Yalçın Bayer

AKP’li Lokman Ayva feryat ediyor: İktidar yok

21 Ekim 2005
AKP İstanbul milletvekili Lokman Ayva, önceki akşam 19.30 sıralarında arıyor. Bir toplantı için saat 17.00’de Şişli’deki Fiziksel Özürlüler Vakfı’na gitmiş. Arabasını yola park etmiş. Fatih’te özürlüler için verilen bir iftara katılmak için aşağı indiğinde arabasının çekildiğini anlamış. Trafiği aramış. Gerisini kendisinden dinliyoruz:

‘Parka götürmüşlerdir, gidip alabilirsiniz dediler. Hangi park olduğunu söyleyemediler. Ben bu görmez halimle nasıl arayacağım. Dayanamadım İçişleri Bakanı Sayın Aksu’yu aradım. Ben bulacağım dedi. Çağlayan’da bir yere gittik. 1 km yürüdüm... Şoförüm parkları kontrol ediyor, yok. Orada vatandaşların verdiği pideyle orucumu açtım.’

Kızgınlığı devam ediyor.

İstanbul’da iktidar diye bir şey yok. Polis hırsızla uğraşacağına bizim gibi insanların arabalarını çekiyor. Şoförüm polise benim kimliğimi gösteriyor. Bu milletvekilinin arabasıdır diyor. Ama buna rağmen böyle bir şey...

Ben bir milletvekili olarak kime güveneyim. İstanbul halkı için ben üzülmeyeyim de kim üzülsün. Vatandaşın çektiği çile buymuş. Bir de özürlülerin halini düşünün. Yönetimlerin bu kadar beceriksiz olduğunu bilmiyordum. Geçenlerde abimin 800 YTL’si çalınmış, polis hálá bulacak. Ama benim arabamla uğraşıp götürüyor.

Ben şimidi milletvekili olarak vatandaşın derdiyle mi uğraşacağım yoksa polis arabamı nereye götürdün diye peşinden mi koşacağım.’

- Şimdi neredesiniz.

- Taksi tuttum. Eyüp’teki evime geldim.

Cevahir Alışveriş Merkezi’nin açılmasından sonra Şişli ve Mecidiyeköy’de trafik tamamen felç olmuş durumda. Bu yapı yoğunluğunu yollar kaldırmıyor. Bunlar daha iyi günler.

AKP’li bir milletvekili çılgına dönüp feryat ederek iktidar yok diyorsa vatandaşın halini siz düşünün.

/images/100/0x0/55eb2d3df018fbb8f8b04ee7’e emek verenler

CUMHURİYET
Gazetesi’nin 82 yıl sonra tarihi ‘Pembe Konak’tan Şişli’ye taşınması nedeniyle ‘Cağaloğlu öksüz kaldı’ (16.10.2005) yazımızda gazetenin geçirdiği son 40 yılını anlatırken, bazı büyüklerimizin ve çalışma arkadaşlarımızın isimlerinden söz ettik. ‘Hatırlayabildiğimiz kadarıyla’ dememize karşın aynı odalarda, masalarda omuz omuza çalıştığımız dostlarımızdan ‘Beni nasıl unutursun?’ sitemleri aldık.

Cumhuriyet’te yetişip emek verenlerden her biri dün ve bugün medyada ve çeşitli iş kollarında çalışıp da, o gün yer nedeniyle yazamadığımız (yine hatırladığımız kadarıyla) isimler o kadar çok ki...

SON 45 YILDA YOLLARI CUMHURİYET'TEN GEÇEN İSİMLER

(Cumhuriyet'te şu anda çalışanlar dahil değildir)

Yaşar Kemal, Altan Öymen, Fikret Otyam, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yaşin, Ayşe Sözeri Cemal, Umur Talu, Enis Berberoğlu, Necati Doğru, Tayfun Devecioğlu, Yener Süsoy, Reha Öz, Necdet Doğan, Ümit Gürtuna, Müfit Alaçalı, Fatma Karaali, Ayşegül Dora, Güman Birincioğlu, Ergin Konuksever, Leyla Umar, Doğan Katırcıoğlu, Aykut Sağanak, İhsan Onur, Sadettin Ateş, Tuncer Benokan, Abdullah Gelgeç, Orhan Karaveli, Bülent Bilgiç, Halil Özer, Gürcan Bilgiç, Vedat Yenerer, Tarık Ersoy, Fatih Güllapoğlu, Şenay Kalkan, Cengiz Turan, Murat Köprü, Yurdagül Erkoca, Nihal Aydoğan, Anna Turay, Lale Filoğlu, Deniz İncediken, Erhan Çayhan, Ara Güler, Şahin Alpay, Dinç Tayanç, Reha Erus, Atilla Dorsay, Tuncay Özkan, Hüseyin Avuç, Serdar Akinan, Turgut Güngör, Muhittin Sirer, Mert Ali Başarır, İdris Akyüz, Mehmet Tezkan, Nihat Bük, Mustafa Sağlamer, Fikret Eser, Ceyda Tufan, Havva Can, Kerem Ilgaz, Sanlı Ergin, Asena Özkan, Tayfun Gönüllü, Doğan Akın, Gülçin Çaylıgil, Turhan Gürkan, Uygar Gürkan, Hülya Karadeniz, Şevki Adalı, Fikret Ekinci, Tayfun Talipoğlu, Ayşenur Arslan, Cevher Kantarcı, Celal Uster, Turgay Renklikurt, Cevat Eren, Nurgün Erdinç, Şahin Alpay, Yalçın Çakır, Celal Demirbilek, Bülent Ön, Erol Erkut, Hüseyin Gürer, Naci Yener, Gülcan Bilgiç, Altuğ İstanbulluoğlu, Jülide Gülizar, Hasan Çakalkurt, Yavuz Şimşek, İdris Adil, Fehmi Özgüler, Orhan Önal, Melih Şabanoğlu, Ahmet Arpad, Mehmet Ataberk, Ercan Karakaş, Gülderen Koşar, Kemal Gökhan Gürses, Necdet Şen, Nazan Tacer, Erbil Tuşalp, Dilek Zaptçıoğlu, Tuba Çandar, Haluk Bakır, Kemal Küçük, Halim Bahadır, Ayten Göletli, Nuri Özdeniz, Mehmet Saraç, Uygar Eremektar, Gürsel Göncü, Dost Kip, Aslı Aydıntaşbaş, Esin Sungur, Semih İdiz, Zafer Aknar, Emine Algan, Fikret İlkiz, Evren Değer, Semih İdiz, Serdar Turgut, Halil Nebiler, Ergun Aksoy, Metin Tükenmez, Mehmet Güç, Deniz Teztel, Mustafa Dağıstanlı, Turgut Kazan, Muharrem Aydın, Mürşit Balabanlılar, Fehmi Köfteoğlu, Nihal Ün, Hakan Aygün, Naim Arabacılar, Derviş Akyıldız, Lale Tayla, Burhan Arpad, Zülkani Sirmen, Nilay Karaelmas, Mahmut Şenol, Şenol Konukçu, Turan Yılmaz, Rıza Ezer, Hasan Uysal, Sina Koloğlu, Koray Düzgören, Erdoğan Köseoğlu, Tamer Çerci, Türker Alkan, Selim Yalçıner, Zeki Saral, Ümit Aslanbay, Yasemin Çongar, Kandemir Konduk, Erdoğan Arıpınar, Piyale Madra, Vural Ahı, Bülent Soylan, Ali Tevfik Berber, Süleyman Sarılar, Kerem Alkin, Osman Ataman, Osman Şenkul, İpek Çalışlar, Ülker Pınarbaşı, Remzi Gökdağ, Esat Pala, Yusuf Özkan, Fuat Kozluklu, Suat Kozluklu, Behzat Şahin, Hürriyet Uymaz, Banu Güven, Nurettin Malkoçoğlu, Ali Öz, Nazire Kalkan, Temaşa Dural, Deniz Şahin, Yekhan Demirkuş, Mustafa Kemal, Ayhan Atakol, Kenan Mortan, Ümit Alemdaroğlu, Dursun Gürler, Şaziye Karlıklı, Ercan Turcan, Güner Sungurtekin, Pertev Atasay, Nihat Halıcı, Ahmet Şık, Reşit Aşçıoğlu, Öner Ciravoğlu, Güner Yüreklik, Metin Hakyeri, Mustafa Kemal Çolak, Arzu Çakır, Tamer Kayaş, Handan Şenköken, Mehmet Ceylan, Mehmet Aycan, Oktay Şimşek, Alaattin Bilgi, Göksun Yener, Ertum Öcal, Adalet Can, Serpil Gündüz, Tamer Kayaş, Ruşen Çakır, Ender Erkek, Asiye Uysal, Kadir Can, Ulya Uçer, Mustafa Kutlay, Ragıp Duran, Erhan Key, Cüneyt Koryürek, Sinan Gökçen, Nuran Çakmakcı, Erdal Güven, Faruk Bildirici, Edip Emil Öymen, Yurdakul Fincancı, Haluk Şahin, Demir Özlü, Haluk Özdalga, Nazlı Eray, Nuran Fıratlı, Barış Kudar, Gündüz İmşir, Selçuk Aybatar, Beysun Gökçin, Aykut Poturoğlu, Bülent Kızanlık, Işık Yurtçu, Abdurrahman Yıldırım, Ruhsan Sekmen Tezkan, Nermi Karacabeyli, Stelyo Berberakis, Yonca Özkaya, Engin Karadeniz, Metin Kalkavan, Kürşat Akyol, Kadri Gürsel, Nilgün Uysal, Nazım Güvenç, Erol Toy, Şükran Kurdakul, Yurtsan Atakan, Güldal Kızıldemir, Azmi Özgür, Uğur Ergan, Metin Gür, Semra Somersan, Kürşat Akyol, İsmail Gülgeç, Ahu Antmen, Ali İhsan Çaltı, Alpay Kabacalı, Bahri Savcı, Bilal Çetin, Burak Eldem, Canan Gedik, Cem Hamuloğlu, Deniz Gökçe, Dikmen Gürün Uçarel, Faruk Beşkisiz, Ferruh Yılmaz, Gencay Şaylan, Günseli Önal, İlber Ortaylı, İlhan Tekeli, İlker Maga, Kıymet Coşkun, Levent Gürses, Necati Aygın, Nedim Gürsel, Sadettin Davran, Semra Çetin, Hilal Çetin, Ülker Göktürk, Mehmet Akif, Mehmet Basutçu, Şiar Yalçın, Mehmet Yazıcı ve Yalçın Bayer.

Kaybettiklerimiz

UĞUR Mumcu, Hıfzı Velded Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Vedat Günyol, Bülent Tanör, Mustafa Ekmekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ergun Balcı, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Toker, Aydın Emeç, Sofu Tuğrul, Engin Karadeniz, Rafet Genç, Soner Girgin, Nihat Türel, Mahmut Tali Öngören, Necla Seyhun, K. Edip Sakarya, Necdet Saraç, Selahattin Giz, Selahattin Güler, Ali Alakuş, Vecdi Altıntaş, Hakkı Erdem, Betül Uncular, Ali Doruk, Vural Saygılı, Yavuz Okayben, İbrahim Köseoğlu, Tulay Divitçioğlu, Taygun Türe, Mücahit Beşer, Barbaros Gençak, Turhan Aytul, Taner Kutlay, Rauf Mutluay, Yener Ölmez, Ayhan Başoğlu, Raif Ertem, Yılmaz Gümüşbaş, Oğuz Şeren, Nevzat Kızılcan, Atilla Özkırımlı, Erhan Akyıldız, İzzet Rıza Yalın (Kıbrıs), Ömer Güner (Trabzon), Çoban Yurtçu (Adana), Rıza Ataktürk (Edirne), Hayri Ünlütürk (Zonguldak), Naim Örü (Tekirdağ), Hakkı Merdivenci (Afyon), Günay Şimşek (İzmir), İlhan Uygun (Sakarya), Nihat Can (Kdz.Ereğli)

Yurt muhabirleri

Bülent Ecevit (Antalya), Necati Mumay (Siirt), Cengiz Mumay (Siirt, Diyarbakır ve Adana), Turan-Aynur-Işık Narler (Çanakkale), Ümit Otan (İzmir) Lütfi Yiğenoğlu (Adana), Mehmet Mercan (Diyarbakır, Adana), Semir Yalçın (Adana), Mehmet Yapıcı (Adana), Cemil Ciğerim (Samsun), Salim Sürmeli (Samsun) Faik Bakoğlu (Rize), Ziya Aksoy (Diyarbakır), Yaşar Yıldırım (Elazığ), Cengiz Yıldırım (Sinop), Sabit Horasan (Konya), Mehmet-Mustafa Gültekin (Erzurum), Ahmet Kurt (Kocaeli), Tayfun Ünlü (Bilecik), Seyfi Çelikkaya (Yozgat), Baki Karakol (Kars), Erdal Özcan (Çorlu) Özcan Özgür (Muğla), Nüvit Tokdemir (İzmir), Ender Uslu (Bodrum), Naci İpek (Urfa), Reşat Zorbaş (Gaziantep) Emel Gül (Gaziantep), Yüksel Gördes (Manisa), Basri Atılganer (Bandırma) Özer Öztep (İstanbul, Adana), Recep Bulut (Kayseri), Vahap Şehitoğlu (Mersin), Ali Adalıoğlu (Mersin), Lütfi Karakaş (Edirne), Murat Uygun (Sakarya), Osman Karakaş (Malatya), Nazif Karaçam (Kırklareli), Tahir Mayda (Kırklareli), Zekai Komsuoğlu (Sakarya), Ufuk Tekin (Adana), Yücel Sezer (Kars)

(Not: Listenin ilk bölümü 16.10.2005'te bu köşede yayınlanmıştır.)

