Yalçın Bayer

Bir milyon ‘kaçkın’ ve ‘göçkün’

29 Ekim 2005
BAKÜ’den ayrıldıktan yarım saat sonra, Bakü-Ceyhan boru hattından yıl sonuna doğru petrol basacak olan dev platformun önünden geçiyoruz. Çevre genellikle bitmez tükenmez kıraç topraklarla kaplı ve bu yolculuk sırasında Kafkasya’nın kendine özgü büyüsüne kapılıyorsunuz.  Ama bir süre sonra Karabağ’dan, öz topraklarından 13 yıl önce gelen göçmenlerin yaşadığı kamplara vardığınızda acı tablolarla karşılaşıyorsunuz. İçinizden bir şeyler kopuyor adeta.

Ortada çözülmesi zor bir sorunlar yumağı var; dünya diplomasisi de çözemiyor henüz. Zaman da gittikçe Azerbaycan’ın lehine gelişiyor.

Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Elçibey’in, 1992’de gazeteci Arslan Bulut’a söylediği bir sözü hatırlıyoruz:

‘Karabağ, Türk dünyasının gırtlağıdır.’

Gerçekten, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal etmesiyle ‘Türk dünyasının’ gırtlağı kesilmiş.

Ortak ‘Kafkas vatanı’ üzerinde tarih boyunca oynanan oyunlar hiç bitmiyor. Son oyun 1988-92 yılları arasında yaşanıyor bölgede... Ermenistan, Azerbaycan’ın beşte birini ve ona bitişik olan 7 Azeri kentini (Ağdam, Füzuli, Laçin, Kubadlı, Cebrayil, Zengilan ve Kelbecer) işgal ediyor.

Karabağ’ın coğrafi açıdan hiçbir öneminin olmadığı gibi yeraltı zenginliği de yok.

Karabağ, Türkiye-Ermeni ilişkilerinin önünü tıkayan da bir faktör... Ermeni lobilerinin etkisiyle ABD ve AB’nin soruna ‘dudak bükmesi’ barışı ve geleceği karartıyor. Savaş ve katliam sonrası yaşadıkları toprakları terk eden Azeri Türklerinin sayısı 1 milyonu buluyor.

HÖRMETLE GELDİNİZ

2.5 milyon nüfuslu Bakü’den otobüsle yaklaşık 320 km gittikten sonra Sabirabad Kenti’nde 10 bin kişinin, naylon ve sazdan kurulu ‘köhne’ barakalarda yaşam savaşı verdiklerini gördük.

Boyunları bükük ama onurlu ‘kaçkın’lar bizi ‘hörmetle’ karşılıyor.

Son yıllarda, hükümetin ayırdığı bütçe ile ‘barakalara’ dönüşmeye başlayan 12 büyük kamptan dördünü gezdik gün boyu... Bilesuvar’da yaşam biraz düzenli hale gelmiş.

İmişli ilinde de 600 aile 40 vagona yerleştirilmiş.

Azerbaycan yılda 300 bin göçmene 120 milyon dolar harcıyor; bütçesi için ağır bir yük.

Türkiye’ye sonsuz selam gönderiliyor; gençlerin çoğu ‘Biz Galatasaraylıyığ’ diyorlar.

Sabirabad’ın girişinde, Ermenilerle savaşta ölenlerin yattığı bir abide var.

Bizi karşılayan kentin valisinin yanındaki, 71 yaşındaki Tamara Büyükağa siyahlara bürünmüştü, 13 yıl önceki gibi hálá matem tutuyor. Ama başı dik.

Anıttaki bir heykeli göstererek, ‘Bu şehit olan oğlum Ahmetov Mübariz’dir, temiz Türk kanlıdır’ diyor.

Azerbaycan toprağı Karabağ’ın işgalinden gelenler ‘kaçkın’, Ermenistan’dan gelenler de ’göçkün’ olarak tanımlanıyor Azeri dilinde.

Onların acılı öykülerini dinledik. 10 yaşındaki çocuklar bugün 24 yaşına başmış. Küçükler çocukluklarını yaşayamıyor, erkeklerin çalışabileceği hiçbir iş yok; yani yokluk ve yoksulluk içinde bir yaşam.

Bölgede bulununca Karabağ sorununun boyutları daha iyi anlaşılabiliyor.

ÖZ TOPRAKLARIMIZ

İlkokul öğretmeni bir bayanın anlattıkları sanki yaşanmamış öykü gibi. Herkes bir şey söylemek istiyor. Dinlediğimizin çarpıcı satır başları şu noktalarda toplanıyor:

‘Eski başkanımız Elçibey bir kültür adamıydı, siyasete yabancıydı. Devlet idaresini beceremedi, savaşta topraklarımızı kaybettik.’

‘Vatan toprağımızın işgali, devletin bir numaralı problemidir. 2003’te ölen Haydar Aliyev ‘Bu yerler önce sulh yoluyla azad edilecek, yoksa savaş edilecek’ demişti. Oğlu İlham Aliyev de önce ‘sulh’ diyor ama ne zaman?’

‘Ne un, ne yağ istiyoruz, önce öz topraklarımıza dönmek istiyoruz.’

Azerbaycan hükümeti, her göçmene ayda 5 kilo un, birer kilo şeker, pirinç ve sıvı yağ ile her ay 30 bin manat harçlık (yaklaşık 6 dolar) veriyor; ayrıca yılda 400 litre petrol yakıtı...

Gerçekten de yaşam için acı bir tablo.

SULTAN DA

ATATÜRK DE BİZİM

Bir başka sohbette ‘Türkiye bizi kurtarsın’ diye bir ses duyuyoruz. Görmüş geçirmişliği konuşmasından belli yaşlı Azeri, Türkiye’ye bağlılıklarını şöyle ifade ediyor:

‘Sultan da bizim, Atatürk de bizim.’

Yanımıza sokulan bir kadın, hüzünlü bir şekilde ‘Bir karın aç, bir karın tok. Gördüklerinizle biz şimdi yaşamış mı oluyoruz? Bu toprak tuzlu; yağmur yağdığında çamurla boğuşuyoruz. Hastamız çoktur. Bizim körpe uşaklarımızın geleceği ne olacaktır?’ diyor.

Yürekler parçalıyor adeta. Dinliyoruz:

‘Bütün bunlara Gorbaçov sebep oldu. Sovyet hükümeti silahlarımızı toplamıştı. Savaşta Ermenilere silah verdi, bize vermedi. Şimdi Ermenistan gelişmelerin kendisini ilgilendirmezmiş gibi geride duruyor, ‘Meselenizi gidin Özerk Karabağ ile halledin’ diyor. Ermeni diasporasının, Karabağ’ın, ikinci bir Ermeni devleti ilan edilmesi için Erivan’a baskı yaptığı biliniyor.’

‘Kasabanızdan, köyünüzden haber var mı?’ diyoruz:

13 yıldan beri ne gören, ne de bilen varmış. Ev ve barklarının dozerlerle yerle bir edildiğini duymuşlar sadece. Kayıp 1400 kişiden de hiç haber yokmuş; işkence edilerek öldürüldü mü, yoksa yaşıyorlar mı?

Başta İran olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış 50 milyona yakın Azeri Türkü’nün yaşadığı anlatılıyor bize.

Azerbaycan’ın, yurtdışında yaşayan Azerilerden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nda genel müdür olarak çalışan Ramil Hasanov, ‘Ermeni lobisine karşı güç birliği, Azerbaycan ve Türkiye’nin stratejik ortaklığından geçer’ diyor. Bu sözlerin altında derin anlamlar var.

Çözülemez ve anlaşılamaz Karabağ, uluslararası bir sorun olarak duruyor.
Yazının Devamını Oku

Çevreye ihanet

28 Ekim 2005
‘YALÇIN Bey ‘Biyodizelde oyunlar’ başlıklı yazınızı okudum. Ben ürün standartı değil de, üretim standartına değinmek istiyorum. Adana’da bu sektörle ilgili iş yaptığımdan, Türkiye’de yüzlerce biyodizel tesisi kurulduğunu şaşkınlıkla izliyorum. Bilen de kuruyor, bilmeyen de... Artık bu nedenle sokak aralarında bile hileli ve kaçak akaryakıt satışı yapılıyor. Kaçak motorinle harmanlanarak vurgunlar yapılıyor. Her şey kayıt dışı ve kontrolsüz...

Ne Sanayi ve Ticaret; ne de Çevre ve Orman Bakanlığı etkin bir denetim yapıyor.

Kaçak ve çevresel etkisi olan üretime karşı bırakın belediyeleri, Jandarma ve Özel İdare’nin gelişmelerden haberi yok.

Üzülerek görüyoruz ki, biyodizellerde arıtma tesisleri olması gerekirken, hiçbirinde böyle bir tesis yok.

Önüne gelen ticaret odalarından ‘kapasite’ raporu sağladığında istediği miktarda metonol alabiliyor. Kötü niyetli bazı biyodizelcilerin, sokak aralarında bu maddeyi ‘kaçak rakıcılara’ vermedikleri ne malum!

Halbuki dünya biyodizelin çevreci bir yakıt olduğu kabul ediyor. Türkiye’de ‘lisans’ şartları henüz gerçekleşmeyince bu başıbozukluk almış başını gidiyor.

Sahtecilik ve hilekárlığa karşı kaç üretici sorumluluk duygusu taşıyor?

AB standartlarına göre, paslanmaz çelik tanklarda ve ‘ex-proof’ ortamda üretim yapılması gerekiyor; ama biliniz ki birçok firma üretimlerini iptidai koşullarda gerçekleştiriyor.

Tehlikeli bir durum daha şudur: Metanol ve kostik kullanılarak biyodizel elde edilirken, ortaya yan ürün olarak gliserin çıkıyor. Ne yazık ki, hiçbirinde gliserin işleme tesisi bulunmuyor. Dolayısıyla elde edilen gliserin birçok tesis tarafından akarsulara ve toprağa salınıyor. Gliserin içinde atık olarak metanolün de bulunması çevre için çok tehlike arz ediyor.

Yazdıklarımı Adana, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Ankara, Konya, İzmir, Balıkesir, Bursa, İzmit ve İstanbul valileri ile üretim yapılan ilçelerin kaymakamlarına buradan duyuruyorum. Tarım arazilerimiz ve akarsularımızın kirlenmemesi için bu kontrollerin yapılması acilen gerekiyor. Yoksa, yarın AB’den de fırça yiyeceğiz.’

