Yalçın Bayer

Ağlayan kamyoncunun dinleyeni yok

29 Ocak 2005
<B>AB’</B>ye uyum çerçevesinde sektörü düzenlemek amacıyla Meclis’ten çıkarılan 4925 sayılı <B>Karayolu Taşıma Kanunu, </B>25.2.2005’te yürürlüğe girecek. Ancak yasa ile ilgili olarak çıkarılan yönetmelik nakliyeci camiasını ayağa kaldırdı. Türkiye’de 40 bin TIR şoförü ile 350-400 bin dolayında kamyoncunun iddiasına göre ‘yeni yasa ile biz kalburdan geçirilerek sektör dışına itiliyoruz’.

Uluslararası Nakliye Komisyoncuları Derneği (UMKODER) Başkanı Mehmet Yavuz bir kez daha köşemize konuk oluyor. ‘Galiba magazinle ilgimiz olmadığı için günlerdir yaptığımız çıkışlar gündeme gelmiyor’ diyor.

Dinliyoruz:

Yalçın Bey, emin olun sorunumuzu kimseye anlatamıyoruz. Camiamızda irili-ufaklı binlerce firma vardır; buralarda 40-50 bin kişi istihdam edilmektedir. Kamyoncu esnafıyla birlikte bizler de mağdur olacağız. Ne yazık ki, yönetmeliğin getirdiği ağır koşullar karşısında konunun sosyal yanı dikkate alınmıyor.

Yönetmelik sizleri nasıl mağdur ediyor?

- Kanun ile nakliyeciler, bedelleri 1 milyar ile 200 milyar lira arasında değişen 39 ayrı belgeyle karşı karşıya kalıyor. Bir kamyon sahibinden TIR filosuna her firma, büyüklüklerine bakılmaksızın aynı belgeyi aynı fiyata alacak. Güya bununla sektör disiplin altına alınacakmış... Aslında getirilen parasal tedbirlerle sektör dışına itilmek isteniyoruz. Ulaştırma Bakanlığı açıkça, bana 5 yıl için 200 milyar teminat, 200 milyar da belge parası vereceksin diyor. Ki ondan sonra araç sahibi olarak iş yapabileceksin. Peki yaklaşık 500 milyar lira tutan bir işletme sermayesini kim bulabilir? ‘Bu parayı bana vermek istemiyorsan o zaman git, 10 tane TIR al, belge ücretini öde, taşımacı olarak çalış’ diyor. Yani beni TIR satıcılarının önüne araç müşterisi olarak çıkartmak istiyor.

TIR’CILARIN AVUKATI

Ağır bir suçlama değil mi?

- ‘Bu yönetmelikteki hedefin nakliye sektörünü düzen altına almak değil, parasal tedbirlerle bizleri TIR satıcılarına müşteri yapmak’ olduğunu açıkça söylüyorlar zaten. Bakanlık hem ‘Çok sayıda araç var, navlunlar düşük, nakliyeci olarak para kazanamıyorsunuz’ diyor, hem de TIR araçlarının satışını teşvik eden yönetmelik hazırlıyor. Büyük bir çelişki bu... Kara Ulaştırma Genel Müdürü Sayın Talat Aydın’a (Aynı zamanda TCDD Genel Müdür Vekili) anlatamıyoruz.

Neden?

- UND ve RODER temsilcilerinin görüşleriyle bu yasayı çıkarttılar. ‘TIR almış, yatırım yapmış büyük firmalar para kazanamıyor’ diyor Genel Müdür... Ama bizim para kazanıp kazanmadığımızı düşünmüyor. ‘Paranız yoksa bu işi yapmayın’ demek istiyor. Bir kamu görevlisi, büyük TIR taşımacılarının avukatı gibi konuşamaz.

Bu paralar nereye alınacak?

- Bakanlık saymanlığına... Soruyoruz bu parayı ne yapacaksınız diye. En yaşlı TIR’lardan başlayarak bu araçları esnafın elinden alıp yenilerini vereceklermiş. TIR filolarını yenileyeceklermiş; kaç araç yenilenebilir ki... 50 trilyonla bu hayal kurulur mu? Maksat belli şoför esnafını dışlamak.

DENGİR BEY BİZE KIZDI

Ne istiyorsunuz?

- Yönetmeliğin ertelenmesini ya da AB’de hiç olmayan bu lisans bedellerinin düşürülmesini; şoför esnafına çalışma olanağının tekrar sağlanmasını... Bunun için AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’a gittik. 400-500 bin kişinin işsiz kalacağını söyledik. Dengir Bey bize ‘Para toplamak önemli değil, sosyal devleti korumak önemli... Çok istiyorsa bu genel müdürü devlet bakanı yapmalıymışız!’ diye takıldı. Bu konuda Ulaştırma Bakanı ile görüşeceğini, bu yönetmeliğin ertelenip yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu’na istihdam konusunu anlattık. Başbakan’ın danışmanı Yavuz Selim’e de gittik. Yavuz Bey, Kara Ulaştırma Genel Müdürü Talat Aydın’a (Bakanın Erzincanlı hemşerisi) yönelik şikayetimizi aktarınca ‘Ne demek irili ufaklı firmalar yüzünden büyük firmalar kazanamıyor denmesi, onların kazancını sağlamak genel müdüre mi düşmüş!’ dedi. ‘Taşıma yönetmeliği yürürlüğe girdiği zaman navlunlar yüzde 70 artacak’ diyebilen Talat Bey’e ihracat ne olacak diye sorunca ne dedi biliyor musunuz: ‘İhracatçı çok para kazandı, onlar da elini biraz cebine atıp nakliyecilere ödesin.’

Konu Bakanlar Kurulu gündemine gelecekmiş... Ancak yeni bir düzenleme yapılmazsa, 25 Şubat’a kadar büyük eylemler yapacaklarmış. Burada dikkat çekici bir durum var; bürokrasi otorite böyle şey olmaz diyor, bürokrasi ile hayır olacak diyor. İlginç bir durum.

İsmet Paşa’yı doğru anlamak

BAYKAL ve Sarıgül yandaşlarının, bugünkü Kurultay’da İsmet İnönü’nün tarihi iki ünlü sözünü parti içi kavgada ‘siyasi malzeme’ yapacakları anlaşılıyor. Bugün delegelerin göreceği şekilde bez afişle asıldıkları bildirilen sözlerden biri 74, öteki de 45 yıl önce söylenmiş... Bir genel başkanlık yarışmasında gündeme gelen bu sözlerin hangi ortamda ve hangi anlamda kullanıldığı biliniyor mu?

- Baykalcıların Kurultay salonuna dün astıkları slogan şöyleydi:

‘Arkadaşlar; eğer bir memlekette erbabı namus ve laakal, eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemehal batar. (Arkadaşlar, eğer bir memlekette namus sahipleri de en az kötü insanlar, fesatçılar kadar sabırlı olmazsa, o memleket mutlaka batar.)’