Atilla Koç, hep ayağına getirtiyor

İÇİŞLERİ Bakanlığı’ndan eski bir bürokratla konuşuyoruz, bize ilginç şeyler anlatıyor:

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç İzmir üzerinden Aydın’a gelirken, Bakan’ı İzmir Adnan Menderes Havaalanı’nda karşılayan Aydın Valisi Mustafa Malay’ı kınıyorum. Bu nasıl bir sevgidir, bilinmez. Yoksa Koç, eski RP’li Oğuzhan Asiltürk’ün İçişleri Bakanlığı’nda Özel Kalem Müdürlüğü görevinden mi tanıyor? Halbuki Başbakan’ın, kendisinin ve bakanların il sınırında karşılanmaması yolunda bir genelgesi bulunuyor. Havaalanı, Aydın sınırlarında değildir.

Bakan’ın bırakın valileri, havaalanına Sakal-ı Şerif’i getirdiği ortaya çıktı.

Deniz Baykal güzel söyledi: ‘Başbakan Sakal-ı Şerif kriziyle ilgili olarak neyin olmadığını söylüyor da neyin olduğunu söylemiyor. Sakal-ı Şerif niye geldi, niye döndü, Türkiye hálá anlayamadı.’ Bakan Koç’tan ses yok.

İçişleri Bakanlığı’ndaki son atamalara da dikkatinizi çekmek isterim. Onların içinde çok ilginç olan atamalar vardır. Kartal Kaymakamı Dursun Ali Şahin, pek görülmedik şekilde Bakırköy’e veriliyor. Ki kendisi daha önce Trabzon Vali Yardımcısı iken tek kişilik kararname ile Kartal’a getirilmişti; şimdi neden Bakırköy! Muğla’nın 12 ilçe kaymakamından 6’sı başka yerlere gönderiliyor; bunların arasında başarılı olan Marmaris Kaymakamı Cemalettin Özdemir de yer alıyor.

Diyeceğim, iyi yerlere gönderilen isimleri izlemek gerek; bizden mi bunlar, sizden mi dengesini bilmek açısından... Bakan Abdülkadir Aksu’nun Allah yardımcısı olsun.’

GÜNÜN SÖZÜ

(Nakliye sektörü temsilcilerine) Türkiye dar boğazdan geçiyor. Derlenin, toparlanın, altınızdaki Mercedes’lerle hava atmayın, onları satın, lükse kaçmayın.’

(RODER Başkanı Saffet Ulusoy)

Ya o, ya ben

KADIKÖY’den F.I., Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım için şöyle diyor: Asaf Savaş Akat Vatan’daki köşesinde Fenerbahçe Stadı’nın güzelliğini anlata anlata bitiremiyor. Kulüplerimizin böyle güzel stadyumlara sahip olması futbolumuzun gelişmesi için olumlu işaretler. Bir de Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın aynı seçimle işbaşına geldiği idareci arkadaşı Hakan Bilal Kutlualp’in basın toplantısında söylediklerine bir bakın: ‘Suçum, bazıları gibi ‘Transferleri başkan yaptı! demeyişimdir’... ‘Bu kulüpten kimler geldi kimler geçti’ diyor...

Fenerbahçe’de yöneticilik yapmış olan Gürbüz Refioğlu, Şadan Kalkavan, Selim Soydan, Hamdi Akın, Uğur Dündar, Atilla Kıyat, Hulusi Belgü, Burak Karabacak, Sadettin Saran, Tahir Kıran, Murat Aşık, Necdet Ersoy ve Şevket Yılmaz’ın yönetimden bir şekilde ayrıldıklarını veya ayrılmaya zorlandıklarını belirtiyor.

Peki Fenerbahçe’de nerde kaldı demokratik ortam. Ya ben ya o zihniyeti bu kulübe yakışmıyor. AB kulüplerinde tekelci bir yaklaşım var mıdır? Fenerbahçe bu diktatöryal yapıdan kurtulmalıdır. ‘Tek adam’lık anlayışı ileride bu kulübü sıkıntıya sokabilir.

Biliyor musunuz

BAĞIMSIZ Cumhuriyet Partisi (BCP) Genel Başkanı Mümtaz Soysal’ın, ‘AB’nin konuşulduğu bugünlerde, ‘kendi kendimize adam olmayız’ diye düşünenlerin, Atatürk’ten ve onun eseri Nutuk’tan alacağı çok ders var’ dediğini...

HÜR PARTİ Genel Başkanı Yaşar Okuyan’ın, Başbakan Erdoğan’ın 2006 Nisanı’nda baskın seçim kararı alabileceğini söylediğini...

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın ‘3 Ekim gününü memnuniyetle, 3 Ekim metnini ise kaygıyla karşılıyoruz’ diye konuştuğunu...
Yazının Devamını Oku

Büyükşehir’de neler oluyor

20 Ekim 2005
BÜYÜKŞEHİR Belediye Meclisi’nde kabul edilen Göztepe’ye cami olayı üzerine gazeteciler Başkan Kadir Topbaş’a yönettikleri soruya şu yanıtı alıyorlar: ‘Haberim yok!’

İstanbul’
da yerel yönetimlerde Erzurumlu siyasetçilerin ağırlığı dikkat çekiyor.

Büyükşehir Belediye Başkanvekili İdris Güllüce de Erzurumlu... Ve Büyükşehir’in Halk Ekmek fabrikasında ‘Erzurum buğdayı’nın kullanıldığı herkesin malumu..

Büyükşehir’in, Erzurum, Palandöken’e 5 yıldızlı bir otel yapılacağı açıklanıyor.

Başkanvekili Güllüce’ye soruyoruz:

İstanbul’da herşey bitti, Büyükşehir olarak Erzurum’a otel yaptırıyor musunuz? Siz mi öncülük ettiniz?’

Yanıt: ‘Haberim yok, gazetelerde okudum!

Büyükşehir Meclisi’nde geçen Cuma günü, Boğaz’a 3. köprünün yapılmasına ilişkin imar planında değişiklik yapılmasını öngören İmar ve Planlama Müdürlüğü’nün teklifi, Meclis’in 347 üyesinden 249 AKP’li üyenin oylarıyla kabul ediliyor. CHP’iler ise bu teklife karşı çıkıyorlar.

Teklif de ayrıca, Karayolları ve Büyükşehir’in köprü yollarının yapılmasında ortak çalışılması öneriliyor. Sunuş nedense Topbaş ya da Güllüce tarafından değil de, İmar ve Planlama Müdürlüğü

tarafından yapılıyor.

Topbaş projeyi Pazartesi akşamı Nazlı Ilıcak’ın Kanal 7’deki programında anlatıyor.

Ancak önceki gün Topbaş, Meclis’ten geçen kararı onay için incelerken, dosyadaki bilgileri yetersiz görerek kararı veto ediyor...

3. köprünün, 2002’de hazırlanan ve Karayolları’nın da ısrarlı olduğu Arnavutköy-Vaniköy arasındaki proje olduğu farkediliyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ise iki köprü arasında yeni köprü projesine daha önceden karşı çıktığı biliniyor. Anadoluhisarı-Rumelihisarı arasında bir yere yapılabileceğini söylüyor köprünün...

Boğaz’ın kuzeyi ise ormanlık alan; su havzalarının bulunduğu bir bölge. Yani buraya yapılırsa, yeşil örtü tahribata uğrayacak.

Bu durumda Topbaş, son anda kararı neden veto ediyor? Yoksa TV programında övdüğü projenin eski olduğunu bilmiyor mu?

Veto ettiğine göre bilmiyor; önce övüyor sonra farkına varıp iptal ediyor.

Göztepe’deki cami konusunu da önce bilmiyordu ama sonradan Meclis’ten geçen kararın uygulanacağını söylüyor.

Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün Sabah’ta yer alan şu sözleri akla geliyor:

İstanbul sahipsiz... Topbaş başkanlıktan by-pass edilmiş durumda... Kızağa çekilmiş gibi... İpler başkasında... Birçok önemli kararın altında Güllüce’nin imzası var. Topbaş da bunu biliyor, baskılara direnemiyor.’

Bu durumda başkanın veto ettiği kararı Meclis yeniden görüşecek, eğer kabul edilirse bu kez onaylamak durumunda kalacak Topbaş...

‘Köprüden araç taşınmasın, insan taşınmasın.’

’e emek verenler

(Yeni ilavelerle...)

CUMHURİYET Gazetesi’nin 82 yıl sonra tarihi ‘Pembe Konak’tan Şişli’ye taşınması nedeniyle ‘Cağaloğlu öksüz kaldı’ (16.10.2005) yazımızda gazetenin geçirdiği son 40 yılını anlatırken, bazı büyüklerimizin ve çalışma arkadaşlarımızın isimlerinden söz ettik. ‘Hatırlayabildiğimiz kadarıyla’ dememize karşın aynı odalarda, masalarda omuz omuza çalıştığımız dostlarımızdan ‘Beni nasıl unutursun?’ sitemleri aldık.

Cumhuriyet’te yetişip emek verenlerden her biri dün ve bugün medyada ve çeşitli iş kollarında çalışıp da, o gün yer nedeniyle yazamadığımız (yine hatırladığımız kadarıyla) isimler o kadar çok ki...

SON 45 YILDA YOLLARI CUMHURİYET'TEN GEÇEN İSİMLER

(Cumhuriyet'te şu anda çalışanlar dahil değildir)

