Ergül, Kılıçdaroğlu’nun kurultay sonrası yeni yönetime dönük konuşma ve tavırları yanında parti binasına yakın büro kiralamasının kurultay yönetimine karşı tavırlarını sergilerken dün Cumuhuriyet’te yayınlanan Kılıçdaroğlu’nun ‘TBBM Başkanı’na açık mektup’ başlıklı uzun mektubu dikkat çekti. Yerel seçimlere giderken ve partinin birlik ve dayanışmaya muhtaç olduğu bir dönemde sanki görevdeymiş (Genel Başkan) gibi davranmasının partide iki başlılık ve kaos yaratacağını söyleyen Sabri Ergül, “Bu siyasette alışık olunmayan bir durumdur. Görevinden çekilen bir eski genel başkan kendisini (7’nci) diyerek numaralandıramaz. CHP’nin daha önceki başkanları hiç böyle bir şey yapmadılar. Kılıçdaroğlu partiye zarar veriyor, kaybederse kendisine muhtaç kalınacağını sanıyor. Demek ki hâlâ kendisini genel başkan gibi görüyor. Aslında yeni kadrolar kendisine sık sık danışıyor, onun değerini biliyor. Kenan Evren’in 12 Eylül faşizmindeki davranışlarını, Ali Baransel’in anılarını, Yılmaz Erdoğan’ın belediye başkanlığını anlattığı filmini Kemal Bey unutmamalıdır. Hiçbir genel başkanın CHP’nin başarısızlığını istemediğini Sayın Kılıçdaroğlu bilmelidir” diye konuştu.
(Kılıçdaroğlu Cumhuriyet’teki makalesinde kendisini ‘7. Genel Başkan’ olarak numaralıyor. Ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u görevlerini layığı ile yapmaya davet ediyor. “Türkiye’de Anayasa’nın, hukukun, ayaklar altına alınmasına artık izin vermeyin, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararına uyulmasının Anayasal zorunluluk olduğuna ilişkin bir çağrı yapın, vekil Atalay’ın hemen yemin etmesini isteyerek hukuksuzluğa ortak olmayın” diyor.)
ADAY ADAYI OLSAM MI, OLMASAM MI?
Malum tüm partilerde aday adayları müracaatlarını yapıyorlar. Diğer partilerden pek ses çıkmıyor ama CHP aday adaylarında sıkıntılar çok ve telefonumuz susmuyor. Serzenişleri toparlarsak, CHP Genel Başkanı değişti, kurultay süreci sancılı geçti. Dolayısı ile parti ikiye bölünmüş görünümünde. Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’i destekleyenler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişmesini doğru bulan ancak gönderiliş şeklini doğru bulmayan küskünler. Kurultayda Kılıçdaroğlu’nun yanında olan kişiler ‘Aday olsak bizi yazmazlar’ diyor. Ya da İmamoğlu ile irtibat kurma şansı olmayanlar yine aday olmuyorlar. Yine Özel’in kurultay konuşmasında söz verdiği ‘Ön seçim ve Tüzük Kurultayı’nı yapmayacağını’ açıklaması, hatta Tüzük Kurultayı’nı 2024 Eylül ayına ötelemesini sözünde durmayan bir lider olarak yorumluyorlar ve aday olmuyorlar. Alevilerin birçoğu Kılıçdaroğlu’na yapılanlardan dolayı aday olmuyor. “İmamoğlu’ndan icazet almadan aday olma şansımız yok” diyorlar. Bu çekincelerden aday sayısının düşük olması dikkat çekiyor.
Hatta müracaat tarihleri uzatıldı. Bu kopuş sandığa yansırsa yerel seçimlerde seçim kazanmak hayal olabilir!
PROF. TOPRAK’IN BAĞIŞI
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Toprak’ın ailesi tarafından İBB’ye bağışlanan 60 bin eserlik arşivi, akademisyen ve araştırmacıların kullanımına açılıyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla gerçekleşecek ‘Zafer Toprak Kütüphanesi ve Cumhuriyet Tarihi Araştırma Merkezi’nin tanıtım toplantısı dün Metrohan’da yapıldı.