İnönü bu sözü 5.7.1931’de Meclis’te ‘Bazı gazetelerin yayınları hakkında hükümetçe ne tedbir alındığına ilişkin gensoru önergesi’ dolayısıyla söylemişti. Yani demokrasi ve basın özgürlüğü anlamındaydı.

- Sarıgülcülerin ise buna karşılık İnönü’nün şu sözüyle karşılık verecekleri bildiriliyor:

‘Sizi ben bile kurtaramam.’

(İnönü, bu sözü, DP’li Mazlum Kayalar (Bursa) ve Baha Akşit’in (Denizli) ‘CHP’nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı faaliyetleri olduğu’ iddiasıyla verdikleri Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri nedeniyle 18.4.1960 tarihinde kullanmıştı.)

Bu sözlerin tümünü içeren İnönü’nün konuşmalarını keşke tümüyle yayınlayabilseydik.

Kurultaya yakışmayan bu sözler keşke ‘demokrasi’ anlamında kullanılsaydı.

Layık olana

ÖLÜM döşeğinde iken, etrafında bulunan generaller ‘Devletin idaresini kime bırakacağını’ sorduklarında, İskender şöyle dedi:

‘En layık olana.’

CHP
Kurultayı öncesi kıssadan hisse...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Türkiye haftada 1 milyar dolar faiz ödeyerek bir yere varamaz; çözüm var; Güngör Uras’ın dediği gibi, bu borç ödenmez abi...’

(Yiğit Bulut)
Yazının Devamını Oku

Memurun ‘derece’ beklentisi

28 Ocak 2005
<B>YURDUN </B>çeşitli yerlerinde görev yapan bir grup memurdan gelen notu,<B> Maliye Bakanlığı’</B>na iletiyoruz: Meclis’te önümüzdeki hafta ‘memurlara ve kamu görevlilerine bir derece verilmesine dair kanun’u binlerce memur umutla bekliyor.

Şimdiye kadar 1979 ve 1991 yıllarında verilen bu imkán, sadece kanunun yürürlük tarihinde memurluk yapanları kapsadığından herhangi bir nedenle o tarihte görevde bulunmayan Emekli Sandığı iştirakçilerini kapsam dışında tutarak büyük bir haksızlığa neden olmuştur. Primlerini ödediği halde ‘üzümünü ye bağını sorma’ mantığıyla iştirakçiler bu fırsattan yararlandırılmamıştır.

Diğer bir husus da kanunun yürürlük tarihinden sonra memur olanların durumudur. Bunlar da yeni bir kanun çıkmasını 10-15 yıl beklemek zorunda kalmakta ve bu sürede devamlı olarak düşük maaş almaktadırlar.

Hükümetten aynı hatanın tekrarlanmamasını, yeni mağdurların yaratılmamasını istiyoruz.

Önerimiz şudur: Halen kamu görevinde bulunanlar ile geçmişte memurluk yapmış Emekli Sandığı iştirakçiliğini sürdürenleri kapsamalı ve bu hakkın ‘kanunun yürürlük tarihinden sonra işe başlayanlara’ da verilmesini içermesidir. Hukuk devletinin gereği de budur. Sorun böylece kökünden halledilmiş olacaktır.

Biz kapıkuluyuz

ADIM Ali Vural; İstanbul Gaziosmanpaşa’dan; CHP’liyim, halen il delegesiyim. Aşağıdaki sorularımın sütunlarınızda yer bulmasını ümit ediyorum: Kurultay hazırlıkları için ne kadar harcama yapılmıştır. (Ayıp olmasın ama biz seçimlerde bayrak, tutkal yokluğu nedeniyle en yakın partili arkadaşlarımızı incitmek zorunda kalıyoruz.) Sayın Livaneli ve Sayın H. Fehmi GÜNEŞ (ki ulu çınarımızdır) 15 yıldır Sayın Baykal’a karşı neden olumsuzluklarını dile getirmemişlerdir? Neden bu olumsuzlukları örgütle, halkla paylaşmamışlardır? Sorarım; Sarıgül’ün kalkanına ihtiyacınız mı vardı? Benim kötü bir niyetim yok, sadece bilmek istediklerimi yazdım. Biz nasılsa kapıkuluyuz, Kurultay sonrası da CHP kimliği her zaman olduğu gibi yine onurumuz olacaktır.

Ali VURAL

CHP Kurultayı

ÜÇÜNCÜ bir aday ortaya çıkıp onun etrafında birleşilmesi gerekiyordu. Sarıgül çekilirse ilerde mutlaka bazı politik kazanımlar elde edebilirdi. Tarih kazanamayacağı savaşa girip de kaybeden liderlerle doludur. Baykal’ın işi her durumda zaten bittik. O da başarılı olamayacağı bir makama soyunarak bunca yıl CHP’yi eritmedi mi?

Murat ÖZKUL

CHP Kurultayı’nı dışardan 1000 polisin koruyacağı, içerde ise polis bulunmayacağı bildiriliyor. Görünüşe göre kurultay demokratik bir toplantı değil; genel merkezin bir politik entrikası şeklinde olacak şekilde düzenleniyor. CHP’ye despotluk yakışmıyor.

Ankaralı bir seçmen

CHP’nin yok oluşunun sürecini mi, yoksa var oluşunun sürecini mi yaşıyoruz. Bence var oluşunun sürecini yaşıyoruz. Bundan dolayıdır ki CHP iki aydan beri gündemdedir. Halkımızın CHP’ye bir diyeceği yoktur. Sadece partiyi halktan kopuk hale getiren 1992’den beri CHP’yi yönetenlerden şikáyetçidir. Partiyi halktan uzaklaştıran, parti içi demokrasiyi ortadan kaldıran bu yönetim derhal uzaklaştırılmalıdır. Türk halkı delegelerden bu kararı bekliyor.

Osman YAZAN-KIRKLARELİ

CHP’de doktriner bir kavga olmuyor ki... Baykal partideki çalışma arkadaşlarını yanlış belirliyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan kadroları değil, kendine uygun isimleri yanında taşıyor.

Bu nedenle de enerjilerini boşa tüketiyorlar.

Muzaffer ERGÖZ-BODRUM

Uca’nın fotoğrafı vize alamadı

TV programcısı Metin Uca, dertli mi dertli:

‘ADD’nin bir etkinliği için 3-4 Şubat tarihlerinde Almanya’ya gidecektim. ADD’nin Almanca yazılı davet mektubu ile birlikte, dünyanın her yerinde geçen Anadolu Sigorta’dan sağlık sigorta belgemi de ekleyerek ‘kültür vizesi’ olmak üzere pasaportumu vize için gönderdim. Ancak fotoğrafımın arkasında fonda kahverengi çizgi var diyerek pasaportumu iade ettiler. Ben her gün TRT’de program yapıyorum. Yeni çıkan kitabım Türkiye’de en çok satanlar listesinde... Bu saatten sonra Almanya’ya sığınacak halim yok. AB’ye gireceğini söyleyenler önce Almanya’dan kültür vizesi alıp Almanya’ya girmeyi denesinler.’

