GEÇMİŞ iktidarların eski bir bakanı, AB konusunda dünkü ‘AB’ye kültür ve sanat yanımızı sunamadık’ yazısı üzerine benim de söyleyeceklerim var, diyor.
Konuşmamızdaki çarpıcı görüşleri şöyle:
‘Verdiğiniz örnekler çok doğru... AKP kendi dışındaki çevrelere açılamıyor. Kötü niyetlerinden değil, ancak kendi yaşamlarının dışındaki dünyayı bilmiyorlar; iletişim kuramıyorlar.’
Türkiye’nin tanıtımının sistematik yapılması gerekiyordu, ama yapamadılar. Dışişleri Bakanı Gül’ün kurduğu bir ‘İletim Grubu’ vardı; hatta Tanıtım Fonu’ndan ilk başta buraya 10 milyon dolar, belki de daha fazlasını aktardılar. Sorun burada... Hani İletim Grubu Avrupa’ya ‘çıkarmalar’ yapacaktı?
ÖZAL NE YAPTI
Turgut Özal, çok çeşitli grupları toplayıp koştururdu; AKP böyle bir kampanya yapamadı. TÜSİAD dışında hiçbir meslek örgütü kendini organize edemedi. Sendikaların o kadar parası var; nerede barolar, mühendis odaları, tabipler ve esnaf odaları.. Bunların Avrupa’da itibarları da var; çünkü Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve insan hakları konusunda bu kurumların ciddi mücadele verdiklerini biliyoruz. Brüksel’e gittiğimde bana başka örgütünüz yok mu, TÜSİAD’dan bıktık artık, demişlerdi. Bu çok önemli... Sivil toplum kuruluşlarının bu etkinliklere katılmaması karşısında insanlar, acaba bunlar AB’yi desteklemiyorlar mı diye düşünür. Öyle değil tabii, bir girişimci siyasi anlayış yok. Aynı şekilde 100’e yakın devlet ve vakıf üniversitesi var; bunlar dışarda kaç toplantıya katıldı? Benim bildiğim hiçbir seferberlikleri olmadı.
1983’te Türkiye, Avrupa Konseyi’nden çıkarılınca Özal, 1980 öncesinde komisyonda görev almış eski parlamenterleri Brüksel’e kulis faaliyetlerine göndermişti... Altan Öymen, Uğur Alacakaptan gibi isimler, bu görevi severek yerine getirmişlerdi, ülkelerine sahip çıkıp kulis yapmışlardı.
Bugün de, Avrupa Konseyi’ni bilen Uluç Gürkan,Bülent Akarcalı, Ertuğrul Kumcuoğlu, Ersin Faralyalı, Jak Kamhi, Ayfer Yılmaz ve hatta Kámran İnan gibi tecrübeli eski parlamenterlerimiz var.
Bu temaslar henüz geçmiş değil, 17 Aralık’tan sonrasında daha gerekli. Çünkü bu tarihten sonra bizi provoke etmiş olacaklar; çok hazırlıklı olmamız, tuzağa düşmememiz gerekiyor.
Türkiye’nin aleyhine olanların daha da serbest atış yapacaklarını biliyoruz; çünkü oyunun kuralları böyle... Tuzağa düşmeyelim. Bir de onların taslağa koydukları her şeyi kabul edeceğiz anlamını da çıkartmamak lazım.
DEMİREL VE BAYKAL DA BRÜKSEL’E GİTMELİYDİ
Brüksel’e Deniz Baykal da gitmeliydi. Hatta Süleyman Demirel mutlaka olmalıydı. Rica ederek değil, zorlayarak götürülmeliydi. Hatta AB’ye hizmet vermiş siyasetçiler Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi isimler, neden hiç akla gelmez. Başbakan Erdoğan bunu düşünebilirdi.
Tüm Avrupa’da tam bir pres yapabilirdik. TBMM Başkanlığı daha aktif hareket edip, Türk Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Korkmazcan’la işbirliği yapabilir, böyle bir mekanizma da harekete geçebilirdi. Ama bugün Avrupa Parlamentosu’nda PKK’lı ekipler, bütün komisyon toplantılarına dinleyici olarak katılıyorlar. Bunlara karşı eski parlamenterlerden bazılarını maaş vererek Brüksel’de oturtabilir, kulis çalışmalarını yürütebilirdik.
Bizde para yoksunluğu söylenemez, konseptimiz eksik. Dışişleri’nin İletişim Grubu ne yaptı; bu paraları nereye harcadı; bunların etkisini hissedemedik.
