Yalçın Doğan

Tutanaklardan tahliye reddi

7 Ocak 2012
TÜBİTAK’a yazı yazılacak, oradan bilgisayar ve hard disk üzerinde uzmanlaşmış beş kişilik liste istenecek.

Önümde Odatv davasının önceki gün yapılan duruşmasına ait tutanaklar var. O tutanaklardan devam ediyorum.
Mahkeme heyeti beş kişilik listeden üç kişiyi belirleyecek. O üç kişi, bilirkişi heyeti olacak. Bilirkişi heyeti dijital veriler üzerinden Odatv davasında yargılanmakta olan sanıkların bilgisayarlarını inceleyecek.   
Neden inceleyecek? Çünkü, sanık avukatları sanıkların bilgisayarlarına “dışarıdan virüs gönderildiğini” öne sürüyor. Bu önemli, çünkü Odatv davasında bilgisayarlardaki bilgiler suç kanıtı olarak değerlendiriliyor.
Eğer, virüsler iddia edildiği gibi, dışarıdan gönderilmiş ise, mahkeme on bir aydır tutuklu bulunan sanıklar aleyhindeki kanıtları yeniden değerlendirecek. Mahkeme, bilgisayar uzmanı bilirkişi heyetine o nedenle başvuruyor.
ÜÇ AYRI RAPORBuna karşılık, avukatların elinde aynı konuda üç ayrı rapor var.
“Bilgisayarlara virüsler dışarıdan gönderilmiştir” iddiasını sunan avukatlar ellerindeki üç ayrı rapordan birini Boğaziçi Üniversitesinden, ikincisini Yıldız Teknik Üniversitesinden, üçüncüsünü konunun uzmanı bir Amerikan şirketinden alıyor.
Mahkeme üç ayrı yerden verilen raporlara itibar etmiyor. Bilgisayarları TÜBİTAK’tan gelecek bilirkişi heyetinin incelemesini istiyor.

Yazının Devamını Oku

Cemaat ve AKP -şimdilik- aynı tastan su içmiyor

6 Ocak 2012
DÖRT, beş ay öncesine dönersek, “Tayyip Erdoğan Gazze’ye verdiği önemi Kürt Sorununa vermiş olsaydı, sorunun çözümünde epey yol alınmış olurdu” görüşü ağır basıyor.

Günümüze gelindiğinde, “Hamas liderinin AKP’nin gurup toplantısına katılması hiç hoş değildi” yorumu ön plana çıkıyor.
Nerede? Gülen cemaatinde, Fethullah Hoca çevresinde. Lafı çevirmeden, AKP’yi eleştiriyorlar.
O cemaatin sözcüsü konumundaki Zaman gazetesinin 4 Ocak Çarşamba günkü sayısına bakıyorum ve çok şaşırıyorum.
Bir gün önce, 3 Ocak Salı günü Başbakan Erdoğan ameliyatı nedeniyle kırk gün ara verdiği gurup toplantısına katılıyor. Konuşmasında Uludere katliamı ile ilgili ilk kez kapsamlı değerlendirmede bulunuyor. Muhalefete ve Taraf gazetesine yükleniyor.
Konuşmanın her cümlesi gazetecilik açısından buram buram haber kokuyor. Ne beklersiniz? Hele de, AKP’ye yakın bir gazete ise, Erdoğan’ın sözlerinin manşetten verilmesini beklersiniz. Zaten yandaş ya da muhalif, bütün medya Erdoğan’ın sözlerini manşete taşıyor, Zaman hariç.
Zaman’da manşet OYAK operasyonu. Erdoğan yine ilk sayfada ama, sol kenarda iki sütun, çok ilgisiz bir başlıkla, Uludere ile ilgili değil.

DIŞ POLİTİKA AÇMAZI

Belli ki, cemaat ile AKP arasında soğuk rüzgarlar esiyor. Esiyor da, problem nerede? İki gündür cemaate yakın kişilerle konuşuyorum. AKP ile cemaat arasındaki problem yüzeysel değil, AKP’nin politikaları ve uygulamalarıyla bağlantılı.