Yaşar Kemal, Altan Öymen, Fikret Otyam, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yaşin, Ayşe Sözeri Cemal, Umur Talu, Enis Berberoğlu, Necati Doğru, Tayfun Devecioğlu, Yener Süsoy, Reha Öz, Necdet Doğan, Mehmet Altan, Ümit Gürtuna, Müfit Alaçalı, Fatma Karaali, Ayşegül Dora, Güman Birincioğlu, Ergin Konuksever, Leyla Umar, Doğan Katırcıoğlu, Aykut Sağanak, İhsan Onur, Sadettin Ateş, Tuncer Benokan, Abdullah Gelgeç, Orhan Karaveli, Bülent Bilgiç, Halil Özer, Gürcan Bilgiç, Vedat Yenerer, Tarık Ersoy, Fatih Güllapoğlu, Şenay Kalkan, Cengiz Turan, Murat Köprü, Yurdagül Erkoca, Nihal Aydoğan, Anna Turay, Lale Filoğlu, Deniz İncediken, Erhan Çayhan, Ara Güler, Şahin Alpay, Dinç Tayanç, Reha Erus, Atilla Dorsay, Tuncay Özkan, Hüseyin Avuç, Serdar Akinan, Turgut Güngör, Muhittin Sirer, Mert Ali Başarır, İdris Akyüz, Mehmet Tezkan, Nihat Bük, Mustafa Sağlamer, Fikret Eser, Ceyda Tufan, Havva Can, Kerem Ilgaz, Sanlı Ergin, Asena Özkan, Tayfun Gönüllü, Doğan Akın, Gülçin Çaylıgil, Turhan Gürkan, Uygar Gürkan, Hülya Karadeniz, Şevki Adalı, Fikret Ekinci, Tayfun Talipoğlu, Ayşenur Arslan, Cevher Kantarcı, Celal Uster, Turgay Renklikurt, Cevat Eren, Nurgün Erdinç, Şahin Alpay, Yalçın Çakır, Celal Demirbilek, Bülent Ön, Erol Erkut, Hüseyin Gürer, Naci Yener, Gülcan Bilgiç, Altuğ İstanbulluoğlu, Jülide Gülizar, Hasan Çakalkurt, Yavuz Şimşek, İdris Adil, Fehmi Özgüler, Orhan Önal, Melih Şabanoğlu, Ahmet Arpad, Mehmet Ataberk, Ercan Karakaş, Gülderen Koşar, Kemal Gökhan Gürses, Necdet Şen, Nazan Tacer, Erbil Tuşalp, Dilek Zaptçıoğlu, Tuba Çandar, Haluk Bakır, Kemal Küçük, Halim Bahadır, Ayten Göletli, Nuri Özdeniz, Mehmet Saraç, Uygar Eremektar, Gürsel Göncü, Dost Kip, Aslı Aydıntaşbaş, Esin Sungur, Semih İdiz, Zafer Aknar, Emine Algan, Fikret İlkiz, Evren Değer, Semih İdiz, Serdar Turgut, Halil Nebiler, Ergun Aksoy, Metin Tükenmez, Mehmet Güç, Deniz Teztel, Mustafa Dağıstanlı, Turgut Kazan, Muharrem Aydın, Mürşit Balabanlılar, Fehmi Köfteoğlu, Nihal Ün, Hakan Aygün, Naim Arabacılar, Derviş Akyıldız, Lale Tayla, Burhan Arpad, Zülkani Sirmen, Nilay Karaelmas, Mahmut Şenol, Şenol Konukçu, Turan Yılmaz, Rıza Ezer, Hasan Uysal, Sina Koloğlu, Koray Düzgören, Erdoğan Köseoğlu, Tamer Çerci, Türker Alkan, Selim Yalçıner, Zeki Saral, Ümit Aslanbay, Yasemin Çongar, Kandemir Konduk, Erdoğan Arıpınar, Piyale Madra, Vural Ahı, Bülent Soylan, Ali Tevfik Berber, Süleyman Sarılar, Kerem Alkin, Osman Ataman, Osman Şenkul, İpek Çalışlar, Ülker Pınarbaşı, Remzi Gökdağ, Esat Pala, Yusuf Özkan, Fuat Kozluklu, Suat Kozluklu, Behzat Şahin, Hürriyet Uymaz, Banu Güven, Nurettin Malkoçoğlu, Ali Öz, Nazire Kalkan, Temaşa Dural, Deniz Şahin, Yekhan Demirkuş, Mustafa Kemal, Ayhan Atakol, Kenan Mortan, Ümit Alemdaroğlu, Dursun Gürler, Şaziye Karlıklı, Ercan Turcan, Güner Sungurtekin, Pertev Atasay, Nihat Halıcı, Ahmet Şık, Reşit Aşçıoğlu, Öner Ciravoğlu, Güner Yüreklik, Metin Hakyeri, Mustafa Kemal Çolak, Arzu Çakır, Tamer Kayaş, Handan Şenköken, Mehmet Ceylan, Mehmet Aycan, Oktay Şimşek, Alaattin Bilgi, Göksun Yener, Ertum Öcal, Adalet Can, Serpil Gündüz, Tamer Kayaş, Ruşen Çakır, Ender Erkek, Asiye Uysal, Kadir Can, Ulya Uçer, Mustafa Kutlay, Ragıp Duran, Erhan Key, Cüneyt Koryürek, Sinan Gökçen, Nuran Çakmakcı, Erdal Güven, Faruk Bildirici, Edip Emil Öymen, Yurdakul Fincancı, Haluk Şahin, Demir Özlü, Haluk Özdalga, Nazlı Eray, Nuran Fıratlı, Barış Kudar, Gündüz İmşir, Selçuk Aybatar, Beysun Gökçin, Aykut Poturoğlu, Bülent Kızanlık, Işık Yurtçu, Abdurrahman Yıldırım, Ruhsan Sekmen Tezkan, Nermi Karacabeyli, Stelyo Berberakis, Yonca Özkaya, Engin Karadeniz, Metin Kalkavan, Kürşat Akyol, Kadri Gürsel, Nilgün Uysal, Nazım Güvenç, Erol Toy, Şükran Kurdakul, Yurtsan Atakan, Güldal Kızıldemir, Azmi Özgür, Uğur Ergan, Metin Gür, Semra Somersan, Kürşat Akyol, İsmail Gülgeç, Ahu Antmen, Ali İhsan Çaltı, Alpay Kabacalı, Bahri Savcı, Bilal Çetin, Burak Eldem, Canan Gedik, Cem Hamuloğlu, Deniz Gökçe, Dikmen Gürün Uçarel, Faruk Beşkisiz, Ferruh Yılmaz, Gencay Şaylan, Günseli Önal, İlber Ortaylı, İlhan Tekeli, İlker Maga, Kıymet Coşkun, Levent Gürses, Necati Aygın, Nedim Gürsel, Sadettin Davran, Semra Çetin, Bilal Çetin, Ülker Göktürk, Mehmet Akif, Mehmet Basutçu, Mehmet Yazıcı, Yalçın Bayer, Şiar Yalçın, İsmet Demirdöğen, Mustafa İstemi, Barış Bil, Metin Dorbek, İdil Gürsel, Kutlu Esendemir, İsmet Demirdöğen, Serkan Demirtaş.

Kaybettiklerimiz

UĞUR Mumcu, Hıfzı Velded Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Vedat Günyol, Bülent Tanör, Mustafa Ekmekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ergun Balcı, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Toker, Aydın Emeç, Sofu Tuğrul, Engin Karadeniz, Rafet Genç, Soner Girgin, Nihat Türel, Mahmut Tali Öngören, Necla Seyhun, K. Edip Sakarya, Necdet Saraç, Selahattin Giz, Selahattin Güler, Ali Alakuş, Vecdi Altıntaş, Hakkı Erdem, Betül Uncular, Ali Doruk, Vural Saygılı, Yavuz Okayben, İbrahim Köseoğlu, Tulay Divitçioğlu, Taygun Türe, Mücahit Beşer, Barbaros Gençak, Turhan Aytul, Taner Kutlay, Rauf Mutluay, Yener Ölmez, Ayhan Başoğlu, Raif Ertem, Yılmaz Gümüşbaş, Oğuz Şeren, Nevzat Kızılcan, Atilla Özkırımlı, Erhan Akyıldız, İzzet Rıza Yalın (Kıbrıs), Ömer Güner (Trabzon), Çoban Yurtçu (Adana), Rıza Ataktürk (Edirne), Hayri Ünlütürk (Zonguldak), Naim Örü (Tekirdağ), Hakkı Merdivenci (Afyon), Günay Şimşek (İzmir), İlhan Uygun (Sakarya), Nihat Can (Kdz.Ereğli), Dursun Akçam, Hakkı Erdem.

Yurt muhabirleri

Bülent Ecevit (Antalya), Necati Mumay (Siirt), Cengiz Mumay (Siirt, Diyarbakır ve Adana), Turan-Aynur-Işık Narler (Çanakkale), Ümit Otan (İzmir) Lütfi Yiğenoğlu (Adana), Mehmet Mercan (Diyarbakır, Adana), Semir Yalçın (Adana), Mehmet Yapıcı (Adana), Cemil Ciğerim (Samsun), Salim Sürmeli (Samsun) Faik Bakoğlu (Rize), Ziya Aksoy (Diyarbakır), Yaşar Yıldırım (Elazığ), Cengiz Yıldırım (Sinop), Sabit Horasan (Konya), Mehmet-Mustafa Gültekin (Erzurum), Ahmet Kurt (Kocaeli), Tayfun Ünlü (Bilecik), Seyfi Çelikkaya (Yozgat), Baki Karakol (Kars), Erdal Özcan (Çorlu) Özcan Özgür (Muğla), Nüvit Tokdemir (İzmir), Ender Uslu (Bodrum), Naci İpek (Urfa), Reşat Zorbaş (Gaziantep) Emel Gül (Gaziantep), Yüksel Gördes (Manisa), Basri Atılganer (Bandırma) Özer Öztep (İstanbul, Adana), Recep Bulut (Kayseri), Vahap Şehitoğlu (Mersin), Ali Adalıoğlu (Mersin), Lütfi Karakaş (Edirne), Murat Uygun (Sakarya), Osman Karakaş (Malatya), Nazif Karaçam (Kırklareli), Tahir Mayda (Kırklareli), Zekai Komsuoğlu (Sakarya), Ufuk Tekin (Adana), Yücel Sezer (Kars), Salim Sürmeli (Samsun).


Sağlık köleleri

YEĞENİM üç yıl önce bir tıp fakültesini bitirdi... Bu arada Tıpta Uzmanlık Sınavı’(TUS) kazandı. İstanbul’da bir devlet hastanesinde genel cerrah olarak uzmanlık eğitimine başladı.

Ama gelin halini görün.

Yönetmeliğe göre, ayda 4 gece nöbet tutmaları gerekiyor. Ama uygulamada 15 gece bile nöbet tutturuluyor.

Bu ne demek?

48 saatin 36 saatini hastanede geçiriyor; yemek yiyecek hali kalmıyor, elbise ile uyumak zorunda kalıyor. Bir doktor, insanlık dışı bir yaşam sürdürebilir mi?

Ne eşini, ne ana-babasını görebiliyor, ne de toplum içinde sosyal bir yaşam sürdürebiliyor.

Ömürleri acilde, ameliyathanede ve polikliniklerde geçiyor, hem de ayakta hizmet vererek.

Arkadaşları da aynı durumda...

Bitkin düşüp verimsiz olduğunda hastalarına nasıl bakacak ve en önemlisi de mesleğini bu şartlarda nasıl geliştirecek?

Geçenlerde Posta Gazetesi’nde okudum... İzmir Boztepe Devlet Hastanesi’nde görevli genç bir genel cerrahi asistanın, yorgunluktan bağışıklık sistemi çöktüğü için beyninde enfeksiyon oluşuyor.

Kaldırıldığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ölümle boğuşuyor.

Bunu okuduğumda çok üzüldüm... Geçen gün bir de ne duyalım. Yeğenim, 8 saat ameliyathanede ayakta kalmış, ameliyat sırasında yorgunluktan dengesini kaybedip düşmüş ve başını ameliyathanedeki aletlere çarpmış. Beyin tomografisinde bir şey çıkmayınca sevindik.

Türkiye’de 100’e yakın ‘eğitim’ hastanesi olabilir.

Bu hastanelerin yükünü asistanlar çekiyor.

Sağlıksız sağlık personelinden ne beklenebilir.

Sağlık Bakanlığı bir de performans adı altında uzmanların verimliliğini ölçüyor.

Çok reçete yazan, çok muayene yapan uzman daha fazla para alacakmış!

Aslında uzman doktorlar hastaları görmüyorlar; bunu yeğenimden acı şekilde öğreniyorum.

Uzmanların kaşelerini, ’asistan’ basıyor, parayı ’uzmanlar’ alıyor. Şimdi bunun adı ’performans’ mı oluyor? Aynı Sağlık Bakanlığı mecburi hizmeti kaldırmış, bunu sağlık reformu diye halka duyurmuş. Ancak iki yıl sonra da yeniden mecburi hizmeti getirmek zorunda kaldığını hatırlayın.

Bunda da yanlışı görüp kaldırırlarsa şaşırmamak gerekiyor.

Kenan Cevat TUFAN-İZMİR

Kamu için bilgi var özel için yok

MARMARA Üniversitesi
İktisat Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak görev yapıyorum. Bir araştırma çalışmam için üniversitelere ilişkin bazı bilgiler gerekiyordu. Bunun için YÖK’e yazdım. YÖK, kamu üniversitelerine ilişkin bilgileri verirken özel üniversitelere ilişkin mali bilgileri vermeyi reddetti. Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde hakkımı aramaya çalıştım; ancak yazışmalar başvuru için gerekli süreden uzun sürdüğü için başvurmak mümkün olmadı.

Bu nasıl bir bilgidir ki YÖK vermekten kaçınmaktadır. YÖK gibi kamu adına bilgi toplamakla yükümlü kuruluşlar, topladıkları bilgileri vatandaştan saklamaktadırlar. Bunu yazılı olarak da söylemekten çekinmektedirler. Peki YÖK topladığı bilgiyi vatandaşla paylaşmıyorsa bilgi kimin için kullanılmaktadır?

Bence bu durum, kamu kuruluşlarının kanunları bile hiçe sayan davranışlarından biri olarak değerlendirilmelidir.

Murat ÇOKGEZEN

Rektöre destek

YÜZÜNCÜ Yıl Üniversitesi Rektörü’nü tanımam, suçlu mudur onu da bilmem. Ama olayın çirkin olduğunu ve cinayet işleyenlerin serbest bırakıldığı bir ülkede bu olayın ne kadar vahim olduğunu düşünüyorum. Basını ve üniversitelerin sessizliğini de enteresan buluyorum. Demek ki Gamze Özçelik kadar değeri yokmuş.