Vietnam’ı yaşamak

RAMAZAN Öztürk’ün, TRT 1’de hazırladığı Vietnam’da geçmişte yaşananların anlatıldığı ‘Kırılma Noktası’ programı etkileyiciydi. Toplum olarak daha fazla bilgiye, araştırmaya, okumaya ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde yapmış olduğu bu seviyeli program için teşekkür ediyorum. Düğün, evlilik, kaynana programları ve sayısını bile bilmediğim dizilerin TV ekranlarına hákim olduğu bir dönemde bu program gerçekten çok faydalı. Araştırılıp hazırlanması zor olsa gerek. TV’lerde izlenecek bir şeyler ararken, 30 yıl önce Vietnam’da yaşanmış bir savaşın insan hayatında nasıl izler bıraktığını görmek, bugün Irak’ta olanların gelecekte nasıl etkiler bırakacağının işaretlerini veriyor. Öztürk’ün bu gibi etkileyici programlarının sürmesini diliyorum.

Özgür YILMAZ

Mesaj panosu

KÖMÜR
İthalatçıları Derneği (KİAD) Başkanı Nurol SARIÇİÇEK, Hasan Pak, Prof. Mustafa Öztürk, Doç. Kadir Alp, M. Sabri Oral’ın katılacağı ‘Türkiye ve İthal Kömür’ paneli yarın Swiss Otel’de. (0212-416 79 07)

BAKIRKÖY’ün en kalabalık caddesi olan Ebuziya Caddesi’ni, iki adet çadır çay bahçesi işgal ediyor. Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy’de imara aykırı olan çay bahçelerini ortadan kaldırdı. Bakırköy neden gözardı ediliyor.

F. NİKSAR

İETT’
den Kadıköy-Beykoz hattına ek sefer koymasını istiyoruz. 15 kilometrelik yolu camlara yapışarak gitmekten bıktık. Remzi DİNÇ

Biliyor musunuz

KIBRIS Türk Mukavemet Teşkilatı kurucusu mücahit Dr. Fazıl Küçük’ün damga pullarında olan fotoğrafının kaldırılıp yerine ‘Kıbrıs eşeği’ resminin konulduğunu...

GÜNÜN SÖZÜ

CHP’de olan her şey herkesi ilgilendirir. Ben de bununla ilgili konuşma hakkımı kendimde bulurum. Çünkü CHP ideolojisi 200 yıllık bir yenilmişliğimize, geri kalmışlığımıza, 100 yılda bulabildiğimiz merhemin adıdır. CHP herhangi bir parti değildir, olmamalıdır. CHP’lilere paranın pulun, eşkıyalığın egemen olmadığı bir kurultay diliyorum.’

(İlhan Kesici)
Yazının Devamını Oku

CHP ve Baykal

27 Ocak 2005
<b>BİR </B>siyasi partide parti içi demokrasi varsa, orada fikir ayrılıklarının, muhalefet hareketlerinin olması doğaldır. Bunları yadırgamamak gerekir.

Ne var ki, parti içi demokrasi hiçbir zaman muhaliflere partide zararlı olma, haksız, mesnetsiz muhalefet yapma veya kişisel haklara etik dışı saldırıda bulunma özgürlüğü vermez.

CHP tarihinde her döneminde genel başkana ve yönetimine karşı muhalefet yapıldığı bilinen bir gerçektir. Atatürk’e, İsmet İnönü’ye dahi karşı olanlar, muhalefet yapanlar olmuştur. Sayın Deniz Baykal da muhalefetle karşılan ilk genel başkan değildir. Sosyal demokrat partilerde fikir hareketlerini, görüş ayrılıklarını doğal karşılamak gerekir. Ancak haksız, mesnetsiz ve kişisel haklara etik dışı saldırı şeklindeki muhalefetin de hiçbir zaman başarılı olmadığı ve olamayacağı da bir gerçektir.

CHP’nin iktidara gelemeyişinin asıl nedeni; siyaset pastasındaki sahip olduğu dilimdir. Bu dilimin sağ muhafazakár partilerin pastadaki dilimlerinden daha küçük olmasının tarihsel ve sosyolojik nedenleri vardır. Bu tarihsel ve sosyolojik nedenleri bilmeden ve incelemeden genel başkanı insafsızca eleştirmek, ucuz bir politikadır.

Milletimizin yararına acı ilaçlar içeren reçeteleri yazan ve 600 yıllık monarşik ve teokratik bir idarenin tasfiyesindeki güçlüklere muhatap olan bir partinin asla hak etmediği halde siyasetteki yeri şimdilik daha küçükse ve bu nedenle tam iktidar olamamışsa, bundan Sayın Deniz Baykal’ı sorumlu tutmak haksızlık değil de nedir?

Yazının Devamını Oku

CHP’de Don Kişot’ları göreve çağırıyorum

26 Ocak 2005
<B>SAYIN Baykal’</B>ın,<B> CHP </B>Genel Başkanı sıfatıyla, kendi yerini sağlamlaştırmak amacıyla aldığı baskın kurultay kararları ne yazık ki bugüne kadar dar, kısır ve önyargılı gündemiyle<B> CHP’</B>nin ve Türk siyasetinin belli başlı hiçbir sorununa çözüm getirmemiştir.

Kurultay keşke daha kapsamlı, planlı, hazırlıklı ve uzlaşmacı bir bakışla toplanabilseydi ve Türk siyasetinin önünü, siyasetin olmazsa olmazları olarak aşağıda sıralanan şu 10 EMİR’i yaşama geçirerek açabilseydi:

Kadın Kolları Kurultayları daha sık toplanmalı; ayrıca kadınlarımızın partinin bütün kademe ve birimlerinde aktif yer alması özendirilmelidir.

Aynı şekilde Gençlik Kolları da...

Hazine’den alınan yardımın en az %40’ı, önemli boyutta olanaksızlık ve kaynaksızlık yüzünden büyük sıkıntı içerisinde olan CHP il, ilçe ve belde örgütlerine objektif ölçütler çerçevesinde aktarılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

‘Hasan abi’ formülü

25 Ocak 2005
<b>CHP </B>Kurultayı’na beş gün kala muhalefet hala bir tavır ortaya koyamıyor. <B>Sarıgül’</B>ün üçüncü bir adaya sıcak baktığı ancak kendisini destekleyen milletvekillerinden bazılarının <B>‘çekilmeme’</B> konusunda kendisine baskı yaptığı bildiriliyor. Bu nedenle muhalefet tek aday çıkartabilme konusunda ‘sıkıntı’ yaşıyor.