Yazının Devamını Oku

Barzani bile 40 bin dolar gönderdi

5 Ocak 2012
HER açıklama yeni bir batışı beraberinde getiriyor.

Katliam sonrasında Uludere’ye giderken Kılıçdaroğlu’na helikopter verilmiyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik dün bunun nedenini açıklıyor:
“Kılıçdaroğlu’na helikopter verirseniz, Selahattin Demirtaş’a da vermek zorunda kalırsınız.”
Demirtaş, Çelik’in o çok sevdiği ifadeyle, “milli irade oylarıyla seçilen bir milletvekili”. Onun ötesinde Meclis’te gurubu bulunan bir partinin eş başkanı. Ne demek, “Demirtaş’a da helikopter vermek zorunda kalmak?” Demirtaş ne zamandan beri Türkiye’nin bu kadar yabancısı, ayrık otu? Başka nitelemeleri dilim varmıyor söylemeye.
Siz bu bakış açısıyla mı Kürt Sorununu çözeceksiniz? Kürt sorununda taraflardan biri BDP, dolayısıyla Selahattin Demirtaş değil mi? Öcalan’la görüşen bir iktidar, Demirtaş’ı nasıl bu kadar dışlayabiliyor? BDP ile uzlaşmadan barış bu ülkeye nasıl gelecek?

KAÇAKÇILIK

Katliam sonrasında Başbakan Erdoğan olağan ve meşru bir kazançtan söz eder gibi, bombalanan insanların kaçakçılık yaptığını söylüyor. En yetkili ağız olarak.
Bölgeye giden CHP’liler aynı görüşte:

Yazının Devamını Oku

Gül için engelli koşu

4 Ocak 2012
DERİNDEN derine, “kişiye özel” bir çalışma yürütülüyor. Cumhurbaşkanı Gül’e görevi sona erdikten sonra, “nasıl bir uluslararası görev bulabiliriz” denemesi.

Geçenlerde Gül bir TV programında, kendi seçtiği üç yandaş gazetecinin sorularını yanıtlarken, “arkama bakmam, geçmişte yaptığım görevleri yeniden yapmam” diyor. 2014’te görev süresi dolduğunda, Gül ne yapacak, soru bu. Eğer Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, AKP Genel Başkanlığı boşalacak.
Genel kanı AKP’nin başına geçeceği yönünde iken, Gül tahminlerin önünü kesiyor, geriye dönmeyeceğini söylüyor. Bu sözleri yine de ihtiyatlı karşılamak gerek. Politik tavır olabilir. Kaldı ki, hayat ne getirir bilinmez, daha iki buçuk yıl var.

Süresi dolduktan sonra Gül için uluslararası bir görev bulma çalışması yeni değil.
DIŞİŞLERİNDE HAZIRLIK
Örneğin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği. Kaderin cilvesi, Ban Ki Moon’un görevi de 2014’te sona eriyor. B.M.’ye 2014’te yeni bir genel sekreter seçilecek. Dışişleri bundan hareketle, daha önce bu yönde yaptığı çalışmalarına son zamanlarda yeniden hız katıyor. Gül B.M. Genel Sekreteri olabilir mi?
Önce pratik bir sorun var. Böyle bir görevi yürütebilmek için dört başı mamur İngilizce bilmek şart. Gül İngilizce biliyor ama, o görevi yürütecek ölçüde mi, orası ayrı. Belki de, biliyor.

Yazının Devamını Oku

Etsen etsen kaç para edersin

3 Ocak 2012
SENİN bu ülkede insan olarak ederin kaç para? Sen kaç para edersin? Öldün, kaldın, vuruldun, hatta bombalandın, senin değerin ne?

Bunu bilmeyecek ne var, hesap çok kolay. Bilmem ne sayılı yasanın bilmem kaçıncı maddesine göre, o yasa “Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Yasası”, tamam, o yasanın dokuzuncu maddesine göre, getir şu hesap makinesini, bekle biraz, tamam işte hesaplıyoruz.

Çarp bütçedeki memur katsayısını yedi bin gösterge ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kaç para ettiğini bul.

Bu kadar mekanik. Bizim köyde hayat bu kadar ucuz, bu kadar duygusuz.

Uludere sonrasında ortaya çıkan sorulardan biri de, katliamda ölenlerin ailelerine verilecek tazminatla ilgili. Bir iddiaya göre, devlet geride kalanlara 22 bin lira ödeyecek. Bu rakam yukarıdaki formüle göre bulunuyor. Formüllerle hayatlara değer biçiliyor. Teknik deyim eklenerek, hizmet kusuru. 35 kişi ölüyor, hizmet kusuru, pardon “operasyon hatası”.