Sülemaniye projesinde ilk adım

KENTSEL Dönüşüm’ün ilk adımlar atılıyor. Süleymaniye, Kadir Topbaş’ın açıkladığı gibi yeni bir kimlik kazanacak.

Ancak bölge esnafından uygulmayla ilgili yakınmalar geliyor.

Küçükpazar, Vezneciler, Vefa ve Süleymaniye çevresindeki esnaflar adına bizi arayan Mehmet Çelik şöyle konuşuyor:

Büyükşehir Belediyesi 300 işhanı ve küçük işletmeye birer tebligat yolladı. Tebligatta buradaki dükkanların istimlak edileceği belirtiliyor. Büyükşehir’de danışman olduğunu söyleyen Hamit Çalışır da, elinde hesap makinesi işhanlarını ve dükkanları gezerek fiyat biçiyor. 1 milyon dolarlık işhanını 100 bin dolara kamulaştırmaya çalışıyorlar.

Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er’e, makamında durumu anlattık. ‘Benim elimden birşey gelmiyor. Proje, Başkan Kadir Topbaş’ın ve Vekili İdris Güllüce’nin’ dedi.

İstimlak edildikten sonra boşalan alana Bayraktarlar ve Cevahir Holding’in ortaklığıyla bir alışveriş merkezi yapılacağı duyumlarını aldık.

Acaba bize ne verecekler, nereye gönderecekler?’

Yüzümüz kızarıyor

MALATYA’daki çocuk yuvasında yaşananları üzülerek izledik. Ama Tekirdağ’da yine devlete ait Zübeyde Hanım Huzurevi ve Çocuk Yuvası’ndaki temizlik, düzen ve çocukların bakımı alkışlanacak durumdadır. Yetkililer, Malatya’daki kötü örneğin yanı sıra bahsettiğim huzurevi ve yuvayı gezsinler ve görsünler ki ‘istenirse’ oluyormuş.

E.Ö-TEKİRDAĞ

MİLLİ Piyango’nun web sitesinde Tanıtma, Savunma Sanayii Destekleme gibi fonlara aktarılan gelir tablosunu incelerseniz aktarılan gelirlerde en düşük payı SHÇEK’in aldığını göreceksiniz. Bakıma muhtaç çocuklarımızın geleceği; Türkiye’nin tanıtımı, olimpiyatlar ve savunma sanayiimiz kadar önemli değil mi?

Zeynep ORHUN

MALATYA’da yaşanan bu dehşet verici olay, 3-5 tane eğitimsiz bakıcı kadına adli işlem yapılarak geçiştirilemez. Eğitimsiz, insanlıktan yoksun bu bakıcıları kim işe almıştır?

Fikri ASLAN

TÜM çocuk yuvaları AB taramasından önce taranmalıdır. Eğitimsiz bakıcı anne ile konu kapatılmamalıdır.

Nurettin KAPTAN

Erzurum’da panayır

ERZURUM Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen izinle merkezi Ankara’da bulunan Zümrüt Fuarcılık A.Ş.’ye kentin candamarı olan Cumhuriyet Caddesi’nin yaya kaldırımlarına 37 çadır kurulması Erzurum’a yakıştı mı?

Firmanın, Aziziye Parkı’na kurduğu 2.500 kişilik iftar çadırı açmasının karşılığında kentin en işlek caddesine kurulan çadırların 1.200-2.000 YTL’den işportacılara kiraya vermesi esnafın hakkına tecavüz değil midir? Bu firma, çadırlar karşılığında belediyeye ‘zümrüt’ hediye etmiş. Peki belediye, esnafa ne hediye ediyor.

Üç beş kuruş menfaat için Erzurum’u panayıra döndürmemeli, esnafı küstürmemelidir.

T.V.-ERZURUM

Ardanuç ‘taş okul’u istiyor

ARTVİN’in Ardanuç ilçesinin Belediye Başkanı Yıldırım Demir, kapatılan bir okulları için isyan ediyor:

‘Rus işgali döneminde kışla olarak inşa edilmiş taş bina, 1951’de ortaokul olarak hizmete sokulmuş, daha sonra lise bölümü de eklenmişti. 1995’te lisenin yeni binaya taşınmasıyla ilköğretim okulu olarak hizmet vermeye devam etmişti. Ancak üç yıl kadar önce binanın fiziki açıdan yıprandığı, onarımı için 1 trilyon gerektiği bildirildi. Milli Eğitim, onarım yerine okulun kapatılmasını istedi. Belediye olarak taş binanın onarımı tamamlanıncaya kadar eski ortaokulun bütün onarım işlerini üstlendik. Artvin Valisi Orhan Kırlı da kalorifer tesisatını yaptırttı. Bayındırlık Müdürlüğü’nün tespit ettiği işlerin %90’ını bitirdik. İl Milli Eğitim, okulun açık kalacağını taahhüt etmesine rağmen öğretim yılının başlamasına üç gün kala kapatıldığı açıklandı.

Bugüne kadar yüzlerce yargıç, mühendis ve öğretmeni topluma kazandıran okulumuzu, özverili girişimlerimize karşın kapatan zihniyeti kınıyorum.’

Hani iktidar, okul yapmak için herkese kul köle olacağını söylüyordu!

Tebrik kartı kazığı

BAYRAM için tebrik kartı yazıp (arkası açık olmak kaydıyla) zarflara koyup Bodrum Postanesi’ne gittim. Görevli 0.6 kuruşluk 13 adet pul verdi. Mektup pulu ne kadar, dedim. Aynı fiyat, dedi. 7.8 YTL ödeyip evime döndüm. Bana gelen tebrik kartlarından (İzmir’den postalanmış) birinin arkasına baktım, 0.25 kuruş! Arada 0.4 kuruşluk bir fark var. Belki çok para olmayabilir ama ben 13 pul için ödediğim parayla İzmir’den 33 adet tebrik kartı postalayabilirdim. Kart atmak, mektup yollamak gün geçtikçe azalıyor. İnsanları kazıklayarak bu süreci hızlandırmayın.

Nurdoğan SÜAR-BODRUM

Servis ücretleri

O KULLAR açıldığında Büyükşehir Belediyesi okul servislerinin geçen yılki tarifeye göre öğrenci taşıyacakların açıklamıştı. Fakat şu anda zamlı tarifeler uygulanıyor. Büyükşehir, kararın Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nden (UKOME) çıkmadığını söylüyor. Karar ne zaman çıkacak? Okullar kapandığı zaman mı?

Kenan DOĞAN

Biliyor musunuz

EMİNÖNÜ eski Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu’nun, döneminde yapılmış kaçak yapıları (3000 adet) yıkmadığı için Teknik eski Başkan Yardımcısı Coşkun Aksu ve Fen İşleri eski Müdürü Ahmer Orhan Sar ile birlikte İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görevi kötüye kullanmaktan dolayı

3 yıl hapis cezası istemiyle yargılandıklarını...

İSTANBUL Gazeteciler Derneği’nin Cumhuriyet’in 82. Yıldönümü dolasıyla ‘Cumhuriyet Basın Balosu’ düzenlediğini...

MESAJ PANOSU

SAYIN yöneticilerimiz bir yere giderken geride neler yaşandığını biliyorlar mı? 17 Ekim günü Göztepe Tütüncü Mehmet Efendi Camii’ndeki bir cenaze töreninden yarım saat önce polisler, caminin 100 m. sağında ve solundaki (park yasağı olmayan bir bölge) tüm araçları çekicilere yükleyip götürdüler. Unutmayın, yöneticiler vatandaşın amiri değildir.

Göztepe Mahallesi sakinleri

UÇUCU madde bağımlıları Kadıköy Evlendirme Dairesi çevresinde terör estiriyorlar. Arabaların önlerine atlayıp, davetlilere saldırıyorlar. En azından hafta sonları bir polis ekibi çevrede sabit olarak görev yapsın. Düğünler, nikahlar cenaze olmasın! Mehmet ERK-KADIKÖY

ORTAKÖY, Macro alışveriş mağazasının tam karışısındaki arsayı ‘birileri’ otopark olarak işletiyor. Girdi-çıktı 10 YTL; fiş, makbuz yok. Bu tarifeyi kim tespit ediyor? Burayı işletenler kime, ne kadar kira ödüyorlar? Başbakanımızın, Maliye Bakanımızın kulakları çınlasın! Alp ÖZALP

MARMARA
Üniversitesi Cumhuriyetin 82. yıldönümünü; ‘Türkiye’nin Toplumsal Değişiminde Eğitim’, ‘Cumhuriyetin Çadğaş Öğretmeni’ ve ‘Cumhuriyetimizin Eğitimli Türk Kadını’ başlıklı panellerle kutluyor. Panelistler; Prof. İrfan Güney (Başkan), Prof. Yakut Irmak, Prof. Haluk Yavuzer ve Yrd.Doç. Zübeyde Öktem. (Saat: 10.30, Rektörlük Binası Konferans Salonu)
Yazının Devamını Oku

Biyodizel üretiminde oyunlar

27 Ekim 2005
KATI yakıtlar, alternatif enerji kaynağı... Son yıllarda Türkiye’de de, AB standartlarına uygun üretim tesisleri kurulmaya başlandı. Yeni örgütlenen Alternatif Enerji ve Biyodizel Üreticileri Birliği (ALBİYOBİR) Genel Sekreteri Tamer Afacan geçen haftaki basın toplantısında ciddi uyarılarda bulundu. TSE’nin, ülke çıkarları ve gerçeklerini dikkate almadan, ‘kanola’ya dayanan, AB’nin biyodizel standardı ‘EN 14214’ü aynen kabul etmesinin, yerli hammaddeden üretim yapanların önünü kestiğini söylüyor.

Biyodizel, Türkiye için stratejik özellikler arasında sayılıyor.

Afacan’a göre, üretimde bir koordinasyon yok ve konunun sadece dağıtım ve satış ayağında olanların yapıcı yaklaşmaması nedeniyle sektörde kaos yaşanıyor. Bu konuda ‘Pastalarından pay aldırmama gayretinde olan lobilerin dezenformasyonu ile Türkiye’de biyodizelin mevzuat çalışmalarının dağıtım ve satış boyutu ile ele alındığını, TSE’nin de bu doğrultuda ‘petrol olmayan, tarım ürünü türevi olan’ biyodizelin standardını petrol grubunda değerlendirdiğini’ söylüyor.

