Hangi dine mensup olursak olalım hepimiz birer hazret-i insan olduğumuzu unutmayalım. Yüce Kudret, Kuran-ı Kerim’de “Bir insan öldürmek bütün insanlığı öldürmektir. Keza bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşamaktır” buyururken Hz. Muhammed’in Medine İslam devletinde bir gün bir sahabenin dükkanını ziyareti esnasında caddeden bir cenaze konvoyu geçmektedir.
Peygamberimiz hemen tazimle cenazenin önünden ayağa kalkar kalmaz Müslüman işyeri sahibi Peygamberimize “Ya Resulallah kalkmanıza gerek yok; çünkü o bir Yahudinin cenazesidir” deyince Efendimizin cevabı çok calib-i dikkattir.
“Ama O bir hazret-i insandır.”
Onun için diyorum ki hiçbir sebep; çocuk, insan, canlı öldürmek için meşru olamaz, kimse yanlışına kılıf aramasın. Aslında benim ne demek istediğimi, iyi bir Müslüman, iyi bir Yahudi iyi bir Hıristiyan ve hatta iyi bir ateist bile anlamakta güçlük çekmez. Ömür kısa, hayat anlamlı, kimsenin dünyamızı zehir etmeye hakkı yoktur. Ayakların baş, başların ayak olduğu dünyamızı curufata çevirmeye gayret edenlere uymayalım. Yunus Emre’mizin buyurdukları gibi “Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” dedikten sonra, Kasım Kaplan hocamızın şu rubaisiyle bitirelim.
Prof. Dr. Mehmet Sait DOĞAN
ESENYURT NEYDİ NE OLDU
SORUNLARI BÜYÜK
ESENYURT Belediye Başkanı Kemal Deniz Bozkurt,
SAYGIDEĞER Mustafa Çağrıcı Hocam... İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı anlattığınız bu haftaki yazınızda, Nobel Ödüllü Prof. Aziz Sancar’ın, dünya nüfusunun 1000’de 2’sini oluşturdukları halde bilim Nobel’lerinin yüzde 20’sini alan Yahudiler hakkındaki sözüne yer vermişsiniz: “Onlar bütün insanlardan daha üstün zekâlı mı? Yok, değiller. Onların kültüründe eğitime, bilime önem veriliyor. Bu asırlarca öyle gelmiştir.”
Bir Yahudi olan Albert Einstein da aynı şeyi söylemişti: “Benim özel bir yeteneğim yok. Sadece aşırı meraklıyım.”
İdrak ettiği çok ama çok önemli bir şeyi de çağın en önemli biliminsanı kimliğiyle dile getirmişti: “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür.”
Ayırdığımızda engellidir!
Batı’nın zulmü, İslam ülkelerinin hali, bu engelli halin ürünüdür. Bu mükemmel birliği ihtiva eden din İslam’dır.
“Kuşkusuz, Allah katında din, İslam’dır.” (Ali İmran/19)
Bu mükemmel birliği içerdiği için tamdır, mükemmeldir. Maide mükemmel (ekmel) olduğu, hakkı, hakikati tam olarak ortaya koyduğu için, İslam’dan başka din arayanın dini kabul edilmeyecek, hüsranda olacaktır. (Ali İmran/85)
Dolayısıyla yapmamız gereken gayet açık: Dinle bilimi ayırmamak.
Sivil, silahsız ve savunmasız çocuklarını, gençlerini, kadınlarını hep katliamla kaybetmek.
Yine bundan tam 40 yıl önce; 16 Eylül 1982 tarihinde Lübnan’da bulunan Sabra ve Şatilla kamplarında, emperyalist ve siyonist güçlerin desteklediği, ırkçı ve dinci Falanjistler, savunmasız 2000 Filistinli kadın ve çocuğu bir günde katletmişlerdi.