Prof. Dr. Halil ÖZGÜÇ-UÜTF

Genel Cerrahi

REKTÖR
Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın düşürüldüğü kötü durumu emekleri sonucu hak etmediği ortadadır. Kendisi üniversitenin ileri adım atması için çabalamıştır, bunu takdir etmek yerine engellemek bağnazca davranıştan ibarettir. Üniversitenin içinde çalışıp bilime hizmet ediyor görünümünde o kadar çok bilim adamı(!) var ki, bilimsel yayın yapmak yerine engel olmak için gruplaştıklarını biliyorum. Asıl bu kişiler, Van’da kurum geliştirme ücretini (diğer üniversitede çalışanlardan çok daha yüksek ücret) bu şekilde mi hak ediyorlar?

Anıl TAPAN

Ayva soruşturması

AKP’li Milletvekili Lokman Ayva’nın dünkü köşemizde yer alan Şişli’de arabasının habersizce çekilmesine gösterdiği tepkiyi anlatan yazımız üzerine İçişleri Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri İbrahim Saraçoğlu şöyle dedi: ‘Sayın Bakanımız olaydan büyük üzüntü duymaktadır. Olayın araştırılması ve incelenmesi için birer mülkiye müfettişi ve polis müfettişi görevlendirilmiştir. Soruşturma sonucunda gereken yapılacaktır.’

MESAJ PANOSU

ERZİNCAN Kemaliye Kızılçukur Köyü, anayola 3 km. uzaklıktadır. Üç yıldır yapılıyor; ekipler gelip bir ay çalışarak gidiyorlar. Özel İdare’nin (eski Köy Hizmetleri) ekipleri yolu bitirdiklerini mi sanıyorlar yoksa? İsterlerse son kalan 500 metreyi bir görsünler. Cenazelerimizi getiremiyor, hastamızı hastanelere (Malatya’ya 120 km, Elazığ’a 90 km ve ilimiz Erzincan’a da 230 km.) götüremiyoruz. Türkiye duble yollarla donatılırken, 500 metrelik bir yol bizden niye esirgeniyor?

Hıdır ERCAN

BİR TV’
de Lüksemburg ile Ankara’daki kaldırım çalışması arasında kıyaslama yapılıyordu. Adamlar tertemiz, pırıl pırıl iş yapıyorlar. Bizimkiler malum. Bu, iki ülke arasındaki mantalite ve kültür farkı demek oluyor. İşin ucu eğitimden temizliğe, insana, kanuna va nizama saygıya kadar varıyor. Bizde kanunu uygulamak yok, nizama uymak yok, insana saygı yok; yok, yok, yok... Sonra AB niye sorun yaratıyor, diyoruz. Kaldırım döşemeyi bile beceremiyoruz.

Ozan CAMCI
Yazının Devamını Oku

Gericilere taviz

18 Ekim 2005
‘REKTÖRÜN tutuklanması gericilere bir tavizdir’ diyor Mehmet Feyyat. Kendisini ‘Vanlı Feyyat’ diye tanımlayan Feyyat, eski Cumhuriyet Savcısı ve Cumhuriyet Senatosu üyesidir. Van Yüzüncü Yıl Rektörü Prof. Yücel Aşkın’ın, hem de Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in milletvekili seçildiği kentlerinde tutuklanmasına üzülüyor. Ama şu yorumu da yapıyor:

‘Rektörün tutuklanması bana göre gereksizdir. Çünkü tutuklanma kararı bir mahkemenin kararının esası sayılmaz, tedbir niteliğindedir ama bu da tartışılabilir. Bu tür kararlar, mahkeme siyasi baskı altına mı alınıyor, eleştirilerine yol açar.

Tedbir usule dair bir karar değil mi?

- Doğrudur. Tutuklama kararı istemi keyfidir ve gereksizdir. Çünkü Van’da Nakşiler, Nurcular, şeyhler, meşaikler vs. gibi çeşitli irticai gruplar ve tarikatlar kol gezmektedir. Üniversite bu cemaat ve tarikatların kontrolü altındaydı. Rektör ve kadrosu geldikten sonra irtica temizliği yapıldı. Bu nedenle üzerinde gayrimeşru şekilde baskılar artırıldı. Rektörün tutuklanması üzerine de şimdi zil takıp oynadıklarını öğreniyorum.

Mehmet Feyyat’a, Rektör Yücel Aşkın’ın Van’da göreve başladığından beri kendisine bir cephe oluşturulduğunu hatırlatıyoruz. Yanıtı şöyle oluyor:

‘Böyle bir gerçek de var’ diyor: ‘Ne yazık ki aydınlığın yolunu açan bir rektörün tutuklanması üzerine çok düşünmek lazımdır. Bölge halkının aydınlanması, çağdaşlaşması için çabalayan bir ilim ve irfan yuvasının rektörünün tutuklanması kararı için Kürtlerden daha çok kendisini Türk hissedenlerin düşünmesi gerekiyor sanırım.

Türkiye’yi kaplayan irticanın yuvası orasıdır. Merhum Said Nursi benim gibi oralıdır. Van’ın merkezindeki Türk kökenli hemşerilerimin çoğu Nurcu olmuştur bu sayede. Türk ve Kürtlerin, irticanın cehalet dehlizlerine düşmeleri konusunda Allah korusun diyorum. Düşünün, yöremde ilk lise ve üniversite mezunu benim. Şeyhler, meşaikler ve seyyitlerin desteğine tenezzül etmediğim için İstanbul’dan aday oldum ve parlamentoya girmeyi başardım.’

ÖNCE İRTİCA, SONRA PKK

PKK’nın etkisi...

- Bana göre bölgede en büyük tehlike irticadır aslında; PKK tehdidi bana göre ikinci sıradadır. Terör belası bittiğinde Türk ve Kürtler el ele verip aydınlığa doğru yeniden koşacaklardır.

CHP...

- Ben Kürt kökenliyim ve CHP’liyim. Bu gericilik akımlarına karşı CHP’li olmaya mahkûmuz.

Bu arada hatırlatıyoruz; Van’daki tıp fakültesinde de ‘gerici unsurlar’ın ağırlıklı olduğu belirtiliyor. Fakülte Genel Sekreteri Ramazan Çelik, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in kardeşi.

Bir rektör yardımcısıyla konuşmak istedik, ‘Bizi de sanık durumuna getirdiler, ben de ne yapacağımı bilmiyorum, bizi de tutuklayabilirler’ diyerek endişesini dile getirdi.

Hakkında çeşitli iddialar gündeme getirilen Rektör Yücel Aşkın’ın lojmanı geçen 14 Temmuz’da basılmış; bakanlıktan izinli olan tarihi eserlere, çelik kasaya, bazı evraka ve bilgisayarına el konularak adli emanete alınmıştı. 13 saat süren arama sırasında rektör, görevli olarak Azerbaycan’da bulunuyordu.

CUMA GÜNÜ SENARYOSU

Bu aramadan sonra 19 Temmuz’da yazılı bir açıklama yapan Başsavcı Kemal Kaçan, ‘Yargıya baskı var’ demişti. Rektörle ilgili soruşturmayı Savcı Ferhan Sarıkaya yürütüyor.

Üniversite çevrelerine göre, Milli Eğitim Bakanı Çelik, üniversite ile hiç ilgilenmiyor. ‘Ancak’ deniyor; 28 Mart’taki yerel seçimlerden önce bölgede gazetecilere ‘Üniversiteye yatırım yapacağım. Ben geldiğimde hiç rektörü bulamıyorum, ya yurtdışında ya bilmem nerede, Nepal’de oluyor’ demişti. Rektör Aşkın ise ‘Ben hiç Nepal’e gitmedim’ diye açıklama yapmıştı.

Ve Rektör Aşkın, aradan 91 gün geçtikten sonra garip bir şekilde sivil polisler tarafından alınıp ifadeye çağrılıyor. Adliyede 13 saat tutuluyor ve ardından yeni suçlamalarla cezaevine gönderiliyor.

Hem de hafta sonu itiraz edilmesinin önlenmesi için kararın cuma günü verilmesi dikkat çekiyor.

Tarihi yaşatmak

CAĞALOĞLU öksüz kaldı’ (16.10.2005) ama umuyorum, Cumhuriyet’in Türk toplum yaşamındaki yeri ve önemi, gazetenin mekánı değişmiş olsa da hep aynı kalacak... Ben de eski bir Cumhuriyet muhabiri olarak 1976’dan beri gazeteme her geliş gidişimde bir tarih dehlizine giriyorum sanırdım. Sevgili Deniz Som’un ‘Vaziyet’ adlı köşesinde, geçen gün binadan ayrılış yazısında yazdığı gibi, her seferinde gazeteye gelişte benim de içimde bir heyecan duygusu belirirdi; bu hiç değişmeden hep sürmüştür. Gazeteyi, bir gemi kazasından kurtulan kazazedelerin mahzunluğu içinde kalan, şimdiki çalışan arkadaşların, gazetecilerin terk edişindeki kederi ve hüznü ben de burada, ABD’de aynı duygularla yaşıyorum.

Ne var ki, ben yine de olumlu yaklaşalım, bundan iyi sonuçlar çıkartmaya çalışalım, derim. Buna benzer örnekler başka yerlerde de yaşanıyor ve çalışanlarıyla, eski üyeleriyle o kurumlar başka mekánlarda yaşamlarını sürdürüyorlar. ABD’nin Indiana Eyaleti’ndeki Lafayette kentinin 100 bin tirajlı günlük yerel gazetesi ‘The Journal&Courier’ şu sıralarda, tıpkı bizim gazetemiz, Cumhuriyet gibi taşınma telaşında! 1825’te Lafayette kenti kurulmuş, dört yıl sonra gazete ilk sayısını çıkarmış; 1829’da!.. Şimdi kent merkezinde bulunan iki katlı tarihi binaya 120 yıl önce geçmişler. Bizim ‘Pembe Köşk’ kadar eski nerdeyse... Binayı ben birkaç kere dolaşmıştım. Bir müzeden farksızdı açıkçası... Ama, koşullar oraya sığmalarına engel olunca, Caterpillar fabrikasının yanına, sanayi merkezine 23 milyon dolarlık bir yatırımla taşınmaya kalkıştılar. ‘Önemli olan şu’ diye anlatıyor Journal&Courier’in çalışanları: ‘Gazeteyi yaşatmak ve eski binayı bir basın müzesi gibi değerlendirmek.’

Şimdi, bana kalırsa, eski yeni Cumhuriyetçilerin hepsi, el ele verip geride kalan binayı ve elbette tarihi Pembe Köşkü mezbelelik haline dönmemesi için kurtarmaya çalışmalılar.

Köşenizden sizin aracılığınızla Cumhuriyetsever okurlara sesleniyoruz: Belki yapabileceğimiz bir şeyler vardır! Lafayette’in Amerikalı gazetecileri yaptıktan sonra...’

Mahmut ŞENOL AMERİKA

Ramazan manzaraları

Mezarlıkta reklam Bugün (dün) ziyarete gittiğim Zincirlikuyu Mezarlığı’nda gördüğüm manzara karşısında hayretler içinde kaldım. Mezarlık sınırlarının içinde bulunan tarihi su kulesi ‘Nestle’ firması tarafından reklam panosu haline getirilmiş. Reklama elbette evet ancak bu şekilde uygulamaya kesinlikle hayır! Acaba dünyanın hangi ülkesinde hangi mezarlıkta reklam yapılıyor? Bu uygulamanın ivedikle iptal edilmesini orada yatan binlerce insan adına rica ediyorum. İbrahim GÖKNAR

EYÜP’ÜN HALİ
Önceki gün (Pazar) Eyüp Sultan’a gittik.Oradaki manzara beni çok üzdü. Komiler abdest alma yerinde bulaşık yıkıyordu. Çöpler büyük poşetlerin içinde mezarların yanında ve etrafa salçalı sular sızdırıyordu. İnsanlar mezarların üstünde yemek yiyorlar.Önlem alınamaz mı?

Selma US

GÜNÜN SÖZÜ


‘Bozulduğu zaman, insandan daha korkunç yaratık yoktur.’

(Sophokles)


Biliyor musunuz


PETROL-İş Sendikası, Maslak’da Mehmetçik Vakfı’na ait Opet benzin istasyonunda meydana gelen patlamayı kınarken, yaralananlardan Durmuş Özkan, Sezai Çetin ve Ersin Arslan’ın sendikalarının üyesi olduğunu açıkladığını...

BAĞIMSIZ Eğitimciler Sendikası’nın Pakistan’daki depremzedelerine ‘Çocuklar İçin Bir Hafta’ adıyla bir yardım kampanyası başlattığını...

MESAJ PANOSU

GAZETECİ-yazar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı ölümünün 6. yılında 21 Ekim Cuma günü 14.00’te Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde anılıyor. 0212-351 93 89.