Bu yanlışlığı vurgularken, standart için 47 petrol ve gaz ağırlıklı kurumdan görüş istenirken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, TÜBİTAK, üniversiteler ve yağ sanayicilerinden, biyodizel sektöründen görüş istenmemesini eleştiriyor.

TSE nezdindeki girişimlere rağmen, TSE’nin AB’nin ‘kanola’ya (eski adıyla Rapiska veya Kolza) dayalı EN 14214 biyodizel standardını aynen kabul ettiğini vurgularken ‘Türk tarımı ve atık yağlar, biyodizel üretiminde devre dışı kaldı ve Türk biyodizel üretimi başka bahara ertelendi’ diyor Afacan...

LOBİLER SAVAŞI

Kanola dışındaki ürünlerden biyodizel üreten tesisler zor durumda kalacak. Türkiye’de kanola üretimini Türk çiftçisi ve üreticisi sevmedi; yıllardır sürdürülen projeler tutmadı. Bazı biyodizelcilerin sözleşme ile yaptırdıkları üretim, devede kulak (2 bin ton yağ) kalıyor. Bu durumda üretim için ithal yağ getirmek durumunda kalınıyor. Türkiye’de ayrıca yıllık 300 bin ton pamuk yağı üretiliyor. (Pamuk üretiminden para kazanamayan çiftçinin, yağın biyodizelde değerlendirilmesiyle yüzü gülebilir.) Bunun yanında soya ve ayçiçekyağı da biyodizelin hammaddesi...

Bunun yanında, otel, catering ve lokanta gibi işyerlerinden toplanan atık bitkisel (kızartma) yağ miktarının ise 350 bin tonu bulduğu hesaplanıyor.

TSE’ye soruluyor; neden soya, ayçiçeği ve pamuk yağları ile kızartma yağlarına standart verilmiyor? ABD tüm yağlar için biyodizel standardı verirken, bizde neden sadece kanola!..

Yoksa bu işin arkasında AB ve petrol lobileri mi bulunuyor? Bir başka soru daha var: ‘Bu Türk tarımına bir darbe midir?’

Deniz Baykal’a ‘çok çok pekiyi’

CHP’nin Galataport, Kuşadası ve TÜPRAŞ için verdiği gensoru önergesinin görüşmesini Meclis TV’den izledim; Baykal’ın muhalefet lideri olarak doruğa çıktığını gördüm. İyi değil, çok çok iyiydi. AKP’ye karşı ilk kez sert bir tavır sergiledi. En hoşuma giden sözü, Unakıtan’a yönelik ‘Seni gidi vergi kaçağı, hukuk kaçağı’ demesi oldu.

Biz onu hep böyle görmek istiyoruz.

Konuşmasının mantığı ve üslubundan anlaşıldığına göre Baykal’ın, AKP’ye bindirirken hükümeti seçime zorlamak niyetinde olduğu anlaşılıyordu.

ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, ‘Benim projem’ dediği Galataport konusunda önemli açıklamalar yapacağını söylüyordu. Ancak hiçbir şey ortaya koyamadığı dikkatimi çekti. (SKY TV’de konuşan CHP’li Berhan Şimşek daha köşeli sözler etti, inanın.) Konuşmasında, maşallah AKP’lilerden daha fazla ‘dinci’ söylemlerde bulundu. Kuran’dan sıkça alıntılar yapınca dini fazla siyasete alet ettiğini düşündüm. Bunlar, camide telaffuz edilecek sözler.

Atatürk’ün laik Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu, din merkezli bir Meclis olmamalıdır.

Cengiz KARKUŞ-ANKARA

Piyalepaşa unutuldu

BEDRETTİN Dalan döneminde İstanbul’un gökdelenler bölgesi olarak Piyalepaşa-Dolapdere düşünüldü.

Kasımpaşa-Samatya ve Kasımpaşa-Beşiktaş arasında otoyollar projelendirilmişti.

Ancak bu projeler bir kenara itildi ve SP-AKP yönetimlerince Piyalepaşa Bulvarı benzin istasyonlarıyla dolduruldu.

Her belediye yönetimi, rantlar yaratarak kendi yandaşlarını zengin etti.

Bugün Zincirlikuyu ve Şişli’den Maslak’a uzanan Büyükdere Caddesi gökdelenlerle dolduruldu:

Migros, Cevahir, Profilo, Metro City, Beybi Giz, Tekfen, Eczacıbaşı, İş Kuleleri, Sabancı, Mövenpick ve Etiler’de Akmerkez ile Maya...

Cami yapmak için yeşil sahalara tecavüz eden zihniyet karşısında İstanbul daha çok trafikten çekecektir.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Devlet adamı koyunu kırpar, siyasetçi koyunun derisini yüzer.’

(Anonim)

Kervansaray Oteli

MÜZİK grubumuz Bulutsuzluk Özlemi ile Ege’ye yaptığımız yolculuklarda her zaman Balıkesir’in olmazsa olmazı Kervansaray Oteli’ne uğramışızdır. Kervansaray Oteli’nde otururken insan biraz sonra kapıdan içeri Belgin Doruk ya da Ayhan Işık girecek gibi şeyler düşünmeden edemez. Çünkü o döneme özgü o kadar bozulmamış bir mimarisi var ki...

Bu, projesi hocam Muhteşem Giray ve Affan Kırımlı’ya ait ve yarışma sonucu elde edilen yapı, her yönüyle kültürel miras olmayı hak ediyor. Hafif dairesel formuyla meydanla kurduğu ilişki, arkadlı girişi, bugünkü mimari anlayışına göre de gayet modern bir cephesi vardır ve odalarında kullanılan malzeme de döneminin en iyi malzemeleridir. Ayrıca Balıkesir’in köklü bir ailesinden kalmadır. Kentin yaşamında izleri vardır, bir bakıma Balıkesir’in ‘Pera Palas’ıdır.

Ne yazık ki Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 23.5.2003 tarihli toplantısında ‘yapının 2863 sayılı yasaya göre kültür varlığı niteliği taşımadığına’ karar vermiş.

Mülkiyeti Vakıflar’dan Belediye’ye devredilen yapı, yerel basında çıkan haberlere göre yıkılacak ve yerine başka bir şey yapılacakmış. Herhalde alışveriş merkezi yaparlar, belediyelerin aklına başka bir şey gelmiyor nedense.

AB ile müzakerelerin başladığı bugünlerde bize sihirli bir değnek değecek ve biz çağdaş olacak değiliz. Hiç mi kendimizin yapması gereken bir şeyler yok? Halkın seçtiği belediyelerin neden çoğu böyle günübirlik ve kültürel duyarsızlık içeren kararlarla hareket ediyor. Kentlerimiz kimliklerini kaybediyor.

Y.Mimar Nejat YAVAŞOĞULLARI İSTANBUL

Biliyor musunuz

AVCILAR Belediyesi CHP Meclis Üyesi Taner Taşdelen’in, 2006 yılı bütçe görüşmeleri sırasında muhtaç asker ailelerine yapılacak yardıma ret oyu veren AKP’li meclis üyeleri için ‘Muhtaç asker ailelerine her ay yapılan 60 YTL gibi cüzi bir miktarı bile engellemeleri düşündürücüdür’ dediğini...

FRANKFURT Üniversitesi Türkoloji Bölümü Başkanı Prof.Marcel Erdal’ın saat 15.00’te Türk Dil Kurumu’nda ‘Almanya’da Türk Dili Üzerine Çalışmalar’ konusunda bir konuşma yapacağını, konuşmanın www.tdk.org.tr adresinden canlı olarak izlenebileceğini...

MESAJ PANOSU

İSTANBUL Üniversitesi Avcılar Kampusü’nde okuyan öğrenciler soruyor: Eğitim döneminin başladığı ilk gün fakülte çevresindeki kaldırımlar yenilenmeye başladı. Derslerde ‘fleks’ sesleri duyuyoruz. Fakülte içinde tozdan, kumdan yürünmüyor. Bu işler yazın diye yapılmadı?

KAZAN Belediyesi, çöp imha işini, yerleşim merkezi içinde Garaj yakınlarında bir alanda yakarak yapıyor. Buradan çıkan duman, hava akımıyla Ankara’ya kükürt ve kurum olarak geliyor, Çamlıdere Barajı’na ulaşıyor. Çevre temizliği, halk sağlığı, mevcut belediye yetkililerinin umurunda değil. Çocuk ve yaşlılar için son derece riskli. Ayrıca çevrede yetiştirilen tarım ürünleri de Ankara’nın semt pazarlarından soframıza kadar geliyor.

Mahmut CEVHER-ANKARA




Yazının Devamını Oku

Tanıtım ihaleleri kimlere verildi

26 Ekim 2005
İSTANBUL Milletvekili Berhan Şimşek, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan, TBMM Başkanlığı’na verdiği önergede ilginç sorular yöneltti ve bunların yanıtını istedi. Şimşek’in soruları 58 ve 59. hükümetlerin (Gül ve Erdoğan) dönemini kapsıyor.

Başbakanlık, bakanlıkların merkez ve taşra teşkilat ile bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından yapılan açılış, temel atma, tanıtım gibi faaliyetlerin hangi organizasyon firmalarından hizmet alındığı sorusundan başka şu sorular da özetle şöyle sıralanıyor:

AKP döneminde ‘Organizer Reklam, Tanıtım ve Organizasyon’ adlı reklam ve organizasyon şirketinden hangi organizasyonlar hizmet olarak alındı. Sözleşmeyle mi, ihale yöntemiyle mi yapıldı? Ne kadar para ödendi? Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan hizmet alımlarında ‘Organizer’ firmasından daha fazla hizmet alınan başka bir firma var mı? Yoksa gerekçesi nedir?

Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde de aynı hizmetler için hangi firmalara ne kadar para ödendi? Bu dönemde Erol Olçak’a ait olduğu iddia olunan ARTE adlı reklam, tanıtım ve organizasyon şirketinden hangi işler için hizmet alındı ve bu hizmet alımları karşılığında adı geçen firmaya ne kadar para ödendi?

CHP Milletvekili Şimşek, TOKİ’nin açık ihale yönetimiyle yapılacağı duyulan ‘İlan, Reklam, Tanıtım ve Halkla İlişkiler Hizmet Alımı’ işine ait 01.09.2005 tarihinde ihale yapılıp yapılmadığını da gündeme getiriyor; ihale şartnamesinden ihaleye kimlerin katıldığı ve bugüne kadar neden sonuçlandırılmadığı soruyor. ‘Ankara’da 4.855 konutun anahtar teslimi töreni için Organizer firmasının 1.9 trilyon liralık teklif vermiş midir?’ diyor.