Daha önce yurdundan eden emperyalist ve siyonist güçler, şimdi ulus olarak ortadan kaldırmak istiyorlar seni... Çünkü bağımsızlık özlemi ve özgürlük tutkusu tarihinden; Ortadoğu’da gerici ve kaderci düşünceyi yıkan, ilerici yaşam dolu kültüründen; bu kültürün, bu inancın Arap dünyasını yeniden sarmasından korkuyorlar. İşte bunun için Filistin halkı. Bunun için katliam.
Biliyorlar ki sen, ilerici tarihinle, gerçekleri gösteren göz oldun; Arap dünyasına. Güzeli, doğruyu üreten beyin... Gösterdin Arap’a kendisini ve petrolü. Umut oldun; çöl umutsuzluğunda. Bayrak bunun için Filistin halkı... Bunun için katliam...
Katlediliyor çocuklar, katlediliyor kadınlar, katlediliyor insanlık, ey insanoğlu. Sen ise oturmuşsun televizyonunun başına Filistinlilerin katlini herhangi bir dizi seyreder gibi, tam bir aymazlık ve umursamazlık içerisinde seyrediyorsun.
Halbuki o kurşunlar, doğruya, güzele, bağımsızlığa, özgürlüğe, kısaca insanlığın yarattığı en saygın değerlere sıkılmaktadır; Filistinlilerin şahsında. Ki Filistin halkı siper oldu bizlere. Can verdi yiğitçe. Bizim korkaklığımızda. Tek başına.
İleriki yıllarda, bu korkaklık ve umursamazlığa karşı, tüm dünya çocuklarının utanç dolu bakışlarını görür gibiyim şimdiden. Ve de duyar gibiyim nefret dolu haykırışlarını; sanık ayağa kalk... Ayağa kalk insanlık...
Av. Sedat VURAL-ANKARA
- Randevu alamama, güncel tedavi ilaçlarından SGK onayı yoksa yararlanmama, ücretsiz psikolojik destek alamama, kanser hastası ve ailesinin yaşadığı büyük maddi ve manevi güçlükler...
Bunlar hakkında sizleri ister birey, ister STK olarak toplantımızda söz almaya davet ediyoruz. Gelemiyorsanız bize 3 dakikayı aşmayan bir video yollayın yayınlayalım. Sevgi ve dert paylaşıldıkça önem kazanır, gelecek tüm kanser hasta ve yakınlarına sevgi sembolü kalp yastığımızı armağan edeceğiz.
(Bakırköy Belediyesi’nin servis araçları 10.00’da Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda sizi toplantı salonuna götürmek üzere bekliyor olacak.)
21 Ekim Cumartesi 10.30 Bakırköy Belediyesi Sağlık Eğitim Müdürlüğü.
‘EV ALMA KOMŞU AL’ DEVRİ KAPANDIESKİDEN atalarımızın tarihi bir deyimleri vardı; “Ev alma komşu al”, heyhat ki bu söylem tarihin tozlu rafları arasında yerini almış bulunuyor. Düğüne, derneğe beraber gidilir, hafta sonları piknik programları hazırlanır, herkes kendince yemekler pişirir, sofralar kurulur, oyunlar oynanırdı. Hatta çocuklar okuldan geldiğinde, ailesi evde yoksa çocukları komşu evine alır, karnını doyurur, dersine yardımcı olurdu. Eh ne diyelim: “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer.”
1118 kişi taramasında, ev alan kişilerin bir tanesi bile “Aldığım apartmanda kimler oturuyor?” sorusuna muhatap olamamıştır.
‘Neden sormuyorsunuz?’ soruma verilen cevap:
CHP İstanbul İl Kongresi’ni İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun desteklediği Özgür Çelik’in kazanmasıyla 4-5 Kasım’da gerçekleşecek Büyük Kurultay çok daha kritik bir hale geldi.
İstanbul İl Kongresi’nin sonucu, yerel seçimlerde belediye başkan adaylarının belirlenmesini de tartışmalı bir alanın içine çekti.
