Yalçın Doğan

Son dizi: İlk hedef reyting

16 Aralık 2011
GECE saat 01.00 Günün tüm programları, dizileri bitmiş, sıra ölçümlere geliyor. Ölçümler Milano’ya gönderiliyor, orada analiz ediliyor, sonuçlar sabah 06.00’da Türkiye’ye bildiriliyor.

Ne oluyorsa, 01.00 ile 06.00 arasında oluyor, ölçümler (reyting) üzerinde oynanıyor.

Reyting demek, para demek. Bir dizi bir kanalla reyting üzerinden anlaşıyor. Örneğin, 5 reytinge o kanal o diziye bölüm başına 100 bin lira ödüyor. Reyting 7’ye çıkarsa, bölüm başına para 200 bin liraya, 10’a çıkarsa, beş yüz bin liraya yükseliyor. Yüksek reytingden hem yapımcı firma, hem yüksek reyting alan diziyi yayınlayan kanal kazanıyor.

Son rakam şu. TV’lerin bir aylık toplam reklam geliri 227 milyon 765 bin 358 lira. Yılda 2.5 milyar lirayı aşan pasta. Kavga bu pastadan pay alma kavgası.
ÜÇ YIL ÖNCE ŞAHİN
Reyting sistemi ile ilgili çarpıklığı ilk dile getiren TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin.

Yazının Devamını Oku

‘Partimin zarar görmesini istemem’

15 Aralık 2011
ŞİKE yasası oylamasına katılmayanlar Meclis’teki oylama tutanağında partilere göre şöyle bir manzara sergiliyor:

AKP’den 74, CHP’den 120, MHP’den 33, BDP’den 26 milletvekili oylamaya katılmıyor. Ayrıca, oylamaya katılan dört BDP milletvekili red oyu kullanıyor.

Ancak, bu tüm yasanın nihai oylaması. Yasanın tümünün oylanmasından önce, maddelerin görüşülmesi sonrasında tek tek oylamada AKP sadece üç fire veriyor.

Dolayısıyla, AKP’den 74 milletvekilinin son oylamaya katılmayışını, “AKP 74 fire verdi, AKP Gurubu bölünüyor” gibi yorumlamak yanlış. Maddeler bittiğinde, yasanın yeniden kabul edildiği anlaşılıyor, sabahın 04’ündeki son oylamaya Meclis’te yarıya yakın milletvekili katılmıyor. Katılmayan AKP’liler arasında bazı bakanlar da var.

Yasa 550 milletvekilinden 284’ünün oyu ile Meclis’ten geçiyor.

Yazının Devamını Oku

Gizli tutanaklardan Obama’nın Türkiye aşkı

14 Aralık 2011
ÇEK elini, dercesine Davos’ta paneli yöneten Amerikalı gazetecinin elini itiyor Başbakan Erdoğan, sonra ünlü sözünü söylüyor, hışımla, “one minute”.

Davos’taki panelde İsrail Cumhurbaşkanı ile girdiği tartışmada Amerikalı gazeteci David İgnatius da nasibini alıyor. Erdoğan onu tersliyor, ardından İsrail’e dönük salvolarını sıralıyor.

İgnatius 8 Aralık tarihli Washington Post’ta Türk-Amerikan ilişkileri üzerine son ayların en önemli yazısını yazıyor. Beyaz Saray tutanaklarından bilgi edindiği belli. Hoş anekdotlarla süslediği yazısında, Amerika ile ne olmuş ve şu anda biz Amerika ile ne durumdayız, sorularının ilk elden yanıtını aktarıyor. Arap Baharı ve Türkiye-Suriye ilişkilerine pencere açıyor.

O yazının bazı bölümlerini aktarıyorum. Ben David’in yalancısıyım.
OBAMA ÖNCE BOZUK  

Yazının Devamını Oku

Uzaktan kumanda çünkü elleri kelepçeli

13 Aralık 2011
JANDARMALAR elleri kelepçeli sekiz kişiyi Meclis’e getiriyor.

Kelepçeler Meclis’te açılıyor. Halen tutuklu olan ve milletvekili seçilen sekiz kişi birer birer kürsüye çıkarak milletvekili yemini ediyor, milletvekiline ait görevleri yerine getirme hakkını kazanıyor.

