Yalçın Bayer

Kars atakta

4 Ekim 2005
HAVAALANINDAN kente girerken ‘Kültürün ve folklorun anayurdu Kafkasya’ya hoşgeldiniz’ dövizi karşılıyor sizi...

Yazının Devamını Oku

2500 yılda İstanbul’da ne değişti

2 Ekim 2005
<B>2500 </B>yıllık <B>İstanbul’</B>da o günden bu yana ne değişti?<br><br>Popüler bilim ve kültür dergisi <B>‘Focus’</B>un ekim sayısında çok önemli bir araştırma yer alıyor. Yazı İşleri Müdürü Ali Işıngör, iki yıl boyunca Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nden, Venedik kütüphanelerine, ortaçağın Nürnberg yazmalarından Alman Arkeoloji Enstitüsü’ne kadar pek çok kaynağa başvurmuş. Bu çalışmada İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin efsanevi arkeologlarından Fırat Düzgüner de, Latince de bilen Işıngör’e danışmanlık yapmış.

32 sayfalık ‘Kayıp Kentin Sokak Haritası’ başlıklı kitapçıkta, İstanbul’un, Megara Kralı Byzas tarafından yani M.Ö. 700 yüzyılda kurulmasından bu yana geçirdiği tüm evreler mahalle-mahalle, sokak-sokak anlatılıyor. İlk yerleşim yeri bugünkü Sirkeci civarında olan eski İstanbul’un

Sarayburnu’ndan Topkapı’daki kara surlarına kadar uzanan tarihi ‘Suriçi’, Roma öncesi döneme dek uzanan 2500 yıl içerisinde sokak adları dışında hep de değişmeden bugünlere gelmiş.

Fatih semti Bizans döneminde kentin en ‘dindar’ sakinlerinin yaşadığı mahalle olmasıyla ünlüymüş... Bizans’taki tüm din kökenli isyanlar, bu semtten çıkmış. Öyle ki, İstanbul’un fethi

öncesinde Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan Gennadios Scolaris (Fatih’in atadığı ilk patrik), buradan yazdığı bir bildiriyle halkı isyana çağırmış. Bugün Zeyrek Camii olan ‘Pantokrator Manastırı’nda, ünlü ‘Latin serpuşunu görmektense Türk’ün sarığını tercih ederim’ sözünü sarfetmiş Scolaris... Aksaray’dan Yenikapı’ya inince solda kalan cadde, kentin en hareketli sokaklarından biriymiş. Bizans döneminde bu cadde hayat kadınlarının işgali altındaymış... Bugün de öyle değil mi?

Bizans’taki bazı semtlerin adı bugün de yaşıyor... Adını Blakhernai’dan (Tekfur Sarayı) alan Balat, ‘Palation’ yani saray kelimesinden bozma bir isme sahipken, Fener ise Haliç’teki balıkçılara yol gösteren ‘Panarion’dan almış ismini... Panarion sadece bu mahallenin adına değil, Türkçedeki ‘Fener’ kelimesinin de kökeni olmuş..

DOĞUBANK O ZAMANDA VAR

Sirkeci-Eminönü
arasında ise ‘Porta Bona’ isimli bir pazar yeri varmış... Kentteki tüm ithal mallar burada satılırmış... 2500 yıl sonra burada kurulan Doğubank İşhanı bugün ‘ithal’ malların pazarı işlevini görüyor.

Beyoğlu’nun ismi ‘Venedik balyozu (Elçisi)’ Alviro Gritti’nin gayrimeşru oğlundan geliyor. Türkler buraya biraz da alaycı bir şekilde ‘Bey Oğlu’ demeye başlamışlar ve bugünlere kadar taşınmış bu isim... Maçka’nın adının ilginç bir öyküsü var: Bizans İmparatoru’na paralı askerlik yapmaya gelen Rus ve Viking askerlerinin şehre girmelerine izin verilmiyor, bugünkü Beşiktaş ve Dolmabahçe sırtlarında barındırııyorlarmış... Vikinglerin’in bu bölgede kurdukları en önemli ‘türbe’ ise ‘Machukov’ adında bir dervişe aitmiş. Maçka, yaklaşık 1500 yıldır bir Viking-Rus azizi’nin adını taşıyor.

Kitapçıkta, İstanbul kentinde 65 semtin Türkiye’de pek yayınlamamış ilginç öyküler ve efsaneler yer alıyor. Roma, Bizans, Osmanlı’dan beri aynı yaşam sürüyor.

İstanbul hala ‘dünyanın merkezi’ olmaya devam ediyor; horlanmış, hırpalanmış ve korunmamış olsa da...

Focus’un bu ekini kültür adamlarının, siyasetçilerin özellikle de yerel siyasetçilerin okumaları sonra da şapkalarını önlerine koymaları gerekiyor galiba...

Üç senaryo

TÜRKİYE Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof. Faruk Şen, 3 Ekim için üç farklı senaryonun gerçekleşebileceğini söylüyor:

AB’nin Türkiye’ye verdiği sözleri ciddi bir biçimde yerine getirmesi, 3 Ekim’de 35 ana maddede başlaması öngörülen müzakerelerin AB’den gelecek herhangi bir art niyetli veto girişimine uğramadan gerçekleştirilmesi... Türkiye, bugünkü altyapısı ve Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmede gösterdiği başarı sayesinde, müzakereleri 5-6 yıl içerisinde tamamlayarak 1.1.2014 yılında başlayacak 7 yıllık bütçe döneminde AB’ye tam üye olabilir. Böylece AB, Güvenlik ve Savunma Kimliği çerçevesinde güvenli bir ortağa sahip olur. Ayrıca Gümrük Birliği çerçevesindeki tüm sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmiş olan Türkiye, 2014’ten sonra AB bütçesine TAM’ın hesaplamalarına göre 1.8 milyar Euro katkı yapabilir.

AB’nin Türkiye’den müzakereler süresince taviz üzerine taviz isteyeceği öngörüsüne göre... Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Türkiye’nin artık aday ülkelerden sadece kendisi için öne sürülen kriterlere ve bahanelere hayır diyerek tam üyelik müzakerelerinden çekilebileceği, Çin veya Hindistan gibi yüksek büyüme oranını sürdürerek AB’nin yanında yepyeni bir güç haline gelmesi...

AB içerisindeki Avusturya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin istemleri doğrultusunda tam üyelik müzakerelerinin sona ermeden kesilmesi ve buna karşılık Türkiye’ye getirilen ‘imtiyazlı ortaklık’ önerilerinin hayata geçirilmesi... Bu durumda biraz daha fazla söz hakkı, serbest dolaşımda üçüncü ülkelere göre öncelik ve bütçeden kaynak aktarılması önerilebilir Türkiye’ye... Bu Almanların deyimiyle ‘yarım hamilelik’ olur. Yine Alman atasözüne göre, ‘Yarım hamilelik yoktur, bir insan ya hamiledir ya da değildir’. Almanya’daki seçim sonuçlarından sonra bu şıkkın, Türkiye’nin önüne güçlü bir biçimde gelme olasılığı çok azalmıştır.

Gönlüm birinci senaryodan yana; ancak AB gün geçtikçe bizimle daha çok oynuyor ve ümitlerimizi azaltıyor.’

Bu koşullar altında AB, Türkiye için tek yol değildir.

Kıbrıs ‘cebir’dir

AMERİKA’da yaşayan Kıbrıs kökenli Fevzi Yalın bir anısını anlatıyor:

1979’da BM Güvenlik Konseyi toplantısında Türkiye her zamanki gibi Kıbrıs Rumlarına ‘GKRY’ diye hitap ediyordu.

Rum temsilci Mavromatis buna kızdı, ‘150 BM üyesi bizi Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyor. Sizin tanımamanız önemli değil’ dedi.

Buna rahmetli büyükelçi Orhan Eralp’in o müthiş İngilizce’siyle verdiği cevap hálá kulaklarımdadır:

Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir. Bir cebir denklemidir. Bu denklemin ‘x’i de Türkiye’dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz ‘Kıbrıs Rum İmparatorluğu’ bile diyebilirsiniz.’

Salondakiler gülüşürken Eralp yerine döner.

‘İmparatorluk’ AB’ye kutlu olsun!