Partinin ‘akil’ adamları ‘Baykal’a karşı önce Hasan Fehmi Güneş, sonra asıl yarış olsun...’ formülünde ısrarını sürdürüyor.

Prof. Hurşit Güneş dışında Mustafa Sarıgül ve Zülfü Livaneli’nin hala adaylıklarını açıklamamalarının arkasında bu beklentinin yattığı öne sürülüyor.

Bir parti ‘büyüğü’ şöyle konuşuyor:

‘Adaylıklarını açıklayıp açıklamama konusunda herkes birbirini kolluyor. Muhalefetin ağırlıklı kesimi, Kurultay’a tek adayla gidilmesi konusunda taraflara bastırıyor. Ancak Baykal’a karşı tek adaylık üzerinde bir uzlaşı sağlanamıyor. Sarıgül, CHP’de kurultayı ben gündeme getirdim, halk bana güvendi diyerek Baykal’ın karşısına tek aday olarak çıkmak istiyor. Livaneli’nin son anda çıkışı bütün hesapları alt üst etti. Buna rağmen ısrar karşısında tıkanıklığı aşmak için geçici uzlaşıya Sarıgül’ün yatkın olabileceği de görülüyor. Nitekim Sarıgül, Güneş’le görüştü. Sarıgül’ün ekibinden Onur Kumbaracıbaşı, Ahmet Ketenci ve Hasan Aydın ise, Sarıgül’ün çekilmesine karşı çıkıyorlar.’

Son üç gündür kilitlenen durum karşısında kulislerde konuşulanlar bunlar; çünkü oynak bir Kurultay zemini var. Açık kapı kalmayınca Sarıgül’ün dün akşam saatlerinde, perşembe günü Ankara’da adaylığını koyacağı açıklandı.

Muhatabımız şöyle diyor:

‘Bir yandan da Sarıgül’e adaylıktan çekilmemesi konusunda baskılar artıyor. Bu görüşe gerekçe olarak, SONAR’ın 15 Ocak tarihli anketinde, Baykal mı, Sarıgül mü veya bir başka aday mı CHP Genel Başkanı olmalıdır, sorusuna verilen yanıtlarda Sarıgül yüzde 59.4, Baykal yüzde 11.2 ve başka bir aday ise yüzde 12.8 destek çıkması gösteriliyor.’

Buna karşılık anketin delegelerin değil kamuoyunun eğilimini yansıttığı vurgulanırken, Genel Merkez kaynakları delege ağırlığında Baykal’dan yana olduğunda ısrar ediyorlar. CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem, Baykal 800 oyla kurultayı kazanabileceği iddiasında... İstanbul’daki 137 delegeden 104’ünün Baykal’a oy vermek için imza verdiklerini söylüyor.

Her şey iki gün içinde belli olacak gibi... Sarıgül, kazanırsa Şişli Belediyesi’nin başına kim gelecek; asıl merak konusu bu.

CHP Kurultayı

CHP
adına politika yapanlar bölünmek değil, birleştirici ve bütünleşme doğrultusunda davranış içerisinde bulunmalıdırlar. CHP sevgisini özümseyenler, bu heyecanı yaşayanlar, artık bütünlük içinde davranış sorumluluğunun gereğini yapmalıdırlar. ‘Gülmesini bilmeyen dükkán açmasın’ söyleminden esinlenerek diyoruz ki; kalp kazanma becerisi, özelliği olmayanların toplumu yönetme ve yönlendirmede (politikada) yeri olmamalıdır. CHP ‘ben’ değil ‘biz’ anlayışı ile yönetilmelidir

Salim EREL- Eski Konya milletvekili ve eski Ereğli Belediye Başkanı

SİYASETİN
namusuna inanan bütün adaylara çağrıda bulunuyorum. CHP Yüksek Disiplin Kurulu üyelikleri için anahtar liste yapılmasın. Demokratik bir liste ortaya çıkarılsın. Bunların hiçbir grubun adayı olduğu izlenimi yaratılmasın; ben de bu şartla aday olmaya talibim.

Mehmet FEYYAT-İSTANBUL

DENİZ Baykal
ve ekibini devekuşuna benzetiyorum. Ne yazık ki, kafalarını kuma sokmuşlar. Kendilerine tavsiyem kafalarını kumdan çıkartıp çevrelerine bakmalarıdır. Çeşitli entrikalarla ve iftiralarla partiden uzaklaştırılmak isteyenlerin son örneği olarak karşımıza çıkan Sayın Sarıgül’e mücadelesinde başarılar diliyorum.

Hikmet LÜLE-HAMBURG

Mumcu duyarsızları

CHP Ayvalık örgütünün Uğur Mumcu’yu anma gecesi için ilçe başkanlığına gittim. Bir arkadaşım, şiir okunurken fonda saz çalmak için önermiş beni. Fransa’da kendi çapımda müzik yapıyorum. Para da istemedim ama ‘gerekmez’ dediler. Atatürk ilkelerinin yürekli ve inançlı savunucusu yiğit ve değerli gazetecinin anılmasında katkım olsun istedim; ama duyarsız davrandılar.

Ülkenin bir avuç aydınına, yazarına, çizerine sesleniyorum; boşu boşuna kendinizi yoruyorsunuz. Duyarlı kimse kalmamış. Rahmetli Uğur Mumcu’ya, suikasta uğramadan altı ay önce mektup yazmıştım; ‘Bırak bu doğrucu davutluğu, bunlar gibi cebini doldursana’ dedim, bir başka mektubumda da ‘Siz bu kadar çırpınıyorsunuz, sonunda seni havaya uçuracaklar’ diye yazdım. Beyler o günden beri ne değişti. Bu millet için boşuna çırpınıyorsunuz.

Süleyman DUMLU AYVALIK

Siyasi Ahlak Yasası çıkarılmalı

BAŞBAKAN
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya seyahati sırasında bir işadamının, Sayın Emine Erdoğan’a hediye ettiği değerli takıların iade edildiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.

Bu davranışı yerinde buluyoruz. Bu bu vesileyle Siyasal Ahlak Kanunu’nun zaman geçirilmeden çıkarılması gereğini bir kez daha TBMM Başkanlığı’na, hükümetimize ve kamuoyuna hatırlatıyoruz.