Özetle diyeceğim şu; Avrupa’da kararı siyasetçiler alır. Görüşmeleri şimdiye kadar işadamı ve diplomatlarımızla yaptık. (Kültür adamları elbette olmalı.) Diplomatlar, siyasetçilerle muhatap olamıyorlar. Çünkü siyasetçi onu dikkate almıyor. Dövüşen adamın sonra takdir edildiğini bilmemiz gerek. Bu da siyasetçinin işi...
AB’den vazgeçeriz Atatürkçülükten vazgeçmeyiz
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Emekli Büyükelçi Onur Öymen’in önceki gün Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde ‘AB’ye Üyelik Süreci ve Hukuk Devleti Temel İlkeleri’ sempozyumunda yaptığı çarpıcı konuşma izleyenlerin büyük ilgisini çekmiş... Bir okurumuz ‘Lütfen bunu yayınlar mısınız?’ dedi... Biz de Öymen’e sorduk; o da anlattı neler söylediklerini:
‘Bizim AB üyeliğini desteklediğimizi, Türkiye’nin buna hakkımız olduğunu, zaten Türkiye’nin iktidar ve muhalefeti ile üyelik için elinden gelen büyük gayreti gösterdiğini, bu amaçla gerekli reformları yaptığını, ama bazı AB çevrelerinin hálá bize soğuk baktığını, ilgili hükümetlerde ve siyasi partilerde yeterli siyasi iradenin oluşmadığını, sıkıntıların bundan kaynaklandığını... Ancak ilgili komisyon raporlarında Türkiye’den olmayacak şeyler istendiğini... anlattım.
Hatta dün Brüksel’de düzenlenen bir konferansta önemli bir makam sahibinin çıkıp Türk hükümeti ile PKK’nın müzakere masasına oturmasını teklif ettiğini... ‘Tayyip Erdoğan isterse müzakereler için biz yardımcı oluruz’ dediğini... söyledim.
GERÇEKDIŞINI GÖĞÜSLEMEK
Nitekim gittiğimiz toplantılarda ve raporlarda, Atatürk’le ilgili eleştirel ifadelerle karşılaştığımızı, sanki Atatürk’ün ordunun siyasete müdahalesini teşvik eden kurallar koyduğu ve tedbirler aldığı yönündeki ifadeler olduğunu... Halbuki bunun tam tersi uygulamalar getirmişti Atatürk... İtham ettikleri Atatürk’ün 1923’te Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasete girmesini yasakladığını, 1924’te de, eskiden siyasete girmiş olanların ya siyaset yapmalarını ya da orduda kalmalarını istemiştir... Bunlar gerçek dışı şeylerdir. Hollandalı milletvekili Oslender’in Kemalizm’i eleştiri konusu yaptığı raporu bazı yerlerde elden ele dolaştırılıyor... Tepki göstermemek elde değil! Bizim katıldığımız bazı toplantılarda yabancı milletvekilleri, AKP’li arkadaşların önünde CHP’nin Kemalist çizgisinde ısrar ettiği sürece çağdaş bir parti olamayacağı yolunda görüşler ortaya atıyor. Biz bunları reddediyoruz; Atatürk’ün çağdaş dünya görüşünün, bütünleşmenin simgesi olduğunu düşünüyoruz... Bu amaçla Atatürkçülükten vazgeçemeyiz... Eğer bir gün Atatürk çizgisinden ayrılmamakla AB arasında bir tercih yapmaya zorlanırsak, hiç kuşkunuz olmasın Atatürkçü çizgimiz devam edecektir... Bu biçimdeki görüşleri ve verdiğim yanıtları aktardım.
DİCLE VE FIRAT
- Sizce AB’nin tehlikeli istemleri hangi noktalarda toplanıyor:
- Bir kere Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin omurgasını, Lozan anlaşmasını ve Atatürk döneminde oluşturulan azınlık sistemini değiştirmeye çalışıyorlar... Dicle ve Fırat nehirleri üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin, Türkiye’nin AB üyeliğinden sonra uluslararası bir yönetime sokmak istiyorlar. Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanması için yasa değişikliği yapılmasını istiyorlar... AB’nin hibelerinden yararlanacak ve Türk hükümetinin de katkısı ile oluşacak projelerde yabancı firmalar vergi ödemeyecek; Türk firması ödeyecek... Peki bu nedir? Anayasa’nın eşitlik kuralına aykırı şekilde kapitülasyonların hortlaması değil midir? Bütün bunlar AB raporunda var... Ne yazık ki, bazı çevreler bunları görmezlikten geliyorlar.’
Mesaj panosu
DOĞUŞ Üniversitesi’nde (Acıbadem) bugün 14.00-17.00’de ‘17 Aralık Senaryoları’ toplantısının konuşmacıları Mesut Yılmaz, Nilgin Cerrahoğlu, Ferai Tınç, Zeynep Göğüş ile Prof. Süheyl Batum ve Doç. Ali Çardakoğlu.