BÜTÜN zorlukları göze alarak cumartesi günü Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Kitap Fuarı’na gitmeye karar verdik. Ancak ulaşımı çok zor; İETT’nin buraya koyduğu servislerde farklı fiyat uygulaması yaparak ziyaretçileri mağdur ettiğini düşünüyorum. Kadıköy’den koyduklari servis için üç tam bilet istiyorlar; bu öğrenciler için de geçerli... Ancak aylık Akbil geçerli değil. Büyükşehir Belediyesi, böyle bir kültür etkinliğini geliştireceğine kár sağlamaya mı çalışıyor?

Erkan BAYHAN

Öğretmen

Yazının Devamını Oku

Cağaloğlu öksüz kaldı

16 Ekim 2005
‘PEMBE Konak’ diye bilinen bina ‘İttihat ve Terakki’nin merkezinin yeriymiş Osmanlı’nın sonlarında... Görkemli ahşap konak daha sonra Atatürk tarafından Yunus Nadi’ye verilmiş. Pek çok gazetecinin tersine Milli Mücadele’yi destekleyen Yunus Nadi ‘Yeni Gün’den sonra ‘Cumhuriyet’ gazetesini burada çıkartmaya başlanmış... 1940’larda son model basım teknikleri kullanılmış, hatta İstanbul’daki yabancılar için Fransızca ‘La Republigue’ adlı bir gazete de çıkartılmış.

Dönemin en ünlü yazar ve gazetecileri buradan yetişmiş.

Bizim tanık olduğumuz dönem ise 1960 sonrası...

Linotype yöntemiyle dizilen haberlerle sayfalar hazırlanıp matrisle dökülen kurşun kalıplar rotatife takılıp basılıyordu.

Cumhuriyet’in, ‘Genel Yayın Müdürü’ ünvanlı ilk yöneticisi Cevat Fehmi Başkut... Associated Press (AP) adlı haber ajansının haber ve fotograf geçen cihazları henüz yeni kurulmuş, Ankara haberleri telefon yerine teleksle alınmaya başlanmıştı. ‘Yassıada Duruşmaları’ nedeniyle tiraj patlaması yapan gazeteler arasında Cumhuriyet de bulunuyor.

1962’de ‘Pencere’de İlhan Selçuk yazmaya başlıyor. Selçuk gelene kadar Vala Nurettin, Yaşar Kemal, Melih Cevdet Anday ve Hıfzı Velded Velidedeoğlu gibi ‘sol’cu yazarlar, topluma yeni açılımlar getiriyorlar. Bir başka yazar da Burhan Felek... Daha sonra Ecvet Güresin, Genel Yayın Yönetmeni oluyor; Vecdi Kızıldemir, Erol Dallı ve Kayhan Sağlamer de yazı işleri müdürleri...

Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Menderes’in Dramı’ yazı dizisiyle, bu dönemde 240 bin tirajlık bir başarı yakalıyor.

Gazetenin yayın politikasına hissedar ‘damatlar’ zaman zaman karşı çıkıyorlar.

‘Komünistlik’ yapıldığı iddiasıyla 1963’lerde gazeteye elkonup bir dönem, ‘başyazar’ Nadir Nadi’ye yazı yazdırılmıyor.

12 Mart, Cumhuriyet’in en zorlu dönemlerinden biri sayılıyor; hem siyasi hem de ekonomik açıdan ‘badireler’ atlatıyor. ‘Aile içi’ dengelerde ağırlık sağlayan damatlar, yine gazeteye hakim olmak istiyorlar; ancak gazetenin tirajının düşmesi üzerine geri çekiliyorlar. Bu arada İlhan Selçuk, dönemin Genel Yayın Müdürü olan Oktay Kurtböke ile birlikte tutuklanıyor.

ÇALKANTILI YILLAR

Cumhuriyet,
12 Eylül’de askeri yönetimin baskıları sonucunda en çok kapatılan gazete oluyor; aynı DP döneminde olduğu gibi...

1980’lerde gazete ekonomik zorluklar yaşasa da teknolojinin gersinde kalmayıp ofset sisteme geçiyor.

‘Cumhuriyet’le ilgili anılarını yakında kitap olarak yayınlayacak olan Hasan Cemal, 2.4.1981’de Genel Yayın Müdürlüğüne getiriliyor. Gazete, 1990’lara kadar yayın politikası bakımından ‘etkin’, ekonomik açıdan da başarılı bir dönem geçiriyor. Ancak Özal’ın ‘2.5 gazete kalacak’ sözlerinin ardından Körfez Savaşı ile beraber ekonomik zorluğa düşüyor. Bu arada ‘Kemalist-Liberal’ çatışması sonucunda İlhan Selçuk-Uğur Mumcu-Hikmet Çetinkaya ekibi gazeteden ayrılıyorlar. Gazetenin bu süreçte tiraj kaybı yanında yaşanan ekonomik kriz sonucunda Hasan Cemal-Okay Gönensin ve (Müessese Müdürü) Emine Uşaklıgil üçlüsü gazeteden ayrılmak zorunda kalıyorlar.

Aile, İlhan Selçuk ve arkadaşları yeniden göreve dönüyorlar.

Cumhuriyet A.Ş.’nin iflası istenmek zorunda kalınıyor; Yenigün A.Ş. ismiyle yeniden yapılanıyor;

Doğa (Çapan), Karamehmet ve Ciner grupları Cumhuriyet’i çıkaran şirketlere küçük hissedar oluyorlar.

Hissedarlar yargı sonucu 100 bin dolar kira istedi

NAZİME-Yunus Nadi’nin dört çocuğu bulunuyordu; Nadir Nadi, Doğan Nadi, Nilüfer Nun ve Leyla Uşaklıgil... Bugün hiçbiri hayatta değil. Doğan Nadi’nin iki kızı (Mina ve Zeynep Amerika’da yaşıyorlar), Leyla Uşaklıgil’in çocukları (Zeynep ve Emine), Nilüfer Nun’un çocukları (Lale ve Ali) bugün ‘Pembe Konak’ın mirasçıları durumunda.

Nadir Nadi’nin eşi Berin Nadi, hissesinin %25’ni, İlhan Selçuk’un başkanlığı olduğu Cumhuriyet Vakfı’na bağışladı. Ancak, hayattaki hissedarlar ‘Pembe Konak’a ödenen kirayı az bularak, yargıya gittiler ve bilirkişilere göre aylık 100 bin dolar belirlendi.

Cumhuriyet bu kadar kirayı ödemeyeceğini söyleyerek, Şişli’de (Günay’ın karşı sokağı) Turgay Ciner’e ait Havaş’ın eski binasına taşındı.

Özgen Acar ve Orhan Erinç’den sonra Genel Yayın Yönetmenliğine getirilen İbrahim Yıldız, ‘Çok hüzünlüyüz; artık tarihi Pembe Konağı göremeyeceğiz.

Cumhuriyet Vakfı’
nın Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Selçuk ‘12 Martın sıkıntılarını aştık; 1990’larda gazeteyi Kemal Uzan’ın elinden kurtardık. Daha sonra gazeteyi ekonomik yönden ayağa kaldırdık. Bugün hiçbir sıkıntımız yoktur. Ancak aileden bazı mirascıların hınç içinde olduklarını görüyoruz’ derken, iki yıl içinde ‘Cumhuriyet’in kendi imkanlarıyla yeni bir mekana kavuşacağını söyledi.

Kimler geldi kimler geçti

1960 sonrasında Cumhuriyet’te çalışan yazarlar ve yazı işleri sorumlularından isimlerini hatırlayabildiklerimiz şunlar:

Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Sadun Tanju, Mehmet Barlas, Sami Karaören, Osman Nuri Torun, Alp Zirek, Burhan Arpad, Çetin Özbayrak, Turan Ilgaz, Doğan Hızlan, Ziya Nebioğlu, Mehmet Kemal, Kemal Özer, Konur Ertop, Bülent Dikmener, Adnan Özyalçıner, Zeynep Avcı, Elif Naci, Agop Arad, Fikret Otyam, Ali Ulvi Ersoy, Yalçın Doğan, Hınçal Uluç, Yalçın Pekşen, Cengiz Çandar, Fatih Altaylı, Ahmet Tan, Yalçın Doğan, Kerem Çalışkan, Alev Er, Yağmur Adsız, Can Kozanoğlu, Ümit Kıvanç, Murat Belge, Ufuk Güldemir, Kosta Daponte, Orhan Apaydın, Cihat Baban, Sabetay Varol, Hadi Uluengin, Sedat Ergin, İsmet Berkan, Mine Kırıkkanat, Meral Tamer, Selmi Andak, Filiz Ali, Kemal Aydar, Tuncay Özkan, Lütfi Tınç, İlhan Bardakçı, Hüseyin Baş, Emin Gürses, Cengiz Çandar, Zafer Arapkirli, Şebnem Atiyas, Tanju Akerson, Ali Acar, Adnan Akgünel, Ergun Çağatay, Oğuz Şeren, Osman Ulagay, Mustafa Baydar, Yavuz Baydar, Refik Durbaş, Ertuğ Karakullukçu, Feridun Ergin, Yalçın Küçük, İsmail Cem, Aydın Engin, Celal Başlangıç, Füsun Özbilgen, Müjdat Gezen, Ümit Gürtuna, Necdet Doğan, İsmail Gülgeç, Oğuz Şeren (önceki gün vefat etti), Orhan Pamuk ve Okay Gönensin.

AKP Erbakan’ı susturdu

‘BEYEFENDİ ben inancı olan bir adamım. Bir dönem RP’ye oy vermiştim, AKP’ye ise vermedim.


Bugün (dün) Saraçhane Parkı’nda Özgür Der’in türban eylemi vardı. Merak ederek arabamdan indim. Ramazan boyunca her cumartesi yapıyorlarmış. Ancak protesto gösterilerinde 30-40 kişi olduğunu görünce şaşardım. ‘Üzülme, gevşeme; Allah bizimle’ ve ‘Başörtüsü onurumuzu koruyacağız’ diye bağırıyorlardı. Hükümeti de sert şekilde eleştiriyorlardı. Başörtüsü yasağının da bir an önce kaldırılmasını istiyorlardı. O arada kendilerine destek veren yazar Ali Bulaç ve galiba eski tiyatrocu olan Ulvi Alacakaptan da oradalardı.

Bir anda önceden binlerce insanın oluşturdukları kuyruğu düşündüm. Bugün ise 30’u bile bulmuyor.

Çok dikkat çekici bir manzara. AKP’nin gerçek bir takıyyeci olduğunu bir kez daha anladım. Sürükledikleri, kullandıkları insanlara karşı samimi değillermiş. Üç yıldan beri Erdoğan iktidarı başörtüsü konusunda ne yaptı? Artık kendileri bugün lüks otellerde ve galalarda yer alıyor. ‘The İmam’ filminin ilk gösterisine katılan ‘İslam sosyetesi’ni gördük. Artık türbanlıların gay ve lezbiyenler kadar itibarı kalmadı anlaşılan. Türban eylemcileri yerin dibine mi girdi?

Başbakan Erdoğan işini biliyor; her kesimi ‘idare’ ediyor. Erbakan’ın siyaset yasağı devam ediyor; dört beş ayda bir AKP’iler himmet gösterirse hastaneden rapor alıp hapishaneye girmekten kurtuluyor. AKP yönetimi, Erbakan’ı kilitlemiş, baksanıza hiç sesi soluğu çıkabiliyor mu? Yoksa 13 trilyon ödemek zorunda kalacak.’

Siyaset bazıları için ‘zor’ bazıları için kolay ‘zenaat’tır.

Deprem ve hatalar

ÇOK geç olduktan sonra ağlayan sızlayan çok oluyor. Toplanan bilezikler de giden hayatları kurtarmıyor. En son örneği Kaşmir depremi. Daha 1950 yılında 8.6 büyüklüğündeki bir depremle Brahmaputra Barajı parçalanmış, 1500 kişi sel sularında can vermişti. Aynı bölgede 55 yıl sonra daha büyük bir deprem... 40 bin kişi hayatını kaybediyor. Belli ki deprem bölgesi.

Uzmanlar uyarıyor; yetkililer duyarsız. Hata üstüne hata.. İnsanlarımız biraz daha duyarlı olurlarsa, herkesin her şeyden önce insanca yaşama hakkına saygılı olurlarsa ve gerçekleri biraz daha yakından incelerlerse, eminim ki kayıplar da daha az olacaktır. Bu sadece belediye fen işlerini kapsamıyor. Fakültedeki profesör, çalışan talebesine zayıf not veriyorsa, doktor ödeme güçlüğü olan hastasından fazla ücret alıyorsa, mühendis hesabını tam yapmayıp çimento ve demirini noksan ayarlıyorsa, bakkal tartısını eksik yapıyorsa, gazeteci haberleri gerçeğe uygun yansıtmıyorsa her zaman deprem olacaktır. Her zaman binalar çökecek, her zaman insanlar, mal ve mülk enkaz altında kalacaktır. Bilimsel açıklama gerekirse, tabiatta cereyan eden tüm olaylar artan bir ‘Entropi’ istikametindedir. Entropi bir enerji kavramı olup artan düzensizlik anlamına gelir. Depremler, seller, fırtınalar, tayfunlar, yangınlar, savaşlar, hastalıklar hep bu entropi dengesini, artan entropi istikametine götürür. Entropiyi azaltan tek unsur, zeki varlıklardır. Bunlar insanlardır, bunlar bitkilerdir. Diğer bir deyimle yaşayan zeki varlıklar. En güzel örneği bitkilerin enerji depolaması, azalan bir entropidir.