Erciş KURTULUŞ Toplumsal Saydamlık Hareketi Dernek Başkanı

Kütahya Barosu: Yasal prosedür

KÜTAHYA
Barosu Başkanı M. Sabit Özdoğlar (4.1.2005) ‘Dilekçemi beğenmiyorlar’ (4.1.2005) yazısı üzerine bir açıklama yaparak, ilgili kişinin bir avukat hakkında dilekçe vermek üzere baroya geldiğini belirterek, ‘Gizlilik arz eden dilekçe sebebiyle kalem görevlilerinin dilekçeyi kabul yetkililerinin bulunmadığını, o sırada Adliye’de de barodan herhangi bir yönetim kurulu üyesinin bulunmaması nedeniyle işlem yapılamadığını’ belirterek şöyle dedi:

‘Müracaat tarihi 28 Aralık 2004 saat 16.00 sularıdır. 29 Aralık günü aynı şahsın taahhütlü mektupla baromuza gönderdiği şikáyet dilekçesi tarafımızdan kabul edilmiş, işleme konulmuş olup gereken yapılacaktır. Baromuzca şikáyet için alınan avans 40 milyon liradır. Ve bu rakam da Avukatlık Yasası’nın 161. maddesinde açıkça belirtilmiş bulunmaktadır. Özetle vatandaş mağdur edilmemiştir. Sadece yasal prosedür işletilmiştir.’

GÜNÜN SÖZÜ

‘Yazmak kötü yola düşmek gibidir. Önce sevdiğin, sonra birkaç dostun için yazarsın. Sonunda da para için yazmaya başlarsın.’

(Moliere)

MESAJ PANOSU

18.1.2005 günkü baş sayfanız, karışmak gibi olmasın ama böyle olmamalıydı. ‘Karapara hızına yetişemiyoruz’ haberi mi ülkemiz için daha önemli, yoksa ‘Sahte fiş veren kovulur’ haberi mi?

Milyonlarca işçi vergi iadesini dört gözle bekliyor. Niçin işverene, işçileri hedef gösteriyorsunuz? Yıllardır bu ülkenin kanını emen karaparacılarla uğraşmak, işçinin vergi iade zarfından daha önemlidir.

Mehmet Özer BİLENBAY
Yazının Devamını Oku

Denizciler ‘karaya’ çıkıyor

23 Ocak 2005
<B>ATAKÖY’</B>deki <B>Özelleştirme İdaresi </B>ve <B>Vakıfbank’</B>a ait iki otel, marina ve alışveriş merkezini ihale yoluyla alan, yeni oluşturulmuş <B>Denizciler Ataköy Marina ve İnşaat A.Ş. </B><I>(DATİ) burada neler yapacak? Telefonla arayan TOBB Genel Başkanvekili Halim Mete, ‘Çok önemli şeyler’ diye yanıtlıyor bu soruyu. Bayramlaşma için Fındıklı’daki Deniz Ticaret Odası’na gittiğinde Oda’nın Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’la Ataköy’de neler yapılacağını konuştuklarını söylüyor.

Projenin önderi sayılan Metin Kalkavan’ın çok heyecanlı olduğunu anlıyoruz.

Hafta içinde yazdıklarımıza (Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı, ama... 20.01.2005) açıklık getirmek ve İstanbul’a neler kazandırmak istediklerini anlatıyor.

‘Biz burasını 150-160 milyon dolara almayı düşünüyorduk. Ancak ikinci gelen firmadan 250 bin dolar fazla verdik. ‘Hisse satışı’ yoluyla 33 yıllığına yap-işlet-devret modeli ile 199.1 milyon dolara aldık. DATİ şirketini oluşturan konsorsiyum, bu parayı kendi öz kaynaklarından karşılıyor’ diyor.

Orijinal bir projeye imza atacaklarını söylüyor Kalkavan:

DATİ’NİN SERMAYESİ

‘Organizasyonu Deniz Ticaret Odası olarak yaptık. Odamızın 5 bin 800 üyesine çağrıda bulunduk; sonuçta 35 grup bir araya geldi. Hep birlikte elimizi taşın altına koyduk. Ortaklar arasında, bir-iki ortaklı şirketler olduğu gibi 300 üyesi bulunan Armatörler Birliği Kooperatifi de bulunuyor. Geçen aralık ayında DATİ’yi 50 milyar lira sermaye ile kurduk; kurucu ortaklar Şadan Kalkavan (Yönetim Kurulu Başkanı), Gündüz Kaptanoğlu, Fuat Miras, Metin Kalkavan ve Eşref Cerrahoğlu’dur. 28 Ocak’ta ise genel kurulu toplayarak sermayeyi 150 trilyona çıkartacağız.

100 milyon dolar öz kaynak taahhüdünde bulunacağız. Grup ortaklarının taahhüt ettikleri paylar 2 bin 500 dolar ile 9 milyon dolar arasında değişiyor. Bilinen ortaklar arasında Yalçın Sabancı ve Mehmet Nazif Günal da bulunmakta. İsim bazında nitelersek ortak sayısı 300-400’ü bulabilir.

Kaynak nasıl bulunuyor?

- İlk 100 milyon doları kendi öz kaynaklarımızdan karşıladık. Kredi de kullanacağız; bunu Vakıfbank, Denizbank ve Garanti Bankası’ndan sağlayacağız; % 7 faizle... Söylendiğinin aksine hiçbir devlet bankasının desteğini almadık. İhale şartnamesine göre, bedelin % 40’ını peşin; geri kalan % 60’ını da 24 ay vadeli olarak ödeme koşulu vardı ama...

CRUISE VE YAT LİMANLARI

Peki Ödemenin dağılımı.
..

- Vakıfbank’a 80 milyon doları yılbaşından önce hemen ödedik, Özelleştirme İdaresi’nin payı olan 120.2 milyon doları ise yakında ödeyeceğiz. Borçlarımızı iki ay içinde kapatacağız. Yani sonuçta DATİ şirketi 100 milyon doları kendi kaynaklarından, öteki 100 milyon doları da kredi olarak Vakıfbank’a ve Denizbank’a teminat verip hisselerini rehin göstererek sağlamıştır.

Ataköy şirketlerinin üç grubundan kasada bulunan 20 milyon dolar nereye gidiyor?

- Buna dokunmuyoruz, kendi içinde kalıyor. Yatırımların içinde değerlendirilecek.

Yeni projeniz...

- Bu proje bizim için bir sosyal imajdır. Türk denizcileri, ilk kez kendi kaynakları ile ‘kara’ya çıkmış oluyorlar. 300 dönümlük alana, 25 metrenin üzerindeki ‘mega’ yatlar için Yeşilköy yönüne doğru marina yapacağız. En önemlisi Cruise Limanı yapacağız. Bölgenin çehresi müthiş değişecek.

Nasıl?..

- Yeni yönetim kurulu seçildikten sonra ilk toplantıda marinanın içindeki Regata’nın kaldırılmasına karar vereceğiz, ailelerin rahatlıkla gelebileceği yeni bir yaşam alanı yaratacağız burada... Örneğin şık lokantalar, akvaryum, sergi alanları gibi... Yani sosyal etkinliğini artıracağız. Crown Plaza ve Holliday Inn Otelleri’nde ciddi bir yenileme olacak. Orijinal projesinde ve ihale şartnamesinde bölgede 100 bin metrekare üzerinde imar izni var; turizm amaçla 18 katlı üç büyük yapı (konut veya otel) düşünülmüş eskiden.