Yazının Devamını Oku

‘Güneşi Gördüm’ film olarak kaldı

31 Aralık 2011
ONUN yeni bilgisayarı var, taksitle almış, taksitleri ödemekte zorlanıyor. Ödemek için para lazım. Köyündeki arkadaşlarıyla birlikte o gece kaçakçılığa çıkıyor, dönerken Uludere’de bombalamada...

Diğerinin babası sakat, protez takılacak, para yok. Protez için köyündeki arkadaşlarıyla birlikte o gece kaçakçılığa çıkıyor, dönerken Uludere’de bombalamada...

Öteki yeni evli, eşi hamile, eşine doğum armağanı alacak, parası yok. Köyündeki arkadaşlarıyla birlikte o gece kaçakçılığa çıkıyor, dönerken Uludere’de bombalamada...

Bir başkası üniversite öğrencisi, köyden çıkmış, üniversite öğrencisi olmuş, parası yetmiyor. Köyüne geliyor, arkadaşlarıyla o gece kaçakçılığa çıkıyor, dönerken Uludere’de bombalamada...

Bombalama sonucu Uludere’de tarihe geçecek bir katliam yaşanıyor. Ölenlerin tamamı sivil insanlar, hayatlarını kaçakçılıkla kazanıyorlar.

Yazının Devamını Oku

‘Yanlış Cumhurbaşkanı’

30 Aralık 2011
SUÇLAMALARA bakın siz. Cumhurbaşkanı olmak özveri gerektiriyor. Ancak, Almanya Cumhurbaşkanı Wulff iddialara göre, bu alanda pek dikkatli davranmıyor. Şu anda onunla ilgili eski defterler açılmış vaziyette, ta 1987’ye kadar iniyor.

1- Aşağı Saksonya Başbakanı iken yakın arkadaşından borç almış.

2- Geçmişte kazandığı paraya bakıldığında, halen sahip olduğu villayı alması mümkün değil.

3- Düğününü yine bir arkadaşının otelinde yapmış.

Alman Cumhurbaşkanı son günlerde Alman Basını tarafından yerle bir ediliyor. Müthiş bir kampanya.

Wulff geçen yıl seçildiğinde şu anda iktidardaki koalisyon hayatından öyle memnun ki, öyle beklentiler sergiliyor ki, “anayasaya göre iki kez üst üste seçilsin, sonra ara verilir ve yeniden seçilir” tezlerinden geçilmiyor. Hatta, bu formüle Alman Basını “Putin modeli” diyerek alaycı başlıklar atıyor. Wulff deneyli bir politikacı, sosyal faaliyetlere açık bir eşi var, kendisi hoş sohbet, varlıklı, dinamik, eh daha ne olacak.

Herkes memnun, mesut, güzel günlere yolculuk bu umutlarla başlıyor.

BALAYI BİTTİ

Ne var ki, Alman Cumhurbaşkanı ile Alman Halkı arasındaki balayı, onun geçmişte ve Cumhurbaşkanı seçilirken söylediği bir yalanla sona eriyor.

Wulff 1987’de 500 bin Euro tutarında kredi alıyor. Az buz değil. 2010’da Cumhurbaşkanı seçimi sırasında Mecliste ona, krediyi yakın bir arkadaşından alıp almadığı, soruluyor. O “hayır” diyor. Şimdi ortaya çıkıyor ki, evet, yakın arkadaşından almış.

Alman Basını çılgın gibi, “halkı aldattı, bize yalan söyledi” başlıklarından geçilmiyor. “Bir başkanın bu ilişkisi onu bağımlı kılar” yazıları eşliğinde.

Daha da ileri gidiliyor, örneğin haftalık Der Spiegel dergisi kapak yapıyor, “yanlış cumhurbaşkanı” nitelemesiyle. Ve elbette istifa çağrılarıyla.

“Wulff Alman Parlamentosunda yalan söylemiştir. Yalan söyleyen bir Cumhurbaşkanı bize layık değildir, oturduğu koltuğa zarar vermektedir”.

Manşetler yenir yutulur gibi değil. Sahtekarlığa varan suçlamalar birbirini izliyor. Almanya’da araştırmacı gazetecilik bütün hatlarıyla seferber olmuş durumda.

