Bu kurultayın, tek yanlı baskı olmadan hukuka ve demokrasi kurallarına uygun yapılmasını sağlayacak en önemli kuraldır.
Şimdi bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz:
- Genel Başkan olduğu için Atatürk ve ‘Altı Ok’ pankartları yanında Kemal Kılıçdaroğlu’nun pankartı ve fotoğrafı asılabilir.
- Adayların tanıtım pankartları ve dövizleri için yalnız Genel Başkan’a değil diğer adaylara da imkân verilmesi gerekir. Salonda, müzik ve slogan yayınları ve afişler yalnızca Kemal Kılıçdaroğlu’nu gösteren, Onur Akın’ın ‘Geliyor geliyor, Kılıçdaroğlu geliyor’ marşı değil; ‘Dağ başı’, ‘Onuncu Yıl Marşı’, ‘Sarı Saçlı’ ve ‘İzmir Marşı’ da çalınmalı, müzik yayınları adayların kişisel propagandasını içermemelidir.
Kurultay kendi gündemine, yönetimine, işleyişine salonunun düzenine hâkimdir; bu konularda gereken tedbirler Divan Başkanı tarafından yerine getirilir.
Kurultay Başkanlık Divanı yasa, tüzük ve yönetmelik hükümlerini tarafsız şekilde her delegeye, adaya eşitlik ilkesine uygun şekilde hareketle kurultayı yönetir ve sonlandırır. Divan Başkanı kurultaydaki oylamaları oturum ve karar nisaplarını gözeterek oylamaların hiçbir itiraza sebep olmayacak şekilde yapılmasını (işari ve açık oylama) sağlamalıdır. Divan Başkanı yazılı, sözlü öneride ve talepte bulunmak isteyen delegelerin kendisine kolay yoldan ulaşımını sağlayacak tedbirleri alır. Divan Başkanı veya Divan Kurulu’nda görevlendireceği üyeler; iş, işlem, uygulama ve sözlerinde özellikle genel başkan adaylarına karşı birisine öncelik verecek tavır ve muamelelerde bulunamazlar. Yani eşit davranırlar.
- Divan Başkanı’nın, kurultay salonunda mevcut genel başkana delegelerle görüşmesi için ayrılmış VIP dairesinin bir benzerini
DÜNKÜ yazımıza devam ederek hatırlatmalara devam ediyoruz. Kılıçdaroğlu yine geçen hafta, “Bu kurultayda aday olacağım, ileride partiyi bilgili, birikimli, iyi bir sosyal demokrata devredeceğim; Böyle biri var ama görünür hale gelmesi lazım” diyerek, adeta “Parti benim malım, 2028 seçimlerinde 80 yaşında cumhurbaşkanı olunca, bu malımı 2028 yılına kadar yetiştireceğim veliahtıma devredeceğim” fermanını neşretti!
CAMBAZA BAK!..
CHP’li seçmen, halk, Genel Başkan ile en yakın yardımcıları arasında taban tabana zıt, birbirlerini yalanlayan açıklamalar konusunda 5 aydır bilgi, rapor, açıklama beklerken, Genel Başkan ‘Cambaza bak’ dercesine hâlâ “Muhteşem bir tüzük yapacağız” diyerek bu topa girmiyor, parti merkez oligarşisinin ‘kirli bohçası’ ortalığa saçılmasın diyor. Kılıçdaroğlu, “Veliahtımı da ben tayin ederim” diyerek, kurultay delegelerini tebaası, kapı kulları gibi görerek, “Beni seçmeye mecbursunuz, benden sonraki genel başkanı da ben belirlerim” buyruğunu tebliğ ediyor! Bu sözler, tavırlar normal bir aklın, psikolojik sağlığı yerinde bir beşerin ürünü olabilir mi?
Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs’tan sonra sözleri ile her geçen gün düzeyini düşürüyor; Halktaki, CHP’li seçmendeki güvenini iyice yitiriyor; savruluyor, kendini ve partiyi daha da zora sokuyor; yerel seçimlerde bırakınız tavanda ittifakı, tabanda ittifakı bile riske sokuyor. Güvenilir anketlerde CHP’nin oyu yüzde 15’lerde!.. Anketlerde CHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 79’unun Kılıçdaroğlu’nun genel başkan kalmasını istemediği TV’lerde açıklanıyor; kalırsa sandığa gitmeyecekleri anlatılıyor. En önemlisi, sosyal medyada milyonlarca CHP’li seçmen bunu bizzat yazıyor! Halkın içinde yaşayan belediye başkanları, 2009 yerel seçimlerinde tıpkı şimdi Kılıçdaroğlu gibi o zamanda halk indinde ‘olumsuz obje, negatif figür’ olan Baykal’ın seçim propagandası için il ve ilçelerine gelmesini, o seçimlerde aday bulunanların istemedikleri gibi, Kılıçdaroğlu’nun da 2024 yerel seçimlerinde il ve ilçelere propaganda için gelmesinin istenmeyeceği endişesi ile ifade ediliyor ve genel başkanlıkta ibre Özgür Özel’e dönüyor dersek yandaşlık yapmak iddiamızın olmadığını belirtmişi olur muyuz?
DEĞİŞİM TALEBİ
Türkiye’nin 70 yıllık çok partili siyasi hayatında sağda, solda gelmiş, geçmiş hiçbir partinin genel başkanı kendi parti üyeleri ve kendi seçmenleri tarafından Kılıçdaroğlu kadar ağır eleştirilmedi, protesto edilmedi ve genel başkanlıktan çekilmesi istenmedi; Kılıçdaroğlu kadar da pişkini görülmedi, yargısının ittifakla kabul gördüğü bir Türkiye’de kurultay delegelerinin halkın değişim talebi yönünde oy kullanacağı ifade ediliyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Kendisini uzun süredir izliyoruz, eski parti görevlileriyle yenileriyle konuşuyoruz. Gelecek olanlarla da. Hepsi CHP’yi ayağa kaldırmak istiyor. Biz de bu notlarla bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Kendileri ders alsın diye. Senteze şöyle başlamak istiyoruz:
‘Tek adam’ olarak kendini cumhurbaşkanı adayı ilan etmek için, kendine göre iyi bir plan-proje ile, önce parti kurullarını baskıladı, peşine kattı; sonra kazanabilir CHP’li Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adaylıklarını engelledi. Sonrada kendince sağ, İslamcı, tutucu kesimlerin oyunu, desteğini alabilmek için laikliği, Cumhuriyet kazanımlarını savunmama, helalleşme, sağcılaşma politikalarını genişleterek sürdürdü. İttifakın küçük partilerine adaylığını desteklemeleri için, onların taleplerinden çok sayıda (39) milletvekilliğini ‘ulufe’ diye verdi. Tek adam olarak CHP milletvekillerini belirledi. Parti yetkili kurullarını dışlayarak, yakın yardımcısı iki can ve açık, bilinen-bilinmeyen gizli danışmanları ile tüzüğe ve programa aykırı şekilde seçim stratejisini, tanıtım programlarını ve (tabii katrilyon liralar ödedikleri) reklam-tanıtım şirketlerini belirlediler. ‘Böyle kazanacağız’ söylemi ve umudu ile bu politikaları uyguladılar, uygulattırdılar. Olmadı!
HEM KENDİ HEM ÜLKE KAYBETTİ
1) Esasen, kendini cumhurbaşkanı adayı ilan etmekle baştan yanlış yapmıştı, yalnız kendi kaybetmedi, CHP’ye de ülkeye de kaybettirdi!
2) Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs seçimlerini kaybettiği gece “Ben buradayım, mücadeleye devam” diyerek aslında koltuğunu bırakmayacağını ilan etmişti.
YALAN SÖYLEYEN KİM?
3) Kılıçdaroğlu, seçim gecesinden tam 12 gün sonra Sözcü TV’de göründü, Uğur Dündar ve İsmail Saymaz’ın soruları üzerine; “Seçimlerde başarısız değiliz; seçimlerde hiç hata yapmadım, bir pişmanlığım da yoktur; seçmen listelerinde sığınmacılar ve sandık güvenliği konularında kayda değer bir hata yoktur; milletvekili listelerine hiç karışmadım; ‘Seçimlerin Değerlendirme Raporu’nu önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacağız; ilk kurultayımızda her yerde (Önümüzdeki yerel seçimler dahil) ön seçim olacak şekilde muhteşem bir tüzük yapacağız” dediler, ama tüzük değişikliğini ötelediler! Daha sonraki süreçte ortaya çıkan Zafer Partisi’yle imzalanmış ‘gizli protokol’ ile ‘radikal İslamcı bir kadın danışmanı’ olduğu konularında, “Öyle bir protokol yoktur ve öyle bir danışman da atamadım” yanıtlarını verdiler.