Ayrıca TOKİ’nin bu işleri geçmişte kimlere yaptırdığı, ihale açılıp açılmadığı ve 2004 ve 2005 yılları arasındaki ihale şartnamelerinde ve ödeme planlarında farklılık olup olmadığı da soran Berhan Şimşek, sonunda şöyle diyor:

‘PERON Organizasyon, Reklam, Tanıtım, adlı şirketin kurucularından ve ortaklarından birinin bir dönem AKP Genel Merkezi Muhasebe bölümünde çalıştığı iddiaları doğru mudur? Doğruysa bu kişi kimdir? PERON adlı şirketten Başbakanlık ve diğer kamu kurum ve kuruluşları temel atma ve açılış törenlerinde organizasyon hizmeti satın almış mıdır? Hizmet satın alınmışsa bu şirkete kamu kurum ve kuruluşları tarafından ödenen para miktarı nedir?’

TRT’nin ‘dini’ yıldızları

‘YALÇIN Bey, TRT’ciler size konuları saptıran ve örten açıklama göndermeden anlatacaklarımıza devam edelim.

Şenol Demiröz zamanında dini içerikli program sayısında patlama yaşandı. Demiröz’ün ilk icraatı, cuma namazı öncesi TRT 1’de canlı dini yayın başlattı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun sürekli konuk olarak katıldığı ‘Ali Bardaroğlu ile Başbaşa’ programı yayına girdi. Daha sonra bu tip programların sayısı her geçen gün arttı. Prof. M. Kemal Öke’nin sunduğu ‘Düşünce İklimi’, Muhammed Bozdoğa’ın sunduğu ‘Sonsuzluk Yolcusu’, Dr. Senai Demirci’nin sunduğu ‘Yolcu’, Engin Noyan’ın sunduğu ‘Hayat ve Din’ programları Demiröz döneminde TRT’de yayınlanmaya başladı. Tarikat destekli televizyonlarda program sunanlar, TRT ekranlarını işgal etti.

TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde müdür yardımcısı olarak çalışan Muhammed Bozdağ, bir programdan üç ayrı ücret alıyor. Bozdağ, Sonsuzluk Yolcusu programından hem sunucu, hem metin yazarı hem de danışman ücreti alıyor. M. Kemal Öke’ye 450 YTL, konuklara 200 YTL ödendi. Oysa tariflerde sunucular için belirlenen üst sınır 250 YTL, konuklar için belirlenen üst sınır ise 50 YTL.... Prof. Bardakoğlu’na ‘danışmanlık’ yaptığı bir kişiye ‘danışman’ ücreti ödendi. Bir öğrencinin, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’na danışmanlık yapabilecek bilgi birikimi var mıdır?’

Dün köşemizde sözünü ettiğimiz TRT Genel Müdür Program Yardımcısı Muhsin Mete aday adaylarından oldu. Yeni TRT Genel Müdürü’ne bu konuları çözmesi için çok iş düşüyor anlaşılan.

Sıddık Sami’yi unutmayın

‘Türk halkı, yakın geçmişte (Nisan 1960) Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın, zamanın iktidarı tarafından yerlerde nasıl sürüklendiğine de tanık oldu, sahip çıktı ve unutmadı. Biz, Atatürk’ün emaneti olan Türkiyemiz’de hukuk dışı ve insan onuruna yakışmayan söylemleri, eylemleri ve yargı bağımsızlığına gölge düşürebilecek tasarrufları nefretle kınıyoruz.

Dursun ATILGAN KÖLN


Yunanistan, PKK’ya yapmadığını Batı Trakya Türk derneğine yapıyor

YUNANİSTAN’a giriş yasağı olan ‘Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği’nde genel başkanlık yapmış olan platform üyeleri dün Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nu ziyaret edip sorunlarını aktarmak istiyorlar. Tahsin Salihoğlu, Dr. Mustafa Rumelili, Selahattin Yıldız, Taner Mustafaoğlu ve Av. Burhanettin Hakgüder’den oluşan heyet üyelerinden sadece bir kişinin konsolos ile görüşebileceği bildiriliyor. Bunun üzerine ‘Batı Trakya Türkleri İnsan Hakları Platformu’ adına Tahsin Salihoğlu görüşmeci olarak içeri giriyor ve görüşme 45 dakika sürüyor. Derneğin görüşme sonrası yaptığı açıklamaya göre Salihoğlu, Yunan Vatandaşlık Yasası’ndaki ‘yasaklar ve ihlaller’in gündeme getirilmesine tepki gösteriyor. Şimdiki dernek başkanı Dr. Erol Kaşifoğlu’nun, bir yıllık vizesinin Kipi-İpsala sınır kapısında iptal edilip Yunan vatandaşlığından çıkartıldığını anlatan Salihoğlu’na konsolos, ‘Ben de istemezdim böyle olmasını, dostluktan yanayım, ama sanırım Yunanistan devleti tarafından derneğiniz bölücü unsur olarak görülüyor ve bu yüzden yasaklanıyorsunuz’ diyor.

Avcılar eski Belediye Başkanı olan Tahsin Salihoğlu, konsolosa Başbakan Kostas Karamanlis’e iletilmek üzere insan haklarıyla ilgili bir mektup da bırakıyor ve Yunanistan’ın 60 bin Batı Trakyalı’yı Türkiye’de ‘vatansız’ yaşamaya mahkum ettiğini bildiriyor. Karamanlis’ten ‘Türklere yapılan haksızlıklara karşı Yunanistan’ın artık yüzleşmesini’ istiyor.

Çelik Japonya’dan aşçılık bizden

DUBAİ Prensi’nin Levent’te yapmak istediği gökdelenin inşaatında kullanılacak çeliğin ve diğer malzemelerin Türkiye’de üretim yapan firmalardan alınacağını hiç kimse beklemesin! Tüm malzeme ve ekipman ile mühendis ve diğer çalışanların hepsi Japonya’dan gelecek, bize ancak onların karnını doyurmak için amelelik, aşçılık, bulaşıkçılık ve hizmetkarlık yapmak düşeceğinden, Türkiye’nin ekonomik olarak fazla bir kazancı olmayacaktır.

Mehmet E.GÜLPINAR-Ç.Ü.

SHMYO-Balcalı-ADANA
Yazının Devamını Oku

İETT arsası ucuza mı gitti

25 Ekim 2005
CNN TÜRK’de dün ‘İstanbul’un özgür mimarı yapısı korunuyor mu?, Büyükdere Caddesi bu kadar yapı yoğunluğunu taşıyabilir mi’ diye sormuştuk. Araştırma ve bilgilerimiz sonunda ortaya şöyle bir manzara çıkıyor: Yabancı sermayeye kimse karşı değil ancak İstanbul; Dubai, Pekin, Şanghay, Kuala Lumpur’daki gibi gökdelenleri ile övünülecek bir kent olamaz. Dubai Şeyhliği’nin bulunduğu BAE çöl, İstanbul ise tepelerde kurulu tarihi ve kültürel değerleriyle bir dünya kenti.

4. Levent’in karşısındaki İETT garajının olduğu yer AKP’li Kağıthane Belediyesi’nin 35 bin nüfuslu Çeliktepe mahallesi sınırları içinde bulunuyor. Arkasında Şişli ve Kağıthane’nin varoşlarının neredeyse tamamı kaçak yapı; tek yeşil alanı yok. (17 Ağustos depreminde Çeliktepe’liler bu alana kaçışmışlardı) Önündeki Büyükdere Caddesi’nin trafik yükünü taşıyabilmesi için 6x6 şeritli yol gerektiği hesapları yapılıyor. Büyükdere’nin altyapısı en az 50 yıllık. İmarla ilgili bir karar alınıyor, sonuçları düşünülmüyor.

Şehir Plancıları Odası Başkanı Ahmet Turgut ‘Kent yöneticileri imar konusunda hassas olmalı. Yeşil alanlarda kurulan dev alışveriş merkezleri küçük esnafı bitirdi; alışveriş kültürünü bitirdi. ‘Rezidanslar’ yaşam kültürüne hiç uygun değil’ diyor. İmarla ilgili bir karar alınırken, sonuçları düşünülmüyor.

Büyükşehir Belediyesi’nin, projede %20 pay sahibi olacağını açıklayor. Bu düşük bir oran değil mi? Büyükdere Caddesi’nde yapı anlaşmaları %55 arsa sahibi, %45 müteahhit olarak değer buluyor. Bağdat Caddesi’nde de benzer rayiçler var.

Şişli’de açılan Cevahir Alışveriş Merkezi (Belediye eski İETT arazisi sahibi olarak %59, Cevahir firması da 41 ortak) 16-17 yılda bittirilebildi ve 250 milyon dolara maloldu. İbrahim Cevahir, ‘Satarsam gönlümden geçen fiyat 1 milyar dolar’ diyor. Başbakan Erdoğan da ‘Değeri bulursanız satın burayı’ önerisinde bulunuyor. Dubai Holding’in bünyesinde DİP ile Büyükşehir’in ortak yatırım ortaklığı ile inşa edilecek burgu formundaki kuleler, ucuza gitmiş olmuyor mu?

Büyükşehir, böyle bir kamu arazisini ihaleye çıkmadan verebilir mi? Hiç olmazsa benzeri yapı firmalarından teklif alması gerekmez miydi? (Buraya şimdi Irak’ta otoyol ve su getirme projelerini üstlenen Ali Haydar Veziroğlu talip olmuş, ancak verilmemişti.)

Büyükşehir’in Tepebaşı’nda eski TÜYAP binasında Avrupa’nın en büyük planlama bürosunda 500’e yakın mimar, İstanbul’la ilgili planlama çalışmaları yapıyor. Acaba bu uzmanların dün açıklanan projeden haberleri oldu mu? Yoksa, bazı şeyler gözlerden kaçırılmak mı isteniyor? Büronun başındaki Prof. Hüseyin Kaptan ne diyor?