BAKANLIK BİLGİ VERMELİ
“1. Mevcut CHP Genel Merkezi’nin karşısında gölge genel merkez ofisi oluşturmanızdan ve yenildiğiniz kurultaydan sonra katıldığınız Kocaeli bölge toplantısında yaptığınız “Tüzük değişikliği yapılmalı ve G. Başkanı, partili üyeler seçmeli” şeklindeki konuşmanızdan anlaşılıyor ki; siz açık ara farkla kaybettiğiniz kurultayın kararlarını tanımıyor ve tekrar genel başkan ve 80 yaşında tekrar cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorsunuz.
2-Sayın Kılıçdaroğlu, partinin en yüce organı kurultayın yüksek iradesi üzerinden daha bir hafta geçmeden sizin gölge genel merkez oluşturmanız, CHP’de genel başkanlık yapmış bir lidere yakışmamıştır. Sizin, CHP’nin 2024 yerel seçimlerini kazanmasını istemediğiniz, aranan, geri dönüşü beklenen lider olmak istediğiniz algısını yaratmıştır.
3-Sayın Kılıçdaroğlu, 1991 seçimleri sonrasında, daha önce SHP’de Erdal İnönü genel başkan, Deniz Baykal genel sekreter olarak birlikte çalışan ve 1989 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir dahil pek çok belediyeyi kazanan İnönü ile Baykal ayrışmışlardı. Biz SHP Genel Başkanı İnönü muhalifleri başta Baykal, Erol Çevikçe olmak üzere adeta ikinci bir SHP Genel Merkezi’ni Cinnah Caddesi üzerindeki bir binada açmıştık. Bu fiili ikinci genel merkezin kira, personel, telefon, gezi, toplantı, araç vesaire giderlerini SHP’li düzgün bir işinsanı ile bizler aramızda para toplayarak karşılıyorduk.
CHP’Yİ KORUYUNUZ
Merhum İnönü’yü değiştirmek, Baykal’ı genel başkan yapmak için 3 kurultay toplandı. Demokratik koşullarda yapılan 3 kurultayda da İnönü kazandı, biz ve Baykal hep kaybettik.
4-SHP G. Başkanı İnönü’nün çıkarılmasına öncülük ettiği yasa ile CHP yeniden açılmış, nihayeti merhum Baykal’ı genel başkan yapmıştık. 1994 yerel seçimlerine SHP ayrı CHP ayrı adaylarla girdiler, bölündük; Ankara, İstanbul ve İzmir’de aleyhimize sonuçlar alındı.
5-Sayın Kılıçdaroğlu, sizin gölge genel merkezinizi kimler fonluyor bilemiyoruz. 60 bin TL emekli maaşıyla olmaz bu işler, yürümez o gölge ‘Genel Merkez’iniz.
55 yıllık partili olarak yaşadıklarımı, hatalarımızı içtenlikle anlattım, size ve kamuoyuna.
1) Anımsar mısınız bilemem; 22 Mayıs 2010’da Genel Başkan seçildiğinizin haftasında sizden randevu istemiş, siz de beni aynı gün kabul etmiştiniz. Sizden önceki genel başkanın parti içindeki antidemokratik uygulamalarına karşı verdiğim hukuki mücadele nedeniyle beni kutlamıştınız. “Partiyi büyütür iseniz bütün kurullar size uyar ve sizi desteklerim” demiştim. Size bir de tavsiyede bulunmuş; “Efendim, ilkokulda okur iken aldığımız karne veya şahadetname (diploma) elinizde köy kahvesinin önünden geçerken, kahvehanede oturan büyükler size hiç ‘Türkçeniz kaç’, ‘Hayat bilgisi notunuz kaç’ diye sordular mı? Sormazlar. Size de ‘Hep aritmetiğin, hesabın kaç’ diye sormadılar mı? 13 yıldır sizin konuşmalarınızı izleyen kıdemli bir CHP üyesiyim. Türkiye’ye ait ekonomik, mali, finansal bir parametreyi kâğıda bakmadan ezbere söylediğinizi hiç görmedim.