Mühür fekki

NENEHATUN Caddesi 53 Numara’da bulunan Raja Gazinosu’na müzik sesini çok açtığı için Çankaya Belediyesi para cezası kesiyor ve 7 gün kapatma cezası veriyor. Fakat ertesi gün belediyenin vurduğu mühür sökülerek gazino açılıyor. Bu gazinonun Güneydoğu’dan bir milletvekilinin oğlunun olduğunu duyduk ama inanmadık. Koskoca milletvekilinin oğlu hiç ‘mühür fekki’ suçu işler mi? Hadi işledi diyelim, milletvekili baba oğlunun kulağını çekmez mi? Çankaya Belediyesi’ne telefon açıp ‘Gazinoyu derhal mühürleyin, oğlumun hiçbir ayrıcalığı olamaz’ demez mi?

Y.GÖNENLİ-ANKARA

Taşra sanatçısının hiç değeri yokmuş

KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı’nın ödenekli oyuncuları olduğunu söyleyen bir grup sanatçının, ramazan eğlencelerinde görev verilmediği gerekçesiyle Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’i protesto ettiklerini TV’den seyrettim. Protestoculardan biri, ‘Ramazan ayında düzenlenecek eğlencelerde her yıl bize görev verilirdi. Ancak bu yıl İstanbul’dan bir firmaya 300 milyara ihale edilmiş’ diyor. Gaziantep nere, İstanbul nere? İhale yapılmış mıdır? En düşük teklifi İstanbul’daki firma mı vermiştir? Olayı protesto eden sanatçılar, 300 milyardan fazla mı istemişlerdir? Asım Güzelbey bu soruların yanıtlarını ‘ramazan’dan önce vermelidir.

T.Y.-GAZİANTEP

Mesaj Panosu

LAVİTE lokantasında gece yemek yerken, ortalığı bir anda kesif bir kanalizasyon kokusu sardı. Süleyman Demirel Bulvarı’nın altında kanalizasyon hattı varmış; ‘Karslı’ Mahallesi’nin atıkları doğrudan gece Seyhan Gölü’ne salınıyormuş. Kapakları açan da ASKİ idaresi... Unutmadan söyleyeyim; ASKİ Genel Müdürü Bayram Merdan’a bir basın kuruluşu ‘başarı plaketi’ vermiş. Hangi başarısından ötürü; Seyhan’ın kirletilmesine yol açmasından mı?

A.ÇOPAN-ADANA

SİVAS İmranlı’
dan Kemal Ayyıldız yazıyor: İlçemiz merkeze 105, Erzincan’a da 135 km uzaklıkta, E 88 Karayolu üzerindedir. Buraya yapılan devlet hastanesi inşaatı uzun zaman önce bitirildi. Her yıl 4 Eylül’de hizmete açılacağı söyleniyor; ancak gerçekleşmiyor. Bizler, acil hastalarımız için Sivas’a gitmeye devam mı edeceğiz?
Yazının Devamını Oku

TRT dini yayınları bir cemaatin kontrolünde

1 Ekim 2005
<B>BİR </B>grup din adamından <B>‘TRT’de neler oluyor?’ </B>başlıklı bir metin aldık. Sonra bazılarıyla görüştük.

Şenol Demiröz’ün TRT’ye atanmasıyla başlayan garipliklerin ayrılmasından sonra da sürdüğünü’ belirterek bazı örnekler veriyorlar:

‘Geçen ramazan yayınları İstanbul’dan bir şehir hattı vapurundan yapıldı. Halbuki bundan önceki yıllarda programlar Ankara merkezden o işin ehli ve uzmanları çağrılarak güzelce hazırlanır ve halkın dinletisine sunulurdu.

Bu işi çıkar ilişkisine dönüştüren Adem Özkan’dır. Dolayısıyla programların tamamı ‘Nurcu’ diye tanımlanan kişilerin eline geçmiştir. Zaten bu işi ayarlayan da Nur cemaatinin ileri gelenlerinden tıp doktoru Senai Hoca’dır. Onun talimatlarıyla başlayıp onun emirleri doğrultusunda uygulama yapılmaktadır. Bunun en güzel örnekleri ‘kandil’lerde yaşanmaktadır.

Konuyu daha iyi anlamak için... Bilindiği gibi kandillerde Türkiye’nin iyi okuyucuları, iyi ilahi korosu ve iyi duahanları davet edilerek bir kamu kuruluşu olması nedeniyle kamu görevini yerine getirmek görevinde olan TRT, hemen hemen ‘kandillerin’ tamamında Nur cemaatine bağlı olduğu herkesçe bilinen Mehmet Kemiksiz adlı koroyu davet ederek Türkiye’de bu konuda yıllarca beğeniyle izlenen, çağdaş ve cumhuriyetçi olarak bilinen diğer grupların tamamını adeta TRT’den silmiştir.

Yazının Devamını Oku

‘Terör okulu’