NE DEDİLER, İYİ ANLATMADILAR
Başka bir ifadeyle Türkiye’ye gelen her 2 turistten biri Antalya’yı seçti. Antalya, Türkiye’nin turizm başkenti olmaya başladı artık.
1960’lı yıllarda hazırlanan kalkınma ve turizm gelişim planlarıyla ortaya çıkan bir Cumhuriyet eseri. Antalya’nın kent içi turizminin yükünü son yıllarda Kaleiçi yüklenmeye başladı. Antalya, ‘turizm kenti’ olarak kimliğini borçlu olduğunu Cumhuriyeti ve 100’üncü yaşını ona yakışır bir şekilde kutladı. On binler, bayraklarla 100 yılın coşkusuna katıldı. Pazar akşamı herkesin bayrakları ile katıldığı fener alayı yürüyüşü, çeşitli müzik etkinlikleri ile sürdü. Antalya’nın tarihinin en kalabalık cumhuriyet korteji dikkat çekti.
VALİYE SEMPATİ
Muratpaşa Belediyesi ve Başkan Ümit Uysal, bu yıl 8’incisi düzenlenen Kaleiçi Old Town Festivali’ni 26-29 Ekim tarihlerinde gerçekleştirdi. Festivale bu yıl 26 ülke 40 şehirden heyetler katıldı. Yabancı belediye başkanları, meclis üyeleri 100’üncü yıl coşkusunu, ellerinde Türk bayraklarıyla Antalyalılarla birlikte yaşadı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i etkinlikte Genel Sekreteri temsil etti. Antalya’nın yeni Valisi Hulusi Şahin, gala yemeğine katılmasıyla büyük sempati topladı, güzel de bir konuşma yaptı ve 26 ülkeden gelen 40 şehrin belediye başkanlarına “Hoş geldiğiniz” dedi. Festival, ziyaretçilerini Kaleiçi’nin en iyi korunmuş yapılarından tarihi Üç Kapılar’da karşıladı.
130 yılında Roma İmparatoru Hadrianus’un kenti ziyareti onuruna yapılan kapıda müzik dinletileri, canlı performanslar, resim çalışmaları gerçekleştirildi. Üç Kapılar’da oyuncu ve sanat yönetmeni Tamer Levent, üniversite öğrencileriyle doğaçlama drama yaptı. Levent, Kaleiçi’nde yıllar önce ‘Sanata Evet’ festivali yaptığını, Uluslararası Kaleiçi Old Town Festivali’yle 2’nci kez bu yaşayan antik kentin sokaklarında olduğunu anlattı. Kaleiçi’nin ziyaretçilerinin keşfetme ve merak duygularını harekete geçiren sokaklarından Mescit Sokak’ta resim, Hesapçı Sokak’ta müzik atölyeleri düzenlendi. Tarihi bir konağın bahçesinde bir grup Antalyalı sanatçı çalıştay toplarken, Antalya’da Selçuklu dönemine ait tek medrese olan Karatay Medresesi’nde söyleşi ve imza günleri gerçekleşti. Festivalde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Antalya’sı da Cumhuriyet dönemi arkeoloji çalışmaları da Antalya’nın endemik bitkileri de konferans ve söyleşilerde ele alındı.
Başkan Uysal, festivalde Kaleiçi’nin 33 noktasında 103 ayrı etkinlik gerçekleştirdiklerini anlattı ve “Burada kazanan sadece Kaleiçi değil 12 ay şehrin içinde artık turizm var. Daha bu çok gelişecek. Şu an hedeflerimizin yarısındayız” dedi.