İşte bu nedenle zekámızı kullanıp, hatalı ve yanlış işlerden sakınmamız gerekir. Aksi takdirde sonuç daima hüsran olacaktır.

Doç. Dr. Hayri ERGUN

h.ergun@mail.koc.net

Dalan’dan Gürüz’e yanıt

YÖK’ün eski Başkanı Prof. Gürüz’ün ‘Vakıf üniversitelerindeki bazı öğretim üyelerinin YÖK’te görevlendirilmeleri, YÖK’te görevli olanların da üniversitelerde ders vermeleri’ ile ilgili sözlerine karşılık Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan, ‘Benim sevgili kardeşim Gürüz, negatif unsur göstermiş, kendisine bu sözleri yakıştıramadım’ dedi.

Dalan, ‘Prof. Gürüz’ün de bildiği gibi’ diye devam ediyor:

Anayasa’nın 130. maddesi ve 2547 sayılı YÖK’e göre; Türkiye’de vakıf üniversitesi yoktur. Vakıflar tarafından kurulmuş kamu kurumu niteliğinde devlet üniversiteleri vardır. Eğer aksi olsaydı bugün Türkiye’de vakıf üniversiteleri değimiz üniversiteleri YÖK kontrol etmezdi.

Ayrıca bu konuda Danıştay’ın da bir kararı vardır.

Yineliyorum, vakıf üniversitesi yoktur, parası vakıf tarafından verilmiş ama hukuken kamu kurumu niteliğinde üniversiteler vardır. İstanbul Üniversitesi neyse Yeditepe de odur.

Bu nedenle vakıf üniversitesinde çalışan bir şahsın YÖK’te çalışması, YÖK’teki birisinin de üniversite çalışması olumsuz karşılanamaz.’

Prof. Gürüz tartışmayı sürdürebilir.

Biliyor musunuz

AKP Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu, Karaman’ın Ermenek İlçesi’nin; AKP Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı da Konya’nın Beyşehir İlçesi’nin il yapılmasını istediklerini; AKP’li Burhan Kılıç ve arkadaşları da Antalya merkezinde Kepez, Muratpaşa ve Konyaaltı adıyla 3 ilçe kurulmasını isteyen kanun teklifi verdiklerini...

ELEKTRİK Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu yolsuzluk, rüşvet ve kaçak elektrikle mücadele ederken Şanlıurfa’da katledilen Elektrik Mühendisi Hasan Balıkçı’nın mücadelesinin yaşatılacağını bildirdi.

GÜNÜN SÖZÜ

‘İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir.

(Eflatun)

MESAJ PANOSU

ATTİLÁ İlhan’ın TRT-2’de aşırı şekilde izlenen programına son verenler kimse şimdi kına yaksınlar, üstlerine başlarına. Programdan kim sorumluysa onun ismini öğrenmek ve kendisine kına göndermek isterim.

M. Ali SULUTAŞ
Yazının Devamını Oku

İsyan

15 Ekim 2005
AVCILAR’ın Ambarlı Mahallesi diye bilinen Marmara Denizi’ne cepheli 150 dönüm kadar alanda 56 apartmandaki 438 bağımsız daire ve işyeri bulunuyor. Yaklaşık 15 ay önce Badem, Bayırlı ve Bahçe sokakların asfaltında yer yer çatlamalar ve ardından oturmalar sonucunda altyapının yetersizliği ortaya çıktı. Bakanlar Kurulu bölgeyi ‘afete maruz bölge’ ilan etti, gelişmeler arapsaçına dönüştü.

Avcılar Afetzedeleri Koruma Derneği Başkanı Cemal Kaya olayın bir boyutunu şöyle anlatıyor:

‘Yalçın Bey, bizi bu gerekçelerle buradan yollamak istiyorlar. Burası ‘gecekondu’ bölgesi değildir. Kamulaştırma yapmadan ‘afete maruz bölge’ ilan edildiğinden tapularımıza ‘satılamaz’ şerhini düşürüldü. Bu yolla ‘devletin’ bölgeden kazanacağı yer 250 dönümü buluyor. 1 km deniz cephesi bulunmaktadır. Şimdi 438 daireden (325 hak sahibi) oluşan 57 binayı yıkarak, bizleri Silivri’nin Gazitepe, Akören; Çatalca’nın Elbasan, İzzettin ve Kaleiçi köylerinin tarlalarına iskan etmek istiyorlar. Bu köylerde hiçbir altyapı yoktur.

Büyükşehir’in KİPTAŞ şirketi bu bölgede bizlere daire yapacakmış; daire parasını da 20’şer yılda ödeyecekmişiz. Bizlerin dairelerinin 100-150 bin Euro arasında olduğu dikkate alınmış.

Bizler bölgeyi boşaltırken, Büyükşehir’in burada yeni projeler oluşturacağı iddia ediliyor. Buna benzer bir durum da Zeytinburnu’nda yaşanıyor. 1999 depreminden sonra altyapı sorunlarının yaşandığı bölgeye gökdelenler, 5-7 yıldızlı oteller, marinalar ve villalar mı yapılmak isteniyor?

Bizler buradan atılırsa, sorunların biteceği mi sanılıyor? Bitmeyecek, bölge için verilen raporlarda alınması gereken tedbirler herhalde o zaman da uygalanmak zorunda. Böyle bir niyetleri yoksa park mı yapacaklar burasını?’

‘Hızlı tren’ ihalesinde kuşkular

ANKARA-
İstanbul arası ulaşımı 43 km kısaltarak 3 saate indirecek Hızlı Tren Projesi’nin 2. etabını oluşturan İnönü-Köseköy bölümünün ihalesini CRCC-CMC-Cengiz İnşaat-İçtaş İnşaat konsorsiyumunun kazandığı açıklandı. Ve de tartışmalar başladı.

Yerli firmaların daha yoğun katılımının sağlanabilmesi için ihalenin iki bölüm halinde yapıldığı ifade edilmişti. Ancak, geçen ağustosta yapılan ve önceki gün açıklanan ihalenin sonuçlarına göre, ihale rakamları ve bölümlere verilen teklifler dikkate alındığında çok sayıda sorunun cevapsız kaldığı anlaşılıyor.

CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kumkumoğlu, ihale sonuçları üzerine bazı kuşkular duyduğundan bunları Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a sormuş:

- İki ayrı bölüme ayrılan ve her bölüm için ayrı ayrı teklifler alınan ihaleler niçin tek bir ihale gibi değerlendirilmiştir? Bu yaklaşım yerli firmaların katılımını artırabilmek için sizin sunduğunuz gerekçelerle çelişmemekte midir?

- Özellikle Köseköy-Vezirhan bölümüyle ilgili ihalede 436.226.898 Euro’luk teklif varken (Doğuş’un içinde olduğu konsorsiyum), verilen fiyat açısından 6. sırada yer alan ve yaklaşık 100 milyon Euro daha pahalı teklif veren Konsorsiyum (CRCC-CMC-Cengiz İnşaat-İçtaş) neden tercih edilmiştir?

- İhaleyi alan konsorsiyumun temin ettiği dış kredi şartlarının uygunluğu, ihalenin verilme gerekçesi olarak sunulmaktadır. Ancak açıklamada diğer teklif sahiplerinin sunduğu kredi şartlarına ilişkin hiçbir bilgi yer almamaktadır. Özellikle Köseköy-Vezirhan arası bölüme verilen tekliflerin kredi koşulları nelerdir? Bu kredi koşulları arasındaki fark, teklifler arasında ortaya çıkan yaklaşık % 25’lik fiyat farkını nasıl karşılamaktadır?

- İki bölüm birlikte değerlendirildiğinde de ihaleyi kazan konsorsiyum ile en iyi teklifi veren konsorsiyum arasında yaklaşık 54 milyon Euro’luk fark olduğu görülmektedir. Üstelik ihaleyi alan konsorsiyumdan daha iyi teklif veren üç ayrı konsorsiyum daha bulunmasına karşın, sadece kredi şartlarının uygunluğundan bahisle 4. sıradaki konsorsiyum bu ihaleleri nasıl kazanmıştır?

- İhale şartnamesinde sağlanan dış kredinin, verilen fiyat tekliflerinden daha önemli sayılacağı belirtilmiş midir?

- İhaleyi kazanan konsorsiyuma 720 milyon dolarlık dış kredi sağlanmıştır. Geride kalan kısım hangi kaynaktan finanse edilecektir? Teklif veren diğer konsorsiyumlar işin ne kadarını dış krediyle karşılamayı önermişlerdir? Sağlayacaklarını vaat ettikleri kredilerin koşulları nelerdir?

Raylı sistemler konusunda Türkiye’nin önder firması sayılan Yapı Merkezi ve Japonya ortağının teklifinin ne olduğu merak edilmez mi?

Pakistan yalnız değilsin

SAKARYA Üniversitesi’nden Prof. Azmi Özcan’ın, ‘İkbal’in torunları yardım bekliyor’ başlıklı yazısının bir özetidir:

‘İslam dünyasının çilekeş coğrafyası Pakistan, yine taze bir acıyla gündeme geldi. Öyle bir acı ki ne yürekler taşıyabilir, ne de kelimeler ifade edebilir.

Bu acıyı ancak biz hissedebiliriz. Sözün bittiği yerdeyiz şimdi. Rahmet ve mağfiret ayında vefa sırası bizde. Nice milyonlar, viraneler arasında bir ses bekliyor. Nice yetimler, başlarını okşayacak bir şefkat eli. Şimdi hep birlikte her nefeste Pakistan’a ‘yalnız değilsiniz’ demenin ve nice yıllar içinde birikmiş bir borcun ödenmesinin vaktidir. O Pakistan ki nice yüzyıllardır tarihi paylaştığımız, ecdadımızın dilini ‘Urduca’ konuşan bir ülkedir. Ve halkı en sıkıntılı günlerimizde hep bizimle olmuş, hatta belki de yeryüzünde eğer varsa bizi bizden çok sevebilmiş, dostluğun, kardeşliğin, kadirşinaslığın, vefanın, fedakárlığın dünya durdukça parlayacak en mümtaz misallerini sergilemiş çilekeş bir halktır.’

Özcan yazısının sonunda ‘İftar sofralarımızda onlarla beraber olmak vaktidir. Şimdi bizim de tarihe onlar gibi bir kardeşlik ve vefa sahifesi daha kaydetme zamanıdır. Şimdi ramazan gibi ramazan zamanıdır’ diyor.

5 gelir 100 gider

BAŞBAKANIMIZ bir dönem ‘İstanbul’a vizeyle girilsin’ derken, şimdi ise başka şehrimiz veya bölgemiz yokmuşcasına İstanbul’u alabildiğine yüklemeye, büyütmeye, hormonlamaya çalışmaktadır. Halbuki bu parıltılı, ancak sığ proje ve ihalelerle meşgul edilen İstanbullu ulaşım tıkanıklığı nedeniyle her yıl yaklaşık 1 milyar dolarlık yakıtı havaya yakmaktadır. Yalnızca iki Boğaz Köprüsü’nde yılda 400 milyon dolara yakın yakıt israf olmaktadır. Mesai kaybı, atmosfer kirliliği, ruhsal gerilim çabasıdır.

Ancak, esas korkumuz altımızın çürük olmasıdır.

Özet; %50 olasılıkla İstanbul’un önümüzdeki 30 yılı... Şeyh 5 milyar dolar getirir, deprem 100 milyar dolar götürür!...

Peki bu projeler neden tartışılmıyor?

Prof. Ahmet Vefik ALP

Mimar, Kentbilimci


Bu da turizm

İZMİR’e tatile geldiğimde ailece İnciraltı’ndaki ünlü bir balık lokantasına gittik. Hesap bir pusula üzerinde geldi. İncelediğimde, üzerinde birtakım rakamların yazdığı; ama yenilen ürünlerin tek tek fiyatlarının olmadığı bir pusula gördüm. ‘Türkiye’nin durumu bu’ diyerek parayı ödedim.

Sonra da fiş istedim. Fişteki sıra numarasını görünce şoke oldum. Akşam saat 22.10’da yemek yediğimiz yerde, gece yarısına saatler kala, benden önce sadece 2 kişiye fiş kesilmişti.