30 Eylül 2005
 ‘terörizmden çok acı çekti. Aslında Türkiye’de terörün tanımı üzerinde ciddi bir kavram kargaşası var. Terörist kimdir, aktif gösteri nedir, gösteri terörizmi nedir? Teröristlerin motivasyonları, eğitimleri, psikolojileri, intihar eylemlerinin nedenleri ve temeli nedir? Akademik çatı altında ilk kez bilimsel bir ders programı sunuyoruz. Dersler ‘Terörün tanımı, açılımı, içeriği, geleceği, çözüm ve önerileri’ başlıklarından oluşuyor. Dersleri anlatacak akademisyenlerden başka Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 40’a yakın emniyet müdürü ve komiser, Jandarma’dan 20 subay ve astsubay, Genelkurmay’dan 20 subay, MGK Genel Sekreterliği’nden 5 uzman ders verecekler.- Partilerden...- Ne yazık ki davet edilen siyasi partilerimizden bir tek katılım olmadığı gibi genel merkezlerinden cevap da verilmedi. Demek ki, Türkiye’de terörizm diye bir konu yokmuş! Türkiye’nin duyarsızlığının en önemli göstergelerinden biri olsa gerek. Derviş getirdi Babacan çıkardıSONUNDA devlet alacakları da özelleştirilmeye başlandı. TMSF alacak tutarlarını yarıdan az fiyata yabancı firmalara devretti. TMSF bir ilke imza atarak bünyesindeki bankaların yaklaşık 1 milyar dolar alacaklarını Lehman Brothers-Finansbank konsorsiyumuna 161 milyon dolar ve %43 hasılat paylaşımı karşılığında sattı. Borçlu firmalar büyük bir tedirginlik içine girdi. Çünkü, söz konusu konsorsiyum özellikle mali durumu sıkıntılı olan firmaların yönetimini istediği anda devralabilecek. IMF’nin geri kalmış ülkelerde uyguladığı ‘devlet alacaklarının özelleştirilmesi’ uygulamasının temeli Kemal Derviş tarafından atıldı ve AKP hükümetince hayata geçirildi.Yaklaşık 3.500 firmayı yakından ilgilendiren olay için kamuoyu Ali Babacan ve Ahmet Ertürk’ten şu soruları yanıtlanmasını bekliyor:‘Neden böyle bir ihaleye ihtiyaç duydunuz? Devlet kendi alacağını tahsil edemeyecek kadar acziyet içinde mi? Bu alacakların tahsilatı zor, bunun için ihale ile satıldı ise konsorsiyum bu alacakları nasıl tahsil edecek? Devletin alacaklarından da bazı çıkar gruplarına rant sağlanmış olmuyor mu?’Saadettin İNANHatırlayınızGÖZTEPE Parkı’na cami tartışmaları üzerine gazeteci Erdal Bilallar, sağlıklı bir sonuca varmak için hafızaların tazelenmesinde yarar olduğunu belirterek şu hatırlatmayı yapıyor:‘Erbakan’ın Başbakan olduğu dönemde Taksim’e cami inşaası için dönemin Kültür Bakanı Kahraman, Anıtlar Kurulu üyesi Prof. Semavi Eyice’yi görevinden almış, yerine mimar Kadir Topbaş’ı atamıştı. Bu cami inşaa edilemedi.Devran döndü, Taksim’e cami için Anıtlar Kurulu’na üye yapılan Kadir Topbaş, İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Ve o gün Taksim’de gerçekleştiremediği misyonunu bugün Göztepe’de gerçekleştirmeye soyundu. Olaya bu noktadan da bakılması gerekmiyor mu?’Gürüz’ün dilinin altındakiEski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz, YÖK’ün şimdiki uygulamalarına sonunda patladı.Prof. Gürüz, Saygı Öztürk’ün ‘Gözcü’deki köşesinde, YÖK’ün hükümetle yakın ilişki içinde olduğunu, karşılıklı şikayette bulunmalarının bizi aldatmaması gerektiğini ileri sürüyor. Uzun süre YÖK başkanlığı yapmış olan Gürüz, ‘YÖK hükümetle gayet uyumlu görünüyor, karşılıklı şikayette bulunmaları kamuflaj için. Vakıf üniversitelerinden birisi, YÖK’te başkan vekili, YÖK üyelerinden bazıları vakıf üniversitelerinde ders veriyorlar. Hükümet YÖK ilişkileri gayet yakın ve samimi... Hükümet eskiden şikayet etmekte haklıydı, ama şimdi şikayette hakları yok’ diyor.Gürüz’ün ağır suçlamalarına karşı eski bir YÖK üyesi arayarak özetle şunları söylüyor:‘Ben bu konuda tarafsızım ama Gürüz’e hak vermek zorundayım. YÖK’ü son günlerde tanımakta zorluk çekiyorum. YÖK bir süredir yaptıkları ile bizi ziyadesiyle şaşırtıyor.’Bu iddiaların üzerleri örtülmemeli. Gerçekten YÖK son zamanlarda ne yapmak istiyor?Şimdi Kemal Gürüz’den beklenen şudur; ağzındaki baklayı çıkartıp iddialarındaki kişileri isimlendirmelidir. Kısaca YÖK’ün başkanvekili ve bazı üyeleri gerçekten vakıf üniversitelerinde de ders veriyorlar mı? Veriyorlarsa kimler ne kadar aylık alıyor? Bütün bunlar etik midir? Kuşkusuz bu sorulara YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç hocamızın ayrıca vereceği cevaplar konuyu aydınlığa çıkaracaktır.’1. sınıf tarım arazisine otelTRAKYA’da geçmişte ne kadar devletçe kurulmuş tarım arazisi varsa ‘ranta’ kurban edilmeye başlandı.Pancar üreticileri için Atatürk döneminde oluşturulan Alpullu’daki ‘Sarımsaklı’, Lüleburgaz’daki ‘Türkgeldi’ ve Muratlı’daki ‘İnanlı’ çiftliklerinden sonra son göz dikilen bir başka yer; Edirne’nin girişinde Tarım Bakanlığı’na bağlı ‘Trakya Tarımsal Araştırma Enstitü’nün arazisi.. 210 dönümlük arazinin yanında Hazine’nin arazisiyle birlikte 370 dönümü buluyor bu yerin.Enstitü’nün önemli bir işlevi var; ülkemizin çeltik üreticilerinin tümünü, buğday ve ayçiçeği tohumluk ihtiyacının da önemli bölümünü karşılıyor. Orijinal olarak 20 çeltik ve 10 ayçiçeği tohumunu geliştiren enstitü, daha sonra bunları özel sektöre vererek Trakya’nın tüm tohum ihtiyacını karşılatıyor.Çiftçi ve üretici bugün ‘Kırpınar’, ‘Gelibolu, ‘Tekirdağ’ ve ‘Pehlivan’ gibi adlar verilen türleri severek kullanıyor. Bunların bazı türleri İspanya ve Bulgaristan tarafından da tescil edilmiş durumda.Ulusal Ayçiçeği ve Çeltik Araştırma Koordinatörlüğü’nü de yürüten bu enstitü bu yıl 200 bin ton çeltik, 1000 ton tohum üretti.İŞ MERKEZİ VE OTELEdirne Ziraat Odası Başkanı Cengiz Yorulmaz, 1. sınıf tarım arazisine iş merkezi ve otel yapılması girişimine karşı sert tepki göstererek, arazinin tahsisine karşı çıktıklarını söylüyor. ‘AB sürecinde tohum üretimimizi daha da geliştirmemiz gerekirken bu anlamsız girişime anlam veremiyoruz’ diyor.Bu yere ‘bir grup işadamı’ göz dikmiş. Maliye Bakanlığı’na başvurmuşlar; Edirneli bakan Kemal Unakıtan da Milli Emlak Müdürlüğü’ne talimat vererek ölçüm yaptırmış. Tarım Bakanlığı da, Araştırma Enstitüsü’ne görüş sormuş... Ancak enstitü, bu girişime karşı çıkmış.Buna karşın bazı AKP’liler olumsuz görüş bildiren bürokratlara baskı yapmaya başlamışlar. Bunlar arasında AKP Edirne Milletvekili Ali Ayağ’ın da bulunduğu söyleniyor. Bilindiği gibi Ali Ayağ, Uzanlar’ın Lalapaşa çimento fabrikası ihalesine katılacak Edirne Girişim Çimento Madencilik, Sanayi ve Ticaret AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı... <ı>(AKP Kayseri milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Başbakan’ın son gezisine 80 işadamından biri olarak katılması gibi bu olayın da sorgulanması gerekmiyor mu?)Milletvekilleri siyaset mi yapacak, ticaret mi, hangisi?Türkiye’nin en önemli tohum üretim merkezinin arazisi, ‘iş merkezi-otel’ için tahsis edilirse imar planının değişmesi gerekiyor. Belediye Başkanı CHP’li Hamdi Sedefçi bu konuda ne diyor acaba? Yoksa AKP’lilere söz mi verdi?Türkiye’nin bilimsel anlamda çalışan tek kurumu dururken bu işyeri-otelin Karayolları’nın boş bulunan arazisinde yapılması neden düşünülmez?‘Ata dede’EVİMİN duvarında Atamın resmi her zaman asılı durur. Kızım ve oğlum konuşmaya başladıklarında resme bakıp ‘Ata dede’ diye işaret ederlerdi. Büyüdüler hálá ‘Ata dede’ derler. Şimdi Avrupa Parlamentosu üyesi Andrew Duff’a sormak istiyorum; benim de evimin duvarında asılı duran ve içime işleyen Atatürk’ün, çocuklarımın Ata dedesinin fotoğrafını da indirmem gerekiyor mu? Mustafa KÜÇÜKTEKİN-VİYANABiliyor musunuzTÜRKİYE’nin çeltik tohumunun tümünü, buğday ve ayçiçeği tohumunun da büyük bölümünü karşılayan Edirne’deki ‘Trakya Tarımsal Araştırma Enstitü’nün 210 dönümlük arazisine yerel AKP’li
Yazının Devamını Oku

‘Terör okulu’

30 Eylül 2005
<b>BAHÇEŞEHİR </B>Üniversitesi Srataejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. <B>Ercan Çitlioğlu’</B>ya, üniversitenin <B>Beşiktaş</B>’taki kampüsündeki yarın başlayacak <B>‘Terör Okulu’ </B>adlı 5 aylık sertifika programının neler içerdiğini soruyoruz. ‘Türkiye terörizmden çok acı çekti. Aslında Türkiye’de terörün tanımı üzerinde ciddi bir kavram kargaşası var. Terörist kimdir, aktif gösteri nedir, gösteri terörizmi nedir? Teröristlerin motivasyonları, eğitimleri, psikolojileri, intihar eylemlerinin nedenleri ve temeli nedir? Akademik çatı altında ilk kez bilimsel bir ders programı sunuyoruz. Dersler ‘Terörün tanımı, açılımı, içeriği, geleceği, çözüm ve önerileri’ başlıklarından oluşuyor. Dersleri anlatacak akademisyenlerden başka Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 40’a yakın emniyet müdürü ve komiser, Jandarma’dan 20 subay ve astsubay, Genelkurmay’dan 20 subay, MGK Genel Sekreterliği’nden 5 uzman ders verecekler.

- Partilerden...

- Ne yazık ki davet edilen siyasi partilerimizden bir tek katılım olmadığı gibi genel merkezlerinden cevap da verilmedi. Demek ki, Türkiye’de terörizm diye bir konu yokmuş! Türkiye’nin duyarsızlığının en önemli göstergelerinden biri olsa gerek.

Derviş getirdi Babacan çıkardı

SONUNDA devlet alacakları da özelleştirilmeye başlandı. TMSF alacak tutarlarını yarıdan az fiyata yabancı firmalara devretti. TMSF bir ilke imza atarak bünyesindeki bankaların yaklaşık 1 milyar dolar alacaklarını Lehman Brothers-Finansbank konsorsiyumuna 161 milyon dolar ve %43 hasılat paylaşımı karşılığında sattı. Borçlu firmalar büyük bir tedirginlik içine girdi. Çünkü, söz konusu konsorsiyum özellikle mali durumu sıkıntılı olan firmaların yönetimini istediği anda devralabilecek.