Yapısal ilkeleri gereği CHP kurultayları sancılı da geçse, heyecan ve coşku hiç eksik olmamıştır. Ne yazık ki bu kez durum çok farklı. Halk bıkkın, öfkeli, umutsuz... Ve içine düştüğü açmaza sebep arıyor. Dolandırmadan koyalım ortaya. Müsebbip siz görülmektesiniz Sayın Kılıçdaroğlu. Bu nedenle de ta baştan açık edelim sözümüzün özünü: Aday olmayın.
Ben kim miyim? Siyaseten huzura ermiş bir ülke dışında hiçbir kişisel ikbal kaygısı taşımayan, ODTÜ ‘68 kuşağı’ndan bir neferim. 80’in üstüne merdiven dayamış olsam da ununu eleyip eleğini asmışlardan değilim. Eğitimciyim. Okuyan, yazan, düşünen, konuşan birisi olarak da bilinirim. CHP üyesiyim. Parti kademelerinde görevler de aldım.
Şayet, düşündüğünü söylemede, laik, demokratik sosyal hukuk devletini savunmada, yurtseverlikte, Ata’nın Gençliğe Hitabesi’ni ‘sefer görev emri’ bilmekte, haksızlıklar karşısında direnmede ‘senden-ondan-bundan geri kalır değilsem’ ülkemin yararına inandığım konularda taraf olmayı salt hak değil görev de bilirim.
Bir aydın olarak şunu açık yüreklilikle söylemek isterim ki; saplanıp kaldığımız bıkkınlık, öfke ve umutsuzluk bataklığından tazelenmiş bir umutla çıkışa bir fırsat tanımak adına yoldan çekilmenizi doğrudan talep ediyorum.
Vatandaş ise daha yüzlercesinin sayılabileceği hata, olumsuzluk, duyarsızlık, güvensizlik -dilim varıp da aymazlık diyemiyorum- karşısında bile gereğini yaptı. Ama halkın içine sinmedi.
Mehmet Halil ARIK-Emekli eğitimci
BİLİYOR MUSUNUZ?
- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Bundan dolayı hava kirliliği, kuraklık, sel ve su baskınları gibi doğal afetler İstanbul’un yaşamsal sorunu oldu. Nüfusla birlikte şehirleşmenin de hızla büyümesi su havzaları ile askeri alanların üzerindeki imar baskısını olağanüstü artırdı. ‘Çevre Düzeni Planları’ ile ‘İmar Yasaları’ söz konusu baskının bertaraf edilebilmesinde bugüne kadar yeterli olamadı. Korunması gerekli su havzalarında yapılaşma mantar gibi çoğaldı.
İstanbul’a yıllardır nefes olmuş alanlarda yapılaşma yasağının ‘anayasal güvenceye’ye alınması artık kaçınılmazdır. Bu sahaların mülkiyetine bakılmaksızın tamamen ağaçlandırılarak ormana dönüştürülmesi ve orman vasfıyla tapuya tescil edilmesi gerekmektedir. İstanbul’da bıçak kemiğe dayanmıştır. Başta askeri alanlar olmak üzere bugüne kadar imara açılmamış sahalar İstanbul için son şanstır. Söz konusu sahalar halkın rekreasyon ihtiyacını da karşılayacak gerçek Central Park’a benzeyen devasa yeşil alanlara (Millet Bahçeleri) dönüştürülmelidir. Ranta boyun eğerek yapılaşmaya açılması İstanbul’a ve İstanbulluya yapılabilecek en büyük kötülüktür. Havzaların ve askeri sahaların imara karşı anayasal güvenceye alınmasıyla İstanbul’un ekosisteminde kayda değer pozitif değişiklikler olacaktır. Kuzeye hapsedilmiş ormanlık alanlar ilin tamamına yayılacaktır. Yeni tesis edilecek ormanlarla birlikte kişi başına düşen ‘aktif yeşil alan’ miktarı da önemli ölçüde artacaktır. Söz konusu sahalarda imar rantına yönelik beklentiler ve baskılar da tamamen son bulacaktır. Doğal çevrenin tahribinden kaynaklanan felaketlerde de büyük ölçüde azalma görülecektir.
Kısacası; İstanbul kurtulacaktır.