2) Büyük İnönü’den bizzat işittiğim bir sözü şöyleydi: “İnsanları bir de kudret sahibi olduklarında görünüz.” Sayın Kılıçdaroğlu, siz kudret sahibi can olarak ehlibeyt felsefesi izindeki canlar için hiçbir şey yapmadınız, sorunlarıyla hiç ilgilenmediniz. Yüce Atatürk’ün, büyük İnönü’nün, halkçı Ecevit’in CHP Genel Başkanlığı makamını 14 yıla yakın işgal ettiniz. Meydan savaşları kazanan, cephe komutanlığı ve Lozan’dan gelen çok partili yaşamda CHP’yi halkın oyu ile iki kez iktidar yapan liderlerimizin halefi olma onurunu, gururunu yaşadınız. Fakat kudret sahibi olarak kötü bir sınav verdiniz! 22 Mayıs 2010 tarihinde ‘demokratik bir tüzük yapma’ sözü verdiğiniz halde daha da antidemokratik duruma getirdiniz.
Yine söz verdiğiniz halde partide ön seçimi her yerde kaldırdınız.
3) Tüzük, program, kural tanımadan, danışmanlarınızdan yeni kurullar ihdas ederek CHP için, Türkiye için en yaşamsal konulardaki kararları ‘tek adam’ olarak aldınız. MYK üyelerini kapı kulunuz gibi kullandınız. PM üyelerini, belediye başkanlarını, doğruları söyleyen, yazan herkesi, yazar, gazeteci, akademisyenleri suçladınız, ‘karşı partilerden para alan gazeteciler’ diye yaftaladınız, gerçekleri görenlerin ‘sözlerini kesmediniz’ ama ‘partiden biletlerini kestiniz’.
4) Kurultayı açık ara farkla kaybettiniz, artık genel başkan değilsiniz! Kendi gerçeğinizi görünüz! Genel Merkez’de size her gün pembe basın bülteni çıkaran, etkili ve yetkili kıldığınız danışmanlarınızı artık lütfen dinlemeyiniz. CHP’nin yeni yönetimine muhalefet etmek için gölge CHP Genel Merkezi oluşturmuş olmanıza ilişkin görüşlerimi geçmişte benzer olayları yaşamış kıdemli bir partili olarak yarın açıklayacağım.
Seçimlerde yenildiğimizin anlaşıldığı gece “Ben buradayım, mücadeleye devam” videonuzu seyrettiğimiz andan itibaren sizi tanıyan bizler, genel başkanlığı bırakmayacağınızı anlamıştık.
Bırakmadınız, direndiniz ama yüce kurultay bıraktırmayı bildi! Ben de kıdemli bir CHP’li olarak hizmetleriniz için size teşekkür ederim. Seçimlerin üzerinden 6 aya yakın zaman geçti, bir de olağan kurultay yapıldı fakat daha hâlâ (size sorulan sorulara cevap vermediniz, yazmadınız) açıklanması gereken olaylar var. Size 6 aydır soruluyor, “CHP başka partilere benzemez, öyle şeyler CHP’de olmaz, bizim geleneklerimiz köklüdür” yollu hep aynı ve benzer şeyler söylüyorsunuz.
YARIN
Hatta “Diğer ülkelerin neler yaptıklarını öğrendiğimizde utanıyoruz” diye de eklemişiz. Tarım ve Orman Bakanlığı gerekli atakları niye yapamadı diye de sormuşuz.
Demek ki, böyle bir bitkinin gelişiminden endişe duyuyormuşuz, onun için bugün geldiğimiz noktada yaşadığımız sevincin büyük bir anlamı olduğunu; önce yeşil bitkinin, bir ay sonra (bugünlerdeki) sap hasadının nasıl yapıldığını, köylünün cebine buğday, ayçiçeği ve pancardan daha fazla para girdiğini bunun tarım ekonomimiz için büyük bir başarı olduğunu daha iyi anlıyoruz, demek istiyoruz.