Yeminden sonra ellerine yeniden kelepçe takılan sekiz milletvekili jandarma eşliğinde hapisaneye dönüyor.

Madem yemin ettiler ve milletvekili haklarını kazandılar, bundan böyle yattıkları hapisaneden önerge verebilirler, oy kullanabilirler, ödenmeyen aylıklarını alabilirler.

Bu bir senaryo. Özetlediğim manzaralar ve bu istek bir dilekçede vurgulanıyor.

Yazının Devamını Oku

Aaaaa, savcının görevi müftüye

9 Aralık 2011
“Olayın tanığı olarak yarın Milas Müftülüğü’ne gelin ve ifadenizi verin.”

Müftülük mü? İfade mi? Ne alaka? Müftülük savcılık mı ki, ifadeyi müftü alacak? Peki, savcı ne yapacak? Bir yanlışlık olmasın.
Her gün bu ülkede yaşananlar dünyaya tur bindiriyor. Bazıları dünya rekorlar listesine giriyor, bazıları tüy dikiyor.
Üç ay önce, güzel bir eylül sabahı Bodrum yakınında Ören-Mazı karayolu. Gökova Termik Santralında çalışan M.S. bu karayolu üzerinde avlanıyor. Takozsuz, yarı otomatik tüfekle.
Karayolu üzerinde avlanmak yasak. Takozsuz tüfekle avlanmak zaten yasak.
Şanssızlık buna denir. O sırada aynı yerde Milas Doğa Koruma ve Milli Parklar görevlileri ile Av ve Yaban Hayatı Vakfı elemanları var. Karayolunda avlanan adamı yakalıyorlar. Biraz itiş, kakış derken, adamı Mumcular Jandarma Karakolu’na teslim ediyorlar.

SAVCILIĞA ŞİKAYET

Milli Park görevlileri yasaya aykırı avlanan M.S.’ye önce ceza kesiyor, ardından tüfeğe el konulması için savcılığa başvuruyor.

Yazının Devamını Oku

Şike üzerinden bir hayal

9 Aralık 2011
HAPİS cezaları düşürülüyor. Cumhur-başkanı Gül veto ediyor. Şike yasasında kıyamet bundan kopuyor. Aynı düzenlemenin bir başka sonucu var. Ceza düşünce, dava özel yetkili mahkemelerin alanından çıkıyor. Tutuklu olanlar tutuksuz yargılanıyor.
İddia şu: Bu düzenlemeden Ergenekon ve Balyoz’dan tutuklu olanlar da yararlanabilir.
Bu iddia karşısında akla gelen ilk soru, nasıl yani AKP şimdi Balyoz ve Ergenekon sanıklarının tutuksuz yargılanmalarını mı istiyor? Olacak şey değil. O halde AKP şikede cezaların indiriminde neden israr ediyor?
Acele bir senaryo devreye giriyor. AKP, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı hapse atarak arasının bozulduğu Fenerbahçe taraftarını şimdi cezaları indirerek yeniden kazanmak istiyor. Pek makul değil. O zaman ne?
Hapisten birilerini mi kurtarmak istiyor? AKP içinde görüş ayrılıklarının nedeni bu soru. Eklemek gerek. AKP içinde bu yasadan dolayı ciddi çatlak, patlak beklemek yanlış. Farklı görüşler olabilir, bazıları oylamaya gelmeyebilir ama, bu partide derin yara açmaz.

