- Çalıştığınız işten memnun musunuz? Kadınların yüzde 63.7’si, erkeklerin yüzde 39.6’sı çalıştığı işten memnun değil. Gelir ve eğitim yükseldikçe, memnuniyet artıyor.
- İşinizi kaybetme korkusu yaşıyor musunuz? Kadınların yüzde 74.2’si, erkeklerin yüzde 62.7’si bu korkuda. SGK’sız kadınlar bile işini kaybetme korkusu yaşıyor.
GEZİCİ ARAŞTIRMA
Gezici Araştırma Şirketi 1 Mayıs öncesinde 36 il ve 186 ilçede işçilerle görüşüyor, ortaya işçilerin dünyası çıkıyor. Bu sorular ve yanıtlar o araştırmadan. Devam edelim.
- Bir işçi sendikasına üye misiniz? Durum facia. İşçilerin sadece 9.1’i sendikalı. Bu oran kadınlarda yüzde 4.9’a düşüyor, erkeklerde yüzde 13.3’e yükseliyor. 1980 öncesinde çalışan sayısı üç milyon iken, sendikalı sayısı bir buçuk milyona yaklaşıyor, yüzde 50. Aradan geçen otuz beş yılda sanayi gelişiyor, çalışan sayısı artıyor ama, sendikalı işçi azalıyor. Tipik “örgütsüz toplum”. Böyle toplumda istediğin gibi at oynat.
- Sendika seçmekte özgür müsünüz? Yüzde 43.1 “Hayır”.
- Bir sendikaya neden üye değilsiniz? İşten atılmaktan korkan yüzde 56.2, gerek duymayan yüzde 19.7, sendikaya güvensizlik yüzde 15.6, sendika aidatının yüksek olması yüzde 8.5. Ayrıca, üye olursa, işverenin ceza vereceğine inananlar yüzde 86.4.
Alman basını Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Türkiye ziyaretini böyle tanımlıyor. Daha bir buçuk ay öncesinden.
Gauck mart ortasında Berlin’de yabancı gazetecilerle akşam yemeğinde buluşuyor. Yemekte Türkiye ile ilgili soruya: “Bölgesinde istikrar unsuru, hükümet olumlu adımlar attı, ancak evrensel hukuk değerleri, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve özellikle Gezi’ye gösterdiği tepki, yargıya ve polise müdahalesi bizleri tedirgin etti. Bu görüşlerimi Türkiye’ye gittiğimde de dile getireceğim” cevabı veriyor.
Son aylarda Alman basınında Tayyip Erdoğan bağlantılı olumlu tek bir haber bulmak mucize. Almanlar Gauck’a “Özgürlük tutkunu” diyor, Türkiye’de yaşananlar karşısında onun vereceği mesaj bir buçuk ay öncesinden belli.
BARIŞ DUALARI
Gauck’un doğum yeri eski Doğu Almanya. Sovyet işgalini ve Doğu Alman diktasını yaşamış biri. Babası Sibirya sürgünü. Çok acılar çeken ailede Gauck teoloji okuyor, rahip oluyor. Doğu Alman diktasına karşı haftalık “Barış Duaları” ile ünleniyor. Sonuç malum, Stasi, Doğu Alman İstihbarat Örgütü onu rahat bırakmıyor. Özgürlük tutkusu o yılların ürünü.
Çeşitli insan hakları ödülleri var. Evrensel değerleri özümsemiş bir Cumhurbaşkanı. Bizde seçilecek yeni cumhurbaşkanını düşünüyorum da, Almanları kıskanıyorum.
CHP’ye iki soru
İKNA
Eve gidemediğim için çok üzülüyorlar”.
Balyoz davasında üç yıla yakın süredir Hasdal’da hapis yatan Deniz Kurmay Albay Haluk Baybaş gönderdiği mektupta çocuklarıyla ilişkisini böyle özetliyor.
Yolsuzluklar, seçim, MİT yasası derken, nefes nefese yaşadığımız bu ülkede Hasdal’da yatanları unutuyoruz. Oysa, bir mitingde Tayyip Erdoğan “Balyozda katakulli yaptılar” diyor, sonra gerisi gelmiyor.