O sırada lokantada en az 10 masa vardı.

Durum ortada... Devletin hálá vergi toplayamıyorum diye bağırmasının bir anlamı var mı? Bunları denetlemek, ne kadar satış yaptıklarını izleyip sonra da vergisini almak, ücretlinin cebinde eli dolaşan maliyeciler için daha mı zor geliyor?

Eyüp COŞKUN BEYRUT

Biliyor musunuz

CHP Devrek İlçe Başkanı Dt. Murat Altunok’un, Devrek Belediye Başkanı Özcan Ulupınar hakkında, vatandaşa kirli su içirdiği gerekçesiyle başsavcılığa suç duyurusunda bulunduğunu...

KARAMAN’dan mali müşavir Esat Uyur’un ‘Selçuk Üniversitesi hastalarının niye Konya Belediye Hastanesi’nde anjiyo olduklarını, üniversitede 30 doktor 0bulunurken neden iki uzman doktorun olduğu belediye hastanesinde anjiyo ve eko yaptırdıklarını’ sorduğunu...

‘Fareli site’

İÇERENKÖY Devlet Hastanesi (eski PTT hastanesi) arkasında Sandoz sitesi vardır; yanında da Eren Holding’e ait Trakya’daki fabrikasına hammadde yapılmak üzere atık ve kırpıntı kağıt deposu...

Ne yazık ki, pislik nedeniyle fareler cirit atıyor. Çocuklarımızın sitede dolaşmasından endişe ediyoruz. Lacoste gibi bir firmanın Türkiye temsilcisi olan holdingi duyarlı olmaya çağırıyoruz. Site sakinleri

GÜNÜN SÖZÜ

‘Devlet adamlarını hayranları çıldırtır.’

(Seneca)

MESAJ PANOSU

SON derece dar kaldırımları olan Tevfik Paşa Sokağı’nın trafik yönü tersine çevrilerek yoğun bir araç trafiğine maruz bırakıldı. Sokakta uzun araç kuyrukları oluşuyor. Egzos dumanı ve klakson seslerine artık katlanamıyoruz.

Elif YARAR-KALAMIŞ

AÇIKLAMA: Ünal Erdemli 41 yıldır sporun içerisinde sporcu, idareci, kulüp başkanlığı, şube müdürlüğü yaptığını ve son olarak Rize Gençlik ve Spor İl Müdürü olarak 30 yıl 4 ay hizmet ettikten sonra kendi isteğiyle emekli olduğunu belirterek ‘Samimiyetimle söyleyebilirim ki, emekliliğimde en ufak bir zorlama ve telkin olmamıştır. Spora hiçbir zaman siyaset karıştırmadım, bulunduğum makamlara siyasetle gelmedim, bunun semeresini de her zaman gördüm, iftihar ediyorum’ dedi.
Yazının Devamını Oku

Ya bizde

14 Ekim 2005
LONDRA’dan Cemil Şenyüz adlı okurumuz, ilginç bir durum saptaması yapıyor: Bundan tam 5 yıl önce 2000 yılının ekim ayında Londra’dan kalkıp Leeds’e gitmekte olan bir yolcu treninin, Hatfield istasyonu yakınlarında raydan çıkıp devrilmesiyle meydana gelen kazada 4 kişi ölmüş, 102 kişi de yaralanmıştı. ‘Çarpık özelleştirme’ sonucu tam anlamıyla kimin alıp kimin sattığı belli olmayan bir ortamda, yıllardır yapılan uyarılara rağmen yaşanan bu kazayla ilgili olarak, ölenlerin ve yaralananların yakınları dava açmış ve hem treni işleten Network Rail şirketinden, hem de rayların bakımını yapan Balfour Beatty şirketinden tazminat talep etmişlerdi. Toplam 8.5 milyon sterlin harcanarak görülen, 5 yıl süren ve geçen hafta sonuçlanan davada mahkeme, Network Rail’i 10 milyon sterlin, Balfour Beatty’yi de 3.5 milyon sterlin tazminat ödemeye hükmetti. Sadece mahkeme masrafları bile 600 bin sterlin tutmuştu. Bu rakam da 300’er bin sterlin olarak iki firma arasında paylaştırıldı. Balfour Beatty firması, ‘Çatlama nedeniyle kazaya neden olan rayların bakımını iyi yapamamışız’ diyerek resmen özür diledi.

Geçen yıl 27 Temmuz’da Pamukova’da meydana gelen tren kazasında ise ölen 37 kişi Türk’tü ve insan hayatı o kadar pahalı olmadığından suç iki makinistin üzerine kaldı. Treni çalıştıran resmi kurumun en üst düzey amiri Bakan Yıldırım görevde. TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman da aradan bir süre geçtikten sonra ‘sessizce’ görevine iade edildi.

Bir AB ülkesinde böyle bir kazanın hesabı sorulup gereği yerine getiriliyor; bizde ise ‘üç maymun’ oynandı. AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, Türkiye’deki bu durumu bilseydi, Ulaştırma Bakanı Yıldırım’a ne derdi acaba?

Bıldırcına dikkat

KUŞ gribiyle ilgili kimsenin aldırış etmediği bir bilgi vermek istiyorum. Doğu Karadeniz’de, Rize-Hopa arasında uzun yıllardan beri bıldırcın avcılığı yapılıyor. Ağustos ayının son haftası ile 29 Ekim arasında Rusya bölgesinden gelen kuşların ilkel metotlarla avlanıldığı bir avcılıktır. Sürü halinde göç eden bıldırcın kuşları, kuş sesi çıkaran cihazlarla ve gözlerine yoğun ışık uygulanarak hareketsiz kalması sağlanıyor ve kepçelerle yakalanıyor. Bir sezonda yakalanan bıldırcın sayısı on binlercedir.

‘Kuş gribi’ ile ilgili vakalar artarken, bu av hálá bölgemde sürmektedir. Bu gidişle sanırım bir facia da Manyas’tan sonra Rize’de başgösterecektir. İşlerim dolayısıyla sık sık gittiğim Rusya’da ‘kuş gribi’ ile ilgili en riskli kuş olan bıldırcının, tarlalara dökülen zehirli buğdayla katledildiğine şahit oldum.

Bu kuşlar bölgemde hem kafeste saklanıp hem de yenmektedir.

Bizim millet Çernobil’i bile dikkate almamış ve bu kanser vakaları artmıştır.

Tayfun KABAOĞLU

Nobel balonu

KENDİ kendimize gelin güvey olma konusunda üstümüze yoktur. Bu özelliğimizi hiçbir zaman aklımdan çıkarmadığımız halde hani neredeyse Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacağına kesin gözüyle bakıldığı günlerde İsveç’ten gelen gerçeği açıklayan bir notu, ‘pişmiş aşa su katmamak’ düşüncesiyle yayınlamayı erteledik.

Nobel Edebiyat Jürisi, edebiyat ödülünü İngiliz oyun yazarı Harold Pinter’in kazandığını açıkladı. Bu durumda bize de İsveç’ten gelen bilgiyi okurlarımıza iletmek farz oldu:

‘Yıllardan beri Stockholm’de yaşıyorum. Eşim İsveçlidir ve entelektüel medya çevreleriyle yakın ilişkileri olan bir kurumda üst düzey yöneticilik yapıyor.

Orhan Pamuk’un Noel Edebiyat Ödülü alacağı ya da olmak üzere olduğu yolunda Stockholm değil de İstanbul mahreçli haberler eşimin çoğu kez gülümsemesine neden oluyor.

Nobel Edebiyat Jürisi’nin son oturumunda üzerinde tartıştıkları isimlerin bulunduğu ‘kısa liste’de Orhan Pamuk’un adının bugüne kadar hiç yer almadığını söylüyor. Eşimle çoğu kez İngilizce konuşuyoruz. Bana söylediğini size İngilizce olarak aynen aktarıyorum:

‘He has never been short listed.

B.D. ATAÖZ STOCKHOLM

Tavukçunun komplosu

SAKARYA’daki Tavuk Yetiştiricileri Birliği Başkanı Vedat Özer bir açıklama yapmış. Özer, ‘Hamburger salonlarındaki kırmızı et ürünleri, bizim tavuk etinden çok mu sağlıklı? Benzeri merdivenaltı gıda ürünlerini piyasada kim denetliyor’ diye soruyor ve şu kuşkuları dile getiriyor:

‘Bazı uluslararası ilaç firmaları yeni bir ilacı insan ve tavuklar için mi geliştirecek? Bazı entegreler, beyaz et pazarında tröstleşmek mi istiyor?

Piyasaya yepyeni bir holding mi girecek?

Yoksa tavukçuluk sektörü, reklam pazarında istenilen düzeyde değil mi?’

Sorular bir ‘komplo teorileri’ni hatırlatmıyor mu?

Biliyor musunuz

BASK Erzurum İl Temsilcisi Fevzi Karslı’nın, AP Karma Komisyonu Başkanı İngiliz parlamenter Andrew Duff’un ‘Türk okullarından Atatürk resimlerinin indirilmesi gerekir’ biçimindeki sözlerine tepki göstererek, ‘Atatürk’ün resimlerini kendi ülkesinin okullarına astırıp, Amerikan hayranı olan gençliğine Atatürk’ü örnek göstermesini’ önerdiğini...

GÜNÜN SÖZÜ

(Tayyip Erdoğan) Eğer prensiplerine uyarsanız sizinle iyidir. Uymazsanız size yaklaşmaz. Dinci derler ama değildir. Laiklerin dediği dinci türünden değildir. Mantıklı, akıllı, dinin ne yapmak istediğini bilen, laikliğin ne olduğunu bilen birisidir. Ama bana kalırsa önümüzdeki seçimlerde biraz tırpan yiyecek gibi.’

(Recep Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip’teki Müdürü Hayali Ülkü)

Mesaj Panosu


BİR Arap ülkesine gidin bakalım arazi satın alabiliyor musunuz? Ben kaptanım, bırakın satın almayı, Cidde’ye gittiğim zaman ben dahil personelimden kimsenin dışarı çıkmasına müsaade edilmedi. Yabancı sermaye ile müreffeh olmuş bir ülke var mı yeryüzünde? Tabii belli bir kesim müreffeh olacak elbette.

Ersen HANSOY

ÇALIŞMA Bakanı Murat Başesgioğlu, ‘SSK emeklilerinin eski TÜFE farkları ödenecektir. Mahkemelerle uğraşmayın’ demişti. Sayın Başesgioğlu, sözünün gereğini yerine getirmelidir.

E.ADIYAMAN-SAKARYA


Yazının Devamını Oku

Rize ‘pingpong’da nasıl büyük başarı gösterdi

14 Ekim 2005
‘YETER ki, imam hatipli ve Rizeli ol! Skandal atamalar’ başlıklı yazıyla başlayan, Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay’ın, kendi kurumunun Rize İl Müdürlüğüne getirdiği İmam-Hatip öğretmeni Ömer Yılmaz’ı ‘mucize adam’ diye övmesiyle gelişen tartışmalar sonunda bir ipucu ortaya çıktı. Atalay, Başbakan’ın Güneysu’dan hemşehrisi Ömer Yılmaz’ı savunurken, onun masa tenisinde gösterdiği başarıları da anlatıyordu:

‘Rize’yi birinci yaptı, kulübü Türkiye’yi de dışarda temsil etti, Avrupa kupasında oynatıyor.’

Peki bu başarı nasıl sağlanmıştı?

Ankara’dan spor çevrelerinin tanıdığı bir isim ‘Bu işin peşini bırakmayın, altından çok şey çıkacak’ dedi.

Bu konuyu daha önce haber yapan ‘Zümrüt Rize’nin sahibi Faik Bakoğlu’na telefon açtık, ‘Avrupa Kulüplerarası Masa Tenisi Şampiyonası (ETTUCUP) karşılaşmaları Rize’de yapıldı mı?’ diye sorduk. Gazete arşivine baktı, ‘Evet 3-4 Eylül tarihlerinde yapılmış’ dedi.

Gönderdiği gazete kupürün de ‘Türkiyeyi temsil eden Ranihlispor’un, Desportivo’yu (Portekiz) 3-1 yendiği’ haberi yer alıyor. AA imzalı haberde Ranihlispor, ilk maçını 3-0 kazandığı için tur atlıyor ve grup ikincisi olarak tur atladığı yer alıyor.

Türk takımının oyuncuları arasında iki isim dikkat çekiyor.

- Oktay Çimen Masa Tenisi Federesyonu Başkanı, aynı zamanda Ankara’da bir Anadolu Lisesi’nde öğretmen. (Müsabaka sırasında farkedilir miyim diye çok tedirgin olmuş)

- Gürhan Yaldız Fenerbahçe Masa Tenisi Şube Sorumlusu ve aynı zamanda Milli Takım Antrenörü. Ayrıca KKTC’den Dinç Türer...