Rektörü suçlayanlar biraz geriye baksın

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi ve Tayyip Erdoğan’la ilgili üç kitabı bulunan CHP eski İl Başkanı Mehmet Bölük bir iş için bulunduğu Ukrayna’dan şu notu gönderdi:

İhaleye fesat karıştırmaktan yargılananlar bu ülkede parti kurabiliyorlar. Milletvekili seçilebiliyorlar. Bakan, hatta Başbakan olabiliyorlar. Devlet bürokrasisinde genel müdür ve müsteşar olarak görev yapabiliyorlar. Dokunulmazlık zırhı kuşandıkları için yargılanamıyorlar. Sonra da pişkin pişkin, dürüstlükten, ‘yolsuzluklara damardan girmekten’ bahsediyorlar. Eski başbakan ve bakanları ‘ihaleye fesat karıştırmak’tan Yüce Divan’a gönderebiliyorlar. Tutuksuz yargılanan eski siyasiler de Yüce Divan duruşmalarında şov yapıyorlar.

Ama bir üniversite rektörü, hakkında aynı suçlamayla dava açılır açılmaz gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Yolsuzluk sanığı AKP’lilere kol kanat gerenler, Prof. Yücel Aşkın’a saldırıyorlar. Hukuk, AKP’lilere başka, eski siyasilere başka, Rektör Yücel Aşkın’a başka türlü uygulanıyor. Hukukta AKP’nin anladığı AB standardı bu olsa gerek. Unutmamak lazım ki hukuk yarın AKP’lilere de lazım olacak.’

Bulgaristan’ın ‘vize’ engeli

İSTANBUL’daki Bulgaristan Konsolosluğu, Bulgaristan’a vize konusunda engelleyici tavır koymaya başladı. Bulgaristan’da 5 bin civarında Türk öğrenci okuyor. Bundan bir süre önce Bulgaristan’daki üniversiteleri ziyaret eden YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, yakın ilgi görmüştü. İki ülke arasında eğitim köprüsü oluşturulmak üzere karşılıklı iyi niyet ortaya konulmuştu. Hatta yakın bir zamanda Türkçe eğitim yapılması konusu da gündeme geldi.

Kumar oynamak isteyenlere 3 saatte vize verilirken, bu öğrencilere neden yardımcı olunmuyor.

Hak ve Özgürlükler Hareketi Lideri Ahmet Doğan, Türk öğrencilerin sorunlarıyla hiç ilgilenmeyi düşünmez mi?

TRT ve cemaatler

BİR grup TRT çalışanı imzasıyla gelen mektupta özetle şunlar anlatılıyor: Halen TRT Genel Müdürlüğü’nü vekáleten yürütmekte olan Ali Güneş’in, DHMİ’den ‘Nur cemaati’ tarafından TRT’ye Genel Müdür İdari Yardımcısı olarak naklen ataması yapılmıştır. Daha önceki görevi de, Emin Çölaşan’ın köşesinde belirttiği gibi Sakarya’nın bir köyünde ‘imamlık’tı. Anayasal bir kuruluş olan TRT Genel Müdürlüğü bu kadar ucuzladı mı?

Düşünebiliyor musunuz? görevi ‘imamlık’ yapmak olan bir kişi TRT Genel Müdürlüğü’nü vekáleten yönetiyor.

Anayasal bir kuruluş olan TRT Genel Müdürlüğü bu kadar ucuzladı mı? TRT’de herkes mutsuz, çalışanlar şaşkın. Tabii ki cemaat ne derse o oluyor?

Bu Anayasal kurumun sahibi yok mu?

TRT, AKP’nin çiftliğine dönüştürülmemeli, böyle bir kurum daha fazla tahribata uğratılmamalıdır.

İkinci bir cemaat adamı yine TRT’nin Genel Müdür Program Yardımcılığı’na getirilen Muhsin Mete’dir. Beş-altı ay önce göreve getirildi. (Bu kişi bir yıl önce Kültür Bakanlığı’na genel müdür olarak kararnamesi hazırlanmış, ancak kararnamesi geri çevrilmiştir.)

Ancak hemşerisi Başbakan olunca bilgi ve tecrübesine bakılmaksızın kurumun çok önemli ve yayının belkemiği olan bu göreve, genel müdürlükten ayrılan Şenol Demiröz karşı olmasına rağmen atamayı yapmak zorunda bırakılmıştır. Bu kişi, Ali Güney gibi cemaatler tarafından desteklenen birisidir.

Demek ki, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı birisi olduğu Cumhurbaşkanlığınca tespit edilmiştir. Lütfen Anayasal bir kuruluş olan TRT’ye birlikte sahip çıkalım.’

TRT’de dini içerikli programların sayısındaki artışa ve alınan paralara da ayrıca bakmak gerekiyor.

TRT bu kadar tahribata uğratılamaz

BİR
grup TRT çalışanı imzasıyla gelen mektupta özetle şunlar anlatılıyor: Halen TRT Genel Müdürlüğü’nü vekáleten yürütmekte olan Ali Güneş’in, DHMİ’den ‘Nur cemaati’ tarafından TRT’ye Genel Müdür İdari Yardımcısı olarak naklen ataması yapılmıştır. Daha önceki görevi de, Emin Çölaşan’ın köşesinde belirttiği gibi Sakarya’nın bir köyünde ‘imamlık’tı. Anayasal bir kuruluş olan TRT Genel Müdürlüğü bu kadar ucuzladı mı?

Düşünebiliyor musunuz? ‘İmam’ bir kişi TRT Genel Müdürlüğü’nü vekáleten yönetiyor.

Anayasal bir kuruluş olan TRT Genel Müdürlüğü bu kadar ucuzladı mı?

TRT’de herkes mutsuz, çalışanlar şaşkın.

Tabii ki cemaat ne derse o oluyor?

Bu Anayasal kurumun sahibi yok mu, neden bu konuda hiçbir şey yazılmıyor? Kurumlar, atamalar, yayın ve programlar tamamen cemaat emirleriyle yapılmaktadır.

TRT, AKP’nin çiftliğine dönüştürülmemeli, böyle bir kurum daha fazla tahribata uğratılmamalıdır.

İkinci bir cemaat adamı yine TRT’nin Genel Müdür Program Yardımcılığı’na getirilen Muhsin Mete’dir. Beş-altı ay önce göreve getirildi. (Bu kişi bir yıl önce Kültür Bakanlığı’na genel müdür olarak kararnamesi hazırlanmış, ancak kararnamesi geri çevrilmiştir.)

Ancak hemşerisi Başbakan olunca bilgi ve tecrübesine bakılmaksızın kurumun çok önemli ve yayının belkemiği olan bu göreve, genel müdürlükten ayrılan Şenol Demiröz karşı olmasına rağmen atamayı yapmak zorunda bırakılmıştır. Bu kişi, Ali Güney gibi cemaatler tarafından desteklenen birisidir.

Demek ki, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı birisi olduğu Cumhurbaşkanlığınca tespit edilmiştir. Lütfen Anayasal bir kuruluş olan TRT’ye birlikte sahip çıkalım.’

TRT’de bir de dini içerikli programların sayısındaki artışa ve alınan paralara bir bakmak gerekiyor.

Validen seçilmişlere devlet felsefesi dersi

EMEKLİLİĞİNE iki ay kala merkeze alınan Kırklareli Valisi İsmet Metin, kentten ayrılırken uzun bir basın toplantısı yaptı. Bunların bir bölümü medyada yer aldı. Bir devlet memuru olarak dersler veriyordu konuşmasında... AKP iktidarının bir bürokrata karşı neler yaptığını çarpıcı bir şekilde açıklıyordu.

Vali Metin, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve AKP Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ile yaşadıklarını anlatırken özetle şöyle diyor:

‘Bakan Unakıtan cezalandırılmam için İçişleri Bakanlığı’na başvurmuş. İki mülkiye müfettişi ilimize gelerek adli ve idari soruşturma yaptı. Tek kişilik kararname Cumhurbaşkanlığı’na sevk edildi. Kararnamenin uygun görülmediğini ve imza edilmediğini öğrendim. Ancak ben imzalanmasını istedim, Sayın Cumhurbaşkanı da imzaladı. Bunu da kamuoyunun bilgisine sunuyorum, hiç kimse yorganı üstüne çekmesin.’

VEKİLİN GÜLÜNÇLÜĞÜ ‘Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Enver Duran ile yaptığımız aylık toplantılardan sonra AKP Milletvekili Gökhan Sarıçam’ın rektörü arayarak, ‘Bu toplantılarda ne konuşuyorsunuz, biz valiye hákim olamıyoruz’ diye sorması gülünç ve komik değil midir? O toplantılarda devlete ihanet konuşmadık, Kırklareli’ne hizmetler konuştuk. Hukuk kavgası vereceğim. Hükümet her istediğini yaparım mı diyecek? Hükümetin yanlışlarını birileri mi düzeltecek; hukuk düzeltecek.

- Siyaset adamlarının, demokratik hayatı ve yönetim anlayışını yeniden okumaları lazım. Demokrasi bu değil; devlet yönetimi de... Bu cumhuriyetin temelinde kan, elem, gözyaşı, keder ve şehit kadını var. Cumhuriyeti kuran insanın bu cumhuriyete biçtiği elbisenin temelinde bazı temel ilkeler ve devlet felsefesi var. Bu felsefeyi kim ki inkár eder, kim ki yıkmaya kalkar, kim ki değiştirmeye kalkar, bunun sonuçlarını Türk milleti hep gördü. Burası bir muz cumhuriyeti değil.

Devletin gelenekleri vardır. Valilik bakkal dükkánı değildir, devleti temsil eder.

Kişisel kaprislerin ve ihtirasların tatmini için bir vali bu şekilde muamele görmemelidir.’

GÜNÜN SÖZÜ

‘Dünya bir sahnedir, herkes rolünü oynadıktan sonra çekip gider.’ (Winschooten)
Yazının Devamını Oku

Almanya’dan dışarıya doktor göçü başladı

23 Ekim 2005
KUZEY Ren Vestfelya’nın Düsseldorf’taki parlamento binası önünde 2000’e yakın doktor, yağmur altında eylem yapıyor.

Üzerlerinde turuncu yağmurluklar ve ellerinde şemsiyeler bulunuyor. Düşük ücretleri protesto etmek amacıyla 10 büyük kentte yapılan ve 10 bine yakın doktorun katıldığı eylemler üç saat sürüyor. Kimse olduğu yeri terk etmiyor.

<B>Almanya </B>nereden nereye geldi?

30-40 yıl önce yüksek ücret nedeniyle bu ülkeye akın eden <B>Türk</B> doktorları, bugün <B>Alman</B> meslektaşlarının ‘Daha çok çalışıp daha az maaş aldıklarını’ duyduklarında akıllarından <B>‘refah ülkesi’</B>nin nereden nereye geldiğini geçirmişlerdir.