KENDİR-KENEVİRE EMEK VERENLER
‘Kenevir sevdalıları’ dört yıl önce kimdi dersek... Bir süre önce kaybettiğimiz Dr./makine müh/milletvekili Yalçın Koçak, Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mustafa Aydın, gazeteci ve sosyolog Abdurrahman Dilipak, gıda ve kenevir uzmanı, tarihçi yazar İsmail Tokalak, ‘Kenevirci Dede’ (Baykal) ve kenevir yağ uzmanı Nevzat Kesifoğlu... Bu sektöre çok hizmetleri oldu. Ve bu sektöre tekstilden sonra ‘endüstriyel kenevir’ konusunda en büyük yatırımı yapan Uğur Balkuv ve iki oğlu.
Hem dünyada hem de Türkiye’de çok önemli ekonomisi olan bir ürün kenevir. Kenevir tekstilin yanı sıra kozmetik, ilaç, inşaat ve otomotiv gibi birçok sektörde kullanılıyor. Antibakteriyel ve terletmeyen özelliğe sahip olması kenevirin tekstil sektöründe çok önemli bir yer etmeye başlamasında önemli. Kenevirin düşündüğümüz gibi tam olarak gelişmesi için -Avrupa ayarında- bir yer alması için önümüzde bir engel kaldı. O da ilgili tarım yasasında kenevir filizinin ve yaprağının işlenmesi ve ticaretinin yasak olması. Evet bu engel kaldırıldığı zaman önü tamamen açılacak.
Yani umutlar yeşerecek.
DOKTORA TEZİ
Bu yasanın yıllar önce konulmasının nedeni; filizinden (çiçek) ve yaprağından çıkan yağın belirli olarak
Bakan Vedat Işıkhan’ın asgari ücrete 2024 yıl için sadece tek zam yapılabileceği açıklaması tartışmaları beraberinde getirdi.
Satın alma gücündeki erimeden ötürü asgari ücrete uzun yılların ardından 2022 ve 2023’te 6’şar aylık dilimler halinde iki kez zam yapıldı. Ancak bu da yeterli olmadı. Zira dizginlenemeyen hayat pahalılığı artışı kısa sürede eritti. Eğer enflasyon tek haneye inerse ancak yılda bir kez zam söz konusu olabilir.
Türk-İş’in 30 Kasım-2 Aralık’ta yapılacak 24. Olağan Genel Kurulu’nun hemen ardından toplanması beklenen Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda zam tartışmaları gerçekleşen ve öngörülen enflasyon üzerinde yoğunlaşacak. Şükrü KARAMAN
DÜDÜKLÜ TENCEREM YA BENİ ÖLDÜRSEYDİ
BİR hafta öncesinde aldığım ünlü bir markaya ait düdüklü tencere ilk kullanımda patladı. Yaşadığım maddi manevi mağduriyet karşısında ürünü satın almış olduğum mağazaya gittim. Beni sorumlu Mehmet U. ile telefonla konuşturdular. “Belki de düdüklüyü siz patlatmışsınızdır, biz bunun üretici firması değiliz ki, siz elektronik mağazadan aldığınız kettle gidip geri verebiliyor musunuz?” şeklinde ürününün arkasında durmayıp hoş olmayan şeyler söylediler.
Ürünün kettle olmadığını, patlamasıyla herhangi bir uzvumu ömür boyu kaybetme riskinin olduğunu ve hayatımda ilk kez düdüklü tencere kullanmadığımı ifade ederken mağazaya gelip yüz yüze görüşmeyi kendisinden istedim. “Ben şimdi evimden çıkıp gelemem” deyince ben de polis çağırmalarını istedim.
Polislerle birlikte karakola gidip Bölge Müdürü Mehmet U. hakkında şikayetçi oldum. Yaşamış olduğum manevi yıpranma bir yana maddi olarak da mağdur edildim. Maruzatımı size iletiyorum. Tuğba GÜNAYDIN
17 STK’DAN ÇAĞRI
CHP’nin ‘iki genel merkezi oldu’ başlıklı dünkü yazımızdaki tespitimizin nasıl doğru olduğunu yeni bir gelişme ortaya çıkardı. CHP’nin 11 büyükşehir belediyesi bulunmasına karşın sürekli İBB’nin ön plana çıkarılması diğer belediye başkanlarını rahatsız etmez mi? Özgür Özel dünkü grup toplantısında sadece İBB’yi anlattı. Gelişme şöyle; ikinci genel merkez İstanbul’da. Kurultay sonrası Ekrem İmamoğlu’nun çağrısı üzerine 81 il başkanıyla İstanbul’da beş yıldızlı son derece lüks bir otelde 24-26 Kasım günlerinde İstanbul buluşması programı düzenleniyor. Menü geniş. Ünlü restoranlarda yemekler, masraftan kaçınılmamış. Programa baktığımızda İBB’nin faaliyetlerinin sunulması, fidanlık açılışı, kısaca Ekrem İmamoğlu CHP il başkanlarına kendini anlatacak.