VAHŞİ KAPİTALİZM DEĞİL

Siz ne düşünüyorsunuz?

- 200 milyon dolarlık 33 yıllık işletme hakkı bedeli. Şimdiki tesislerin gelirleriyle bu karşılanamaz. Bu yatırımı kárlı hale getirmek için yaratıcı ve çevreye uyumlu projeleri düşünmek gerekiyor.

Denizciler, denizden karaya çıkarken...

- Deniz sektöründen para kazanılıyor artık. Biz de karaya çıkıyoruz, yatırım yapıyoruz. Türkiye’nin geleceğine, vizyonuna inanıyoruz. Ataköy’ü parçalayıp işletmek gibi bir niyetimiz yok; hepsi aynı bünyede işletilecek. Ciddi bir konsept oluşturuyoruz; üç beş kişinin paylaşımı değil bu... İki yıl içinde Ataköy’e yeni bir imaj getireceğiz. Vahşi kapitalizm ile girmedik bu işe; sektör olarak herkes projeyi severek gönüllü katıldı. Şeffaf bir ihaleden çıktık. Çünkü denizcilerin sosyal sorumluluğunu düşünüyoruz.

İstanbul Barcelona olacak

Galata-Port projesi ne oluyor?

- Ataköy’le uyumlu olur; ikisi birbirinin tamamlayıcısı olur. Ancak Galata’da fazla Curise yanaşma imkánı yok. Ataköy’e 4-6 Cruise yanaşabilecek. İstanbul niye bir Barcelona olmasın, yılda 10 milyon turist çekmesin. Göreceksiniz bunlar olacak; yabancı değil ama yüzde yüz Türk denizcisinin sermayesiyle ortaya çıkartılmış bir yatırım olacak. Kabuk değiştiren Türk denizcilerinin bunu başaracağından ötürü sevinçliyiz. Sizlerden övgü ve motive edilmeyi bekliyoruz.

İzmir’e feribot seferleri başlıyor

Denizyolları’nın özelleştirilen iki gemisi ne oldu?

- Yine bizim yaptığımız organizasyonla başka bir ortaklık... Denizciler Turizm ve Denizcilik A.Ş. olarak Ankara ve Samsun feribotlarını peşin 5.2 milyon dolara aldık. Gemilere 4 milyon dolar tutarında yenileme yapıyoruz. Yaz başından itibaren İstanbul-İzmir arasında 365 gün sefer yapmak üzere sefere başlayacaklar. Bu da sosyal bir proje...

Mesaj panosu

SAVAŞIN
bir ülkeyi nasıl kan gölüne çevirdiğini, ekolojik dengeleri nasıl bozduğunu... Vietnam’ı, Ramazan Öztürk’ün hazırlayıp sunduğu ‘Kırılma Noktası’nda pazartesi 22.10’da TRT 1’de izleyebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

İstanbul’da neler olacak

22 Ocak 2005
<B>BÜYÜKŞEHİR </B>Belediye Başkanı Dr.<B> Kadir Topbaş’</B>tan dinlediklerimiz ile yaptığımız görüşmede kafasındaki İstanbul’la ilgili projeleri anlatırken ‘İstanbul’u, 1957 yılında çıkarılan kat mülkiyeti yasası bozmaya başladı’ diyor. Kendisini dinliyoruz:

Topbaş’ın, geçmiş bazı projelere itirazı var. Örneğin, Balmumcu altgeçidi ve otoparkının ne fayda sağladığını anlayamadığını, bununla trafik sıkıntısının çözülmediğini belirterek; Sirkeci-Kabataş tramvay hattının Kabataş’ta yığıntı yapacağının anlaşılması üzerine bu hattı Beşiktaş’a kadar uzatıp hem dönüş hem de otobüs bağlantısı sağlanacağını anlattı.

‘Bir şeyi yaparken üç hamle sonrasını görmek zorundasınız’ derken eleştiri okları geçen dönemin başkanı A. Müfit Gürtuna’ya dönüktü. Gürtuna’nın 300 trilyonluk Florya’daki akvaryum projesini iptal ettiklerini, belki buraya daha küçük bir projeyi gerçekleştirebileceklerini anlattı.

MEYDANLAR YENİDEN TANZİM EDİLECEK

Topbaş,
İstanbul’daki meydanlar için şöyle konuşuyor:

‘Beşiktaş trafiği yeraltında yeni bir konsepte kavuşturulacak. Taksim’de trafiğini yeraltına alırken, otoparktan başka bir de işmerkezi yapacağız. Aksaray’da üstgeçidi kaldırarak buraya yeni bir ‘meydan’ anlayışını egemen kılacağız. Beyazıt Meydanı, kaç kez değişti, ancak meydan anlayışına hiç oturmadı, biz yeniden bir düzenlemeye gideceğiz. Kadıköy Salıpazarı’nda trafiği yeraltına alabiliriz. Haydarpaşa ve Harem’i turizm bölgesine dönüştürüyoruz. (Burada yap-işlet-devret modelleri düşünülüyor.) Haliç’teki üç tersane Büyükşehir’e veriliyor. Sütlüce Kongre Merkezi yıl sonu tamamlanacak. Haller kent dışına taşınacak. Tarlabaşı’ndaki TÜYAP/TRT binasının yeri 17 dönümdür; konser salonu ve fuar alanına dönüştürmek istiyoruz burasını... Küçükçekmece kumsalı turizm bölgesi olacak; Kartal Çimento fabrikası yeri de... Olimpiyat Stadı çevresini gerçek bir Olimpiyat Köyü haline getireceğiz, buz patenti yapacağız; bölgeye şimdiden 7 yaşında 42 bin 340 ağaç dikildi. Tıp fakültelerinden birini de bu bölgeye taşıyacağız. Kent ormanlarını halka açıyoruz. Taksilerin, banka kredisi ile yenilenmesi amacıyla üretici firmalarla görüşmeler yapılıyor.

ULAŞIM TEK ELDE TOPLANACAK

ULAŞIM tek otoritede toplanacak. Şehir Hatları, İDO’ya devrediliyor. 4 feribot ile 5 deniz otobüsü almak üzere ihaleye çıktık. Deniz taksiciliği üzerinde de çalışmamız var. Raylı sistem 40 km’den 90 km’ye çıkarılacak. Toplam maliyeti 550 milyon dolara çıkacak 22 kilometrelik Kadıköy-Kartal hattının temelini bu ay atmayı hedefliyoruz. (Bu hattın Tuzla’ya kadar uzatılması projede var.)