Ağır çalışma koşulları altında, çalışma saatlerinin haftada 60 saate yükseldiğini, buna karşılık ücretlerinin azaldığını düdük çalarak protesto eden klinik doktorları, <B>Batı Avrupa’</B>da en düşük ücreti aldıklarını söylüyorlar. Aşırı iş yükü nedeniyle hastalarına gerekli ilgiyi gösteremediklerinden yakınıyorlar. <B>Almanya’</B>nın sosyal güvenlikte yaşanan ‘ekonomik daralma’ karşısında en çok özel hastane sahiplerine tepki duyulduğu anlaşılıyor gösteride.

<B>Alman </B>doktorlar, bizim doktorların dediği gibi <B>‘angarya’</B> çalışmak istemiyorlar.

Eylemin sonunda beyaz önlüklü bir doktorun, parlamento binasına girmesi dikkatimizi çekiyor. Tercüman aracılığıyla ne gibi talepleri olduğunu soruyoruz:

‘Maaşlarımız çok düşük kaldı, mesai saatlerimiz ise arttı. Emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Birçok doktor, çalışma koşulları ve iyi ücret veren dış ülkelere kaçıyor. <B>İngiltere, Hollanda, İspanya </B>ve <B>Norveç</B> gibi ülkelere gidiliyor. Bu koşullar altında eskisi gibi özenle hizmet veremiyoruz hastalara...’

<B>-</B> <B>Ne kadar ücret alıyorsunuz?

Yazının Devamını Oku

Tekstilin yerine ‘döküm’

22 Ekim 2005
ADEM Arı, Sollingen’de otomotiv sanayi için alüminyum döküm işi yapıyor. Bir süre öncesine kadar 130 işçi çalıştırırken, krizden sonra işçi sayısı 30’lara kadar düşmüş. ‘Normal bir işçi saatte 12 Euro alıyorsa, işveren payıyla birlikte bu 23-24 Euro’yu buluyor. Sonuçta, bir işçi aylık yaklaşık brüt olarak 4 bin Euro’ya mal oluyor. Ben bu işçilik ücretleriyle baş edemediğim için tedarikçilerin isteği doğrultusunda Türkiye’ye yöneldim. Çünkü Türkiye’de ortalama işçilik maliyeti 800 Euro...’ derken, Türkiye’de iş etiğine uygun çalışmayan bazı firmalar yüzünden 5 milyon Euro kaybettiğini de ekliyor.

Almanya otomotiv yan sanayinde özellikle son üç yıldır büyük bir bir kriz sürüyor. Kriz nedeniyle Çin’e giden ana sanayici firmaları, kalite ve nakliye sorunları nedeniyle Türkiye, Polonya ve Slovakya’ya yöneldiler. ‘Ama’ diyor Arı: ‘Türkiye’deki sorunlar nedeniyle bunu iyi değerlendiremiyor.

Otomotiv sektörünün temsilcileriyle görüşmek üzere Almanya’ya gelen, Büyükçekmece’de kurulu Bur-Mag fabrikasının genç sahibi Eşen dert küpü... Sözü alarak şöyle konuşuyor: ‘Ben dökümcüyüm. Türkiye’de ilk kez magnezyum döküm tesisi kurdum. Magnezyum, alüminyumdan %30 daha hafif; elastikiyeti ve darbe mukavemeti daha yüksek. Bundan dolayı otomotiv emniyet parçaları ve özellikle direksiyon armatürlerinde kullanılması tercih ediliyor. Ne yazık ki, Türkiye’deki bazı otomobil üreticileri, magnezyumdan imal edilen parçaları Türkiye’den almak istemiyor. Neden diye sorduğumuzda, Avrupa’daki kendi yan sanayicisini korumak istediklerini söylüyorlar. Bizde üretilen parçaların, örneğin bir vidanın ‘yerlileştirilmesine’ karar verecek bir irade yok.’

FIRSAT KAÇIRILMASIN

Eşen, AB
sürecinde Türkiye’yi gelecekte bekleyen tehlikeyi şöyle anlatıyor:

Almanya, dünyada endüstri ürünlerinin rekabeti karşısında maliyetleri düşürmek istiyor; bunun için de üretimlerini maliyeti daha düşük ülkelere kaydırıyor; Mercedes’ten Volkswagan’e kadar... Türkiye şu anda işçi maliyeti düşük ülkeler sınıfında... Türkiye 10-15 yılda AB’ye girecekse, altyapıyı, ucuz enerji ve finansman desteği için KOBİ’leri desteklemek durumundadır. Kısa süre içinde bu sorunlar çözümlenirse, Türkiye gerçekten bu işlerden pay alabilir. Yoksa 10-15 yıl sonunda, Türkiye yükselen AB standartları nedeniyle ucuz maliyetli ülke konumunu kaybedecektir... Ve bizler, otomotiv sektöründe olduğu gibi montajcılıktan öteye geçemeyeceğiz. Son yıllarda Avrupa’dan Türkiye’ye yönelen magnezyum, alüminyum, çinko, kurşun ve pirinç alaşımlı döküm sektörü ile 10-15 milyar dolarlık bir ihracat kaynağı yaratabiliriz. Portekiz ve İspanya’nın yıllık döküm ihracatının 30 milyar dolar olduğu düşünülürse, bunun ne kadar önemli bir sektör olduğunu gözlerden kaçırılmamalı.’

Türkiye’den yapılan otomotiv ihracında ‘rekorlar’ kırıldığı açıklanırken, tedarik edilen parçaların yaklaşık %65-70’inin yurtdışından olması paranın tekrar yurtdışına akmasına yol açmasına neden olmuyor mu?

Halbuki bu parçaların üretilmesi için gerekli olan know-how ve makine ekipmanları fazlasıyla Türkiye’deki yerli sanayimizde mevcut iken, hele tekstil sektöründe gerilemeler yaşanırken... AB ile üyelik müzakereleri başlarken, en dikkat edilecek konulardan biri de bu olsa gerek.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Türklere kapılarımızı asla tam açmayacağız.’

(Avusturya Başbakanı Schüssel)

AB’de Türk kadını

ALMANYA’daki 64 bin Türk işletmecisinden 12 bini kadın işveren... Duisburg’dan Tülay Koca bir düğün salonunun sahibi... Türkiye’den gelen gazetecilere, Almanya’daki Türk kadınlarının başarılarına erkekler biraz gıpta ile bakmıyor değil. Zeliha Yitik de, Yabancı Girişimcileri Destekleme Bürosu’nda çalışıyor. Almanya’daki tüm işveren kadınları bir araya getirerek bir örgüt kurmuş, adı da ‘Petek’... Türk girişimlerinin % 24’ünün kadın olması nedeniyle lobi çalışmalarına başlaması AB müzakereleri öncesinde çok önemli. ‘Türkiye, Brüksel’deki müzakerelerde Türk kadınlarının başarı faktörünü kullanmalı’ diyor. Kadınlarımız gerçekten başarılı; Ali Babacan kendileriyle mutlaka temas kurmalı.

Almanlar artık Ziraat’ten kredi alıyor

ALMANYA’daki iş çevreleri AB konusunda ne diyorlar:

Uğur Bayram (Ziraat Bankası Duisburg Şube Müdürü): Almanya’nın nüfusu azalıyor. 2050 yılında bugün 72 milyon olan nüfusun 50 milyona düşmesi tahmin ediliyor. Türkiye AB’ye girecek, çünkü Avrupa buna mecbur... Avrupa halklarından bazılarının Türkiye’ye yönelik tepkisi hiç önemli değil; iş çevreleri, bazı entelektüel kesim, olaya ekonomik açıdan bakıyor. Türkiye istemese bile Türkiye’yi zorla sokacaklar Avrupa’ya.. Bankamıza Almanların tasarruf mevduatı yatırması ve Almanların kredi taleplerinden bunun izlerini görüyoruz.

Şevket Avcı (Duisburg Yabancılar Meclis Başkanı): Duisburg ağır sanayi kentiydi, bunlar kapanınca şimdi hizmet sektörü ağırlık kazanmaya başladı. Nüfus 537 binden 503 bine düştü, göçmen sayısı gittikçe azalıyor. Kent içindeki evler boşalıyor. Türkiye’yi AB’ye alma sinyali verildi. Ama bu evlilik tek taraflı olmaz; Türkiye hep verici olmamalıdır. Türkiye bu süreçte neden yaygın bir lobi faaliyetine girişmiyor?

Erol Yılmaz (İşadamı): Türkiye, AB dersinde fazlasıyla başarılı oldu. Ancak 10 yıl sonrasını konuşmak için henüz erken... Koşullar ilerde ne gösterecek kestiremiyorum, çünkü burada önyargılar var.

Şevki Kaya (Göçmen İşverenler Sendikası Başkanı): Avrupa Birliği çok teferruatlı bir konu... Türkiye girer mi girmez mi, cevabını şimdiden vermek çok zor olsa gerek; bunu ancak 10-15 yıl sonra görebileceğiz.

Dr. Mümin Özdemir (Hukukçu, tercüman): Son beş yıldır ekonomik kriz yaşıyoruz. AB konusunu çeşitli yönlerinden düşünmek zorundayız. Almanya’nın Türkiye’ye olan duyarlılığı sevgiden çok Türkiye’deki Alman yatırımcıların pazaryerlerinin geleceğinden ötürü... Bunu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Ali Paşa Akbaş (Almanya’nın ilk Türk kanalı, Kanal Avrupa’nın sahibi): Türkiye, AB’ye girmelidir ama ödün vererek değil. Avrupalı Türkler neden ‘köprü’ olarak kullanılmıyor?

AKP’nin ayıbı

KADIKÖY’den bir okurumuz uyarıyor: AKP Kadıköy İlçe Başkanlığı, Kadıköy’ü ‘Yaşasın Cumhuriyet ‘83. yıl hepimize kutlu olsun’ afişleriyle donatmış. AKP’liler ‘Cumhuriyet’in 82. yıldönümü olduğunu bile bilmiyorlar. Bu özensizlik ayıp değil mi?