KİŞİYE ÖZEL

Bu arada Gül’ün veto gerekçesi gerçekçi değil. Yasa kişiye özel düzenleme getiriyormuş, devam eden dava varmış, o davada yargılananlar için bu yasa özel yasa imiş.
Cumhurbaşkanı Gül madem kişiye özel düzenlemeye karşı, Necmettin Erbakan’la ilgili özel düzelemeyi şipşak neden imzalıyor? Kişiye özel başka düzenlemeler de var, onlara sesini neden çıkarmıyor?
Gül ile Erdoğan’ın arasında su sızmıyor değil, zaman zaman ayrı düşüyorlar. Ara sıra birbirlerini üzüyor olsalar bile, onların ortak yolculuğunu etkileyecek bir durumun doğması epey zor.

ÖZ EVLATLAR İÇERDE

Asıl hayal ya da beklenti başka yerde. Muhalefet neden bu yasanın arkasında?
Bir hayal ama, şikeden dolayı ceza indirimi, tutuklu milletvekillerine yarar mı? Bir hayal ama, bu indirim başka davaların çözümüne zemin hazırlar mı?
Aslında ne hazin. CHP milletvekili Namık Havutça doğru bir vurguda bulunuyor. Meclis şike yasasıyla başkalarını kurtarıyor, kendi öz evlatlarını, tutuklu milletvekillerini unutuyor.
Hayal burada devreye giriyor. Şikede ceza indirimi üzerinden şans belki onlara da güler.

Mehmet Altan’a tırpan

AKP’yi destekleyen en ciddi liberallerden biri. İktidara geldiğinden bu yana, AKP’nin Avrupa Birliği yolunda attığı adımların arkasında duruyor. Anayasa değişikliğini savunuyor, iktidar-muhalefet çekişmesinde AKP’den yana tavır alıyor.
Star gazetesi yazarlarından iktisat profesörü Mehmet Altan. Türkiye’de yirmi yıldır tartışılan “İkinci Cumhuriyet” tezinin babası. Benim eski arkadaşım, ancak düşüncelerine büyük ölçüde katılmıyorum. Özellikle AKP’nin felsefesi ve uygulamalarına dönük çok farklı düşüncelere sahibiz.
Mehmet Altan bir süredir AKP’yi eleştiriyor. TV’de ve gazete yazılarında. Sonunda cezasını görüyor, haftada yedi gün yazdığı halde, yazıları beş güne indiriliyor.
İbretlik bir durum. Mehmet Altan sekiz, dokuz yıldır destekliyor, son aylarda biraz eleştirince tırpanlanıyor. AKP dostane eleştirilere bile tahammül edemiyor.
“Yetmez ama evet” diyen, AKP’yi destekleyen diğer liberallerin kulağına küpe olmak üzere.

Türk-İş’in aklına ‘emek’ geldi

SENDİKACILAR görüşmek istiyor, ilgili bakanlar uzun süredir onlara yüz vermiyor. O da ne, bir anda o sendikacılara bir ilgi, bir ilgi, kimseye kolay nasip olmaz.
Yüz vermeyen bakanlar bir anda “ne derdin var, hemen çözeriz, merak etme” gibi arka çıkmalarla sendikacıların sırtını sıvazlıyor. Boşuna değil, Türk-İş Genel Kurulu var ve ciddi bir başkanlık yarışı var. Dün başlayan genel kurulda pazar günü başkan seçilecek.
AKP’nin derdi, halen Türk-İş Başkanı olan Mustafa Kumlu’nun yeniden başkan seçilmesi. Aniden fışkıran ilginin arkasında bu yatıyor.
Buna karşı, Türk-İş’te uzun yıllardır unutulan bir muhalefet baş gösteriyor. Sendikal Güç Birliği Platformu adı altında toplanan muhalif sendikacıların hedefi Türk-İş’te emeğe dönük bir harekete ivme kazandırmak. Anılar platform, Kumlu’nun karşısına Petrol-İş Sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın’ı aday çıkartıyor. Hesaplara göre, Kumlu önde. Muhalefet farkı kapatabileceğini savunuyor.
Başka bir gerçek daha var. Yollar özelleşiyor, Yol-İş zayıflıyor. Şeker fabrikaları özelleşiyor, Şeker-İş zayıflıyor. Sendikalar güç kaybedince, siyasal iktidar işçileri dikkate almıyor. En büyük sendikal çatı, Türk-İş buna sessiz kalıyor. Kumlu’yu AKP iktidarı onun için seviyor.
Şimdi yeniden emeği düşünen bir muhalefet filizleniyor.
Yazının Devamını Oku