Bu kadar masrafa gerek var mı? Gönderirsin faaliyet kitabını biter gider. Konuşmacılar Özgür Özel, Özgür Çelik, Ekrem İmamoğlu... Hepsi ‘değişimci’, aykırı sese tahammül yok.
Partililer diyor ki; Özel ilk ziyaretini Hatay’a yaptı, keşke bu toplantı deprem bölgesinde yapılsaydı, tekrar depreme dikkat çekilmeliydi.
Ne diyelim; İmamoğlu’nun PR’ı devam ediyor.
SANAT VE SAMİMİYET
“CHP için artık iki genel merkez oldu ve kurultay sürecinde bazı kişilere maddi imkânlar sağlandı.”
Birincisi, Parti Meclisi ve MYK yapısının İstanbul ağırlıklı olması, daha da önemlisi malum yerel seçimlerde belediye başkan adaylıkları ve Meclis üyelerinin belirlenme süreci. Yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, Ekrem İmamoğlu değişimci ekibinin başındaki kişi. Aday belirleme sürecinde Zeybek ve ekibinin dolayısıyla İmamoğlu’nun etkisi çok olacak. Bizzat bizi arayan İstanbul’un ilçelerinde belediye başkanı adayı olmak isteyen kişiler “Biz genel merkeze gidiyoruz, bazı genel başkan yardımcıları ile görüşüyoruz” diyorlar. Hatta bazıları Özgür Özel ile görüşmüş. Kendilerine söylenen “Aday olabilirsiniz ancak Ekrem Bey ile konuşmanız gerekir.” İstanbul adaylarını İmamoğlu belirliyor. Bu da adaylar arasında ‘iki genel merkez oluştu’ yorumlarına yol açıyor.
Diğer konu ise şöyle: Kurultay sürecinde bazı kişilere maddi imkân sağlandığı iddiası. Bunu üç dönem CHP Muş il gençlik kolları başkanlığı yapmış Erkan Çakır, kendi sosyal medyasında yayınladı. Kurultayda fotoğraf vermediği neredeyse CHP’li yok. Özgür Karabat, Ali Mahir Başarır, Özgür Çelik, Şükran Kütükçü hatta salona Ekrem İmamoğlu’nun arkasında girdi. Tanımayan yok. Öyle ki katıldığı bir sosyal medya platformunda işlerin başında Özgür Karabat’ın olduğunu söyledi. Hatta bu açıklamanın üzerine Özgür Karabat’ın kendisini aradığına dair ekran görüntüsünü yayınladı. Basına yansıdı. Partililer merak ediyor. Partinin Muş gençlik kolları başkanlığını yapmış birisi suçlamada bulunuyor. Acaba CHP Genel Merkezi bu kişi için savcılığa suç duyurusunda bulundu mu? Gelen bilgiler böyle bir suç duyurusu yapılmadığı yönünde. Bu derin sessizliğin nedeni nedir acaba? Bu tartışmalar gölgesinde yerel seçimde nasıl bir başarı bekleniyor?
‘ESNAFIMIZ DA 5 BİN TL İKRAMİYEDEN FAYDALANMALI’
Çalışan emeklilere bir defaya mahsus verilen 5 bin liralık ikramiyeden vergi kaydını sildirmiş ve yıllardır mesleğini yapmayan ancak oda kaydını sildirmemiş esnaf ve sanatkârların da yararlanması gerektiğini belirten TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken “Vergi kaydını sildirmiş, ancak halen oda kaydı bulunan ve mesleğini aktif olarak yapmayan emekli esnaf ve sanatkarlarımız da bu haktan mutlaka yararlandırılmalıdır” dedi.