Örneğin, Damga Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Mert, önemli bir kulis bilgisini köşesine taşıdı. Bunun heyecan yarattığını söyleyebiliriz.
Mert’e göre, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu koltuğunu muhafaza ederse, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2024 yerel seçimlerinde; “Bu şartlarda benim kazanmam mümkün değil” diyerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmayacağının işaretini mi vermek istedi?
- Yahut bu kulis bilgisinin yayılmasıyla pazarlık gücü mü sağlayacak!
- Herkesin bildiği veya tahmin ettiği gibi ‘Meral Ablası’na açık bir kapı mı bırakacak?
- Şartlar öyle gelişir ki, önümüzdeki dönem yeni bir parti kuruluşunun öncüsü olabilir.
İmamoğlu
26 Nisan 2019’daki Cem Gürdeniz, Kemal Anadolu, Mehmet Perinçek, Orhan Çekiç, Aleksander Sotniçenko’nun (Rusya’nın Ankara Müsteşarı) konuşmacı oldukları, Atatürk’ün Lenin’e yazdığı tarihi mektubu, Türkiye’de ilk kez Eyüp Kömeçoğlu’nun girişimiyle, İnebolu Türk Ocağı’nda tarihi panelle anılmıştı. Yine Eyüp Kömeçoğlu’nun girişimleriyle Cumhuriyet’in 100. yıl dönümünde Dolmabahçe Inner Wheel ve Türkiye Yardımseverler Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği Türk tarihine mühür vurmuş kadınları konferansında TV programcısı Gülgûn Feyman, Türk kadınının Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemindeki yeri ve önemine değindi. Dünyadan örnekler veren Feyman, Atatürk tarafından Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının 1934 yılında verildiğine, birçok Avrupa ülkesinde ise bu hakkın sonraki yıllarda kadınlara tanındığına dikkat çekti.
ECEVİT ÇORBASI
‘Asli İnebolu’lu sayılan Kadıköy’lü mimar dostumuz Ahmet Erkurtoğlu telefonda: “Etkinliklerimiz var, sen artık fahri İnebolu’lu sayılırsın” dedi. Cuma günü Kastamonu üzerinden, İnebolu’ya vardık. İstanbul-İnebolu 600 km. İlçeye girişte tabii ki ‘Emin Abi’nin yerinde ünlü Ecevit çorbası içtik. (suda dinlenmiş pirinç, yumurta, un, yoğurt ve tereyağ.) Bülent Ecevit’in babasının köyü burada, Er’sizler köyü (Küre’ye bağlı). Çanakkale Savaşı’nda tam 38 şehidi var, bu nedenle köyün adı ‘Er’siz’ (askersiz) konulmuş. Şehitlerin adlarını okuyunca hüzünlendik.
Artık bir sürü dostumuz var İnebolu’da; esnafını da, siyasetçisini de, kültür insanını da, gazetecileri de, balıkçıları da ve de İstanbul’da oturanları da, sayabilirsiniz buna. Bizi tanıyanlar gayet sıcak dostluklarını gösteriyorlar, biz de onlara saygı duyuyoruz. Dün yazdığımız E. Amiral Cem Gürdeniz verdiği konferansta “İnebolu olmasa biz bugün burada olamazdık. Kurtuluş ve kuruluşu İnebolu temsil eder” demişti.
Herkes “İnebolu özlenir” diyor, ama ‘göç’ sorun olmaya başlamış. Hiçbir fabrika yok kentte. İneboluluların İstanbul’daki sayısının 150 bini aşkın olduğu belirtiliyor. Kent boşaldıkça yerlerine civar köylüler yerleşiyormuş.
Ahmet Bey, “Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz anlayışı bitmez, bizde” diyor. Ailesinin fertlerini anmak için mezarlığa gittiğimizde ‘memleket hassasiyeti’ gözlerin sulanmasıyla ortaya çıkıyor.
Oysa ‘dedelerin’ bir coğrafyası ve hikâyesi var. Yani herkesin kendi öyküsünü arıyor diye özetleyebiliriz bu hasretliği...