MESAJ PANOSU

MESLEKTAŞLARIMIZ Gülden Aydın
ve Sebati Karakurt’tan, İSKİ’ye: ŞİŞLİ’de iki yldır her hafta su kesintisi oluyor. Bir hafta su kesilmezse ertesi hafta iki kez kesip telafi ediyorlar. Sorduğumuzda iki cevaptan birini dönüşümlü olarak alıyoruz. Ya ‘arıza’ ya da ‘bakım’ çalışması. Büyükşehir Belediyesi, metropol İstanbul’a çok küçük geliyor anlaşılan.

İSTANBUL’daki otobüs durakları tasarım açısından gerçekten çok şık; ama bu büyüklükteki bir durak, dar bir kaldırıma sığar mı diye düşünen yok. Bebek veya çocuk arabası kullananlar mecburen caddeyi kullanmak zorunda kalıyorlar. Büyükşehir durakların yapım ve bakımını özel bir firmaya vermiş ama denetlemeyi unutmuş. İsmail ARICI

e emek verenler

(Yeni ilavelerle...)

CUMHURİYET Gazetesi’nin 82 yıl sonra tarihi ‘Pembe Konak’tan Şişli’ye taşınması nedeniyle ‘Cağaloğlu öksüz kaldı’ (16.10.2005) yazımızda gazetenin geçirdiği son 40 yılını anlatırken, bazı büyüklerimizin ve çalışma arkadaşlarımızın isimlerinden söz ettik. ‘Hatırlayabildiğimiz kadarıyla’ dememize karşın aynı odalarda, masalarda omuz omuza çalıştığımız dostlarımızdan ‘Beni nasıl unutursun?’ sitemleri aldık.

Cumhuriyet’te yetişip emek verenlerden her biri dün ve bugün medyada ve çeşitli iş kollarında çalışıp da, o gün yer nedeniyle yazamadığımız (yine hatırladığımız kadarıyla) isimler o kadar çok ki...

SON 45 YILDA YOLLARI CUMHURİYET'TEN GEÇEN İSİMLER

(Cumhuriyet'te şu anda çalışanlar dahil değildir)

Yaşar Kemal, Altan Öymen, Fikret Otyam, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yaşin, Ayşe Sözeri Cemal, Umur Talu, Enis Berberoğlu, Necati Doğru, Tayfun Devecioğlu, Yener Süsoy, Reha Öz, Necdet Doğan, Ümit Gürtuna, Müfit Alaçalı, Fatma Karaali, Ayşegül Dora, Güman Birincioğlu, Ergin Konuksever, Leyla Umar, Doğan Katırcıoğlu, Aykut Sağanak, İhsan Onur, Sadettin Ateş, Tuncer Benokan, Abdullah Gelgeç, Orhan Karaveli, Bülent Bilgiç, Halil Özer, Gürcan Bilgiç, Vedat Yenerer, Tarık Ersoy, Fatih Güllapoğlu, Şenay Kalkan, Cengiz Turan, Murat Köprü, Yurdagül Erkoca, Nihal Aydoğan, Anna Turay, Lale Filoğlu, Deniz İncediken, Erhan Çayhan, Ara Güler, Şahin Alpay, Dinç Tayanç, Reha Erus, Atilla Dorsay, Tuncay Özkan, Hüseyin Avuç, Serdar Akinan, Turgut Güngör, Muhittin Sirer, Mert Ali Başarır, İdris Akyüz, Mehmet Tezkan, Nihat Bük, Mustafa Sağlamer, Fikret Eser, Ceyda Tufan, Havva Can, Kerem Ilgaz, Sanlı Ergin, Asena Özkan, Tayfun Gönüllü, Doğan Akın, Gülçin Çaylıgil, Turhan Gürkan, Uygar Gürkan, Hülya Karadeniz, Şevki Adalı, Fikret Ekinci, Tayfun Talipoğlu, Ayşenur Arslan, Cevher Kantarcı, Celal Uster, Turgay Renklikurt, Cevat Eren, Nurgün Erdinç, Şahin Alpay, Yalçın Çakır, Celal Demirbilek, Bülent Ön, Erol Erkut, Hüseyin Gürer, Naci Yener, Gülcan Bilgiç, Altuğ İstanbulluoğlu, Jülide Gülizar, Hasan Çakalkurt, Yavuz Şimşek, İdris Adil, Fehmi Özgüler, Orhan Önal, Melih Şabanoğlu, Ahmet Arpad, Mehmet Ataberk, Ercan Karakaş, Gülderen Koşar, Kemal Gökhan Gürses, Necdet Şen, Nazan Tacer, Erbil Tuşalp, Dilek Zaptçıoğlu, Tuba Çandar, Haluk Bakır, Kemal Küçük, Halim Bahadır, Ayten Göletli, Nuri Özdeniz, Mehmet Saraç, Uygar Eremektar, Gürsel Göncü, Dost Kip, Aslı Aydıntaşbaş, Esin Sungur, Semih İdiz, Zafer Aknar, Emine Algan, Fikret İlkiz, Evren Değer, Semih İdiz, Serdar Turgut, Halil Nebiler, Ergun Aksoy, Metin Tükenmez, Mehmet Güç, Deniz Teztel, Mustafa Dağıstanlı, Turgut Kazan, Muharrem Aydın, Mürşit Balabanlılar, Fehmi Köfteoğlu, Nihal Ün, Hakan Aygün, Naim Arabacılar, Derviş Akyıldız, Lale Tayla, Burhan Arpad, Zülkani Sirmen, Nilay Karaelmas, Mahmut Şenol, Şenol Konukçu, Turan Yılmaz, Rıza Ezer, Hasan Uysal, Sina Koloğlu, Koray Düzgören, Erdoğan Köseoğlu, Tamer Çerci, Türker Alkan, Selim Yalçıner, Zeki Saral, Ümit Aslanbay, Yasemin Çongar, Kandemir Konduk, Erdoğan Arıpınar, Piyale Madra, Vural Ahı, Bülent Soylan, Ali Tevfik Berber, Süleyman Sarılar, Kerem Alkin, Osman Ataman, Osman Şenkul, İpek Çalışlar, Ülker Pınarbaşı, Remzi Gökdağ, Esat Pala, Yusuf Özkan, Fuat Kozluklu, Suat Kozluklu, Behzat Şahin, Hürriyet Uymaz, Banu Güven, Nurettin Malkoçoğlu, Ali Öz, Nazire Kalkan, Temaşa Dural, Deniz Şahin, Yekhan Demirkuş, Mustafa Kemal, Ayhan Atakol, Kenan Mortan, Ümit Alemdaroğlu, Dursun Gürler, Şaziye Karlıklı, Ercan Turcan, Güner Sungurtekin, Pertev Atasay, Nihat Halıcı, Ahmet Şık, Reşit Aşçıoğlu, Öner Ciravoğlu, Güner Yüreklik, Metin Hakyeri, Mustafa Kemal Çolak, Arzu Çakır, Tamer Kayaş, Handan Şenköken, Mehmet Ceylan, Mehmet Aycan, Oktay Şimşek, Alaattin Bilgi, Göksun Yener, Ertum Öcal, Adalet Can, Serpil Gündüz, Tamer Kayaş, Ruşen Çakır, Ender Erkek, Asiye Uysal, Kadir Can, Ulya Uçer, Mustafa Kutlay, Ragıp Duran, Erhan Key, Cüneyt Koryürek, Sinan Gökçen, Nuran Çakmakcı, Erdal Güven, Faruk Bildirici, Edip Emil Öymen, Yurdakul Fincancı, Haluk Şahin, Demir Özlü, Haluk Özdalga, Nazlı Eray, Nuran Fıratlı, Barış Kudar, Gündüz İmşir, Selçuk Aybatar, Beysun Gökçin, Aykut Poturoğlu, Bülent Kızanlık, Işık Yurtçu, Abdurrahman Yıldırım, Ruhsan Sekmen Tezkan, Nermi Karacabeyli, Stelyo Berberakis, Yonca Özkaya, Engin Karadeniz, Metin Kalkavan, Kürşat Akyol, Kadri Gürsel, Nilgün Uysal, Nazım Güvenç, Erol Toy, Şiar Yalçın, Şükran Kurdakul, Yurtsan Atakan, Güldal Kızıldemir, Azmi Özgür, Uğur Ergan, Metin Gür, Semra Somersan, Kürşat Akyol, İsmail Gülgeç, Ahu Antmen, Ali İhsan Çaltı, Alpay Kabacalı, Bahri Savcı, Bilal Çetin, Burak Eldem, Canan Gedik, Cem Hamuloğlu, Deniz Gökçe, Dikmen Gürün Uçarel, Faruk Beşkisiz, Ferruh Yılmaz, Gencay Şaylan, Günseli Önal, İlber Ortaylı, İlhan Tekeli, İlker Maga, Kıymet Coşkun, Levent Gürses, Necati Aygın, Nedim Gürsel, Sadettin Davran, Semra Çetin, Hilal Çetin, Ülker Göktürk, Mehmet Akif, Mehmet Basutçu, Mehmet Yazıcı, Suat Taşpınar, Ömer Fethi Gürer, Ali Haydar Nergis, Remzi Gökdağ, Kutlu Esendemir, İsmet Demirdöğen, Mustafa İstemi, Barış Bil, Metin Dorbek, İdil Gürsel, Serkan Demirtaş ve Yalçın Bayer.