Beylikdüzü’ne raylı sistem üzerinde çalışıyoruz; çünkü buradan merkeze doğru bir baskı oluşuyor; bu hattı belki Silivri’ye kadar uzatabiliriz. Metroyu 4. Levent’ten Maslak’a kadar uzatıyoruz. Taksim’den Yenikapı’ya gidecek metro, Haliç üzerinden farklı bir ‘simge’ ile geçecek. Üsküdar ile Yedikule arasındaki tüpgeçit 2009’da bitecek; saatte 150 bin yolcu taşıyacak. Üsküdar’dan Ümraniye’ye uzanan bir raylı sistem düşünüyoruz. Alçak tabanlı, klimalı 500 otobüs alıyoruz.

İSTANBUL’DA YAŞAMANIN BEDELİ

DEPREM
öncesi ve sonrası için ciddi adımlar atıyoruz. İlk olarak depremden etkilenecek binaları kaldıracağız. Zeytinburnu’da bu konuda bir pilot bölge çalışması yapmaya başladık. İstanbul’un çarpık yapılaşma ve gecekondudan kurtulması gerekiyor. Uzun vadeli konut edindirme sistemini (Mortgage) önemsiyoruz. Kira öder gibi konut edinme imkánları verildiği takdirde inanıyorum ki, hiç kimse üstüne para verseniz gidip çarpık yapılaşma yapmayacaktır. İstanbul’da yaşamanın da bir bedeli olmalı.

Ciddi kaynak lazım

İSTANBUL’un bayramda ‘mezbaha’ haline gelmesi, denizin bile kan gölüne dönmesi, dinin siyasete alet edilmesine ilişkin görüntüler... Bunun dışında semazen heykeli (sonradan ışık topu) tartışmaları, İstanbulluları gittikçe endişelendiren örgütsel kapkaç ve soygun cinayetleri, Topbaş’ın açıkladığı İstanbul’a yakışıyor mu?

O kadar çok proje güzel de, insanlar ‘can güvenliği’ de bekliyor.

Peki bu yatırımlar nasıl gerçekleştirilecek?

‘Sayın Topbaş, bu anlattıklarınız için 10, belki de 20-30 milyar dolara ihtiyaç var’ diyoruz. Topbaş, ‘Evet, ciddi anlamda kaynağa ihtiyaç var’ diyerek zorluklarını itiraf ediyor.

Gürtuna döneminden kalan 700 trilyon borç ödediklerini, borç ödemekte şimdilik sıkıntıları olmadığını, bu arada 9 ay içinde 1 katrilyonluk yatırım yaptıklarını bildiriyor.

Başbakan Erdoğan’ın Dolmabahçe’de kendisine bir çalışma ofisi yaptırması, İstanbul’daki projelerini izlemek için işi sıkı tuttuğunu gösteriyor.

Gazeteci kitapları

EMİN Çölaşan ‘Şu Benim Gazetecilik ‘Yaşadıklarım’’(Doğan); Şakir Süter ‘Gönderen: Derin Halk’ (Birharf); Hıfzı Topuz ‘Elveda Afrika, Hoşçakal Paris’ (Remzi); Mehmet Faraç ‘Son Gavur’ (Günizi); Uğur Yıldırım ‘Türkiye’de Misyonerlik’ (Otopsi); Metin Gür ‘Sütü Küstürmek-Almanya’da Anadolu Kadınları (Günizi); Kemal Aslan ‘Ben de Yazarım, Örneklerle Haber Yazmak’ (Anahtar); Şükrü Kızılot ‘Kiraz Kedi’nin KDV’si’ (Yaklaşım); Mehmet Ali Birand ‘Türkiye’nin Büyük Kavgası’ (Doğan), Nazım Alpman ‘Trakya Çingeneleri, Sınırda Yaşayanlar’ (Bileşim); Kenan Akın ‘Cezayir’de Fransız Vahşeti ve Ötesi’ (Derin); Cüneyt Özdemir ‘Flu’ (YKY); Artun Ünsal ‘Tribün Cemaatinin Öfkesi-Ticarileşen Türkiye Futbolunda Şiddet’ (İletişim), Özdemir İnce ‘100 Pazar Yazısı’ (Ümit Yayınları)

Ve diğer siyasi kitaplar: Mehmet Bölük ‘Mecburen’ (Büke),
Ufuk Batum ‘Filler Tepişince’ (Günizi); Faruk Şen ‘Türkiye AB İlişkilerinde Dış Etkenler’ (Ümit); Ufuk Söylemez ‘Siyasette Merkezi Yeniden Kurmak’ (Kendi yayını); Çetin Yetkin ‘Ben Bir Türküm’ (Otopsi)

Sarıgül, Diyarbakır’da

MUSTAFA Sarıgül’e dostları soruyor: ‘Adaylığını hálá niye açıklamıyorsun?

Bu sözlere gülüyormuş ve ‘Son gülen iyi güler’ diyormuş.

Yakın çevresine göre, Sarıgül adaylığını Ankara’da açıklayacakmış; hem de Genel Merkez’in önünde. Çevresi diyor ki:

‘Siz onu yarın (bugün) Diyarbakır’da bölge delegeleriyle yapacağı toplantıda izleyin.

Baykal, Diyarbakır’a kaç araçla girmiş, Sarıgül kaç araçla gidecek? Bölge halkı Sarıgül’ü önce GS’li olduğu için sever.’
Yazının Devamını Oku

Halka çamur atmayalım

21 Ocak 2005
<B>UZAKDOĞU’</B>daki depremzedeler için düzenlenen konsere katılımın düşük olması sebebiyle hedeflenen hasılatın toplanamamasından bahisle adeta <B>‘Sanatçılar burada halk nerede?’ </B>deniliyor. Gerçekten halk nerede? (Bu arada karnı tok, sırtı pek ve işleri tıkırında olanları tenzih ediyorum. Onlar her zaman ve her yerde istedikleri şekilde olmak kaydıyla var.) Halk iş bulamadığı için ümitle siyasetçilerin veya iş bulabilecek nitelikteki bürokratların peşinde. İş bulanı da eline geçen sadaka misali para ile ne yapacağının, nasıl geçineceğinin derdinde. Kimseyi bir başkası ile mukayese etmek istemem ama, bu yardım konusunda yurtdışındaki sporcu ve sanatçı kesimindeki insanların yaptıkları bağışları göz önüne alınca fazla lafa gerek kalmıyor.