Bu kurtların koyun postuna ihtiyacı yok

8 Aralık 2011
“ - BİZ bu anayasanın tabii ki, düşmanıyız. Biz bir başka düzen kurmak istiyoruz.

- Bugünkü liberal kapitalist sistem çökmüştür. Biz ne bu düzeni devirmek, ne reforma tabi tutmaktan yanayız. Bizim hedefimiz bu düzeni kökünden yok etmektir.
- Hitler’le birlikte biz altı yıl boyunca dünyayı dize getirdik. Şimdi aynı güce yine sahibiz.
- Hiç tartışılmaz, Hitler dünya tarihinin en büyük devlet adamıdır.”
Bu sözler günümüz Almanya’sında sokakta gezen Nazi terörist ekibine ait değil. Bunlar eyalet parlamentolarına seçilen aşırı sağcı NPD partisinin milletvekillerine ait.
Onların ana başlıklarından biri de yabancı düşmanlığı:
“- Almanya’da sadece damarlarında Alman kanı dolaşanlar yaşayabilir.
- Halk kavramı bize sadece Alman Halkını anlatıyor. Onun dışındakilerin Almanya’da yaşamaya hakkı yoktur.

Yazının Devamını Oku

Kongre eğleniyor

7 Aralık 2011
<b>BERLİN</b><br>60’ların, 70’lerin nostaljik müziği. Elvis Presley, Frank Sinatra, Adamo, Pink Floyd, Led Zeppelin, Bob Dylan ya da o dönemin topluluklarından The Doors, The Beatles, Rolling Stones söylüyor, 20’sinden 70’ine kadar kadınlar ve erkekler, kelimenin tam anlamıyla tepiniyor.

İki yoğun günün ardından Berlin’de bir otelin balo salonu. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) kongrenin yorgunluğunu atıyor. Akşam saat 20’de başlayan eğlence bira, şarap, şampanya, viski yağmuru altında gecenin 02’sine kadar sürüyor. Herkes birbiriyle dans ediyor, hayatından eğlenceli kesitler anlatıyor, tempo hiç düşmüyor. Vur patlasın, çal oynasın misali.
Salonun yanında iki küçük oda var. Salondan ara sıra bir kaç kişi o odalardan birine çaktırmadan giriyor, aralarında fısıldaşıyor. Kongrenin muhasebesi  yapılıyor.
Kongre sonrasında böyle bir eğlence bizdeki parti kongrelerine, parti geleneğine çok uzak. Çok farklı bir kültür. Zaten SPD kongresi baştan sona, sosyal demokrat ya da değil, bizim partilerimize çok uzak.
DİLE KOLAY 150 YILSPD bu yıl kuruluşunun 148. yılını kutluyor. Kuruluşunun 150. yılında iktidar kapısını yeniden aralıyor. Büyük şansı var.
150 yıl bizde açılıp kapanan, yeni kurulan partilerin yaşı ile kıyas kabul etmiyor. Demokrasinin daha iyi işlemesinin altında partilerin yaşı rol oynuyor.
Kongrenin önemli kararlarından biri örgüt ve örgüt ve örgütü yenilemek. Bu amaçla parti toplantılarına bundan böyle sadece parti üyeleri değil, partiye üye olmayanlar da katılabilecek. Örgütü genişletmek, değişik düşüncelere yer vermek açısından iyi bir girişim.
Bu fikrin altında halkın siyasetten uzak durması yatıyor. Siyasete ve partiye güveni yeniden sağlamak amacıyla yelpaze geniş tutuluyor.

Yazının Devamını Oku