Bankanın gönlü gani, Ziraat Bankası kayıtlarına göre, 90-104 yaş arasında on bin yüz çiftçi ile 85-89 yaş arasında kırk üç bin elli dokuz çiftçi de krediden yararlanıyor.
Ben söylemiyorum, Sayıştay raporu yazıyor. Rapor derine iniyor, “ölenlerin TC kimlik numaraları kullanılarak dilekçe verildiği, dilekçelerin ölümden sonraki tarihleri içerdiği belirlenmiştir”.
Ben söylemiyorum, Sayıştay yazıyor, rapordaki bu iddiaları CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu Meclis’e taşıyor. Banka kredileri ölenlerin yerine kimlere gidiyor? Kredi verilen kişiler nasıl seçiliyor? Tek tek verilen kredi miktarı ne? Toplam kredi miktarı ne? Sayıştay raporu doğru ise bu “yolsuzluk” değil mi?
Gel de merak etme.
Al sana ‘popülizm’
Perşembe günü saat 14.00’te başlayan Meclis görüşmeleri dün sabah saat 11.00’e kadar aralıksız sürüyor. Dün sabah 07.31’de başkanlık sistemine fiili geçişin adımlarından biri atılıyor. İki saat tartışılıyor, 09.31’de o önerge kabul ediliyor, parlamenter sistem “bekleme odasına” alınıyor.
Cumhurbaşkanı’na örtülü ödenek yetkisi veriliyor. Kapalı istihbarat, kapalı savunma, milli güvenlik ve devlet itibarının gerekleri olan siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ile olağanüstü hizmetlerde kullanılmak üzere.Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanında bu yetki yok. Örtülü ödeneği hep başbakanlar kullanıyor, şimdi başbakanla birlikte cumhurbaşkanı da kullanacak.
ÇÜNKÜ
Meclis’ten geçen yasada “başbakanla birlikte” kullanacağı yazıyor, o işin görüntüsü, Tayyip Erdoğan kullanacak. Anayasa’ya aykırı, daha ötesi rejim değişikliği. Çünkü:
-Kapalı istihbarat, kapalı savunma ve devamı hükümetin görevi. Cumhurbaşkanı hükümetin görevlerini devralıyor. -Anayasa’da cumhurbaşkanının görevleri arasında bu gerekçelerin hiçbiri yok.-Cumhurbaşkanının Anayasa’ya göre temsil yetkisi var, icra görevi yok, oysa bunlar icra yetkisi.-Anayasa’ya göre, cumhurbaşkanı sorumsuz. Oysa, örtülü ödeneği bu amaçlarla kullanırken sorumluluk üstleniyor. Ama, Meclis siyasi açıdan denetleyemiyor.-Örtülü ödenek mali açıdan da denetim dışı. Meclis bu bütçe hakkını da cumhurbaşkanına vermiş oluyor. Parlamenter rejim fiilen değişiyor.
ZAMANLAMA
KAÇAK avcıları kovalamaya izin yok, kıyı şeridini ihlal edenleri uyarmaya bile izin yok, karakol dışına çıkmalarına, bir olaya müdahale etmelerine izin yok ama bu sefer jandarmaya bir görev var, “PKK’ya operasyon”, Mardin’de.
Hükümet yıllardır Öcalan ile görüşüyor, onun mektubu tüm TV’lerden canlı yayında ama Genelkurmay açıklaması: “Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini değiştirmeyi hedefleyen terör örgütü ile mücadele etme azim ve kararlılığındadır”.Aylardır HDP heyeti Kandil’e gidiyor, PKK’ya mektup getirip götürüyor, hükümetin bilgisi dahilinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel bir dergiye röportajında, “PKK terör örgütü kimliğinden çok IŞİD’le savaşan meşru güç olarak gösteriliyor” diye yakınıyor.
Öcalan’la görüşmeleri başlatan Tayyip Erdoğan’ın kendisi itiraz ediyor, “İzleme Komitesi İmralı’ya meşruiyet kazandırır”.Kürt sorunu vardır, yoktur ve devamı tam arapsaçı. Çözüm sürecini yönetenler dahil, hiç kimse ne olduğunu anlamıyor.