IMF’nin geri kalmış ülkelerde uyguladığı ‘devlet alacaklarının özelleştirilmesi’ uygulamasının temeli Kemal Derviş tarafından atıldı ve AKP hükümetince hayata geçirildi.

Yaklaşık 3.500 firmayı yakından ilgilendiren olay için kamuoyu Ali Babacan ve Ahmet Ertürk’ten şu soruları yanıtlanmasını bekliyor:

‘Neden böyle bir ihaleye ihtiyaç duydunuz? Devlet kendi alacağını tahsil edemeyecek kadar acziyet içinde mi? Bu alacakların tahsilatı zor, bunun için ihale ile satıldı ise konsorsiyum bu alacakları nasıl tahsil edecek? Devletin alacaklarından da bazı çıkar gruplarına rant sağlanmış olmuyor mu?’

Saadettin İNAN

Hatırlayınız

GÖZTEPE Parkı’na cami tartışmaları üzerine gazeteci Erdal Bilallar, sağlıklı bir sonuca varmak için hafızaların tazelenmesinde yarar olduğunu belirterek şu hatırlatmayı yapıyor:

Erbakan’ın Başbakan olduğu dönemde Taksim’e cami inşaası için dönemin Kültür Bakanı Kahraman, Anıtlar Kurulu üyesi Prof. Semavi Eyice’yi görevinden almış, yerine mimar Kadir Topbaş’ı atamıştı. Bu cami inşaa edilemedi.

Devran döndü, Taksim’e cami için Anıtlar Kurulu’na üye yapılan Kadir Topbaş, İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Ve o gün Taksim’de gerçekleştiremediği misyonunu bugün Göztepe’de gerçekleştirmeye soyundu. Olaya bu noktadan da bakılması gerekmiyor mu?’

Gürüz’ün dilinin altındaki

Eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz, YÖK’ün şimdiki uygulamalarına sonunda patladı.

Prof. Gürüz, Saygı Öztürk’ün ‘Gözcü’deki köşesinde, YÖK’ün hükümetle yakın ilişki içinde olduğunu, karşılıklı şikayette bulunmalarının bizi aldatmaması gerektiğini ileri sürüyor. Uzun süre YÖK başkanlığı yapmış olan Gürüz, ‘YÖK hükümetle gayet uyumlu görünüyor, karşılıklı şikayette bulunmaları kamuflaj için. Vakıf üniversitelerinden birisi, YÖK’te başkan vekili, YÖK üyelerinden bazıları vakıf üniversitelerinde ders veriyorlar. Hükümet YÖK ilişkileri gayet yakın ve samimi... Hükümet eskiden şikayet etmekte haklıydı, ama şimdi şikayette hakları yok’ diyor.

Gürüz’ün ağır suçlamalarına karşı eski bir YÖK üyesi arayarak özetle şunları söylüyor:

‘Ben bu konuda tarafsızım ama Gürüz’e hak vermek zorundayım. YÖK’ü son günlerde tanımakta zorluk çekiyorum. YÖK bir süredir yaptıkları ile bizi ziyadesiyle şaşırtıyor.’

Bu iddiaların üzerleri örtülmemeli. Gerçekten YÖK son zamanlarda ne yapmak istiyor?

Şimdi Kemal Gürüz’den beklenen şudur; ağzındaki baklayı çıkartıp iddialarındaki kişileri isimlendirmelidir. Kısaca YÖK’ün başkanvekili ve bazı üyeleri gerçekten vakıf üniversitelerinde de ders veriyorlar mı? Veriyorlarsa kimler ne kadar aylık alıyor? Bütün bunlar etik midir? Kuşkusuz bu sorulara YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç hocamızın ayrıca vereceği cevaplar konuyu aydınlığa çıkaracaktır.’

1. sınıf tarım arazisine otel

TRAKYA’
da geçmişte ne kadar devletçe kurulmuş tarım arazisi varsa ‘ranta’ kurban edilmeye başlandı.

Pancar üreticileri için Atatürk döneminde oluşturulan Alpullu’daki ‘Sarımsaklı’, Lüleburgaz’daki ‘Türkgeldi’ ve Muratlı’daki ‘İnanlı’ çiftliklerinden sonra son göz dikilen bir başka yer; Edirne’nin girişinde Tarım Bakanlığı’na bağlı ‘Trakya Tarımsal Araştırma Enstitü’nün arazisi.. 210 dönümlük arazinin yanında Hazine’nin arazisiyle birlikte 370 dönümü buluyor bu yerin.

Enstitü’nün önemli bir işlevi var; ülkemizin çeltik üreticilerinin tümünü, buğday ve ayçiçeği tohumluk ihtiyacının da önemli bölümünü karşılıyor. Orijinal olarak 20 çeltik ve 10 ayçiçeği tohumunu geliştiren enstitü, daha sonra bunları özel sektöre vererek Trakya’nın tüm tohum ihtiyacını karşılatıyor.

Çiftçi ve üretici bugün ‘Kırpınar’, ‘Gelibolu, ‘Tekirdağ’ ve ‘Pehlivan’ gibi adlar verilen türleri severek kullanıyor. Bunların bazı türleri İspanya ve Bulgaristan tarafından da tescil edilmiş durumda.

Ulusal Ayçiçeği ve Çeltik Araştırma Koordinatörlüğü’nü de yürüten bu enstitü bu yıl 200 bin ton çeltik, 1000 ton tohum üretti.

İŞ MERKEZİ VE OTEL

Edirne
Ziraat Odası Başkanı Cengiz Yorulmaz, 1. sınıf tarım arazisine iş merkezi ve otel yapılması girişimine karşı sert tepki göstererek, arazinin tahsisine karşı çıktıklarını söylüyor. ‘AB sürecinde tohum üretimimizi daha da geliştirmemiz gerekirken bu anlamsız girişime anlam veremiyoruz’ diyor.

Bu yere ‘bir grup işadamı’ göz dikmiş. Maliye Bakanlığı’na başvurmuşlar; Edirneli bakan Kemal Unakıtan da Milli Emlak Müdürlüğü’ne talimat vererek ölçüm yaptırmış. Tarım Bakanlığı da, Araştırma Enstitüsü’ne görüş sormuş... Ancak enstitü, bu girişime karşı çıkmış.

Buna karşın bazı AKP’liler olumsuz görüş bildiren bürokratlara baskı yapmaya başlamışlar. Bunlar arasında AKP Edirne Milletvekili Ali Ayağ’ın da bulunduğu söyleniyor. Bilindiği gibi Ali Ayağ, Uzanlar’ın Lalapaşa çimento fabrikası ihalesine katılacak Edirne Girişim Çimento Madencilik, Sanayi ve Ticaret AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı... (AKP Kayseri milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Başbakan’ın son gezisine 80 işadamından biri olarak katılması gibi bu olayın da sorgulanması gerekmiyor mu?)

Milletvekilleri siyaset mi yapacak, ticaret mi, hangisi?

Türkiye’nin en önemli tohum üretim merkezinin arazisi, ‘iş merkezi-otel’ için tahsis edilirse imar planının değişmesi gerekiyor. Belediye Başkanı CHP’li Hamdi Sedefçi bu konuda ne diyor acaba? Yoksa AKP’lilere söz mi verdi?

Türkiye’nin bilimsel anlamda çalışan tek kurumu dururken bu işyeri-otelin Karayolları’nın boş bulunan arazisinde yapılması neden düşünülmez?

‘Ata dede’

EVİMİN duvarında Atamın resmi her zaman asılı durur. Kızım ve oğlum konuşmaya başladıklarında resme bakıp ‘Ata dede’ diye işaret ederlerdi. Büyüdüler hálá ‘Ata dede’ derler. Şimdi Avrupa Parlamentosu üyesi Andrew Duff’a sormak istiyorum; benim de evimin duvarında asılı duran ve içime işleyen Atatürk’ün, çocuklarımın Ata dedesinin fotoğrafını da indirmem gerekiyor mu?