İNEBOLU’NUN PROJELERİ NE ZAMAN BİTECEK
Konferansın düzenleyicisi ve sunumlarını yapan Eyüp Kömeçoğlu, İnebolu Türk Ocağı ve İstiklal Yolu Müzesi sorumlusu Nurhayat Ergün, Atatürk’ün İnebolu ziyareti ve Şapka Devrimi ile ilgili sunumunu gerçekleştirdi.
Konferansa konuşmacı olarak katılan Emekli Amiral Cem Gündeniz, “İnebolu olmasa biz bugün burada olamazdık, diyorum. Bunu abartarak söylemiyorum. İnanın bana, o cephane ve silahlar olmasaydı biz İngiliz emperyalizmini arkasına almış Yunan ordularını yenemezdik. Tekrar İnebolu’ya bu geleneği artırarak sürdürmelerini, buna Türkiye’nin çok ihtiyacı var” dedi.
LENİN-ATATÜRK MEKTUPLAŞMASI
İnebolu’ya ikinci kez geldiğini bildiren Gürdeniz, şunları söyledi:
“Çok kıymetli milletvekilimiz Kemal Anadol ve diğer katılımcılar, Atatürk Lenin’e ‘Kafkas setini beraber yıkalım, sen içerde işgalle savaşla uğraşıyorsun, ben içerde savaşla uğraşıyorum, başka çaremiz yok, stratejik işbirliğine gidelim, bize yardım et, yani demir yolla’ diye mektup yollar. Savaşın özü demir ve kan. Türk halkının demiri, yani cephanesi yok. 300 bin ton cephane geliyor, o mektup üzerine... Türkiye’nin kaderini değiştiren bir mektuptur. Bunu 2019’de (99. yıl dönümünde), burada güzel bir panelle andık ve salon yine tıklım tıklımdı. İşte İnebolu hem kurtuluşu hem kuruluşu temsil eder.”
Gürdeniz, Atatürk’ün Şapka ve Kıyafet Devrimi için 25 Ağustos 1925 yılında İnebolu’ya mareşal üniformasıyla geldiğine dikkat çekerken “Size soruyorum, niye mareşal üniformasıyla geldi? Yani Büyük Taarruz’dan bir gün evvel. Burada çok ciddi bir mesaj var. Atatürk sembolleri, mesajları çok iyi kullanan biriydi. (…) Ayrıca şunu eklemek isterim. Milli mücadelede kurtuluşun ve özgürlüğün denizden geldiğini ifade etmek isterim. Niçin kurtuluşta deniz çok önemliydi? Çünkü cephane oradan geldi, 300 bin ton cephane. Yüzde 60’ı buradan gitti. Bunu getirenler kimdi? Takalar... 28 adet tekne var. Tonajı 100 tonun biraz üzerinde. Geri kalanları çürük, çaruk tekneler. Bir mucizedir. Toplam tonaj mı; bütün gemileri yan yana getirip şuraya dizin 7 bin 800 ton. Liman var mı, yok. Bu gemiler yanaşmıyor, alargada bekliyor. Değişik boyutlardaki kayıklar, dalgaları fırtınayı onu-bunu kollayarak o yükü indiriyorlar. Bu donanmayı kim karşılıyor, karada ‘Kağnı Donanması’nın komutanları kim, kadınlar. Amiralleri kim, kadınlar. Şehitler kim başta Şerife Bacı... O bakımdan İnebolu çok özel bir yerdir. Atatürk telgraf çekiyor. Kağnı konvoylarının geciktirilmesi mahkeme sebebidir. Yani o kadar hayati ki! Niçin ‘Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da’ diyor, sebebi bu. Çünkü cephane olmadan savaşamazsınız!”