MARDİN’DE
Bu karmaşa içinde iki gün önce Mardin’de PKK’ya operasyon yapılıyor. İnce bir ayrıntı var. Etliye sütlüye karışmasına izin verilmeyen jandarma bu kez “Valinin onayı ile PKK’ya operasyon yapıyor”.Daha önce hiçbir operasyonda sözü edilmeyen “valinin onayı” bu sefer özellikle vurgulanıyor. Vali Cumhurbaşkanı’na bağlı. Demek, onay İçişleri Bakanlığı üzerinden Cumhurbaşkanı’na kadar uzanıyor.
-BEŞ-ALTI yıl önce Ergenekon ve Balyoz iddialarından kuşku duyan, o davaları doğru bulmayan Bülent Arınç da dahil bazı bakanlar ve bazı AKP milletvekilleri var. O sırada Tayyip Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım” diyor. Şimdi “Kandırıldık” hizasında.
-Gezi’de eylemcilere karşı polisin sert çıkışı, Erdoğan’ın “Polise ben emir verdim” sözü Bülent Arınç dahil, bazı bakanları ve AKP milletvekillerini rahatsız ediyor, Arınç’ın istifasını Abdullah Gül önlüyor.-Yolsuzluk iddialarında adı geçen dört bakanın Yüce Divan’da yargılanmaları gerektiğini düşünen Bülent Arınç da dahil, bazı bakanlar ve 50-60 AKP milletvekili var.
SANKİ SEKRETARYA
Başka görüş ayrılıkları var, bunlar temel. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Erdoğan, hükümete sekretarya muamelesi çekiyor. Hükümeti perde arkasından yönetiyor, AKP’nin oy kaybetmeye başlamasıyla birlikte hükümeti açıktan eleştiriyor, görüş ayrılığı netleşiyor.
“Merkez Bankası ve İzleme Komitesi” bardağı taşırıyor. Bir bölüm AKP’li şaşkın, Erdoğan eski söylediklerinin tersini savunuyor. Hükümete verdiği direktifler, Davutoğlu kabullense bile, Arınç ve bazı bakanları rahatsız ediyor, AKP bölünüyor. Bölünme, Erdoğan’ı savunacağım derken, Arınç-Melih Gökçek kavgasına uzanıyor. Arınç, Gökçek’i yolsuzluk iddiaları ile suçluyor, ertesi gün adli soruşturma başlıyor. Son dört-beş yıla bakıldığında bu kavga Arınç-Gökçek kavgası değil. Ne olduğu ortada.
Kürtler de, anlamak için mektubun Türkçesini beklemiş. Mektubun özüne gelince, Öcalan PKK’ya sesleniyor:
-“Kırk yıldır süren mücadele boşa gitmedi”. Doğru, boşa gitmiyor, silahların gölgesinde sonuçta devlet hem onu, hem PKK’yı tanır hale geliyor. Ama, son açıklamalardan belli, devlet henüz Kürtleri tanımış değil, “Kürt sorunu yok”.
-AKP ile anlaşmaya varılan on maddeye gönderme yapıyor, “Türkiye’nin bütünlüğü içinde eşit anayasal vatandaşlık ve demokrasi”.
-Ve mektubun asıl vurgusu, “Silahı bırak, kongreyi topla”.
KOŞULLARI
Bu mektup İmralı-Ankara-Kandil üçgeninde dolaşıyor, dün Nevruz’da açıklanıyor. Yani, içeriği herkes biliyor. PKK bu çağrıya ne yapar? Konuştuğum PKK’ya yakın kaynaklara göre, “PKK kongreyi toplar, ama bazı koşullar öne sürer”. Altı çizilen bir kural var, hemen silah bırakmaz. Ama, silah bırakmak için:
“VAZGEÇTİ... Onun derdi, Kürt sorununu çözmek değil, PKK’nın silah bırakması, gerisi laf... İmralı’ya HDP heyeti gidemez derse şaşmamak gerek.”Bu sözler HDP’lilere ait, Tayyip Erdoğan’ın “İzleme Heyeti gereksiz, ben kabul etmiyorum” açıklamasına tepki olarak. HDP hayal kırıklığı içinde: “Böyle giderse, çözüm süreci diye bir süreç kalmaz”.