Mustafa KÜÇÜKTEKİN-VİYANA

Biliyor musunuz

TÜRKİYE’nin çeltik tohumunun tümünü, buğday ve ayçiçeği tohumunun da büyük bölümünü karşılayan Edirne’deki ‘Trakya Tarımsal Araştırma Enstitü’nün 210 dönümlük arazisine yerel AKP’li politikacıların desteğiyle ‘bazı kişiler’in talip olduğunu, Ziraat Odası Başkanı Cengiz Yorulmaz’ın ‘Bu ranta hemşehrimiz Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın engel olması gerektiğini’ söylediğini...

MESAJ PANOSU

AYAZAĞA
Uğur Erkey İlköğretim Okulu, iki aydır müdür ve müdür muavinsiz; Allaha emanet. Şişli Milli Eğitim Müdürlüğü, 1450 öğrencinin okuduğu 8 derslik okula neden ilgisiz kalıyor? Bu çocuklarla ilgilenmezse geleceğin nesillerini ne olacağını görürüz.

S.Ç.-Veli

MALTEPE Bağlarbaşı mahallesi sakinleri olarak Belediye Başkanımız Mehmet Doğan’a, her yağmurda evlerimizi su basıyor, dedik. ‘Biz asfalt döker, kaldırım yaparız. Yağmur ızdarası yapmak İSKİ’nin görevidir’ dedi. İSKİ ise bu işin belediyenin görevi olduğunu söylüyor. Belediyemize görev ve sorumluluğunu hatırlatmak istiyoruz.

Figen DOĞANAY-MALTEPE

BAKIRKÖY sahilindeki parkta çay bahçeleri geçen kış yıkılmıştı. Yaz başında ise yeşil alanlar tekrar düzenlendi. Nedense tek bir aydınlatma lambası yok. Karanlık bir sahil parkı Bakırköy’e yakışmıyor. Can güvenliğinin sağlanmaması, defnekciler ve seyyar satıcılar da cabası.

M.E.-BAKIRKÖY
Yazının Devamını Oku

Bay Duff, sizin maksadınız başka

29 Eylül 2005
 - Göreviniz gereği tanımanız gereken ye ilişkin sığ bilginizle ahkam kesmeye çalışarak gülünç oluyorsunuz.- Ulusal değerlerimize dil uzatacak kadar küstah ve kendinizi bilmezsiniz.Atatürk’ün resmini indirin demişsiniz. Atatürk bir yasa ya da töre meselesi değildir, ulusun çoğunluğunun ortak değeridir. Bunu AB kriterleri ya da ticari direktifleri alanına sokma gafletinde bulunmayınız sakın. Kurtarıcının resmi indirilecekse, buna ulus karar verir. Siz kimsiniz?Kaldı ki İngiltere kraliçesinin resmi devlet bürolarında son derece yaygın bir şekilde yer almaktadır. Üstelik, kraliçe bir kurtuluş savaşı da vermemiştir ve İngilizler de royal fanatikler olarak adlandırılamaz.‘Atatürk devleti bireyin önüne koymuş’ demişsiniz. Birçok şeyi bilmediğiniz, daha doğrusu bilmezden geldiğiniz görülüyor. Anlayacağınız şekilde anlatayım da bundan sonra haddinizi bilin:1) Atatürk, İngiltere dahil tüm Avrupalı sömürgecilere karşı savaşıp yeni bir devlet kurdu ve tabiidir ki devletini iç ve dış düşmanlara karşı koruyup kollayacaktı. Bunu hálá kabullenemediğiniz anlaşılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin de peşindesiniz. Curzon’un, Lozan’da söylediği ‘Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz’ sözünün bir takipçisi olduğunuz ortada. Irak’a kadar geldiniz zaten, bize de buyuruverin, kirli ellerinizle ve kirli yüreklerinizle gelin de alın verdiklerinizi. Gelmişken Atatürk’ün resimlerini de indiriverirsiniz. Buyurma hakkını kendinizde gördüğünüze göre, icra hakkınız da vardır herhalde.2) Atatürk bizi padişahın kulluğundan, sizin gibi uslanmaz sömürgecilerin uşağı olmaktan, dinin köleliğinden kurtardı, özgür ve birey yaptı. Kadınları da mal konumundan birey konumuna çıkardı. Pardon, sen ne demiştiniz?Yukarıda söylediklerim göreviniz gereği bilmeniz gereken şeyler. Ama şunu bilmeyebilirsiniz, onu da benden öğrenin: Biz Atatürk’ün resmine baktığımız zaman bir insan görmeyiz, bir ışık görürüz sadece. O ışık yolumuzu aydınlatır ve o yolda ilerlerken sizin gibi art niyetlilere haddini bildiririz, daha önce de yaptığımız gibi.Raziye KARABEY beykara@superonline.comİşte Beyoğlu işte EmniyetGEÇ saate kadar çalışan Beyoğlu esnaflarından biriyim. Genellikle evime ve ofisime geç gidiyorum. Yolda tanıdık birçok insan görür, selamlaşırım.Bu sabaha (<ı>dün) karşı ilginç bir durumla karşılaştım. Biraz bel ağrım vardı. Ofisime gelene kadar en fazla üç adımda bir belimi tutmuşumdur sanırım. Sokağa girerken 3-4 gencin bulunduğu gruptan ‘Senin belinde bir şey mi var lan?’ diye bir ses geldi. Biri bana doğru yürüyünce can havliyle köşedeki bakkala girdim. Bakkal Beyoğlu Polis Karakolu’ndan çıkıp İstiklal Caddesi’ne doğru döndüğünüzde hemen sağda kalır. Karakola mesafesi en fazla 50 metredir. Bakkala girdikten sonra bile güvenlik konusunda bir değişiklik olmadı. Sağolsunlar, bu gruptan iki genç duruma müdahale edip ‘Ağabey, kusura bakma, bizimkiler çok sarhoş, sen git, bir şey olmaz’ dediler. Keza ofisime gelene kadar da dedikleri gibi ‘bir şey’ olmadı.Kafam karıştı... Emniyeti kim sağlıyor Beyoğlu’nda? Sağlayan belliyse kaç metrelik emniyet bu? Ben içerisinde miyim, dışında mı? Bilmediğim şahıslara ödememem gereken bilmediğim bir emniyet vergisi mi var? Yoksa her akşam bu gençliğin burada ‘aktif’ çalışır olması normal mi? Belli değerleri anmak, anlatmak adına mı buradalar? Bu değerleri kimler paylaşıyor?Anlayamıyorum, yardım istiyorum sadece... Artık Beyoğlu’nun kurtarılmaya ihtiyacı var. Siz destek vermediğiniz sürece de bu değişim gerçekleşemez. Y.S.- BEYOĞLUİDO hız kestiGEÇEN pazar Bandırma-Yenikapı feribotuna aracım ve 2 kişi için yaklaşık 100 YTL ödeyerek bilet aldım. 19.30’da kalkması gereken Turgut Özal isimli feribot 20.30’da kalktı.2 saat sürecek yolculuğun teknik bir arızadan dolayı 55 dakika uzayacağını anons ettiler. Feribotun zaten uzun süredir arızalı olduğunu, bu arızanın sadece hızımızı etkileyeceğini söylediler. (Bir yakınım da bu arızayı yaşadı.) Yolculuk boyunca oturduğum yerin tam üstünden (ön salon J28-J29) sular damladı. Havalandırma düzgün çalışmadığı için havalandırma delikleri yolcular tarafından peçetelerle kapatılmaya çalışılmış... Büfedeki yiyecekler bayat. Ancak, bayat olduğunu söyleyerek iade ettiğimiz pastaların satışına yolculuk boyunca devam edildi. Hızlı değil, konforlu değil, rahat değil. 100 YTL ödenip satın alınan bu yolcuğu Türk insanı haketmiyor. Doruk AKSOY‘Balıkçılara’ tepkimizdirBALIK çiftlikleri ile ilgili yazınızda ‘emekli çevreciler’ olarak değindiğiniz bizler en az 20 yıllık hayalleri ve uğraşları sonucu sahip oldukları sahillerini korumak, gelecek kuşaklara aynı şekilde teslim etmek isteyen vatansever bireyleriz. Bu insanlar her gün balık yemi artıkları arasında yüzmek ve sahilden balık yemi torbaları toplamak durumunda değillerdir.Sorunlarımızı anlatmaya çalışırken bizleri basından uzak tutmak isteyen korumaların ‘Sizinle başka yerde görüşürüz’ diyerek pervasızca tehditler savurduklarını biliyor musunuz? Balık çiftliklerinin ekonomiye yıllık katkısının 300 milyar dolar olduğunu ifade etmişsiniz. Çok güzel bir halk deyimi vardır; ya para saymasını bilmiyorsunuz ya da dayak yememişsiniz. Sizce insan hayatının değeri kaç milyar dolardır? Bu sahilleri kaç milyar dolara insan sağlığına zarar vermeyecek duruma getirebilirsiniz? Bölgede 5 firmanın Çevre Yönetimi Belgesi aldığını belirtiyorsunuz. Bu belgeyi neden Çevre Bakanı değil de Tarım Bakanı verir? Başka ülkelerdeki balık çiftliklerinin su yüzeyi kirasının görece daha düşük olduğunu yazıyorsunuz. Bu ülkelerde balık üretim çiftliklerinin faaliyet koşullarının neler olduğunu ve bu koşullara uymayanlara ne gibi yaptırımlar uygulandığını da belirtmenizi beklerdim.Feridun UĞURLU‘Başarı’lar bir bir ortaya çıkıyorBİR okurumuz hatırlatıyor: AB ilerleme raporunda Ermenistan konusu geçen aralık ayından beri vardı. Hatırlayalım, 1915-16 yıllarında meydana gelen trajik olaylar konusunda Türkiye’nin Ermenistan’la uzlaşması isteniyordu. Avrupa Parlamentosu’nda dünkü kararın anlamı ileride sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabul edilmesinden başka bir şey olmayacak mı?Hani bu konu gündemde değildi. Bu karar kabul edilirse biliniz ki ağır koşullardan biri de Ermeni konusu olacak.Daha bakalım neler göreceğiz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması, terörist başı Öcalan’ın serbest bırakılması, Ruhban Okulu’nun açılması, vatikan’ın Hatay’a girmesi vs. gibi ağır koşullar karşımıza gelecek.Demek ki ‘Biz Türküz, baskılara boyun eğmeyiz’ demek yetmiyormuş!Denizli’nin kardeş şehri ne diyecek500 bin nüfuslu Denizli ile 15 bin nüfuslu Betzdorf şehri geçen sene kardeş şehir oldular. Yanılmıyorsam vali ve belediye başkanları karşılıklı ziyaretlerde bulunuyorlar. Betzdorf’un belediye binasının önünde salı ve cuma günleri pazar kurulur. Seyyar birahanelerde herkes istediği kadar içer, kimse de bir şey demez.Denizli’nin belediye başkanı ise bırakın belediye binasını, şehir içinde bile içki içilmesine karşı çıkıp ruhsat vermiyormuş. İşte bunu Betzdorf belediye başkanına söylemek gerek. Senin Avrupalı bellediğin adamların kafasına bak. Kardeş şehir seçerken daha dikkat etmek gerek.(Betzdorf Almanya’nın en geri kalmış bölgelerinden Westerwald’in küçük bir şehridir. Halk köylüdür, sanayi azdır. Kocaman Denizli ile hiç benzerliği yoktur. Denizlili bir öğretmenin girişimleri ile bu kardeşlik sağlanmıştır. Yerli halkın çoğunun haberi bile yoktur. Yararlı tek tarafı karşılıklı okul ziyaretleridir. Yenilip, içilip geziliyor.Ş
Yazının Devamını Oku