Vergi kaydını sildirmiş ve sadece oda kaydı bulunan esnaf ve sanatkârlara 5 bin TL’lik ikramiyenin verilmemesinin doğru olmadığına işaret eden Palandöken, “Bizim üyelerimiz en fazla primi cebinden ödeyerek emekli olan ve en düşük emekli aylığını alan bir kesim. SSK’lı çalışanlar en fazla 7200 günde emekli olurken bizim üyelerimiz günde 16-18 saat arasında çalışarak hem de cebinden primini ödeyerek 9000 günde emekli oluyor. Bu şartlarda ilk olarak bu ikramiye hiçbir ayrım yapılmadan esnaf ve sanatkârlara verilmelidir” diye konuştu.
GÜNÜN SÖZÜ
Samsun, Amasya, Yozgat’taki tarlalarda son günlerde kenevir toplanırken, bu türkü ‘çedene’ yerine ‘kenevir’ kelimesi değiştirilerek söyleniyormuş.
CUMHURİYETİMİZİN yüzüncü yılı gibi tarihsel bir dönüm noktasında, “Ne Cumhuriyet ve ne de kurucu iradesi olan Mustafa Kemal gereği gibi işlenmiştir” diyoruz. O nedenle, sıradan yurttaşlarımız olduğu kadar ve onlardan daha fazla, Cumhuriyet’i anlatmak konumunda olan akademisyen, aydın, entelektüel vb kesimlere de Cumhuriyet’i anlatmak gerektiğini ileri sürüyoruz. İddia ediyorum, bu konuda söz söyleme yetkinliğine sahip insan (compétent) sayısının Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmediği apaçık ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Oysa, örneğin Fransız Devrimi’nin iki yüzüncü yıl kutlamaları sırasında, Devrim’le yani Cumhuriyet’le ilgili Fransızca ve yabancı dillerde iki yüzün üzerinde bilimsel çalışma yayımlanmıştır. Bunlardan birinde, Hobsbawm, devrimin tarihi değil ama onun algılanış ve yorumlanışının tarihi ve son iki yüzyıla bıraktığı iz (ve miras) konusunda yeterli yayın yapılmadığından yakınacaktır (1).
CUMHURİYET’TEN GERİYE NE KALMIŞ
Türkiye’de ise Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’in ilan edileceği günün akşamında ne yediği, o gece hangi pijamasını giydiği, Meclis’e gelirken kaç sigara içtiği gibi konuları anlatmakla yetinildiğini gözlemliyoruz. Böylece, örneğin Montesquie’nün hangi eserinin hangi tümcesini çizdiği ya da Rousseau için ne düşündüğünü öğrenmek gibi bir amaçlarının olmadığını anlıyoruz. Hal böyle olunca, ‘Cumhuriyet ne imiş, nasıl korunması gerekirmiş’i değerlendirecek temel bilgilerden yoksun kalınmış olmaktadır.
Kuşkusuz, yurttaşların çoğunluğu için tarih, bir anlamda ‘algı’ işi olup, öznel ve dolayısıyla da sınırlı bir ‘bilgi’ olarak kalacaktır. Özellikle bilinçli çarpıtmaları ortadan kaldıracak, nesnel kanıtlardan hareketle derinlikli çalışmalar da yapılamaz mıydı? Nitekim, Hobsbawm, örneğin Fransız Devrimi’nin belli bir dönem, Guizot gibi liberal tarihçiler elinde ‘Burjuva Devrimi’ olarak yorumlanmasına karşın, güncel politik mücadelelere (enjeux) bağlı olarak yeniden ‘yorumlanma’ zorunluluğuna da dikkat çekmektedir.
NEREDE TARİHSEL VE FELSEFİ ÇALIŞMA
Demem o ki, Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılı gibi önemli bir dönemeçte, o günlerin zorluklarını sıralamak yerine, bilgiye dayanan ve geleceğe yönelik heyecan verecek çalışmaların yapılıp eylemlerin konması gerekiyordu.
Bayrakları sallayarak şarkılar ve marşlar söylenmesine kimsenin karşı çıktığı yok.