Cem Gürdeniz devam ediyor:
“Malzemenin karadaki varış noktalarına erişmesi gerekiyor. Önce Kastamonu oradan da Çankırı üzerinden Ankara’ya ulaşan ‘İstiklal Yolu’nu ve ona stratejik değer katan ‘Kağnı Donanmasını’ İnebolulular kurdu ve donattı. İnebolu demir ile kanı buluşturmuş, Mustafa Kemal’e 30 Ağustos 1922 sabahı
Önceki gün yapılan CHP İstanbul İl Kongresi’nde Cemal Canpolat ile Özgür Çelik arasında geçen başkanlık yarışını Ekrem İmamoğlu, Rıza Akpolat, Gökhan Yüksel ve Erdoğan Toprak’ın desteklediği Özgür Çelik kazandı.
Canpolat konuşmasını kendisine gerçek rakip olarak gördüğü İmamoğlu üzerinde kurdu ve Canan Kaftancıoğlu’nun ‘yuhalanması’nın talimatla yapıldığını söyleyerek konuşmasına başladı. “Yarından (bugün) itibaren belediye başkanları kendi alanlarına çekilecekler, hiçbir seçimde örgüt üzerinde baskı kuramazlar” diye sert çıktı şöyle devam etti:
“Solcu belediyecilik’ yapacaklar, sağcı değil... (İmamoğlu’na) Değişimciler hanginiz ön seçime girdiniz, kendi ilçe başkanını milletvekili yaptınız! Siz il başkanı seçmiyorsunuz, kendinize özel kalem (müdürü) seçiyorsunuz!.. Kaldı ki, İBB Başkanlığı’ndan Kadir Topbaş istifa ettiğinde, sizi ben CHP İBB adayı yaptım. Belediye localarında delege pazarı kurabilirsiniz. Belediye başkanı olduktan sonra CHP örgütünü dışarıda bırakmayı kabul edemiyorum. CHP’lilerin başka parti üzerinden işe girmesini içime sindiremiyorum, CHP örgütü delegelerini sadece oy vermesi için işe aldığınız bir dönemi kabul edemiyorum. (AKP Grup Başkanvekili Tevfik Göksu hemen bir tweet attı. ‘CHP İl Başkan Adayı, İBB Başkanının partizanlığını, liyakat yalanını ve delegelerin oylarını almak için İBB’de işe alınmasını tek tek ifşa etmiş. Bizim 5 yıldır anlattığımızı artık kendileri söylüyor. İstanbullular hizmet beklerken, İstanbul’un kaynakları partizanlığa, parti içi çekişmelere harcandı’, diyerek İmamoğlu yönetimini her zamanki gibi eleştirdi.)
İmamoğlu, kongre salonunu terk ederken Canpolat’ı hedef alarak “(Ortamı) çok çirkinleştirdiler. Çok yalan konuştular, yalanlarında boğulsunlar ama biz tertemiz kalacağız” iddiasında bulundu.
Çevreye bakalım, ‘eski tüfeklerin’ seçim ile ilgili yorumları ise şöyleydi:
* Yeteri kadar delegeye çeşitli şekillerde çıkar sağlamak, işe almak vb. gibi işleyişi bu partide hangi belediye başkanı başlattı, adını verdiler ama yazmayalım; sadece Anadolu yakasında diyelim, yeter. Anlayan anlar.
‘CANPOLAT ORANTISIZ BİR REKABETİN İÇİNE GİRDİ’
* Aslında bu işleyişe genel merkez, başta genel başkan olmak üzere yol verdi. Nedeni şu; İstanbul’dan başlanarak kurultay delegeleri genel merkez yanlısı olarak belirleniyor ve kurultaylarda genel başkan ve yönetimi sorun yaşamıyordu. Ancak hesaplanamayan bir şey oldu: Geçen dönem İBB seçimi kazanıldı ve yeni bütçesi işe alım imkânları geniş bir belediye başkanlığı daha oldu ve genel merkez tarafından desteklenen belediye başkanları üzerinden delege dizayn etme sistemi, bu sefer tersine çalıştı ve genel merkezi bumerang olarak vurdu...