BAŞKA BAHARA
Albay Baybaş devam ediyor, özetliyorum:
“Bu sözler bize umut verdi ancak, günler geçtikçe, ümitlerimiz başka bahara mı kaldı diye endişelenmeye başladık. Suçsuzluğumuzu kamuoyunun kabullendiği bir ortamda, insan bir dakika bile haksız olarak içeride kalmaya tahammül edemiyor. Kumpas yapıldığı bu kadar açığa çıkmışken hâlâ ne bekleniyor, anlaşılır gibi değil. Bugün benim başıma gelen yarın başkalarının başına gelebilir. Adalet arayışı sık karşılaşacağımız bir sorun”.
DENK DÜŞTÜ
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç iktidara unutulmaz bir hukuk dersi veriyor. AKP Kılıç’a çok öfkeli.
23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışının ertesi günü, 24 Nisan’da Mustafa Kemal Ermeni tehcirini böyle tanımlıyor. Bir radyo konuşmasında “Bir daha Ermeni katliamına benzer bir kötülük olmayacağının garantisini veririm” diyor.
Daha sonraki tutumu farklı. İsmet Paşa ikinci kez Lozan’a giderken “Ermeni sorununu açarlarsa, konferansı terk et ve dön” diye tembih ediyor. Değişen tutumun nedeni var. Yeni devlet Osmanlı’nın borçlarını ödeyecek, malları ellerinden alınan Ermenilere ödenecek tazminatın çok fazla tutacağından kaygı duyuyor. Ermeni tehcirini (soykırımını) Cumhuriyet daha kurulmadan kucağında buluyor.
SOYKIRIM TANIMI
“Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair BM Sözleşmesi” 1951 tarihli. İkinci maddesi şöyle:
“Soykırım, bir milli, etnik veya dini grubu kısmen ya da tümüyle yok etmek kastıyla işlenen fiillerdir”.Grup üyelerinin öldürülmesi, onlara bedeni ya da zihni zarar verilmesi, onların hayat şartlarının değiştirilmesi, doğumların engellenmesi bu fiiller arasında. Bunlardan yola çıkarak, “1915 Ermeni soykırımıdır” deniyor.
Soykırım kavramını uluslararası alana taşıyan Raphael Lemkin adında bir Yahudi. 1915 Ermeni olayından yola çıkıyor. O tarihte daha Nazilerin Yahudi soykırımı yok.
NEFES NEFESE
Her yıl 24 Nisan’da biz nefes nefese, Amerikan Başkanı 24 Nisan konuşmasında
“YSK iktidar paralelinde” eleştirileri epey yaygın. Partilerin itirazlarına YSK’nın verdiği kararlar üzerinden, bu tezi destekleyen yazılar yazılıyor, oranlar veriliyor. O oranlar gerçek mi? YSK hangi partinin itirazına, ne karar vermiş? Genel tablo ne?
Yerel yönetimlerden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın’ın elinde YSK verileri var, YSK resmi bilgileri. Daha önce yayınlanmamış veriler şimdi burada.
TABLO ŞÖYLEGökhan Günaydın’ın bana aktardığı YSK verilerine göre:
AKP: 114 yerde itirazı var, YSK 108’ini reddediyor, 6’sını kabul ediyor.CHP: 82 yerde itirazı var, YSK 77’sini reddediyor, 5’ini kabul ediyor.MHP: 46 yerde itirazı var, YSK 39’unu reddediyor, 7’sini kabul ediyor.BDP: 14 yerde itirazı var, 13’ünü reddediyor, 1’ini kabul ediyor.Bu döküm YSK tarafsız davranmış gibi sonuç veriyor.
YENİDEN SEÇİM
Oysa, platformun dürüst bir seçim için önerileri var. Örneğin:
-Aynı kişinin birkaç sandıkta oy kullanmasını önlemek için yeniden parmak boyası olsun.
-Belçika, Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, Avustralya, İtalya, Brezilya’da var, YSK denetimindeki bilgi işlem merkezinde siyasi partilerin temsilcisi olsun.
-Sayım sırasında aksaklıkları tespit için merkezi bilgisayarın kayıtları incelensin. -Sayım başlayınca her birey kendi sandığını görsün. -Sisteme bağlı her terminalin başında siyasi partilerin temsilcisi olsun.
