeli. Koca ilahiyat profesörü çıkıyor, “Dekolte kıyafet giyenlere cinsel taciz normal” diyorsa, karikatür yarışması çoktan normal. Siyasal iklim şiddet kusuyor. Her gün TV’lerde “Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak, hesabını soracağız” nutuklarından geçilmiyor. Bağıra çağıra, öfke seli halinde. Türkiye’nin bilmediği, yaşamadığı bir kutuplaşma.
Antalya 3. Ulusal Karikatür Yarışması’nda geçen yıl konu “Şiddet Toplumu Olduk”tu. Akla kolay gelmeyecek bir konu, şiddetin içimize sinmiş hali. Yüzlerce şiddet karikatürü. Bu ölçüde kin ve nefretle beslenen toplumda her türlü şiddetle karşılaşmak normal. Meclis’ten spor sahalarına, trafikten oyun salonlarına, sokaklardan evlere kadar her yerde şiddet kol geziyor. Şiddet her an, herkese değişik biçimlerde çarpabilir. Yumrukla, silahla, bıçakla.
Bazı siyasilerin Kılıçdaroğlu’na saldırıyı kınamalarında bile hâlâ alay var. Her gün milyonlarca gönül kırılıyor bu ülkede. Aklıma Yunus geliyor: “Bir tek gönül kırdın ise, bu kıldığın namaz değil”. Size geçmiş olsun, Sayın Kılıçdaroğlu.

Melo’yu yedirmeyiz

OYNADIĞI

Yazının Devamını Oku

Ah Twitter, taç yerde

9 Nisan 2014
‘DEMOKRASİ bayramından yüz akıyla çıktık. İleri demokrasi ve hukukun üstünlüğünde tarihi eşiği aşmış bulunuyoruz. Aziz milletimiz takdir yetkisini kullanmış ve anayasa değişikliğini onaylamıştır. Bu değişiklikle Cumhuriyet’i tam demokrasi ile taçlandırdık’.

2010 anayasa referandumu sonrasında Tayyip Erdoğan partisinin “Biz Birlikte Türkiye’yiz” başlığının yer aldığı kürsüden “bu referandumla birlikte karanlıktan aydınlığa çıkışı” yukarıdaki sözlerle kutluyor. Kürsü çevresinde “daha özgür, daha demokratik, daha zengin Türkiye için” pankartları dikkat çekiyor.
AYM MABET GİBİ
Referandumda Anayasa’nın 26 maddesi değişiyor, 26 maddenin dördü Anayasa Mahkemesi (AYM) ile ilgili.
İktidar AYM’ye özel önem veriyor. Çalışma usulünü, üyeliklerini, yetkilerini yeniden düzenliyor, AYM’ye bireysel başvuru hakkı tanıyor. AYM taçlanan demokrasinin mabedi gibi. AKP’nin yetkilileri, bakanları o tarihte her fırsatta AYM’ye övgüler yağdırıyor.
DURUMDAN VAZİFE
AKP ile AYM arasındaki balayı, AYM’nin Twitter yasağını kaldırmasına kadar devam ediyor. AYM artık kara kedi.
Tayyip Erdoğan, bu karara “Saygı duymuyorum” derken, Bülent Arınç daha da ileri gidiyor, AYM ile bir zamanlar darbeci ordu için kullanılan deyimi karıştırıyor:

Yazının Devamını Oku

‘Cesaret Ana’ böyle doğdu

6 Nisan 2014
TAM kafasına nişan alıyor, delikanlı kanlar içinde yere yığılıyor.

Diğer polis genç bir kızı copla yere düşürüyor, yerde kin ve nefretle kafasını tekmeliyor, kız çırpınmaya başlıyor.
Orada bulunan elli yaşlarındaki doktor kadın kızı kurtarmak için hamle yapıyor. Önüne polis çıkınca, kimliğini gösteriyor, hatta elindeki ilaç çantasını suratına sallıyor, çırpınan kızı kucağına alıyor, çok geç, genç kızın ağzından kan boşalıyor, gözleri sabitleşiyor.
Gözünün önünde işlenen cinayetten çılgına dönen doktor Olga Bogomolez, o soğukta paltosunu fırlattığı gibi, oradaki yüksek merdivene çıkıyor:
“Bugün burada bu cinayetleri işleyenler ve iktidar bilmeli ki, bu ülkeye adalet ve özgürlük gelinceye, yolsuzlukların hesabı verilinceye kadar Maidan’ı kimse terk etmeyecek, iktidar düşünceye kadar hepimiz buradayız”.
Bu Olga’nın ilk konuşması.

ÖZGÜRLÜK MEYDANLARI

Şubatın son haftası Kiev Maidan’daki protestolarda altmış kişi hayatını kaybediyor. İktidarda yolsuzluklara batmış, hak ve hukuku çoktan unutmuş birileri var. Halk “Yeter” diyor.

Yazının Devamını Oku

AKP’de kişi, CHP’de profil

5 Nisan 2014
YEREL seçimden önce, CHP Cumhurbaş-kanlığı için üç senaryo üzerinde çalışıyor:

İyi senaryo: AKP yüzde 40’ın altında, CHP yüzde 30’un üstünde.
Orta senaryo: Oranlardan bağımsız ama iki parti arasında oy makası nispeten düşük.
Kötü senaryo: AKP yüzde 40’ın üstünde, CHP yüzde 30’un altında, ki bugün gerçekleşen bu.
AKP ve yandaşlar ve dönekler öyle bir psikolojik harekât yürütüyor ki, ortada sadece iki aday var, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, ikisi anlaşacak, biri Cumhurbaşkanı seçilecek, gerisi nafile. Bu kadar kesin, öyle mi?

KİŞİ VE PROFİL

Yerel seçim sonuçları ile birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimi ön plana geçiyor. AKP yandaşları ve dönekler anında “Erdoğan Köşk’e çıkar” pompasında. Oysa, AKP açısından:
-Tek başına AKP oyları ile Köşk’e çıkmak zor. Seçilmek için hem Gül’ün, hem Erdoğan’ın ittifaka ihtiyacı var. Ama, CHP ya da genel olarak muhalefet açısından da ittifak zorunlu.

Yazının Devamını Oku