Başta ilgili kamu kurumları olmak üzere İstanbul’daki tüm belediye başkanlıklarını ve sivil toplum örgütlerini İstanbul’u kurtaracak çevre projesine destek olmaya ve söz konusu projeyi sahiplenmeye çağırıyorum.
Yarın çok geç olmadan!
Faruk ÇEBİ-Orman Yük. Müh., KÜREM-DER Genel Başkanı
‘ALTI OK BÜTÜN YOLLARI AÇAR’
CHP
Türk Borçlar Kanunu’nun 347. Maddesi’ne göre; 10 yılı dolduran konut ve işyeri kiralarında, kira sözleşmesinin sebepsiz olarak feshedilmesi, insan haklarına aykırıdır. Hiçbir sözleşme; sebepsiz yok etme hakkı ile sona eremez! İnsanlığı yok sayan bir kanundur; hukuki ve vicdani değildir.
Mülk sahibi-kiracı faciası artarak devam ediyor. Mazlum çoğunluğun feryadı vicdanları dağlıyor. Kiracı faciası; olaylar ve cinayetlerle daha ne kadar devam edebilir! Türk milletinin vicdanı kanamaktadır.
Mazlumu sebepsiz olarak yok eden, güçlüyü ise sebepsiz olarak canavar yapan bir kanundur. Ülkemizin yüzde 46’sı konut ve ticarethane olarak kiracıdır!
Bu kanun, sözleşme hürriyetine haksız müdahaledir!
Hukuk devleti ilkesi ve kamu yararı korunmalı ve toplumsal barış sağlanmalıdır.
Hedefimiz adalet meşalesi olsun.
Yavuz KAYA
TÜRK-İŞ’TE SEÇİM ZAMANI
Sonra davaya ilişkin beyanları alındı. Mahkemeye Av. Murat Hazinedar ve yardımcısı Hüseyin Avni Sipahi başta olmak üzere diğer tanık ve sanıklar katıldı.
Mahkeme heyetinin önünde ilginç ifadeler verildi; Hüseyin Avni Sipahi’nin önemli bir tespiti vardı: Tanıklar ilk verdikleri ifadelerinin hepsini unutmuştu. Heyete hitaben Sipahi şöyle dedi:
“Siz soruyorsunuz ancak hiçbiri hatırlamıyor, neredeyse tamamı alzaymır hastası olmuş. Biz bu ifadeler neticesinde tutuklandık. Tek bir şikâyetçi burada değil, niye hapis yattık! Ben beraatimi istiyorum.”
Eski Başkan Av. Murat Hazinedar sert bir savunma yaptı; anlaşılan elindeki belgeler sağlam. “Benimle ilgili tek bir suçlama yok, vâkıfa bağış yapanlar içinde tek bir şikâyetçi yok, ben Beşiktaş ilçesinde imar rantına karşı durduğum için başıma bu geldi” derken, -eski bir vekili adını vermeden bir arsa spekülatöründen bahsetti- salondakiler arasında fısıldadı. Ancak biz adını yazmayalım. (Biz de hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlükleri gündeme getirince Belediye Meclisi’nde dediklerini unutmuyoruz)
Şöyle devam etti: “Beşiktaş Belediyesi’nde şu an benim dönemimin on misli inşaat ruhsatı veriliyor, rantın önünde kimse duramaz.” (Şimdiki başkan Rıza Akpolat döneminde, verilen ruhsat sayısının talep edilmesini istedi) “Benim yıktığım yer şu anda restoran olarak hizmet veriyor” diyerek isim vermeden Rıza Akpolat’ı eleştirdi.
Sipahi’ye dönerek “Kendisi beni ‘Böyle gidersen toslarız, toslarsın’ diye defalarca uyardı” dedi. Son olarak kendisi tarafından özellikle Beşiktaş Belediyesi’ne getirilen, başkan yardımcısı yapılan Rıfat Örnek’e dönerek dolaylı kendisine ihanet ettiğini, kendisinin ifadesi yüzünden tutuklandığını söyledi.
Örnek ise ilk ifadesini hatırlamadığını, baskı altında olduğunu söyledi. Duruşma 14 Şubat 2024 tarihine ertelendi.
BOMBACI OĞUZ DEMİR NEREDE