Bay Duff, sizin maksadınız başka

29 Eylül 2005
<b>BAY Andrew Duff’</B>a... Avrupa Parlamentosu ve <B>TBMM </B>arasındaki Karma Parlamento Komisyonu’nun eşbaşkanı olarak 17 Eylül 2005 tarihindeki konuşmanız iki noktayı ortaya koyuyor: - Göreviniz gereği tanımanız gereken Türkiye’ye ilişkin sığ bilginizle ahkam kesmeye çalışarak gülünç oluyorsunuz.

- Ulusal değerlerimize dil uzatacak kadar küstah ve kendinizi bilmezsiniz.

Atatürk’ün resmini indirin demişsiniz. Atatürk bir yasa ya da töre meselesi değildir, ulusun çoğunluğunun ortak değeridir. Bunu AB kriterleri ya da ticari direktifleri alanına sokma gafletinde bulunmayınız sakın. Kurtarıcının resmi indirilecekse, buna ulus karar verir. Siz kimsiniz?

Kaldı ki İngiltere kraliçesinin resmi devlet bürolarında son derece yaygın bir şekilde yer almaktadır. Üstelik, kraliçe bir kurtuluş savaşı da vermemiştir ve İngilizler de royal fanatikler olarak adlandırılamaz.

‘Atatürk devleti bireyin önüne koymuş’ demişsiniz. Birçok şeyi bilmediğiniz, daha doğrusu bilmezden geldiğiniz görülüyor. Anlayacağınız şekilde anlatayım da bundan sonra haddinizi bilin:

1) Atatürk, İngiltere dahil tüm Avrupalı sömürgecilere karşı savaşıp yeni bir devlet kurdu ve tabiidir ki devletini iç ve dış düşmanlara karşı koruyup kollayacaktı. Bunu hálá kabullenemediğiniz anlaşılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin de peşindesiniz. Curzon’un, Lozan’da söylediği ‘Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip diz çökeceksiniz’ sözünün bir takipçisi olduğunuz ortada. Irak’a kadar geldiniz zaten, bize de buyuruverin, kirli ellerinizle ve kirli yüreklerinizle gelin de alın verdiklerinizi. Gelmişken Atatürk’ün resimlerini de indiriverirsiniz. Buyurma hakkını kendinizde gördüğünüze göre, icra hakkınız da vardır herhalde.

2) Atatürk bizi padişahın kulluğundan, sizin gibi uslanmaz sömürgecilerin uşağı olmaktan, dinin köleliğinden kurtardı, özgür ve birey yaptı. Kadınları da mal konumundan birey konumuna çıkardı. Pardon, sen ne demiştiniz?

Yukarıda söylediklerim göreviniz gereği bilmeniz gereken şeyler. Ama şunu bilmeyebilirsiniz, onu da benden öğrenin: Biz Atatürk’ün resmine baktığımız zaman bir insan görmeyiz, bir ışık görürüz sadece. O ışık yolumuzu aydınlatır ve o yolda ilerlerken sizin gibi art niyetlilere haddini bildiririz, daha önce de yaptığımız gibi.

Raziye KARABEY beykara@superonline.com

İşte Beyoğlu işte Emniyet

GEÇ saate kadar çalışan Beyoğlu esnaflarından biriyim. Genellikle evime ve ofisime geç gidiyorum. Yolda tanıdık birçok insan görür, selamlaşırım.

Bu sabaha (dün) karşı ilginç bir durumla karşılaştım. Biraz bel ağrım vardı. Ofisime gelene kadar en fazla üç adımda bir belimi tutmuşumdur sanırım. Sokağa girerken 3-4 gencin bulunduğu gruptan ‘Senin belinde bir şey mi var lan?’ diye bir ses geldi. Biri bana doğru yürüyünce can havliyle köşedeki bakkala girdim. Bakkal Beyoğlu Polis Karakolu’ndan çıkıp İstiklal Caddesi’ne doğru döndüğünüzde hemen sağda kalır. Karakola mesafesi en fazla 50 metredir. Bakkala girdikten sonra bile güvenlik konusunda bir değişiklik olmadı. Sağolsunlar, bu gruptan iki genç duruma müdahale edip ‘Ağabey, kusura bakma, bizimkiler çok sarhoş, sen git, bir şey olmaz’ dediler. Keza ofisime gelene kadar da dedikleri gibi ‘bir şey’ olmadı.

Kafam karıştı... Emniyeti kim sağlıyor Beyoğlu’nda? Sağlayan belliyse kaç metrelik emniyet bu? Ben içerisinde miyim, dışında mı? Bilmediğim şahıslara ödememem gereken bilmediğim bir emniyet vergisi mi var? Yoksa her akşam bu gençliğin burada ‘aktif’ çalışır olması normal mi? Belli değerleri anmak, anlatmak adına mı buradalar? Bu değerleri kimler paylaşıyor?

Anlayamıyorum, yardım istiyorum sadece... Artık Beyoğlu’nun kurtarılmaya ihtiyacı var. Siz destek vermediğiniz sürece de bu değişim gerçekleşemez.

Y.S.- BEYOĞLU

İDO hız kesti

GEÇEN pazar Bandırma-Yenikapı feribotuna aracım ve 2 kişi için yaklaşık 100 YTL ödeyerek bilet aldım. 19.30’da kalkması gereken Turgut Özal isimli feribot 20.30’da kalktı.