İDDİALAR
İstanbul’dan Bitlis’e, Eskişehir’den Çorum’a, Ankara’ya kadar pek çok yerde seçim hileleri ayyuka çıkıyor, hileleriyle yüz karası 1946 seçimleri gibi.
Hilenin çeşitli yolları var. Önce seçmen listelerinde ve nüfus sayımında başlıyor. Örneğin, seçmenlerin listelerden düşürüldüğü iddiası. Platform’un iddiasına göre, Ocak 2014 itibariyle seçmen sayısının 56.198.627 kişi olması gerekirken 52.725.973 kişi gösteriliyor, listelerden 3.472.654 seçmen düşülüyor. Ya da tersi, nüfus kayıtlarında yok, ama listelerde 766.906 seçmen fazlası var. TÜİK ve YSK listeleri karşılaştırıldığında Ankara’da 52.780, İstanbul’da fazladan 136.533 seçmen var iddiası.
Bin türlü düzenbazlığın kalesi İago sonunda Othello’nun kanına giriyor, karısının kendisini aldattığına inanıyor: “Öpmüştüm seni öldürmeden önce, öyle olacak yine”.
Cinayetler sonrasında amcası babası oluyor, annesi yengesi, “Danimarka sarayında kötü bir şeyler kokuyor” diyen Hamlet:
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele”.
Sezar’ın sırtından hançerlenmesinde başrolü oynayanlardan Antonius cenazede Sezar’ı ustalıkla kötülüyor, her yerginin ardından ihmal etmiyor: “Romalılar, biliniz ki, Sezar onurlu bir adamdı”.
Kıskançlık, ihanet, intikam, aldatma, hile, iftira, yalan, zorbalık Shakespeare’in onlarca oyununda sergileniyor. 400 yıl öncesinden, bizi hâlâ bize anlatıyor.450. YILI
Bu yıl Shakespeare’in 450. doğum yılı. Eserleri arasında yer alan Kral Lear, Hamlet, Romeo ve Juliet, III. Richard, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Antonius ve Kleopatra, Julius Ceasar, Othello, Macbeth dünyanın değişik sahnelerinde yeniden oynanıyor. Dünya dergilerinde hakkında yeni araştırmalar yazılıyor. 450 yıl önce sergilediği hırs, zorbalık, suikast, düzenbazlık örnekleri bugün hâlâ geçerli. Shakespeare onun için ölümsüz.
Shakespeare okuması yazması olmayan bir ana babadan doğuyor. Yazdığı otuz sekiz yapıtın kaynağı genellikle dilden dile dolaşan halk öyküleri, tarihin derinliklerinde kalmış olaylar ama hepsinin odağında ister köle, ister kral, bin türlü zaafı ve erdemi ile her devirde insan var.
Diyelim ki, Meclis’te Suriye politikası tartışılıyor. Suriye milli savunma konusu olabilir. Milli savunma artık MİT’in görev alanında, o tartışma da görev alanına müdahale.
Diyelim ki, hatta Hrant Dink davası. MİT “Bu devlet sırrı” derse, Meclis’te tartışılsa bile, görüşmeleri yayınlamak suç. Çünkü, devlet sırrı MİT’in görev alanında.
Benzer biçimde, devletin birliği, anayasal düzeni değiştirmek, ülke bütünlüğü gibi esnek kavramlar MİT’in görev alanında. Değil yazmak, Meclis’te görüşülse bile, bunları yayınlamanın sonu demir parmaklıklar.
İki lafın başında “milli iradenin üstünlüğü”, ama artık öyle değil. MİT Yasası’yla birlikte, milli istihbarat artık Meclis’in, yani milli iradenin üstünde.
1925’TE ÇIKTIMİT Yasası tek parti döneminin “Takrir-i Sükûn” yasası gibi. Cumhuriyet’in en ağır yasalarından biri.
Takrir-i Sükûn, anlamı “huzurun sağlanması”, 1925’te Şeyh Sait isyanı üzerine çıkarılıyor. Bölgede sıkıyönetim ilan ediliyor, İstiklal Mahkemesi kuruluyor. Üç maddelik yasaya göre, toplumsal düzeni, emniyet ve asayişi bozan bozmaya yönelik örgütlenen, kışkırtan, yayın yapanlar İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıyor. Çok esnek,
ucu açık.