Bir Bosna savaşı oldu. Hemen birileri öne çıktı yardım toplayalım, dendi. Camilerde hutbeler, işyerlerinde amirler... Nihayetinde kimi zorla utanma belası, kimi de gerçekten rızası ile verdi ve halktan paralar toplandı. Bir torbaya(!) dolduruldu. Bosna’ya doğru yola çıkarıldı. Sonra paraların nereye gittiğini veya gidemediğini hep birlikte basın ve mahkemelerden öğrendik. Dünyaya da rezil olduk. Sonra bir Marmara, bir de Dinar depremleri yaşadık. Öncekileri unuttuk. Yeniden yardım kampanyaları düzenledik. İçeriden ve dışarıdan gelen onca yardım parası ve malzemelerin başına gelenleri ve müsebbiplerini yine basın yoluyla (Nil Karaibrahimgil’in şarkısında söylediklerine benzer bir şekilde) okuduk ve öğrendik. Bugüne kadar geldik. Örnekleri çoğaltmadan burada kesiyorum. Bir yurdum insanı olarak soruyorum.

Yurtdışındaki insanlar yardım edilmesi gerektiğinde neden ellerini ceplerine atıp yüz binler ve milyonlarla ifade edilen dolarları (veya kendi ülke paralarını) veriyorlar da bizim yurdumuzdakiler hemen etraflarına yönelip insanlara ‘hadi versenize’ demek yolunu seçiyorlar. Başka bir ifade ile bizzat yardım etmek yerine, yardım işini organize etmeye yöneliyorlar. Bunların hepsini kabul ediyorum. (Pardon kabul etmiyorum. Ama elimden bir şey gelmediği için böyle diyorum.) Ama yöneldiğiniz insanlara bir bakın, neleri var ki ne verecekler? Zaten yıllardır istemeseler bile her gelen bir şeylerini alıyor. Bu insanların bir kuru canı kaldı. Onu da yolu hastaneye düşerse orada kaybediyor.

Diyeceklerim aslında bitmedi ama bir yerde kesmek gerekir. Herkese iyi bayramlar diyerek bitirmek istiyorum.

K. Bülent KARDEŞ

Ya futbol olsaydı

İSTANBUL’daki ‘Bir Şarkı Bin Hayata Umut Olsun’ konserine katılımın az olmasına üzüldüm. 130 sanatçının katıldığı konseri sadece 2150 kişi izliyor. Ve birbirinden değerli sanatçıların da bağışlarıyla sadece 72 bin dolar toplanıyor. Nedendir bu ilgisizlik ve duyarsızlık?

FB, GS, BJK veya TS gibi büyük kulüpler yardım için bir maç yapsalardı daha mı az para toplanırdı diye kendi kendime soruyorum. 130 sanatçıyı 2150 kişinin izlediği memleketimde 22 kişiyi kaç kişi izlerdi dersiniz? Ne dediniz, 20-30 bin kişi mi?

Ne kadar acı!

Ali DENİZ-FRANSA

Hastalıklı kurban kesmişiz

LİBADİYE Caddesi üzerindeki hayvan pazarından, Samsun-Çarşambalı bir hayvan satıcısından 270 YTL’ye koyun aldım. Kesimden sonra kasap, hayvanın karaciğerinin hastalıklı olduğunu söyledi. Hayvanı aldığım yere gidip durumu anlattım, yapacak bir şeyin olmadığını, Çarşamba Sağlık Müdürlüğü’nden verilen sağlık raporunu gösterip parayı geri vermeyeceğini, bozuk ciğerin parası olarak 20 YTL verebileceğini söyledi. Üsküdar Belediyesi zabıtasını aradım, telefondaki bayan, zabıtaların dışarıda olduğunu söyledi, derdimi anlatmaya kalkınca telefonu yüzüme kapadı. Sonra belediyenin Veteriner Müdürü Kemal Akın’a ulaştım. Sağ olsun hayvanın kesildiği yere kadar gelip hayvanı inceledi. Hayvanda ‘kelebek’ hastalığı olduğunu, ciğeri hariç diğer etlerin yenebileceğini söyledi. Bayram bize zehir oldu, hastalıklı hayvan satan adam atladı kamyonuna memleketine gitti. Hayvan pazarında zabıta, veteriner, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü görevlileri olması gerekmez mi? Bu görevliler sadece kameralar karşısında mı denetim yaparlar?

Şükran TURGUT-ÜSKÜDAR

CHP Kurultayı

CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal Kurtuluş Savaşının bağrından kardelen çiçeği gibi zor şartlarda doğmuş bir halk hareketidir. Şimdi CHP’ye genel başkan atayanlar Osmanlı’nın Mondros Mütarekesi’ni zafer diye halka sunan Rauf Orbay gibi emperyalist işbirlikçileridir. O gün Mondros’u zafer gibi sunanlar bugün 80.000 sayfalık AB anlaşmasını zafer diye halka sunanlardır. Yani Kıbrıs’ı, Ege’yi ve Güneydoğu’yu peşkeş çekmeye çalışanlardır.

Gerçek CHP’liler, partiyi Mustafa Sarıgül ve Zülfü Livaneli’ye teslim etmeyeceklerdir. Baykal da yaşamında hiçbir üretmemiş, sadece Baykal’ın eteğinin altına sığınıp siyaset yapan ve parti makamlarını fuzuli yere işgal edenlerden kurtulmalıdır.

C. Zafer NUHOĞLU

BUGÜN Türkiye’de CHP’nin aldığı oy kadar Cumhuriyet’e ve laikliğe inananlar kalmıştır. Bunlar da en fazla yüzde 20’yi geçmez. Geri kalan kesim de din tüccarları ve milliyetçilik ayaklarına yatanlardan oluşuyor.. CHP halkın partisi olsunmuş, hangi halkın?

Şevki UYANIK-ALMANYA

Darülaceze’nin ayıbı

10
yıldan beri Kurban Bayramı’nda kurbanımızı Darülaceze’ye bağışlıyoruz. Darülaceze bu sene yeni bir kasap ekibiyle anlaşmış ve bu ekip çok ağır çalıştığından işlerimiz çok aksadı. Fakat bağış yaptığımız kurbandan biz sadece bir parça kendimize, bir parça da kurban kesemeyen bir akrabamız için her yıl toplam 2 parça et alıyorduk. Fakat bu yetkililer bize bir parçadan fazla et vermeyeceklerini söylediler. Orada bulunan birçok hayırsever de bu duruma tepkilerini gösterdiler. Burada önemli olan konu etin verilmemesi değil böyle bir uygulamanın neden yapıldığıdır. Şahsen bir dahaki bayram buraya bağış yapmayacağım.

Levent BOLLUK

Biliyor musunuz

CHP’li Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci’nin, İlçe Başkanı Bayram Acar’ın ortak olduğu şirkete 36.5 milyar liralık ışıklandırma ve aydınlatma ihalesi verildiğinin ‘Kent Yaşam’ gazetesinin yazılması üzerine örgütün karıştığını, muhaliflerin bu tür ihale verilmesinin Genel Sekreter Önder Sav imzalı genelgeye aykırı olduğunu açıkladıklarını...
Yazının Devamını Oku