2 saat sürecek yolculuğun teknik bir arızadan dolayı 55 dakika uzayacağını anons ettiler.

Feribotun zaten uzun süredir arızalı olduğunu, bu arızanın sadece hızımızı etkileyeceğini söylediler. (Bir yakınım da bu arızayı yaşadı.) Yolculuk boyunca oturduğum yerin tam üstünden (ön salon J28-J29) sular damladı. Havalandırma düzgün çalışmadığı için havalandırma delikleri yolcular tarafından peçetelerle kapatılmaya çalışılmış... Büfedeki yiyecekler bayat. Ancak, bayat olduğunu söyleyerek iade ettiğimiz pastaların satışına yolculuk boyunca devam edildi.

Hızlı değil, konforlu değil, rahat değil. 100 YTL ödenip satın alınan bu yolcuğu Türk insanı haketmiyor.

Doruk AKSOY

‘Balıkçılara’ tepkimizdir

BALIK
çiftlikleri ile ilgili yazınızda ‘emekli çevreciler’ olarak değindiğiniz bizler en az 20 yıllık hayalleri ve uğraşları sonucu sahip oldukları sahillerini korumak, gelecek kuşaklara aynı şekilde teslim etmek isteyen vatansever bireyleriz. Bu insanlar her gün balık yemi artıkları arasında yüzmek ve sahilden balık yemi torbaları toplamak durumunda değillerdir.

Sorunlarımızı anlatmaya çalışırken bizleri basından uzak tutmak isteyen korumaların ‘Sizinle başka yerde görüşürüz’ diyerek pervasızca tehditler savurduklarını biliyor musunuz? Balık çiftliklerinin ekonomiye yıllık katkısının 300 milyar dolar olduğunu ifade etmişsiniz. Çok güzel bir halk deyimi vardır; ya para saymasını bilmiyorsunuz ya da dayak yememişsiniz. Sizce insan hayatının değeri kaç milyar dolardır? Bu sahilleri kaç milyar dolara insan sağlığına zarar vermeyecek duruma getirebilirsiniz?

Bölgede 5 firmanın Çevre Yönetimi Belgesi aldığını belirtiyorsunuz. Bu belgeyi neden Çevre Bakanı değil de Tarım Bakanı verir?

Başka ülkelerdeki balık çiftliklerinin su yüzeyi kirasının görece daha düşük olduğunu yazıyorsunuz. Bu ülkelerde balık üretim çiftliklerinin faaliyet koşullarının neler olduğunu ve bu koşullara uymayanlara ne gibi yaptırımlar uygulandığını da belirtmenizi beklerdim.

Feridun UĞURLU

‘Başarı’lar bir bir ortaya çıkıyor

BİR okurumuz hatırlatıyor: AB ilerleme raporunda Ermenistan konusu geçen aralık ayından beri vardı. Hatırlayalım, 1915-16 yıllarında meydana gelen trajik olaylar konusunda Türkiye’nin Ermenistan’la uzlaşması isteniyordu. Avrupa Parlamentosu’nda dünkü kararın anlamı ileride sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabul edilmesinden başka bir şey olmayacak mı?

Hani bu konu gündemde değildi. Bu karar kabul edilirse biliniz ki ağır koşullardan biri de Ermeni konusu olacak.

Daha bakalım neler göreceğiz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması, terörist başı Öcalan’ın serbest bırakılması, Ruhban Okulu’nun açılması, vatikan’ın Hatay’a girmesi vs. gibi ağır koşullar karşımıza gelecek.

Demek ki ‘Biz Türküz, baskılara boyun eğmeyiz’ demek yetmiyormuş!

Denizli’nin kardeş şehri ne diyecek

500 bin nüfuslu Denizli ile 15 bin nüfuslu Betzdorf şehri geçen sene kardeş şehir oldular. Yanılmıyorsam vali ve belediye başkanları karşılıklı ziyaretlerde bulunuyorlar.

Betzdorf’un belediye binasının önünde salı ve cuma günleri pazar kurulur. Seyyar birahanelerde herkes istediği kadar içer, kimse de bir şey demez.

Denizli’nin belediye başkanı ise bırakın belediye binasını, şehir içinde bile içki içilmesine karşı çıkıp ruhsat vermiyormuş. İşte bunu Betzdorf belediye başkanına söylemek gerek. Senin Avrupalı bellediğin adamların kafasına bak. Kardeş şehir seçerken daha dikkat etmek gerek.

(Betzdorf Almanya’nın en geri kalmış bölgelerinden Westerwald’in küçük bir şehridir. Halk köylüdür, sanayi azdır. Kocaman Denizli ile hiç benzerliği yoktur. Denizlili bir öğretmenin girişimleri ile bu kardeşlik sağlanmıştır. Yerli halkın çoğunun haberi bile yoktur. Yararlı tek tarafı karşılıklı okul ziyaretleridir. Yenilip, içilip geziliyor.

Şevki UYANIK-ALMANYA

Günün Sözü

"Aldatan bizden değildir"


Biliyor musunuz

TEK Gıda İş Sendikası’
nda 1 trilyon lira dolayında yolsuzluk yaptığı belirlenen ve istifa eden Genel Başkan Korkut Güler ve Genel Mali Sekreter Zeki Şeşen’in sendikadan ihraç edildiklerini, olağanüstü kurulda genel başkanlığa Mustafa Türkel’in getirildiğini...

ULUSLARARASI Mobilya Fuarı Beylikdüzü TÜYAP’ta bugün açılıp 2 Ekim tarihine kadar süreceğini... KAZIM Karabekir Paşa Müzesi’nin (Erenköy Kazım Karabekir Sok. No:1/2) cumartesi günü 15.00’de açılacağını.. ŞİŞLİ Belediyesi’nce, yerel yönetim çalışmaları ile ilgili ‘Kadın Meclisi’nin ilk toplantısını 14.00’de Feriköy’deki Şişli Belediyesi Emekliler Sosyal Lokalinde (0212-288 99 51) yapılacağını...

Düzeltme

DÜNKÜ ‘Ensari’ye üzülmedik değil’
başlıklı yazımızda Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari’nin Kayseri’deki Sümer Halı Genel Müdürlüğü’ne verildiğini yazmıştık. Ensari, son gelişmeler karşısında kendi isteğiyle bu görevden ayrılmak istemiş ve bunu Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın da uygun görmüştü. Ensari’nin Sümer Holding Genel Müdürlüğü’ne verilmesinin beklendiğini öğrendik. Nitekim Sümer Halı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Fahrettin Kayıpmaz, Sümer Halı’nın Ticaret Bakanlığı’na bağlı bir KİT olduğunu ve Ensari’nin kurumlarıyla bir ilgisi bulunmadığını hatırlatıyor. Düzeltir, özür dileriz.
Yazının Devamını Oku

Ensari’ye üzülmedik değil

28 Eylül 2005
<B>TEKEL’</B>le ilgili son bir gelişmeyi daha köşemizden duyurmak zorunda kalıyoruz. Genel Müdür Sezai Afif Ensari görevinden ayrıldı.

Ensari, Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcılığı görevinin yanında eski ANAP’lı Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu tarafından 17.06.2002 tarihinde Tekel Yönetim Kurulu üyeliğine, Kasım 2002’de de Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlük görevine getirilmişti.

Ensari bu görevlerinden önce Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı’nda bulunmuştu.

Yaklaşık üç yıl önce Tekel’e ‘altın çağını yaşatmak ve şaha kaldırmak’ sloganı ile işe başlayan Sezai Ensari, %65’lerde aldığı Tekel’in pazar payını ağustos 2005’te %37’lere düşürmüş, bu düşüşü Tekel’in sert kutulu sigara üretim kapasitesindeki yetersizliğe ve özel sektör üreticilerinin promosyon yapmalarına bağlamış, yasal olmayan yollarla 2. el sert kutulu paketleme makinesi almaya çalışmıştı.

Bu konudaki uygulamalar birçok kez köşemizde ve çeşitli basın organlarında günlerce yer almıştı. Hukuk dışı uygulamaları yargıdan, Tütün Rekabet Kurulu’ndan ve Meclis’ten geri dönmüştü hep...