Erdoğan’ın dünkü çıkışını pek çok HDP’li ile konuşuyorum. Onlardaki ve bendeki izlenim şu.
GEREKÇELER
-Son günlerde Erdoğan çözüm sürecine olumsuz bakıyor. “Kürt sorunu yoktur” ve son otuz yıldır pek çok bakan ve başbakandan duyduğumuz, “Kürtler bu devlette her türlü mevki sahibi oluyor, daha ne istiyorlar” söylemi. Çözümü tıkayan bir tavır.
-Erdoğan, HDP-İmralı-Kandil arasında çelişkiler olduğunu söylüyor. Ama kendisi ile hükümet ve HDP arasında çelişki su yüzüne çıkıyor.
Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde topladığı 9.76’lık oy oranı bu artışın ilk işareti. Dün anket düzenleyen birkaç kuruluşla konuşuyorum, hepsi “HDP yüzde 10 barajını geçti” diyor. HDP’nin barajı geçmesi Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hesabını karıştırıyor.
Güneydoğu’da on yıldır aynı propaganda, “Öcalan gençken dindardı”, haydi Kürt oyları AKP’ye. Şimdi yemezler. Şimdi Kürt oyları AKP yerine HDP’ye gidiyor Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde. Buna soldan gidebilecek oylar eklenirse, buna iki yıl önce “HDP’ye asla oy vermem” diyenlerin daha ılımlı tutumu eklenirse, “başkanlık ham meyve”. Türküdekinin aksine, zor koparırlar dalından.
BAŞLADI BİLE
Bu nedenle Malatya, Kırşehir, Elazığ, Bursa, Balıkesir derken, Tayyip Erdoğan seçim gezilerine çoktan başlıyor. Eskiden her salı parti grup toplantısı varken, şimdi “muhtarlarla grup toplantısı” var. Gezilere muhtar toplantılarını eklemek gerek. Erdoğan seçimi Davutoğlu’na bırakmıyor, muhalefetin karşısına kendisi çıkıyor.Mitingler yetmez, madem ki, Kürt oylar AKP’den kaçıyor, bu kaçışı milliyetçi oylarla telafi etmek düşüncesi. Yıllardır “Kürt sorunu” diye davul çalarken, aniden “Kürt sorunu yoktur”. Bu gelgit ilk olmasa da, yine de aaaaaa! Sanki milliyetçiler de bunu yemeye hazır. Yemezler.
O DA ‘ŞAH’ DEDİ
Demirtaş hamlede gecikmiyor, o da “Şah” diyor. Barajı geçmeyi sağlama almak için Erdoğan karşıtı oylara göz kırpıyor, Erdoğan’a “HDP varken sana başkanlık yok”.
Seçim yaklaştıkça ikisi arasındaki “şah-mat” tablosu daha da kızışacak. Erdoğan daha çok milliyetçi, Demirtaş daha çok Erdoğan karşıtı tabanla içlidışlı.
Yazıdan sonra ekranda bir ses, “Peygamberimizin sefere çıktığında ettiği duayı dinleyeceksiniz”. Dua okunuyor, arkadan başka sesler duyuluyor, bu bir video kaydı.
İran, Suudi Arabistan, Pakistan gibi katı İslami rejimlerin uçaklarında bile görülmeyen rezalet. Sözüm ona, İslami rejim şırıngası mı? Hangi aklı evvelin dâhiyane buluşu? THY ile sözüm ona, rejim değişikliği provası mı? İlkel
bir buluş.
Uçaktaki bazı yolcular dua görüntülerini kayda alıyor. THY herhalde gerekçesini açıklar. Ulaştırma Bakanlığı herhalde üstüne gider. Gider mi, sanmam.
Dört yaşında çocuklar IŞİD’de
ANKARA