Kaybettiklerimiz

UĞUR Mumcu, Hıfzı Velded Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Vedat Günyol, Bülent Tanör, Mustafa Ekmekçi, Cavit Orhan Tütengil, Ergun Balcı, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Toker, Aydın Emeç, Sofu Tuğrul, Engin Karadeniz, Rafet Genç, Soner Girgin, Nihat Türel, Mahmut Tali Öngören, Necla Seyhun, K. Edip Sakarya, Necdet Saraç, Selahattin Giz, Selahattin Güler, Ali Alakuş, Vecdi Altıntaş, Hakkı Erdem, Betül Uncular, Ali Doruk, Vural Saygılı, Yavuz Okayben, İbrahim Köseoğlu, Tulay Divitçioğlu, Taygun Türe, Mücahit Beşer, Barbaros Gençak, Turhan Aytul, Taner Kutlay, Rauf Mutluay, Yener Ölmez, Ayhan Başoğlu, Raif Ertem, Yılmaz Gümüşbaş, Oğuz Şeren, Nevzat Kızılcan, Atilla Özkırımlı, Erhan Akyıldız, İzzet Rıza Yalın (Kıbrıs), Ömer Güner (Trabzon), Çoban Yurtçu (Adana), Rıza Ataktürk (Edirne), Hayri Ünlütürk (Zonguldak), Naim Örü (Tekirdağ), Hakkı Merdivenci (Afyon), Günay Şimşek (İzmir), İlhan Uygun (Sakarya), Nihat Can (Kdz.Ereğli)

Yurt muhabirleri

Bülent Ecevit (Antalya), Necati Mumay (Siirt), Cengiz Mumay (Siirt, Diyarbakır ve Adana), Turan-Aynur-Işık Narler (Çanakkale), Ümit Otan (İzmir) Lütfi Yiğenoğlu (Adana), Mehmet Mercan (Diyarbakır, Adana), Semir Yalçın (Adana), Mehmet Yapıcı (Adana), Cemil Ciğerim (Samsun), Salim Sürmeli (Samsun) Faik Bakoğlu (Rize), Ziya Aksoy (Diyarbakır), Yaşar Yıldırım (Elazığ), Cengiz Yıldırım (Sinop), Sabit Horasan (Konya), Mehmet-Mustafa Gültekin (Erzurum), Ahmet Kurt (Kocaeli), Tayfun Ünlü (Bilecik), Seyfi Çelikkaya (Yozgat), Baki Karakol (Kars), Erdal Özcan (Çorlu) Özcan Özgür (Muğla), Nüvit Tokdemir (İzmir), Ender Uslu (Bodrum), Naci İpek (Urfa), Reşat Zorbaş (Gaziantep) Emel Gül (Gaziantep), Yüksel Gördes (Manisa), Basri Atılganer (Bandırma) Özer Öztep (İstanbul, Adana), Recep Bulut (Kayseri), Vahap Şehitoğlu (Mersin), Ali Adalıoğlu (Mersin), Lütfi Karakaş (Edirne), Murat Uygun (Sakarya), Osman Karakaş (Malatya), Nazif Karaçam (Kırklareli), Tahir Mayda (Kırklareli), Zekai Komsuoğlu (Sakarya), Ufuk Tekin (Adana), Yücel Sezer (Kars), Salim Sürmeli (Samsun)

(Not: Listenin ilk bölümü 16.10.2005'te bu köşede yayınlanmıştır.)
Yazının Devamını Oku

‘Bilgi fabrikası’ bir kurum: TAM

21 Ekim 2005
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un, Aydın Valisi Mustafa Malay tarafından İzmir il sınırında karşılanması eleştiri konusu olmuştu ya... anlaşılan Koç, her zaman böyle yapmıyor. Essen’deki Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof. Faruk Şen’in çalışmalarını görmek için saat 23.00’te makamına gitmiş; 1.5 saat süreyle Türk ve Alman toplumuyla ilgili bilgi almış; ne gibi açılımlar yapılabileceğini sormuş.

Önümüzdeki yıl, 5 milyon Alman turist bekleniyor. Bu turistlerin yarısının, 400 bin Türk’ün yaşadığı, 18 milyon nüfuslu Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nden gelmesi bekleniyor.

Essen’de önümüzdeki mart ayında açılacak ‘Turizm Fuarı’ ile ilgili organizasyonun hazırlıklarına da şimdiden başlamış Koç...

Bu arada Bochum’da Maden Müzesi’nin 75. kuruluş yılında; 3300 yıl önce Geç Tunç Devri’nde Uluburun açıklarında (Kaş) batan bir ticaret gemisinin, Türkiye’den getirilen Doğu Akdeniz kültürlerine ait parçalarının sergi açılışını yaptı.

3 Ekim sonrası Türkiye’ye dönük tercihlerin artması karşısında turizm sektörünün yeni bir ‘patlamaya’ hazırlıklı olması gerekiyor.

Koç’un ziyaretinden iki gün sonra TAM’ın 20. kuruluş yıldönümü kutlandı Essen’de... AB müzakerelerinin başlayacağı süreçte SPD’den CDU’ya geçen eyaletin hükümeti ve bazı belediye başkanları, sohbetlerde Türkiye için çok olumlu ifadeler kullandılar. Düsseldorf’taki Eyalet Meclisi’nde yapılan törende, Meclis Başkanı Regina van Dinther, sadece bu bölgede oluşturulan ‘Nesil, Aile, Uyum ve Kadın Bakanı’ Armin Laschet, Essen Belediye Başkanı Norbert Kleine Mölhoff, TAM Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Enno Vocke ile bazı eyalet bakanları, milletvekilleri ile Türkiye’den gelen konuklar vardı.

KAHVE-DOMUZ ÖRNEĞİ

Dinther
, ‘20 yılda hem Türkiye’deki Türkler, hem de Almanyalı Türkler değişti. Almanlar da bu değişimi yaşayarak, Türklerin burada kalıcı olduklarını ve toplumun bir parçası olduklarını anladılar. Eskiden bir Alman’ın ‘Türkler gibi çok kahve içme’ veya bir Türk’ün ‘Domuz eti yiyorlar ve bize de yedirecekler’ gibi korkuları geride kalıyor artık. Almanya çokkültürlü bir ülke oluyor. TAM da, yaptığı araştırmalarla Türkler ve Almanların birbirlerini daha iyi tanımalarına ve kaynaşmalarına vesile oluyor’ dedi.

Faruk Şen, 1970’li yıllarda Almanya’ya gelmiş ve Münster Üniversitesi’nde işletme okumuş, doktora tezini daha o dönem Türkiye’deki işçi şirketleri üzerine yapmış. Bamberg ve Essen üniversitelerinde öğretim üyeliğine başlamış, bu arada Essen Üniversitesi’nden profesörlük unvanı almış. Algı gücünün yüksekliği yanında inatçılığı ve çalışkanlığıyla bilinen Şen, Türk toplumu ve Alman siyasal çevrelerinde saygın kişiliğiyle tanınıyor. Son kitabı Türkiye-AB İlişkilerinde Dış Etkenler (Ümit Yayıncılık) ismini taşıyor. Şen, Türk ve Alman toplumunda karar vericilerin ‘bilgi deposu’ olarak biliniyor.

BM’DE BİR TÜRK

İki dönem önce CHP Parti Meclisi’ne seçilen, ancak sosyal demokrasi anlayışının Almanya’daki gibi olmaması nedeniyle istifa eden Şen, şimdilik politikadan uzak duruyor.

1985’te Freudenberg ve Alman Bilim vakıflarına bağlı olarak kurulan TAM’ın 20 yıldan beri başında... 2002’de vakıf statüsüne dönüştürülmüş ve en önemlisi de Birleşmiş Milletler nezdinde ‘danışmanlık’ statüsüne alınmış olan TAM, Almanya’nın en etkin STK’ları arasındaki 8 vakıftan biri sayılıyor.

Bu nedenle Şen, BM toplantıları sırasında zaman zaman kürsüye çıkıp ‘göç, uyum, İslam, uluslararası ilişkiler (Kafkaslar, Türk Cumhuriyeti, Ortadoğu ve Balkanlar)’ gibi araştırma konularında görüş belirtip bilgi aktarıyor.

Vakfın Essen’deki merkezi, Krupp’un eski bir demir-çelik fabrikasının idare bölümü; şimdi ise modern hale getirilen bir binada faaliyet gösteriyor. Altında ünlü bir Moğol lokantası (Mongos) var; karşısında da yine Krupp’un eski silah fabrikasına yerleşmiş dev IKEA mağazası...

BİLGİ FABRİKASI

Faruk Şen
, ‘Bonn’da 20 yıl önce 2.5 kişi ile çalışmaya başladık. Bugün çalışan sayımız 35-40 arasında değişiyor’ diyor. Merkez, kendi çocuğu gibi; yaşamını adeta buraya adamış. Almanlar bu tiplere övücü anlamında ‘Lebenswerk’ diyorlar. Nitekim Şen, törende kendisini öven Almanlara teşekkür ederken, gazetecilik okuyan 20 yaşındaki kızı Sibel Şen’e dönerek ‘Senden özür dilerim kızım, TAM’a ayırdığım zaman kadar sana zaman ayıramadım. Ama dünyaya tekrar gelirsem bu hatayı tekrarlamayacağım’ demesi, onun ne kadar ‘işkolik’ olduğunu gösteriyor.

Çalışanların yüzde 40’ı Türk kökenli, diğerleri başta Almanlar olmak üzere Bulgar, Azeri, İtalyan ve Polonyalı uzmanlardan oluşuyor. Kurumdan bugüne kadar 130 personel yetişmiş; bunların bir bölümü Türkiye ve Almanya’daki bazı kurumlarda üst düzey yönetici olarak çalışıyor.

TAM’ın Almanya’daki Türklerin sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgili yaptığı araştırmaların sayısı 160’ı bulmuş... Gerek Türkiye, gerekse Almanya için büyük bir bilgi boşluğunu dolduruyor. Bu nedenle Avrupa medyasının ilk fırsatta aradığı bir kaynak TAM... Araştırma ve değerlendirmeler sadece bu ay Alman basınında 160 haber olmuş. TAM’a ‘Araştırma Fabrikası’ denilmesi haksız değil bu durumda.

Avrupa’daki 3.2 milyon Türk’ten, Almanya’da yaşayan 2.6 milyonunun ülkede kalış süresi ortalama 23 yıla yükselmiş. Baştan dönmeyi düşünen ilk kuşaktan sonrakilerin büyük bir bölümü, artık buraya uyum sağladıkları, ‘yerleşik’ düzene geçtikleri için ağırlık kazanmış. Bu yine de yeterli görülmüyor. 11 Eylül’den sonra Almanların İslam ve Türklere karşı ‘hissettikleri’ korkuları aşmak pek de kolay değil Avrupa’da... Onun için ‘değerler sistemi’ne ve Alman hukuk düzenine uyumda saygılı olunup, bir anlamda düzene ayak uydurmak zorunda olduklarını söylüyorlar.

Biliyor musunuz

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir’in, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e, ‘1995 yılında, katıldığınız bir panelde, ‘Said-i Nursi, cumhuriyetin ilk yıllarında dinlenseydi, Doğulular Kürtçü, Batılılar Türkçü olmazdı’ şekliyle kamuoyuna yansıyan sözünüzün, Said-i Nursi’nin 100 yıl önce Van’da ‘Medreset-üz Zehra’ adıyla üniversite kurulması hayaliyle bir ilgisi var mıdır?’ diye sorduğunu...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Toplumun düşüncesi jilet gibidir. Güçsüz ondan korkar, bilgisiz onunla elini keser, akıllı ise onu kullanmasını bilir.’

John Milton
Yazının Devamını Oku