Ensari, özel sektör üreticileriyle beyanatlarla mücadele edeceğine Samsun/Ballıca sigara fabrikası için 2003 yılı yatırım programında yer alan yüksek devirli iki makineyi zamanında getirmiş, Ağustos 2005’te Tokat fabrikasına 500 devir/dak.’lık 5 adet makine ihalesini de 2004 yılı programına aldırıp aynı yıl ihale etseydi bu makineler ağustos 2005’te çalışmış olacaktı. Dolayısıyla sert kutulu sigara üretim kapasitesinin yetersizliğinden dolayı (varsa) pazar kaybından söz edilemeyecek ve biz de köşemizde Ensari’yi bu başarısından dolayı kutlayacaktık.

Doğru yöntemler izlenseydi, ikinci el makine ithalatı nedeniyle ihaleye fesat karıştırmaktan yargılanmayacak, ayrıca Tekel’in sigara dağıtımını yapan Gümbak ve Esdağ dağıtım şirketlerinin uygun satış rakamlarına ulaşmamaları nedeniyle, gerekli sözleşmeleri iptal etmiş olsaydı, daha doğrusu ilgili kurumların ve müfettişlerin uyarılarını dikkate almış olsaydı, her iki konu da yargı önüne çıkmayacaktı.

Aktif, tecrübeli memurları ‘ihtiyaç fazlası’ göstererek başka kurumlara nakillerini gerçekleştirmeseydi, belki de bu yanlışları yapmayacaktı.

Ağabeyi, AKP İzmir Milletvekili Tevfik Ensari kendisini hiç uyarmadı mı?

Biz belge ve bilgilerle bunları gündeme getirirken, o bize ceza ve tazminat davaları açmaya çalıştı.

Sonuçta olmadı, başaramadı. Ve Sümerbank’ın Kayseri’deki Sümer Halı Genel Müdürlüğü’ne verildi. Bir anlamda devlet kendisini rencide etmek istemedi.

Ensari’ye yeni görevinde başarılar diliyoruz.

Konser adabı

YENİ düzenlenen Avcılar Kavşağı’nın açılışı için geçtiğimiz cumartesi Avcılar Stadı’ndaki törene eşimle beraber gittim. İBB Kent Orkestrası güzel bir müzik ziyafeti veriyor, şarkıcı hanım İngilizce, İspanyolca ve Türkçe şarkılar söylüyordu.

Fakat günlük yevmiye karşılığı sağdan-soldan toplanan amigolar sahneye sataşıyor, arabesk şarkıcıların isimlerini bağırıyor, alakasız gürültüler çıkararak konseri rezil ediyorlardı.

Tören süresince sahanın çimlerinin yapay olduğu ve sigara içilmemesi gerektiği sık sık anons edildi. Ancak Tayyip Erdoğan tören alanına girerken o amigoların hepsi ellerindeki meşaleleri, maytapları yaktılar. Stadın çimleri harap oldu. Dumandan fenalık geçirip bayılanlar da cabası. Milletin parasıyla yapılmış bir kavşağı hizmete açarken milyarlarca masraf yapmak ve bunu parti şovuna çevirmek hiç mi hiç hoş olmadı. Ayhan SAYGI

Bahtsız Kilis

KİLİS, Öncüpınar Gümrüğü’yle ilgili olarak (24.9.2005) tarihli, gümrük kaçakçılığı ve buna göz yumulduğu iddiasının yer aldığı yazıyı okudum. Olay sırf Kilis’i karalamak için yazılmış. Gümrükte en ufak bir kaçakçılığa karşı işlem yapılıyor, kişiler yakalanıp adalete teslim ediliyor, araçlarına el konuluyor.

Kilis, Türkiye’nin en bahtsız ve şanssız illerinden biridir. Devletimizin yeterli desteği olmadığından dolayı ekonomisi, sanayisi, turizmi gelişmemiş, işsizlik çığ gibi büyümüş, suç oranı her gün artmış ve daha da önemlisi sürekli göç vererek nüfusu azalmakta olan illerimizden biridir.

Kilis’in ve Kilislinin tek geçim kaynağı ve hava alacağı alan sınır ticaretidir. Sınır ticareti de sürekli bürokratik engellemeler ve kaçakçılık haberleri yüzünden engellenmiş ve bundan hep Kilis halkı zarar görmüştür. Artık lütfen yeter, Habur Gümrük Müdürlüğü’nden günde geçen TIR ve kamyonun 50’de biri Kilis Öncüpınar’dan geçmemektedir. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Bunun için Kilis’in ve Kilislinin tek nefes alabileceği damarı kesmeyelim.

İnsanlarımızı suça, kahve köşelerine itmeyelim. Suriye’den yalnızca şeker ve çay getirerek geçinmeye çalışan insanlarımıza kaçakçı gözüyle bakmayalım. Bu insanlarımız günde 10-15 YTL ile ailelerini geçindirmeye çalışan fakir insanlarımızdır. Bu insanlarımızın yapmış olduğu ticaret toplam miktarı Gaziantep’teki bir şirketin yıllık cirosundan bile azdır. Tüm bu nedenlerden dolayı lütfen Kilis halkının duygularını incitmeyin.

Av. Uğur HAKAN

Salih Adası kime verilecek

CHP Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün: ‘Bu ülkede, balık çiftliklerini arttırarak gelen turistlerimize ithal balık yedirtmeyeceğiz. Bu hükümetin, Salih Adası’nı ne yapacağını merak ediyoruz. Okluk Koyu’nu ve Göcek’teki TİGEM arazilerinin ise kimlere verildiğinin peşini bırakmayacağız.’

BODRUM’da balık çiftliği bulunan Ata Çaydamar: ‘Ben 20 yıllık balık üreticisiyim. İlk çiftliğimi kaldırın dediler kaldırdım. Şimdi Salih Adası’nın çevresinin boşaltılması için de birtakım oyunlar döndürülmeye başlandığını seziyoruz. Bazı kişiler balık çiftliği görmek istemedikleri ya da sitelerinin önüne salınan kanalizasyon atıklarının villalarının değerini düşürdüğü için mi bizi vatan haini ilan ediyorlar? Yüzme havuzlarından denize verilen sulardaki klor ve güneş yağının yarattığı kirlilik neden gündeme getirilmiyor? Bu sektörde son üç yılda 350 milyon dolar yatırım yapıldı. Eğer üreticiler desteklenmezse bu çiftliklerin çoğu Norveç ve Hollandalı büyük firmalarının eline geçecektir.’

Kıyıkışlaçık’ta (İasos) üretim yapan Alp Arat: ‘Ali Şen, baştan balık çiftliklerine tepkiliydi. Ama onun da evinin önünde koli basili çıktı. Gerçekleri görünce ekonomik anlamda sektörü desteklemeye başladı.’

GÜNÜN SÖZÜ

‘(Hükümet için) Terör karşısında refleksler, tam PKK’nın öngördüğü biçimde gösteriliyor. Böylece Türkiye bir tuzağa düşürülüyor. Hükümet PKK’nın yeni stratejisini bir türlü kavrayamıyor.’

(ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu)

Biliyor musunuz

YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in, yardımcısı ve Sakarya Üniversitesi Rektörü Mehmet Durma ile birlikte Bulgaristan’ın Varna kentindeki Teknik Üniversite’ye yaptığı ziyaret sırasında, ‘Bulgar-Türk Eğitim Merkezi’nin açılışını yaptığını, ‘Balkan Üniversitesi Konsorsiyumu’nda okuyan 270 Türk öğrenciyle görüşerek onların sorunlarını dinlediğini...

MESAJ PANOSU

DEMİRYOLLARI’nın Avrupa’ya açılan kapısı Sirkeci Garı’nın uluslararası gişesinde kredi kartı ile ödeme yapılamıyor. Biletler el yazısıyla yazılıyor. Uluslararası gişede yabancı yolculara bilet satan görevlinin Türkçesi bile kıt. TCDD, hızdan önce bu sorunu halletmeli.

Prof. Rona AYBAY-İSTANBUL

FOM
diye bir firmanın tarihi camilerin bakım işini aldığını duydum. Bakım işi için ihale yapılmış mı? Bu firmanın kaç yıllık tecrübesi var? Büyükşehir’e sorulacak o kadar çok soru var ki, ancak web sitesindeki ‘bakım çalışmaları’ henüz bitmediğinden cevap alamıyoruz. Umarım web sitesindeki bakım çalışmaları, tarihi camilerin bakım çalışmalarından önce biter. Bizde bu firma neyin nesi imiş öğreniriz? K.İDRİS-ÜSKÜDAR
Yazının Devamını Oku