ÖZGÜR BASIN

Basın Wulff’un geçmişini didik didik ediyor. Mal varlığını, düğününü, özel arkadaşlık ilişkilerini sorguluyor. Bunları korkusuzca sergiliyor.

Basın özgürlüğünden muhteşem manzaralar.

Basının araştırdığı işlerin bir bölümü, hatta çoğunluğu belki yasalara aykırı değil ama, bir politikacının ilişkileri açısından etik olmayan durumlar, teşhisi konuyor. Ona karşı güven sarsılıyor. Yalan ve güven vermeyen ilişkiler Cumhurbaşkanını adım adım kaçınılmaz sona sürüklüyor. İstifaya.

Wulff’a ait özellikler yazı ve fotoğraflarla halkın önüne dökülürken, o “sana ne benim özel ilişkilerimden” diyemiyor. Oturduğu koltuk demokrasilerde basına görev veriyor, her türlü özel ilişkiyi araştırma ve korkmadan yazma görevini. Basın özgürlüğü işte bu.

Bütün bunlar yaşanırken, Alman Hükümeti ne bir gazeteciyi tehdit ediyor, ne bir gazete patronuna gözdağı veriyor, ne bir gazeteci hakkında dava açılıyor, ne de bir gazeteci tutuklanıyor.

Van’da okullar nasıl açılacak

Öğretmenler sabahları tuvalete sırayla giriyor. Banyo bu durumda zaten lüks. Çoğu dışarıdan geldiği için, asker usulü hep birlikte koğuşta kalıyor. Geceleri koca kent terk edilmiş gibi, karanlıkta.

Okul binaları boyası yapılmış, onarılmış ama, ne kadar sağlam, belli değil.

Depremden sonra Van’da pazartesi günü okullar yeniden açılıyor. Açılmadan önce, Eğitim İş yetkilileri Van’a gidiyor, öğretmenlerin, öğrencilerin, okulların durumunu gözden geçiriyor. Eğitim İş Başkanı Veli Demir’in gözlemleri Van’da eğitime başlama koşullarıyla ilgili pek çok sıkıntıyı dile getiriyor:
“Okullar Van’da pazartesi açılacak. Resmi bilgilere göre, Van’da 140 bin öğrenci varmış, depremden sonra 62 bin öğrenci Van’ı terk etmiş. Öğretmenler çağrılmış, seminer veriliyor onlara, baktık çoğu dışarıdan gelmiş, en başta barınma sorunları hala çözülmüş değil. Okul binaları ne kadar sağlam, orası da ayrı”.
Daha barınma sorunu çözülmeyen, Van’a yabancı bir öğretmen orada hangi moralle ders verecek, bilinmez. Günlük pratik içinde kim bilir daha hangi sorunlar çıkacak.

Van’da eğitim elbette başlamalı. Ama, Van yeniden eğitime ne kadar hazır, o temel bir soru.

Sadece eğitim boyutu değil, her anlamda Van’dan gelen haberler insanın içini pek açmıyor. Depremin yaraları hâlâ sarılmış değil.
Yazının Devamını Oku

KCK+ABD istihbaratı=PKK’ya darbe

29 Aralık 2011
KİM dağa çıkacak, kim kentte, köyde, mezrada hangi işlevi üstlenecek? PKK’ya kim rehberlik edecek, hangi PKK’lıyı evinde kim saklayacak? Silahlar ve diğer yaşamsal malzemeler nerede saklanacak? Terör nerede düzenlenecek? Kim, kimlerden para toplayacak?

Örgüt içi ve dışı anlaşmazlıkları kim çözecek?

Kısaca KCK olarak bilinen, Koma Civaken Kürdistan (Kürdistan Halklar Konfederasyonu) komünler halinde örgütlenerek, bu soruları çözmekle görevli.
2005’te Öcalan kuruyor. Adam içeride, ama hâlâ örgüt kuruyor. KCK 2007’de fiilen oluşuyor. Ve çok etkili hale geliyor. Son yıllarda PKK terörü yeniden tırmanıyor, o eylemlerin arkasında KCK var.

Kuruluş şemasına ve mantığına bakınca, KCK totaliter bir yapı. Aynı deyim burada da geçerli, Apo yine önder, fiili lider Murat Karayılan, yönetim merkezi Kandil. KCK bütün unsurlarıyla dağı besliyor. PKK’ya her türlü desteği sağlıyor.
DARBE ÜSTÜNE DARBE

Yazının Devamını Oku