Yani başarı dışardan ‘toplama’ isimlerle sağlanmış.

Bu uygulama uluslararası kurallara uygun mu? Yoksa bir kılıf mı uyduruldu?

Hürriyet’in spor sorumlularına sorduk ‘Böyle bir şeye korsan da, hile de adları verilebilir. Spor camiası şike ve dopingle çalkalanırken, federasyonun bu konuda da etik davranmadığı apaçık ortada’ dediler.

Atalay’a sormak gerekiyor:

‘Bir federasyon başkanı, hemşehrinizin oluşturduğu bir takımda hangi yönetmelik hükmüne göre oynamıştır? ‘Geçici lisans’la oynatılmışlarsa bundan haberiniz olmuş mudur? Masa tenisçilerine gösterdikleri başarıdan ötürü bir ‘bedel’ ödenmiş midir? Federasyon Başkanı ayrıca öğretmen olduğu için kendisine bir harcırah tahakkuk ettirilmiş midir? Şampiyonaya Çaykur Genel Müdürü Ekrem Yüce 20 milyar, siz de ‘gençlik fonu’ndan da 10 milyar TL katkı sağladınız mı? Sağlanmışsa bu paralar nerede sarfedilmiştir? Bu ‘başarı’yı gösteren Ranihlispor takımını, ‘aferin’ almak üzere Başbakan’a götürdünüz mü?’

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Spor A.Ş Müdürü iken, birçok Avrasya Maratonu organizasyonu düzenleyen Mehmet Atalay, bu başarısından ötürü de Ömer Yılmaz’ı İl Müdürü yapabiliyor.

Schröder sadece Rusya, Türkiye ve Çin’e veda ediyor

GRAND Cevahir Otel’ndeki sahnede ‘İstanbul dostluğunuzu unutmayacaktır’; salonun sol duvarında ‘Kapılar açılıyor... Medeniyetler buluşuyor’ ve ‘Avrupa’ya adım adım... Büyük buluşmaya son adım’ afişleri dikkat çekiyordu.

Üst salon dahil olmak üzere AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın Erdoğan ve ‘şeref konuğu’ Schröder için düzenlediği ‘Beethoven’li ve ‘İtri’li iftar yemeğine yaklaşık 1600 kişi gelmişti. İşadamından sanatçı ve sporcusuna, din adamlarından Alman firmalarının temsilcilerine kadar bütün tanınmış isimler her iki lideri merakla dinlediler ve bol bol alkışladılar. Erdoğan, Pakistan’daki depremi hatırlatarak ‘İnsani sorumluluklarımızı yerine getirilmesini’ isteyerek başladığı konuşmasında, Türkiye’nin AB’ye girmesinin dünya için büyük önem kazanacağının altını çizdi. Erdoğan üç kez ‘dostum’, Schröder de iki kez ‘kadim dostum’ diyerek birbirlerine hitap ettiler.

Schröder, gelecekteki Avrupa vizyonu’nun çerçevesini çizerken, farklı olan ‘Türk kimliği’ artık Avrupa bünyesine dahil etmesi dikkat çekiciydi ama Türkiye, Batı’daki önyargıları da ciddiye almalıydı. Özellikle, ‘akil adam’ grubundan Kurt Biederkopf’un ‘Türkiye, Avrupa kimliğinin bir parçasıdır’ demesine vurgu yapması da ilginçti.

Siyasete veda ederken belki de son konuşmasını İstanbul’da yapmış olan Schröder’in bir başka özelliği de; veda gezilerini önce Rusya’ya, dün Türkiye’ye ve son olarak da Çin’e yapması... Amerika ve İngiltere yok bu gezilerde.

Uzun yıllar Almanya’da yaşamış kadın bir araştırmacı liderler salondan ayrılırken

‘Schröder, keşke kalsaydı’ diyordu.

Gümrükler ve THY ‘ateş’ ölçüyor mu

‘ÜÇ hindiyi, iki piliçi boğazladık, gösteri yaptık, her şey tamam, artık herşeyi yiyebiliriz’ diye kızgın bir ifadeyle konuşuyor okurumuz.

İmalı bir şekilde takılıyor bize:

‘Kuş gribi veya daha başka salgınlarla mücadele böyle olmaz. THY veya başka şirketler, Uzakdoğu’dan sefer yapıyorlar. Yolcular veya bunların getirdikleri -kuş da sincap da sokuldu bu ülkeye- canlılar kontrol ediliyor mu? Ben edilmediğini biliyorum.

Artık yabancı uçak şirketleri büyük paralar vererek önlem alıyorlar. Ya THY?

Pekin, Şanghay, Hong Kong gibi kentlerden gelen yolcular uçağa binerken ve İstanbul’a inerken gümrüklerde kontrol ediliyor mu? Hiç sanmıyorum.

Yabancı uçak firmaları, yolcuyu bir odayı alıp alırken ‘ateşini’ ölçüyor. Ateşi yüksek olanları gerekirse uçağa almıyorlar.

THY’nin elinde ateş ölçen x-ray cihazlarından var mı?

Uzakdoğu’dan her hafta -271 koltuk kapasiteli- beş uçağımız geliyor; haftada 1350, yılda da yaklaşık 70 bin yolcu eder.

Londra’da ‘deli dana’ hastalığı sırasında Heathrow Havaalanı’nda bir karantina odasına alınan yolcuların hızla ateşi ölçülüyordu, öyle kuyruklarda uzun süre beklemiyordunuz.

Ya biz, hiç ateş ölçüyor muyuz?

(Bu yazıyı yazdıktan sonra Atatürk Havalimanı Güvenlik Komisyonu, alınacak önlemleri açıkladı ve alanda bir karantina odasının bulunduğunu bildirdi.)

‘Usta’nın ardından

ATTİLÁ İlhan’ın, Kuvayı Milliye dayanışmasının öne çıkarılması ve pekiştirilmesinde önce rol oynadığını unutmamak gerekiyor.

Emin GÜRSES

EĞİTİM
hayatıma 1989 yılında başladım. İlkokul, ortaokul, lise derken Attilá İlhan’ın tek bir eserini ‘müfredat’ dahilindeki hiçbir ders kitabında okumadım, okuyamadım. Bu saatten sonra diyecek tek birşey var sanırım; ‘yazıklar olsun!’ Engin KÖSE

KENDİNCE ulusal bir sentez yaratmak için son nefesine kadar inatla çalıştı. Büyük bir yurtseverdi. Attilá İlhan ölür mü? Buna millet karar verecek. Benim kalbim çok sızlıyor. Çolpan İLHAN

Gümrükler ve THY ‘ateş’ ölçüyor mu

‘ÜÇ hindiyi, iki pilici boğazladık, güvenlik gösterisi yaptık, her şey tamam, artık her şeyi yiyebiliriz’ diye kızgın bir ifadeyle konuşuyor okurumuz.

İmalı bir şekilde takılıyor bize: ‘Kuş gribi veya daha başka salgınlarla mücadele böyle olmaz. THY veya başka şirketler, Uzakdoğu’dan sefer yapıyorlar. Yolcular veya bunların getirdikleri -Kuş da sincap da sokuldu bü ülkeye- canlılar kontrol ediliyor mu? Ben edilmediğini biliyorum.

Artık yabancı uçak şirketleri büyük paralar vererek önlem alıyorlar. Örneğin bizim ‘kuş gribi’ne karşı, THY’nın Pekin, Şanghay, Hong Kong gibi kentlerden gelen uçakların yolcu, bu kentlerde uçağa binerken ve İstanbul’da inerken gümrüklerde kontrol edildiğini sanmıyorum.

Yabancı uçak firmaları, yolcuyu bir odayı alıp alırken ‘ateşini’ ölçüyor? Ayrıca ateş ölçen x-ray cihazları yapıldı. Ateşi yüksek olanları gerekirse uçağa almıyorlar.

Bizim Uzakdoğu’dan haftada 271 koltuk kapasiteli beş uçağımız geliyor; Haftada 1350, yaklaşık yılda 70 bin yolcu eder.

Hiç ateş ölçüyor muyuz?

Londra’da ‘deli dana’ hastalığı sırasında Londra’nın Heathrow Havaalanı’nda bir karatina odasına alınan yolcuların hızla ateşi ölçülüyordu, öyle kuyruklarda uzun süre beklemiyordunuz.

MESAJ PANOSU

MAKİNE
Mühendisleri Odası (TMMOB) Edirne Şubesi’nin düzenlediği ‘Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu’ 14 Ekim Cuma saat 9.30’da Edirne Ticaret Borsası Konferans Salonu’nda.

HÜLYA Avşar ‘Sadık erkek mecburiyetten sadıktır’ diyor. Buna katılmıyorum.

Bırakın evlilik içinde aldatmayı. Şimdiye kadar hiçbir sevgilimi dahi başka bir kadınla aldatmadım.

Hülya Avşar kabahati kendinde aramalı.

Ayrıca bu ülkede Avşar’ın bu söyleminden alınan hiçbir erkek veya evli bayan yok mudur?

Can KAR
Yazının Devamını Oku

Attilá İlhan ve ‘Cumhuriyet’

12 Ekim 2005
<B>DÜN </B>kaybettiğimiz <B>Attilá İlhan, ‘Cumhuriyet’</B>ten ayrıldı mı, ayrılmaya zorlandı mı sorularının yanıtı çok tartışıldı.

Bunun yanıtını geçen pazartesi günü Genel Yayın Müdürü <B>İbrahim Yıldız’</B>ın köşesinde vermişti <B>Attilá İlhan.</B>.. Sağlık sorunları nedeniyle bundan sonra yazılarına ara verdiğini bildiriyordu. <B>İlhan’</B>ın küçük notunda şöyle bir cümle dikkat çekiyor:

‘Benim sicilimde bir enfarktüs sabıkası vardır; geçtiğimiz yayın döneminde -hekimlere bakarsan, aşırı çalışmadan- bazı arazı nüksetti, gazeteye mümkün mertebe aksettirmeden, iki defa ‘yoğun bakım’da kızağa çekildim.’

<B>Attilá İlhan, </B>dört doktorunun iki yayınevi, bir gazete ve bir TV’deki çalışmalarını hafifletmesini istediklerini hatırlatıyor ve <B>Cumhuriyet </B>yönetimine <B>‘tahammülleri ve sabırları’</B> için teşekkür ediyor.

Bu cümle çarpıcı; bununla okurları ne demek istediğini anladılar. Hatta bunun altında ‘ayrılmaya zorlandığı’ anlamları çıkaran da oldu.

<B>İlhan’</B>ın İnönü’ye karşı olması, Köy Enstitülerine karşı görüşleri, dil devrimine karşı eleştirileri de, bir kısım Cumhuriyet okurları arasında tepki çekiyordu.

Nitekim, bundan bir süre önce çarşamba günleri yayınlanan ‘Söz Okur’un köşesinde en çok eleştiri alan yazarlardan biri <B>Attilá İlhan’</B>dı.

Onun ünlü şiirlerinden biri <B>‘An Gelir’</B>dir. <B>‘Milli Gazete’</B>den<B> Selami Çalışkan </B>geçen 2 Haziran’daki söyleşisinde bu şiiri hatırlatıyor, <B>İlhan ‘Hastalandığım zaman yazmıştım’ </B>diyor. İlginç saptamalarından bazıları özetle şöyle:

‘Ülkenin sağcıları ve solcuları birbirlerini tanımıyorlar... Biz birbirimizi tanısak, meseleler daha kolay çözülür... Çünkü aydın sorgulayan insandır.... (...) T<B>ürkiye’</B>de bizim Cumhuriyet hareketinin en büyük vasfı olarak<B> ‘laiklik’ </B>söylenir. Laiklik en baştadır. Halbuki 1919 ve 20’den itibaren başlayan hareketin içinde önde olan asıl mesele <B>anti-emperyalizm’</B>dir. Laiklik değildir. Batı karşıtlığı. <B>Gazi Mustafa Kemal, </B>Batı emperyalizmine karşı. Bunun üstünde duruyor. Bunun kavgasını yapıyor. Gazi, ‘Batı bizi batırmak istiyor. Batı bizi paylaşmak istiyor. Biz bağımsız bir devletiz. Biz bu ülkede kendi devletimizi kurarız ve yaşatırız. Hayır diyenlerle de savaşırız’ diyor. Gazi, bu savaşı kazanıyor. Sonra da yeni bir devlet kuruluyor. Bu yeni devletin içinde laiklik daha sonra <B>CHP </B>kurulurken söz konusu oluyor. Fakat Türkiye Cumhuriyeti 1937’ye kadar laik değildir...’

Yazının Devamını Oku